Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/927 E. 2022/2007 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/927
KARAR NO : 2022/2007

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/03/2020
NUMARASI : 2018/1030 Esas 2020/178 Karar

DAVACI : .
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 06/10/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 01/11/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde, 05/05/2014 tarihinde davacının okul bahçesinde arkadaşlarıyla konuştuğu sırada davalıya sigortalı, dava dışı …’ın sevk ve idaresindeki araçla okul bahçesi içerisinde sağ ön tekerleği ile davacının sol ayağının üzerinden geçerek sol ayağını ezmesi sonucu davacının ağır derecede yaralandığını, kaza tespit tutanağına göre araç sürüsünün tam kusurlu olduğunu, İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nca verilen raporda davacının %17 oranında malul olduğunun belirlendiğini, davalı … şirketince kısmi ödeme yapılmış ise de davacının zararlarının tam olarak karşılanmadığını, davacının ebelik-hemşirelik mesleğini ifa edeceğini, mesleğe başladığında en az 5.000,00 TL gelir elde edeceğini, davacının eskisi gibi olamayacağını, kaza sebebiyle sol ayağında kalıcı hasar meydana geldiğini, bu nedenle şimdilik 100,00 TL çalışma gücü kaybı tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiş; 16/12/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 244.420,57 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı …. vekili cevap dilekçesinde; Davalı şirket nezdinde meydana gelen kaza nedeniyle hasar dosyası açıldığını, davacıya yapılan aktüer hesabı doğrultusunda 17.594,57 TL ödeme yapıldığını, bu bedelin davacı tarafça hiç bir çekince ileri sürülmeksizin kabul edildiğini, iş bu davayı açmakla davacının iyi niyetli olmadığını ve sebepsiz zenginleşme amacı olduğunu, davacının söz konusu maluliyetinin daha fazla olduğu iddiası var ise söz konusu ödemeyi kabul etmeyerek bu durumu şirketlerine bildirmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece davanın, davalıya sigortalı araç sürücüsünün sebebiyet verdiği kazada davacının malul kalması sebebiyle sigortaca 16/12/2015 tarihinde ödenen 17.594,57 TL’yi aşan işgücü kaybı tazminatı istemine ilişkin olduğu, davacı vekilinin dava dilekçesinde şimdilik 100.00 TL olarak talep ettiği tazminat tutarını, 16/12/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile 244.420,57 TL’ye yükselttiği, dosyada mevcut belge ve bilgilere göre davacının, davalı sigortaya 16/12/2015 tarihinde aldığı 17.594,57 TL ödeme nedeniyle 11/12/2015 tarihli ibraname verdiği, davanın 12/11/2018 tarihinde açıldığı, KTK’nun 111. Maddesine göre “Tazminat miktarlarına ilişkin olup ta, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak 2 yıl içerisinde iptal edilebilir.” düzenlemesi gereğince öngörülen 2 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra iş bu davanın açıldığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemece KTK’nın 111. Maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü süre içinde davanın açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiğini, davacı tarafından iki yıllık süre geçmeden maddi tazminatın ödenmesi için 07.09.2017 tarihinde başvuru yapılarak ibraname hükümlerinin kabul edilmediğinin bildirildiğini, 27.05.2016 tarihinde yapılan yasa değişikliği ile sigorta şirketlerine başvurunun dava şartı haline getirildiğini, davacının bu kapsamda davalıya 07.09.2017 tarihinde başvuru yaptığını, davalının başvuruya herhangi bir cevap vermediğini, bunun dışında 23.05.2019 tarihinde ikinci kez başvuru yapıldığını, başvuru dilekçesinin davalıya 24.05.2019 tarihinde ulaştığını, bu başvuru ile ilgili de ödeme yapılmadığını ve cevap verilmediğini, KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık sürenin dava açma süresi değil, ibraname hükümlerinin kabul edilmediğine dair irade açıklaması yapılması süresi olduğunu, iki yıllık süre dolmadan davacının 07.09.2017 tarihinde davalıya başvuru yaparak, daha önce velileri tarafından imzalanan ibraname hükümlerini kabul etmediğini, bakiye zararını istediğini beyan ettiğini, yerleşik Yargıtay uygulamalarında da 2 yıl içinde dava açılması ya da aynı süre içinde ibra hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin irade açıklamasının yeterli görüldüğünü (Yargıtay 17. HD.nin 2012/5740-2014/11196 sayılı 10.07.2014 tarihli ilamı, 2018/2872-12336 sayılı, 18.12.2018 tarihli ilamı vb.) belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Mahkemece verilen kararda kamu düzenine aykırılık görülmediğinden, HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf edenin sıfatına göre ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; Dava, trafik kazasından kaynaklanan maluliyet nedeniyle daha önce davalı … tarafından, davacının ebeveynlerine yapılan tazminat ödemesinin yetersiz olduğundan bahisle açılan bakiye tazminat istemine ilişkindir.
KTK’nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir.
Somut olaya bakıldığında; 05.05.2014 tarihinde davacının eğitim gördüğü okul bahçesinde, davacı araca arkası dönük şekilde arkadaşları ile sohbet ettiği sırada, davalıya trafik sigortalı, dava dışı … … yönetimindeki servis aracının manevra yaparken davacının ayağının üzerinden geçerek yaralanmasına sebebiyet verdiği, davacı 11.12.1998 doğumlu olup, kaza tarihinde reşit olmadığından, ebeveynleri olan annesi … ve babası … ile davalı … arasında 11.12.2015 tarihli ibraname başlıklı belge düzenlendiği, adı geçen ebeveynlere 17.594,57 TL tutarında tazminat ödenmesi karşılığında sigorta şirketini ibra ettikleri, fazlaya ilişkin dava hakları saklı kalmak koşuluyla, ilgili poliçe ve hasar dosyası kapsamında başkaca hak ve alacakları bulunmadığını, 3. Kişilere karşı olan dava ve talep haklarını sigorta şirketine devrettiklerini kabul, beyan ve taahhüt ettikleri, ibranamede belirlenen 17.594,57 TL tazminatın 16.12.2015 tarihinde … ve …’e ödendiği anlaşılmıştır. Davacı … reşit olduktan sonra vekili aracılığı ile verdiği 07.09.2017 tarihli başvuru dilekçesi ile davalı … şirketine müracaat ederek, davaya konu kaza nedeniyle sigortalı aracın sürücüsü ve işleteni aleyhinde Eskişehir 3. AHM’nin 2015/1983 esas sayılı dosyasında davacıya velayeten manevi tazminat davası açıldığını, yargılamada alınan bilirkişi raporunda davalıya sigortalı araç sürücüsünün olayda tamamen kusurlu bulunduğunu, davacının söz konusu kaza sonucu bedensel zarara uğradığını, ESOGÜ Adli Tıp ABD tarafından düzenlenen raporda %6.3 oranında sürekli maluliyet oranı tespit edildiğini belirterek davacının maddi zararının belirlenerek taraflarına ödenmesini talep etmiştir. Bu dilekçenin davalıya 11.09.2017 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür. 07.09.2017 tarihli başvuru dilekçesinde davalı … ile yapılan anlaşma, ibraname ve ödemeyle ilgili herhangi bir husustan söz edilmemiş, sanki ilk defa sigorta şirketine müracaat edilerek tazminat talep ediliyormuş gibi beyanda bulunulmuştur. Davalı … bu dilekçeye cevap vermemiş, davacı vekili tarafından 12.11.2018 tarihinde iş bu dava açılarak, manevi tazminat istemine ilişkin dava dosyasında İstanbul ATK 3. İhtisas dairesinden alınan raporda davacının kaza nedeniyle %17 oranında sürekli maluliyeti olduğunun belirlendiğini, davalı tarafça yapılan kısmi ödemenin zararı tam olarak karşılamadığını belirterek şimdilik 100,00 TL tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında alınan aktüer bilirkişi raporunun ibrazından sonra yine davalı … şirketine hitaben yazılan 23.05.2019 tarihli dilekçede hem manevi tazminat dosyasında belirlenen kusur ve maluliyet oranı hem de iş bu eldeki maddi tazminat dosyasında alınan aktüer bilirkişi raporundan söz ederek bakiye 250.405,43 TL zararları olduğunu, zararın giderilmesini istemiş, bu dilekçenin de davalıya 24.05.2019 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
Bu itibarla, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine; her ne kadar davacı tarafça 07.09.2017 tarihli dilekçe ile davalı … şirketine başvuruda bulunularak ibranamenin kabul edilmediği ve bakiye zararın istendiği ileri sürülmüş ise de, az yukarıda değinildiği gibi söz konusu dilekçede ibranameden ve yapılan ödemenin yetersizliğinden, bakiye zarar talep edildiğinden hiç bahsedilmeden, doğrudan davaya konu trafik kazası nedeniyle davalıdan cismani maddi tazminat talep edildiğinin anlaşılmasına, bu hali ile KTK’nın 111. Maddesinde ön görülen ibranameden itibaren iki yıllık hak düşürücü sürede davalıya ibraname ile yapılan ödemenin yetersizliği veya ibraname hükümlerinin kabul edilmediğine dair irade açıklamasında bulunulduğunun ve bu nedenle başvuru yapıldığının kabul edilememesine, Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, davacıya velayeten anne ve babası tarafından imzalanan 11.12.2015 tarihli ibraname bulunmasına ve davanın 12.11.2018 tarihinde açılmış olmasına göre, KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği gözetilmek suretiyle davalı … şirketinin davacıya velayeten anne ve babası ile yapmış olduğu anlaşma (ibra) doğrultusunda tüm borçtan kurtulduğu anlaşılmakla, KTK 111. maddesinde yer alan iki yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve mahkemenin gerekçesine göre yerel mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan (HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) davacı vekilinin bu hususlara ilişkin ve yerinde görülmeyen istinaf taleplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı … vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvuru harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
3-Davacıdan alınması gereken 80.70 TL istinaf karar harcından, peşin olarak alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26.30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı tarafça yatırılan gider avansından arta kalanın kararın kesinleşmesi halinde davacıya iadesine,
6-Kararın usulüne uygun olarak taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süresi içinde TEMYİZİ KABİL OLMAK ÜZERE 06.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan …

Üye …


Üye …

Katip …

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.