Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/823 E. 2022/2124 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/823 – 2022/2124
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/823
KARAR NO : 2022/2124

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/09/2019
NUMARASI : 2019/107 Esas 2019/638 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 10/11/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 29/11/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalılar … vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 04/01/2010 tarihinde, davalılar …’ye ait olup, davalı … idaresinde bulunan … plakalı aracın yaya olan davacıya çarpmasıyla meydana gelen kaza sonucu davacının yaralandığını, kaza nedeni ile Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 Esas sayılı dosyasında tazminat davası açıldığını, verilen karar temyiz edilmiş olsa da 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolacağı gözetilerek, temyiz talebi çekilerek 03/11/2015 tarihinde alınan bilirkişi raporu ile belirlenen 128.372,22-TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalılar … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşıman uğradığını, aynı konuya ilişkin açılan Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 esas sayılı dosyasının derdest olduğunu, bu dosyada alınan kusur ve hesap raporunun yeterli olmadığını, davacının olay tarihinden mevduat faizi isteminin haksız olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkeme; davalı …’nin idaresinde bulunan araç ile davacıya çarpmasıyla meydana gelen kazanın oluşunda davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu, kaza nedeni ile davacının vücut genel çalışma gücünü %13 oranında kayıp edecek ve 6 ay süre ile iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığını, alınan bilirkişi raporuna göre davacı zararının 193.727,45-TL olarak belirlendiğini, davalı tarafın zamanaşımı itirazı bulunsa da; olaya uygulanması gereken zamanaşımının ceza zamanaşımı olup, davanın zamanaşımana uğramadığını belirterek, davanın kabulüne, 193.727,45-TL’nin davalı … Sigorta için dava tarihi olan 30/05/2017 tarihinden (poliçe limiti olan 150.000,00 Türk lirası ile sınırlı olmak üzere), diğer davalılar için 04/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya ödenmesine karar vermiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalılar … vekili istinaf dilekçesinde özetle; eldeki davanın Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 esas sayılı dosyasında belirlenen tazminat miktarının kalanı için açılan ek dava olmasına rağmen, yeniden alınan bilirkişi raporu doğrultusunda zamanaşımı süresi dolduktan sonra 02/05/2018 tarihinde yapılan ıslah doğrultusunda davanın kabulüne dair verilen kararın usule aykırı olduğunu, davacı tarafın açıkça ilk dava rakamını talep etmiş olmasına ve davalılar lehine usulü kazanılmış hak oluşmasına rağmen bunu ve davacı talebi olan 128.372,22-TL’yi aşar şekilde hüküm kurulmasının ve davalı sigorta şirketinin ilk dava tarihi itibari ile temerrüdünün oluşmuş olmasına rağmen faiz sorumluluğunun bu dava tarihinden başlatılmasının, kaza tarihinden avans faizi uygulanmasının, sigorta şirketinin limitinin kaza tarihindeki limit olarak alınmasının da hatalı olduğunu belirterek usul ve yasaya aykırı yerel mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davalılar … vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.

Davalı …’nin, idaresindeki araç ile davacıya çarpması ile meydana gelen kaza sonucu davacının vücut genel çalışma gücünü %13 oranında kaybedecek ve 6 ay süre ile iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı, kazanın meydana gelmesinde davalı sürücünün tam kusurlu olduğu sabittir. Kaza nedeni ile uğradığı zararın tazmini bakımından davacı tarafından Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 esas sayılı dosyası ile açılan davada; davacının maddi tazminat davasının kısmen kabulüne, ek ders ücreti olarak 2.196,72-TL, bakıcı gideri olarak 5.667,20-TL, tedaviye yardımcı masrafları için 350,00-TL, taksi ücreti için 345,60-TL olmak üzere toplam 8.559,52-TL’ye hükmedilmiş, karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 Esas sayılı dosyasında geçici ve sürekli iş göremezlik zararı için de hesaplama yapılmış; 120.066,24-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 8.305,98-TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 128.372,22-TL belirlenmiştir.
Eldeki dava ile davacı, Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 esas sayılı dosyasında belirlenen 128.372,22-TL geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatının ödenmesini talep etmiş, ön inceleme duruşmasında da”Açtığımız dava ek davadır. Faiz talebimiz de haksiz fiil tarihinden itibarendir. 2010/75 esas sayılı dosya kesinleşmiştir. Biz dosyanın dosya arasına alınmasını talep ederiz. Biz dosyadaki bilirkişi raporuna dayanmaktayız. Bilirkişi raporuna karşı taraf itirazda bulunmamıştır. Bilirkişi raporuna itiraz olmadığından hükmedilen mahkeme kararı da kesin delil teşkil etmektedir. Bu babta itiraz görmeyen bilirkişi raporu her iki taraf için de kesin delildir. Bu nedenle 2010/75 esas sayılı dosyadan başka sunacağımız herhangi bir delil yoktur. Bizim açımızdan deliller toplanmıştır. Sözlü yargılamaya geçilsin..” şeklinde beyanda bulunarak, talebinin kapsamını net olarak belirleyip, sınırlandırmıştır.
Yargılamaya Hakim Olan İlkeler başlığı altında ve “Taleple Bağlılık İlkesi” olarak HMK 26. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Somut olayda, davacı vekili tarafından sunulan dava dilekçesinin kapsamı ve ön inceleme duruşmasındaki beyanına göre; sadece 128.372,22-TL talep edilmiş olmasına rağmen, hatalı değerlendirme ile yeniden bilirkişi raporu alınarak bu miktarı aşar şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. İstinafa gelen davalılar yönünden, yerel mahkeme kararının talebi aşan kısmının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
Yine, davacının davasına dayanak yaptığı Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 esas sayılı dosyasında alınan hesap bilirkişisi raporunda belirlenen sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatı yönünden dayanak dosyada hüküm kurulmadığı, bu nedenle raporun taraflar açısından kesinleşmesinin söz konusu olamayacağı; ancak davacının bu rapora dayalı olarak talepte bulunması dikkate alındığında davalının istinaf istemi kapsamında raporun denetlenmesi gerektiği görülmüştür. Buna göre; yapılan mali ve sosyal durum araştırmasına göre davacının devlet okulunda öğretmen olduğu, Mahkemece yazılan müzekkereye SGK tarafından verilen cevaba göre de 4-c kapsamında devlet memuru olduğu ve çalışamadığı dönemde maaşını alması yanında, çalışamadığı dönemdeki ek ders ücretlerini de Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 esas sayılı dosyasında alması nedeni ile geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmemesi gerekirken, aksine değerlendirme ile 8.305,98-TL geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırı görülerek, yerel Mahkeme kararı bu yönden de kaldırılmıştır.
İstinaf isteminde bulunan davalılar vekili hükmedilen faiz oranı yönünden de istinaf talebinde bulunmuştur.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu`na göre faiz ödenmesi gerekip de miktarı sözleşme ile tespit edilmemiş olan hallerde gerek “yasal faiz” ve gerekse “yasal temerrüt faizi” yönünden uygulanması gereken hükümler, 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleridir. 3095 sayılı Kanun’un 1.maddesinde yasal faiz, 2.maddesinde ise temerrüt faizi düzenlenmiştir. Kanun’un 2/1. maddesi uyarınca, taraflar arasında aksi kararlaştırılmadığı takdirde, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, geçmiş günler için aynı kanunun 1. maddesinde öngörülen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur. Tarafların tacir olması halinde temerrüt faizinin oranı 3095 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 2.fıkrasına göre belirlenecektir. 5335 sayılı Yasa ile değişik 3095 sayılı yasanın 2/2. maddesinde ticari işlerde avans faizi uygulanacağı belirtilmiştir. Ancak, anılan yasada “mevduata uygulanan en yüksek faiz” adı altında bir faiz türü tayin edilmemiştir.
Somut olayda, davacı taraf avans oranı üzerinden temerrüt faizi talep etmesi mümkünken, 3095 sayılı Kanunda yer almayan “mevduata uygulanan en yüksek faiz” oranı talep etmesi karşısında, Mahkemece yasal faize hükmedilmesi gerekirken, “avans faizine” hükmedilmesi de hatalı olmuş, istinafa gelen davalılar yönünden faiz türü yönünden de kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili talep edilen tazminata olay tarihinden faiz yürütülmesini istemiş olduğundan davalı sigorta şirketi için faiz başlangıç tarihinin temerrüt ile oluşacağı gözetilerek; bu davalı için faiz başlangıç tarihinin ilk dava/Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/75 esas sayılı dosyasının açılış tarihi olan 03/02/2010 tarihinin olması gerektiği sabittir. Ancak, davalı sigorta şirketinin faiz başlangıç tarihinin ilk dava dosyasının açılış tarihi olarak karar verilmemesine ilişkin hüküm davacı tarafça istinaf edilmemiştir. Bu durumda, esasen bir davalının diğer davalı lehine verilmiş olan hükmü, o davalı aleyhine temyiz etme hakkı yok ise de; kazada zarar gören davacıya karşı tüm davalılar, farklı hukuki nedenlerle zarardan müteselsilen sorumlu olup aralarındaki münasebet de ihtiyari dava arkadaşlığıdır. Müteselsil borçluluk, niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup, borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde, bu fazlalık ölçüsünde ve yasal şartları varsa diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (BK 145/1 md.) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir (BK 146/1md.). Bu şekilde belirlenen hak, o borçlunun rücu hakkıdır. Yasa koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla (BK 146/1md) halefiyete de yer vermiştir. Açıklanan maddi hukuk hükümleri usul hukukunda dava olarak tezahür etmektedir. Müteselsil borçlular arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı nedeniyle hükmü istinaf etmeyenler hakkında lehe ya da aleyhe verilen kararın kesinleştiği düşünülebilirse de, kesinleşme sorumluluk davasına ilişkin olup, ardından görülecek rücu davası yönünden, yani borçlular arasındaki iç ilişki yönünden hüküm ifade etmez.
Rücu davası dikkate alındığında istinaf eden davalılar …’nin diğer davalı … Sigorta Şirketi hakkındaki hükmü istinaf etmekte hukuki yararı bulunduğu aşikardır. Zira sorumluluk davasındaki karar, kesin hüküm oluşturmaz ise de rücu davası yönünden sorumluluk davasının kararı güçlü delil oluşturmaktadır. Haklarında güçlü delil oluşan davalıların rücu davası yönünden sorumluluk davası hükmünü diğer müteselsil borçlu aleyhine istinafında hukuki yararları vardır. İhtiyari dava arkadaşlarının sonradan birbirlerine karşı açacakları rücu davasında, esas alınacak mahkeme kararı, ihtilaf henüz önünde iken doğru olarak oluşmalı ve mahkeme davalıların ne oranda sorumlu tutulup tutulmayacaklarını sorumluluk davası sırasında halletmelidir. Bu kabul tarzı, rücu davasında haksız yere istinaf edenler aleyhine güçlü delil oluşturmaması yönünden doğru olduğu gibi, usul ekonomisi yönünden de tarafları tatmin edecektir. İstinaf etmeyen tarafların usulü müktesep hakları da mahkemece icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacağı, kaldırma kararı sonrası kararın gerekçesinde, haklarındaki karar istinaf edilmediğinden kesinleşen davalının da sorumluluk derecesinin tespit edilmesiyle yetinileceği dikkate alındığında ihlal edilmemiş olacaktır. (Bu hususta Yargıtay HGK 2009/16-428-483 sayılı ilamı)
Yukarıdaki açıklamalar göz önüne alınarak somut olaya bakıldığında; davacı taraf, maddi tazminatın müteselsil sorumluluk hükümlerine göre davalılardan faizi ile tahsili istemiyle işbu davayı açmış olup, mahkemece, istinaf eden davalılar … yönünden 193.727,45-TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalı … Sigorta A.Ş.’nin sorumluluğunun ise poliçe limiti olan 150.000,00-TL olarak ve eldeki davanın açılış tarihi olan 30/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline şeklinde karar verilmiş, hüküm, davacı yanca istinaf edilmemiştir. Bu husus yönünden hükmü istinaf etmeyen davacı ile davalı … Sigorta A.Ş. yönünden hüküm kesinleşmiş ve bu davalı sigorta şirketi lehine usuli müktesep hak oluşmuş ise de; istinaf eden davalılar …, diğer davalı … Sigorta Şirketi’nden aralarındaki iç ilişkiye göre bunu rücu edebilir.
Açıklanan nedenlerle, rücu davası ile borçlular arasındaki iç ilişki ve usul ekonomisi dikkate alındığında, kararın istinafında davalılar …’nin hukuki yararının bulunduğunun kabulü zorunlu olduğu gibi, hakkındaki karar kesinleşen davalı … Sigorta Şirketi’nin sorumlu tutulduğu maddi tazminat yönünden sorumluluğuna ilişkin değerlendirme yapılarak ve taraflar arasındaki iç ilişkide geçerli olmak üzere; mahkemece (… Sigorta Şirketi yönünden usuli kazanılmış hakkın ihlal edilmemesi gerektiğinden) davalı … Sigorta Şirketi yönünden icrai nitelikte bir hüküm kurulmayarak sadece, davalı sigorta şirketinin, davalılar …’ye karşı faiz başlangıç tarihi olarak 30/05/2017 tarihinden değil, ilk davanın açılış tarihi olan 03/02/2010 tarihinden sorumlu olduğu hususunda tespite yönelik bir karar verilmek üzere hükmün kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Yerel Mahkemece, “davanın kabulü ile 193.727,45-TL’nin davalı … Sigorta AŞ için dava tarihi olan 30/05/2017 tarihinden (poliçe limiti olan 150.000,00-TLile sınırlı olmak üzere), diğer davalılar için 04/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya ödenmesine,” şeklinde hüküm kurulmuş olup; kararın sadece davalılar … tarafından istinaf edilmesi karşısında, kararın sadece bu davalılar yönünden kaldırılarak, diğer davalı … Sigorta A.Ş. yönünden korunması gerekmektedir. Ancak, kaldırma nedenlerine göre; istinafa gelen davalıların sadece 120.066,24-TL tazminattan sorumlu tutulmaları ile birlikte, davalı sigorta şirketinin de poliçe limiti olan 150.000,00-TL ile sınırlı olarak sorumlu olması karşısında; ilk karar ile verilen 193.727,45-TL hükmünün korunmasının mümkün olmadığı, sigorta şirketinin limiti olan 150.000,00-TL’yi aşan kısım açısından kabul hükmü kurulamayacağından, dava kabul rakamının 150.000,00-TL olarak düzeltilerek hüküm kurulması gerekmiştir.
Bu nedenlerle davalılar … vekilinin istinaf istemi yerinde görülmekle ilk derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince kaldırılmasına, yapılan hatalı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olsa da; Mahkemece yapılan yargılamada eksiklik bulunmamasına ve yeniden yargılamaya ihtiyaç duyulmamasına göre, istinafa gelmeyen davalı sigorta şirketi için verilen karar poliçe limiti gözetilerek ancak sair hususlarda korunarak, istinafa gelen davalılar … yönünden kararın kaldırılarak davanın kısmen kabulüne dair yeniden karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
l-Davalılar … vekilinin istinaf talebinin kabulü ile; Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 16/09/2019 tarih, 2019/107 Esas 2019/638 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
HMK’nın 353/1-b-2.maddesi uyarınca esas hakkında yeniden karar verilmesine, buna göre;
1-Davanın kısmen kabulüne;
150.000,00-TL’nin davalı … Sigorta A.Ş.’den (poliçe limiti olan 150.000,00-TL ile sınırlı olmak kaydı ile) dava tarihi olan 30/05/2017 tarihinden işleyen avans faizi ile birlikte ve davalılar … bu tazminatın 120.066,24-TL’lik kısmından 04/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sorumlu olmak üzere, davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Harçlar Kanununa göre alınması gereken 10.246,50-TL harçtan peşin alınan 2.192,28-TL harç ve tamamlanan 1.116,10-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 6.938,12-TL harcın, davalılar …’nin 4.893,34-TL’sinden müteselsilen sorumlu olmak üzere, davalılardan müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, kabul edilen miktar üzerinden, kaldırma kararının karar tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 2022 yılı AAÜT’nin 13/1.maddesine göre belirlenen 19.009,00-TL vekalet ücretinin, -davalı … Sigorta AŞ’nin ise bu vekalet ücretinin ilk kararın karar tarihi olan 2019 yılı AAÜT’sinin 13/1.maddesine göre belirlenen 14.740,00TL’sinden müteselsilen sorumlu olmak üzere, davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalılar … kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden, red edilen miktar üzerinden, karar tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 2022 yılı AAÜT’sinin 13/1.maddesine göre belirlenen 11.785,76-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından peşin yatırılan ve tamamlanan 3.339,78-TL harcın davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan toplam 978,25-TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre 757.44-TL’sinin, davalılar …’nin 606,28-TL’sinden müteselsilen sorumlu olmak üzere, davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazlasının davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Taraflarca yatırılan delil ve gider avansından kullanılmayan kısım var ise HMK’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İSTİNAF HARÇ VE YARGILAMA GİDERLERİ YÖNÜNDEN:
ll-Davalılar … tarafından yatırılan 3.308,37-TL istinaf karar harcının talep halinde davalılara iadesine,
lll-İstinaf başvurusu nedeniyle davalılar … tarafından yapılan 43,50-TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,
lV-Başvuran tarafça yatırılan delil ve gider avansından kullanılmayan kısım var ise HMK’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
V-Kararın usulüne uygun olarak taraflara tebliğine,
Duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi uyarınca kararın usulen tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere 10/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.