Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/605 E. 2022/2304 K. 02.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/605 – 2022/2304
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/605
KARAR NO : 2022/2304

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/10/2019
NUMARASI : 2016/99 Esas 2019/830 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :

DAVANIN KONUSU : Trafik Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ : 02/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 29/12/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … AŞ. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 26/10/2015 tarihinde saat 23:15 sıralarında, davalı sürücü … yönetimindeki … plakalı, davalı … Şirketine sigortalı otomobil ile kuzey çevre yolunu takiben Bağlum yönünden Samsun yönüne seyirle geldiğinde, sağdan üçüncü şeritte duraklayıp en sol şeritte duraklayan davacı …’ya ait aracın sürücüsü … yönetimindeki … plakalı kamyonetin sürücüsü ve sahibiyle tartıştıkları sırada, arkadan üçüncü şeritte gelen davalı sürücü … yönetimindeki … plakalı davalı … Sigorta A.Ş. tarafından sigortalı otomobilin önünde kendisinin şeridinde duraklamış olan … plakalı aracın arka kısmından çarpması sonucunda, aracın yanında durmakta olan davacı …’nın kolunun koparak yaralanması nedeniyle şimdilik 2500.00TL maddi tazminatın sürücülerden olay tarihinden; sigortacılar yönünden sigorta limitini aşmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faiziyle birlikte davalılardan tahsilini, ayrıca 40.000,00-TL manevi tazminatın, olay tarihinden işletilecek avans faiziyle birlikte davalı sürücülerden tahsilini talep etmiş;05/02/2018 tarihli ıslah dilekçesinde 17.224,61-TL geçici iş gücü kaybı zararı, 97.998,80-TL Sürekli iş gücü kaybı zararının davalı … ve … Sigorta A.Ş.den, 34.449,22-TL geçici iş gücü kaybı zararı, 195.997,60-TL Sürekli iş gücü kaybı zararı olmak üzere toplam 345.670,23-TLnın davalı … ve … Sigorta A.Ş.den tahsilini istemiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davalı … yönetimindeki aracın davalı şirkete 03.04.2015-11.02.2016 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, söz konusu poliçede teminat limitinin kişi başına 290.000,00-TL olduğunu, sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olduğunu, kusur tespiti yapılması gerektiğini, tazminat hesaplamasında genel şartların dikkate alınması ile TRH 2010 tablosuna göre teknik faiz oranının %1,8 olmak üzere hesaplama yapılmasını talep ettiklerini, geçici iş göremezlik tazminatının poliçe kapsamında olmadığını, davalı temerrüde düşmediğinden dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilebileceğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kaza nedeniyle davalıya atfedilecek bir kusur bulunmadığını, davacının kaza tarihinde 68 yaşında yani pasif dönemde olduğunu, davacı lehine bir iş göremezlik hesabının yapılması halinde bu hesabın asgari ücret üzerinden yapılacağının Yargıtay kararları ile sabit olduğunu, avans faizi talebinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, fahiş miktardaki manevi tazminat talebinin reddi gerektiğini beyanla, öncelikle davanın usulden reddine karar verilmesini, aksi kanaatte olunması halinde davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davalı … yönetimindeki aracın kaza tarihini kapsayan geçerli ZMMS poliçesinin davalı şirket nezdinde bulunmadığını, bu nedenle sigorta şirketi yönünden davanın husumet yokluğundan reddini, aksi kanaatte olunması halinde davanın esastan reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davalının kaza nedeniyle herhangi bir kusurunun bulunmadığını, talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu beyanla, davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece deliller toplandıktan sonra kazadaki kusur durumunun tespiti için alınan heyet raporunda, davacı …’nın %40, davalı … Şirketi’ne sigortalı araç sürücüsü davalı …’nın %40, davalı … Sigorta A.Ş.’ye sigortalı araç sürücüsü davalı sürücü …’ın %20 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, kusur raporuna itiraz edilmesi ve alkol durumunun değerlendirilmesi amacıyla kusur bilirkişi heyetine nöroloji uzmanı da eklenmek suretiyle alınan ek raporda davacı …’nın %40, davalı … Şirketi’ne sigortalı araç sürücüsü davalı …’nın %40, davalı … Sigorta A.Ş.’ye sigortalı araç sürücüsü davalı sürücü …’ın %20 oranında kusurlu olduğu, alkolün kazada münhasıran etkili olmadığının belirlendiği, Davacıda meydana gelen maluliyet oranının belirlenmesi için Hacettepe ATK tarafından hazırlanan 08/12/2017 tarihli raporda, davacıda sürekli iş gücü kaybı oranının %72, geçici iş göremezlik süresinin 6 ay olduğunun tespit edildiği, Davacının maddi zararının hesaplanması için aktüer bilirkişi tarafından hazırlanan 12/01/2018 tarihli raporda, davacının yaralanması nedeniyle davalı … Sigorta A.Ş. ve …’ın müştereken sorumlu olduğu geçici iş gücü kaybı zararının 17.224,61-TL, davacının yaralanması nedeniyle davalı … Sigorta A.Ş. ve …’ın müştereken sorumlu olduğu sürekli iş gücü kaybı zararının 97.998,90-TL, davacının yaralanması nedeniyle davalı … A.Ş. ve …‘nın müştereken sorumlu olduğu geçici iş gücü kaybı zararının 34.449,22-TL, davacının yaralanması nedeniyle davalı … A.Ş. ve …’nın müştereken sorumlu olduğu sürekli iş gücü kaybı zararının 195.997,60-TL olduğunun belirtildiği, rapora itiraz edilmesi üzerine alınan 26/03/2018 tarihli ek raporda, kök raporda değişikliğin olmadığı, davacı …’nın gelir durumuna ilişkin yeni tutar belirlenmesi durumunda tekrar hesaplama yapılabileceğinin bildirildiği, söz konusu ek rapora da itiraz edilmesi üzerine farklı bir aktüer bilirkişi tarafından hazırlanan 23/11/2018 tarihli raporda, davacının aylık net ücreti belirlendikten sonra hesap yapılabileceğinin bildirildiği, Şefaatli İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ve Şefaatli Vergi Dairesi Müdürlüğü’nden gelen yazı cevapları sonrası dosyanın tekrar en son aktüer raporunu hazırlayan bilirkişiye tevdi edildiği, bilirkişi tarafından hazırlanan 08/03/2019 tarihli raporda, davalı … ve … Sigorta’nın 1.432,99-TL geçici iş göremezlik 28.431,18-TL sürekli iş göremezlik zararı, davalı … ve … A.Ş.’nin 2.865,99-TL geçici iş göremezlik, 58.477,10-TL sürekli iş göremezlik zararından sorumlu olduğunun belirtildiği, itiraz ve 14.03.2016 tarihli tutanak ile 07.03.2016 tarihli müzekkere cevabına göre davacının doğrudan gelir desteği aldığı nazara alınarak bu desteğe yönelik olarak yapmış olduğu ekim, bu ekim sebebi ile gelirin tespit edilerek talebe konu tazminat konusunda rapor alınması amacıyla aktüer bilirkişinin yanına ziraat mühendisi de eklenmek suretiyle 12/06/2019 tarihli ek raporun aldırıldığı, söz konusu ek rapora göre, davacının yapmış olduğu ekim sebebiyle elde ettiği geliri dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre davacının tazmini gereken zararının; davalı … ve … Sigorta’nın 8.783,65-TL geçici iş göremezlik 62.825,84-TL sürekli iş göremezlik zararı, davalı … ve … A.Ş’nin 17.567,30-TL geçici iş göremezlik, 127.266,48-TL sürekli iş göremezlik zararı bulunduğu, Davacı vekilinin 05/02/2018 tarihli ıslah dilekçesinde 17.224,61-TL geçici iş gücü kaybı zararı, 97.998,80-TL Sürekli iş gücü kaybı zararının davalı … ve … Sigorta A.Ş.den, 34.449,22-TL geçici iş gücü kaybı zararı, 195.997,60-TL Sürekli iş gücü kaybı zararı olmak üzere toplam 345.670,23-TLnın davalı … ve … Sigorta A.Ş.den tahsilini istediği, yapılan yargılama sonunda, davacı …’nın %40, davalı … Şirketi’ne sigortalı araç sürücüsü davalı …’nın %40, davalı … Sigorta A.Ş’ye sigortalı araç sürücüsü davalı sürücü …’ın %20 oranında kusurlu olduğu, alkolün kazada münhasıran etkili olmadığı, ceza dosyasında her ne kadar … yönünden sadece …’i yaraladığından bahisle şikayet yokluğundan düşme kararı verilmiş ise de ceza mahkemesinde olayın meydana gelişine ilişkin kabul ile iş bu davada olayın meydana gelişine ilişkin kabulün aynı olduğu, ceza mahkemesindeki …’a yönelik Adli Tıp’ın kusur isnadına rağmen düşme kararı verildiği, ceza mahkemesinde ve hukuk mahkemesinde olayın oluşunun başka bir deyişle maddi vakıanın aynı şekilde kabul edilmesi sebebi ile ceza mahkemesindeki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağı, bu kapsamda söz konusu kusura ilişkin ek raporun ceza dosyasında alınan kusur raporu ile uyumlu olması ve yine denetime elverişli olması nedeniyle mahkemece kabul edilerek hükme esas alınması gerektiği yönünde kanaatin oluştuğu, Hacettepe tarafından hazırlanan 08/12/2017 tarihli rapora göre, davacıda sürekli iş gücü kaybı oranının %72, geçici iş göremezlik süresinin 6 ay olduğu, raporun usul ve yasaya uygun olarak hazırlanması, denetime elverişli olması nedeniyle mahkemece hükme esas alındığı, hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporuna göre, kusur oranları göz önüne alındığında; davalı … ve … Sigorta A.Ş.’nin 8.783,65-TL geçici iş göremezlik zararından, 62.825,84-TL sürekli iş göremezlik zararından, davalı … ve … A.Ş’nin 17.567,30-TL geçici iş göremezlik zararından,127.266,48-TL sürekli iş göremezlik zararından sorumlu olduğu, söz konusu 12/06/2019 tarihli ek raporun usul ve yasaya uygun olarak hazırlanması, denetime elverişli olması nedeniyle itibar edildiği, davacının mevcut olayda ve yaralanmasında müterafik kusurunun olup olmadığı noktasında, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/107 Esas sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu’ndan alınan rapora göre davacı …’nın kendi yaralanmasında asli kusurlu bulunduğu, davacının yaya trafiğine kapalı bir alanda aracından inmesi nedeniyle %20 oranında müterafik kusurlu olduğunun mahkemece de kabul edildiği, müterafik kusurundan dolayı 12/06/2019 tarihli raporda belirtilen tazminat tutarlarından %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılmasının gerektiği, 01/06/2015 tarihinde Poliçe Genel Şartları yönünden yapılan değerlendirmede, davalı … A.Ş.’nin poliçe tanzim tarihi ve olay tarihi göz önüne alındığında 01/06/2015 tarihinde meydana gelen genel şartlardaki değişikliğin … A.Ş. yönünden uygulanması gerektiği, yeni Poliçe Genel Şartları’na göre geçici iş gücü kaybından sigorta şirketinin sorumlu olmadığı, yine poliçe tanzim tarihi ve olay tarihi dikkate alındığında … Sigorta A.Ş. yönünden ise, 01/06/2015 tarihinde meydana gelen genel şartlardaki değişikliklerin uygulama yerinin olmadığı, davacının davasının 12/06/2019 tarihli aktüer ek raporu doğrultusunda %20 müterafik kusur indirimi yapılarak ve yine davacının ıslahı da göz önüne alındığında 7.026,92-TL geçici iş göremezlik zararı ve 50.260,67-TL sürekli iş göremezlik zararı olmak üzere toplam 57.287,59-TL’nin davalı …’tan 26/10/2015 olay tarihinden itibaren, davalı … Sigorta A.Ş. yönünden ise 04/02/2016 dava tarihinden itibaren, aracın cinsi göz önüne alındığında yasal faiz ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerektiği,yine 14.053,84-TL geçici iş göremezlik zararının davalı …’dan 26/10/2015 olay tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsilinin gerektiği, yine davacının davalı …’ya yönelik geçici iş göremezlik zararından, ZMMS Genel şartları gereği sigorta şirketi sorumlu olmadığından talebin reddinin gerektiği,101.813,18-TL sürekli iş göremezlikten kaynaklı zararın davalı …’dan 26/10/2015 olay tarihinden itibaren, davalı … A.Ş. yönünden ise 04/02/2016 dava tarihinden itibaren aracın cinsi göz önüne alındığında yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili gerektiği, olayda tarafların kusur durumu, ekonomik durumu, davacının müterafik kusuru göz önüne alınarak manevi tazminat takdir edildiği, müterafik kusur indiriminin TBK 51 ve 52. Maddeleri uyarınca mahkemece resen yapılması nedeni ile söz konusu kısma tekabül eden yargılama giderlerinden davalıların sorumlu tutulması gerektiği ve söz konusu kısma tekabül eden miktar yönünden davalılar lehine vekalet ücreti verilmemesi gerektiğinden bahisle, Davanın kısmen kabulüne kısmen reddine,-57.287,59-TL’nin davalı …’tan 26/10/2015 olay tarihinden itibaren, davalı … Sigorta A.Ş. yönünden 04/02/2016 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,-14.053,84-TL geçici iş göremezlik zararının davalı …’dan 26/10/2015 olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine,-101.813,18-TL sürekli iş göremezlik tazminatının davalı …’dan 26/10/2015 olay tarihinden itibaren, davalı … A.Ş yönünden ise 04/02/2016 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,15.000,00-TL manevi tazminatın 26/10/2015 olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve …’tan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin tüm taleplerinin reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … AŞ. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
1-Davacı … vekili istinaf dilekçesinde; bilirkişi raporlarında davacının kazanın yaşanmasındaki kusurunun %40 olarak tespit edildiğini, bu sebeple tazminat miktarlarında %20 oranında müterafik kusur indirimi yapıldığını, kusur oranının fahiş olduğunu, davalıların kusur oranlarının da eksik hesaplandığını, davacının Samsun istikametinde ilerleyen …’nın kullandığı araçta yolcu konumunda olduğunu, … yönetimindeki aracın önce makas atarken, davacının bulunduğu aracın önüne aniden çıkıp frene bastığını, akabinde davacının oğlu …’nın da frene bastığını, sonrasında …’nın aracıyla bir süre davacının sağ tarafından pencereyi açıp küfürler ederek gitmeye başladığını, Aracında aile üyeleri bulunan …’nın bazen …’nın geçip gitmesi için yavaşladığını ama sonuç alamayınca, sol şeride geçerek …’yı atlatmak istediğini, …’nın aracıyla …’nın kullandığı aracın gitmesini engelleyecek şekilde aracını 3. ve 4. Şeritleri ihlal ederek davacının bulunduğu aracın önüne kırdığını, Sonrasında da …’nın hem 3. Hem de 4. Şeridi ihlal eden aracına …’ın yönetimindeki aracın çarptığını ve olay sonucunda davacının kolunun ampüte edildiğini, her ne kadar dosya kapsamına alınan bilirkişi raporlarında ve davalıların beyanlarında aksi iddia edilse de davacının bulunduğu aracın durmasında ve davacının araçtan inmesinde kusuru olan kişinin … olduğunu, davalı …’nın davacı aracının en sol şeritte olması hasebiyle aracı sıkıştırdığını, …’nın ardından gelmekte olan araçlar olduğundan, geri manevra da yapamadığını, müterafik kusurun; ancak aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade ettiğini, davacı için araçtan inip …’yı aracını çekmesi için ikna etmek dışında bir çıkar yol kalmadığını, Bu sebeple …’nın kusurunun davacıya yüklenmesinin hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, Bu durumda olan makul bir kişinin araçtan inmek dışında yapabileceği hiçbir şey bulunmadığını, …’nın alkollü olmasının kusurunda etkili görülmemesinin abesle iştigal olduğunu, davacı ve yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsü …’da alkol bulgusuna rastlanmamasına rağmen, davalı …’nın 0.61 promil alkollü olduğunun tespit edildiğini, Ancak hükme esas alınan 29/06/2019 tarihli raporda davalının bu durumunun kusuruna etkisi tartışılmadan doğrudan alkolün münhasıran etkili olmadığı yönünde değerlendirme yapıldığını, …’nın alkollü olmasının kendisinin trafikte cüretkar ve tehlikeli davranışlarda bulunmasına sebep olduğunu, aracıyla trafikte ani manevra ve şerit değiştirme fiillerinde bulunduğunu, …’nın kullandığı aracın önüne aniden geçip fren yaptığını, araç camını açarak küfür ve hakaretler savurduğunu, ardından da aracını davacının içinde bulunduğu aracın önüne kırarak geçişlerine engel olduğunu, bir insanın trafikte böyle davranışlarda bulunabilmesi için hayatın olağan akışına göre alkol veya uyuşturucu ve uyarıcı madde etkisi altında bulunması veyahut rasyonel düşünüşü etkileyecek başka bir etmenin bulunması gerektiğini, olayda davalının zaten alkolün etkisi altında olduğunu, kazanın esas nedeninin davacı ve araçta bulunan aile üyelerine karşı taciz şeklindeki davranışlarla aracın önünün kesilerek durdurulması ve davacının araçtan inmek zorunda bırakılması olduğunu, bu nedenle davalı …’nın alkol etkisi altında olmasının kusurunu etkilemeyeceğinin söylenemeyeceğini, davalı …’ın kusurunun %20 den fazla olduğunu, Kaza yaşanmadan hemen önce davalının önünde seyreden …’nın davalı …’nın aracını fark edip manevra yaparak kazayı atlatabilmesine rağmen, …’ın bunu farketmemesi ve fren ve manevra tedbirlerine başvurmamış olmasının sebebinin önündeki araçla takip mesafesini korumaması olduğunu, sürücülerin önde giden araçları güvenli ve yeterli bir mesafeden izlemek zorunluluğu olduğunu, bu sebeple davalı …’ın olayda asli kusurlu olduğunu, keşif talebinde bulunulmuşsa da bu talebin Mahkeme tarafından göz ardı edildiğini, bilirkişi raporlarında ve hükümde davacının … Şubesi’nde bulunan hesabına ait dökümlerinde görülen gelirinin, gelirin belirlenmesi için kurumlara yazılan müzekkere cevaplarının, fabrikalara satılan buğday karşılığı elde edilen gelirin de dikkate alınmadığını, eksik inceleme yapılarak kısmen ret kararı verildiğini, gelirin son bilirkişi raporunda eksik hesaplandığını, Çiftçi Kayıt Sistemi Raporu(Dava Dilekçesi- Ek 9), TMO 2015 yılı Alım Fişleri(Dava Dilekçesi Ek 10), Kozaklı Un Fabrikası Ltd. Şirketine 2015 yılında satılan ürünlerden elde edilen meblağı gösterir belgelerin (Dava Dilekçesi Ek 11) sunulduğunu, Şefaatli İlçe Jandarma Komutanlığınca düzenlenen 14.03.2016 tarihli çiftçilik işinden yaklaşık 150.000 TL kazandığını bildirir belge, her ay Bağ-Kur maaşı ödemesinin yapıldığını tespit eden belge, Şefaatli İlçe Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün 07.03.2016 tarihli yazısı ile davacının buğday satışından elde ettiği brüt kazancın 183.182,00 TL olduğuna dair cevabi yazı, Devlet tarımsal desteklemeleri ile hesaplanan net yıllık kazancının 73.918,19 TL olduğunu belirtir cevabi yazıda belirtilmiş olan bu miktarlar dikkate alınmadan yıllık gelirinin 79.918,19 TL olduğu belirtilerek hesaplama yapılması ve hükme esas alınmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, yıllık gelirinin 79.918,19 TL olmadığını, 15.01.2018 tarihli bilirkişi raporunda davacının çalışmış olduğu işten yıllık ne kadar kazanç elde ettiğinin belirlendiğini, Şefaatli Kaymakamlığının davacının sırf buğday satışından 183.812 TL gelir elde ettiğine dair yazı cevabının raporda kullanıldığını, … hesap dökümünde davacının 2015 yılında elde ettiği net gelirin 173.760,18 TL olduğunu, tarımsal devlet desteklemeleriyle de bu miktarın arttığını, hükme esas alınan raporda davacının kazancının mevsimlik işçi olarak ve asgari ücret üzerinden hesaplandığını, Mantık kuralları gereği bu buğday satımından önce bir ekim işlemi gerekeceği ve bunu da davacının yaptığını, tanık beyanlarında davacının yıllık kazancının 400.000,00 TL olduğu belirtilirken 73.918,19 TL gibi düşük bir miktarın hesaba esas alınması ve tanık delilinin yok sayılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu(Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 27.04.1999 tarih, 2981-2837 sayılı kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/12360 E. , 2018/6833 K. Sayılı kararı, Yargıtay 4. HD 15.01.2002 gün ve 12625-364 sayılı kararı),davacının üretimin %100 ünü yaptığını, Kendi işini yaptığı için yaşı ile tecrübesi de göz önünde bulundurulduğunda yaptığı işin mevsimlik bir işçinin yapacağı işle karşılaştırılamayacak kadar önemli ve başarılı olduğunu, Kaza öncesinde davacının gece-gündüz, yaz-kış demeden arazilerinin bakımıyla ilgilendiğini, kaza öncesindeki kazancına mevsimlik işçi çalıştırarak ulaşamayacağını, davacının iş gücü kaybının geçici değil, sürekli nitelikte olduğunu, bu sebeple hesaplanması gereken iş göremezlik süresinin geçici iş göremezlik değil sürekli iş göremezlik süresi olması gerektiğini, davacının kolunu bundan sonra hiçbir zaman kullanamayacağını, mesleğini artık hiçbir zaman icra edemeyeceğini, Hal böyle iken verilen 6 aylık süre çok kısa olmakla birlikte, hesaplanan sürenin geçici değil sürekli olarak hesaplanması gerektiğini, Kabul anlamına gelmemekle birlikte geçici iş göremezlik süresinin 6 ay olarak hesaplanması akabinde, %72 maluliyet oranı ile çarpılıp hesaplama yapıldığını,6 aylık süre zarfında tedavi gördüğünden davacının maluliyet oranının %100 olduğunu, 15/01/2018 tarihli bilirkişi raporunda da 6 aylık geçici iş göremezliğin %72 ile değil %100 ile çarpılıp hesaplama yapıldığını, bu sebeple davacının kazancının %72 ile değil de %100 ile çarpılıp hesaplanması gerektiğini, hükmedilen 15.000-TL.lik manevi tazminat miktarının, söz konusu tazminatın amacını karşılamayacak kadar az olduğunu, Hakimin takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiğini (HGK 23/06/2004, 13/291-370)belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2-Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; hükme esas alınan kusur raporları ve maddi olay tespitinin, ceza yargılamasında yapılan maddi olay tespiti ve kusur raporları dikkate alındığında hatalı olduğunu, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin maddi olaya ilişkin yapmış olduğu tespitle bağlı olduğunu, bu genel hukuk kuralının, hukuki anlamda doyurucu olmayan bir gerekçe ile görmezden gelindiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte davalıya atfedilen kusura ilişkin gerekçede “…28.10.2017 tarihli ek raporun aldırıldığı, söz konusu ek rapora göre, davacı …’nın %40, davalı … Şirketi’ne sigortalı araç sürücüsü davalı …’nın %40, davalı … Sigorta A.Ş’ye sigortalı araç sürücüsü davalı sürücü …’ın %20 oranında kusurlu olduğu, alkolün kazada münhasıran etkili olmadığının rapor edildiği, ceza dosyasında her ne kadar … yönünden sadece …’i yaraladığından bahisle şikayet yokluğundan düşme kararı verilmiş ise de ceza mahkemesinde olayın meydana gelişine ilişkin kabul ile mahkememizde olayın meydana gelişine ilişkin kabulün aynı olduğu, ceza mahkemesindeki …’a yönelik Adli Tıp’ın kusur isnadına rağmen düşme kararı verildiği, ceza mahkemesinde ve hukuk mahkemesinde olayın oluşunun başka bir deyişle maddi vakıanın aynı şekilde kabul edilmesi sebebi ile ceza mahkemesindeki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağı, bu kapsamda söz konusu kusura ilişkin ek raporun ceza dosyasında alınan kusur rapor ile uyumlu olması ve yine denetime elverişli olması nedeniyle mahkemece kabul edilerek hükme esas alınması gerektiği yönünde kanaatin oluştuğu…” demek suretiyle son derece hatalı ve hukuki anlamda doyurucu olmayan bir gerekçeye yer verildiğini, trafik kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında, kazaya karışan kişilerin fiilleri ile meydana gelen sonuç arasında bir illiyet bağı bulunması gerektiğini, kazaya sebebiyet veren kişilerin, kaza sonucu bedensel zarara uğrayan kişiye karşı sorumlu olabilmeleri için eylemlerinin bedensel zarara uğrayan kişiye yönelmiş olması veya bedensel zarara uğrayan kişinin ortaya çıkan bu zararından kaynaklı sorumluluğun bulunması gerektiğini, tazminat davasına konu trafik kazası sebebiyle Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/107 E. sayılı dosyasında ceza yargılaması yapıldığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte ceza yargılamasında alınan bilirkişi raporları ile de sabit olduğu üzere …’ın, davacı …’nın bedensel zarara uğramasında hiçbir kusuru bulunmadığını, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi 2016/107 E. sayılı dosyasında verilen kararın … ile ilgili bölümünde; “taksirle yaralama suçunda zincirleme suç (TCK’nun 43. madde) hükümlerinin uygulanması mümkün olmayıp, taksirli fiil sonrası birden fazla kişinin yaralanmasının TCK.nun 89/4. fıkrada “nitelikli hal” sayıldığı, bu bağlamda sanıklardan …’ın yapılan yargılama sonucunda kusur ve sorumluluğunun araçlardaki hasar haricinde sadece müşteki …’in yaralanmasıyla sınırlı olduğunun anlaşılması karşısında, TCK.daki bu suça ilişkin özel düzenlemeye nazaran, sadece suç vasfının değiştiği (TCK.nun 89/2) kabul edilerek sonuca gidildiği, mağdurların sayısı eylemin çokluğunu değil, suç vasfını belirlediği gerekçesiyle düşme dışında ayrıca ve başkaca bir karar ittihazına gerek duyulmadığı şeklinde …’ın, huzurdaki davada davacı …’nın yaralanmasından kaynaklı hiçbir kusurunun olmadığının açıkça belirtildiğini, bu gerekçe karşısında mahkemenin gerekçesinde yer alan, “ceza mahkemesinde ve hukuk mahkemesinde olayın oluşunun başka bir deyişle maddi vakıanın aynı şekilde kabul edilmesi” şeklindeki açıklamanın kabulünün mümkün olmadığını, Ceza Mahkemesindeki maddi vakıanın kabul ediliş şekli ile Hukuk Mahkemesindeki maddi vakıanın kabul ediliş şeklinin aynı olmadığını, Ceza Mahkemesinde, …’ın, davacı …’nın yaralanmasından kaynaklı hiçbir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığının kabul edildiğini, mahkemenin, Ceza Mahkemesinde yapılan maddi vakıa tespiti hilafına değerlendirme yaptığını, “hukuk hakimi, ceza hakiminin maddi olay tespiti ile bağlıdır” şeklindeki kuralının açıkça ihlal edildiğini, Ceza yargılamasında …’a, …’nın yaralanmasından dolayı kusur atfedilmemişken, hukuk yargılamasında kusurlu kabul edilmesinin mantık dışı olduğunu, kusur raporlarına itirazları ve kazanın meydana geldiği yerde keşif yapılması taleplerinin değerlendirilmediğini, … yönünden; “Sürücü …, hızını trafik durumunun gereklerine göre ayarlayamamış, önünde seyreden araçla aralarında yeterli mesafe bırakmamış, önündeki araç sağa manevra yaptığında kendisi de direksiyon ve fren tedbirine başvuramamış olmakla tali kusurludur” şeklinde tespit yapıldığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte, ne kaza tespit tutanağında ne de ceza dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporunda böyle bir husus yer almadığını, Hatta tam aksine; 26.01.2017 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda; “…önünde seyir halindeki araçla arasında yeterli ve güvenli takip mesafesi bırakmayıp, virajlı yol bölümünde önünde seyir halinde olan aracın sağa kaçmasıyla gördüğü yolun sol iki şeridini kapatan araçlara karşı fren ve manevra tedbirine başvurmuşsa da, yakın takibinden dolayı zamanında tedbir alma fırsatını kaçırıp, bu tedbirlerde etkisiz kalarak önünde seyir şeridi üzerinde tehlikeli biçimde duraklamış araca arka kesiminden çarpması sonucu meydana gelen olayda, dikkatsizliği ve kurallara aykırı hareketiyle kusurludur.” şeklinde kusur atfedildiğini, Adli Tıp Raporuna göre davalının fren ve manevra tedbirine başvurduğunu, Ancak önünde seyreden…plakalı aracın son anda sağa manevra yapması nedeniyle kaza yapmaktan kurtulamadığını, bu hususun olaya birebir tanık olan …plakalı araç sürücüsü ile bu araç içerisinde bulunan tanıklar tarafından açıkça beyan edildiğini, davalının üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, hız sınırına ve trafik kurallarına uygun şekilde seyir halinde iken dava konusu kazanın meydana geldiğini, davacının yolcusu olduğu … plakalı araç ile … idaresindeki … plakalı aracın, hiçbir uyarı levhası koymadan, farlarını ve dörtlülerini yakmadan, sokak lambalarının olmadığı, duraklamanın yasak olduğu otoyolda sol iki şeridi kapatacak şekilde durduklarını, bu araçların …plakalı araç sürücüsü tarafından son anda fak edildiğini, …’nın araçların durur vaziyette olduklarını son anda fark ederek manevra yapmasıyla davalının … ve … plakalı araçlar ile karşı karşıya kaldığını, davalının, …’nın bu manevrayı neden yaptığını görür görmez frene basıp, direksiyonunu sağa kırdığını, Ancak bu tedbirlerin yeterli olmadığını, davalının, … ve … plakalı araçların doğrudan arkasında seyir halinde olmadığını, bu tedbirlere erken başvurması beklenebilecek kişinin … olduğunu, böyle bir imkânı ve zamanı olduğunu, davalının ise bu araçları …’nın yaptığı ani manevradan sonra ancak görebildiğini, yaşanan durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, … VE … plakalı araçların yolda durur vaziyette olduklarının ne …plakalı aracın ne sürücüsü ne de içerisinde bulunan yolcular tarafından son ana kadar anlaşılamadığını, otoyolun sol iki şeridinde iki aracın durur vaziyette olduğunu, önündeki aracın duran araçlara çarpmamak için bir anda manevra yapabileceğini önceden tahmin etmesinin ve buna göre tedbirler almasınının davalıdan beklenemeyeceğini, dava konusu olayda davalının konumunda kim olursa olsun kazanın gerçekleşmesine engel olmasının mümkün olmadığını, otoyolun sol iki şeridini bu şekilde kapatmış iki araca gelip birinin çarpmamasının anormal olacağını, kusur raporu alınmadan önce keşif yapılması ve tanıkların keşif mahallinde dinlenmesi talebinin reddedildiğini, ceza dosyasında dinlenen tanıkların beyanlarının bilirkişiler tarafından işbu dosyada dikkate alınmadığını, olay yerinde keşif yapılarak; kazanın meydana geldiği yerin mahkemece görülmesi, kazaya neden olan başka bir etken olup olmadığının değerlendirilmesi, yol şartlarının incelenmesi, ışıklandırmanın yeterli olup olmadığının tespiti, bahsedilen keskin virajın görüşe ne derece engel olduğunun tespit edilmesi, öndeki aracın ani bir manevra ile kaçmasının arkadaki aracın takip mesafesini ne şekilde etkilediği, gece vakti yolda hiçbir uyarı, sinyal, dörtlü vs. yakmadan duran bir aracın ne kadar mesafeden görülebileceği, görülse bile bu aracın durur vaziyette olduğunun ne kadar mesafe kala anlaşılabileceği gibi hususların tespit edilmesi gerektiğini, hükme esas alınan ATK raporunda, davacı …’nın çalışma ve meslekte kazanma gücü kaybının %72 olduğu, geçici iş göremezlik süresinin ise 6 ay olduğunun tespit edildiğini, Bu tespitleri kabul etmediklerini, davacının sol kolunun dirsek altından ampute edilmesi nedeniyle %72 gibi yüksek bir oranda maluliyetinin oluşmayacağını, Efor kaybı veya iş göremezlik oranı olarak da tanımlanan çalışma ve meslekte iş gücü kaybının; bir kimsenin çalışırken normal bir insana göre ne kadar fazla efor harcaması gerektiğini gösterdiğini, bir kolu dirsek altından ampute edilmiş bir kimsenin yapabileceği birçok iş kolu olduğunu, davacının, raporda tespit edilen orandan çok daha az efor kaybı ile çalışabileceğini ve hayatına devam edebileceğini, Bir kolu veya bir bacağı olmayan bir kimsenin dahi çalışabileceği bir çok meslek grubu bulunduğunu, Raporda tespit edilen oranları ve yapılan hesaplamaları kabul anlamına gelmemekle birlikte; davacının 68 yaşında olması nedeniyle %63’lük oranın %72’ye yükseltilmesinin hatalı olduğunu, Balthazard formülüne göre 60 yaş üzeri için tespit edilen işgöremezlik oranına eklenmesi gereken oranın %10 olduğunu, Yani %63 oranında maluliyet oranı tespit edilmesi halinde 6.3 oranında ekleme yapılarak %69.3 gibi bir oran bulunması gerektiğini, Adli Tıp Raporu’nda davacı için önce %63 iş göremezlik oranı tespit edilip,68 yaşında olduğu değerlendirilerek bu oranın %72’ye yükseltildiğini, bunu kabul etmediklerini,6 aylık geçici iş göremezlik süresinin de çok fazla olduğunu, bu tespitin neye göre yapıldığı, tedavi süresinin neye göre hesaplandığı, davacının ne kadar süre hastanede kaldığı gibi hususların raporda yer almadığını, Raporun bu yönüyle denetime elverişli olmadığını, maluliyet oranının tespitine itiraz edilmişse de, itirazlarının değerlendirilmediğini ve bu yönde dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’ne gönderilmediğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, hükme esas alınan 12.06.2019 tarihli hesap bilirkişi raporunun, hem sorumluluk miktarları hem de hesaplama tekniği açısından tazminat hukukunda kabul gören genel ilkelere açıkça aykırı olduğunu, Rapordaki hesaplama tekniğini de kabul etmediklerini, Öyle ki, hesap raporunda, meydana gelen kaza sebebiyle davacının sanki gelir elde ettiği tarlalarının da yok olduğunun kabulüyle hesaplama yapıldığını, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda tarım işi ile uğraşan davacının yapılan işe şahsi katkısının ve bu kişinin yerine başkasının çalıştırılması halinde ona ödenecek ücretin ne kadar olduğunun belirlenmesi bunun üzerinden tazminat hesaplanması gerektiğini, davacının maliki olduğu arazilerin kaza ile birlikte yok olmadığını, kazadan sonra da bu araziler ekilip biçilerek, aynı şekilde gelir sağlanabileceğini, Burada varsa davacının kendi yaptığı işi başkasına yaptırmak için ne kadar bedel ödediğinin tespiti gerektiğini, davacının tek kaybının 3. Kişiye ödemek zorunda kaldığı tutarlar olduğunu, Nitekim, ücret kişinin çalışması karşılığı elde ettiği kazanç olup, asla ve asla kendi adına çalışması veya ticari işletmesinin kazancı olmadığını(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 09.04.2015 gün, 2013/17865 E., 2015/5696 K. sayılı ilamı),kendi adına çalışması olan kişiler yönünden yapılacak tazminat hesabının fikri ve bedeni katkısı dikkate alınarak yapılması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun, Yargıtay tarafından kabul edilen genel ilkelere aykırı olarak hazırlandığını, davacının kendi yerine başka bir işçiyi çalıştırarak aynı kazancı elde etmeye devam edebileceğini, davacının maddi kaybının sadece kendisi yerine çalıştıracağı kişiye ödeyeceği ücret kadar olduğunu, Mahkemece 29.11.2018 tarihli müzekkere ile Şefaatli İlçe Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Müdürlüğüne müzekkere yazılarak, davacı …’nın yaptığı işin özelliği, yaşı ve mesleki tecrübesindeki tarım işçisinin (kaza tarihi olan) 26.10.2015 tarihinde alabileceği aylık ücretinin bildirilmesinin istenildiğini,30.11.2018 tarihli müzekkere cevabında, “mevsimlik bir işçinin üretim döneminde çalışabileceği gün sayısının 45 gün olduğu ve Bitkisel üretim için işçiye günlük 100,00-TL ücret verileceğinin belirtildiğini, Buna göre davacı …’nın yılın sadece müzekkere cevabında belirtilen dönemlerinde çalışabileceği ve/veya başka bir kişiyi çalıştırabileceğini, Kalan dönemlerde ise yapmış olduğu iş sebebiyle çalışması ve/veya başka bir kişiyi çalıştırması mümkün olmayacağından herhangi şekilde maddi bir kaybının da olmayacağını, davacı … kazanın gerçekleştiği tarihte 68 yaşında ve emekli bir kişi olup, kaza tarihinde zaten pasif dönemde olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının aktif dönem için hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, bakiye yaşam süresi için pasif dönem hesabı yapılması gerektiğini, bunun da asgari geçim indirimsiz asgari ücret üzerinden yapılması gerektiğini, davacının aktif olarak çalışma hayatını sürdürdüğüne dair tanık anlatımları dışında tek bir delil bulunmadığını, Şefaatli Kaymakamlığı Mal müdürlüğü tarafından verilen 07.12.2018 tarihli müzekkere cevabında davacının mükellefiyet kaydının bulunmadığı 11.12.2003 tarihinde sona erdiğinin bildirildiğini, Hal böyleyken davacının aktif çalışma hayatını sürdürdüğüne dair yapılan tespit ve değerlendirmenin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının, davacı …’nın cismani zarara uğramasından kaynaklı sorumlu olduğunun kabulü anlamına gelmemekle birlikte hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğunu, davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının, davacıyı zenginleştirirken davalıyı da de aynı oranda fakirleştirdiğini, yargılama giderlerinin hatalı tespit edildiğini, Gerekçeli kararın 5. fıkrasında yer alan “davalılar maddi tazminat yönünden kendilerini birer vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 13.088,16-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine” şeklindeki kararın hatalı olduğunu, bu durumda hükmedilen vekalet ücretinin taraf vekilleri arasında eşit oranda paylaştırılmış olacağını, Ancak lehlerine reddedilen miktarın diğer davalılara göre daha fazla olduğunu(EK-3 davacının ıslah dilekçesi) reddedilen miktara göre her bir davalı yönünden ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığını, … ile diğer davalı …’nın maddi tazminatlar yönünden birlikte sorumlu oldukları hiçbir alacak kalemine hükmedilmediğini, Buna rağmen maddi tazminat yönünden davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin bir bölümünden (1.302,24-TL)davalı ile diğer davalı …’nın birlikte sorumlu tutulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalılar yönünden yapılan yargılama giderlerinin dağılımının da hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
3-Davalı … AŞ vekili istinaf dilekçesinde; dava dilekçesinde, kazaya karışan aracın … plakalı araç olduğunun ifade edildiğini, Ancak davalı şirket tarafından sigortalanan aracın plakasının … olduğunu, bu sebeple, cevap dilekçesi ile husumet itirazında bulunduklarını, yargılamanın ilerleyen aşamalarında da var olan karışıklığın giderilmesi adına kazaya karışan aracın plakasının tespit edilmesi gerektiğini mahkemeye bildirdiklerini, mahkeme tarafından, bu itiraza yönelik bir araştırma yapılmadığını, kazaya karışan araca ait plakanın net bir şekilde tespit edilmemesi, bu hususta araştırma yapılmamasının hatalı olduğunu, tazminat oranlarının tespitinde davacının kusur oranına ilişkin itirazlarının, mahkemece %20 oranında müterafik kusur olarak belirlenmesinin hatalı olduğunu, olayın meydana geliş şekline bakıldığında, davacı …’nın yaya trafiğine kapalı yolda, trafiği ve kendi güvenliğini, telafisi imkansız sonuçlarını düşünmeden içinde olduğu aracı terk ettiğini, trafiğin faal olduğu zaman ve yerde, diğer sürücülerin sürüş güvenliğini tehlikeye atarcasına 4 şeritli yolun orta ve en işlek şeridinde arabasından inerek kazaya sebebiyet verdiğini, davacının burada ağır ihmali bulunduğunu, ağır ihmal ve kastının, araçların durması ile davacının malul kalmasında neden olan olaylar arasındaki illiyet bağını kestiğini, Bu nedenle de davacının kazanın meydana gelmesindeki kusurunun, müterafik kusur değil asli kusur olduğunu, mahkeme tarafından %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılarak, davacının kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunun bir nevi kabul edildiğini, mahkeme tarafından %20 oranında yapılan müterafik kusur indiriminin yeterli olmadığını, Kaldı ki ceza yargılamasında alınan raporda da davacının asli kusurlu olarak nitelendirildiğini,%20 oranında yapılan müterafik kusur indirimi yeterli olmadığından, davacının kazanın meydana gelmesindeki kusurunun tespit edilmesi gerektiğini, aksi kanaatte olunması halinde ise, davacı aracın içerisinde kalsa idi, böyle bir kazanın meydana gelmeyeceğini, davacının, trafik akışının yoğun olduğu 4 şeritli bir yolda, araçtan inerek yola durmasının kabul edilemeyeceğini, davacının maluliyet oranının tespiti için sadece Hacettepe Üniversitesi’nden rapor alındığını, bu rapora yapılan itiraz değerlendirilmeden hüküm kurulduğunu, Yargıtay içtihatlarında da ifade edildiği üzere, devlet üniversitelerinden alınan maluliyet oranına itiraz edilmesi halinde, Yüksek Sağlık Kurulu’na, Yüksek Sağlık Kurulu’nun raporuna yapılan itirazların ise Adli Tıp Kurumu tarafından inceleneceğini(Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 18.09.2019 tarihli, 2019/1346 E. Ve 2019/4533 K. Sayılı ilamı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 Sayılı Kararı),mahkeme tarafından bu usul izlenmeden ve itirazlara rağmen üniversite hastanesinden verilen raporun hükme dayanak alındığını, davacının sakatlık oranının %60 olduğunun bizzat davacı vekili tarafından belge ile açıkça ortaya konmuş olmasına rağmen, mahkemenin hükme esas olarak kabul ettiği üniversite hastanesinden alınan raporda, davacının maluliyet oranının %72 oranında bulunmasının hatalı olduğunu, ayrıca, 0l/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanun’un 25. maddesinde, çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60’ını kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalının malul sayılacağının kabul edildiğini, davacının ise sakatlık oranı %60 olup, meslekte kazanma gücü kaybının, davacının yaşı da gözetildiğinde daha az olması gerektiğini(Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 18.09.2019 tarihli, 2019/1346 E. Ve 2019/4533 K. Sayılı ilamı),davacının gerçek geliri, emeklilik durumu ve yaşı dikkate alındığında, hesaplanan sürekli iş göremezlik tazminatının fahiş olduğunu, mahkeme tarafından davacının çiftçi olduğu gözetilerek, Şefaatli İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü’ne müzekkere yazıldığını ve müzekkere cevabında, ”… İlçemizde bu faaliyetler için mevsimlik bir işçinin üretim döneminde çalışabileceği gün sayısı 45 gündür.(15-Mayıs-30Haziran).İlçemiz işletme büyüklükleri ve üretim faaliyetleri kapsamında bitkisel üretim için daimi işçi çalıştırılmamaktadır.” Denildiğini, Yani davacının, yılda sadece 45 günlük bir süre için mevsimlik işçi çalıştırarak mevcut tarım işlerini yerine getirebileceğini ve bunun için dönemlik işçiye ödenmesi gereken günlük ücretin 100,00 TL olacağını, Davacının sürekli iş göremezlik nedeniyle uğrayacağı zararın da bu olduğunu, Ancak yapılan hesaplamada, ilgili kurum yazısının dikkate alınmadığını ve sebepsiz zenginleşme yaratabilecek derecede fahiş tazminat hesaplandığını belirterek eksik inceleme ile verilen usul, yasa ve dosya içeriğine aykırı kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
HMK’nın 355. maddesi gereğince davacı vekili ile davalı … vekili ve davalı … Aş. vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve istinaf edenlerin sıfatına göre dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; davanın, birden fazla aracın karıştığı trafik kazasından kaynaklanan geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile manevi tazminat talebine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
1-Tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hâkim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 E. – 2020/8874 K. sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 E. – 2021/34 K. sayılı ilamı) Anılan nedenlerle tazminat hesaplamasında bakiye ömür sürelerinin TRH 2010 Tablosu’na göre belirlenmesi, zarar görenin bilinen dönem sonrası muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Somut olayda mahkemece hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda, davalılar tarafından davacıya ödenmesi gereken iş göremezlik tazminatlarının hesaplanmasında, davalı … Sigorta Aş. tarafından tanzim edilen ZMSS poliçesinin genel şartlardan önce düzenlendiğinden bahisle davalı … ve … sigorta yönünden PMF 1931 yaşam tablosu ve progresif rant formülüne, davalı … Aş tarafından düzenlenen ZMSS poliçesinin ise genel şartların yürürlüğünden sonra düzenlenmesi nedeniyle davalı … ve sigortalısı davalı … yönünden TRH 2010 yaşam tablosu ve 1.8 teknik faiz yöntemine göre tazminat hesabı yapılması doğru görülmemiştir.
Bu durumda mahkemece taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar da göz önünde bulundurularak, tazminatın tüm davalılar yönünden TRH 2010 yaşam tablosu ve progresif rant yöntemine göre hesaplanması, davacının TRH 2010 yaşam tablosuna göre muhtemel bakiye yaşam süresinin belirlenmesi, bilinmeyen / işleyecek devre hesabı yapılırken, bilinen son gelirin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilerek progresif rant yönteminin kullanılması suretiyle davacının davalılardan talep edebileceği geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatının tespiti için konusunda uzman bir başka aktüer bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yapılan hesaplamaya göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-Tazminat hesabı yapılabilmesi için davacının gerçek gelirinin net olarak tespiti önem arz etmektedir. Davacı vekili, davacının aktif olarak çiftçilik yaptığını, köyde bulunan arazilerinde arpa, buğday, pancar vb ürünleri ekme, biçme, mahsul alma, bu ürünleri satma işleri yaptığını, çiftçi kayıt sisteminde görüleceği üzere Şefaatli Toprak Mahsulleri Ofisine ve Şefaatli Pancar Dairesi şefliğine elde ettiği ürünleri satarak yılda brüt 250.000,00TL-300.000,00TL kazanç elde ettiğini, ürün bedellerinin … Bankasında mevcut hesaplarına yatırıldığını, 68 yaşında olan davacının biçerdöver operatörü ehliyetinin de olduğunu, kaza sonucu sol kolunun ampüte edilmesi nedeniyle bu işi ve tohum yükleme, çift sürme, tohum yatağı hazırlama, ilaçlama, gübreleme, ürünlerin hasadını yaparak ilgili alıcılara aktarma kabiliyetini kaybettiğini belirterek, davacının bu işlerden elde ettiği gelirinin de tazminat hesabında göz önünde tutulmasını istemiştir.14.03.2016 tarihli SED araştırmasında davacının, emekli ve çiftçilik işi yaptığı, emekli maaşının 1.300,00TL olduğu, çiftçilikten yıllık yaklaşık 150.000,00TL geliri bulunduğu, ilkokul mezunu olup, 150 dekar arazisi bulunduğu, kendisine ait evinde eşi ile birlikte yaşadığı tespit edilmiştir. Davacının ilgili bankalardan hesap dökümleri, SGK hizmet dökümü, Şefaatli Kaymakamlığı İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden 07.03.2016 tarihinden geriye doğru son beş yıla ait ürün satışından elde ettiği brüt gelir ve buğday üretiminden elde ettiği net gelir miktarını (devlet desteklemeleriyle birlikte) gösteren belgeler, Şefaatli TMO alım fişleri (2011 ve 2013 yıllarına ait) müstahsil makbuzları getirilmiş, Şefaatli Mal Müdürlüğü tarafından verilen 07.12.2018 tarihli cevabi yazıda davacının tahıl yetiştiriciliği faaliyetinden dolayı 04.04.1984 tarihinde mükellefiyet kaydının başladığı, 11.12.2013 tarihinde faaliyetine son verdiği anlaşılmıştır. Hükme esas alınan 12.06.2019 tarihli aktüer bilirkişi raporunda davacının 69 yaşında olduğu, ilçe tarım müdürlüğü cevabına göre 2011 yılında 392.177 dekar, 2012 yılında 412.669 dekar, 2013 yılında 406.629 dekar, 2014 yılında 588.378 dekar ve kazanın gerçekleştiği 2015 yılında 627.397 dekar alanda ekim yaptığı, bunlardan toplamda 168.466,05TL gelir elde ettiği, mazot, prim ve sertifikalı tohum desteklemesinden de gelirinin bulunduğu, 2015 yılında elde ettiği net ürün gelirinin 52.503,19TL olduğu, mazot, gübre ve primden elde ettiği devlet desteği ile birlikte toplam yıllık net gelirinin 73.918,19TL olduğu, davacının SED araştırmasına göre 150 dekar arazisi var ise de, ilçe tarım müdürlüğü yazısında 2015 yılında 627.397 dekar alana ekim yaptığının belirtildiği, aradaki farkın davacının 150 dekar arazisinin üzerinde kalan kısım için kiralama yapmasından kaynaklandığı, masraf kısmında kiralama bedellerinin de bulunduğu belirtilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan söz konusu aktüer bilirkişi raporunda davacının 2015 yılı için 73.918,19TL yıllık (desteklerle birlikte) geliri olduğunun kabulü ile kaza tarihinden, 31.12.2018 tarihine kadar tazminat hesabı yapılmış, 01.01.2019 tarihinden itibaren pasif dönem hesabına geçilerek, asgari ücretten 31.12.2019 tarihine kadar bilinen pasif dönem tazminatı hesaplanmış, bilinmeyen pasif dönem için asgari ücretin 10.12 katı geliri olduğunun kabulü ile davalı tarafa izafe edilen kusur oranına göre tazminat hesabı yapılmıştır. Mahkemece belirlenen tazminatlardan davacının müterafik kusurlu olduğunun kabulü ile yapılan %20 oranındaki indirimden sonra sonuç tazminatlara karar verilmiştir. Söz konusu aktüer bilirkişi raporunda kabul edilen gelir miktarı ve buna göre hesaplanan tazminat, dosya kapsamına, davacı için yapılan SED araştırmasına, ilçe tarım müdürlüğü, mal müdürlüğü cevapları, çiftçi kayıt sistemi, SGK hizmet dökümü ve ilgili mercilerden getirilen belge ve bilgilere ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına uygun olmadığından hükme esas alınması doğru görülmemiştir.
Dinlenen tanık beyanları, Tarım Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi, TMO ürün alım belgeleri ve dosya kapsamından davacının kazadan önce emekli olduğu ve çiftçilik yaptığı anlaşılmaktadır. Çiftçilik yaptığı anlaşılan davacının bu işlerden elde ettiği gelirlere göre değil, onun salt bu işleri yapmasından dolayı kişisel ve yönetsel katkısı belirlenip tazminat hesabının bunun üzerinden yapılması gerekir. Bu nedenle davacıya ait taşınmazların ekilmesi, biçilmesi, ürünün satılmasındaki şahsi ve yönetsel katkısı göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu durumda mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler ışığında, davacının tarımsal faaliyette bulunduğu taşınmazlarının miktarı, yapılan zirai üretimin niteliği, yılın hangi döneminde ne kadar süreyle tarım yapılabildiği, kişisel özellikleri, davacının yaşı ve kaç yaşına kadar zirai üretimde bizzat çalışmaya devam edebileceği, bedensel ve yönetsel katkısının ne oranda olduğu, davacının yerine işin görülmesi için başka birisinin çalıştırılması halinde, ilgili meslek odalarından sorularak davacının yaptığı aynı işleri yapmak için ne kadar ücretle başka birisinin çalıştırılabileceği hususlarında gerektiğinde uzman bilirkişilerden bilirkişi raporu alınmak suretiyle davacının çiftçilik mesleğinde fiili emeği ile elde edeceği net gelirin ne kadar olacağı tespit edilip bulanacak toplam gelire göre davacı için geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı hesaplanması hususunda yeni bir aktüer bilirkişiden rapor alınarak (usulü kazanılmış haklarda gözetilmek suretiyle) sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, davalı … ve … Sigorta AŞ ve davalı … ile … AŞ yönünden, sigortalıları olan araç sürücülerine izafe edilen kusur oranlarına göre ayrı ayrı maddi tazminatlardan sorumluluklarına karar verilmiş olup, adı geçen davalıların sorumlu oldukları tazminat miktarlarına isabet eden vekalet ücreti ile hukuken sorumluluklarına karar verilmesi gerekirken, hüküm fıkrasında (6/7 sayfasında 3.bendin son cümlesinde) maddi tazminatın kabul edilen kısmı üzerinden hesaplanan vekalet ücretinin 1302.24TL‘sından davalı … ile …’nın müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna karar verilmesi de doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … Aş vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı kabulü ile; 6100 sayılı HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … Aş vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Yukarıda 1 ve 2 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı … vekili, davalı … vekili ve davalı … Aş vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı kabulü ile; Ankara 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.10.2019 tarihli, 2016/99 Esas-2019/830 Karar sayılı kararının HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülüp sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … AŞ vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
2-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 44,40 TL maktu, davalı … tarafından yatırılan 979,00TL nispi, davalı … AŞ tarafından yatırılan 44,40TL maktu,1.694,31TL nispi istinaf karar harcının istek halinde ilgili taraflara iadesine,
3-İstinaf talebinde bulunan davacı …, davalı … ve davalı … Aş tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılacak yargılamada ayrı ayrı dikkate alınmasına,
4-Davalı … tarafından yatırılan 200,00TL gider avansından kullanılmayan kısmın adı geçen davalıya iadesine,
5-Ankara 7. İcra Dairesinin 2019/14772 esasına yatırılan 175.909,70 TL teminat mektubunun yatıran tarafa iadesine,
6-Karar tebliği, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1.a. maddesi gereğince KESİN olmak üzere 02.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.