Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/293 E. 2022/1501 K. 03.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/09/2019
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 03/06/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 05/07/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; 15/02/2011 tarihinde davalı şirkete ZMMS poliçesi ile sigortalı, davalı …’un kullandığı araç ile yolda karşıdan karşıya geçmekte olan davacı …’a çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu adı geçen davacının vücut bütünlüğünü yitirecek şekilde yaralandığını, kazanın oluşumunda davalı şirkete sigortalı araç sürücüsünün kusurlu olduğunu belirterek vücut bütünlüğünün yitirilmesi nedeniyle davalı şirketten poliçe kapsamında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı olarak 50,00 TL, tedavi giderleri için 50,00 TL, bakıcı giderleri için 50,00 TL olmak üzere toplam 150,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’a verilmesini, yaralanmadan ötürü duyulan acı ve elem nedeni ile davacı … için 100.000,00 TL, çocuklarının ağır şekilde vücut bütünlüğünü yitirecek şekilde yaralanmasından ötürü, duyulan acı nedeni ile davacı anne … ve baba … için ayrı ayrı 50.000,00’er TL manevi tazminatın davalılardan …’tan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş; 14/11/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile davacının iş gücü kaybı nedeni ile talep edilen maddi tazminat istemi davalı şirketin poliçe limiti ile sorumluluğunun 200.000,00 TL olduğu da dikkate alınarak davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili cihetine gidilmesi istenilerek 264.739,43 TL’ye yükseltilmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; aracın kaza tarihi itibari ile davalı şirket nezdinde 200.000,00 TL limitle sınırlı olmak kaydı ile sigortalı olduğunu, kaza sonrasında açılan hasar dosyası kapsamında davacıya 12/03/2012 tarihinde(dava açılmadan önce) 48.844,70 TL ödendiğini, davalının sorumluluğunun sigortalı aracı kullanan sürücünün kusuru oranında poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacının gelir durumu ve maluliyet raporunun zararın belirlenmesinde etkili olduğu için sağlıklı olarak saptanması gerektiğini, geçici iş göremezlik talebinin teminat kapsamında olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; zaman aşımı ve görev itirazında bulunarak, kazanın oluşumunda davalıya kusur yöneltilemeyeceğini, davalının kaza sonrası ambulans çağırarak davacının hastaneye kaldırılmasına yardımcı olduğunu, sonrasında maddi ve manevi anlamda davacıya destek verdiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece, Ankara Üniversitesi Adli Tıp Kurumu Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından aldırılan 06/08/2014 tarihli raporda, davacının 9 ay süreli geçici olarak iş göremezlik halinde kaldığı, vücut genel çalışma gücünden %73 nispetinde kaybettiğinin belirtildiği, … Mersin İl Müdürlüğünce verilen müzekkere cevabında; davacı …’ın 15/02/2011 tarihinde geçirmiş olduğu kaza nedeniyle rucu’a tabi herhangi bir ödemenin yapılmadığının bildirildiği, kazanın oluşumunda taraflara atfı kabil kusur oranının tespiti için birden fazla rapor ve ek rapor aldırıldığı,
Karayolları …….Kuruldan alınan 17/04/2017 tarihli raporda; kazanın oluşumunda davacı yaya …’ın %75 oranında, davalı şirkete sigortalı aracın davalı sürücüsü …’un ise %25 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği, kusura ilişkin taraf itirazlarının aynı bilirkişi kurulunca ek raporlarla karşılandığı ve aynı kusur dağılımında ısrarcı olunduğu, kazanın oluşumunda kusura ilişkin değerlendirmeye, gerekçeli ve denetime elverişli olarak raporlarda yer verilmekle mahkemece de itibar edildiği, manevi tazminat istemi ile … aleyhine açılan davada, davacının maluliyetine dair raporunun içeriği, kazanın oluşumunda taraflara atfı kabil kusur oranı, tarafların ekonomik ve sosyal durumu, kaza tarihi itibari ile paranın satın alma gücü dikkate alınarak, kazadan ötürü davacıların duyduğu acı ve elemin bir nebze de olsa hafifletilmesi amacıyla istemin her bir davacı için ayrı ayrı kısmen kabulü cihetine gidildiği,
Davacılardan … tarafından maddi tazminat istemi ile açılan davada, Aktüer Bilirkişisinden aldırılan 28/08/2018 tarihli rapor ve tarafların itirazlarını karşılar şekilde 19/03/2019 tarihli ek rapor aldırıldığı, davacının kaza tarihi itibari ile üniversite öğrencisi oluşu dikkate alınarak, gelirinin 2019 yılı asgari ücretinin 3,3935 katı olduğu kabul edilerek, yaşı, kazadaki kusur oranı gibi, unsurlarda dikkate alınarak, … şirketi tarafından yapılan ödemenin de mahsubu sonrasında, davacının kaza nedeni ile talep edebileceği maddi tazminat tutarı (bakıcı gideri, geçici iş göremezlik tazminatı, kalıcı iş göremezlik tazminatı istemlerine ilişkin olarak) 338.376,80 TL olarak hesaplandığı,
Davalı şirketin poliçe limiti 200.000,00 TL olup, yapılan 48.844,70 TL’nin güncellenmiş hali ile ulaştığı değer 79.628,90 TL olmakla, bu miktarın mahsubu sonrasında davalı şirketin sorumluluğunun 138.376,80 TL’ye düştüğü, davacının talep edebileceği toplam maddi tazminat tutarı 418.005,70 TL olup, … şirketinin yapmış olduğu ödemenin güncellenmiş hali ile 79.628,90 TL olan tutarının mahsubu sonrasında davalı gerçek kişiden istenebilecek tazminat tutarı 338.376,80 TL olup, ıslah ile istenilen tutar ise 264.789,43 TL olmakla, davalı gerçek kişi açısından maddi tazminat istemi ile ilgili davanın (raporun ve ek raporun gerekçeli ve denetime elverişli olması nedeni ile rapora yönelik itirazlar haklı görülmeyerek ve ek rapordaki hesaplama hükme esas alınmak sureti ile) bakıcı gideri, geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminat istemleri ile ilgili bu tutar için kabulü, kanıtlanamayan 50,00 TL tedavi giderine ilişkin tazminat istemi ile ilgili davanın ise reddi cihetine gidilmesi gerektiğinden bahisle, davacılar tarafından manevi tazminat istemi ile … aleyhine açılan davada, davanın kısmen kabulü ile, 70.000,00 TL’nin (davacılardan … için 50.000,00 TL, … için 10.000,00 TL; … için 10.000,00 TL olmak üzere) 15/02/2011 olan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
Davacılardan … tarafından maddi tazminat istemi ile davalılar aleyhine açılan davada, davanın kısmen kabulü ile, 264.839,43 TL’nin 15/02/2011 olan kaza tarihinden itibaren işleyecek (davalılardan … … Şirketi için faiz başlangıç tarihi 12/03/2012 olarak kabul edilmek ve sorumluluğu 120.371,10 TL ile sınırlı olmak kaydı ile) yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hükme karşı davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; Davacının öğrenim gördüğü … ETÜ’nün kazadaki sorumluğunun değerlerdirilmemiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, beyan ve itiraz dilekçelerinde de belirttikleri gibi kazanın meydana geldiği anayolun her iki tarafında yurt ve kampüs binaları bulunan davacının eğitim gördüğü … ETÜ’nün öğrencilerinin güvenli ve kontrollü bir şekilde kampüsler arası geçişlerini sağlamaması, trafik güvenliğini sağlayacak tedbirleri almaması, kazadan hemen sonra üst geçit yapmak suretiyle kampüsler arası güvenli bir yaya trafiğini sağlaması nedeniyle kusurlu olduğunu, zira, … ETÜ’nün, kazanın meydana geldiği … Caddesi’nin sağında ve solunda yurt ve kampüs binaları bulunan, geniş bir alana yayılmış yerleşkesi ile hizmet sunan bir üniversite olduğunu, bu manada öğrencilerin geçiş güvenliğinin sağlanmasının üniversitenin asli görevi olduğunu, üniversitenin eğitim öğretim faaliyetine başladığı tarih itibariyle caddenin iki tarafında bulunan binalar arasında öğrencilerin trafik güvenliğini sağlayacak tedbirleri alması gerektiğini, güvenli geçiş tedbirleri ve üst geçitin gerek öğrenciler gerekse bina yapım tekniği için gereklilik arz ettiğini, internet üzerinden yapılan basit nitelikli bir araştırmada üniversite öğrencilerinin yurt ve kampüs binaları arasında güvenli geçişi sağlayan düzenlemelere ihtiyaç duyduğu ve aynı yerde daha öncede başka kazaların yaşandığının tespit edildiğini, kaza tarihinde, yurt ve kampüs binaları … Caddesinin iki tarafında bulunan … ETÜ’nün, öğrencilerinin karşıdan karşıya güvenli bir şekilde geçişlerini sağlayacak hiçbir önlem almadığını, gün içerisinde çok kez bu yolu kullanan öğrencilerin hayati tehlikesi bulunduğunu, yaya trafiğine uygun olmayan bu yoldan geçişlerde pek çok kaza ya da kaza tehlikesi atlatıldığını, gerçekten de yurt ve kampüs binaları arasında güvenli geçişi sağlamanın üniversitenin sorumluluğunda olduğunu,
Nitekim bu sorumluluğunun farkına varan Üniversite yönetiminin kaza tarihinden bir gün sonra 16.02.2011 tarihinde üst geçit yapılacağını duyurduğunu, hatta Üniversitenin sayfasından alınan açıklamada da konukevi ile kampüs arasında güvenli bir yaya trafiği sağlandığı duyurularak bu sorumluluğun Üniversiteye ait olduğu ve yükümlülüğün yerine getirildiğinin bir anlamda ilan edildiğini, bu somut gerçekliğe rağmen, davacının öğrencisi olduğu … ETÜ’nün sorumluluğu ve kusuru bulunduğu yönündeki iddia ve itirazlarının alınan bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini, mahkemece de … ETÜ’nün sorumluluğu ve kusuruna ilişkin bir değerlendirme yapılmadan karar verildiğini, kendilerince ….Bölümü öğretim görevlilerinden oluşan heyetten alınan uzman görüşü raporunda; Kaza tarihinde öğrencilerinin üniversite binaları arasında güvenli geçişini sağlamak için gerekli tedbirleri almayan üniversite yönetiminin, yaşanan kazada %25 oranında kusurlu tespit edildiğini, yetersiz ve hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulduğunu, araç fotoğrafları ile sabit olduğu üzere çarpışmanın aracın sol çamurluk kısmından gerçekleştiğini, teknik anlamda dikkate alınması gereken en önemli konunun, çarpışmanın, aracın sol çamurluk tarafından gerçekleşmesi olduğunu, şayet yaya aracın önüne çıksa yani olay anında yaya sürücünün görüş açısında kalsa burada KTK m. 52/b söz konusu olabileceğini ve bu halde çarpma noktasının aracın kaportası ile ön camı olması gerektiğini,
Araç fotoğrafları incelendiğinde, aracın sol çamurluğu ve ön sol camının zarar gördüğünün anlaşıldığını, bu oluşun ancak kazanın sürücünün görüş açısı dışında gerçekleştiği, yayanın aracın önüne çıkmadığı, aksine yayanın sürücünün solundan yani görüş açısı dışından yola girdiği ile açıklanabileceğini, bu minvalde, davalı sürücüyü, KTK m. 52/b uyarınca hızını gerekli şartlara uygun hale getirmediği gerekçesi ile tali kusurlu bulmanın mümkün olmadığını, zira yol şartları yani yolun bölünmüş ve 25 metre genişlikte olması ile kazanın gerçekleştiği yerin 72 metre ilerisinde yaya geçişine ilişkin trafik düzenlemelerinin bulunması sebebiyle sürücüden, kazanın gerçekleştiği noktada bir yaya ile karşılaşacağını ön görmesini beklemenin de mümkün olmadığını, bilirkişi raporları ve mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, davacının yaya olarak geçiş hakkı bulunmayan bir yerde yola çıkmakla asli kusurlu olduğunu, davacı yayanın, havanın karanlık olduğu ve üzerinde fark edilmesini sağlayacak dikkat çekici bir giysi olmadığı halde yola girerek hem kendi can güvenliğini tehlikeye attığını hem de söz konusu kazanın meydana gelmesine sebep olduğunu, yaşanan kaza, dosyadaki veriler ışığında değerlendirildiğinde, sade/ortalama bir vatandaşın kurallara uygun olarak aracı ile seyri sırasında, yola birinin çıkacağı tedirginliği ile araba kullanmasını beklemenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, aracın yayaya değil, yayanın araca çarptığı itirazlarına yönelik bir değerlendirme yapılmadan karar verildiğini, araçtaki çarpışma izleri dikkate alındığında gerçekleşen trafik kazasının şoförün görüş açısının dışında bir yerden karşıdan karşıya geçmeye çalışan yayanın araca çarpması sonucu meydana geldiğinin anlaşıldığını, davalı sürücüye atfedilecek bir kusur bulunmadığını, sürekli iş göremezlik derecesini kabul etmediklerini,
Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerektiğini (Hukuk Genel Kurulu 2010/10- 390 E. 2010/ 448 K. Sayılı kararı ), Adli Tıp Genel Kurulunun çeşitli sağlık kuruluşları ile Adli Tıp İhtisas Daireleri raporları arasında çıkabilecek çelişkileri son merci olarak inceleyip kesin olarak karara bağlayacağını, davacılar vekilinin, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydı ile trafik kazası nedeniyle davacının uğradığı zararlara karşılık şimdilik 150,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, davacı için 100.000,00 TL, davacı anne ve baba için ayrı ayrı 50.000,00’er TL manevi tazminatın davalılardan …’tan işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacılara verilmesi talep ettiğini, mahkemece gerekçeli kararında yer vermemekle birlikte 09.10.2015 tarihli bilirkişi raporu ile davacının talep edebileceği maddi tazminat miktarı 264.789,43TL olarak hesap edildiğinden, davacı vekilinin 14/11/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile de; davacının iş gücü kaybı nedeni ile uğradığı maddi zarar tutarını 264.730,43TL’sına ıslah ederek davalılardan davalı şirketin poliçe limiti ile sorumlu tutulmak kaydıyla müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiğini, 08.11.2018 tarih ve 21 nolu celsede verilen ara karar ile de; davacı vekilince 09.10.2015 olan ilk rapor tarihinde belirlenen tutara göre rapora itiraz edilmeksizin ıslah dilekçesi sunulduğu dikkate alındığında, ek raporda davalılar yararına kazanılmış hak dikkate alınarak, … şirketi tarafından 17.03.2012 tarihinde yapılan ödemenin güncellenerek ıslah içeriği dikkate alınarak düşülecek rakamın belirlenmesi için ek rapor alınmasına karar verilmesine rağmen, bu karara aykırı olarak bilirkişi tarafından 2019 yılı için güncellenmiş tazminat miktarı olan 418.005,70 TL’sı üzerinden karar vermesinin davalılar yararına kazanılmış hakka aykırı olduğunu, ıslah ile talep edilen miktar dikkate alınmaksızın hüküm kurulmasının talep aşımı mahiyetinde olduğunu, talebi aşar şekilde mahkemenin kendi belirlediği miktarlar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu,
Davacının, aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının tamamı yerine şimdilik belirli bir kısmını dava edip, bakiyesini dava kapsamı dışında tutmasına kısmi dava denildiğini, somut olayda davacı vekilinin ıslah dilekçesi ile toplamda 264.730,43 TL’sının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiğini, harcını da bu miktar üzerinden yatırdığını, buna rağmen, mahkemece, davacı tarafından harcı yatırılarak dava konusu yapılmayan toplam 418.005,70 TL maddi tazminat miktarı üzerinden mahsup işlemi yapılarak bir nevi bu miktar alacağın tahsiline yol açacak şekilde hüküm kurulmasının, 6100 sayılı HMK’nın 26. maddesinde belirtilen taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğunu, hakimin tarafların talep sonucuyla bağlı olup talepten fazlasına hükmedemeyeceğini, davacı tarafın maddi tazminat yönünden talep miktarı 264.730,43 TL iken talep aşılarak 418.005,70 TL alacak üzerinden hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, talep miktarı üzerinden alacağa hükmedilmesi gerektiğini, açılan her davanın, harçtan istisna ve muafiyet söz konusu olmadıkça harca tabi olduğunu, nisbi harca tabi bir dava açılmış ise 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca karar ve ilam harcının peşin yatırılması gerekeceğini, Harçlar Kanununun 32. Maddesinde “yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağının” düzenlendiğini, hükümde geçen yargı işleminden anlaşılması gerekenin Harçlar Kanununa ekli (1) sayılı Tarife’de sayılan mahkeme ve taraflara ait usul işlemleri olduğunu, kısmi ıslah ile dava değeri artırılmış ise bu durumda ıslah, bir taraf usul işlemi olduğundan nisbi harcın yatırılması gerekeceğini, harç yatırılmamış ise Harçlar Kanunu m. 32 uyarınca müteakip işlemlerin yapılamayacağını, davacı vekilinin ıslah dilekçesi ile toplamda 264.730,43 TL’sının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep edip, harcını da bu miktar üzerinden yatırdığını, buna rağmen mahkemece, davacı tarafından harcı yatırılarak dava konusu yapılmayan toplam 418.005,70 TL maddi tazminat miktarı üzerinden hüküm kurulmasının, 6100 sayılı HMK’nın 26. maddesinde belirtilen taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğu gibi, Harçlar Kanununa da aykırı olduğunu, davacı davasını kısmi dava olarak açtığından, davacı, en düşük tutar üzerinden dava değerini ıslah etse bile, mahkemenin tespit ettiği fazlaya ilişkin kısım için ek dava veya tespit davası sonrasında eda davası açabileceğini, somut olayda davacı tarafından açılmış bir ek dava olmadığından, mahkemenin davacı tarafın maddi tazminat yönünden talep miktarı olan 264.730,43 TL’sı aşılarak 418.005,70 TL alacak üzerinden hüküm kurmasının bu yönü ile de hatalı olduğunu, mahkemece, davacının kaza tarihi itibari ile üniversite öğrencisi oluşu dikkate alınarak, gelirinin kamuda çalışan üst düzey memurların aldığı maaşlarda dikkate alınmak suretiyle asgari ücretin 3,3935 katı kabul edildiğini ve aylık gelirinin net 6.857,84TL kabulü ile hüküm kurulduğunu,
Oysa ki, davacı olay tarihi itibariyle öğrenci olup, bilirkişice, davacının üniversiteyi bitirdiği gündeki ücretinin emsallerine göre belirlenmesi, tazminat miktarının buna göre hesaplanması gerektiği beyan edilmiş ise de, tüm üniversite mezunları için emsal olabilecek meslek gruplarının esas alınmadığını, istisnai ve spesipik olarak kabul edilebilecek Başbakanlık Uzman Yardımcılığı, … gibi tüm üniversitesi mezunlarının kabul edilemeyeceği, KPSS ile birlikte ayrıca özel bir sınava ve mülakata ve bu sınavlardan ve mülakatlardan yüksek puanlar alınmasının şart olduğu, hatta kotaya tabi olan meslek gruplarının esas alınmasının hatalı ve hakkaniyete aykırı olduğunu, üniversite mezun sayıları baz alındığında davacının bu derece spesifik işlere girme olasılığı kadro sayısı, sınav ve mülakat aşamaları da düşünüldüğünde son derece düşük olup bekli de milyonda bir olacağını, davacının emsal ücreti belirlenirken, kişiye özel ve istinai, spesifik meslek gruplarının emsal olarak alınmaması, davacının bölümünden mezun birisinin daha çok hangi alanda çalıştığı, mesleki kıdemi, yaşı belirtilmek suretiyle ilgili meslek kuruluşlarından davacının alabileceği ücretlerin sorulması, benzer iş yerlerinde çalışan ve emsal işi yapanların ücretlerinin araştırılması suretiyle davacının alabileceği gerçek ücretinin belirlenmesi, gerçek ücret üzerinden tazminat hesabının yeniden yapılması gerektiğini, örnek iş sözleşmelerinde de görüldüğü üzere, üniversiteden yeni mezun olmuş bir kişinin 2013 yılı itibariyle … Bankasından 1.200,00 TL, 2015 yılı itibariyle de 1.400,00 TL ücret ile çalıştığının görüleceğini, bilirkişilerin belirlediği istisnai devlet memurluğu ücretlerinin, hesap raporuna esas alınamayacağını, davacının olay tarihinde elde edebileceği gelirin meslek kuruluşlarından araştırılması ve tereddüde sebebiyet verilmeksizin davacının geliri belirlenerek hesap raporunun hazırlanması gerektiğini, davacı kamu personeli olmadığı gibi, yargıtay içtihatlarına aykırı olarak istisnai devlet memurluklarının ücretleri emsal alınarak hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, …. Odasından bildirilen ücrete göre tazminat hesaplanması gerektiğini, TUİK verileri gereğince ülkemizdeki işsizlik oranları ile özel ve kamu sektöründe işe girebilme imkanı yönünden bir değerlendirme yapmaksızın bilirkişilerin meslek ve ücret tespitinin yerinde olmadığını, kabule göre dahi asgari ücrete göre güncelleme yapılması hatalı olup, davacının 2019 yılında kamu personelinin alabileceği ücretler üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini,
Zira, 2018 ve 2019 yıllarında asgari ücret yaklaşık %50 olmak üzere 2 yıl içinde %100 artış göstermiş olup, memur maaş artışlarının 2 yıl içinde %100 artmadığını, yıllık %8 artış gösterdiğini, bu hali ile de özel sektör gelirleri için öngörülen asgari ücrete göre güncelleme yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, kaza tarihi itibariyle davacı halen öğrenci olup, faal çalışma döneminin en az iki yada üç yıl sonra başlayacağını, bu durumda maddi zarar devresi başlangıcının sayın bilirkişiler tarafından hatalı tespit edildiğini, zararın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi de düşünüldüğünde henüz doğmamış ileride doğacak bir alacak için temerrüt gerçekleşmeyeceğini, bu alacağın vaktinden önce elde edilmesinin de tazminat borçlusu aleyhine, tazminat alacaklısı lehine bir sebepsiz zenginleşmeye neden olacağını, bu durumun engellenebilmesi, hakkaniyetin tesisi için, maddi zarar devre başlangıcına göre hesaplanan peşin sermaye değerli tazminatın erken tahsil edilmesi nedeniyle bir indirim yapılması gerektiğini, … şirketi tarafından ödenen tutarın güncellenmesinin yapılmadan mahsup edilmesinin hatalı olduğunu, bilirkişinin 2012 yılında ödenen bedelin güncellemesini yaparken sadece kanuni faizi esas alarak yapmasının başlı başına raporu hatalı ve eksik kıldığını, güncellemenin sadece kanuni faiz yöntemi ile değil, altın, döviz, asgari ücret artışları, mevduat faiz oranları, enflasyon oranları ve benzeri unsurlar da dikkate alınarak yapılması gerektiğini, güncelleme miktarı da farklı parametrelere göre hesaplanması gerektiğinden bu eksikliğinde giderilmesi gerektiğini, madem davacı için asgari ücret artışları (davacının ücreti memur maaşları esas alınarak tespit edildiğinden özel sektör işçi ücretlerini tespit eden asgari ücret sınıf farklılığı açısından kabul edilemeyeceğinden itiraz etmekte ve kabul etmemekle birlikte mahkeme aksi kanaatte olur ise) esas alınarak rapor tarihi itibariyle ücret tutarı güncellenmekte ise, aynı kriterin hakkaniyet gereği davalı tarafça yapılan ödemenin de güncellenmesinde esas alınması gerektiğini, 2012 yılı itibariyle asgari ücret tutarı 701,14 TL, rapor tarihi olan 2019 yılı itibariyle asgari ücret tutarının 2.020,90 TL olduğunu, bu durumda 2012 yılında … şirketince yapılan 48.844,70 TL’sının rapor tarihi olan 2019 yılı itibariyle ulaşacağı güncel tutarın; 48.844,70 TL X 2.020,90 TL / 701,14TL = 140.785,37TL’sına karşılık geldiğini, davacı için 2019 yılı güncellenen tutara, haksız fiil tarihi itibariyle temerrüt gerçekleştiği gerekçesi ile faiz işletilmesi karşısında davalı açısından da ödeme yapıldığı tarih itibariyle temerrüt gerçekleştiğinden ödemenin yapıldığı 12.03.2012 tarihinden ıslah tarihi olan 14.11.2016 tarihine kadar yasal faiz işletilmesi gerektiğini,
Bu durumda 140.785,37TL’sına 12.03.2012 tarihinden 14.11.2016 ıslah tarihine kadar işlemiş yasal faizin 59.118,28 TL’sı olduğunu, mahkemenin 2019 yılı verilerini esas alan bilirkişi raporunu kararına esas alacak ise bilirkişi tarafından hesap edilen tutardan (ıslah dilekçesindeki tutarı geçmemek üzere) 140.785,37 TL anapara + 59.118,28 TL işlemiş faiz olmak üzere; toplam 199.903,65 TL’nın mahsup edilmesi gerektiğini, bilirkişi raporunda çok fahiş hatalar bulunduğunu, 15.05.2018 tarihli duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçilmekle artık tahkikata dair işlem yapılamayacağından 31.01.2019 tarihli ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, kararla birlikte taraflar açısından da usuli müktesep hak oluştuğundan aksi yönde yapılan işlemlerin geçersiz olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E. 2016/21-1600 K. 2017/937 sayılı 10.05.2017 tarihli emsal kararı ile manevi tazminat konusundaki çerçeveyi belirlediğini, bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hüküm altına alınan 70.000,00 TL manevi tazminatın fazla olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf eden davalı …’un sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; Dava yaralanmalı trafik kazasından kaynaklanan geçici, sürekli iş göremezlik tazminatı, bakıcı ve tedavi gideri ile manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-6100 sayılı HMK’nın taraf ehliyetini düzenleyen 50. Maddesinde; “medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın, davada taraf ehliyetine de sahip olduğu”, TMK.’nın 28. maddesinde de “kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayacağı ve ölümle sona ereceği” düzenlenmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 28/1. maddesi gereğince, gerçek kişiler yönünden maddi hukuk bakımından hak ehliyeti ve usul hukuku bakımından da taraf ehliyeti ölümle son bulur. Bu nedenle, davaya ölen tarafa karşı veya onun tarafından devam edilmesine imkan yoktur. Yalnız öleni ilgilendiren, yani mirasçılara geçmeyen haklara ilişkin davalar, tarafın ölümü ile konusuz kalır. Yalnız ölen tarafı ilgilendirmeyen ve mirasçıların mal varlığı haklarını etkileyen davalar ise tarafın ölümü ile konusuz kalmaz, bu davalara, ölen tarafın mirasçıları tarafından veya ölen tarafın mirasçılarına karşı devam edilir. Dava ve taraf ehliyeti HMK’nın 114 ve 115. maddeleri gereğince dava şartlarından olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gereken hususlardandır.
Somut olayda; davaya konu trafik kazası 15.02.2011 tarihinde meydana gelmiş olup, iş bu dava 19.06.2013 tarihinde açılmıştır. Dava dilekçesinde diğer davacılarla birlikte davacı baba … için de diğer davacı kızı …’ın davaya konu trafik kazasında yaralanması nedeniyle manevi tazminat talep edilmiş, adı geçen davacının yargılama sırasında 27.04.2019 tarihinde ölümü üzerine, davacı eşi ve kızı dışında yasal mirasçıları olan…, …, … … ve …davaya dahil edilmiş ve adı geçen mirasçılardan alınan vekaletnameler dosyaya sunulmuştur. Bu şekilde taraf teşkili sağlanmış ise de, yargılamanın devamı sırasında ölen davacı …’ın davada taraf olma ehliyetinin son bulduğu, davacının mal varlığına ilişkin olan tazminat haklarının mirasçılarına geçtiği, ölüm ile kişilik hakları ve vekillik ilişkisinin son bulduğu, ölü kişi lehine hüküm kurulamayacağı gözetilmeden, muris …’ın karar başlığında davacı olarak gösterilmesi, davacı eş ve … dışında kalan muris …’ın diğer mirasçıları taraf olarak gösterilmemesi doğru olmadığı gibi, mahkemece muris … için kabul edilen manevi tazminatın miras payları oranında yasal mirasçıları olan davacı … ve … ile dahili davacı…, …, … … ve …’ya verilmesine şeklinde hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu biçimde yargılama sırasında vefat eden … lehine maddi tazminata karar verilmesi de isabetli görülmemiştir.
2-Davalı taraf trafik kazası nedeni ile oluşan gerçek zarar ile sorumludur. Davacının yaralanması nedeni ile uğradığı gerçek zarar miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle davacının gelirinin doğru saptanması gerekmektedir. Davacının gelirine ilişkin olarak Mahkemece yapılan araştırma yeterli değildir.
Dava dilekçesinde davacı …’ın … … …. burslu olarak kazandığı, üniversiteden burs aldığı, başarılı olması nedeniyle başka imkanlardan da faydalandığı, öğrenim süresinde önemli kurumlarda staj yaptığı, üst düzeyde İngilizce ve iyi düzeyde almanca bildiği, son sınıf öğrencisi olduğu, okulun bitmesine 3 ay kala davaya konu trafik kazası sebebiyle malul kaldığı, bakıma muhtaç hale geldiği beyan edilmiş ancak adı geçen davacının söz konusu okulda kaçıncı sınıf öğrencisi olduğu, muhtemel mezuniyet tarihinin ne olduğu, derslerindeki başarı durumu, yabancı dil düzeyini gösteren herhangi bir kayıt belge dosyaya ibraz edilmemiştir. Hükme esas alınan tazminat bilirkişi raporunda dava dilekçesinde belirtilen bu duruma ve davacı taraf beyanına göre davacı …’ın 3 ay sonra mezun olacağı, mezuniyetten 2 ay sonra işe başlayacağının, gelirinin asgari ücretin 3.39 katı olduğunun kabulü ile tazminat hesaplanmıştır. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece, kaza tarihi itibari ile öğrenci olduğu bildirilen davacı … için, öğrencilik belgeleri, ders notları, staj yaptığı kurumlardan staja dair dosyasının, yabancı dil düzeyini gösteren belge ve bilgilerin getirilmesi, söz konusu okulda burslu okuyup okumadığı, derslerindeki başarı durumunun, varsa sertifikalarının, davaya konu trafik kazası gerçekleşmeseydi muhtemelen hangi tarihte mezun olacağı hususlarının sorularak bunlara dair belge ve bilgilerin istenilmesi, mezun olduğunda yapabileceği kamu ve özel sektördeki çalışma alanları, ne gibi meslekleri yapabileceği, mezuniyetten sonra makul iş arama süresinin ne kadar olacağı, ülkenin ekonomik koşulları da gözetilerek mesleğe başlangıçta alabileceği ücretin ne olabileceğinin belirlenmesi, yapacağı mesleğe göre emsal gelir araştırması yapılarak, ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından mezuniyetinden itibaren ne kadar sürede iş bulabileceği, emsal gelirin ne kadar olacağı gibi hususların sorulması sureti ile davacının gerçek gelirinin tespiti ve sonucuna göre hesaplama yapılması gerekirken, bu hususlarda yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın, belirtilen cevaplarla yetinilerek eksik inceleme sonucu karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; aktüer bilirkişi raporlarında kaza tarihinin 15.02.2011 yerine 05.02.2011 olarak alınması ve dolayısı ile buna göre sürekli iş göremezlik tazminatı hesabının15.02.2011 tarihi yerine, 05.02.2011 tarihinden itibaren yapılması da doğru değildir.
3-Mahkemece hükme esas alınan 15.03.2019 tarihli ek aktüer bilirkişi raporunda, TRH 2010 ve %1,8 teknik faize göre hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Somut olaya bakıldığında, tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi; TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir.
Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 E. – 2020/8874 K. sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 E. – 2021/34 K. sayılı ilamı) Bu itibarla, tazminat hesaplanmasında TRH 2010 Tablosu’nun kullanılmasında bir isabetsizlik görülmemiş ise de; Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK’nın 90. maddesindeki “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmekle; zarar hesaplanmasında ZMMS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz bu cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir.
Bu itibarla, tazminat hesaplanmasında TRH 2010 Yaşam Tablosu ve Progresif Rant Yöntemi kullanılarak (bilinen dönem hükme esas alınan 15.03.2019 tarihli ek raporun düzenlendiği tarihte sonlandırılarak ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar da gözetilerek) davacı …’ın bakiye muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi ve buna göre tazminat hesabı yapılması gerekirken, TRH 2010 yaşam tablosu kullanılmış ise de, … Rant Yöntemi yerine 1.8 teknik faiz yöntemine göre tazminat hesabı yapılması doğru görülmemiştir.
4-Davalı …Ş. kazaya sebebiyet veren ve diğer davalının araç işleteni ve sürücüsü olduğu aracın ZMSS şirketi olup, kaza tarihi itibari ile poliçede kişi başına sakatlanma limiti azami 200.000,00 TL’dır. Davalı … tarafından iş bu dava açılmadan önce davacı tarafa 12.03.2012 tarihinde 48.844,00 TL tazminat ödendiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davadan önce ödeme yapılması halinde öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre tazminat hesaplanarak yapılan ödemenin yeterli olup olmadığının tespiti, yeterli ise yani zarar ödeme ile karşılanmışsa davanın reddine karar verilmesi, ödemenin yetersiz olduğunun zararı karşılamadığının anlaşılması halinde bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihteki verilere göre tazminat hesabı yapılması, daha sonra ödeme tarihinden rapor tarihine kadar ödenen tazminatın güncellenmiş değerinin tespiti ile hesaplanan tazminattan mahsup edilerek bakiye tazminatın bulunması gerekmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, davalı … şirketinin bakiye teminat limiti bulunurken sadece ödenen asıl alacak miktarı (somut olayda 48.844,00TL)toplam teminat miktarından(somut olayda 200.000,00 TL) mahsup edilecektir.
Bir başka ifade ile somut olayda davalı … şirketinin bakiye teminat limiti (200.000,00 TL-48.844,00TL=151.156,00.TL)151.156,00 TL’dır. Güncellenen değer poliçe teminat limitinden değil, davacı için hesaplanan toplam tazminattan mahsup edilmekte, poliçe teminatından sadece ödenen asıl alacak kısmı (güncelleme yapılmaksızın) indirilerek … şirketinin sorumlu tutulabileceği bakiye teminat limiti belirlenmektedir. Davalı … vekili de dosyada mevcut bir kısım dilekçelerinde bu hususu belirtmiştir. Ancak buna rağmen aktüer bilirkişi raporunda ZMSS poliçe teminatından davalı … şirketince yapılan ödemenin güncellenmiş değeri indirildiğinden, (200.000,00 TL-79.628,90 TL güncellenmiş değer=120.371,10 TL) mahkemece 264.839,43 TL cismani maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte(davalı … 120.371,10 TL limit ile sınırlı ve 12.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline şeklinde hüküm kurulmuştur.
Davalı … şirketinin olması gerekenden daha az bakiye poliçe limiti ile sorumluluğuna karar verilmesine ilişkin hüküm davacı tarafça istinaf edilmemiştir. Bu durumda, esasen bir davalının diğer davalı lehine verilmiş olan hükmü, o davalı aleyhine temyiz etme hakkı yok ise de; kazada zarar gören davacıya karşı tüm davalılar, farklı hukuki nedenlerle zarardan müteselsilen sorumlu olup aralarındaki münasebet de ihtiyari dava arkadaşlığıdır. Müteselsil borçluluk, niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup, borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde, bu fazlalık ölçüsünde ve yasal şartları varsa diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (BK 145/1 md.) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir. (BK 146/1md.) Bu şekilde belirlenen hak, o borçlunun rücu hakkıdır. Yasa koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla (BK 146/1md) halefiyete de yer vermiştir. Açıklanan maddi hukuk hükümleri usul hukukunda dava olarak tezahür etmektedir. Müteselsil borçlular arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı nedeniyle hükmü istinaf etmeyenler hakkında lehe ya da aleyhe verilen kararın kesinleştiği düşünülebilirse de, kesinleşme sorumluluk davasına ilişkin olup, ardından görülecek rücu davası yönünden, yani borçlular arasındaki iç ilişki yönünden hüküm ifade etmez.
Rücu davası dikkate alındığında istinaf eden davalı …’un diğer davalı … hakkındaki hükmü istinaf etmekte hukuki yararı bulunduğu aşikardır. Zira sorumluluk davasındaki karar, kesin hüküm oluşturmaz ise de rücu davası yönünden sorumluluk davasının kararı güçlü delil oluşturmaktadır. Hakkında güçlü delil oluşan davalının rücu davası yönünden sorumluluk davası hükmünü diğer müteselsil borçlu aleyhine istinafında hukuki yararı vardır. İhtiyari dava arkadaşlarının sonradan birbirlerine karşı açacakları rücu davasında, esas alınacak mahkeme kararı, ihtilaf henüz önünde iken doğru olarak oluşmalı ve mahkeme davalıların ne oranda sorumlu tutulup tutulmayacaklarını sorumluluk davası sırasında halletmelidir. Bu kabul tarzı, rücu davasında haksız yere istinaf edenler aleyhine güçlü delil oluşturmaması yönünden doğru olduğu gibi, usul ekonomisi yönünden de tarafları tatmin edecektir.İstinaf etmeyen tarafların usulü müktesep hakları da mahkemece icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacağı, kaldırma kararı sonrası kararın gerekçesinde, haklarındaki karar istinaf edilmediğinden kesinleşen davalının da sorumluluk derecesinin tespit edilmesiyle yetinileceği dikkate alındığında ihlal edilmemiş olacaktır. (Bu hususta Yargıtay HGK 2009/16-428-483 sayılı ilamı)
Yukarıdaki açıklamalar göz önüne alınarak somut olaya bakıldığında; davacı taraf, maddi tazminatın müteselsil sorumluluk hükümlerine göre davalılardan faizi ile tahsili istemiyle işbu davayı açmış olup mahkemece, istinaf eden davalı … yönünden 264.839,43 TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalı … şirketinin sorumluluğu 12.03.2012 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 120.371,10 TL tazminat ile sınırlı sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline şeklinde karar verilmiş, hüküm, davacı yanca istinaf edilmemiştir. Bu husus yönünden hükmü istinaf etmeyen davacı ile davalı … yönünden hüküm kesinleşmiş ve bu davalı … lehine usuli müktesep hak oluşmuş ise de; istinaf eden davalı …, diğer davalı …’nden aralarındaki iç ilişkiye göre bunu rücu edebilir.
Açıklanan nedenlerle, rücu davası ile borçlular arasındaki iç ilişki ve usul ekonomisi dikkate alındığında, kararın istinafında davalı …’un hukuki yararının bulunduğunun kabulü zorunlu olduğu gibi, hakkındaki karar kesinleşen davalı …’nin sorumlu tutulduğu maddi tazminat yönünden sorumluluğuna ilişkin değerlendirme yapılarak ve taraflar arasındaki iç ilişkide geçerli olmak üzere; mahkemece (… … Şirketi yönünden usuli kazanılmış hakkın ihlal edilmemesi gerektiğinden) davalı … yönünden icrai nitelikte bir hüküm kurulmayarak sadece, davalı … şirketinin, davalı …’a karşı 120.371,10 TL ile değil, bakiye 151.156,00 TL poliçe teminat limiti ile sınırlı sorumlu olduğu hususunda tespite yönelik bir karar verilmek üzere hükmün kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda 1, 2, 3 ve 4 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi gerekli belge ve bilgiler temin edildikten sonra mahkemece yeni bir aktüer bilirkişiden rapor alınarak (15.03.2019 tarihli ek raporun düzenlendiği tarihte bilinen dönem sonlandırılarak ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar dikkate alınarak) sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, davalı vekilinin sair istinaf nedenlerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE;
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/09/2019 tarihli, 2013/419 Esas – 2019/754 Karar sayılı kararının HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Davanın yeniden görülüp sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-İstinaf yoluna başvuran davalı … tarafından yatırılan 5.716,51 TL nispi istinaf karar harcının istek halinde ilgili davalıya iadesine,
3-Davalı … tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği ve harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nın 353/1.a. maddesi gereğince KESİN olmak üzere 03.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.