Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/248 E. 2022/1434 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

..

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/10/2019
NUMARASI : ….

DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 02/06/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 03/06/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalıya sigortalı aracın 28/06/2017 tarihinde tek yanlı olarak neden olduğu kaza sonucu aynı araçta yolcu olarak bulunan davacının yaralandığını belirtip, 500,00 TL geçici iş göremezlik ve 3.500,00 TL sürekli çalışma gücü kaybından oluşan 4.000,00 TL zararlarının kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının yaralanması ile sonuçlanan kazaya karıştığı söylenen araç için kendileri tarafından trafik sigorta poliçesi düzenlendiğini, çalışma gücü kayıp oranı, kusur dağılım oranına ilişkin raporların ATK’dan, tazminat hesabına ilişkin raporun sicile kayıtlı bilirkişiden alınması gerektiğini, kendilerinden temerrüt tarihinden itibaren ve olayın haksız fiil olması nedeni ile ancak yasal faiz talep edilebileceğini, dava açılmadan ödeme yapılması için kendilerine başvuru yapılmasının dava şartı olduğunu, başvuru yapılmadan davanın açıldığını, taleplerin poliçe kapsamında olmadığını belirtip, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemede, trafikte dava dışı … adına kayıtlı olup, dava dışı …’in kullandığı … plaka sayılı araç için davalı sigorta şirketi tarafından 21/09/2016 tarihinde zorunlu trafik sigorta poliçesi düzenlendiği, 28/06/2017 tarihinde sigortalı aracın yolcu almak için durağa yaklaştığı, kalabalık şekildeki yolcular ile birlikte davacının son olarak araca bindiği, sigortalı araç sürücüsü aracın kapısını kapatmadan aracı hareket ettirdiğinde dengesini sağlayamayan davacının açık olan kapıdan düşerek yaralandığı, sigortalı araç sürücüsünün aracın kapısını kapatmadan hareket ettiği için % 85 oranında, davacının ise güvenliğini sağlayacak şekilde tutunması gerekir iken bu kurala aykırı davranarak % 15 oranında kusurlu olacak şekilde yaralanma ile sonuçlanan kazaya neden olduklarının kabul edildiği, davacının maddi tazminatı geçici ve sürekli çalışma gücü kaybı nedeni ile talep edildiği için davacıda 28/06/2017 tarihinde meydana gelen kaza nedeni ile çalışma gücü kaybı oluşup oluşmadığının belirlenmesi için … Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından 20/11/2018 havale tarihli rapor alındığı, kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümleri dikkate alınarak hazırlanan ve davacıdaki yaralanmalar ile uyumlu olduğu kabul edildiği için hükme esas alınan bu raporda da belirtildiği gibi, davacının davaya konu kaza nedeni ile %12 oranında sürekli çalışma gücü kaybı oluşturup, 120 günde iyileşecek şekilde yaralandığının kabul edildiği, bu rapor ile aykırılık oluşturabilecek başka bir rapor sunulmadığı için bir kez de Adlı Tıp Kurumundan rapor alınmasına gerek görülmediği, dava açılmadan önce tazminat ödemesi için davalıya 14/12/2017 tarihinde başvuru yapıldığı, başvuru tarihinden itibaren 8 iş günlük sürenin tamamlanması ile 26/12/2017 tarihinde davalı yönünden temerrüdün gerçekleştiği, sigortalı aracın ticari nitelikli olması nedeni ile talep edilebilecek faiz türünün avans faiz olması gerektiği gerekçesiyle 4.773,80 TL geçici iş göremezlik ve 38.718,76 TL sürekli işgöremezlik zararından oluşan toplam 43.492,56 TL tazminatın 26/12/2017 temerrüt tarihinden itibaren hesaplanacak değişen oranlı yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde, öncelikle davacının dava konusu yaptığı taleplerine ilişkin olarak dava açmadan önce 2918 sayılı Kanunun 97. ve 99. Maddesi gereğince müvekkil şirkete yasaya uygun olarak başvuruda bulunmadığını, davanın öncelikle dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, geçici iş göremezlik ödeneğinin teminat kapsamında bulunmadığını, kusur raporunun 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre düzenlenmediğini, sigortalı araç sürücüsüne fahiş derecede kusur izafe edildiğini, davacının dosyada mevcut olan 30.06.2017 tarihli karakol ifadesi incelenecek olduğunda, davacının açıkça beyan ettiği üzere, kendisi olay anında olanları hatırlayamayacak kadar yüksek derecede alkollü olması nedeniyle dengesini kaybettiğini, hesap raporunun da hatalı kusur ve maluliyet raporuna göre düzenlendiğinden hatalı olduğunu, Adli Tıp Kurumu’ndan veya üniversitelerin ilgili anabilim dalı başkanlığından 3’lü bilirkişi heyetinden kusur raporu, sonrasında maluliyet ile hesap raporu alınması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf incelemesi, istinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri ile sınırlı ise de, HMK’nın 355. maddesi gereğince mahkeme kararında kamu düzenine aykırı hallerin bulunması halinde res’en incelenebilir.
Kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesine uygun olmayacak şekilde kurulması ve bu şekilde kurulan hüküm denetlemeyecek mahiyette olması (gerekçesiz olması gibi), gerekçeli olmakla birlikte hükmün esasına etki edecek veya tarafların adil yargılanma hakkını kısıtlayacak şekilde çelişkili olması (kısa karar ve gerekçeli kararın çelişmesi; gerekçe ile hüküm fıkrasının çelişmesi gibi) kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, ilk derece mahkemesi kararının öncelikle bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki 6100 sayılı HMK’nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2. fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir. Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. HMK’nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir.
Öte yandan, tarafların tüm delilleri toplanıp, inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HMK’nın 298/3. maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 294/3. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294/4. maddesi hükmüne dayanılarak zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HMK’nın 294/3. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. HMK’nın 298/2. maddesi uyarınca, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması, yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarih 15-708 Esas, 737 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler.
Kanunda belirtilen sınırlar ve kurallar çerçevesinde hem maddi, hem de hukuki denetim yapılan istinaf kanun yolunda, HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesi, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verileceği düzenlemesini içermekte ise de, gerekçe ile hüküm fıkrasının veya kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması durumunda hakimin hangi hükmü oluşturmak istediği belli olmadığından, maddi ve hukuki denetime elverişli bir hüküm bulunduğundan söz edilemez.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında:
Mahkemece kısa kararda “4.773,80 TL geçici iş göremezlik ve 38.718,76 TL sürekli işgöremezlik zararından oluşan toplam 43.492,56 TL tazminatın 26/12/2017 temerrüt tarihinden itibaren hesaplanacak değişen oranlı yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya ödenmesine” karar verilmiştir.
Mahkemece gerekçeli kararın gerekçe bölümünde ise “sigortalı aracın ticari nitelikli olması nedeni ile talep edilebilecek faiz türünün avans faiz olması gerektiği” şeklinde karar verilmiştir.
Mahkemenin kısa kararı ile gerekçeli karar gerekçe ve hüküm fıkrası arasında çelişki bulunmakla, denetlenebilir bir karar bulunmadığından, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Bu durumda Dairemizce, 10.04.1992 tarih ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere önceki verilen karara bağlı olmaksızın kısa karar ve gerekçeli karar arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde ve yukarıda açıklanan hususlarda eksikliklerin giderilerek ve değerlendirilerek karar verilmesi için kararın HMK’nun 353/1-a-4 maddeleri gereğince kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 21/10/2019 tarihli 2018/14 Esas 2019/901 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-4. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafından istinaf peşin harcı olarak alınan 743,00 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden davalıya iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Ankara 30. İcra Müdürlüğü’nün 2019/17461 E. Sayılı dosyasına depo edilen teminat mektubunun yatırana iadesine,
6-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 02.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
….

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.