Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/2001 E. 2022/2378 K. 16.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/2001 – 2022/2378
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/2001
KARAR NO : 2022/2378

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/09/2020
NUMARASI : 2017/461 Esas 2020/518 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali

KARAR TARİHİ : 16/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 03/01/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacıya zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı, davalılardan …. Ltd. Şti. adına kayıtlı …’nin sevk ve idaresindeki …plakalı araçla 30/01/2015 tarihinde dava dışı … plakalı araca çarpması sonucu oluşan maddi hasarlı trafik kazası sonucu davacı tarafından dava dışı … plakalı araç sahibine 05.05.2015 tarihinde 20.000,00 TL ödeme yapıldığını, kaza anından davalı sürücü …’nin 1,95 promil alkollü olduğunu, davalılara 12.08.2015 tarihinde rücüu yazısı gönderilmesine rağmen ödeme yapmadıklarını bunun üzerine alacağın tahsili için Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2016/2605 takip sayılı dosyası ile icra takibi yaptıklarını, davalıların haksız itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek davalıların itirazının iptali ile takibin devamına %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davalı sürücü …’nin sigorta poliçesinin tarafı olmadığından aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, dava dışı … plakalı araç sürücüsünün, KTK’nın 52/1.b maddesini ihlal ederek, hızını kullandığı aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmayarak (yol zemini kuru olduğu halde 5 metre fren izi bu durumu kanıtlamaktadır), çok düşük bir hızla ilerleyen davalı Hüseyin’in kullandığı araca arkadan çarparak trafik kazasının oluşmasına sebebiyet verdiğini, kazanın tamamen … Plakalı araç sürücüsünün alkollü olması ve hızını kontrol edememesinden kaynaklandığını, davalı …’nin alkollü olmasına rağmen, kazanın oluş şekline göre, alkollü olmasının etkisi bulunmadığı gibi, kastı yada ağır kusurunun da olmadığını dolasıyla rücuu koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini, %20 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; mevcut kazada alkolün etkisinin bulunmasına rağmen kusur oranları göz önünde bulundurulduğunda kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmediği, bu bağlamda oluşan zararın poliçe teminatı içinde kaldığı kusur ve nörolog bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı ile anlaşılmakla, rücu davasının sigorta sözleşmesinin tarafı olana karşı yöneltilebileceği, araç kullanan davalı …’nin davada pasif husumeti bulunmadığı da gözetilerek davacının davasının reddine, dava konusunun yargılamayı gerektirmesi nedeniyle davalı tarafın kötü niyet tazminat taleplerinin reddi gerektiği kanısıyla davacının davasının reddine, davalı tarafın şartları oluşmayan kötü niyet tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş;hükme karşı davacı vekili ile davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davalı …. Şti. adına kayıtlı …plakalı aracın davacı sigorta şirketi nezdinde sigortalı olduğunu, 30.01.2015 tarihinde davalı …’nin sevk ve idaresinde bulunan sigortalı araçla, … plakalı aracın çarpışması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza tespit tutanağında belirtildiği üzere olayın; “Sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılın aracıyla Rajiv Gandhi caddesinde orta refüjle bölünmüş tek yönlü ve çok şeritli yolda orta şeritten takiben seyri esnasında olay yeri 1617.cadde kavşağında çıkış ve görüşün zayıf olduğu yol bütününde ön ilerisinde tanıdık olan sağ şeritteki aracın solunda orta şeritte yaya bandı şeridi üzerinde durma-duraksama yapan sürücü …’nin sevk ve idaresindeki …plaka sayılı araca sol şeritten seyreden bir araç nedeniyle sola kaçamayarak son anda fren yaparak arkadan çarptığı…” şeklinde gerçekleştiğini, …plakalı aracın seyir esnasında yolun sağ şeridinde tanıdık bir araç görmesi üzerine kontrolsüz olarak yaya bandı şeridi üzerinde duruşa geçmesi nedeniyle kazanın meydana geldiğini, kaza tespit tutanağından açıkça dava dışı sürücü …’in hız limitlerinde gittiği, kaza mahallinde görüşün zayıf olduğu, sol şeritte seyreden araç nedeniyle sürücünün sola kaçamadığı ve davalıya ait araç sürücüsünün orta şeritte hiçbir önlem almaksızın duruşa geçmesi nedeniyle kazanın meydana geldiğinin anlaşıldığını ,ilk derece mahkemesinin kararına esas olan ve dosya kapsamında kusur yönünden aldırılan bilirkişi kurul raporunda …plakalı aracın davalı sürücüsü …’nin olayda %40 kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü …’in olayda %60 kusurlu olduğu, dava konusu trafik kazasının münhasıran alkolün etkisinde meydana gelmediği görüş ve kanaatine varılmış ise de bu rapora karşı itirazlarının dikkate alınmaksızın dosya kapsamında aldırılan 18.01.2020 tarihli bilirkişi raporunda dava konusu olayın yalnızca alkolün etkisi bakımından incelendiğini ve kusur oranı belirlendiğini, her ne kadar hem gerekçeli kararda hem de kararın dayanak alındığı bilirkişi raporunda mevcut kazada alkolün etkisinin bulunmasına rağmen kusur oranları göz önünde bulundurulduğunda kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelmediği belirtilmiş ise de bu husustaki itirazları dikkate alınmaksızın hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, … plakalı aracın sürücüsü …’in kaza meydana geldiği sırada 50 km hızla gitmekte olduğunu beyan ettiğini ,trafik kazası tespit tutanağında da dosya kapsamında aldırılan bilirkişi raporunun aksine … plakalı aracın “çok daha yüksek bir hızla seyir halinde” olduğuna dair hiçbir belirleme bulunmadığını, … plakalı araç sürücüsünün ihlal ettiği iddia edilen kanun maddesinin ise “hızını kullandığı aracın yük ve teknik özelliğine görüş yol hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmama” olup bunun oldukça belirsiz bir ifade olduğunu, yalnız bu maddenin ihlal edildiğinin iddia edilmesinin maddeyi ihlal eden kişinin oldukça hızlı seyretmekte olduğunu anlamına gelmediğini, davalı şirkete ait aracın sürücüsü …’nin yukarıda da açıklandığı gibi tanıdık bir araç görmesi üzerine kontrolsüz olarak kavşak çıkışında hiçbir haklı neden yokken 3 şeritli yolun ortasında hiçbir tedbir almadan, aracın uyarı ışıklarını açmadan duraklama yaparak kazaya sebebiyet verdiğini, dava dışı … plakalı araç sürücüsünün 5 metre fren izinin olması, hız limitlerinin üstünde seyir halinde olduğuna delil oluşturmadığını, bu konuda sürtünme katsayısı, aracın teknik özellikler vb. gibi birçok faktörün rol oynadığını, her aracın fren mesafesinin aynı olmadığını, fren izinin, davalı aracın haksız yere duraklaması ve uyarı ışıklarını açmaması sonucu gece vaktinde görülebilir olmaması nedeniyle dava dışı sürücüye fren intikal mesafesi bırakmaması olarak açıklanabileceğini, bu hususlar hiç gözetilmeden 5 metre fren izinin dava dışı sürücünün hız limiti üzerinde seyrettiğine delil teşkil ettiğine ilişkin değerlendirmenin kabulünün mümkün olmadığını, 5 metre fren izi ve kuru düz satıhlı yolun sürtünme katsayısı (kuru düz satıhlı yolda sürtünme katsayısı f=0,60) dikkate alınarak yapılan basit bir hesaplamada dava dışı sürücünün 30-40 km/h civarında bir hızla seyretmekte olduğunu ortaya çıkardığını, dosyada mevcut Karayolları Genel Müdürlüğü resmi web sitesinde bulunan “Eğimsiz ve Kuru Asfalt Yolda Araçların Hızlarına Göre Durma Mesafeleri” tablosu incelendiğinde 40 km/h hızla seyreden bir aracın bile fren mesafesinin 10,5 metre olacağı belirtilmiş olup bu hesaba aracın teknik özellikleri vb. etkenler dahil edildiğinde 5 metre fren izi bırakmış bir aracın hız limitleri üzerinde gitmesinin mümkün olmadığını, kesinlikle kabul etmemekle beraber bir an için hız limitleri üzerinde seyrettiği düşünülse dahi kendisine çarpılan davalıya ait araçta oldukça fazla bir hasar meydana gelmiş olması gerektiğini, ancak somut olayda davalıya ait araçta büyük bir hasar meydana gelmediğini, davalı … 1.95 promil alkollü olduğundan dolayı, trafikte gösterilmesi gereken dikkat ve özeni gösteremediğinden kazanın meydana geldiğini, Karayolları Trafik Kanunu hükümlerine göre; sürücünün, keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idaresi esnasında kaza meydana gelmiş ise ödemede bulunan sigortacının sigortalısına rücu hakkı bulunduğunu, ilk derece mahkemesi kararında kazada davalının alkollü olmasının münhasıran etkili olmadığını belirtmiş ise de kaza tespit tutanağında açıkça belirtildiği üzere davalıya yapılan alkol testinden davalının 1.95 promil alkollü çıktığını, kanda bulunan alkol oranlarına ilişkin hesaplamalar ve vücut davranış üzerindeki etkilerine bakıldığında, davalının aldığı alkolden sonraki davranış durumu “ayakta durma, yürüme ve konuşmada güçlük çekme, denge ve koordinasyonun kaybedilmesi, belirgin olarak sarhoşluk hali, ağrı ve diğer fiziksel duyumların azalması, ağlama ve gülme arasında gidip gelmek gibi belirgin duygusal tutarsızlıklar” ifadeleriyle belirtildiğini, bir kazada alkolün kazanın üzerinde etkisi bulunup bulunmadığı tespiti yapılırken, dava dışı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunup bulunmadığı irdelenmemeli, davalı alkollü olmasaydı da kaza meydana gelir miydi, olgusunun araştırılması gerektiğini, kaldı ki; Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre de kazanın alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediği araştırılırken, dava dışı araç sürücünün kazanın meydana gelmesinde tam kusursuz olması şartı aranmadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23.10.2002 tarih 2002/11-768 E. 2002/840 K. sayılı kararına göre; “Artık burada üçüncü araç sürücüsünün, ya da sigortalı sürücünün kusurunun, kasko sigortası olması nedeniyle önemi yoktur. Yani önemli olan kazanın münhasıran alkolün etkisinde meydana gelip gelmediğidir. Bu durumun belirlenmesi de, aralarında bir trafik uzmanı ve nöroloğun da bulunduğu bir bilirkişi kurulu marifetiyle inceleme yaptırılarak, olayın meydana geliş şekli itibarıyla bu kaza ve hasarın münhasıran alkolün etkisi altında meydana gelip gelmediğinin ve illiyet bağı bulunup bulunmadığının tespit ettirilmesi ile mümkündür.” ifadelerine yer verilmiştir. Bununla birlikte Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın 5. İhtisas Kurulu’nun 03.02.1997 tarihinde vermiş olduğu 200 numaralı kararının 4 numaralı paragrafında “Alkol düzeyinin 0.50 promil değerinin altındaki sürücülerde trafik güvenliği bakımında olumsuz etkilenmenin pratik anlamda kabul edilmediği, 0,50 – 1,00 promil arasında bütün kişilerin bu bakımdan etkilendiği, bu etkilenmede bireysel derece farkları olmakla birlikte hatta bazı sürücülerin daha yavaş ve dikkatli araç kullanarak bu etkilenmeyi büyük ölçüde telafi edebildikleri görülmekle birlikte bu kişilerde bile bir kaza anından önce gelen acil durumlarda aracı güvenli sevk edebilmek için gerekli dikkat düzeyinde refleks aktivite hızında ve doğru karar verme yeteneğinde azalma oluştuğundan bu kişilerde alkolün kazada kusuru davranışa yol açmasının bekleneceği konu alkol düzeyinin 1,00 promil üzerindeki sürücülerde araç sürmenin açıkça bozulacak derecede etkilendiği bilgisine yer verilmiştir.” denilerek 1.95 promil alkollün ne denli yüksek olduğu ve bu alkol düzeyinde güvenli şekilde araç kullanmanın ve acil durumlarda aracı güvenli şekilde sevk etmenin ihtimal dahilinde olamayacağının açıklandığını ,Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2016/6730 E. 2017/269 K. sayılı ve 13.01.2017 tarihli kararında “Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin bilimsel olarak kabulü gerektiği anlaşılmakla…” denilmek suretiyle, somut olayda davalıya ait araç sürücüsünün güvenli sürüş yeteneğini kaybetmiş olacağı ve alkolün münhasıran etkisiyle orta şeritte ikaz lambaları yanmaksızın duraklama yaparak kazaya sebebiyet verdiğinin kabulü gerektiğini, somut olayda kesinlikle kabul etmemekle beraber bir an için dava dışı … plakalı araç sürücüsünün aracını hız limitinin üstünde sürdüğü düşünülse bile, kazayı meydana getirenin bu olgu değil, davalıya ait aracın sürücüsünün alkolün etkisiyle tanıdık bir araç görmesi üzerine kontrolsüz olarak kavşak çıkışında hiçbir haklı neden yokken 3 şeritli yolun ortasında hiçbir tedbir almadan, aracın uyarı ışıklarını açmadan duraklama yapması olup bu nedenle davalıya ait araç sürücüsünün münhasıran alkolün etkisiyle kazaya sebebiyet verdiğinin kabulü gerektiğini, davalı kontrolsüzce duraklama yaptığından dava dışı … plakalı araç sürücüsü onu çok geç fark edebildiğini, dava dışı sürücü fren tedbirinde kendi kusuru nedeniyle geç kalmadığını, davalının, dava dışı sürücüye fren intikal mesafesi bırakmadığını, bununla beraber davacı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası kapsamında yapıldığını, ZMM Sigortası Genel Şartları Tazminatın Azaltılması veya Kaldırılması Sonucunu Doğuran Haller başlıklı B-4 hükmüne göre “Sigortalıya başlıca şu nedenlerle rücu edilir; Aracın, alkollü içkilerin etkisi altında olup güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş olan veya uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış kimseler tarafından sevk ve idare edilmesi halinde sebebiyet verilen zarar ve ziyana ilişkin talepler,” denildiğini, davalı araç sürücüsü işbu maddeyi ihlal ettiğinden, davacı sigorta şirketinin ödediği hasar bedelini sigortalısına rücu etme hakkına sahip olduğunu yukarıda kısaca arz ve izah ettiği hususlar hükümde ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında göz ardı edildiğinden ilk derece mahkemesi kararının yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının tek vekalet ücretine ve kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine dair verdiği kararın hukuka aykırı olduğunu, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2 maddesinde “ Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” hükmüne yer verildiğini, yerel mahkeme kararında, davalı şirket yönünden davanın esasına ilişkin olarak davanın reddine karar verilirken, diğer davalı … yönünden pasif husumet bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesine göre, davalılar yönünden davanın ret sebeplerinin ayrı ayrı olması nedeniyle, ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir iken, tek vekalet ücretine hükmedilmesinin kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, 2004 Sayılı İcra İflas Kanununun “İtirazın iptali” başlığı altında düzenlenen 67/2 maddesinde: “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötüniyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne yer verildiğini, davalı …, sigorta poliçesinin tarafı olmadığını, davacı sigorta şirketi vekili, bu durumu bilmekte yada bilebilecek durumda olmasına rağmen davalı sürücü aleyhine icra takibi yapılması ve iş bu davanın açılmasında iyi niyetli olmadığını, davacı taraf, kötüniyetli olup, 2004 Sayılı Kanunun 67/2 maddesine göre kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken reddedilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığını, davalı şirket yönünden de kötüniyet tazminatı talebinin reddedilmesinde hukuka aykırı olduğunu, davalı şirket, davacı şirketin sigortalısı olup dava konusu alacak, davacı şirketin, kazaya sebebiyet veren üçüncü kişiye ödenen zarar bedelinin rücu talebine ilişkin olduğunu, dava konusu kazaya ilişkin hasar dosyası davacı şirketin uhdesinde bulunmakta olup hasar dosyasında yer alan bilgilere göre kazaya sebebiyet veren üçüncü kişi alkollü olup alkol derecesinin 1.98 olup kusurlu olduğunu, arz edilen nedenle, davacı sigorta şirketi ve vekili, uzmanlık alanlarına girdiği için kazaya sebebiyet veren üçüncü kişinin alkollü ya da kusurlu bulunması durumunda kendi sigortalısına karşı icra takibi yapılamayacağını ve rücu davası açılamayacağını bilmekte ya da bilebilecek durumda olup arz edilen nedenle kötüniyetli olan davacı tarafın tazminat ödemeye mahkum edilmesi gerekirken, tazminat talebinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile Yerel Mahkeme kararının kötüniyet tazminatının reddine ve ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken tek vekalet ücretine hükmedilmesi kısmının ortadan kaldırılarak davacı şirket aleyhine kötüniyet tazminatına ve davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Davacı vekili ile davalılar vekillerinin HMK.nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Davacı sigorta şirketi, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi kapsamında zarar gören üçüncü kişilere ödenen tazminatın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4. maddesi gereğince kendi sigortalısından ve sürücüden rücuan tahsili amacıyla yaptığı icra takibine davalıların itirazının iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
1-Davacı vekilinin istinaf sebepleri yönünden dosya incelendiğinde; 2918 sayılı KTK’nun 95. maddesi gereğince sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez. Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene başvurabilir.
Sigorta sözleşmesine dayalı rücu davalarında, tarafların yükümlülüklerinin belirlenmesinde, taraflar arasındaki ilişkinin sözleşme ilişkisi olması nedeniyle, poliçe ve poliçenin tanzim tarihinde yürürlükte olan ve sigorta poliçesinin eki niteliğinde bulunan Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının dikkate alınması gerekir.
Somut olayda üçüncü kişinin zarar görmesine neden olan kaza 30.01.2015 tarihinde meydana gelmiş, dayanak sigorta poliçesi ise 14.11.2014 tarihinde düzenlenmiş, sigortalı ile birlikte sigortalı araç sürücüsünün de davalı olduğu anlaşılmıştır. Davacı sigorta şirketi tarafından sigorta sözleşmesinin tarafı olan davalıya sözleşme hükümlerine aykırılık nedeniyle rücu edilmesi nedeniyle poliçenin düzenlenme tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 2918 sayılı yasının 95. maddesi ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları B 4. maddesi uyarınca; kazanın, uyuşturucu madde veya Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış ve güvenli sürüş yeteneğini kaybetmiş kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelmesi durumunda zarar bedeli, sigorta şirketi tarafından üçüncü kişiye ödendikten sonra, kendi sigortalısına rücu imkanı bulunmaktadır. Ancak bunun için kazanın meydana geliş şekli itibariyle, sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir.
30.01.2015 tarih saati 00.50 olan kaza tespit tutanağında dava dışı …’in 1.98 promil alkollü olarak sevk ve idarisindeki … plakalı aracı ile Rajiv Gandi Caddesini orta refüjle bölünmüş, tek yönlü ve çok şeritli yolda orta şeritten takiben seyri esnasında olay mahalli olan 1617 cadde kavşağında çıkış eğimli ve görüşün zayıf olduğu yol bölümüne geldiğinde aracın ön kısımları ile aynı istikamete olay mahalli yaya bant çizgisi üzerinde ve orta şeritte durma ve duraklama yapan mülkiyeti davalı…. Şti.’ye ait olup 1.95 promil alkollü … ‘nin sevk ve idaresindeki …plakalı araca sol şeritte bir araç nedeniyle sola kaçamayarak fren tertibatıyla çarpıp duruşa geçtiği, çarpışmanın etkisiyle …plaka sayılı aracında yaya kaldırımına çarpıp duruşa geçmesine bağlı her iki sürücünün de yaralanmasıyla meydana gelen dava konusu trafik kazasında; sürücü …’in hızını kullandığı aracın yük ve teknik özelliğine görüş yol hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmama ve arkadan çarpma nedeniyle KTK’nun 52/1-a-b, 84/d,97/b-2 maddeleri gereğince asli kusurlu, davalı sürücü …’nin ise kontrolsüz olarak yaya bandı şeridi üzerinde duruşa geçmesi ve alkollü araç kullanması nedeniyle, KTK’nun 47/1-d 60,97/1b-2 maddeleri gereğince tali kusurlu oldukları; hükme esas 02.04.2018 ve 18.01.2019 tarihli bilirkişi raporlarında aynı gerekçelerle davalı sürücü …’in %40, dava dışı araç sürücüsü …’ın %60 oranında kusurlu oldukları, dava konusu kazasının davalı …’nin salt alkollü olmasından kaynaklanmadığı, tarafları aynı olan Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.09.2019 tarih 2017/716 Esas 2019/721 Karar sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda da aynı gerekçelerle aynı kusur oranlarının tespit edildiği ve kazanın salt alkollün etkisinden kaynaklanmadığı belirlenmiş olup, birbirini teyit eden kaza tespit tutanağı ve bilirkişi raporları dosya kapsamı, olayın oluş şekli ve mevcut delil durumuna uygun bulunduğundan mahkemece hükme esas alınmasında ve kazanın salt alkolden kaynaklanmaması nedeniyle rücuu koşulları bulunmadığından davanın davalı şirket yönünden reddinde bir isabetsiz bulunmamasına göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.nun 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davalılar vekilinin istinaf sebepleri yönünden dosya incelendiğinde; dava konusu uyuşmazlık yargılamayı gerektirdiğinden ve alacak likit olmadığından davalılar yararına kötüniyet tazminatı verilmemesi doğru olup davalılar vekilinin anılan yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davacıya ZMMS poliçesi ile sigortalı aracın sürücüsü davalı … Sigorta sözleşmesinin tarafı olmadığından hüküm gerekçesinde de belirtildiği gibi aleyhine rücu istemiyle dava açılması sözkonusu olamayacaktır. Bu nedenle sürücü … aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddine ve kendisini vekille temsil ettirdiğinden red sebebi farklı olmakla ayrıca lehine maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, davanın her iki davalı yönünden reddi ve lehlerine tek vekalet ücreti verilmesi doğru görülmediğinden davalılar vekilinin anılan yöne ilişkin istinaf sebebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.353/1.b.2. maddesi gereğince vekalet ücreti düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1.b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1.b.2 maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına,
Buna göre;
1-Davalı … aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine,
2-Davalı …. Şti. aleyhine açılan davanın ispatlanamaması nedeniyle reddine,
3- Davalı tarafın şartları oluşmayan kötü niyet tazminat taleplerinin reddine,
4-Peşin harçtan red harcının mahsubu ile bakiye 313,49 TL harcın davacıya iadesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Hükmün kesinleşmesi halinde bakiye avansın yatırana iadesine,
8-AAÜT’nin 3/2 ve 7/2 maddeleri gereğince dava değeri üzerinden hesap edilen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı …’ye verilmesine,
9- Dava değeri üzerinden hesap edilen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı davalı …. Şti….’ye verilmesine,
II-İSTİNAF BAŞVURUSU NEDENİYLE YAPILAN HARÇ VE MASRAFLAR YÖNÜNDEN;
1-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
2-Davalılar tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde davalılara iadesine,
3-Davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Başvuran taraflarca yatırılan delil ve gider avansından kullanılmayan kısmın HMK.nın 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yatırdıkları oranda davacı ve davalılara iadesine,
6-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK.nın 362/1.a maddesi gereğince miktar itibariyle KESİN olmak üzere 16.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.