Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/1943 E. 2023/294 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/1943 – 2023/294
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1943
KARAR NO : 2023/294

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/09/2020
NUMARASI : 2017/171 Esas 2020/459 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ : 03/05/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 05/05/2023

Mahalli mahkemesinden verilen karara karşı davalı … Sigorta AŞ vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı sigorta şirketi tarafından ZMMS poliçesi düzenlenmiş olan aracın 09/02/2014 tarihinde karışmış olduğu trafik kazası sonucunda davacının daimi sakat kaldığını, trafik kazası tespit tutanağında kaza sırasında sürücü ve yolcunun aracın dışına fırlaması ve ağır yaralı olmaları, bilinçlerinin kapalı olmasından dolayı sürücünün kim olduğunun kesin olarak tespit edilemediğinin belirtildiğini, devamında yapılan ceza yargılaması sonucu ihdas edilen karar ile aracı davacının arkadaşı maktul…’in kullandığı daha muhtemel görünmektedir denilerek davacı hakkında beraat kararı verildiğini, anılan mahkeme kararı ile araç sürücüsü…’ün 8/8 oranında kusurlu olup, davacı yolcu konumunda olduğundan kusursuz olduğunu, davacı tarafından 11.02.2015 tarihinde sigorta şirketine maluliyet tazminatının ödenmesi için talepte bulunulduğunu ancak olumlu bir cevap alınamadığını, bu nedenle bir kez daha talebi mahkeme kararını dikkate alarak yinelediklerini ancak herhangi bir cevap verilmediğini, aktüer hesaplamasının asgari ücret üzerinden yapılmasını talep ettiklerini, davacı adına Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan başvuru neticesinde 2016/20306 Esas – 2016/33276 Karar ile davanın adli yargıda açılmasının uygun olacağına karar verildiğini beyanla, fazlaya ait alacakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00-TL tazminatın kaza tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; 30/05/2018 tarihli celsede 5.000,00-TL dava değerinin tamamının sürekli iş göremezlik tazminatı ilişkin olduğunu beyan etmiş; 14.01.2020 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebini toplam 268.000,00-TL’sına yükseltmiştir.
Davalı … sigorta AŞ vekili cevap dilekçesinde; aracın davalı şirkete 08.02.2014 – 2015 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, söz konusu poliçede teminat limitinin kişi başına 268.000,00-TL olduğunu, meydana gelen kazada maluliyete uğrayan davacının araç sürücüsü olduğunu, sigorta teminatının işleten ve sürücü nezdinde meydana gelen zararları değil, işletene yöneltilecek zararları kapsadığını, işleten ve sürücü taleplerinin poliçe teminat kapsamı dışında olduğunu, kaldı ki aracın davacı tarafından kullanılmadığının hiçbir surette ispatlanmadığını, davayı ve iddiaları kabul anlamanı gelmemek kaydıyla davacının maluliyet oranının tespiti gerektiğini, aleyhe hüküm kurulması halinde hükmedilecek faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz olması gerektiğini beyanla, davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Yerel mahkemece davacı tarafından 09.02.2014 tarihinde, davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı bulunan aracın tek taraflı olarak gerçekleşen trafik kazasında yaralandığından bahisle tazminat talep edildiği, davalının sorumluluklarının poliçe limiti dahilinde olduğunu belirterek davanın reddini talep ettiği, taraflar arasındaki ihtilafın, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkin olduğu, davacıda meydana gelen maluliyet oranının tespiti için Ankara Üniversitesi ATK tarafından hazırlanan 26.07.2019 tarihli rapora göre, davacının bedensel özür oranının %53 olduğu, 6 ay süre ile iş göremezlik halinde kaldığının rapor edildiği, davacının maddi zararının hesaplanması için aktüer bilirkişi tarafından hazırlanan 06.01.2020 havale tarihli rapora göre, sigorta poliçesinin kaza tarihini kapsadığı ve sakatlanma halinde şahıs başına azami teminat limitinin 268.000,00-TL olduğu, davalı sigorta şirketinin 24.02.2016 tarihinde temerrüdünün oluştuğu, davacı …’nın trafik kazası sonucu uğradığı geçici iş göremezlik nedeni ile oluşan maddi zararının 5.134,54-TL, sürekli iş göremezlik nedeni ile oluşan maddi zararının ise 577.617,96-TL olduğunun rapor edildiği, usul ve yasaya uygun olarak hazırlanan bilirkişi raporunun denetime elverişli olması nedeni ile itibar edildiği, davacı vekili tarafından ıslah dilekçesi sunulduğu, yapılan yargılama neticesinde; 09.02.2014 tarihinde trafik kazasının meydana geldiği ve bu trafik kazası sebebiyle davacının yaralandığı sabit olmakla, ATK tarafından hazırlanan 26.07.2019 tarihli rapora göre, davacının bedensel özür oranının %53 olduğu, 6 ay süre ile iş göremezlik halinde kaldığı, aldırılan aktüer bilirkişi raporu ile davacının trafik kazası sonucu uğradığı geçici iş göremezlik nedeni ile oluşan maddi zararının 5.134,54-TL, sürekli iş göremezlik nedeni ile oluşan maddi zararının ise 577.617,96-TL olduğu saptanmakla, sigorta poliçesinin kaza tarihini kapsadığı ve sakatlanma halinde şahıs başına azami teminat limitinin 268.000,00-TL olduğundan davacı tarafından dava dilekçesi ile sürekli iş göremezlik zararı talep edildiğinden bu miktar üzerinden davanın kabulüne, bu tazminat talebi yönünden sigorta şirketine başvuru tarihi dikkate alınarak 24.02.2016 tarihinden itibaren davalı aracın cinsi gözetilerek yasal faize hükmedilmesi gerektiğinden bahisle Davanın KABULÜ ile; 268.000,00-TL tazminatın 24.02.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş; hükme karşı davalı sigorta şirketi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı sigorta şirketi vekili istinaf dilekçesinde; zorunlu trafik poliçesinin 3. kişilerin zararını karşılayan bir sigorta türü olduğunu, işleten ve sürücü taleplerinin poliçe teminat kapsamı dışında kaldığını, meydana gelen kazada maluliyete uğrayan kişinin sürücü konumundaki … olduğunu, bu cihetle davacının maluliyet tazminatı taleplerinin teminat altında bulunmadığını, davacının dava dilekçesinde ikrar ettiği üzere kaza sırasında …’nın aracı sevk ve idaresinde bulundurduğunu, davacının kazanın ve zararın meydana gelişinde tamamen kusurlu bulunduğunu, kendi kusuru ile kazaya neden olan kişinin davalı şirketten tazminat talebinde bulunamayacağını, BK 52.md. İle ilgili Yargıtay’ın yerleşik hale gelen kararlarında da “..hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz…” hukuk ilkesi gereği zarar görenin eylemi, zararın meydana gelmesine yol açmışsa sorumluluğun söz konusu olmayacağını, aracın davacı tarafından kullanılmadığının mahkemece araştırılmadığını, davacı yanca da hiç bir surette kanıtlanamadığını, ceza yargılamasında kararın “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi kapsamında verildiğini,hukuk hakimini bağlamayacağını, Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/318 Esas ve 2015/685 Karar sayılı dosyasında sanık … ‘nın beyanında; “…aracı sürekli… kullanıyordu, Ilıca mevkine yaklaştığımızda arabayı ben kullanayım dedim ancak arabayı kullanıp kullanmadığımı hatırlamıyorum. Kazadan sonra polisler sürekli eve gelip olayla ilgili bana sorular soruyorlardı. En sonunda ben de kullandım şeklinde beyanda bulundum.” şeklinde ifade verdiğini, Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan 20.05.2015 tarihli raporda ise olay sırasında aracı kimin kullanıp kullanmadığının her türlü şüpheden uzak, kesin bir şekilde tespit olunamadığının belirtildiğini, buna göre Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/318 Esas sayılı dosyasında mahkemece “sanığın atılı suçu işlediğine dair 21.02.2014 tarihli ifadesi dışında aracı kullandığına dair delil mevcut olmadığı, olay günü sanığın hastanede tedavi görmüş olması nedeni ile aracı hayatın olağan akışına uygun şekilde arkadaşı maktül…’in kullandığının daha muhtemel olduğunun kabulü ile tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında atılı suçu işlediği yönünde her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetini gerektirir delil elde edilemediğinden sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmiştir.” şeklinde değerlendirme yapıldığını, karardan anlaşılacağı üzere mahkemece varsayımsal olarak tespit yapıldığını ve davacının hayatın olağan akışına uygun şekilde sürücü konumunda olmayacağı kanaatine göre hüküm kurulduğunu (HGK. 30.01.1976, 1974/4-475 E. 1976/159 K., YKD.1976/9-1266 kararı), ceza mahkemesinde, suçun sanık tarafından işlenmediğinin saptanması nedeniyle verilen beraat kararının Hukuk Mahkemesine etkisi düşünülürse de, kesin delil bulunmaması nedeniyle beraat kararı verilmesi halinde bu nitelikteki kararın Hukuk Hakimini bağlayacağının söylenemeyeceğini,Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas – 1983/10-372 – Karar 1985/21 sayılı ilamı gereğince; ” Borçlar yasasının 53. maddesi hükmünce hukuk hakiminin, kusur olup olmadığı, varsa derecesini tayinde, ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmayıp, ancak ceza mahkumiyet ilamında saptanan maddi olgularla bağlı olduğunu”, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin Esas – 2014/4900 – Karar 2015/3668 sayılı ilamına göre de, ” Mülga BK’nın 53, 6098 Sayılı TBK’nın 74. maddesine ve yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, hukuk hakimi; gerek ceza hakiminin belirlediği kusur oranı ile gerekse delil yetersizliğine dayalı beraat kararı ile bağlı değil ise de, sanığın isnat edilen eylemi işlemediğinin kesin olarak tespit olgusuna dayalı beraat kararı ile ve o eylemin hukuka aykırılığını ve failiyle belirlenen mahkumiyet kararı ile bağlı olduğunun belirtildiğini, bu bağlamda, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararının, davacının isnat edilen eylemi işlemediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayalı beraat kararı olmadığını, bu cihetle yerel mahkemece ilgili beraat kararının hükme esas alınması ve bu hususta başkaca araştırma yapılmadan hüküm kurulmuş olmasının hatalı olduğunu, davaya konu kazada sigortalı araç sürücüsünün kim olduğunun ceza yargılamasında tespit edilemediğini, mahkemece Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesi 2014/318 Esas ve 2015/685 Karar sayılı kararı bekletici mesele yapılarak temyiz incelemesinin neticelenmesi beklenmiş ise de ilgili ceza mahkemesi kararında kurulan hükmün işbu davacının isnat edilen eylemi işlemediğini kesin olarak tespit etmediğini, eylemi işlediğine yönelik kesin ve her türlü şüpheden uzak delilin bulunmaması nedeni ile beraat kararı verildiğini, bu halde hukuk hakiminin ilgili kararla bağlı olmadığını, maddi olguyu hukuk yargılamasında araştırmak ilgili delilleri toplamak, gerekli görür ise bilirkişi incelemesi yaptırmak durumunda olduğunu, yargılamanın amacı somut gerçekliğe ulaşmak olup varsayıma dayalı ceza mahkemesi kararına istinaden davalı şirket aleyhine doğrudan hüküm kurulmasının hukuki öngörülebilirlik ilkesi ve adalet mefhumu ile uyuşmadığını, mahkemece davacının sürücü olmadığının kabulü üzerinden hüküm kurulmasının yerinde olmadığını, davacı yanın kaza esnasında sürücünün… olduğuna ilişkin iddialarını kanıtlayamadığını, davanın reddi gerektiğini, ispat yükünün kural olarak ilk önce davacıya düştüğünü, ilk vakıayı ileri süren ve bu vakıadan lehine sonuç çıkarmaya çalışanın davacı olduğunu, davacının araçta sürücü konumunda olmadığı, yolcu konumunda olduğuna ilişkin iddiasını somut deliller sunarak kanıtlamadığını, müteveffa…’ün destekçileri tarafından yapılan sigorta tahkim komisyonunun 2018 e. 25980 başvuru sayılı dosyasında davalı şirket tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, ilgili dosyanın bekletici mesele yapılmamasının hatalı olduğunu, Sigorta Tahkim Komisyonunun 2018 e. 25980 başvuru sayılı dosyasında müteveffa…’ün destekçilerinin destekten yoksun kalma tazminatı talepleri bakımından yapılan yargılamada müteveffanın araçta yolcu konumunda olduğunun kabulü ile başvurunun kabulüne karar verildiğini, başvuran anne … bakımından 58.411,94-TL, baba … bakımından 58.227,69-TL destekten yoksun kalma tazminatına hükmedildiğini, ilgili karara karşı davalı şirketin önce itiraz hakem heyetine başvurduğunu, itiraz hakem heyeti kararına karşı da istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, bu halde açıkça aralarında fiili bağlantı bulunan iki yargılamada verilen kararlar arasında çelişki varken ve işbu yargılamada adı geçen dosyanın bekletici mesele yapılması gerekirken davalı şirket aleyhine hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için davacının araçta yolcu konumunda olduğu kabul edilse bile davacı kaza esnasında hatır için araçta taşınmakta olduğundan hesaplanan tazminattan hatır taşıması indirimi yapılmamasının hatalı olduğunu, kaza anında hatır için taşındığından lehine hesaplanacak tazminattan indirim yapılması gerektiğini, savcılık ve ceza yargılaması evrakları incelendiğinde yolcu olduğu iddia edilen davacı … ile sürücü olduğu iddia edilen…’ün arkadaş olduklarının anlaşıldığını, davacı tarafın, araç sürücüsünün alkollü olduğunu bile bile araçta seyahat ederek kendini tehlikeye attığını, sigortalı araç sürücüsünün alkollü olduğunu bilerek seyahat ettiği sırada yaralanmasında müterafik kusurlu olup, yargıtay yerleşik içtihatları gereğince davacı için hesaplanacak tazminattan hakkaniyet gereği indirim yapılması gerekirken, bu husus göz ardı edilerek hüküm kurulduğunu, ceza yargılaması evrakları incelendiğinde müteveffa…’in kanında 0,19 promil alkol olduğunun tespit edildiğini, bu tespitin kaza esnasında değil kazadan çok sonra alınan kan örneği ile belirlendiğini, kandaki alkol seviyesinin her saatte 0,10 promil düştüğü kabul edildiğinde olaydan 3-4 saat sonra alınan kan numunesi ile tespit edilen alkol miktarının kaza anında yasal sınırın üzerindeki bir orana tekabül ettiğini, kaza esnasında davacının emniyet kemerinin takılı olmadığı açıkça tespit edilmiş olmasına rağmen mahkemece bu husus gözetilmeksizin hüküm kurulduğunu, 20.05.2015 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda bu hususun açıkça belirtildiğini, nitekim araç içerisinden fırlayarak yaralanan davacının emniyet kemerinin takılı olmadığının tartışmasız olduğunu, Emniyet kemerinin yolculuk esnasında takılması gerektiği kural olarak KTK’da da ifade edilmiş olup, sürücü ve yolcuların belirtilen ve benzeri güvenlik önlemini almamış olmasından davalı şirketin sorumlu olduğunun kabul edilemeyeceğini ( Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 19.04.2018 tarih, 2015/18854 Esas ve 2018/4374 Karar sayılı ilamı), 26.07.2019 tarihli Ankara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı raporunda davacının 09.02.2014 tarihli yaralanması neticesinde meslekte kazanma gücü kaybı ölçütüne göre %53 oranında sürekli iş göremez halde kaldığı, 6 ay süre ile geçici iş göremez halde kaldığı tespit edilmiş ise de ilgili rapordaki maluliyet oranının da fahiş derecede hatalı olduğunu, davacının arazı kabul edilen post travmatik stres bozukluğunun, kişinin işlevselliğine olan etkilerine göre orana tesir etmesi gerektiğini,raporda ise kişiye düzenli bir psikolojik tedavi uygulanmadığı en son 6 aylık tedavinin ardından muayene edilerek oran tespiti yapıldığı ve 2 yıl sonra tekrar yapılacak muayene ile ancak kesin sonuca varılabileceği anlaşılmakta iken klinik tablonun sürekli sakatlık hali gibi değerlendirilmesinin genel tıp kabullerine ve maluliyet hali tespiti genel yaklaşımlarına uygun olmadığını (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2018/3882 Esas – 2018/10848 Karar Sayılı kararı), Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden maluliyete ilişkin rapor alınması gerekirken hatalı ve eksik değerlendirme ürünü maluliyet raporunun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, ZMSS Genel Şartlarına göre “geçici iş göremezlik zararı” ile “geçici bakıcı giderlerinin” poliçe teminatı kapsamında olmadığını, geçici iş göremezlik ve yalnızca bu süreç için ihtiyaç duyulan bakıcı giderlerinin tedavi giderleri kapsamında bulunduğunu, geçici iş göremezlik ve sırf bu süreç için bakıcı giderlerini kapsayan tedavi giderlerinin kanunun açık hükmü gereği Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmesi gerektiğini, bu nedenle haksız olarak talep edilmiş bulunan ve yerel mahkemece hükmedilen 6 aylık geçici iş göremezlik tazminatının reddini talep ettiklerini (Yargıtay 17. HD’nin 2013/8828 E. 2014/5302 K. 08.04.2014 tarihli kararı) belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
HMK’nın 355. maddesi gereğince davalı sigorta şirketinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve istinaf edenin sıfatına göre dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, yaralanmalı trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
Davaya konu trafik kazası 09.02.2014 tarihinde tek taraflı olarak meydana gelmiştir. Davalı sigorta şirketi aracın olay anındaki sürücüsünün davacı olduğunu, davacının kendi kusuru ile meydana gelen trafik kazası sonucu yaralanması nedeniyle davalı sigorta şirketinden tazminat talep edemeyeceğini, sigorta genel şartları gereğince talebin teminat kapsamında olmadığını ileri sürmüştür. Davacı taraf ise olay anında araç sürücüsünün, kazada vefat eden… olduğunu iddia ederek iş bu davayı açmıştır. Söz konusu trafik kazasıyla ilgili olarak Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/318 Esas – 2015/685 Karar sayılı dosyasında davacı … hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan açılan davada yapılan yargılama sonucunda verilen 06.10.2015 tarihli kararda; İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 20/05/2015 tarihli raporunda ; “Tıbbi belgelerde ve adli dosyada kayıtlı bilgilerde 09/02/2014 günü Kia Sorento jipte iki kişi bulundukları halde tek taraflı trafik kazası geçirdikleri, aracın gidiş istikametine göre sol taraftan çıkarak takla atmaya başladığı ve 50 m mesafede aracın takla attığına dair kazıntı izlerinin ve araç parçalarının olduğu, sürücünün emniyet kemerinin koltuk üzerine doğrudan sürücüyü muhafaza etmeyecek şekilde bağlandığı, yolcunun ise emniyet kemerinin bağlı olmadığı, her iki şahsın da aracın dışına fırladığı, sağ ön kapı, ön cam, sol ön kapı ve sol arka kapı camlarının tamamen kırılmış, yalnızca sağ arka kapı camının buzlu şekilde çatlamış fakat yerinde olduğu, kapılara ait kaporta, ön motor kaputu ve tavanın ezik bir hadde olduğu, trafik kazası nedeniyle olayda ölen… hakkında düzenlenen tıbbi belgeler ile otopside tarif edilen travmatik değişimlerin özellikleri, yerleşimleri ve ağırlıkları, olayda yaralandığı bildirilen …’da tarif edilen travmatik lezyonların özellikleri, yerleşimleri ve ağırlıkları, trafik kazasına karışan araçtaki hasarın lokalizasyonları ve özellikleri, ölen şahsın ve yaralı şahsın her ikisinin de kaza esnasında araç dışına fırlamış olmaları, araçtan alınan biyometrik örneklerde anlamlı bulgu tespit edilmemesi birlikte değerlendirildiğinde; kaza yapan aracı olay esnasında kimin kullandığının mevcut verilerle tıbben belirlenemediğinin” bildirildiği, olay tarihinde her ikisi de ehliyetli sürücü olan sanık ve maktulün birlikte …’a gittikleri, Uludağ’dan dönüşte sanık …’nın rahatsızlığı nedeniyle Bursa Çekirge Devlet Hastanesinde ayakta tedavi gördüğü, daha sonra her ikisinin birlikte Balıkesir’e dönmek için yola çıktıkları, aksi sabit olmayan savunmalara göre Şamlı köyü Ilıca mevkiindeki kaplıcalara geldikleri, daha sonra oradan hareket ettikleri ve sonrasında da davaya konu kazanın meydana gelip kaza sonrasında maktulün ve sanığın arabadan fırlamaları sonucu maktulün vefat ettiği, olayın anlık görgü tanığının bulunmadığı, 09/02/2014 tarihli olay günü tutulan tutanağa göre; sanık …’nın da bilincinin kapalı olduğundan aracı kullanan kişinin tespit edilemediğinin tutanak altına alındığı,Olaydan 12 gün sonra 21/02/2014 tarihinde sanığın, Jandarmaca alınan ifadesinde “aracı kimin kullandığını, olayın nasıl meydana geldiğini hatırlamadığını ” beyan ettiği, olaydan yaklaşık 2 ay sonra 09/04/2014 tarihli poliste müdafiisi olmaksızın alınan ifadesinde ise aracı kendisinin kullandığını beyan ettiği,duruşma aşamasında ise savunmalarında belirttiği üzere olay günü Bursa Çekirge Devlet Hastanesinde rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğünü ve bu nedenle aracı sürekli maktul…’in kullandığını ve kaza sırasında da aracı kimin kullanıp kullanmadığını hatırlamadığını beyan ettiği, dinlenen tanık beyanları ve Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp ihtisas Kurulunun 20/05/2015 tarihli raporunda da belirtildiği üzere olay sırasında aracı kimin kullandığının her türlü şüpheden uzak, kesin bir şekilde tespit olunamadığı, sanığın tedavi gördüğü süreç içerisinde müdafiisi olmaksızın alınan 09.04.2014 tarihli ” aracı ben kullanıyordum” yönündeki beyanından başka sanığın aracı kullandığına dair başka delil bulunmadığı, ancak sanığın olay sonrasındaki ilk beyanı, duruşmadaki beyanları ve olay günü rahatsızlığı nedeniyle tedavi görmesi nedeniyle hayatın olağan akışına uygun olanın aracı arkadaşı maktul…’in kullandığının daha muhtemel göründüğü, bu yönüyle iddianamenin düzenlenmesine neden olan sanığın olaydan iki ay sonra vermiş olduğu ifadesinin tek başına sanığın atılı suçu işlediği yönünde kesin bir kanaat vermediği gerekçesiyle sanığın atılı suçu işlediği yönünde her türlü şüpheden uzak, vicdanı rahatlatır kesin bir kanaate ulaşılamadığından beraatine” karar verilmiş; hüküm müteveffanın anne ve babası olan katılanlar (… ve …) tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2019/6340 Esas-2020/3506 Karar sayılı 15.06.2020 tarihli ilamı ile “yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığının gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olması nedeniyle katılanların atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olduğuna ve sair nedenlere ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı belirtilerek beraatine karar verilirken, dayanak teşkil eden kanun maddesinin hükümde gösterilmemesinin kanuna aykırı olması nedeniyle CMUK’un 321. Maddesi gereğince hükmün bozulmasına ve aynı kanunun 322. Maddesi gereğince hüküm fıkrasının birinci paragrafında yer alan “suçtan” ibaresinden sonra gelmek üzere “CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verildiği ve bu şekilde ceza mahkemesinin beraat kararının 15.06.2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
TBK’nın 74. maddesi gereğince “hukuk hakimi her ne kadar ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değil ise de, ceza mahkemesince tespit ve kabul edilen maddi olgu ile bağlıdır. Somut olayda ceza mahkemesince sanığın olay sonrasındaki ilk beyanı, duruşmadaki beyanları ve olay günü rahatsızlığı nedeniyle tedavi görmesi nedeniyle aracı arkadaşı maktul…’in kullandığının hayatın olağan akışına daha uygun ve daha muhtemel göründüğü” şeklindeki aracın müteveffa tarafından kullanıldığının kabulüne dair maddi vakıanın hukuk hakimini bağlayıcı olması ve Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2019/6340 Esas – 2020/3506 Karar sayılı 15.06.2020 tarihli ilamı ile, mahkemece yüklenen suçun sanık davacı tarafından işlendiğinin sabit olmadığının gerekçelerinin gösterildiği, mahkemenin kabul ve takdirinin bu şekilde olduğundan bahisle katılanların atılı suçun davacı sanık tarafından işlendiğinin sabit olduğuna ve sair nedenlere ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi nedeniyle davalı sigorta şirketi vekilinin aracın sürücüsünün davacı olduğuna ve zararın teminat kapsamında olmadığına dair istinaf talepleri yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin müteveffanın anne ve babası tarafından, davalı şirket aleyhinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuruda bulunulması sebebiyle Uyuşmazlık Hakem Heyetinin 04.09.2018 tarihli, 2018/ 25980 Esas – 2018/58672 Karar sayılı kararı ile müteveffanın araçta yolcu olduğunun kabulü ile müteveffa…’in anne ve babası lehine destek tazminatına hükmedildiğini, bu karara itirazlarının İtiraz Hakem Heyetinin 09.11.2018 tarih, 2018/İ.9370 Esas – 2018/İHK-9745 sayılı kararla reddedildiğini, davalı şirket tarafından karara karşı temyiz yoluna başvurulduğunu, temyiz sonucunun beklenmesi ve Uyuşmazlık Hakem Kararı ile iş bu yerel mahkemece verilen karar arasında araç sürücüsünün kim olduğuna ilişkin çelişkinin giderilmesi gerekirken, bu itirazlarının dikkate alınmadığına dair istinaf talebine gelince; kazanın gerçekleştiği 09.02.2014 tarihi ve ZMSS poliçesinin düzenlendiği 08.02.2014 tarihi itibariyle yerleşik Yargıtay Uygulamaları ve HGK kararları gereğince, desteğin araç sürücüsü ve/veya işleteni olması ve tek taraflı trafik kazasında vefat etmesi halinde dahi, desteğinden yoksun kalanların zarar gören 3. kişi olduklarının ve destek tazminatı talep edebileceklerinin kabul edilmesine, kaldı ki davalı sigorta şirketince, İtiraz hakem Heyetinin itirazın reddine dair kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuş ise de, daha sonra Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderdiği 05.01.2021 tarihli dilekçesi ile başvuranlarla aralarında sulh olunduğunu bildirdiği anlaşılmış olup, bunun üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından verilen 21.02.2021 tarih, 2021/10650 Esas – 2022/2891 Karar sayılı ilamda davacılar vekili Av. …, dosya temyiz incelemesine gönderildikten sonra UYAP üzerinden gönderdiği 28/12/2020 tarihli dilekçesi ile davalı ile sulh olunduğunu ve davalının 18/12/2020 tarihinde ödeme yaptığını, bu nedenle davadan feragat ettiklerini beyan etmiş, davalı vekili Av. …da UYAP üzerinden gönderdiği 05.01.2021 tarihli dilekçesi ile davacıyla sulh olduklarını bildirmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 314. maddesinin 2. fıkrası uyarınca; “Sulh, hükmün verilmesinden sonra yapılmışsa, taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi, dosya kanun yolu incelemesine gönderilmez ve İlk Derece Mahkemesi veya Bölge Adliye Mahkemesince sulh doğrultusunda ek karar verilir.” 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile HMK’nın 314. maddesine eklenen 3. fıkraya göre ise; ‘‘Sulh, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı sulh hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” hükmünü içermektedir. Bu itibarla, taraf vekillerinin sulh yetkisi bulunup bulunmadığı da denetlenmek suretiyle Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetince vaki sulh nedeniyle ek karar verilmesi için dosyanın (İtiraz Hakem Heyetine iletilmek üzere dosyanın saklanması kararını veren İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesine) işlemsiz iadesine, davalının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, bu karar üzerine İtiraz Hakem Heyeti tarafından 28.07.2022 tarih, KIT/2022-1078 sayılı kararla, Uyuşmazlık Hakem Heyeti’nin 04.09.2018 tarih, 2018/58672 sayılı kararının kaldırılmasına, başvurunun feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu durumda davalı sigorta şirketinin kendi serbest iradesi ile rızaen ilgili başvuru sahipleri ile anlaşmaya vardığı ve ilgililere tazminat ödemesi yapıldığı anlaşılmakla, bu yöne ilişkin istinaf talebi de yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin davacının maluliyet raporuna ilişkin istinaf talebine gelince; hükme esas alınan AÜTF Adli Tıp ABD Başkanlığınca düzenlenen 26.07.2019 tarihli rapor düzenlenmeden önce davacının üroloji ve psikiyatri bölümlerinden son durum raporlarının alındığı,ilgili bölümlerce davacının gerekli muayenelerinin yapıldığı, davacı için 6 ay ilaç tedavisi uygulandığı,süre sonunda ruh halinin gözlendiği, başka tıbbi ve grafilerin çekildiği, 20.05.2019 tarihli son durum raporunda, …’dan istenen Beyin Manyetik Rezonans görüntüleme ve EEG sonuçları neticesinde “Beyin Hasarına Bağlı Organik Kişilik ve Davranış Bozukluğu belirtileri bulunduğu ve geçirmiş olduğu trafik kazası ile arasında illiyet bağı bulunduğu ve 6 aylık izlem boyunca düzenli takip edilmesine ve tedavi almasına rağmen şikayetlerinin kısmen devam ettiği görülmüş olup kazadan sonra kişide ruhsal hastalık açısından sekel mahiyetinde arızasının bulunduğunun” belirtildiği, AÜTF Adli Tıp ABD Başkanlığınca düzenlenen 26.07.2019 tarihli maluliyet raporunda davacının olay anındaki yaşı:24, MGN:1, beyin hasarına bağlı organik kişilik ve davranış bozukluğu için; A cetveli LListe, ASN:18-B-a, AAÖ:35, hemikolektomi için A cetveli XI.Liste, ASN:2-f, AAÖ:15, aşırı aktif mesane arazı için A cetveli XI.Liste, ASN:8-A, AAÖ:10 SİGS:A olarak alındığında ve Balthazard formülü uygulandığında vücut genel çalışma gücünden kayıp oranının %53 (yüzdeelliüç) olarak hesaplandığı, davalının ileri sürdüğü gibi davacı için post travmatik stres bozukluğu arızası nedeniyle maluliyet tespit edilmediği,kabule göre de davalı vekilinin maluliyet raporuna itiraz dilekçesinde soyut şekilde sadece maluliyet oranının fahiş olduğunu belirttiği, istinaf dilekçesinde ileri sürülen itirazlarını belirtmediği, yargılama aşmasında ileri sürülmeyen itirazların, istinaf sebebi yapılamayacağı anlaşılmakla, davalı sigorta şirketi vekilinin bu hususa ilişkin istinaf taleplerinin de reddine karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenler ve dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, davacının maluliyetin davaya konu trafik kazası sonucu oluştuğunun, maluliyet ile kaza arasında illiyet bağı olduğunun raporda belirtilmesine, davacının sürekli iş göremezlik oranının konusunda uzman sağlık kurumunca tespit edilmesine,davacı tarafın talebinin sadece sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin olmasına, geçici iş göremezlik talebi bulunmamasına ve mahkemece geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmediğinin anlaşılmasına, hatır taşıması savunmasının davalı tarafça yargılama aşamasında ve süresinde ileri sürülmemesine, bu nedenle hatır taşıması indirimi yapılmamasında isabetsizlik olmamasına,davacının emniyet kemeri takmaması sonucu araçtan fırlaması nedeniyle zararı artırdığı ve olayda müterafik kusurlu olduğu sabit ise de,kabule göre; davacı için toplam 577.617,96-TL sürekli iş göremezlik tazminatı hesaplanmış olup,söz konusu zarardan %20 oranında hatır taşıması, %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılmış olsa dahi hükmedilecek tazminatın poliçe teminat limitinin altında kalmayacak olmasına bir başka ifadeyle bu indirimlerin sonuca etkili olmamasına,bu nedenle davacının ZMSS poliçe teminat limiti dahilinde davalıdan sorumluluğunda bulunan 268.000,00-TL teminat limitini talep etmesine ve mahkemenin gerekçesine göre yerel mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan (HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) davalı sigorta şirketinin bu hususlara ilişkin ve yerinde görülmeyen tüm istinaf taleplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı … Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalıdan alınması gereken 18.307,08-TL istinaf karar harcından, peşin alınan 4.576,77-TL harcın mahsubu ile bakiye 13.730,31-TL harcın davalı sigorta şirketinden tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf talebinde bulunan davalı sigorta şirketi tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf başvuru harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süresi içinde temyizi kabil olmak üzere 03.05.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.