Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/1725 E. 2022/2352 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/1725 – 2022/2352
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1725
KARAR NO : 2022/2352

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/06/2020
NUMARASI : 2018/575 Esas 2020/254 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 15/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 09/01/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili, 06.09.2016 tarihinde davalı sigorta şirketine Zorunlu Mali Sorumluluk sigortası ile sigortalanan… plakalı aracın davacıya çarptığını, meydana gelen kaza sonucu davacının yaralandığını, dava açılmadan önce sigorta şirketine başvuru yapıldığını ancak ödemenin eksik olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00TL geçici ve sürekli iş görmezlik ve tedavi giderinin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının maluliyeti nedeniyle 16.02.2018 tarihinde 11.259,05 TL ödeme yapıldığını, davalının sorumluluğunun sona erdiğini, esas yönden ise hesaplamanın TRH 2010 yaşam tablosuna göre yapılması gerektiğini davacının kusur, zarar ve maluliyetinin belirlenmesi için Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını, geçici iş göremezlik tazminatı ve tedavi giderlerinin sigorta teminatı kapsamında olmadığını, bu nedenle taleplerin reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; Ankara Üniversitesi,Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan raporda davacının kazaya bağlı olarak maluliyet oranın %27 olduğu 6 ayda iyileşeceğinin belirlendiği, kusur raporunda kazanın meydana gelmesinde sigortalı araç sürücüsünün %25 oranında, davacının %75 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, aktüerya uzmanı bilirkişi raporunda sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme tarihi itibariyle davacının zararının dönemsel anüiteye göre 1.817,50TL geçici iş görmezlik ve 8.358,23 TL sürekli iş göremezlik zararı olduğunu, davacının yapmış olduğu ödemenin ise 11.259,05 TL olması nedeniyle davacının zararının ödeme tarihi itibariyle karşılandığını, tam hayat anüitesinin nazara alınmasında ise geçici ve sürekli iş görmezlik zararı toplamının 1.165,31 TL eksik ödendiği, belirterek sorumluluğun sonra erip ermediğinin takdirinin mahkemeye bıraktığı, davalı tarafından davadan önce ödeme yapıldığı tarihte davacının geçici ve sürekli maluliyetine ilişkin zararlarını aşar miktarda ödeme yapıldığından, sigorta teminatı kapsamında ödenmesi gereken başkaca zarar kalemleri olduğu da kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; mahkeme dosyasında alınan kusur raporunda davacıya atfedilen %75 kusur oranını kabul etmediklerini, bilirkişi tarafından itiraza konu raporda hem ödeme tarihindeki verilere göre hem de rapor tarihindeki verilere göre tazminat tutarlarının hesaplandığını, rapor tarihindeki verilere göre hesaplama yapılarak davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda oluşacak duruma göre esas hakkında karar verilmesi gerektiğini, bilirkişi raporunda ödeme tarihi baz alınarak davalı tarafın eksik ödeme yapmadığı tespitini kesinlikle kabul etmemekle birlikte, burada önemli olan hususun davacının zararının ne kadarının karşılandığı olduğunu, Yargıtay kararları doğrultusunda güncelleme yapılacağını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/4-824 Esas, 2012/134 Karar sayılı 14.03.2012 günlü kararında da güncelleme yöntemi olarak rapor tarihi ile ödeme tarihi arasında iki ayrı hesabın yapılarak karşılaştırma yapılması yerine, yetersiz ödemenin yapıldığı tarihten rapor tarihine kadar yasal faiz işletilerek, bulunan oranın rapor tarihinde hesaplanan tutardan indirilmesi yöntemi benimsendiğini, tazminat hesabının yargıda geçerli olan ve Yargıtay’ca benimsenen yöntemlere göre yapılacağını, sigorta şirketlerinin dayattığı formüllerin geçerli olmadığını, aktüer bilirkişi raporunun 4. sayfasında işlemiş dönem hesabı 18.02.2018 tarihine kadar yapılarak en son net asgari ücreti 1.450,91-TL olarak alındığını, işlemiş dönem hesabının rapor tarihine kadar yapması gerektiğini, işleyecek dönem hesabında da hata yapıldığını, işleyecek dönem hesabı 2018 net asgari ücreti olan 1.450,91-TL. miktarından yapıldığını ve bu miktarın arttırılmadığını, işlemiş yasal faizin 16.02.2018 – 08.01.2020 tarihleri esas alınarak hesaplandığını, asgari ücret kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gerektiğini, asgari ücretteki değişiklikler usuli kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde bulunup, aynı davada ve yargılamanın her aşamasında hakim tarafından re’sen gözetilmesi gerektiğini, sigortalının ya da hak sahiplerinin gerçek zararlarının hesaplanmasında hükme en yakın tarihte belli olan asgari ücretin esas alınması gerektiğini, (YHGK.28.1.2004 t., 10-24/47-E/K) ( YHGK 12.11,2019 t, 2016/21-1528 Esas, ve 2019/1169 karar sayılı ilamı) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yerleşik kararları da asgari ücretin kamu düzenine ilişkin olduğu, usuli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği ve asgari ücret değişiklikleri dikkate alınarak tazminat hesabı yapılacağı yönünde olduğunu, ( Y 17. HD 28.03.2019, 2016/8879 Esas, ve 2019/3815 Karar sayılı ilamı), bilirkişi raporunda bilirkişi tarafından tedavi giderine ilişkin alacak kaleminin davacının yaralanma şekli ve iyileşme sürecine göre doktor bilirkişi tarafından tespitinin gerektiğinin belirtildiğini, davacının tedavi giderinin tespiti amacıyla dosyanın doktor bilirkişiye tevdiini talep edilmesine rağmen taleplerinin reddedildiğini, Yargıtay tarafından 6111 sayılı yasa ile getirilen düzenleme ile sigortacıların tedavi gideri sorumluluğunun sona erdirilmiş bulunduğunu, 2918 sayılı Yasa’nın 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı SGK’ya geçtiğini, buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumluluklarının ise devam ettiğinin kabul edildiğini, 17. Hukuk Dairesi 2014/9600 Esas, 2016/11753 Karar sayılı kararı, belgelendirilemeyen tedavi giderlerinin sorumluluğu davalı sigorta şirketinde olup, tedavi giderlerinin hesaplanması için doktor bir bilirkişiden rapor alınması gerektiğini, davalı sigorta şirketi tarafından tazminat ödemesi eksik ve/veya kısmi ödeme yapıldığından bakiye tazminatın hüküm altına alınması gerektiğini, 08.01.2020 tarihli bilirkişi raporunda her ne kadar genel şartlar ve TRH 2010 tablosuna ilaveten Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant %1,8 teknik faiz ve ax,n formüllerine göre hesaplama yapılması şeklinde bir düzenlemeye göre hesaplama yapılmış ise de bu hesaplama yöntemi sigorta şirketlerinin prim alma yöntemine uygun olarak düzenlendiğini, sigorta şirketlerinin prim alma yönteminin esasında bu durumun etkisi bulunmadığını, bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığını, kazada şehir içi trafikte sürücünün hızı ve dikkatsiz davrandığı göz önünde bulundurulduğunda 8/8 yani %100 kusurlu olduğunun kabulü gerektiğini, bilirkişi raporunda yeterli inceleme yapılmaksızın, olay yeri incelemesini ve dava konusu olayda kusura ilişkin tespitleri kabul etmediklerini, günümüz koşulları düşünüldüğünde artık araç önceliğinin değil yaya önceliğinin bulunduğunu, Karayolları Trafik Kanunu’nun 74. maddesinde 26 Ekim 2018 tarihinde yapılan değişiklikle trafikteki can kayıplarının yaklaşık %23’ünü oluşturan yayaya çarpma şeklindeki kazalara yönelik olarak “Yaya Öncelikli Trafik” anlayış sistemine geçildiğini, araç sürücülerinin görevli veya trafik ışığı bulunmayan ancak trafik işareti veya levhalarıyla belirlenmiş kavşak giriş ve çıkışlarına, yaya veya okul geçitlerine yaklaşırken yavaşlamak, buralardan geçen veya geçmek üzere bulunan yaya varsa durarak ilk geçiş hakkını onlara vermek zorunda olacağının hüküm altına alındığını, şehir içi trafiğinde yoldan geçen davacıyı görmeyip/geç görüp hızını kontrol edemeyen, frenlerini yeterli şekilde kullanamayan dava dışı sürücüye %25, davacıya ise %75 oranında kusur atfını kabul etmediklerini, dava dışı sürücünün %100 asli kusurlu olduğunu, davacının Özürlülük Ölçütü Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre özür oranının %27 olarak hesaplandığını, 6 ay süre ile iş göremezlik halinde kaldığının tespit edildiğini, özür oranını kabul etmemek ve daha yüksek olduğu düşünmekle birlikte bu halde bile davacının zararının ve kusurunun %25’e göre hesaplanacağını kabulünün mümkün olmadığını ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Davacı vekilinin HMK.nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı sigorta şirketine Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalanan aracın yaya olan davacıya çarpması sonucu yaralanması nedeniyle geçici ve sürekli iş görmezlik tazminatı ile tedavi giderinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davacının maluliyet oranına göre davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin davacının zararını karşıladığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
1-Mahkemece davacının yaralanması nedeniyle maluliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan alınan raporda davacının kaza sonucu sol asetabulum, pubis, iskium kolu, sağ femur intertrokanterik ve sağ humerus distal uç kemik kırıklarının meydana geldiği, sağ kalça ekleminde protez materyali takıldığı, sol inferior pubik ramusta ve superior pubik ramusta eski fraktüre ait şekil bozukluğu izlendiği, sol alt ekstremitede sağ alt ekstremite ile karşılaştırıldığında 1,5 cm kısalık, 2 cm uyluk atrofisi, 2 cm cruris atrofisi mevcut olduğu, Özürlülük Ölçütü Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre sağ alt ekstremite total kalça eklem protezi için Tablo 3.31 ve 3.33a’ ya göre kişinin alt ekstremite özür oranı %50, sol uyluk bölgesinde 2 cm lik atrofi için Tablo 3.5 e göre kişinin alt ekstremite özür oranı %8 olup Balthazard formülü uygulandığında kişinin alt ekstremite özür oranının %54 (yüzdeellidört)) kişinin tüm vücut özür oranının ise %27 (yüzdeyirmiyedi) olarak hesaplandığı belirtilmiş raporun sonuç bölümünde isedavacının maluliyetinin %27 oranında olduğu belirtilmiş ise de raporun açıklama kısmında davacının total kalça eklem protezi takılması nedeniyle %50 oranına, atrofi nedeniyle %8 oranında özür oranının bulunduğu belirtilerek Balthazard formülüne göre %54 özür oranı belirlendiği yazılmasına rağmen sonuç olarak %27 özür oranı belirlendiğinin yazılması nedeniyle raporda oluşan çelişki giderilmeden ve oran farklılığın sebebi açıklatılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
2-Davacı vekili, dava dilekçesinde davacının yaralanması nedeniyle geçici, sürekli iş göremezlik tazminatı ve tedavi gideri talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de mahkemece yargılama aşamasında dava dilekçesi açıklatılmadan karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Mahkemece dava dilekçesinde belirtilen her bir zarar kalemi için talep edilen miktarın ayrı ayrı belirtilmesinin istenmesi ve sonucuna göre yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekir.
3-Davacı vekili dava dilekçesinde davacının yaralanması nedeniyle yapmak zorunda olduğu ancak belgeye bağlanmamış tedavi giderlerinin de davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davacının tedavi giderlerini ispat edemediği gerekçesi ile bu talebin reddine karar verilmiş ise de; Yargıtay uygulamalarına göre tedavi sırasında yapılacak 2918 sayılı KTK.nın 98. maddesinde belirtilen sağlık hizmet bedeli kapsamında olmayan belgeye bağlanamamış zorunlu giderler de tedavi giderleri içerisinde yer almakta olup bu giderlerin tamamının fatura veya belge ile kanıtlanması beklenemeyeceğinden TBK’nın 50. maddesi gereğince mahkemece gerçek zararın belirlenmesi gerekir. Ancak mahkemece tedavi giderleri konusunda herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Bu durumda konusunda uzman doktor bilirkişiden, davacının kazadaki yaralanması ile tedavisinin mahiyeti, tedavi süresi ve şekli ile tedavi belgeleri dikkate alınarak tedavi sürecinde yapılması zorunlu ve belgelenmemiş tedavi giderlerinin miktarı konusunda ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli rapor alınarak, oluşacak sonuca göre, belgesiz tedavi giderlerinden davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu da gözetilerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile talebin reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
4-Davacı tarafça dava açılmadan önce davalı sigorta şirketine yapılan başvuru üzerine 16.02.2018 tarihinde 11.259,05 TL ödeme yapılmış, mahkemece hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin davacının zararının karşılayıp karşılamadığının tespit edilmesi için ödeme tarihi verilerine göre yapılan hesaplamada TRH 2010 yaşam tablosu ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası genel şartlarında belirtilen devre başı ödemeli belirli süreli rant formülüne göre %1,8 teknik faiz uygulanarak yapılan hesaplamaya göre davacının zararın karşılandığı belirtilmiş, davacı tarafça rapora itiraz edilerek hesaplamanın Yargıtay tarafından kabul edilen hesaplama yöntemine göre yapılması gerektiği belirtilmiş ancak mahkemece davacının itirazları değerlendirilmeden davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu olay 06.09.2016 tarihinde meydana gelmiş, davalı sigorta şirketi tarafından kazaya karışan aracın Zorunlu Mali Sorumluluk sigorta poliçesi 01.09.2016 tarihinde düzenlenmiştir.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 14 Mayıs 2015 gün 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak 01 Haziran 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik kanunun 90. maddesinde “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” Şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 Esas,-2020/40 Karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresi Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Danıştay ve Yargıtay tarafından kabul edilen uygulamaya göre “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararına göre davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir. Yargıtay tarafından benimsenen ilkelere göre tazminat hesaplamalarında TRH 2010 yaşam tablosuna göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesi ve progresif rant yöntemine göre işleyecek dönem hesabında belirlenen gelirin %10 arttırım, %10 iskonto uygulanarak yapılacak hesaplamaya göre ödeme tarihinde davacının zararının karşılanıp karşılanmadığının belirlenmesi ve zarar karşılanmamış ise rapor tarihi verilerine göre hesaplama yapılarak belirlenen tazminattan yapılan ödeme güncellenerek mahsup edilip gerçek zararın bulunması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.nın
353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden inceleme yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle ;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olmaması nedeniyle KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınan istinaf karar ve ilam harcının yatırana iadesine,
3-Başvuran tarafca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK.nın 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 15.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.