Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/1651 E. 2022/2455 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1651
KARAR NO : 2022/2455

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/03/2018
NUMARASI : 2017/57 Esas 2018/233 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Trafik Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat
KARAR TARİHİ : 28/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 13/01/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 17/09/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazasında yaya konumunda olan davacı …’in yaralandığını, davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet veren aracın davalıya trafik sigortalı olduğunu, kazaya ilişkin olarak Sorgun Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma başlatıldığını beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.500,0-TL sürekli, 1.000,00-TL geçici iş göremezlik tazminatı ile 500,00-TL bakıcı gideri olmak üzere şimdilik toplam 4.000,00-TL’nin 14/09/2016 kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı taraf, usulüne uygun tebliğe rağmen süresi içerisinde cevap sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece, tarafların bildirmiş olduğu deliller toplandıktan sonra kusur bilirkişisi tarafından hazırlanan 03/07/2017 tarihli raporda, davacı yaya çocuk …’in %75 oranında, davalı tarafa sigortalı araç sürücüsünün %25 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, söz konusu rapora itiraz edilmesi üzerine Ankara Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’ndan alınan 23/11/2017 tarihli raporda, davalı sigortalı araç sürücüsünün %15 oranında, davacı yaya …’in %85 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği, davacıdaki iş gücü kaybının tespiti için Hacettepe Üniversitesi ATK tarafından düzenlenen 13/10/2017 tarihli raporda, davacıda daimi maluliyet olmadığı, 9 ay geçici maluliyetinin olduğu, 3 ay bakıcı ihtiyacı bulunduğunun belirlendiği, söz konusu rapora davacı tarafından itiraz edilerek dosyanın İstanbul ATK 3. İhtisas Dairesi’ne gönderilmesinin talep edildiği, ancak davacı itirazları soyut olduğundan itirazın reddedildiği, maddi zararın hesaplanması için aktüer bilirkişi tarafından hazırlanan 31/01/2018 tarihli raporda, davacıda sürekli iş gücü kaybının bulunmadığı, bakıcı gideri zararının 975,74-TL olduğu, geçici iş göremezlik zararının 3.070,67-TL olduğu, söz konusu zararlardan sigortanın sorumluluğunun olup olmadığı hususunun takdirinin mahkemeye ait olduğunun belirtildiği, yargılama sonunda, bilirkişi tarafından her ne kadar geçici iş göremezliğe ilişkin zarar belirlenmiş ise de davacının kaza tarihi itibariyle 18 yaşından küçük olması, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin en son içtihatlarına göre 18 yaşından küçüklerde geçici iş göremezlik zararının olmayacağının kabul edilmesi nedeniyle aktüer bilirkişinin geçici iş göremezliğe yönelik zarar hesabının kabul edilmediği, yine aktüer bilirkişi tarafından bakıcı gider hesabı yapılmış ise de mevcut kazanın 17/09/2016 tarihinde meydana geldiği, sigorta poliçesinin 24/03/2016 tarihinde düzenlendiği, 01/06/2015 tarihinde Genel Şartlar’da yapılan değişikliğin mevcut olay veya poliçeye uygulanacağı, söz konusu değişiklikten sonra bakıcı giderlerinden sorumluluğun SGK’ya bırakıldığı, sigortanın bu konuda herhangi bir sorumluluğunun kalmadığı anlaşıldığından davacının davasının reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; 17.09.2016 tarihinde, dava dışı sürücü … idaresindeki aracın, yaya olarak bulunan davacı …’e çarpması suretiyle yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, trafik kazası neticesinde davacı …’in ağır şekilde yaralandığını, geçici ve kalıcı işgöremezliğe maruz kaldığını, bu sebeple bakıcı ihtiyacı doğduğunu, trafik kazasının oluşumunda davacının hiçbir kusuru bulunmadığını, davacıya kusur isnadı, isnat edilen kusur oranı ve sair aleyhe hususları kabul etmediklerini, kazanın araç sürücüsü …’in asli ve tam kusuruyla meydana geldiğini,
Davacı …’in yargılama konusu trafik kazası neticesinde yaralanması sebebiyle görmüş olduğu tedavilere ilişkin tedavi evraklarının dosyada mevcut olduğunu, davacının dava konusu trafik kazası sebebiyle uğramış olduğu maluliyetin tespiti amacıyla muayenesinden sonra Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nca düzenlenen 13.10.2017 tarihli raporda, 11 Ekim 2008 tarihli Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uyarınca davacı …’in maluliyet oranı tayinine mahal olmadığı, tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı ihtiyaç süresinin 3 (üç) ay olduğu ve tıbbi iyileşme süresinin 9 (dokuz) ay olduğu yönünde görüş bildirildiğini, 23.11.2017 tarihli dilekçe ile söz konusu 13.10.2017 tarihli Adli Tıp Raporu’na karşı itirazlarını belirttiklerini, raporun eksik ve hatalı incelemeye dayandığını, davacının sürekli ve geçici iş göremezliği ile bakıcı ihtiyaç süresinin tespiti amacıyla dosyanın Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi Başkanlığı’na gönderilmesini talep ettiklerini, 16.01.2018 tarihli celse (2) nolu ara kararı ile; “Davacı vekilinin Hacettepe ATK raporuna yapmış olduğu itirazın hiç bir belgeye dayanmaması ve soyut iddialara dayanması sebebiyle taleplerinin reddine” şeklinde ifade edilmek suretiyle 13.10.2017 tarihli Adli Tıp Raporu’na karşı itirazlarının haksız şekilde reddedildiğini, kabulü mümkün olmayan ve eksik ve hatalı incelemeye dayanan 13.10.2017 tarihli Adli Tıp Raporunun mahkemece hükme dayanak kılınmak suretiyle davanın reddine karar verildiğini,
Dosyada mevcut Sorgun Devlet Hastanesi ve Bozok Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi evrakları ile de sabit olduğu üzere, dava konusu trafik kazası neticesinde ağır şekilde yaralanan …’in, her iki bacağında parçalı kırıklar, kaburgalarında kırıklar ve kollarında yaralanma meydana geldiğini, bacağında meydana gelen kırıklar sebebiyle bacaklarına platin takıldığını, yaralanmalar sebebiyle davacının hastanede yatarak tedavi gördüğünü ve çeşitli cerrahi operasyonlar geçirdiğini, kaza esnasında henüz 7 yaşında olan davacı …’in, bacaklarında meydana gelen kırıklar ve geçirmiş olduğu ameliyatlar sebebiyle uzun süre yatarak tedavi gördüğünü, kazanın üzerinden geçen zamana rağmen yürümekte zorluk çektiğini, yine kaza nedeniyle yüzünde, kollarında ve bacaklarında belli mesafeden fark edilir şekilde kalıcı yara izleri meydana geldiğini, hükme esas kılınan 13.10.2017 tarihli Adli Tıp Raporu içeriğinde her ne kadar davacının tıbbi iyileşme süresinin 9 ay olduğu, kazadan sonra 3 ay süre ile bir başkasının bakımına muhtaç olduğu yönünde tespitte bulunulmuş ise de henüz 7 yaşında olan bir çocuğun 9 ay süren bir tedaviye mecbur kalacağı nitelikteki bir yaralanmanın aynı çocuk üzerinde kalıcı maluliyete sebep olmayacağı şeklindeki yaklaşım, hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi davacının gerçek tıbbi durumu ile de bağdaşmadığını,
23.11.2017 tarihli itiraz dilekçesi içeriğinde ayrıntılı olarak ifade edilen ve istinaf başvuru dilekçesinde tekrar edilen hususların davacının dosyada mevcut tedavi evrakları ve yine davacının gerçek tıbbi durumuna dayanmakta olup, bu itiraz noktalarının soyut ve dayanaksız olduğunun kabul edilemeyeceğini, Adli Tıp Raporu’na yönelik itirazları değerlendirilmeksizin ve hatta haksız ve dayanaksız bir şekilde açıkça reddedilerek davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Trafik kazası neticesinde doğan geçici iş göremezlik zararı ve bakıcı gideri zararından davalı … şirketinin sorumlu olmadığı, geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı giderlerinin, trafik kazasından kaynaklanan dolaylı zararların teminat kapsamı dışında kaldığı, tedavi giderlerinden sorumluluğun SGK’ya devredildiğinden bahisle bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesinin, 6111 sayılı Yasa’nın 59.maddesiyle değiştirilerek, sigorta şirketlerinin, Trafik Sigortası gereği, trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişilere “tedavi giderleri” ödeme yükümlülükleri, Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredilmiş ise de, sigorta şirketleri adına ve onların yerine Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ödeme yükümlülüğünün yalnızca “hastane masrafları” ile sınırlandırıldığını, Yargıtay’ın elli yılı aşan yerleşik kararlarına göre, tedavi giderlerinin “çok kapsamlı” olup, yalnızca “hastane ve hekim masrafları” ile sınırlı bulunmadığını, yaralanan kişinin bütünüyle iyileşip eski sağlığına kavuşuncaya kadar geçecek sürede yaptığı ve ilerde yapacağı doğrudan veya dolaylı tüm masraflar tedavi giderleri kapsamında olup, zarar sorumlularının bunların tümünü ödemek zorunda olduklarını, hastane, hekim, ameliyat, ilâç gibi doğrudan tedavi giderlerinin yanı sıra, tedavi için yol, beslenme, barınma giderleri, evde özel bakım, fizik tedavi, rehabilitasyon, ortopedik aygıtlar, kol ve bacak protezleri için ödenecek paralar, ilerde yapılması gereken ameliyatlar, yaşam boyunca alınması zorunlu ilâçlar vb. iyileşme için gerekli olan tüm araç, gereç ve gereksinimlerin tedavi giderleri kapsamında bulunduğunu, çünkü, bedensel zararlar ve tedavi giderleri konusunda yasal düzenlemelerin 2918 sayılı KTK’nun 98.maddesi ile sınırlı olmadığını, asıl yasal dayanağın 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 46.maddesi ve 6098 sayılı (yeni) Türk Borçlar Kanunu’nun 54.maddesi olduğunu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğunun ne zaman başlayacağı ve sigorta şirketlerinin yükümlülüklerinin ne zaman ve hangi ölçüde sona ereceği ve hangi konularda sorumluluklarının devam edeceği hakkında, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 11.05.2012 tarih 2011/7758 E. ve 2012/6081 K. Sayılı kararında gerekli açıklamanın bulunduğunu, kazazedelerin, bunun dışında kalan bakıcı veya tedaviye bağlı sair harcamaları ile geçici iş göremezlik tazminatlarının sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının tedavi teminatları kapsamında, yine sigorta şirketleri ve Güvence Hesabı tarafından karşılanmaya devam edeceğini, davaya konu geçici iş göremezlik tazminatı ve bakıcı giderinin davalı ….’nin sorumluluğunda olduğunu, geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri zararının davalı … şirketinin sorumluluğunda olmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davacının kaza tarihi itibariyle 18 yaşından küçük olması sebebiyle geçici iş göremezlik zararının söz konusu olamayacağı gerekçesiyle geçici iş göremezlik zararına ilişkin talebin reddedilmesini de kabul etmediklerini, vücut bütünlüğünün ihlali nedeniyle doğan maddi zararların belirlenmesinde mağdurun söz konusu haksız fiil nedeniyle mal varlığında meydana gelen ve meydana gelmesi muhtemel azalmaların tespit edilmesi gerekmekte olup Türk Borçlar Kanunu’nun bedeni zararlar başlıklı 54. Maddesinde bedensel zararların özellikle, Tedavi giderleri, Kazanç kaybı, Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar şeklinde düzenlendiğini, kaza geçiren kişinin bir süre tedavi görmesi, iyileşinceye kadar çalışamaması ve bu yüzden iş ve kazanç kaybına uğramış bulunması “geçici işgöremezlik” olarak tanımlanmakta olup Yargıtay kararlarında bunun “mesleki işten kalma süresi” veya “çalışılamayan süre” olarak adlandırıldığını, yalnızca meslek sahipleri ve çalışıp kazanç elde etmekte olanlar değil, tedavi ve iyileşme süresince günlük işlerini yapamayanlar, örneğin kaza sonucu yaralanma nedeniyle kendi ev hizmetlerini bir süre yapamayan ev kadınlarının da “geçici işgöremezlik tazminatı” isteyebileceğini, hatta trafik kazasında yaralanıp bir süre okuluna gidemeyen ve bu yüzden yıl kaybına uğrayan öğrencinin de, çalışma yaşamına geç atılacak olması nedeniyle gelecekteki kazanç kaybını tazminat olarak isteyebileceğini, Haksız eylemden zarar gören kişi, (eğer) çalışıp kazanç elde etmekte olan biri ise ve ayrıca malvarlığında (kazancında) bir eksilme olmuşsa, ancak bu koşullar oluştuğunda tazminat istenebileceği biçimindeki dar görüşlerin, bedensel zarara uğranıldığı sırada bir işi ve kazancı olmasa ya da kazancı azalmasa bile “güç kaybı” nedeniyle tazminat ödenmesi gerekeceği biçiminde yumuşatıldığını,6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun da ruhunu oluşturan, günümüzdeki tazminat hukuku anlayışının getirildiğini, Geçici iş göremezlik süresi içerisinde kişinin beden gücünü %100 oranında kaybettiğinin kabul edildiği gerçekliği karşısında, bu kişi çocuk yaşta dahi olsa yaşıtlarına oranla daha fazla güç (efor) harcamak durumunda olduğunu, İşte harcanan bu fazla güç (efor) kaybı yüzünden haksız eylemden zarar gören kişinin bu iyileşme süresi veya diğer adıyla geçici iş göremezlik süresine ilişkin tazminat isteme hakkı bulunduğunu, “Efor kaybı tazminatı” kavramının Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 19.04.1982 tarihli 3059-3938 (YKD.1982/12-1646)kararında ayrıntılı olarak izah edildiğini, davacı …’in kaza tarihi itibariyle henüz 7 yaşında olduğundan bahisle “gelir kaybına uğramadığı” gerekçesiyle geçici iş göremezlik talebinin reddine karar verilmişse de işbu kararın Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ve günümüzdeki tazminat hukuku anlayışı ile bağdaşmadığını, davacının geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin maddi tazminat talebinin efor kaybı ile ilgili olduğunu, davacı küçüğün iyileşme döneminde başkalarına göre daha fazla efor sarf ederek hayatını idame ettireceği ve bu nedenle bu dönem için zarar hesabı yapılacağının Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile kabul edildiğini, davacının kaza neticesinde ağır şekilde yaralanması nedeniyle tıbbi iyileşme süresinin 9 ay süreceği ve bu süre içerisinde %100 malul sayılacağı dikkate alındığında, kaza geçirdiği tarihte henüz 7 yaşında olan davacının 9 ay boyunca okuluna dahi devam edemeyeceği açık olup, 9 ay boyunca okula devam edememesinin ve %100 malul sayıldığı bu dönemde günlük hayatını idame ettirmekte yaşıtlarına oranla daha fazla güç (efor) harcamak durumunda olmasının tazminat hukuku bağlamında maddi bir karşılığının olmayacağı anlayışının hakkaniyete uygun olmadığını( Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 12.02.2015 tarih, 2013/15515 E. ve 2015/2628 K. sayılı kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 29.05.2014 tarih, 2013/9064 E. ve 2014/8672 K. sayılı kararı) belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
HMK’nun 355. maddesi gereğince İstinaf eden davacının sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; Dava, trafik kazasından kaynaklanan geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri istemine ilişkindir.
Somut olayda 17.09.2016 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, kaza tarihinde 7 yaşlarında olan davacının yaralandığı uyuşmazlık konusu değildir. Davalı … davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet veren aracın ZMMS şirketidir. Davacı vekili söz konusu kaza neticesinde davacının yaralandığını ve maluliyetinin bulunduğunu ileri sürerek geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı giderinin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece hükme esas alınan HÜTF Dahili Tıp Bilimleri Adli Tıp ABD tarafından düzenlenen 13.10.2017 tarihli raporda özetle, davacıda sağ 7. Kotta fraktür ve bilateral femur fraktürü geliştiği, çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliği kapsamında değerlendirilebilecek sekel mahiyetinde bir arızası tespit edilemediğinden davaya konu trafik kazasına bağlı maluliyet oranı tayinine mahal olmadığı, davacının tedavisine başlanmasından itibaren sürekli sakatlık raporu alana kadar ortaya çıkan bakıcı ihtiyaç süresinin 3 ay olduğu, tıbbi iyileşme süresinin 9 ay olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir. Davacı vekili tarafından söz konusu rapora karşı verilen 23.11.2017 tarihli itiraz dilekçesinde özetle, davacının trafik kazası sonucu bacaklarında ve kalça kemiklerinde çoklu kırıklar, kaburgalarında kemik kırıkları, kollarında, yüzünde ve bacaklarında yaralanmalar meydana geldiği, bacaklarına platin takıldığı, bacakları, kolları ve yüzünde uzaktan farkedilebilir yara izleri oluştuğu, davacının bacaklarında meydana gelen kırıklar nedeniyle halen yürümekte zorluk çektiği, belirlenen geçici iş göremezlik süresi ve bakıcı ihtiyacı süresinin de yaralanmaları dikkate alındığında daha fazla olması gerektiği, kaldı ki 9 ay boyunca %100 malul kaldığı kabul edilen ve 3 ay kendi öz bakımını yapamayacak hale gelen davacının sekel mahiyetinde arızasının bulunmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, raporun eksik ve hatalı incelemeye dayandığını, maluliyet tespitinde kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümlerinin uygulanmadığını belirterek, İstanbul ATK 3. İhtisas Kurulundan bu hususta rapor alınmasını talep etmiştir.
Davacının kazadan sonra kaldırıldığı Sorgun Devlet Hastanesince sağ pubik kemikte ve sağ femur proksimalinde fraktürlerin izlendiği, sol parietalinde subgaleal hematom izlendiği, her iki akciğerde yaygın buzlu cam alanları (kontüzyon veya ödem) izlendiği, 17.09.2016 tarihi itibariyle ileri tetkik ve tedavi için Yozgat Bozok Devlet hastanesine sevk edildiği, davacının 17.09.2016/22.09.2016 tarihleri arasında yatarak tedavi gördüğü Bozok Üniversitesi Tıp fakültesi Araştırma ve Uygulama hastanesince bilateral pulmoner kontüzyon ve solunum artefaktı nedeniyle net değerlendirilememekle birlikte sağ 7. Kotta fraktür izlendiği, bilateral femur fraktürü nedeniyle ortopedi tarafından atel uygulandığı, sağ gluteal bölgede 6cm lik, sağ kolunda 3 cmlik kesi olduğu, 17.09.2016 tarihinde yoğun bakıma yatırıldığı, medikal tedavisinin başlandığı, kapalı kot fraktürü tedavisi uygulandığı, 19.09.2016 tarihinde çenede ağrı şikayeti nedeniyle KBB ile konsülte edildiği her iki yanak bölgesinde abrazyonları olduğu, 21.09.2016 tarihinde sol femur cisim kırığı tanısıyla kapalı redüksiyon, minimal invaziv plaklama, sağ femur cisim kırığı için açık redüksiyon plak-vida ile tespit yapıldığı, postoperatif dönemde sol uyluğa uzun bacak atel tespiti uygulandığı, 22.09.2016 tarihinde yara yerinden hemorajik akıntısının olduğu, yoğun bakımdan servise çıkarıldığı, kontrol USG’sinde sağ hemitoraksta kalınlığı 1 cm’ye ulaşan plevral sıvı izlendiği, pelviste maksimum kalınlığı 5 mm’ye ulaşan sıvı izlendiğinin belirtildiği, davacının HÜTF hastanesinde 19.09.2017 tarihli muayenesinde, sağ uyluk lateralinde 21*2 cmlik skar, sol uyluk lateralinde 14*2 cmlik skar, sağ kol ön yüzünde 3*2 cmlik hipertrofik skar izlendiği, alt ekstremitelerde çap ve uzunluk farkı olmadığı, bilateral sakrum üstünde sağda 3*2 cmlik, solda 2*1 cm hipertrofik skar saptandığı belirtilmiştir.
Davacının yaralanma durumu, uygulanan tedaviler, davacının maluliyetine dair hükme esas alınan HÜTF hastanesince düzenlenen rapor, dosya kapsamında bulunan tüm tıbbi tedavi belgeleri dikkate alındığında, davacı vekilinin HÜTF hastanesince düzenlenen rapora karşı itirazlarını içeren dilekçesinin soyut nitelikte olduğunun kabulü doğru görülmediğinden, mahkemece,yerleşik Yargıtay uygulamaları ile kabul edilen kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yasal mevzuat ve yönetmelik hükümlerine göre davacının davaya konu trafik kazası sonucu yaralanması neticesinde geçici, sürekli iş göremezlik durumu ve bakıcı ihtiyacı olup olmadığı hususlarında İstanbul ATK 2. veya 3. İhtisas Kurulundan (ilgili kurul tarafından gerekli görüldüğünde davacının muayenesi yapılarak yada son durum raporlarının temini ile) açıklamalı, denetime elverişli, önceki maluliyet raporunun da irdelenip değerlendirildiği, davacı tarafın itirazlarını da karşılar şekilde bir rapor alınarak sonucuna göre (taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar da dikkate alınarak) karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yazılı gerekçe ile davacı vekilinin İstanbul ATK ihtisas dairesinden rapor alınmasına dair itirazının reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden, davacı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılmasına (HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) ve davanın yeniden görülüp sonucuna göre karar verilmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kararın kaldırılma sebebine göre istinaf talebinde bulunan davacı vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kabule göre de, yerleşik Yargıtay uygulamaları gereği geçici bakıcı gideri SGK’nın değil, sigorta şirketlerinin hukuki sorumluluğunda bulunmakta olup, haksız eylem sonucu yaralanmasına sebebiyet verilen davacının belirlenen bakıcı ihtiyacı süresi yönünden tespit edilen bakıcı giderinin(talepte gözetilerek) davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi de doğru değildir. Zira ailevi ve ahlaki ödevler, toplumumuzda kabul gören örf adet gereği elbette davacının anne-babası tarafından bu süreçte davacının bakım ihtiyacı giderilmekte ise de,tali de olsa olayda kusuru bulunan araç sürücüsünün eylemi sonucu yaralanan davacının bakımının hukuki anlamda ve hakkaniyet gereği ebeveynlerine yüklenmesinin adil olmayacağının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; Ankara 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20.03.2018 tarih,2015/57 esas-2018/233 karar sayılı kararının, HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülüp sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 54.40TL maktu istinaf karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği ve harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1.a. maddesi gereğince KESİN olmak üzere 28.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan …

Üye …


Üye …

Katip …

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.