Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/1625 E. 2022/2441 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/1625 – 2022/2441
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1625
KARAR NO : 2022/2441

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/07/2020
NUMARASI : 2019/207 Esas 2020/296 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 28/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 13/01/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 25.12.2016 tarihinde davacıya zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı, davalı … adına kayıtlı, dava dışı …’ın sevk ve idaresindeki …) plakalı araçla seyir halinde iken süratinden ve belirlenemeyen bir nedenden dolayı direksiyon hakimiyetini kaybederek park halindeki … plakalı araç ile az ilerisinde bulunan yine park halindeki … plakalı araca çarpması neticesinde çok taraflı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza sonrasında sigortalı … plakalı araç sürücüsü …’ın olay yerini terk ettiğini, olay sebebiyle … plakalı araçta meydana gelen zarar için davacının, aracın sigorta şirketine 29.11.2017 tarihinde 12.317,56-TL ödeme yaptığını, zarar bedelinin rücuu için de davalı aleyhine yaptıkları Ankara 23. İcra Müdürlüğünün 2018/5390 sayılı icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek davalının icra takibine yaptığı itirazın iptaline takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu 25/12/2016 tarihli trafik kazasının davalının eski maliki olduğu … ( … ) plakalı aracın satın alınmasından 3 gün sonra meydana geldiğini, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Tarife Uygulama Esasları Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesi uyarınca, işleteni değişen aracın zorunlu mali mesuliyet sigortasının satışın yeni işletene yapıldığı günden itibaren 15 gün daha ek prim ödemeksizin devam ettiğini, anılan düzenleme kapsamında davacı sigorta şirketi ile eski işleten arasında düzenlenen poliçenin üçüncü kişilerde meydana gelecek zararları karşılamak üzere kaza sırasında yürürlükte olduğunu, ilgili sigorta poliçesinin aracın eski işleteni ile davacı sigorta şirketi arasında düzenlendiğini, Yönetmelikte satış sonrası sigortacının yükümlülüğünün 15 gün devam edeceği öngörülmüşse de, davalı ile davacı sigortacı arasında herhangi bir tüketici işlemi bulunmadığını, sigortacı davayı eski malike yöneltmiş olsaydı aralarında tüketici işlemi bulunacağından Tüketici Mahkemesinin görevli olacağını, ancak davacı sigortacı ile davalı arasında poliçe düzenlenmediğini, davalı tarafından poliçeye ilişkin prim ödenmediğini, davalı ile davacı sigortacı arasında bir tüketici işlemi olmadığından, sigorta hukukuna ilişkin düzenlemeler de Türk Ticaret Kanunu m.1401 vd. hükümleri ile düzenlendiğinden görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, davalının kaza anında maliki olduğu araç sürücüsü …’nin durakta bekleyen ticari taksiler ile birlikte beş araç ile çarpıştığını, birçok araç ile çarpışan sürücü …’ın birçok şahsın tepki göstermesi, sözlü ve fiziksel şiddetine maruz kalması, olayın şoku ve panikle can güvenliği endişesi ile iyi niyetle ehliyetini de bırakarak olay yerinden ayrıldığını ayrıca kazanın sabahında karakola gidip kazaya ilişkin ifadesini verdiğini poliçe genel şartlar B.4.f düzenlemesindeki yükümlülüklerini de zorunlu hali olmasına rağmen gecikmeksizin yerine getirdiğini, davacı sigorta şirketinin hiçbir rücu sebebi olmadığını, sigortalı araç sürücüsü …’nin kusursuz olduğunu, kusur yönünden ATK’dan rapor alınmasını, davacı tarafından dava dışı … plakalı araç için aracın sigorta şirketi olana … Sigorta şirketine ödenen 12.317,56TL hasar bedelinin fahiş olduğunu, dava tarihinden faiz istenebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, dosyadaki bütün deliller ile kolluk ifadeleri değerlendirildiğinde sigortalı araç sürücüsünün kazadan sonra olay yerini mazeretsiz olarak terk ettiğinin anlaşıldığı, gerek Yargıtay’ın olay yerini terk eden sigortalıya ispat yükünün geçeceğine ilişkin içtihatları, gerekse ZMMS Genel Şartlarının B.4/f maddesi gereğince sigortacının, sigortalısına rücu edebileceğinin kabulü gerektiği, davacının rücu edebileceği miktarın, davalı sigortalının sorumlu olduğu miktarı geçemeyeceği, sigorta şirketi zarar görene kusuru oranında ve hasar miktarı kadar ödeme yapabileceğinden, zarar görenin gerçek zararının ancak sigortalının kusuruna isabet eden miktarı talep edebileceği bu çerçevede alınan bilirkişi raporuna göre zarar gören araçta, 12.000,00 TL hasar meydana geldiği ve kazanın meydana gelmesinde dava dışı şoförün %100 oranında kusurlu olduğu ve belirlenen miktarın tamamının rücuen tahsilini talep edebileceğinden davacının ancak 12.000,00 TL hasar bedelini talep edebileceği, mahkemece yapılan hesaplamaya göre davacının 12.000,00 TL alacağını talep etmekte haklı bulunduğu kanısıyla davanın kısmen kabulü ile; davalının Ankara 23. İcra Müdürlüğü’nün 2018/5390 Esas sayılı icra takibine yönelik itirazının 12.000,00 TL asıl alacak yönünden iptaline, davacı alacağına takip tarihinden itibaren değişen oranlı yasal faiz uygulanmak suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hükme karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemece eksik inceleme sonucunda karar verildiğini, gerekçeli karar incelendiğinde davanın niteliği ve uyuşmazlık konusunun dava ile alakası bulunmadığının görüleceğini, kararda sigortalı aracın otobüs olması nedeniyle mahkemenin görevli olduğu belirtilmiş ise de dava konusu aracın … marka olup dava dışı … Sigorta A.Ş.’ne kasko sigortalı olduğunu, kasko sigortasının davalının aracını ZMM sigortasına ödemiş olduğu miktarı rücu ettiğini, ZMM sigortacısın da davalıya rücu ettiğini, kaldı ki yetki itirazının da söz konusu olmadığını, yerel mahkemece kopyala yapıştır yapmak suretiyle karar verildiğini,
Cevap dilekçesinde de belirttikleri üzere davaya konu 25.12.2016 tarihli trafik kazasının, davalının eski maliki olduğu … (…) plakalı aracın satın alınmasından 3 gün sonra meydana geldiğini, bu aracın ise sigorta poliçesinde açıkça görüleceği üzere, aracın eski işleteni ile davacı sigorta şirketi arasında düzenlendiğini, davalının sigorta sözleşmesinin tarafı olmadığını, bu nedenle sigortalı gibi rücu imkanı bulunmadığını, davacının rücu talebinin yasalara ve usule aykırı olduğunu, sigortacının sigortalıya rücu hakkının Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları B.4 maddesi ile düzenlendiğini, davalının kaza anında maliki olduğu araç sürücüsünün, durakta bekleyen ticari taksiler ile birlikte beş araç ile çarpıştığını, birçok araç ile çarpışan sürücü …’ın, birçok şahsın tepki göstermesi, sözlü ve fiziksel şiddetine maruz kalması, olayın şoku ile korku ve panik halinde olması ve olay sırasında can güvenliğinden endişe duyması sebebiyle iyi niyetle ehliyetini de bırakarak olay yerinden ayrıldığını, ayrıca kazanın sabahında karakola gidip kazaya ilişkin ifadesini vererek ZMMS genel şartlar B.4.f düzenlemesindeki yükümlülüklerini de zorunlu hali olmasına rağmen gecikmeksizin yerine getirdiğini, bu nedenlerle davacı sigorta şirketinin hiçbir rücu sebebi bulunmadığını, kaldı ki davacının dayandığı ZMMS genel şartlar B.4.f düzenlemesi mutlak rücu sebebi ve sigortalının sorumluluğunu doğuran bir hal de olmadığını, yasadan kaynaklanmayan ve uygulanması mümkün olmayan bu düzenlemede tek başına rücu sebebi sayılamayacağını, zira düzenlemede “…kişilerin, tedavi veya yardım amaçlı sağlık kuruluşlarına gitme can güvenliği nedeniyle uzaklaşma gibi zorunlu haller hariç olay yerini terk etmesi” denmek suretiyle sınırlandırılmamış istisna hallerin yer aldığını, somut olayda … isimli sürücünün olay yerini can güvenliğinden endişe ettiği ve korktuğu için terk ettiğini, kazadan sonraki gün kolluk kuvvetine başvurarak bildirdiğini, Yargıtay’ın da yerleşmiş içtihatlarında da sigorta şirketinin tazminatı rücu edebilmesi için rücu edilebilir bir durum olduğunu ispat etmesi gerektiğinin belirtildiğini, yerel mahkeme dosyasında ve kaza sonrası kolluk biriminde dinlenen tanık …’ün kaza günü davaya konu trafik kazasına bizzat şahit olduğunu mahkeme huzurunda dinlendiğini, tanığın kaza ile ilgili olarak sürücü …’ın kazadan yaklaşık 1 saat önce yanlarına geldiğini, 30 dakika oturduklarını, sonrasında önlü arkalı iki araç ile yola çıktıklarını, mevsimin Aralık ayı olması sebebiyle yolun mevsimler olarak kaygan olduğunu ve …’nin bu sebeple direksiyon hakimiyetini kaybederek kaza yaptığını, olaydan sonra kazaya karışan araç sürücüleri ve çevredeki vatandaşlar tarafından saldırı gerçekleştiğini, kendisine yumruk atıldığını, …’nin kaza nedeniyle şok içinde olduğunu ve bu olaydan ötürü de korktuğunu ve bu nedenle ehliyetini ve ruhsatını vererek olay yerinden ayrıldığını, kazaya karışan taksiciler tarafından gerek karakolda gerekse kaza yerinde kavga, hakaret ve tehditlerde bulunulduğunu, bu nedenle …’nin ailesinin karakola gelerek taksicilerin zararlarını karşıladıklarını ve olayı bu şekilde kimse şikayetçi olmadan kapattıklarını ve ifadelerde de bu nedenle kavga, hakaret ve tehditlerle ilgili olayların zapta taraflarca geçirilmediğini beyan ettiğini, kaza sonrasında dava dışı sürücüler ve görgü şahitlerinin kollukta alınan beyanları incelendiğinde davalı tarafından tüm zarara uğrayan araçların zararları giderildiği için yaralanmalar olmasına rağmen hiç kimsenin şikayetçi olmadığını ve olay tatlıya bağlanarak taraflarca kapatıldığını, bu nedenle kolluk ifadelerinde kavga hakaret ve tehditler edildiğinin belirtilmesinin zaten beklenemeyeceğini, kaldı ki davalı araç sürücüsü …’ın kaza nedeniyle şoka girdiğinin bu beyanlarla da sabit olduğunu, dava konusu kazada yer almayan ancak kaza sonrası koşarak olaya müdahale eden taksi şoförü …’in ifadesinde davalı araç sürücüsü için “kazadan dolayı şoka girmişti.” diyerek beyanda bulunduğunu, tanık …’ün de …’nin kazadan dolayı çok korktuğunu ve ne yapacağını bilemediğini ve polisler gelmeden olay yerini terkettiğini belirttiğini, en önemlisinin ise sürücü …’ın kazadan sonra kolluk birimine giderek ifade verdiğini, ifadesinde kazanın oluş şeklini anlattığını akabinde “Orada bulunan bir vatandaş kimliğimi istedi bende kendisine verdim. Akabinde orada bulunan bazı vatandaşlar bana tepki göstermeye başladılar bana bağırdılar bende zaten olayın şoku ve korkusu ile panik halinde idim. Korktum ve oradan aracımı bırakarak uzaklaştım. Olaydan dolayı üzgünüm ben alkol kıllanmıyorum, olay öncesinde arkadaşlarımı aradım oda barda olduğunu söyleyince onunla buluşmaya bara gittim bardan arkadaşım çıktı arka arkaya araçlarımız ile seyir halinde idik. Ben alkolsüzdüm olay yerinden kaçmamın sebebi şok ve korku ile bana saldırı olabilir diye kaçtım.” Dediğini, tüm beyanlar okunup incelendiğinde davalı araç sürücüsünün kaza esnasında alkollü olmadığı, ehliyetini ve ruhsatını olay yerinde bıraktığı, kaza ve kaza sonrası yaşanan olaylar nedeniyle sürücünün şok, korku ve panik içinde olduğu, bu nedenle rücu edilebilecek bir sebep olmadığının açık olduğunu,
Sigorta genel şartları incelendiğinde rücu sebeplerinin belirli olarak sayıldığını, bunların; kasten veya ağır kusur ile kazaya karışmak, ehliyetsizlik, uyuşturucu madde veya alkol etkisinde bulunmak, istiap haddinden fazla yolcu veya yük taşımak, ihmal ile zarar ve ziyanda artışa neden olmak, kaza tutanağı alkol raporu vb. kazanın oluş koşullarına ilişkin belgelerin düzenlenmesi yükümlülüğüne aykırı davranmak, tedavi veya yardım amaçlı sağlık kuruluşuna gitme, can güvenliği nedeniyle uzaklaşma gibi zorunlu haller hariç olmak üzere kaza yerini terk etmenin rücu sebepleri olarak belirtildiğini, araç sürücüsü …’ın, birçok şahsın tepki göstermesi, sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalması, olayın şoku ile korku ve panik içinde olması ve olay sırasında tüm bu etkenler ile can güvenliğinden endişe duyması sebebiyle ehliyetini de bırakarak olay yerinden ayrıldığını, kazanın meydana geldiği yerin Ankara’nın suç oranı yüksek, eğlence mekanlarının yoğun olduğu bir bölge olup gecenin o saatinde daha da tehlikeli bir bölge olup dolayısı ile kaza tarihi itibariyle henüz 23 yaşında olan …’ın şok ve korku içinde bulunması ve bu nedenle can güvenliğinden endişe duymasının gayet doğal olduğunu, sigorta rücu şartlarının oluşmadığını, araç sürücüsünün kasten bu kazaya sebebiyet vermediğini, kaza yerinin mevsimsel olarak kaygan olması nedeniyle kaza yaptığını, olay esnasında alkollü olmadığını, kaza sonrasında şoka girmesi, korku ve panik içinde olması ve kaza sonrasında yaşanan olaylar ayrı kalmak üzere kaza yerinin tehlikeli bir bölge olmasından dolayı da can güvenliğinden şüphe etmesi sonucunda olay yerinden ayrılmak zorunda kaldığını, ehliyet ve ruhsatını kaza yerinde bırakarak kazaya kendisinin karıştığını iyi niyetle gösterdiğini olay yerini terk etmesine rağmen kazaya ilişkin belgelerin düzenlenmesinde yardımcı olduğunu, olay sonrasında kolluk birimine giderek ifadesini gecikmeden verdiğini, (emsal T.C. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2017/820E. – 2018/1406K., Yargıtay 17. HD. 2015/14489E. – 2016/2375K.ilamları ) somut olayda diğer unsurlar tamamen dışlanarak kazadan sonra yalnızca ve yalnızca olay yeri terk edilmiş mi edilmemiş mi sorusuna cevap aramanın hukuka, hakkaniyete hatta akla ve mantığa aykırı olduğunu rücuu koşullarının oluşmadığını, olay yerinin kaza sonrasında terk edilmesinin davalı yönünden maruz görülmesi gereken can, mal sağlığı, korku, panik gibi nedenlerle yapılmış olup kazanın meydana geliş şeklinin çarptırılmaması, sigortalının durumunu ağırlaştırıcı bir davranışta bulunulmaması gibi bütün iyi niyetle kaza yerinden ayrılmadan önce ehliyet ve ruhsat bırakıldığı gibi ailesi eşliğinde karakola giderek kazayı olduğu gibi ifade ettiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, mahkemece 11.09.2019 tarihli duruşmanın 7 no’lu ara kararında dosyanın sadece makine mühendisi bilirkişiye tevdiine karar verilmiş olup bilirkişiden kusur dağılımına ilişkin de rapor tanzim etmesinin de istendiğini, Makine mühendisi bir bilirkişinin kusur dağılımı konusunda rapor tanzim etmesinin hukuka aykırı olduğunu, her ne kadar bu konuda ara karardan da rücu edilerek tanık dinlenilmesinin ardından kusur uzmanı trafikçi bilirkişi, hasar uzmanı makine veya otomotiv bilirkişisi ve rücu şartlarını inceleyecek sigortacı bir bilirkişiden oluşacak 3 kişilik heyet kurulmasını ve dosyanın bilirkişi heyetine tevdii edilerek rapor tanzim edilmesini istemiş olsalar da mahkemece talebin yerine getirilmediğini, bu nedenlerle bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, davalının kaza anında … ( … ) plakalı araç maliki olup sorumluluğunun, kaza anındaki sürücüsü …’ın kusuru nispetinde olduğunu, davaya konu trafik kazasında ise sürücünün kusuru bulunmadığı için davalının da hukuki sorumluluğu bulunmadığını, bilirkişi raporunda her ne kadar davalının maliki olduğu araç sürücüsüne kusur verilmişse de bu kanaatin yerinde olmadığını, davaya konu trafik kazasının meydana gelmesinden sonra resmi trafik ekiplerince tanzim edilen kaza tespit tutanağı incelendiğinde davacı tarafından hasar ödemesi yapılan “…” plakalı araç ve dava dışı “…” plakalı araç park yasağı bulunan yere hatta park yasağı levhasının tam önüne aracını park ettiği ve araçlarındaki hasara veya hasarın ağırlaşmasına kusurları ile sebep olduklarının kabul edilmesi gerektiğini, buna rağmen bilirkişi raporunda işbu kazanın meydana gelmesinde diğer araçların herhangi bir etkisinin olmadığını belirtmekle hatalı değerlendirme yapıldığını, eğer bu araç ve önünde bulunan diğer “…” plakalı araç park etmenin yasak olduğu yere aracını park etmese idi davalı sürücünün bu araçlara sürterek çarpmayacak ve güvenli duruşunu sağlayabilecek ve herhangi bir kaza meydana gelmeyeceğini bu nedenle bu araçların kazaya etkisinin bulunmadığı tespiti yerinde olmamakla birlikte davalı sürücüye izafe edilen kusur oranın da hatalı olduğunu,
Takip konusu iddia edilen hasar bedelinin gerçeği yansıtmadığını, dava dışı … plakalı araç malikinin kendi kasko sigortacısı olan … Sigorta A.Ş.’ye dava açılmadan önce müracaat ettiğini, ve sigorta şirketince yapılan değerlendirme ile ödeme yapıldığını ardından davalının aracının Z.M.M.S sigortacısı olan davacı … Sigorta A.Ş. ile … Sigorta A.Ş.’nin aralarında bulunan sözleşme ile … Sigorta A.Ş. ‘ne davacı … Sigorta A.Ş.’e müracaat etmiş olup, sigorta şirketi tarafından yapılan değerlendirme ile yeniden irdelenmeksizin ödemeler yapıldığını, davacının ve dava dışı … Sigorta A.Ş.’nin usulüne ve yargı denetimine uygun alınmış bir raporu bulunmadığını, dava dışı … plakalı araçta, belirtilen hasarların oluşmama imkanın da bulunduğunu, tazminat talep eden “…” plakalı aracın hasar onarımı Kasko Sigortacısı olan … Sigorta A.Ş. tarafından tamamlanmış olmasına rağmen dosyada araçta oluşan mevcut hasarlara ilişkin hiçbir somut delil (hasar fotoğrafı, fatura, ödeme dekontu) bulunmadığını, eldeki davada alınan bilirkişi raporunda ise davalının sunduğu kasko ekspertiz raporunda ne yazıyorsa bire bir aynısının raporuna geçirildiğini, bu kaza ile meydana gelebilecek bir hasar olup olmadığının, parça parça değişimi gerekli parça ve bedellerini, işçilik ücretlerinin incelenmediğini, bilirkişinin yapması gerekenin kasko ekspertiz raporunda bulunan işçilik ve parçaları bire bir yazarak rapor düzenlemek değil, teknik yetkinliği ile uygunluğunu irdelemek olduğunu ancak bunun yapılmadığını, yargılama aşamasında alından bilirkişi raporlarının dahi usul hukukumuzda kesin değil niteliğinde olmaması yahut takdiri delil niteliğinde olmasına rağmen yargılama öncesinde özel bir şirketin kendi müşterisi için düzenlediği raporun mutlak doğru olarak değerlendirilmesiyle, bire bir aynının mahkeme bilirkişisi tarafından raporuna aktarılmasının kabul edilemeyeceğini, hasar ve zararın ispatının davacı tarafın üzerinde bulunduğunu, herhangi bir yargılama tamamlanmadan, … plakalı aracın dava dışı kasko sigortacısı … Sigorta A.Ş. ile davacı … Sigorta A.Ş. yapılan sulh anlaşmasına göre ödeme yapılmasının da gerçek zararın belirlenmediğini göstermekle, bu nedenle ödenen miktarın davalıya bağlamayacağını, davacının rücu ettiği maddi tazminat miktarının fahiş olduğunu, bu nedenlerle dava dışı … Sigorta A.Ş.’nin ödemesi gerekli olan gerçek zarar miktarının belirlenmesi ve ödenen tazminat miktarının fahiş olup olmadığının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınması gerektiğini belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Dava; davacı sigorta şirketi tarafından zarar gören (3. kişi) hak sahibine ödenen tazminatın, ZMMS poliçesi kapsamında kendi sigortalısından (sürücünün olay yerini terk etmesi iddiasına dayalı) rücuen tazmini istemiyle yaptığı icra takibine, sigortalının yaptığı itirazın iptali, takibin devamı istemine ilişkindir.
Tüketici Mahkemesine açılan davada verilen görevsizlik kararının yasa yollarına gidilemeden kesinleşmesi üzerine davaya Asliye Ticaret Mahkemesince bakılmış, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası işleteni değil, aracı takip eder. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 94. maddesinde, sigortalı aracı işletenlerin değişmesi halinde, devreden kişinin 15 gün içinde sigortacıya durumu bildirmek zorunda olduğu, sigortacının sigorta sözleşmesini durumun kendisine tebliği tarihi itibariyle 15 gün içinde feshedebileceği, sigortanın fesih tarihinden 15 gün sonrasına kadar geçerli olacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 95. maddesinde ise, sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran hallerin zarar görene karşı ileri sürülemeyeceği, ödemede bulunan sigortacının, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene başvurulabileceği hükümlerine yer verilmiştir. Bu bakımdan olay tarihini kapsayan ZMSS poliçesinin varlığı halinde KTK’nun 95/2. maddesi gereğince sigortacının tazminat yükümlülüğünün azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin poliçenin iptal edildiği, geçersiz olduğu bu nedenle sorumluluğunun bulunmadığı gibi haller sigortacı tarafından 3. kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden, sigortacı zarar görene ödeme yapmak zorunda olacaktır.
Karayolları Motorlu Araçlar ZMSS Genel Şartları C.4 maddesinde ise; “sigorta sözleşmesi, sözleşmeye taraf olan araç işletenini takip eder. İşleten, sahip olduğu yeni araca ilişkin bilgileri sigortacıya bildirir. Araç grubunda herhangi bir değişiklik meydana gelmesi halinde, C.3 maddesi hükümleri kıyasen uygulanır. Ancak, sözleşme süresi içinde işletenin değişmesi halinde sigorta sözleşmesi, işletenin değiştiği tarihten itibaren 10 gün süresince herhangi bir işleme gerek kalmaksızın ve prim ödenmeksizin yeni işleten içinde geçerli olur. Araç değişikliği nedeniyle yeni bir sigorta yaptırılması durumunda, sigortacının işletenin değiştiği tarihe kadar hak kazandığı prim gün esasına göre tespit edilir ve fazlası sigorta ettirene geri verilir” hükmü düzenlenmiştir.
25.12.2016 tarihinde dava konusu kazaya neden olan … (eski plakası … ) plakalı 2007 Model …otomobilin 14.12.2016-14.12.2017 başlangıç ve bitiş tarihli dava dışı… adına davacı … Sigorta A.Ş tarafından zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalandığı, anılan aracın… tarafından 19.12.2016 tarihinde davalı …’a satılması üzerine… tarafından araca ait zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesinin satıştan dolayı 03.01.2017 tarihinde iptal edildiği, dava konusu aracın davalı … adına kayıtlı iken satıştan altı gün sonra 25.12.2016 tarihinde kazaya karıştığı, davalı Refika tarafından da aracın 10.01.2017 tarihinde dava dışı …’ye satıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler göz önüne alındığında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 94. Maddesi ve Karayolları Motorlu Araçlar ZMSS Genel Şartları C.4 maddesi gereğince sigortalı… tarafından işleten değişikliğinin 15 günlük yasal süre içinde davacı sigorta şirketine bildirildiği ve poliçenin satıştan iptal edildiği, dava konusu kazanın işletenin değişmesinden itibaren 10 günlük süre içinde olduğu, dolasıyla sigorta sözleşmesinin, işletenin değiştiği tarihten itibaren 10 gün süresince herhangi bir işleme gerek kalmaksızın ve prim ödenmeksizin yeni işleten içinde geçerli olduğu anlaşıldığından davacı tarafından eldeki davanın davalı sigortalı aleyhine açılmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca ileri sürülebileceği gibi, yargılamanın her aşamasında mahkemelerce de kendiliğinden göz önünde bulundurulması gereken hususlardandır.
28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 2. maddesinde kanunun kapsamı “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3/k maddesinde tüketici “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi”, tüketici işlemi ise “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır.
6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır.
Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması ve uyuşmazlığın bu Yasa kapsamında bulunması gerekir.
Somut olayda; davacı vekili davacıya ZMMS poliçesi ile sigortalı, davalının işleteni olduğu aracın karıştığı kaza neticesinde, zarar görene poliçe kapsamında ödeme yaptığından bahisle yaptığı ödemelerin zorunlu mali sorumluluk sigorta sözleşmesi genel şartlarına aykırılık sebebiyle davalı sigortalısından tahsili amacıyla yaptığı icra takibine sigortalının yaptığı itirazın iptaline takibin devamına karar verilmesini talep etmektedir. Taraflar arasında akdi bir ilişki olup, davalının sorumluluğunun kaynağı davacıyla yaptığı trafik sigorta sözleşmesine aykırı davranıldığı iddiasıdır. Kazaya karışan davalı aracı 2007 model … marka otomobil ve kullanım amacı hususi-yolcu nakli olup, davalı tüketici sıfatını, sigorta sözleşmesi de tüketici işlemi niteliğini taşımaktadır. Dava tarihi(21.09.2018 ) itibariyle yürürlüğe girmiş olan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3, 73/1, 83/2 maddeleri uyarınca bir tarafı tüketici olan sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan davalara bakma görevi Tüketici Mahkemelerine aittir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, mevcut davada taraflar arasındaki hukuki ilişki 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığından ve davanın Tüketici Mahkemelerinde görülmesi gerektiğinden, HMK’nun 353/1-a-3 maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1-a-3, 355/1 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.07.2020 tarih ve 2019/207 Esas,2020/296 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, davaya bakma görevi tüketici mahkemesine ait olmakla HMK’nun 114/1-c ve 115. maddelerine göre görev konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-Davalıdan istinaf başvurusu sırasında peşin olarak alınan 204,93 TL istinaf karar harcının talebi halinde davalıya iadesine,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin yerel mahkemece yeniden kurulacak hükümde dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği ile harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-3 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 28.12.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.