Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/1511 E. 2022/2296 K. 02.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/1511 – 2022/2296
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1511
KARAR NO : 2022/2296

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/02/2020
NUMARASI : 2018/657 Esas 2020/72 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALILAR :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 02/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 27/12/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili ile davalı … vekilleri tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 04.01.2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında davacının annesi …’ın hayatını kaybettiğini, murisin yaya olup kazanın meydana gelmesinde davalı araç sürücüsü …in kusurlu olduğunu, davacının 41 Yaşında olup herhangi bir yerde çalışmadığını, üç çocuğu ile birlikte vefat etmeden evvel annesiyle birlikte yaşadıklarını, davacı ile çocukların tüm ihtiyaçlarının müteveffa tarafından karşılandığını, davacının zararından davalıların sorumlu olduğunu belirterek ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının … yönünden olay tarihinden, davalı sigorta şirketi yönünden 18.06.2018 temerrüt tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilini, 60.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılar …’den tahsilini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; sigortalı araç sürücüsünün kusuru ve gerçek zarardan poliçe limitiyle sorumlu olduklarını, davacının gerçekten müteveffanın desteğinde olduğunu ispatlaması gerektiğini, davacının TBK’nun 53. Maddesindeki şartları taşıyıp taşımadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kaza sebebi ile hangi tarafın ne oranda kusurlu olduğunun, toplanacak deliller ve alınacak bilirkişi raporları sonucunda kesin olarak ortaya çıkacağını, davacının herhangi bir yerde çalışmadığını, davacının iddia ettiği gibi kaza sonucu ölen annesinin desteğinden mahrum kalmadığını, maktulenin almış olduğu maaştan başka herhangi bir geliri olmadığı ve ölümden sonra bu maaşın talep halinde davacıya geçeceğinin ilgili kanunla sübut bulduğunu, 60.000 TL manevi tazminatın fahiş olduğunu, manevi tazminat, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediğini, zarar görenin zenginleşmesine,zarar sorumlusunun da fakirleşmesine neden olmaması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece, toplanan deliller ve tüm dosya münderecatından; yaya geçidinde nizami olarak geçiş yapan …‘a çarpan davalı sürücünün % 100 kusurlu olduğu, davacının olay tarihinde 41 yaşında olduğu, eşinden boşandığı, ölen annesi ve üç çocuğu ile birlikte aynı evde yaşadığı, kendisinin çalışmadığı, annesinin ölen eşi ve babasından emekli maaşı aldığının anlaşıldığı, davacı asılın yaşı itibarı ile annesinin desteğinden yoksun kaldığını ileri sürmesinin yasal dayanağının olmadığı, müteveffanın 41 yaşında ve çalışma engeli bulunmayan davacı ile yaş itibarı ile küçük olan torunlarına bakmasının onların bakım ve yetiştirilmesinin kendisi tarafından üstlenildiği anlamına gelmeyeceği, bu nedenle destekten yoksun kalma tazminatının istenemeyeceği, ancak davacının çocukları ile birlikte annesi ile kurduğu yaşamda annesini bu şekilde aniden kaybetmesinden dolayı derin üzüntü yaşadığının kabulünün gerekeceği, ölenin kusurunun olmadığı, ani kayıp nedeniyle duydukları acı ve üzüntünün telafisi mümkün değil ise de bir nebze karşılanması amacıyla davacıları zenginleştirmeyecek, davalıları ödeme güçlüğüne düşürmeyecek oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, davalı tarafça … ‘in sadece kayıt maliki olup aracı asıl kullananın … olduğu, işletenin bu davalı olduğu ileri sürülmüş ise de, kayıt malikinin sorumluluğunun yasadan kaynaklandığı, aracı diğer davalının kullanmasının ona işleten sıfatını vermeyeceği anlaşılmakla davacının destekten yoksun kalma tazminatının şartları oluşmadığından reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, 50.000,00 TL manevi tazminatın 04.01.2018 olay tarihinden yasal faizi ile davalılar …’den tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili ile davalılar … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
1-Davacı … vekili istinaf dilekçesinde; destekten yoksun kalma tazminatının konusunun, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarar olduğunu, buradaki amacın, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmuş olduğunu, olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesinin amaçlandığını,
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimsenin BK’nın 45/II. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebileceğini, ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerektiğini, Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramının hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tuttuğunu ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanmadığını, sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimsenin destek sayıldığını, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılmasının yeterli görüldüğünü, bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimsenin devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunması gerektiğini, eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulunun gerçekleşmiş sayıldığını, burada önemli olanın, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderler olduğunu, destekten yoksun kalma tazminatı açısından her ne kadar maddi desteğin varlığı zorunlu olmasa da müteveffa …’ın, davacıya maddi desteğinin oldukça fazla olduğunu, davacının sadece babasından kalan ölüm aylığı varken müteveffanın, ölmeden önce hem kendi babasından ölüm aylığı aldığı gibi hem de ölen eşinden ölüm aylığı aldığını, davacının sadece babasından kalan ölüm aylığı 500,00 TL olup, bununla üç çocuğa bakmasının hayatın olağan akışına göre imkansız olduğunu, bu nedenle birlikte yaşadıkları süre boyunca müteveffanın düzenli ve eylemli bir şekilde davacı ve torunlarına maddi destekte bulunduğunu, kararda davacının çalışabileceği bir yaşta olduğunun da destekten yoksun kalma tazminatı talebinin reddinde değerlendirmeye alındığını, değerlendirmeye alınmayan hususun ise, günümüz koşullarında davacının çalışması halinde üç çocuğa kimin bakacağı olduğunu, müteveffa hayattayken de aynı sorunun bulunduğunu, davacı kamusal alanda çalışmıyor olsa da, hem çalışıp hem ev işlerini yapmasının imkansız olduğunu, bu sebeple müteveffanın hayatta iken evin ve torunlarının maddi sorumluluğunu üstlendiğini (YARGITAY 4. Hukuk Dairesi 18.10.2018 tarihli 2018/1697 E. 2018/6317 K. Sayılı ilamı), destekten yoksun kalma tazminatı talebinin reddinin, hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, davacının, müteveffanın maddi desteği olmadan yaşamasının hayatın olağan akışına göre imkansız olduğunu, Kanunun lafzı ve Yargıtay kararlarına bakıldığında destek veya yardımdan kastın sadece parasal değil aynı zamanda hizmet şeklinde de olabildiğini (YARGITAY 4. Hukuk Dairesi 15.05.2019 2018 / 2928 E. 2019 / 2868 K. Sayılı ilamı), müteveffanın, davacıya çocukları büyütmesinde, evi geçindirmesinde her daim düzenli bir şekilde destek olduğunu, müteveffa ile davacının birlikte ikamet ettiklerini, hayatın olağan akışı gereğince müteveffa ve davacının ortak bir yaşam sürdüğünü, davacının, müteveffadan duygusal anlamda ve sosyal yaşantısında da destek gördüğünü, ayrıca manevi tazminat talebinin kısmen kabul edildiğini, müteveffanın ölümünden sonra davacının üç çocuğu ile kimsesiz kaldığını ve önemlisi annesiz kaldığını, bilirkişi raporunda müteveffanın hiçbir kusurunun olmadığı yaya geçidinden geçtiği sırada müteveffaya çarpan sanığın firen dahi yapmadığı %100 kusurlu olduğunun açıkça ortada olduğunu, Yerleşik Yargıtay içtihatlarındaki manevi tazminat miktarının tayini için tespit edilen kriterler değerlendirildiğinde hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğunu (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 24.12.2014 tarihli 2014/21-872 E. 2014/1086 K. Sayılı ilamı), davacının hem müteveffanın yokluğuna alışmaya, hem de çocuklarına müteveffanın yokluğunu hissettirmemeye çalıştığını, bu manevi çöküntünün yanı sıra maddi olarak da desteksiz kaldığından dolayı duygu yoğunluğunun iyice arttığını, davacının içindeki acı her ne kadar para ile ölçülemeyecek dahi olsa da davacının ekonomik durumunun kötü oluşu, kazanın oluş şekli ve kusur oranları birlikte değerlendirildiğinde manevi tazminat talebinin tamamen kabulü gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2-Davalılar … vekili istinaf dilekçesinde; iş bu davada … ile birlikte …’ın da davalı gösterildiğini, kazaya karışan aracın …’in adına kayıtlı olmasının gerekçe yapıldığını, ancak kazaya karışan araç, her ne kadar … adına kayıtlı olsa da, bu aracın mülkiyeti ve tüm hakimiyetinin …’e ait olduğunu, …in kardeşi … ile birlikte, işveren …’ın inşaatında çalışması nedeniyle birikmiş işçilik alacaklarının bulunduğunu, ancak işverenin bu borcu nakden ödeyememesi nedeniyle, birikmiş işçilik ücreti ile daha sonra yapılacak inşaatın kalan işleri karşılığında, söz konusu araç tescil kaydına müteahhidin lehine 30.000,00 TL rehin konularak müteahhit tarafından davalıya devredildiğini, bu sözleşme ile yaklaşık 5 ay davalının mülkiyetinde bulunan aracın, davalının nakde ihtiyacı olması sebebiyle karşılıklı anlaşma ile tekrardan müteahhide geri verildiğini, bu süre zarfında, aracın gerek mülkiyeti gerekse de fiili ve ekonomik hakimiyetinin …’de olduğunu, dolayısıyla, her ne kadar aracın adına kayıtlı olduğu … işleten sıfatı ile davaya dahil edilmişse de herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını,
2918 sayılı KTK 85. maddesinde araç işleteninin sorumluluğunun düzenlendiğini, yasanın işletenin belirlenmesinde sadece trafik kaydını değil, araç üzerinde ekonomik kullanım ve denetim faaliyetini de göz önünde bulundurduğunu, 2918 sayılı yasanın 3. maddesinin işleteni tanımlarken şekli ölçüyü reddettiğini, maddi ölçüyü esas aldığını, böylece, bir kişinin araç işleteni olup olmadığının tayininde, trafik sicilindeki kayıt ve tescilin bir ölçü olmaktan çıktığını, Kanuna göre, maddi anlamda işletenin kim olduğunun belli olmadığı durumlarda, ancak o zaman şekli kritere başvurulabileceğini, trafik sicilindeki kaydın, mülkiyeti kesin olarak tespit eden bir delil niteliğinde olmadığını, sicildeki kaydın, aksi her zaman ispat edilebilen, işleten sıfatının tayininde olağan bir karine görevi yapan bir kayıt olduğunu, maddi kriterin, amacı itibariyle de daha adil olduğunu, niteliği ve fonksiyonu itibariyle gerçek sorumlunun bulunması amacını güttüğünü,
KTK’nın 3. maddesinde işletenin tanımı yapılmış olup, kazaya karışan aracın mülkiyeti davalı …’a ait olduğu gibi, aracın fiili kullanımı ve ekonomik yararının da kendisinde olduğunu, masraflarının da adı geçen davalı tarafından karşılandığını(Yargıtay 17. HD., 5.6.2017 T., 2016/13074 E., 2017/6377 K.), bu nedenle davalı …’in bu davada taraf sıfatı bulunmadığını, aracın mülkiyetinin …’e ait olduğunu ve işleten sıfatının kendisinde olduğunu, tanık beyanlarıyla da haklılıklarının sübut bulduğunu, … yönünden pasif husumet yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu,
Davalının 04.01.2018 tarihinde eşinin rahatsızlığı nedeniyle araçla eşini Zekai Tahir Burak Hastanesine götürdüğünü, eşinin muayenesinin ardından ikamet ettikleri evlerine gitmek için saat 13:30 sıralarında Plevne Caddesi üzerinde sol şeritte seyir halinde iken karşıya geçmeye çalışan davacının annesi maktule …’a çarpması sonucu ölümlü trafik kazası meydana geldiğini, kaza tespit tutanağında davalının asli kusurlu, müteveffanın ise tali kusurlu olduğunun belirtildiğini, ancak, işbu kaza sebebiyle davalı hakkında, Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada Ankara ve İstanbul ATK Trafik ihtisas dairelerince düzenlenen raporlarda, kazada tüm kusurun davalıda olduğu, müteveffanın kusurunun bulunmadığı yönünde görüş bildirildiğini, her ne kadar birbirinin aynısı olan bu iki raporda tüm kusur davalıya yüklenmişse de, bunun eksik incelemeden kaynaklandığını, kaza tespit tutanağında “maktulenin tali kusurlu olduğu” belirtildiği halde, Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen kusur raporunda bu hususun, “…kaza tespit tutanağında maktulenin kusurlu olmadığı, sürücünün asli kusurlu olduğu…” şeklinde değiştirilerek rapora geçirildiğini, aynı şekilde, dosyaya sunulan İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporunda da, kaza tespit tutanağındaki kusur oranına hiç değinilmediğini, Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen rapor doğrultusunda düzenlendiğinin açık olduğunu, müteveffanın, davalının sevk ve idaresindeki aracı görmesine rağmen adeta can güvenliğini hiçe sayarak tedbirsiz ve kontrolsüz bir şekilde koşarak karşıya geçmeye çalıştığı konusuna hiç değinilmediğini,
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 138/b-3 maddesi ve 2918 sayılı KTK m. 68/b-3 maddesinde yayaların uyacakları kurallar düzenlenmiş iken, suç tarihinden sonra mülga olduğunu, bu düzenleme suç konusu olay tarihinden sonra mülga olduğundan, lehe olan kanun uygulanır ilkesi gereğince, somut olayda bu hususun göz önünde bulundurulması gerektiğini, kaza tespit tutanağında bu maddeye atıf yapıldığı ve müteveffanın de tali kusurlu olduğu belirtildiği halde, Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen kusur raporunda, bu hususun yanlışlıkla “…kaza tespit tutanağında müteveffanın kusurlu olmadığı, sürücünün asli kusurlu olduğu…” şeklinde değiştirilerek rapora geçirildiğini, dosyaya sunulan kusur raporlarının da, Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen rapor doğrultusunda düzenlendiğini, ceza dosyasına ve işbu tazminat dosyasına sunulan kusur raporlarının tamamen eksik inceleme ile hazırlandığını,
Maddi tazminat şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle, davacının bu yöndeki talebinin reddine karar verilmesinin hukuk ve yasalara uygun olduğunu, ancak manevi tazminat talebinin 50.000 TL üzerinden karara bağlanmasının, hukuk ve yasalara aykırı olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarından da açıkça görüleceği üzere, manevi tazminatın, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediğini, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken, olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanması ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte, olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılması gerektiğini (17. Hukuk Dairesi, E. 2019/3134, K. 2019/7934, T. 11.07.2019), inşaat işçisi olan …in, asgari ücretle çalışmakta olup ortalama gelirinin 2.000.00 TL civarında olduğunu, menkul-gayrimenkul herhangi bir mal varlığı bulunmadığını, evli ve bir çocuğu olan davalının kirada kaldığını, çok zor şartlar altında ailesinin zorunlu ihtiyaçlarını ancak karşılayabildiğini, …’in ise, kaza nedeniyle herhangi bir sorumluluğunun olmadığını, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde hükmedilen manevi tazminatın kendisi için fahiş bir tutar olduğunu, kendisinin kredi çekerek geriye dönük prim borçlanması yoluyla emekli olduğunu, aldığı emeklilik maaşının yarısıyla bu borcun taksitlerini ödediğini, yarısıyla da ailesinin temel, zorunlu ihtiyaçlarını karşıladığını, başkaca bir geliri bulunmadığını, davalıların maddi durumu göz önünde bulundurulduğunda, hükmedilen 50.000 TL manevi tazminatın, olay tarihi olan 04.01.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ve yargı masrafları da dikkate alınırsa davalılar bakımından çok yüksek bir tutar olduğunu, maddi olarak sıkıntı yaşayan davalıların bu ödemeyi yapacak durum ve imkanları bulunmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Davacı vekili ile davalılar … vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı müteveffa …’ın kızı olup olay tarihinde 41 yaşında olması, fiziken ve ruhen sağlıklı olması, çalışmasına engel bir durumun bulunmaması, müteveffa olay tarihinde 68 yaşında olup, davacının müteveffaya destek olmasının hayatın olağan akışına uygun bulunması, davacının 3 çocuğu ve müteveffa annesi ile birlikte aynı evde yaşamasının, davacının destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilmesi için yeterli olmaması, davacının yaşı ve konumu gereği destekten yoksun kalma tazminatı talep etmesinin yasal dayanağının bulunmaması, davacı için destekten yoksun kalma tazminatı koşullarının oluşmaması nedeniyle bu talebin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Kazaya karışan aracın davalı … adına trafikte kayıtlı olup, ZMSS poliçesinde de sigortalının … olması, KTK’nın 85. Maddesi gereğince araç işleteni sıfatıyla zarar gören davacı tarafa karşı hukuki sorumluluğunun bulunması, adı geçen davacının araç işleteni sıfatının sona erdiğinin, işleten sıfatının yasal mevzuat gereği davalı …’tan bir başkasına geçtiğinin hukuki anlamda somut delillerle ispatlanmaması nedeniyle tazminattan sorumlu tutulmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Davalı sürücünün, yaya platformu üzerinden karşıya geçmekte olan müteveffaya fren tedbiri dahi almadan çarparak 36 mt ileriye fırlatarak refüj başı tretuvar taşlarına çarptığı anlaşılmıştır. Kazanın oluş şeklinden davalı …’ın hızlı seyrettiğinin anlaşılması, ilk geçiş hakkını müteveffaya vermeyerek ve hızını azaltmayarak sebebiyet verdiği olayda asli ve tamamen kusurlu olduğunun sabit olması, olaya ilişkin kamera görüntüsü ve fotoğraflandırılmış CD çözümü olması, müteveffanın, davalı taraf aracının seyir istikameti yönünde sağ taraftan sola doğru karşıya geçmeye çalıştığının, yolun 11.5 mt genişlikte olduğu, çarpma noktasının sol şeritte ve yol kenarına 2.5 mt mesafede olduğunun belirlenmesi, müteveffanın neredeyse karşıya geçişini tamamlamak üzereyken kazanın meydana gelmesi, ATK raporlarında KTT’da müteveffaya kusur izafe edilmediğine ilişkin yazılımın maddi hatadan kaynaklanmış olabileceği, kaldı ki bu durumun sonuca etkisinin bulunmaması, iş bu tazminat dosyasında uzman bilirkişiden alınan raporda olayda davalı sürücünün tamamen kusurlu olduğunun tespit edilmesi nedeniyle kusur durumu kazanın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun bulunmuştur.
Hükmedilen manevi tazminat miktarı yönünden; 6098 TBK’nun 56/2. Maddesinde düzenlenen “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”, hükmü ile aynı Yasanın 51.maddesinde düzenlenen “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” hükmü gereğince, somut olayda olay tarihi, kazanın oluş şekli, müteveffanın kusursuz, davalı sürücü …in %100 oranında kusurlu olması, müteveffanın künt kafa travması ve genel beden travmasına bağlı kafatası ve iskelet sistemi kırıkları ile iç kanama nedeniyle vefat ettiğinin anlaşılması, tarafların sosyal ekonomik durumu, davacı ile müteveffanın yakınlığı, anne-kız olmaları, birlikte aynı evde yaşadıklarının anlaşılması, davacının hayattaki en yakını olan annesinin vefatı nedeniyle maruz kaldığı, yaşadığı acı, elem, keder, özlem, hasret ve duyduğu üzüntünün boyutu, hakkaniyet ve manevi tazminat miktarının bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmaması ilkesi ve davacının uğradığı manevi zarar, ekonomik koşullar, paranın satın alma gücü, manevi tazminatın amacı, özendirici olmaması yanında caydırıcılık unsurunu da ihtiva emesi gerektiği göz önüne alındığında davacı için hükmedilen manevi tazminat miktarının hakkaniyete ve usul, yasaya uygun bulunmasına ve mahkemenin gerekçesine göre davacı vekili ile davalılar … vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun HMK.nın 353/1.b.1.maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı … vekili ile davalılar … vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından,pesin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar …’den alınması gereken 3.415,50 TL istinaf karar harcından, peşin alınan 1.707,76 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.707,74 TL harcın adı geçen davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf başvurma harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf talebinde bulunan davacı ve davalılar … tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ayrı ayrı kendi üzerlerinde bırakılmasına,
6-Kararın taraflara usulüne uygun şekilde tebliğine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nın 361/1 maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süresi içinde davacı taraf yönünden TEMYİZİ KABİL OLMAK ÜZERE oy birliği ile 02.12.2022 tarihinde karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.