Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/1251 E. 2022/1586 K. 10.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/02/2020
NUMARASI :…

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 10/06/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 05/07/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … Sigorta A.Ş. tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 16.10.2008 tarihinde davacının oğlu ve desteği …’ın sevk ve idaresinde bulunan … plakalı araç ile seyir halinde olduğu sırada direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında …’ın hayatını kaybettiğini, aracın davalı sigorta şirketine ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, söz konusu kazada muris …’ın vefatı nedeniyle mirasçı olan davacının murisin desteğinden yoksun kaldığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/17-787 E. 2012/92 K. sayılı ilamı ile trafik kazasında kusurlu olarak vefat edenlerin desteğinden yoksun kalanların 3. kişi olduklarının kabul edildiğini ve tazminata hükmedilmesine karar verildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik davacı için 3.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının (maddi tazminat) kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsilini talep etmiş; 08/08/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 26.125,73 TL’ye çıkartmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; tek taraflı kazaya karışan aracın kaza tarihini kapsar şekilde davalı şirkete ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, davalı şirketin sorumluluğunun trafik poliçesindeki limitler ve sigortalının kusuru ile sınırlı olduğunu, kazanın meydana gelmesinde müteveffanın asli ve tam kusurlu olduğunu, asli ve tam kusurlu olan müteveffanın mirasçısı olan davacının tazminat talep etme hakkı olmadığını, davacının talebinin KTK Hükümleri uyarınca poliçe kapsamında olmadığını, müteveffanın, davacıya destek olduğunun ispatlanması gerektiğini, davalı sigorta şirketinin dava tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu olabileceğini” belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Yerel mahkemece, bilirkişiden alınan raporda; hesaplamanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/17-787 E. – 2012/92 K. sayılı ilamı doğrultusunda yapıldığı, davacının murisi ve desteği …’ın hayatını kaybetmesi nedeniyle uğramış olduğu gerçek, net maddi (destekten yoksun kalma) zararının; baba … yönünden 26.125,73 TL olarak hesaplandığı, hesaplanan 26.125,73 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi tarafından temin edilen poliçe teminat limitleri dahilinde kaldığı, davacının talebinin destekten yoksun kalma tazminatı için 3.000,00 TL olduğu, ek raporda; davacının murisi ve desteği …’ın hayatını kaybetmesi nedeniyle uğramış olduğu gerçek, net maddi (destekten yoksun kalma) zararının; baba … yönünden 27.070,17 TL olarak hesaplandığı, kusur raporunun hiç bir tereddüte yer vermeyecek şekilde, davacı talepleri yönünden detaylı, gerekçeli, yasal mevzuata ve dosyaya kazandırılan delillerle uyumlu olduğu, aktüer bilirkişisinin sunmuş olduğu 07.08.2019 tarihli raporun tam uyumlu olduğu ve hükme esas alındığı, davacının destekten yoksun kalma kaynaklı zararının davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenen ZMMS poliçesiyle teminat altına alındığı, tespit edilen maddi zararın poliçe limitiyle sınırlı olarak davalıdan tahsili gerektiği, davadan önce sigorta şirketine başvuru olduğu, başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü sonrası olan 08/10/2016 tarihi itibariyle davalının temerrüdünün oluştuğu anlaşılmakla, davanın kabulüne 26.125,73 TL destekten yoksun kalma tazminatının sigortaya başvurudan 8 iş günü sonrası olan 08/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hükme karşı davalı sigorta şirketi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Trafik kazalarında zamanaşımının Karayolları Trafik Kanunu md.109 hükmü ile düzenlendiğini, buna göre; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağını, olayda uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanmasını gerektirecek bir suç bulunmadığından olaya 2 yıllık zamanaşımı uygulanarak zamanaşımı nedeniyle davanın esasa girilmeden reddi gerektiğini, dava konusu kazanın 16.10.2008 tarihinde gerçekleştiği, davanın ise 21.10.2016 tarihinde açıldığını, nitekim kazada sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile vefat ettiğini, ölüm ile kişiliğin son bulduğunu, dolayısıyla dava konusu olayda kovuşturma ve soruşturma yapılmasını gerektirecek bir suç unsuru ve suçlu (sanık) bulunmadığını, uzatılmış zamanaşımı müessesesinin “doğrudan” haksız fiile maruz kalan suç mağdurunu koruyucu nitelikte olduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddi gerektiğini,
Dava konusu aracın davalı şirket nezdinde Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik Sigortası) Sigorta Poliçesi ile 12.11.2007-12.11.2008 tarihleri arasında … adına sigortalı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte, bu poliçedeki sakatlanma ve ölüm talepleri teminatının sigortalının kusurlu olması halinde ve kusur oranı ile sınırlı olmak üzere kişi başına azami 80.000,00 TL olduğunu, Trafik Sigortası Genel Şartları A.1.maddesi uyarınca sigortacının, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine göre temin ettiğini,
Murisin kaza anında geçerli bir ehliyet belgesinin bulunmadığını, trafik kazası tespit tutanağı’ndan da anlaşılabileceği üzere sigortalı araç işleteni/sürücüsü mütteveffa …’ın, meydana gelen kazada asli ve tek kusurlu olduğunu ve sürücü belgesinin olmadığını,Trafik Sigortası Genel Şartları B.7. maddesinde sigorta şirketlerinin sigortalıya rücu hakkının düzenlendiğini, tazminatı gerektiren olayın; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili diğer mevzuata göre, taşıtın, gerekli sürücü belgesine sahip kişiler tarafından sevk edilmemesi sonucunda meydana gelmesi halinde davalının sigortalıya ve/veya mirasçılarına rücu hakkı olduğunu, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 135. maddesinin: “Alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesiyle borç sona erer.” hükmünü içerdiğini, bu nedenle işbu dosya kapsamında davacı murisinin kaza anında geçerli bir ehliyetnameye sahip olmamasından hareketle sigorta genel şartlarının ilgili maddesi uyarınca sigortalıya rücu edilebilir konuma geldiğini ve borcun sona erdiğini, mahkemenin açık bir biçimde Sigorta Genel Şartları’nın ilgili maddesine aykırı karar verdiğini, dolaylı olarak Türk Borçlar Kanunu’na aykırılık doğduğunu, …, dava konusu kazada davalı şirkete sigortalı aracın hem sürücüsü hem işleteni olup, kazanın meydana gelmesinde %100 kusurlu olduğunu, davacı taleplerinin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi teminatı dışında kaldığını, trafik kazası tek taraflı kaza olup, sürücü müteveffanın tamamen kusurlu olması nedeniyle meydana geldiğini, talebin trafik poliçesi teminatına girmediğini, yansıma yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin kendilerine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olabilmelerinin hukuken mümkün bulunmadığını, sürücünün ve dolayısıyla destek tazminatında bulunanların kendi kusurlarından yararlanmayacak olmalarına, bu itibarla işletenin destek sağlayan kişiye karşı öne sürebileceği def’ileri destekten yoksun kalanlara karşı da ileri sürebilecek olmasına göre, işletenin zararın oluşumunda sürücünün de birlikte kusurlu olduğunu ileri sürerek, Borçlar Kanunu’nun 44/1 inci (Türk Borçlar Kanunu 52/2) maddesi gereğince tazminatın,sürücünün kusuru oranında indirilmesini isteyebileceğini, bu ilkeler karşısında, trafik kazası sonucu ölen sürücünün desteğinden yoksun kalanların sorumluluk sigortacısına yöneltebilecek yansıma yoluyla oluşan zararla ilgili tazminat istemlerinin tutarının işletene karşı ileri sürebilecekleri tutar kadar olduğunu, dava konusu olayda, davacıların murisinin kullandığı araçla tam kusurlu olarak meydana gelen kaza sonucu ölümü nedeniyle davacının talep ettiği destekten yoksunluk tazminatından işletenin, dolayısıyla onun sorumluluğunu üstlenmiş Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısının sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, sürücünün ölümü nedeniyle davacılar yararına destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilemeyeceğini, dava dilekçesinde belirtilen YHGK kararının eleştirisinin yapılması gerektiğini, sürücünün kusurlu olması halinde sürücünün desteğinden yoksun kalanların sürücünün (zarar sorumlusunun) kusuruna dayanarak işletenden ve/veya araç malikinden, işletenin hukuki mesuliyetini temin eden trafik sigortacısından tazminat talep etme hakkının hukuki nitelendirilmesinin gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında tartışma konusu yapıldığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi önceki kararlarında, sürücünün kusurlu olması halinde bunu işletenin ve trafik sigortacısının sorumluluğunun belirlenmesinde dolayısıyla tazmin yükümlülüğünün hesaplanmasında bir indirim sebebi olarak kabul ettiği halde (emsal olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 1995/7129-8254, 1198/6981,2001/7980 E. – 2002/328 K., 2003/269-6111 K. sayılı Kararları. Bkz. Işıl Ulaş Uygulamalı Sigorta Hukuku 4.Bası sh.846) ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile bu görüşünden rücu ettiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarının bir Kanun Hükmü ve/veya bir İçtihadı Birleştirme kararı olmadığını, her olay ve davanın kendi içindeki şartlarla değerlendirileceğini ve hukuku uygulamanın hakimin takdir ve denetimine tabi olduğunu, anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından sonra Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 11.06.2012 tarih 2011/3300E. – 2012/7597K. sayılı kararında ölenin %100 kusuruyla meydana gelen kaza nedeniyle sigorta şirketinin sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle Usul ve Kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verdiğini, davacının kendi murisinin yansıma yoluyla intikal eden kusurundan yararlanarak tazminat talep etmesinin, gerek mehaz kanunda gerekse Hukukumuzun Genel Hükümlerinde hukuki dayanağı bulunmadığını, yüksek Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin emsal olaylarda bu hususta zarar görenlerin murisin kusuruna dayalı taleplerinden araç işleteninin ve işletenin hukuki sorumluluğunu temin eden sigorta şirketinin sorumlu kılınmayacağını karara bağladığını, YHGK Kararında hukuki değerlendirmenin doğru yapılmadığını, birçok yargıtay kararları ve en son Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11.06.2012 tarih 2011/3300E. – 2012/7597K. sayılı kararının aksi görüşte olduğunu, bu nedenle YHGK’nın salt olarak davaya hukuki dayanak teşkil etmesinin usul bakımından mümkün olmadığını, bir kimsenin hem uğradığı zarara veya uğradığı zararın artmasına sebep olup hem de bunun tamamını bir başkasından istemesinin kendi kusurunun sonuçlarını bir başkasının sırtına yüklemesi anlamında olup zarar gören açısından çelişkili davranış sayılacağını ve MK. 2. maddeye aykırılık teşkil edeceğini, desteğin ölümü sebebi ile meydana gelen zarar yansıma yoluyla destek görenleri de etkilediğinden desteğin tazminattan indirime sebep olacak davranışlarının aynı şekilde destek görenlere de yansıması gerekeceğini, illiyet bağı kesildiğinde sorumluluk doğmayacağından sigortacının da sorumluluğunun doğmayacağını, destekten yoksun kalan kişilerin destekten yoksun kalma zararı oluşumunda müteveffanın kusur oranının destekten yoksun kalanların üzerine yansıtılamayacağı yönündeki kararın tamamen hukuka ve Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine aykırılık teşkil ettiğini, sigorta ilişkisinin temel prensibi olan “,,,” ilişkisinin tamamen reddedilerek %100 kusurlu olduğu tespit edilen bir sigortalıya tazminat kazanma hakkı tanıdığını, açık bir şekilde kötü niyetle hareket etmekte olan davacıların davasının kabulünün zaman aşımı itirazları dikkate alınmaksızın olay tarihinden yıllar sonra (zamanaşımı süresinin uzatılmasına gerek olacak hiçbir durum ve suç ortada mevcut değil iken) kabulünün hukuksuz ve yanlış olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Davalı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; dava, tek taraflı trafik kazası sonucu araç sürücüsü ve aynı zamanda araç işleteni olan …’ın ölümü nedeniyle, davacı baba tarafından aracın ZMSS şirketi aleyhine açılan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Somut olayda kaza 16.10.2008 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacının desteği vefat etmiştir. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazası 5237 sayılı TCK’nin 85/1. maddesi kapsamında bir fiil niteliğindedir ve sürücü/davacının desteğinin vefat etmiş olması ve murisin kusurlu olması sonuca etkili değildir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır.
Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olup, bu zamanaşımı süresi dikkate alındığında davanın açıldığı 21.10.2016 tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla davalı sigorta şirketi vekilinin bu hususa yönelik istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Somut olayda trafik kazası 16.10.2008 tarihinde tek taraflı olarak meydana gelmiş olup, davacıların desteği olan, araç sürücüsü ve aynı zamanda davalının sigortalısı …’ın yönetimindeki traktörle yaptığı kaza sonucu vefat ettiği, kazanın gerçekleşmesinde müteveffa sürücü tamamen kusurlu olup, davacı desteğin babasıdır.
Davalı nezdinde kazaya karışan araçla ilgili olarak 22.10.2007 tarihinde düzenlenen ZMSS poliçesi 12.11.2007/2008 vadelidir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde; “destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/4-648 E.-2005/691 K. sayılı ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
TBK’nın 53/3 maddesine göre; destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu bulunmamaktadır (HGK’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E. – 411 K. sayılı ilamı). Davacının destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; işletenin (ve/veya sürücünün) ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte işleten üzerinde doğan bir zarardan ayrı ve salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmadan uğranılabilen bir zarar olduğundan, böyle bir zararın işletenin kendisinin sahip olacağı hakla bir ilişkisi olmadığı gibi, doğrudan işletenin zararıyla bağlı ve onunla sınırlı bir zarar da değildir. İşletenin ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zararın doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşur. Buradaki zararın, mirasçıların salt bu sıfatla devraldıkları murislerinin uğradığı ve ondan intikal eden bir zarar da değildir. Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hakkın, salt miras yoluyla geçen bir hak olması halinde, doğrudan işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmaların ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilir. Ancak destekten yoksun kalma tazminatına konu davacı zararı, desteğin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendi üzerinde doğan zarar olması, bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Bu durumda işleten (ve/veya sürücü) murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar Kanun kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacının hakkına, desteğin kusurunun olmasının etkili bir unsur olarak kabul edilememesi ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın davalı sigortacıdan talep edilmesi mümkündür. Davacının üçüncü kişi konumunda olduğu kaza ve poliçenin düzenlendiği tarih itibari ile yerleşik Yargıtay kararları ve HGK kararı ile kabul edildiği gibi, işletenin (veya sürücünün) yakınlarının uğradıkları destek zararlarının ZMMS şirketinin sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda açık bir düzenleme bulunmadığı da uyuşmazlık konusu değildir.
Davacının uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hakkın, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkı olması, davacının, ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açması, ölüm nedeniyle doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacıya yansıtılamaması, dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olması halinin desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilememesi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereğince, davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, talebin davalı sigorta şirketinin sorumluluk kapsamında kaldığı gözetilerek, davalı sigortacının sorumluluğuna karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar sayılı vs. ilamları uyarınca).
Davacı desteği … sevk ve idaresindeki araçla yaptığı tek taraflı kaza sonucu hayatını kaybettiğinden, davacının destekten yoksun kalma tazminatı talep etmiş olması, davacı taleplerinin niteliği gereği davalı trafik sigortası karşısında, zarar gören 3.kişi konumunda bulunması, desteğin kusuru davacıya yansıtılmaksızın hüküm kurulmasının gerekmesi, davacının ölenin salt mirasçısı sıfatı ile değil, destekten yoksun kalan 3. kişi sıfatı ile dava açması, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları gereğince aracın Zorunlu Mali Sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketinin, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına alması ve olayda işleten/sürücü asli kusurlu, destekten yoksun kalan davacının da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunması gözetildiğinde, davalı sigorta şirketinin zarardan sorumlu olması nedeniyle alacaklı ve borçlu sıfatının birleştiğinden söz edilememesi, davalı sigortacının bu hususa ilişkin istinaf talebinin de doğru görülmemesi, kazanın meydana geldiği ve poliçenin düzenlendiği tarih itibariyle davalı sigorta şirketinin destek tazminatı ile sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmaması ve mahkemenin gerekçesine göre davalı sigorta şirketi vekilinin yerinde görülmeyen istinaf taleplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince (HMK.nın 355. maddesine göre istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu) esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalıdan alınması gereken 1.784,65TL istinaf karar harcından, peşin alınan 446.16TL nispi harcın mahsubu ile bakiye 1.338,49 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf başvurma harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Kararın tebliği, kesinleştirmesi ve harç ikmali işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 10.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.