Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/94 E. 2021/426 K. 04.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/11/2018
NUMARASI :….

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 04/03/2021
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 05/04/2021

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 30/06/2016 tarihinde, …. plakalı Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) sigortası bulunmayan aracın sürücüsünün, aldığı alkolün ve hızının etkisi ile yol kenarında park halinde bulunan …. plakalı araca arkadan çarptığı, bu aracında savrularak, yol kenarındaki araca ve yaya olarak bulunan müvekkiline çarparak ağır şekilde yaralanmasına ve maluliyetine neden olduğu, kazanın meydana gelmesinde araç sürücüsünün kusurlu olduğunu ve aracın zorunlu mali sorumluluk sigortası olmaması nedeniyle müvekkilinin zararlarından davalı …’nın sorumlu olduğunu, davalıya müracaat etmelerine rağmen müvekkilinin zararlarının karşılanmadığını, belirterek ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 3.000,00 TL sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile davalından tahsilini istemiştir.
Davacı vekili 19/09/2018 tarihli talep artırım dilekçesi ile; rapor doğrultusunda tazminat miktarını 80.827,61 TL belirleyerek, davalından tahsilini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, teminat için müvekkiline müracaat ettiğini, ancak maluliyetine ilişkin rapor ve varsa kusura ilişkin raporları sunması istendiği halde, raporları sunmadığını, talebi reddedilmiş gibi iş bu davayı açtığını, davacının eksik evrak ile müracaat etmesi nedeniyle 2918 sayılı yasanın 97. maddesi gereğince müvekkiline müracaata ilişkin dava şartını yerine getirmediğini, bu nedenle davanın usulden reddine karar verilmesini talep ettiklerini, esas yönden ise kazaya neden olan aracın ZMM sigortasının olup olmadığının araştırılması gerektiğini, ayrıca davacının kusur, zararı ve maluliyeti kanıtlaması gerektiğini, davacının maluliyetinin alınacak Özürlülük Sağlık Kurulu Raporu ile belirlenmesi gerektiğini, sürekli iş göremezlik tazminatının Genel Şartlara göre hesaplanması gerektiğini, müvekkilinin geçici iş göremezlik zararlarından ise sorumluluğunun olmadığını, ayrırca davacıya SGK tarafından yapılan ödeme var ise indirilmesi gerektiğini, davacının gelirini de somut olarak ispatlaması gerektiğini, yine davacının kaza tarihinden itibaren avans faizine ilişkin takeplerinin de haksız olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre kazanın meydana gelmesinde, sigortasız araç sürücüsünün %100 oranında kusurlu oluğu, davacının ise kusurunun bulunmadığı, A.Ü. Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan rapora göre meydana gelen kaza neticesinde davacının 9 ay geçici iş göremez kaldığı ve %10,2 oranında maluliyetinin meydana geldiğinin anlaşıldığı, kazaya neden olan aracın sigortasız olması nedeniyle davalının 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunun 14. maddesi ve Yönetmelik ile yapılan düzenleme çerçevesinde, davacının zararlarından sorumlu olduğu, aktüer bilirkişiden alınan rapora göre de, davacının geçici iş göremezlik zararının 12.186,80 TL, sürekli iş göremezlik zararının ise 68.640,81 TL olduğu, davacının dava dilekçesi ve talep artırım dilekçesindeki talebinde haklı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile 12.186,80 TL geçici iş göremezlik, 68.640,81 TL sürekli iş göremezlik olmak üzere toplam 80.827,61 TL maddi tazminatın, temerrüt tarihi olan 12/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek olan avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Davacının maluliyeti nedeniyle, müvekkiline müracaat ettiğini, ancak kendisinden maluliyet raporu talep edilmesi üzerine, raporu sunmaksızın dava açtığını, müvekkilinin kendisine maluliyet raporu ve kusura ilişkin delil sunmadan ödenecek tazminatı belirleme ve ödeme yapma imkanın bulunmadığını, bu nedenle eksik evrakla müracaat edilerek sonrasında dava açılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, davanın bu nedenle dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, esas açısından ise; maluliyete ilişkin raporun Genel Şartlara uygun olarak “Özürlülük Ölçüt ve Sınıflandırılması ve Özgürlülere verilecek Raporlar Hakkındaki Yönetmelik” hükümlerine göre alınması gerektiğini, mahkemece alınan raporun söz konusu yönetmelik hükümlerine uygun olmadığını, bu hususta yapılan itirazlarında nazara alınmadığını, öte yandan geçici iş göremezlik zararlarından müvekkilinin sorumluluğunun olmadığını, davacının buna ilişkin taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği halde kabulünün hatalı olduğunu, Bilirkişi tarafından tanzim edilen raporunda ZMMS Genel Şartlarına uygun hesaplama içermediğini, kararın bu nedenle de hatalı olduğunu, yine mahkemece tazminata avans faizi işletilmesinin de hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Mahkemece verilen kararda kamu düzenine aykırılık görülmediğinden, HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf edenin sıfatına ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılacak istinaf inceleme sonucunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismini zarar nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, kazaya neden olduğunu iddia ettiği aracın zorunlu mali sorumluluk sigortası olmadığından bahisle zararlarında davalının sorumlu olduğunu belirterek davalından tazminat talebinde bulunmuş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalının kazanın meydana gelmesinde, sigortasız aracın kusur durumuna ve kendisine yöneltilen husumete ilişkin istinaf talebi bulunmamaktadır.
Davalı sigorta şirketi, davacı tarafından davadan önce müvekkili sigorta şirketine usulüne uygun başvuru olmadığını, müvekkili tarafından talep edilen evrakları sunmak yerine eldeki davayı açtığını, bu nedenle KTK’nın 97. Maddesi gereğince başvuru şartını yerine getirmediğinden, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; sigorta şirketine başvuruyu düzenleyen 2918 sayılı KTK.nın 97. maddesinde “sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması” gerektiği belirtilmiş, bu yazılı başvuruya eklenmesi zorunlu olan ve dava şartı olan başvurunun yapılmamış sayılmasına neden olacak belgeler belirtilmemiştir.
Dosya kapsamına göre davacı tarafından dava açılmadan önce, davalının da kabulünde olduğu gibi sigorta şirketine başvuru yapıldığı anlaşıldığından KTK.nın 97. maddesinde belirtilmeyen belgelerin ibraz edilmemesi nedeniyle dava şartının yerine getirilmediğine ilişkin itirazı yerinde görülmemiştir.
Davalının maluliyet raporuna yönelik istinaf talebi yönünden ise, davalı 5684 Sayılı Yasanın 14/2-b maddesi gereğince, KTK kaynaklanan bedensel zararlar nedeniyle, rizikonun gerçekleştiği tarihte sigortasını yaptırmamış, araçların sebep olduğu zararları, kaza tarihindeki zorunlu mali sorumluluk sigortasındaki (Trafik Sigortasının) geçerli teminat limiti kadar üstlenmiş olup, “bedensel zararlar” ile sınırlı olan sorumluluğun belirlenmesinde KTK’nın 85. maddesi, 91. maddesi ile 90 ve 92. maddeleri esas alınır. KTK’nun 91. maddesinde, sigortanın (sigortası olmaması halinde …nın) işletenin sorumlu olduğu zararlarından sorumlu olduğu belirtilmiş iken, 2918 Sayılı Yasanın 90. Maddesinde zararın ve tazminatın belirlenmesinde uygulanacak hükümlere yer verilmiş, 92. maddesinde ise teminat dışı kalan haller düzenlenmiştir.
Bu çerçevede, …, KTK’nın 85/1 maddesi kapsamında kalan bedensel zararlardan, zarar görene karşı sorumludur. 2918 Sayılı Yasanın 90. Maddesinde, daha önceki düzenlemede “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanunun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır” denilerek, zararın ne şekilde belirleneceği belirtilmiş ve “gerçek zarardan” sigorta limiti ile sınırlı olarak sorumlu olan sigorta ve … yönünden ayrım yapılmayarak, farklı hesaplama yöntemi ve zarar belirleme yöntemi kanunda getirilmemişken, KTK’nın 90. Maddesinde 6704 Sayılı yapılan 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik ile “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” denilerek, sigortanın sorumluluğun belirlenmesinde, işletenin ve sürücüsünün sorumluluğun belirlenmesinde esas olan ilkelerden ayrılınmış, sigorta şirketinin sorumluluğunun belirlemesi açısından, işleten ve sürücüsünün sebep olduğu “gerçek zarar” belirlenmesine ilişkin TBK ve Yargıtay tarafından benimsenen ilkelerin yerine “Genel Şartlarda” kabul edilen hesaplama ve zarar belirlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir. Böylece sigortanın sorumluluğunda işletenin zararlarından sorumlu olacağı teminat miktarı ile sınırlama yanında, TBK ve Yargıtay içtihatları ile belirlenen “Gerçek Zarar” belirlenmesine ilişkin hükümlere bağlı kalmaksızın, idareye tazminat hesaplama yöntemini belirleme yetkisi verilmiştir.
6704 Sayılı Yasa ile yapılan bir kısım düzenlemelerin iptali hususunda Anayasa Mahkemesine açılan iptal davasında da, Anayasa Mahkemesi 2019/40 Esas 2020/40 Karar Sayılı Karar Tarihi 17/7/2020 kararında “Kanunun 90. Maddesinin Birinci Cümlesinin ‘„.bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda..,” İbaresi, İkinci Cümlesinde Yer Alan “…ve genel şartlarda… ” İbaresi ve 92. Maddesinin (i) Bendi” başlığı altında incelediği Anayasa Aykırılık Sorunun incelemesinde bu duruma dikkat çekilerek “Bu çerçevede 6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilmeyen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmesi hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklılaşacaktır. Bu itibarla sigorta şirketinin, işletenin sorumlu olduğu tazminatı aşan miktarda tazminat sorumluluğu dahi söz konusu olabilecektir. Bu durum, sigorta şirketi bakımından fakirleşmeye, zarar gören üçüncü kişi bakımından ise sebepsiz zenginleşmeye yol açabilecektir. 6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde de işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı yine farklı olacaktır. Bu durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.” denilerek, ilgili düzenlemelerin iptalinde, somut değerlendirmelerini ortaya koyarak, Gerçek zarardan sigorta teminat limiti ile sorumlu olan sigortanın sorumlu olduğu zararın belirlenmesinde, sürücü ve işletenin sorumlu olduğu yöntemden faklı bir değerlendirme yoluna gidilemeyeceği kabul edilmiştir.
Hal böyle iken, Anayasa Mahkemesinin, 6704 Sayılı Yasa ile değişik 2918 Sayılı Yasanın 99. Maddesinde yer alan sigortanın temerrüte ilişkin maddeyi iptal etmemesi nedeniyle, bedensel zararlarda, aranacak maluliyet raporunu idarenin serbestçe belirleyebileceği, Sigorta Şirketinin de poliçe kapsamında, Genel Şartlarda niteliği belirlenen rapor çerçevesinde sorumlu olması gerektiği ileri sürülmekte ise de; Genel Şartlar ikincil norm olup, kanuna aykırı düzenlemeler geçerli değildir. Zorunlu Sorumluluk Sigortasının sorumluluk sınırları kanun ile belirlenmiş olup, Kanunla belirlenen sorumluluk Genel Şartlar ile daraltılamayacağı gibi, Kanun ile belirlenen ve “gerçek zarar” hesabında benimsenen yöntemden ayrık bir düzenleme de getirilemez. Bu durum bedensel zararlarda, maluliyetin belirlenmesi açısından alınacak raporları da kapsar. Kısaca sürücü ve işletenin sorumluluğu açısından, alınması gereken maluliyet raporu hangi niteliğe sahip ise sigortanın sorumluluğu açısından da aynı niteliğe sahip olmalıdır. Daha da somutlaştırmak gerekir ise; sürücü ve işletenin sorumluluğu “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” ile belirlendiği bir durumda Genel Şartlarda sigorta şirketinin sorumluluğunun belirlenmesinde “özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre sorumlu olacağı kararlaştırılmaz. Aksi takdirde, Anaya Mahkemesinin iptal gerekçesinde de açıklanan sigortanın sorumlu olduğu zararın belirlenmesinde, “gerçek zarar” kriterinden uzaklaşılacağı aşikardır. Bu nedenle 2918 Sayılı Yasanın 99. Maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmemiş olması, Anayasa Mahkemesi tarafından inceleme konusu yapılmayan Genel Şartlardaki düzenlemenin, sigorta yönünden uygulanması gerektiği sonucunu doğurmaz.
Somut olaya bakıldığında, meydana gelen trafik kazası 30/06/2016 tarihinde meydana gelmiş ve davalının sorumluluğu da, 01/06/2015 tarihindeki Genel Şartlar çerçevesinde düzenlenen poliçeden kaynaklanmaktadır. Mahkemece “çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” çerçevesinde maluliyet raporu alarak 15/11/2018 tarihinde davanın esası hakkında karar vermiştir. Mahkemece raporun alındığı tarihte ve karar tarihinde, 2918 Sayılı Yasanın 90. Maddesinindeki Genel Şartlara atıf yapan madde iptal edilmemiş olması nedeniyle Genel Şartlar çerçevesinde “özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre rapor alınması gerekir ise de, 2918 Sayılı Yasanın 90. Ve 92. Maddesinde Genel Şartlara atıf yapılan maddeler yukarıda bahsi geçen Anayasa Mahkemesi Kararı ile iptal ediliğinden iptal kararı da 09/10/2020 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiğinden, iptal kararının devam eden uyuşmazlıklarda da uygulanacak olması karşısında, davalının uyuşmazlıkta “özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” uygulanması gerektiğine ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, “çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”, “Maluliyet İşlemleri Tespit Yönetmeliği” ile kısmen yürürlükten kaldırılmış ise de, çalışma gücü ve meslekte kazanma gücünün belirlenmesinde uygulanan “iş kazası ve meslek hastalığı” oranlarının belirlenmesine ilişkin hükümlerin, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü tarafından çıkartılan 2013/34 Sayılı Genelgede ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü de 17/09/2015 tarihli 2015/23 Sayılı Genelgesinde de açıklandığı üzere halen yürürlükte olması karşısında, Davacının Maluliyetinin Belirlenmesinde “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” çerçevesinde alınan rapora göre karar verilmesi yerinde görüldüğünden davalının buna ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Davalının geçici iş göremezlik zararlarından sorumluluğuna yönelik istinaf talebi yönünden de;
6098 Sayılı TBK’nun 54. maddesinde çalışma gücünün azalmasından veya yitirilmesinden doğan kayıplar ile kazanç kaybı, bedensel zararlar kapsamında sayılmış olup, geçici iş göremezlik zararları da bu kapsamdadır. Sürücü ve işletenin, zarar görenin geçici iş göremezlik zararlarından sorumlu olması nedeniyle, aracın sigortalı olması halinde 2918 Sayılı Yasanın 90. maddesi gereğince (sigortanın sorumluluğu TBK hükümlerine göre belirleneceğinden ve geçici iş göremezlik zararları da 2918 Sayılı Kanunun 92. Maddesinde sigorta teminatı dışında tutulmadığından) davalı sigorta şirketinden talep edilebilir. Diğer yandan geçici iş göremezlik zararı tedavi gideri olmadığı gibi SGK’nun sorumluluğunu düzenleyen, 2918 Sayılı Yasanın 98. maddesinde geçici iş göremezlik zararlarının SGK’nun sorumluluğunda olduğuna ilişkin düzenleme de yer almamaktadır.
Nitekim, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından geçici iş göremezlik zararları tedavi gideri kapsamında görülmediği gibi, Yargıtay 10. H.D.’nin 2016/10172 E. – 2019/10217 K. Sayılı ve 24.12.2019 tarihli kararında, “6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemede; trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin karşılanacağı belirtilmiş olup, geçici iş göremezlik ödemeleri yasa kapsamı içerisinde bulunmamaktadır.” denilerek, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin içtihatlarından farklı bir değerlendirme yoluna gidilmemiştir.
Geçici iş göremezlik zararlarının, TBK’nun 54. maddesi kapsamındaki zararlardan olması ve araç işletenin sorumluluğunda bulunması, kaza tarihinde yasanın 92. maddesinde açıkça sigorta teminat dışında sayılmaması nedeniyle geçici iş göremezlik zararları davalının sorumluluğundadır. Genel Şartlarda sigorta primine esas alınan bu zararların SGK sorumluluğunda olduğu belirtilmiş ise de, 2918 Sayılı Yasanın 98. maddesine aykırı şekilde SGK’nın sorumluluğunda olduğunun düzenlenmesi, davalının geçici iş göremezlik zararlarından sorumlu olmadığı sonucunu doğurmaz. Genel şartlar ile sorumluluğu kanun ile belirlenen SGK’nın, aktarılan prim sebebiyle geçici iş göremezlik ödemesinden de sorumlu olacağına ilişkin düzenleme, SGK yönünden bağlayıcı olmadığından, zarar görene karşı da ileri sürülemez. Bu nedenle davalının geçici iş göremezlik tazminatından sorumlu olmadığına ilişkin istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir.
Davacının Aktüer Bilirkişi raporuna yönelik istinaf sebeplerin yönünden ise; Mahkemece, aktüer bilirkişiden alınan aktüer bilirkişi raporunda, tazminat hesabında bilirkişi tarafından TRH2010 Yaşam Tablosuna göre davacının muhtemel yaşam süresi belirlenerek, işleyecek aktif ve pasif dönem zararını “Progresif Rant Yöntemi” uygulanarak “1/kn” formülüne göre %10 artırım, %10 indirim uygulamak suretiyle belirlemiştir. Rapor tarihi ve mahkemece verilen karar tarihi itibariyle, Anayasa Mahkemesi tarafından yukarıda açıklanan maddeleri henüz iptal etmemiş olması nedeniyle Genel Şartlara göre uygulanacak olan yöntem TRH2010 Yaşam Tablosuna göre %1,8 teknik faiz uygulaması ile “Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant Yöntemi” olmakla beraber, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında TBK ve Yargıtay tarafından “Gerçek Zarar” hesabında benimsenen yöntem ve ilkeler çerçevesinde tazminat hesaplaması yapılması gerektiğinden, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2020/2598 E. 2021/34 K. Sayılı kararı ile içtihat değişliğine giderek, TRH2010 Yaşam Tablosu ile “muhtemel yaşam süresi” belirlendikten sonra “progresij Rant Yönetimi” uygulanmak suretiyle tazminat hesaplaması yöntemini benimsediğinden, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu da Yargıtay tarafından benimsenen yönteme uygun olduğundan davalının bu nedenle yaptığı istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir.
Davalının faizin türüne ve başlangıcına ilişkin istinaf sebeplerine gelince; 2918 sayılı KTK’nın 99. maddesi “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” düzenlemesi gereğince, sigortanın temerrütü için Genel Şartlarda belirtilen belgeler ile sigorta şirketine müracaat zorunludur. Davacı tarafından tazminat hesabına esas maluliyet raporu olmaksızın sigorta şirketine müracaat etmesi nedeniyle, davadan önce muaccel olan tazminat alacağı yönünden, davalının açılan dava ile temerrüdü gerçekleştiğinden, 12/10/2016 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru olmadığı gibi, mahkemece kaza yapan aracın türünden hareket ile tazminatın avans faizi ile tahsiline karar verilmiş ise de, faizin belirlenmesinde aracın türü değil, kullanım amacı nazara alınması gerektiğinden, davacıya ait aracın ruhsat bilginde “hususi” araç olarak belirtilmiş olması, ticari kullanıma yönelik delil de sunulmaması nedeniyle, hükmedilen tazminatın yasal faizi ile tahsiline karar verilmesi gerekirken, “avans faizi” ile tahsiline karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin reddi ile, faizin türüne ve başlangıcına yönelik istinaf taleplerinin kabulüne, Mahkemece yapılan yargılamada eksiklik bulunmamasına, yapılan hatanın yeniden yargılamayı gerektirmesine göre HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, mahkemece hüküm altına alınan tazminatın faiz başlangıcının “18/10/2016”, faiz türünün ise “yasal faiz” olarak düzeltilerek, ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararda kesinleşen yönler korunarak yeniden esas hakkında karar verilerek aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
I-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile; Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 15/11/2018 tarihli, ….Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
HMK’nın 353/1-b-2.maddesi uyarınca esas hakkında yeniden karar verilmesine, buna göre;
1-DAVANIN KABULÜ İLE 12.186,80 TL geçici iş göremezlik 68.640,81 TL daimi iş göremezlik olmak üzere toplam 80.827,61 TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 18//10/2016 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Davacı taraf kendini vekille temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. 3, 13 maddeleri gereğince hesaplanan takdiren 9.216,21 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine,
3-Aşağıda dökümü yapılan davacı tarafından yapılan 842,90 TL yargılama giderinin davalı taraftan alınarak davacı tarafa ödenmesine,
4-Arta kalan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde YATIRANA İADESİNE,
5-Alınması gerekli 5.521,33 TL harçtan peşin ve ıslahla alınan 295,05 TL harcın düşümü ile arta kalan 5.226,28TL harcın davalı taraftan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-Peşin ve ıslahla alınan 295,05 TL harcın davalı taraftan alınarak davacıya ödenmesine,
İSTİNAF HARÇ VE YARGILAMA GİDERLERİ YÖNÜNDEN;
II-Davalı tarafça yatırılan 35,90 TL ve 1371,35 TL olarak yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
lll-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
IV-Davacı tarafından yatırılan gider avansından karşılanan istinaf başvurusu tebliğ giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
V-HMK’nun 333.maddesi gereğince kullanılmayan istinaf gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
VI-Kararın usulüne uygun olarak taraflara tebliğine,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi uyarınca kararın usullen tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere 04/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

….

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.