Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/685 E. 2021/1042 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: ….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

…..
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/10/2018
NUMARASI :…..

DAVANIN KONUSU : Trafik Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ : 03/06/2021
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 21/06/2021

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 16/05/2015 tarihinde işleteni … olup, İMSS poliçesi davalı … … A.Ş. tarafından düzenlenen, dava dışı …’nün sevk ve idaresindeki aracın seyir halinde iken sağa doğru döndüğü sırada karşıya geçmek isteyen davacı yaya …’a çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiğini, kaza neticesinde davacının diz kaptığının parçalanması sebebiyle bacağına üç adet platin takıldığını, davacının ayağında aksaklık meydana geldiğini, İstanbul ATK 3. ihtisas Kurulunun raporuna göre davacının %22 oranında sürekli iş göremez kaldığını ve 4 ay süreyle geçici iş göremezlik hali olduğunu, iş göremez, kaldığı dönemde bakıcıya ihtiyaç duyduğunu, kaza tespit tutanağına göre kazanın oluşumunda dava dışı araç sürücüsünün kusurlu bulunduğunu, davacıya herhangi bir kusur izafe edilmediğini, kazaya karışan aracın genişletilmiş kasko … poliçesinin davalı … şirketi tarafından düzenlendiğini, … şirketinin manevi zarardan İMM poliçesinde belirlenen 10.000,00 TL teminat limitiyle sınırlı sorumlu olduğunu, araç işleteni …’ın ise zarardan KTK’nun 85. maddesi uyarınca sorumlu olduğunu ileri sürerek 10.000,00 TL manevi tazminatın davalı … … A.Ş.’den 23/01/2017 dava tarihinden itibaren, diğer davalı …’dan ise 16/05/2015 olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’dan olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı … … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin yetkisine itiraz ederek İstanbul Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, kazaya karışan aracın davalı şirket nezdinde 28/04/2015-16/04/2016 tarihleri arasında genişletilmiş kasko … poliçesi ile davalı … adına sigortalı olduğunu, davadan önce davalı şirkete başvuru yapılmadığını, ihtiyari mali mesuliyet teminat kapsamında sorumluluğun doğmasının ancak davacı lehine ZMMS ile tanınan teminat miktarından da yüksek bir zararın meydana geldiğinin ispat edilmesi halinde ve trafik sigortası limitinin üzerinde kalan tutar için mümkün olacağını, davacının manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun bulunmadığını kusurun varlığı halinde bile araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limitleriyle sınırlı sorumlu olduklarını, davacının yayalara ilişkin trafik kurallarına uymadığından müterafik kusurlu olduğunu bu nedenle tazminat hesabında indirim yapılması gerektiğini, davalının yalnızca dava tarihinden itibaren yasal faiz ile sorumlu olacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin yetkisiz olduğunu, davalının … adresinde ikamet ettiğini, diğer davalı … şirketinin genel merkez adresinin İstanbul olduğunu, … mahkemelerinin davaya bakmaya yetkili olduğunu bu nedenle yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, ayrıca davanın zamanaşımına uğradığını, davaya konu olaydan davalının hiçbir bilgisi olmadığını, kaza yapan araç sürücüsü …’ye davanın ihbar edilmesini talep ettiklerini, kazada atfedilen kusuru kabul etmediklerini, davacının iddia ettiği nitelikte yaralanmaları ve zararın mevcut olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece davanın, trafik kazasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, somut uyuşmazlıkta, ceza dosyasında dinlenen tanık beyanının, ceza dosyasındaki kabule ve dosya kapsamına göre, dava dışı araç sürücüsünün, seyir halinde iken sağa doğru döndüğü sırada karşıdan karşıya kurallara uygun şekilde geçiş yapmak isteyen davacı yayaya çarpması sonucu meydana gelen kazada %100 oranında kusurlu olduğu, davalı işleten ile birlikte davalı … şirketinin düzenlediği kasko poliçesinde, manevi zararları kapsar İMM klozuna yer verildiğinden, kaza nedeniyle oluşan manevi zarardan … teminat limiti ile sınırlı sorumlu bulunduğu, maddi tazminat istemli davada alınan maluliyet raporuna göre davacının kaza sebebi ile % 22 oranında sürekli iş göremez kaldığı, 4 ay süre ile geçici iş göremezliğinin meydana geldiği, yaralanmanın boyutu nazara alındığında davacının manevi zarara uğrayacağının kabulü gerektiği, kazanın meydana gelmesindeki kusur durumu, olay tarihi, olayın oluş şekli, yaralanmanın niteliği, tarafların sosyal ekonomik durumu nazara alınarak davacının davasının kısmen kabulü ile 30.000,00 TL manevi tazminatın davalı … şirketi yönünden genişletilmiş kasko … poliçesi gereğince 10.000.00 TL teminat limiti ile sınırlı olmak üzere 23/01/2017 dava tarihinden itibaren, davalı … yönünden 16/05/2015 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, kazaya karışan aracın ticari olmaması sebebi ile tazminata yasal faiz işletilmesine karar verilmiş; hükme karşı davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … istinaf başvuru dilekçesinde özetle: mahkemece usule ilişkin itirazlarının hukuka aykırı olarak kabul edilmediğini, mahkeme yetkisiz olmasına rağmen esasa girip karar erdiğini, aracın sürücüsüne davanın ihbarım talep etmelerine rağmen bu konuda bir işlem yapılmadığını, eksik inceleme ve araştırma neticesinde karar verildiğini, hükmün maddi gerçeği yansıtmadığını, olayda davalının bir kusuru bulunmadığını kararın eksik inceleme ve araştırma ve hukuka aykırı bilirkişi raporuna dayandığını, hüküm altına alınan tazminat miktarının fahiş olduğunu, her ne kadar tazminatın belirlenmesinde takdir mahkemede olsa da mahkemenin bu takdirinin Yargıtay içtihatlarında belirtilen bir takım olgular üzerine şekillendirilmesi ve sonuca bu şekilde gidilmesi gerektiğini, dava safahatında sundukları tüm beyanlarını tekrar ettiklerini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Davalı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; dava trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan manevi tazminatın kazaya neden olan aracın işleteni ve Kasko sigortacısından (İMSS teminatı nedeniyle) istemine ilişkindir.
Mahkemece davalılar tarafından yapılan yetki itirazlarının 12.07.2017 tarihli duruşmada “mahkemenin dava konusu olay bakımından yetkili olduğu kanaatine varıldığından” şeklinde somut gerekçe belirtilmeksizin reddine karar verilmiş, hükme karşı sadece davalı … vekil tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Davalı … şirketi yönünden mahkeme yetkisiz olup, süresi içinde yetki itirazında bulunulmuş ise de; mahkemece verilen karara karşı davalı … … A.Ş. tarafından istinaf talebinde bulunulmamakla, mahkemenin yetkisi davalı … yönünden kesinleştiğinden bu husus inceleme konusu yapılmamıştır.
6100 sayılı HMK.nın 6/1 maddesinde; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişiliğin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm aksine kesin yetki kaydı olmayan tüm davalar için genel yetki kaydıdır.
Trafik kazası aynı zamanda haksız fiil teşkil eden bir eylem olduğundan 6100 Sayılı HMK’nun 16. maddesinde, “Haksız, filden doğan davalarda haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.” Hükmü yer almaktadır. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 110. Maddesinde “Motorlu araç kazalardan dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar sigortacının merkez ya da şubesinin veya … sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinin birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir” hükmü yer almaktadır.
HMK.nın davalının birden fazla olması halinde yetki başlıklı 7. Maddesinde “(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır. (2) Birden fazla davalının bulunduğu hallerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.” hükmünü içermektedir.
Bir davada birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa davacı bu mahkemelerden birinde dava açma hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa o zaman seçme hakkı davalı tarafa geçmektedir, (aynı yönde Yargıtay 17:Hukuk Dairesinin 23/09/2013 tarih ….. Karar)
Somut olayda yukarıda belirtilen yetki kuralları değerlendirildiğinde; öncelikle HMK’nun 6. maddesi gereğince davalı araç işleteni …’ın yerleşim yeri adresi … olup, diğer davalı … şirketinin (genel merkezinin)yerleşim yerinin Şişli/İstanbul’da bulunduğu anlaşılmıştır. 6102 Sayılı TTK.nun 40. maddesi gereğince, “Her tacir ticari işletmenin açıldığı günden itibaren 15 gün içinde ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirilir.
Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur” hükmü yer almaktadır. Bu kapsamda davalı … şirketinin HMK’nun 6. maddesi anlamında yerleşim yerinin ticaret siciline kayıtlı olduğu açıktır.
Diğer yetki kural, ise: haksız fiile ilişkin 6100 Sayılı HMK’nun 16. maddesinde yer alan haksız filin işlendiği veya zararın meydana geldiği ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi kuralı dikkate alındığında, dosyada mevcut kaza tespit tutanağına göre trafik kazası Erzincan merkezde meydana gelmiş, dava dilekçesine göre davacının yerleşim yeri Kocaeli’dir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110. maddesinde düzenlenen yetki kuralına göre de motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin dava sigortacının merkez veya şubesi ile … sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabilecektir. Davalı … şirketi tarafından poliçenin …’la düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla yurıda anlatılan yasal hükümlere göre; davacının ikametgahı kazanın meydana geldiği yer bir başka deyişle haksız fiilin meydana geldiği yer davalı gerçek kişi …’ın yerleşim yeri, davalı tüzel kişi … şirketinin yerleşim yeri ve … poliçesini düzenleyen acentanın bulunduğu yer yetkili mahkemesi yerine, davacı taraf bu seçimlik yetkisini aşarak Ankara Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açmıştır.
Davalı … şirketinin Ankara’da bölge müdürlüğü mevcut ise de bölge müdürlüklerinin hukuki statüsü kapsamında yetkiye esas alınacak bir tüzel kişiliğinin ve yasada düzenlenmiş bölge müdürlüğü esasına göre bir yetki kaydının bulunmadığı hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıktır. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.03.2003 tarih ….. Karar sayılı ilamında özetle; “… şirketlerinin bölge müdürlüklerinin tüzel kişiliği yoktur ve şube olarak işlem göremezler. Bu nedenle açılmış veya açılacak bir davada husumet ehliyetleri yoktur.” Aynı Dairenin 09.10.2000 tarih…… karar sayılı ilamında ise “Şubenin bulunduğu yerde dava açılabilmesi için işlemin şube işleminden kaynaklanması gerekir. Trafik kaza karışan aracın şubeye ait olduğu iddia edilmemiş ve davada genel müdürlük hasım gösterilmiş ise şubenin bulunduğu yerde dava açılamaz.” şeklinde içtihatları mevcut olup nitekim yukarıda yer verilen Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 23/09/2013 tarihli ilamındaki karşı oy gerekçesinde de … şirketinin bölge müdürlüğünün ticaret siciline şube olarak tescilinin yapılmadığı, yasada düzenlemeye tabi tutulan şube gibi kabul edilemeyeceği görüşüne yer verilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlıkta ayrıca acenta ve şube kavramının da incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle bu kavramlar üzerinde durulmak suretiyle konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
6102 Sayılı TTK’nın 48.maddesinde, şube kavramı bir tanım yapılmaksızın düzenlenmiş olup, bu madde de yukarıda yer verilen TTK’nun 40.maddesindeki düzenlemede olduğu gibi “her şube kendi merkezinin ticaret unvanını, şube olduğunu” belirterek kullanmak zorundadır. Bu unvana şube ile ekler yapılabilir. TTK’nun 40/3.maddesinde ise “Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur” hükmü yer almaktadır. Şube tanımı TK’nun 48.maddesinde yapılmamış olup, 5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar Borsalar Kanunu ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununda şube tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre “Bir merkeze bağlı olduğu halde müstakil muhasebesi bulunan ve muhasebesi merkezde tutulduğu ve müstakil sermayesi bulunmadığı halde, kendi başına sınai faaliyet ve ticari işlem yapan yerler ve satış mağazaları bu kanunun uygulanması bakımından şube sayılır” hükmü yer almakta olup, buna göre şubenin kendi adına ve hesabına hareket etmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla şubeler merkezden aldığı yetkiye dayalı olarak 3.kişiler ile ticari ilişki kurabilen ve TTK’nun 40.maddesi gereğince bulunduğu yerin ticaret siciline tescili gereken yasalarda düzenlenmiş bir tüzel kişilik birimidir. Halbuki bölge müdürlüğü tamamen her şirketin işlem hacmi, kendi iç işleyişi, personel ve hizmet sunumu, eksper gönderilmesi gibi bir takım yönetim işlemlerini yürütmek üzere, iş kapsamında 3.kişiler ile doğrudan ve kendi adına işlem yapma ehliyetine ve tüzel kişiliğine sahip olmayan idari birimlerdir. Dolayısıyla yasa da düzenlenmeyen herhangi bir sicile kaydı olmayan olması da gerekmeyen şirketin kendi iç işleyişi ile kurduğu bölge müdürlüklerinin bulunduğu yer esasına güre bir yetki kaydının belirlenmesi yasaya aykırıdır. Bölge Müdürlükleri hakkında yasada bir hüküm bulunmadığından ticaret siciline tescili gereken, davacı veya davalı olarak taraf ehliyetine sahip olan şube gibi değerlendirilmesi yasanın çok açık hükümlerine aykırıdır.
… sözleşmesini yapan acentanın durumu ise şubeden farklıdır. Zira acenteler, 6102 Sayılı TTK.nın 102. Maddesinde tanımlanmış olup, “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acenta denir” düzenlemesi bulunmakta olup aynı yasanın 105. maddesinde ise “Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmeler ile ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya veya bunları kabule yetkilidir. Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir.” Hükmü ile “acentelerin sözleşme yapma yetkisi veren belgelerin, acente tarafından tescil ve ilan ettirilmesi zorunludur.” hükümleri bulunmaktadır.
Bu yasal hükümlerden anlaşılacağı üzere acente, doktirindeki tabiri ile bağlı olmayan tacir yardımcılarındandır. Acente TTK.nın 105. Maddesi gereğince hukuki uyuşmazlıklarda müvekkili adına dava açılabilecek ve kendisine karşı aynı sıfatla dava açılabilecek bir tüzel kişilik olmasına ve TTk.nın 107. Maddesi gereğince acentelerin müvekkilleri adın sözleşme yapma yetkisi bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ayrıca ticaret sicil gazetesinde ilan ettirilmesinin zorunlu olmasına göre bölge müdürlüğünün acenteden daha yetkili olduğuna dair görüşün yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Zira bölge müdürlüğü ne sözleşme yapma yetkisine sahiptir, ne ticaret sici1ine tescil ve ilan edilmektedir, ne de genel müdürlüğe izafeten acente gibi kendisine dava açılması veya bu sıfatla kendisinin dava açma yetkisi bulunmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere gerek şube gerekse acenteye ilişkin hükümler TTK ve diğer özel kanunlarda açıkça düzenlenmiş olup, yasada düzenlenmeyen görev ve yetkilerinin ne olduğu, hangi bölgede bulunduğu bilinmeyen veya varsa adresi, ancak internet arama motorlarında yapılacak arama ile bulunabilecek, bölge müdürlüğünün bulunduğu yerin yasada düzenlenen şube ve acenteye kıyasla yetkili olarak kabul edilmesi Anayasanın 142.maddesinde düzenlenen mahkemelerin görev ve yetkilerinin ancak kanunla düzenleneceğine ilişkin “kanunilik ilkesine aykırıdır”
Tüm bu nedenlerle dava konusu uyuşmazlıkta, davacının HMK’nun 16. maddesi HMK’nun 6. maddesi, HMK’nun 14/1. Maddesi, HMK.nin 7. Maddesi ve Karayolları Trafik Kanununun 110. maddesine göre belirlenen tüm yetki kurallarına uyulmadan, kanunda öngörülen genel ve özel yetkili mahkemelerden birinde dava açmadığı, yetkisiz mahkemede dava açtığı dikkate alındığında seçme hakkının davalıya geçtiği, davalı … vekili tarafından süresi içinde yetki itirazında bulunarak, dosyanın yetkili … Mahkemelerine gönderilmesinin talep edildiği, adı geçen davalının kendisine geçen seçimlik hakkını … mahkemeleri olarak bildirdiği anlaşılmakla Ankara Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davada davalı … yönünden davanın tefrik edilip yeni esasa alınan dosyada davalı … vekilinin yetki itirazının kabulüne, yetkisizlik kararı ile dosyanın yetkili … ATM’ne gönderilmesine şeklinde karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi gerekçe gösterilmeksizin mahkemenin yetkili olduğunun kabulü ile bu davalı yönünden işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmediğinden, davalı … vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebinin kabulü ile HMK’nun 353/I-a-3 maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, yukarıda izah edildiği şekilde karar verilmek üzere dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine, kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
I-Davalı … vekilinin istinaf talebinin kabulü ile Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.10.2018 gün ve ….. Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
HMK.nun 353/1-a-3 maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
Kararın kaldırılma sebebine göre davalı … vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
2-Davadan peşin alınan 341,56 TL istinaf karar harcının talebi halinde davalı …’a iadesine,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek esas hükümde gözetilmesine,
4-Kararın tebliği, harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 03.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.