Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/2913 E. 2022/1057 K. 15.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No…
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/04/2019
NUMARASI ….
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)

KARAR TARİHİ : 15/04/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 13/05/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacılar vekili, davalı … Sigorta A.Ş. vekili ve davalı … vekili tarafından ayrı ayrı süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların murisi … …’ın 30/12/2014 tarihinde İstanbul yolu üzerinde bulunan otobüs durağına gitmek için karşıdan karşıya geçtiği sırada davalı …’un sevk ve idaresinde bulunan, diğer davalı sigorta şirketine sigortalı aracın çarpması neticesinde hayatını kaybettiği, olayın meydana gelmesinde davalının asli kusurlu olduğunu, davacıların murislerinin desteğinden yoksun kaldıklarını, murisin ölümü sebebiyle derin üzüntü ve ızdırap duyduklarını, maddi ve manevi tazminatın koşullarının oluştuğunu ileri sürerek, davacı sağ eş … … için şimdilik 5.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi, desteğin çocukları olan davacı … … için 5.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi, davacı … … için 5.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi, desteğin anne ve babası olan davacılar … … ve … için ayrı ayrı 10.000,00 ‘ar TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte(davalı sigorta şirketi açısından maddi tazminat yönünden poliçe limiti ile sınırlı kalmak kaydıyla) müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; 10.01.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile destek tazminatı taleplerini davacı eş için 65.196,62 TL, davacı … için 6.045,59 TL, davacı … için 10.805,25 TL’sına yükseltmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesinde; söz konusu kaza ile ilgili davadan önce davalı şirkete müracaat edilmediğini, herhangi bir hasar dosyası açılmadığını, aracın sigorta şirketine sigortalı olduğunu, sorumluluklarının sigortalının kusuru oranında olmak üzere azami 268.000,00 TL olduğunu, sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olduğunu, kazanın meydana gelmesinde davalı şirket sigortalı araç sürücüsüne kusur izafesinin mümkün olmadığını, müteveffanın karşıdan karşıya geçişi sırasında, akşam saatlerinde havanın karanlık olmasının yanında araçların süratle ilerlediği 4 şeritli devlet karayolunda dikkatsizce dalgınlıkla ve kontrolsüz bir şekilde karşıya geçmeye çalıştığını, bu şekilde hem kendi can güvenliğini, hem de trafik güvenliğini tehlikeye attığını, destekten yoksun kalma tazminatı belirlenirken asgari ücretin baz alınması gerektiğini, davacının kaza tarihinden itibaren faiz işletilmesine ilişkin talebinin haksız olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davalının 30/12/2014 tarihinde trafik kazasına karıştığını, söz konusu kazaya ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/175887 numaralı dosya ile soruşturma açıldığını, kazada davalının kusurunun bulunmadığını, yolda ışıklandırma bulunmamasının o yolda yayaların geçmesi açısından tehlikeli bir hal aldığını, soruşturma dosyasında alınan bilirkişi raporunda yayaların uyması gereken kurallara riayet etmeyen müteveffanın kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece, toplanan deliller ve denetime elverişli hükme esas alınabilir raporlar neticesinde, davalıya ZMMS poliçesi ile sigortalı aracın, davalı sevk ve idaresindeki şoförün davacılar desteğine çarpması neticesinde gerçekleşen trafik kazasında, davalıya sigortalı araç sürücüsünün %25 kusurlu olduğu ve kaza nedeniyle vefat eden davacılar desteğinin %75 kusurlu olduğu ve söz konusu kusur tespitinin ceza ve soruşturma dosyasındaki tespitlerle de uyumlu olduğu, davacılar …, … ve … yönünden talep edilen destekten yoksun kalma tazminatının poliçe limitleri dahilinde olduğu, ancak sigorta şirketi yönünden davadan önce temerrüdün gerçekleşmediği bu nedenle poliçeden kaynaklı sorumluluk nedeniyle davalı sigorta şirketi açısından dava tarihi, diğer davalı … açısından ise haksız fiil sorumluluğu nedeniyle dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, ıslah ile artırılan kısım yönünden ise her iki davalı açısından da ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davanın kabulüne karar vermek gerektiği,
Manevi tazminata yönelik talepler açısından ise; müteveffanın ölüm tarihinde 37 yaşında olduğu ve eşi davacı … …’ın 35 yaşındayken 9 ile 14 yaşlarında 2 kız çocuğu ile dul kaldığı; müteveffanın çocukları diğer davacılar … ile …’in küçük yaşta babalarını kaybetmiş olduğu, nitekim diğer davacıların da genç yaştaki oğullarını kaybettiği anlaşılmakla, desteğin vefatının davacılarda yaratacağı manevi zararın maddi bir ölçümü tam olarak yapılamasa da bir nebze olsun yaşanılan manevi yoksunluğun sebepsiz zenginleşmeye yol açmayacak şekilde kusur oranı da dikkate alınarak yapılan değerlendirilmesi neticesinde, davacılar için manevi tazminat takdir edildiğinden bahisle, davacıların manevi tazminat taleplerinin kabulü ile;10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı … …’a verilmesine, 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı …’a verilmesine, 25.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı … …’a verilmesine, 25.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ‘dan alınarak davacı … … (…)’a verilmesine, 25.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı … …’a verilmesine, davacıların destekten yoksun kalma tazminat taleplerinin kabulü ile; ıslah ile arttırılan 65.196,62 TL’nin 5.000,00 TL’sine davalı … yönünden 30/12/2014 tarihinden, sigorta şirketi yönünden ise dava tarihinden, 60.196,62 TL’sine ise 10/01/2019 ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken müteselsilen tahsili ile davacı … …’a verilmesine,)Islah ile arttırılan 6.045,59 TL’nin 5.000,00-TL’sine davalı … yönünden 30/12/2014 tarihinden, sigorta şirketi yönünden ise dava tarihinden, 1.045,59 TL’sine ise 10/01/2019 ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken müteselsilen tahsili ile davacı … … (…)’a verilmesine, ıslah ile arttırılan 10.805,25 TL’nin 5.000,00 TL’sine davalı … yönünden 30/12/2014 tarihinden, sigorta şirketi yönünden ise dava tarihinden, 5.805,25 TL’sine ise 10/01/2019 ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken müteselsilen tahsili ile davacı … …’a ödenmesine karar verilmiş; hükme karşı tüm taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
1-Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Davacıların murisi … …’ın davalı …’un sevk ve idaresinde bulunan, diğer davalı sigorta şirketine sigortalı aracın çarpması neticesinde hayatını kaybettiğini, olayın meydana gelmesinde davalının asli kusurlu olduğunu, davacıların murislerinin desteğinden yoksun kaldıklarını, murisin ölümü sebebiyle derin üzüntü ve ızdırap duyduklarını, maddi ve manevi tazminatın koşullarının oluştuğu yönündeki iddialarına dayanarak açılan davada mahkemece, müteveffanın %75, davalı araç sürücüsünün ise %25 kusurlu olduğu gerekçesi ile manevi tazminat ile destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin kabulüne karar verildiğini, ancak hükmün faiz yönünden hatalı olduğunu, manevi tazminata işletilecek olan yasal faizin başlangıcının dava tarihi değil olay tarihi olarak belirlenmesi gerektiğini, kararda; manevi tazminat ile ilgili olarak “dava tarihinden işleyecek yasal faizi” şeklinde hüküm kurulduğunu, zira haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında zarar eylemin gerçekleştiği anda meydana geldiğinden, borcun olay tarihinde muaccel hale geldiğini ve ayrıca bir ihtara veya dava açmaya gerek olmadan olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini,
Mahkeme tarafından verilen kararda; destekten yoksun kalma tazminatı ile ilgili olarak davalı … yönünden ıslah edilen miktar yönünden ıslah tarihinden itibaren faize hükmedildiğini, mahkemece asıl ve ıslah edilen bölüm için, davalı sigorta şirketleri yönünden dava, diğer davalılar yönünden ise kaza tarihinde temerrüde düştükleri kabul edilerek faize hükmedilmesi gerekirken, sigorta şirketi yönünden dava ve ıslah, diğer davalılar yönünden ise kaza ve ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmesinin doğru bulunmadığını, bu nedenle davalı … yönünden ıslah edilen miktara da olay tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, ıslah dilekçesindeki taleplerinin de bu yönde olduğunu, davalı sigorta şirketinden alınacak destekten yoksun kalma tazminatının tamamına dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiğini, mahkeme kararında; destekten yoksun kalma tazminatı ile ilgili olarak davalı sigorta şirketi yönünden ıslah edilen miktar yönünden ıslah tarihinden itibaren faize hükmedildiğini,
Yine yukarıda belirtildiği gibi asıl ve ıslah edilen bölüm için, davalı sigorta şirketi yönünden dava tarihinde temerrüte düştüğünün kabulü ile faize hükmedilmek gerekirken, sigorta şirketi yönünden dava ve ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmesinin doğru olmadığını, davalı sigorta şirketi yönünden ıslah edilen miktara da dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2-Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde; 30.12.2014 tarihinde davalı şirket nezdinde sigortalı, sürücü … sevk ve idaresindeki aracın karıştığı kazada yaya … …’ın vefat ettiğini, müteveffanın destek alacaklıları tarafından işbu davanın ikame edildiğini, davacı eş … …’ın yargılama devam ederken evlendiğini, ancak yerel mahkeme aşamasında alınan ve hükme esas teşkil eden 07.01.2019 tarihli bilirkişi hesap raporunda tüm itirazlarına rağmen bu hususun dikkate alınmadığını, tazminat hesap raporlarında varsayımlar üzerinden hesaplama yapıldığını, yani, eğer müteveffa yaşıyor olsa idi eşine, çocuğuna, anne ve babasına ne kadar destek olacağı hususunun rakamlaştırılmaya çalışıldığını, dolayısıyla da, bu varsayımlar silsilesinde her şeyin müteveffanın hiç ölmemiş olması ihtimaline göre dikkate alınması gerektiğini, eğer … … hayatını kaybetmeseydi, eşine yaşadığı sürece, çocuklarına ise 18 ve 22 yaş hitamlarına kadar destek olacağının kabul edildiğini, müteveffa ölmemiş olsaydı, davacı eş … …’ın da başkasıyla evlenmemiş olacağını, bilirkişilerce davacı eş hiç evlenmemiş gibi destek payı ayrılıp hesaplama yapılması, daha sonra hesaplanan bu tazminattan davacı eşin kaza tarihi ile ikinci evlilik tarihi arasındaki kısmından davalı şirketin sorumlu olacağı miktarın hesaplanması gerektiğini,
Bu halde, yeniden evlenen davacı eşin zararının evlendikten sonraki sürece denk gelen kısmının davalı şirketin sorumluluğunda olmadığını, fakat yine de, zararın bir bütün olarak hesaplanması gerektiğini, bu hususun davalı şirketin sorumluluğunun belirlenmesinde de azami derecede önemli olduğunu, destekten yoksun kalma tazminatının mahiyeti ve amacı, ölenin eylemli yardımını alanların, desteğin ölümünden sonra da bu yardımdan mahrum kalmaması olduğuna göre; destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilebilmesi için, her şeyden önce, destek alma hakkı olan kişinin destek alma ihtiyacının devam etmesi gerektiğini,
Bu itibarla; ölenin eşi sıfatıyla destek alan kişinin yeniden evlenmesi halinde, bu kişinin desteğinden yararlandığı eşinin yardımından yoksun kaldığından bahsedilemeyeceğini (T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/11855 K. 2019/4705, 15.4.2019 tarihli ilamı), bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini, aksi kanaatte olunması halinde ise müteveffa … …’ın (T.C. …) ve yeniden evlenen eş … …’ın (T.C…..) güncel nüfus kayıt örneğinin dosyaya kazandırılmasını ve bu doğrultuda yeniden mahkeme hesap raporu alınmasını talep ettiklerini, nitekim destekten yoksun kalma zararının hesabında, eşin yeniden evlenme ihtimali dahi nazara alınırken gerçeğe kavuşmuş olan evliliğin; tazminat hesabında dikkate alınmamasının kabul edilemeyeceğini, yine müteveffanın kızı, destek alacaklısı … …’ın 05.07.2000 doğumlu olduğunu, karara esas teşkil eden 05.03.2018 tarihli hesap raporunda … …’ın 22 yaşına kadar destek alacaklısı olduğu varsayımı ile 2022 senesinin sonuna kadar destek tazminatı hesaplandığını, davacı … …’ın 15.08.2017 senesinde evlendiğini, evlendiği tarihten sonra babasının desteğine ihtiyaç duymadığını, tazminat hesabının davacının evlendiği tarihte sona erdirilmesi gerektiğini, evlenme ile destek ihtiyacının ortadan kalktığını (T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/6744 K. 2018/10755, 15.11.2018 tarihli ilamı),bu nedenle öncelikle bu davacı yönünden de davanın reddine karar verilmesini, aksi halde ise davacı … …’ın evlenme ile destek alacaklısı konumundan çıktığı gözetilerek tazminat raporu alınması gerektiğini,
05.03.2018 tarihli bilirkişi kurulu 2. Ek raporu 6. sayfada görüleceği üzere desteğin aktif yaşamı boyunca evli ve 2 çocuklu olduğunun kabulü ile AGİ üzerinden hesaplama yapıldığını, bu hususun hatalı olduğunu, müteveffanın destek alacaklıları, aktif yaşam boyunca destek alacaklısı konumunda olmayıp her bir çocuğun destek ilişkisinin sona erdiği tarih gözetilerek AGİ’nin uyarlanması gerektiğini, müteveffanın kızı … …’ın destek ilişkisinin evlendiği tarih olan 2017 senesinde sona erdiğini, bu halde aktif dönem adına yapılan tazminat hesabında 2017 senesinden itibaren davacı … … destek ilişkisinden çıkana kadar müteveffanın evli ve 1 çocuklu olduğu varsayımı ile uygulanacak AGİ’nin belirlenmesi gerektiğini, yine destek alacaklısı … …’ın da destek ilişkisinin sona ereceği tarih baz alınarak, ilgili tarih itibari ile evli eşi çalışmayan/evli eşi çalışan AGİ üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, müteveffanın eşi … … da işbu yargılama devam ederken evlenmiş olup evlendiği tarih itibari ile destek ilişkisi sona ereceğinden AGİ’nin belirlenmesinde bu hususun da göz önüne alınması gerektiğini, hesap raporunda bu hususlar gözetilmeksizin ezbere dayalı bir hesaplama yapıldığını, huzurdaki davanın, davacı tarafından ilk olarak Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/32 E. ile 13.01.2015 tarihinde ikame edildiğini,
Ardından Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 14.01.2015 tarihinde; mahkemenin görevsizliği nedeni ile dava şartı yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verildiğini, HMK 331. maddesi uyarınca görevsizlik üzerine doğacak vekalet ücretine görevli mahkemede hükmedilmesi gerektiğini, ancak görevsizlik üzerine doğacak vekalet ücretinin, işbu istinaf başvurusuna konu görevli mahkemede hüküm kısmında belirlenmediğini(T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/11737 K. 2018/10878, 19.11.2018 tarihli ilamı), bu halde yerel mahkeme kararında görevsizlik üzerine doğan vekalet ücretinin gözetilmemesi nedeni ile yerel mahkeme kararının kanun ve içtihada aykırı olduğunu, görevsizlik üzerine doğacak vekalet ücretinin de gözetilmesini talep ettiklerini, davalı şirket yalnızca maddi tazminat tutarından sorumlu olup yargılamadaki tüm harç ve yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının hukuka aykırı olduğunu, trafik sigortası genel şartları uyarınca manevi tazminat taleplerinin poliçe kapsamına dahil edilmediğini, nitekim davacının da davalı şirketten manevi tazminat talebi bulunmadığını, mahkemece de manevi tazminat bakımından davalı şirket aleyhine hüküm kurulmadığını, buna rağmen bu hususlar gözetilmeksizin harç ve yargılama giderlerinin tamamından davalı şirketin sorumlu tutulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu (T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/12197 E. 2019/5360 K. No.lu ilamı), bu nedenle davalı sigortacının aleyhine hüküm kurulan maddi tazminat tutarı uyarınca vekalet ücreti, yargılama gideri ve harçtan sorumlu tutulmasını talep ettiklerini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
3-Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; Ankara Cumhuriyet Savcılığında 2014/175887 sayılı dosyası ile soruşturma açıldığını, soruşturma neticesinde yapılan yargılamada davalı …’un tali kusurlu, müteveffa … …’ın asli kusurlu olduğuna karar verildiğini, iş bu tazminat davasında alınan bilirkişi raporunda davalının %15, müteveffanın %85 kusurlu olduğunun belirtildiğini, bu bilirkişi raporunu kabul etmediklerini, Ankara 25. Asliye Ceza Mahkemesinde açılmış olan davadaki bilirkişi raporunda da belirlendiği üzere, olay gerçekleştiği sırada davalı 80-90 km hızla seyretmekte iken, müteveffanın gerek Karayolları Trafik Yönetmeliği, gerek Karayolları Kanunu gereğince yayaların uyması gereken kurallara riayet etmemesi nedeniyle …’a kusur isnat edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 20/10/2017 tarihinde verilen ek bilirkişi raporunda bu oranın değişmediğini, mahkemenin talebi üzerine verilen adli tıp kurumuna ait raporda; bilirkişilerce davalıya dayanaktan yoksun isnat edilen ve kabul etmedikleri %15 kusur oranının, hiçbir farklı gerekçe gösterilmeden %25’e yükseltildiğini, buna ilişkin çelişik iki rapor olması nedeniyle 3. bir rapora başvurma taleplerinin, gerekçe gösterilmeden reddedildiğini,
Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden trafik kazasına ait kaza tespit tutanağı ve gerekli diğer belgelerin değerlendirilmesi sonucu düzenlenen 15/07/2015 tarihli bilirkişi raporunda ve 20/10/2017 tarihli bilirkişi ek raporunda; müteveffa yaya … …’ın Karayolları Trafik Yönetmeliği madde 138 c ve b bendini ihlal ettiği gerekçesiyle %85 oranında kusurlu olduğuna, davalı sürücü …’un KTY Madde 101 b bendini ihlal ettiği gerekçesiyle %15 kusurlu olduğuna kanaat getirildiğini, Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın 2014/175887 sayılı dosyasıyla yapılan araştırmalar sonucu bilirkişi raporuna göre …’un 80-90 km hızla seyrettiği, süratli olmadığının belirtildiğini, … …’ın ışıklandırması olmayan, 4 şeritli yolda hava karanlık olduğu vakitte koyu renk kıyafetlerle yolun karşısına geçmekte olduğunun da belirtildiğini, müteveffanın karşıdan karşıya geçmesinin trafiği tehlikeye atacak bir durum meydana getirdiği ve davalı tarafından fark edilme imkânını engellediği gerekçesiyle asli kusurlu bulunduğunu, buna karşılık …’un KTY 101 b gereğince aracın hızını, kullandığı aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun getirdiği şartlara uydurmaması nedeniyle %15 kusurlu bulunduğunu, davalının hızlı bir şekilde seyir ettiğine dair somut bir delil mevcut olmadığını, tahmin yöntemi ile kusur belirlendiğini,
Somut olayda … … 4 şeritli ışıklandırması az olan bir yolda koyu renkli kıyafetler giyerek şoförün onu görmesini engellediği ve geçiş önceliğini vermesi gerekirken vermediği için kusurlu bulunurken, davalının onu görmediği gerekçesiyle kusurlu olmasının çelişik 2 durumu içerdiğini, davalının, müteveffayı görmesine engel olacak birçok durumun mevcut olduğu kabul edilmişken, bir yandan da görmesi gerekirdi denilerek kusurlu bulunduğunu, gerek Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Trafik Yönetmeliğine göre yayaların uyması gereken kurallara riayet etmeyen müteveffanın asli kusurlu olduğunu, bu nedenle bilirkişi raporuna karşı itiraz etmeleri üzerine Adli Tıp Kurumundan gelen raporda herhangi farklı bir dayanak ve gerekçe belirtilmeksizin kusur oranının %25’e yükseltilmesine ilişkin itirazlarının gerekçe gösterilmeden reddedildiğini (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2012/4518 K.2012/8352 sayılı 28.06.2012 tarihli kararı), bilirkişi ve adli tıp raporu arasındaki çelişkinin giderilmesine ilişkin taleplerinin gerekçe belirtilmeden reddedildiğini, Adli Tıp Kurumu raporunun doğruluğu ve üstün tutulma nedeni belirtilmeden tazminatın belirlenmesinde esas alındığını, Adli Tıp Kurumunun raporunun tamamen doğru ve bağlayıcı olduğunu kabul ederek bu raporda belirtilen kusur oranına ilişkin tazminat hesabı yaptırdığını, manevi tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınan adli tıp kurumu raporunun, bilirkişi raporuyla çelişkili olduğunu,
Manevi tazminatın; maddi tazminatı tamamlayıcı ve zarar vereni caydırıcı bir görev görebilmesi ve hâkimin takdirine bırakılan konulara ilişkin hak ve nesafete göre karar verilmesi gerektiğini, ceza mahkemesi kararından da anlaşılacağı gibi davalının olayda tali kusurlu olduğunu, müteveffanın asli kusurlu bulunduğunu, TBK’nın 51 ve 52. maddelerinde hakimin tazminat takdir hakkının düzenlendiğini, mahkemenin davalının ekonomik durumu, kazanmakta olduğu aylık ücret gibi konuları değerlendirip buna ilişkin karar vermesi gerekirken, müteveffanın kaza öncesi kazandığı maaşa ilişkin araştırma yapıldığına dair gerekçeli kararda belge ve bilgi bulunmakla beraber, hakkında aleyhine karar verilecek olan davalı …’ un ekonomik durumuna ilişkin araştırma yapıldığına dair bir belge ve bilgi bulunmadığını, belirlenen tazminat miktarının davalıyı zor duruma düşürecek nitelikte olup, hakkaniyete uygun olmadığını, davalının asgari ücretli işçi olarak çalıştığını,
TBK’nın 52/2 maddesinde, zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir şeklinde düzenleme olduğunu(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/12902 K. 2018/4434 dosya sayılı 24.4.2018 tarihli kararı), davalı aleyhine belirlenmiş olan tazminat miktarına esas alınan kusur oranının belirlenmesindeki kanuna aykırılık bir yana, gerek manevi gerek maddi tazminata ilişkin değerlendirilmesi gereken hususların göz ardı edildiğini, davalıyı zor duruma düşürecek fahiş miktarda tazminata karar verildiğini, 20/10/2017 tarihli bilirkişi 2.ek raporunda da belirtildiği üzere anne …’ın, dava açıldığı tarihten sonra vefat ettiğini, mahkemece vefat eden anne …’ a da, halen hayatta bulunan eşi … …’a hükmedilen manevi tazminat miktarıyla aynı miktarda tazminat verildiğini, bu miktar mirasçılarına geçmekle beraber, karşı tarafın mamelekinde zenginleşmeye sebep olduğunu, tazminat miktarının belirlenmesinde davalının olaydaki kusur oranı, müteveffanın kusur oranı ve haksız fiilin gerçekleşmesindeki katkısı, davalının ekonomik durumunun değerlendirilmesi gibi etkenlerin göz önünde bulundurulmadığını(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E.2013/16616 K.2015/2274 dosya sayılı 09.02.2015 tarihli kararı), maddi ve manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, karşı tarafta sebepsiz zenginleşmeye neden olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan tarafların sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; Dava, ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-6100 sayılı HMK’nın taraf ehliyetini düzenleyen 50. maddesinde, “medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın, davada taraf ehliyetine de sahip olduğu”, TMK.’nın 28. maddesinde de “kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayacağı ve ölümle sona ereceği” düzenlenmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 28/1. maddesi gereğince, gerçek kişiler yönünden maddi hukuk bakımından hak ehliyeti ve usul hukuku bakımından da taraf ehliyeti ölümle son bulur. Bu nedenle, davaya ölen tarafa karşı veya onun tarafından devam edilmesine imkan yoktur. Yalnız öleni ilgilendiren, yani mirasçılara geçmeyen haklara ilişkin davalar, tarafın ölümü ile konusuz kalır. Yalnız ölen tarafı ilgilendirmeyen ve mirasçıların malvarlığı haklarını etkileyen davalar ise tarafın ölümü ile konusuz kalmaz, bu davalara, ölen tarafın mirasçıları tarafından veya ölen tarafın mirasçılarına karşı devam edilir. Dava ve taraf ehliyeti HMK’nın 114 ve 115. maddeleri gereğince dava şartlarından olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gereken hususlardandır.
Somut olayda; davaya konu trafik kazası 30.12.2014 tarihinde meydana gelmiş olup, iş bu dava 27.02.2015 tarihinde açılmıştır. Dava dilekçesinde diğer davacılarla birlikte desteğin annesi olan … içinde manevi tazminat talep edilmiş, adı geçen davacının yargılama sırasında 05.07.2015 tarihinde ölümü üzerine, yasal mirasçılarından (eşi …, çocukları …, …, … ve … … ile torunları … ve … …)iş bu davada taraf olmayan …, …, … ve … …’dan vekaletname alınarak taraf teşkili sağlanmış ise de, yargılamanın devamı sırasında ölen davacı …’ın davada taraf olma ehliyetinin son bulduğu, davacının malvarlığına ilişkin olan tazminat haklarının mirasçılarına geçtiği, ölüm ile kişilik hakları ve vekillik ilişkisinin son bulduğu, ölü kişi lehine hüküm kurulamayacağı anlaşılmakla; adı geçen dahili davacılar karar başlığında taraf olarak gösterilmediği gibi, … lehine hükmedilecek manevi tazminatın miras payları oranında yasal mirasçıları lehine hükmedilmesi gerekirken, mahkemece 16.04.2019 tarihli hükümle yargılama sırasında vefat eden ölü kişi davacı … lehine manevi tazminata karar verilmesi de isabetli görülmemiştir.
2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacılar vekili iş bu davayı, desteğe çarparak ölümüne sebebiyet veren aracın trafik sigortası şirketi ile araç sürücüsü ve aynı zamanda trafik kayıt maliki olan davalı … aleyhine açmış olup, dava dilekçesinde tazminatların davalı taraftan kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte (davalı sigortacı sadece destek tazminatından sorumlu olmak üzere) müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş,10.01.2019 tarihli ıslah dilekçesinde de aynı şekilde talebini yinelemiştir. Uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte ZMSS’nı yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. Zira, sigortacının tazminat giderim yükümlülüğünü düzenleyen KTK.nun 98/1. maddesi hükmü uyarınca sigortacı ilgili maddede belirtilen belgelerin iletildiği tarihten itibaren 8 iş günü sonrasında temerrüde düşer. Davadan önce böyle bir başvurunun bulunmaması halinde ise dava tarihinde temerrüde düşmüş sayılır. Dava konusu olayda davadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, mahkemece asıl ve ıslah edilen bölüm için, davalı sigorta şirketi yönünden dava, diğer davalı Tolga yönünden ise kaza tarihinde temerrüde düştüklerinin kabulü ile, bu tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi sigorta şirketi yönünden dava ve ıslah, diğer davalı yönünden ise kaza ve ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.
3-Dava dilekçesinden de açıkça anlaşılacağı üzere davacılar vekili davalı sigorta şirketinden sadece destekten yoksun kalma tazminatını talep etmiş, diğer davalıdan ise hem destek tazminatı hem de manevi tazminat talep etmiştir. Karayolları Trafik Kanunu’nun 92. maddesinin (f) bendi ile Zorunlu Trafik Genel Şartları’nın 3. maddesinin (e) bendi uyarınca manevi zararlar trafik sigortası teminatının dışındadır. Bununla birlikte somut olayda yukarıda da söz edildiği gibi, davacılar vekilince davalı zorunlu trafik sigortacısından manevi tazminat isteminde bulunulmadığı ve mahkemece de manevi tazminatla sorumlu tutulmadığına göre, destek tazminatı ve manevi tazminat yönünden ayrı ayrı yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücreti hesaplanarak, destek tazminatına ilişkin yargılama gideri, harç ve vekalet ücreti yönünden davalıların müşterek ve müteselsil sorumluluğuna, hükmedilen manevi tazminata ilişkin harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin sadece davalı …’dan tahsiline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi destek tazminatı ve manevi tazminatın toplamı üzerinden davacılar yararına vekalet ücreti, harç ve yargılama gideri belirlenerek, davalı sigorta şirketinin manevi tazminatla ilgili harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinden, diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulması da doğru değildir.
4-Destekten yoksun kalanların destek payları belirlenirken desteğin gelirinin bir kısmını kendisine bir kısmını da eş ve çocukları ile anne ve babasına ayıracağı varsayılmalıdır. Bunun dışında destekten yoksun kalanlardan bir kısmının davacı olup diğer kısmının davacı olmadığı durumda talepte bulunmayan destek görenlerin paylarının da hesaplamada göz önünde tutulması gerekmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında, destek payları doğru belirlenerek, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış/sağlayacak olduğu yardımın miktarı da doğru şekilde hesaplanmalıdır.
Destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde destekten yoksun kalanlara ayrılacak paylar Yargıtay uygulamaları ile kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte ikişer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile anne ve babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay, ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile anne ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak, anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir. Anne ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, anne ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe, %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanacaktır.
Desteğin gelirinin 100 pay olduğunun kabulü ile bu 100 payın davacılar ile dava dışı hak sahiplerine dağıtılması, dağıtılan payların toplamının 100 olması gerekmektedir. Hakim, her somut olayda, destek ölmeseydi, ne kadar süre ile destek olacak idiyse bu süreyi destek süresi olarak kabul eder. Ana-babaya yardımda, onların yaşama süreleri; çocuklara yardımda ise, çocukların çalışmaya başlama süresi esas alınır. Çocuklarda, kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına, fiziksel/zihinsel engelleri bulunup bulunmamasına göre farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında kız çocukları için genellikle, çalışmaya başlama veya evlenme ile destek ihtiyacı ortadan kalkmaktadır. TBK gereği, ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir. Yasa metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Destekten yoksun kalma tazminatının mahiyeti ve amacı, ölenin eylemli yardımını alanların, desteğin ölümünden sonra da bu yardımdan mahrum kalmaması olduğuna göre; destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilebilmesi için, her şeyden önce, destek alma hakkı olan kişinin destek alma ihtiyacının devam etmesi gerekir. Bu itibarla; ölen kişiden eş sıfatıyla destek alan kişinin yeniden evlenmesi halinde, evlenen eşin, desteğinden yararlandığı kişinin yardımından yoksun kaldığından bahsedilemeyeceği ve desteği olan (eski) eşinden dolayı destek tazminatına hak kazanamayacağı açıktır.
TMK’nın 2. maddesi “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz .” hükmünü içermektedir. Destekten yoksun kalma tazminatının yukarıda ifade edilen amaç ve kapsamı karşısında; somut gerçeğin bulunduğu durumda varsayımlara dayalı hesaplama yapılamayacağı; destek alacaklısı olan davacı eşin ancak desteğin ölüm tarihi ile kendisinin yeniden evlendiği tarih aralığı için tazminata hak kazanabileceği gözetilip hesaplama yapılması gerekecektir. Davacılar yada dava dışı hak sahiplerinin ölümü halinde de artık varsayıma dayalı bakiye ömür süresine göre değil, gerçekleşen duruma göre ölüm tarihine kadar destek tazminatı hesaplanması gerekir. Yargıtay uygulamalarında anne ve baba, çocuklarının ölümü tarihinde bakıma muhtaç olmasalar dahi ileri tarihlerde çocuklarının bakımına ihtiyaç duyabilecekleri, anne ve babanın çocuklarından her zaman maddi ve manevi destek alacağı, bu nedenle tazminat hesabı yapılırken sağ olan anne ve babaya destek payı ayrılması gerektiği kabul edilmektedir.
Somut olayda müteveffanın trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle davacı sağ eş … ve çocukları … ve … için destek tazminatı talep edilmiş, aktüer bilirkişi raporunda davacı kız çocukları için 22 yaş hitamına kadar, davacı eş için de desteğin bakiye ömür sonuna kadar destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmıştır. Oysa dosyada mevcut nüfus aile kayıt tablosundan davacı sağ eş …’ün yargılama devam ederken, henüz hüküm kurulmadan önce 04.10.2018 tarihinde dava dışı … isimli şahısla yeniden evlendiği, yine davacı … …’ın (…) da yargılamanın devamı sırasında henüz karar verilmeden 15.08.2017 tarihinde … … ile evlendiği anlaşılmıştır. Davalı sigorta şirketinin güncel nüfus kayıtları getirilerek bu hususların incelenmesine yönelik itirazı dikkate alınmamıştır. Zira bu halde davacı eş ile davacı … yönünden evlendikleri tarihe kadar destek tazminatı hesaplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gibi, desteğin hayatta olduğu anlaşılan babasına tazminat raporunda destek payı ayrılmış ise de, destekten sonra 05.07.2015 tarihinde vefat ettiği görülen anne …’a kaza tarihinden, ölüm tarihine kadar destek payı ayrılmadan davacılar için destek tazminatı hesaplandığı görülmüştür. Bu hali ile Aktüer bilirkişi raporunun hükme elverişli olmadığı anlaşılmış olup, eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece, öncelikle desteğin tam aile nüfus kayıt tablosunun temini ile baba … … ile diğer hak sahibi davacı …’in halen hayatta olup olmadıklarının, …’in medeni halinde değişiklik olup olmadığının belirlenmesi, daha sonra yukarıda açıklandığı üzere inceleme ve değerlendirme yapılarak, konusunda uzman önceki bilirkişi dışında bir başka aktüer bilirkişiden(hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihteki verilere göre, bilinen dönemde aynı tarihte sonlandırılarak), hak sahibi davacı eş ve …’nın evlenme tarihleri dikkate alınıp, bu tarihe kadar destek tazminatı hesaplanması,bu tarihten sonra paylarının yerleşik Yargıtay uygulamaları gereği müteveffa ile … arasında destek süresince dağılımının yapılması, desteğin babası ile kendisinden sonra vefat eden annesine ölüm tarihine kadar destek payı ayrılması, ölümünden sonra annenin payının desteğin babasına geçeceği göz önünde bulundurulup, yine taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar da mahkemece gözetilerek, davacıların talep edebileceği destek tazminatının tespiti hususunda rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
Bu durumda, yukarıda 1, 2, 3, ve 4 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, hükmün esasına ve sonucuna etkili olan bu hususlarda gerekli deliller toplanıp, inceleme yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi eksik inceleme ve hüküm kurmaya yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek karar verilmesi isabetli görülmediğinden davacılar vekili, davalı sigorta şirketi vekili ve davalı … vekilinin anılan yönlere ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülüp sonucuna göre karar verilmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kararın kaldırılma sebebine göre davacılar vekili, davalı sigorta şirketi vekili ve davalı … vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1- Yukarıda 1, 2, 3, ve 4 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davacılar vekili, davalı sigorta şirketi vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı KABULÜ ile; Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.04.2019 tarih, 2015/32 Esas-2019/274 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1.a.6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Dosyanın yeniden yargılama yapılarak sonucuna göre yeniden karar verilmesi için ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinafa başvuran davacılar tarafından yatırılan 44,40-TL maktu, davalı sigorta şirketi tarafından yatırılan 1.402,00 TL, davalı … tarafından yatırılan 3.023,50 TL nispi istinaf karar harçlarının istek halinde ilgili taraflara ayrı ayrı iadesine,
3-İstinaf talebinde bulunan tüm taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden verilecek nihai kararda ayrı ayrı dikkate alınmasına,
4-Ankara 14. İcra Dairesinin 2019/14768 Esas sayılı dosyasına yatırılan teminatın yatıran tarafa iadesine,
5-Karar tebliği ve harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK. 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 15.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

…..

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.