Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/2814 E. 2022/694 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …..
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

…..

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

……

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/07/2019
NUMARASI …..

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 17/03/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 21/03/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacılar vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; 03/09/2016 tarihinde davalı tarafından ZMMS ile sigortalanan … plakalı araç sürücüsünün direksiyon hâkimiyetini yitirerek takla atarak karşı şeride geçtiği ve karşı şeritteki araca çarptığını, kaza neticesinde sigortalı araç içerisinde yolcu olarak bulunan …’ın vefat ettiğini, müvekkili …’ın ölenin eşi, …’ın ise ölenin oğlu olduğunu, vefat nedeniyle ölenin desteğinden mahrum kaldığını, oluşan zararlarından davalının sorumlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak her bir davacı için 100,00 TL olmak üzere 200,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının müracaat tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesini istemiştir.
Davacılar vekili talep artırım dilekçesi ile davacı … için 191.209,43 TL, davacı … için 22.418,44 TL destek tazminatı talep ettiğini belirtmiştir.
Davalı sigorta vekili cevap dilekçesinde; Müvekkilinin kaza nedeniyle sorumluluğunun olmadığını, müvekkilinin yaptığı araştırmada, …’ın babası …’ın beyanına göre …’a ait 2 çocuk ile kan bağının olmadığı, evlilik birliğinin olmadığı, bu nedenle …’la ilgisinin bulunmadığını belirttiğini, akabinde de, avukatları aracılığı ile dava açtıklarını, öncelikle bu hususun açığa kavuşmasının gerektiğini, …’ın tazminat talep etme hakkının bulunmadığını, … ile ölen arasında desteklik bağının bulunmadığını, taraflar evli olsalar bile evlilik birliği içinde olduklarına dair kanıt olmadığını, ölenin babası … ile yaptıkları görüşmede, kızının …’ın abisi … ile imam nikahlı evli olduğunu ve …’dan hamile iken … tarafından kaçırıldığını, …’ın …’ın nüfusuna kayıtlı olduğunu, kızının …’dan ayrıldığını ve 8 yıl ayrı kaldığını,resmi olarak boşanmadıklarını, bu dönemde de kızının hamile kaldığını ve …’ın doğduğunu, … ile kağıt üzerinde evli kaldıklarını, çocukları ile her hangi bir kan bağının olmadığını beyan ettiğini, …’ın kardeşi … ile yaptıkları görüşmede ise, kız kardeşinin kötü yola düştüğünü bundan …’ın sorumlu olduğunu nerede ve nasıl ikamet ettiğini bilmediğini, belirttiğini, … ile yapılan telefon görüşmesinde ise … … adlı çocuğun kendisinden olmadığını, sadece nüfusuna kayıtlı olduğunu beyan ettiğini, bu şekilde sürdürülen evlikte eşlerin birbirine destek olmasından söz edilemeyeceğini, evliliğin resmiyette devam etmesinin desteğin var olduğunu göstermeyeceğini, müteveffanın ölene ne maddi ne de manevi destek olacak konumda olmadığını, ölen ve davacı arasında bağ kalmadığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini, öte yandan müvekkilinin sadece yasal faizden sorumlu olduğunu, sorumluluklarının sigorta limiti kusur ve zarar ile sınırlı olduğunu, ayrıca davacının kusur durumunu kanıtlaması gerektiğini, hesaplamanın sigorta genel şartlarına göre yapılması gerektiğini, ayrıca sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydan geldiği anda 2,23 promil alkollü ve ehliyetsiz olduğunu, desteğin bu nedenle kazanın meydana gelmesinde müterafik kusurunun bulunduğunu, ayrıca taşımanın hatır taşıması niteliğinde olduğunu bu nedenle tazminattan indirim yapılması gerektiğini, belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, gerek sosyal ekonomik durum araştırmasına, gerek jandarma tarafından tutulan tutanağa, gerek davacının da kabulünde olan 2014 yılında dünyaya gelen dava dışı … …’ın başka bir kişiden dünyaya gelmesine göre, 2009 yılından beri ayrı yaşayan ölen (destek) ve … arasındaki evliliğin kağıt üzerinde kaldığı, her ne kadar farklı iddialar var ise de kayden oğlu olan …’ı da ancak, evi terk eden ölenin ölümünden sonra yanına aldığı, somut durum karşısında davacı …, ölenin kendisine destek olduğuna dair resmi eşi olmasından başka delil sunmamış olup toplanan deliller çerçevesinde kağıt üzerindeki evliliğin ölenin davacı … destek olduğunu ortaya koymayacağı, davacı … tarafından ölenin desteğinden mahrum kaldığı kanıtlanmadığından davacı …’ın davasının reddine karar vermek gerektiği, davacı …’ın davası yönünden ise, sigortalı araç sürücüsünün aşırı alkollü olarak kullandığı aracın, takla atarak şeridinden çıkarak orta refüjü aştıktan sonra karşı şeritte araca çarpması neticesinde kaza meydana gelmiş olup, kaza neticesinde araç içerisinde yolcu olarak bulunan … vefat ettiğinden, kazanın meydana geliş şekline göre başkaca bir kişinin kusurlu olduğuna dair tespit bulunmaması nedeniyle, sigorta şirketinin trafik kazasından kaynaklanan zararlardan 2918 Sayılı Yasanın 91. Maddesi gereğince sigorta limitleri ile sınırlı olmak üzere sorumlu olduğu, davacı …’ın da ölenin oğlu olması nedeniyle destek zararı olduğundan sigorta şirketinden tazminat talep edebileceği, bilirkişi tarafından davacı …’in destek zararı görmemesi halinde ölenin babası …’ın, dava dışı oğlu … … ve davacı …’a destek olması duruma göre tazminat hesabı yapıldığı, bu ihtimalde destek zararının 33.014,31 TL olacağının belirtildiği, kaza anında sürücünün aşırı derecede alkollü olmasına rağmen ölenin araç içerisinde yolcu olarak bulunması nedeniyle ölenin müterafik kusurunun kabul edildiği, ayrıca taraflar arasında akrabalık ilişkisinin bulunmaması ve aracın özel araç olması karşısında taşımanın da hatır taşıması olduğu kanaatine varılarak tazminat miktarından indirim yapılması gerektiği, bu çerçevede hesaplanan tazminattan %20 oranında müterafik kusur indirimi, %20 hatır taşıması indirimi yapıldığı, 21.129,16 TL davacı …’un destek zararı hesap edilmiş ise de, davacının talep arttırım dilekçesinde birinci alternatife göre tazminat talep etmesi nedeniyle sehven müterafik kusur indirimi ve hatır taşıması indirimi birinci alternatife göre yapılarak 14.347,80 TL olarak tespit edildiğinden bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verildiği gerekçesiyle Davacı …’ın davasının reddine, Davacı …’ın davasının kısmen kabulü ile 14.347,80 TL’nin 30/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde, Mahkemece müteveffanın müvekkil …’ın desteği olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, müvekkili ile müteveffa evli olmalarına rağmen birbirine destek olmadıklarının kabul edilemeyeceğini, müteveffanın annesi kanser tedavisi gördüğü için kısa bir süreliğine annesiyle beraber yaşadığını, ayrı kaldıkları süre zarfında da müvekkilin sık sık ailesini ziyarete gittiğini, orada beraber yaşadıklarını, mahkemece davalı vekilinin cevap dilekçesindeki beyanları dikkate alınmış ise de davalı vekili dilekçesinde müteveffanın babası ile görüştüğünü ve arz edilen iddiaları müteveffanın babasının söylediğini iddia ettiğini, müteveffanın babasının bu iddialarının kötüniyetli olup müvekkili karalamaya yönelik iftiralar olduğunu, eşlerin birbirine destek olduğunun açık olduğunu, davalı vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde dosyaya sunmuş olduğu Baba … tarafından verildiği iddia edilen beyan dilekçesi ve diğer çocuk için açılan velayet davasına ilişkin belgelerin iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Mahkemece verilen kararda kamu düzenine aykırılık görülmediğinden, HMK’nın 355. Maddesi gereğince istinaf edenin sıfatına göre ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda;
Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Destekten yoksun kalma tazminatı, 6098 sayılı BK’nın 53/III. maddesinde düzenlenmiş olup;”Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse 6098 sayılı TBK’nın 53/3. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür.
Eşlerin birbirlerine destekliğinde, evlilik birliğinin herhangi bir nedenle kesintiye uğramamış olması gerekir. Borçlar Yasası’nın ilgili maddesindeki (818/BK.m.45/2 ve 6098/ TBK.m.53/3) destek kavramı, hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu amaçlar. Bu nedenledir ki, destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilmek için nikâhlı eş ve mirasçı olmak koşul değildir. Eşler boşanmamış olsalar bile, eğer fiilen ayrı yaşıyorlarsa, yasa gereği nafaka ödemenin dışında, birbirlerinin desteği sayılmazlar ve birinin ölümü halinde diğeri destekten yoksun kaldığını ileri sürerek tazminat isteyemez. Nitekim, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 16.09.1980 tarih ve E.1980/7095 K.1980/9564 sayılı kararında, uzun süreden beri nikahlı eşinden fiilen ayrı, nikahsız eşiyle ve ondan olan çocuklarıyla yaşayan kocanın ölümü halinde destekten yoksun kalanın nikahlı eş değil, birlikte yaşadığı nikahsız eş olduğu sonucuna varılmış; onun tazminatı hesaplanırken, nikahlı eşe ödenen nafakanın dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
Somut olayda, yapılan sosyal ekonomik durum araştırması, destek olduğu belirtilen …’nun babası …’ın beyanları ve tüm dosya kapsamından eşlerin ayrı yaşadığı ve ölenin davacı …’a destek olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken…ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17. HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 Esas – 2020/8874 Karar sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 Esas – 2021/34 Karar sayılı ilamı) Bu itibarla, tazminat hesaplanmasında TRH 2010 Tablosu’nun kullanılmasında bir isabetsizlik görülmemiş ise de; Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK’nın 90.maddesindeki “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” bölümündeki “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmekle; zarar hesaplanmasında ZMMS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz bu cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle aktüer raporunda %1,8 teknik faiz tatbik edilmesi doğru görülmemiş ise de, davacının miktara yönelik istinaf talebinde bulunmadığı anlaşılmakla bu husus eleştirilmekle yetinilmiştir.
Öte yandan, davacılar vekilin 30/5/2019 tarihli dilekçesi ile davacılardan … için 22.418,44 TL talep edildiği, talepten fazlasına da karar verilemeyeceği anlaşılmakla, Mahkemece 22.418,44 TL üzerinden müterafik kusur ve hatır indirimi yapılmasında da bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda belirtilen hukuki ve fiili durumlar ışığında, mahkemenin gerekçesine göre davacılar vekilinin yerinde görülmeyen istinaf taleplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince (HMK.nın 355 maddesine göre istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu) esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacılar vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacılardan alınması gereken 80,70-TL maktu istinaf karar harcından, peşin alınan 44,40-TL maktu harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TL harcın davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf başvurma harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Kararın usulüne uygun olarak taraflara tebliğine,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi uyarınca kararın usulen tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere 17/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

……

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.