Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/2781 E. 2022/776 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:….

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

…..

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/06/2019
NUMARASI …….
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 25/03/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 01/04/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili ile davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 05/12/2015 tarihinde, sürücü … idaresinde bulunan … plakalı araç ile davacı idaresinde bulunan … plakalı motosikletin karıştığı kaza sonucunda davacının ağır şekilde yaralandığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, davacının daimi sakatlığı nedeni ile uğradığı iş gücü kaybı için toplam 1.000,00-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kazaya karışan … plakalı aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortasının davalı sigorta şirketi tarafından yapıldığını, kaza nedeni ile doğan zarardan davalı şirketin poliçe limiti ile sınırlı olarak ve sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, geçici iş göremezlik tazminatı talepleri yönünden sorumluluğunun bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere, kazanın oluşuna ilişkin kusur durumu ile davacı tarafın yaralanmasına ilişkin maluliyet durumunun yürürlükteki mevzuata uygun olarak belirlenmesi gerektiğini, davalı şirketin yalnızca dava tarihinden itibaren faizden sorumlu olabileceğini, uygulanması gereken faizin ise yasal faiz olduğunu, davacının müterafik kusuru var ise belirlenerek tazminattan indirim yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkeme; davacı idaresindeki araç ile davalı sigorta şirketine ZMMS ile sigortalı olan aracın karıştıkları kaza sonucu davacının 9 ay süre ile kazanç kaybına uğradığını, kazanın meydana gelmesinde davacının %25 oranında, sigortalı araç sürücüsünün ise %75 oranında kusurlu olduğunu, hesap bilirkişisinden alınan rapora göre davacının sürekli iş gücü kaybı zararının 167.031,63-TL olarak belirlendiğini, ancak dava dilekçesi ile talep edilmeyen zarar türünün ıslah ile istenemeyeceğini belirterek, davanın kısmen kabulüne, 05/12/2015 tarihinde meydana gelen trafik kazasında yaralanan davacı …’nin sürekli iş gücü kaybı zararı nedeniyle, her ne kadar yeni bilirkişi raporunda miktar artmış olsa da talebe bağlılık neticesinde, 151.274,70-TL’nin dava tarihi olan 14/03/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, tedavi giderleri olan 3.750,00-TL’lik kısmın reddine karar vermiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesi ile birlikte tedavi gideri talepleri bulunmasa da ıslah dilekçesi ile talepte bulunmuş olmalarına rağmen, Yerel Mahkeme’nin hatalı gerekçe ile talebin reddine karar vermiş olmasının hatalı olduğunu, red edilen ıslah talebine rağmen davalı taraf lehine red vekalet ücreti takdir edilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalısının kusuru kadar olması gerektiğini, ATK’dan alınan kusur raporunda sigortalı araç sürücüsünün kusuru %25 olarak belirtilmiş olmasına rağmen, hesaplama yapılırken kusur oranının %75 olarak alınmasının hatalı olduğunu, maluliyet raporunun usulüne uygun olmayan şekilde tek hekimden ve Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre alınmamasının, Mahkemenin aldığı rapor ile davalı tarafça alınan rapor arasındaki çelişkinin giderilmemesinin, tazminat hesabının TRH 2010 yaşam tablosu ve 1.8 teknik faize göre yapılmamasının, geçici iş göremezlik tazminatının teminat dışı olmasına rağmen davalının sorumlu tutulmasının, davacının bakıcı ihtiyacı bulunduğuna dair rapor olmaksızın bakıcı giderine hükmedilmesinin de usul ve yasaya aykırı olması nedeni ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle işgöremezlik tazminatı istemine ilişkindir.

Davaya ilişkin olarak ilk derece mahkemesi tarafından verilen 21/04/2017 tarihli karar Ankara BAM 22.HD’nin 04/07/2018 tarihli kararı ile “HMK.nın 266. maddesinde bilirkişinin kendisine tevdi olunan görevi bizzat yerine getirmekle yükümlü olduğu, görevinin icrasını kısmen yahut tamamen başka bir kimseye bırakamayacağı, HMK. 275. maddesinde ise, bilgisine başvurulan bilirkişinin kendisine tevdi olunan görevin uzmanlık alanına girmediğini ve uzman başka bir bilirkişi ile işbirliğine ihtiyaç duyduğunu belirlediği takdirde, durumu bir hafta içinde görevlendirmeyi yapan mahkemeye bildirmesi gerektiği; somut olayda ise maluliyet raporunu düzenleyen bilirkişinin mahkemeye böyle bir bildirimde bulunmadan ve mahkemece bir görevlendirme yapılmadığı halde başka bir doktordan görüş almak sureti ile hazırladığı maluliyet raporunun usulüne uygun olmaması nedeni ile hükme dayanak alınamayacağı” gerekçesi ile kaldırılmıştır. Kaldırma kararına konu olan maluliyet raporu, doktor bilirkişi …’den alınan 22/11/2016 tarihli rapordur.
Kaldırma kararından sonra mahkemece, …Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD Başkanlığı’ndan üç kişilik bilirkişi heyetinden 11/01/2019 tarihli maluliyet raporu alınmış ve istinaf istemine konu karara dayanak yapılmıştır. Ancak, raporu düzenleyen üç kişilik bilirkişi heyetinde bulunan doktor bilirkişilerden birinin, kaldırma kararına konu olan maluliyet raporunu düzenleyen doktor bilirkişi … olduğu görülmüştür.
Bir önceki kaldırma kararına dayanak olan maluliyet raporunu düzenleyen bilirkişinin, bu kez de üç kişilik bilirkişi heyetinde yer alarak aynı olaya ilişkin olarak yeniden görüş beyan etmiş olmasının HMK 266 vd. maddelerindeki düzenlemeye uygun olmadığı, yerel mahkemenin, kazanın vuku bulduğu tarihte yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine göre davacının maluliyetinin tespiti için dosyanın Adli Tıp Kurumu ya da Üniversite Hastahanelerinin Adli Tıp Kürsülerine gönderilerek maluliyet raporu alması gerekirken yazılı olduğu biçimde, usulüne uygun olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak karar vermiş olması usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Yine somut olayda, aktüerya bilirkişi raporunda, PMF 1931 Yaşam Tablosu ve prograsif rant yöntemi uygulanarak düzenlenen rapor doğrultusunda hüküm kurulmuş, davalı taraf uygulanan hesap yöntemine itiraz etmiştir.
Esasen, tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarının, hak sahibi davacının olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak hesaplanması gerekmektedir. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir.
Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 E. – 2020/8874 K. sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 E. – 2021/34 K. sayılı ilamı) Bu itibarla, tazminat hesaplanmasında ilk kararda hükme dayanak alınan 2017 rapor tarihi verilerine göre, TRH 2010 Yaşam Tablosu kullanılarak (ilk kararın davacı tarafça istinaf edilmediği gözetilerek ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar korunarak) hak sahibi davacının bakiye muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi ve buna göre tazminat hesabı yapılması gerekirken, yazılı olduğu gibi davacının 1931 tarihli “PMF” cetveline göre bakiye ömür süresinin tespiti ile tazminat hesabı yapılması doğru olmadığından, denetime elverişli olmayan tazminat raporuna itibar edilerek karar verilmesi de doğru değildir.
Bilindiği üzere HMK’nın 26. maddesi hükmü gereğince hakim, kural olarak tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Buna usul hukukunda; taleple bağlılık ilkesi denilmektedir ve yargılamanın temel ilkelerinden biridir. Yargılama bu ve benzeri ilkeler ile şekillendirildiğinden, gerek taraflar gerekse hakim yargılamanın ilkelerini gözetmek durumundadır. Bunun sonucu olarak; ilk derece mahkemesinin davacının talep ettiğinden fazlasına karar vermesi durumunda, istinaf mahkemesinin, kamu düzeni gözetilerek, kararı kaldırması gerekmektedir.
Somut olayda davacı vekilinin dava dilekçesi talebinin; kaza nedeni ile davacının uğradığı “daimi sakatlık” zararına ilişkin olduğu, geçici iş göremezlik zararına ilişkin olarak talebinin olmadığı görülmüş, talep aşılarak geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf isteminin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, yukarıda açıklanan hususlardaki eksiklikler ikmal edilerek, sonucuna göre karar verilmesi için HMK’nun 353/1-a-6.maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine, kaldırma sebebine göre davacı vekilinin istinaf taleplerinin incelenmesine yer olmadığına karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf talebinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 13/06/2019 tarih, 2018/634 Esas 2019/314 Karar sayılı kararının, HMK’nın 353/1-a-6.maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan karar harcının istek halinde yatıran tarafa iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
7-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 25/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

………….

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.