Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/274 E. 2021/1126 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

……

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2018
NUMARASI : ……

DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 10/06/2021
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 07/07/2021

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı sigorta şirketi vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili, 04/12/2015 tarihinde meydana gelen kazada davacının yaralandığını, kısmi kalıcı iş göremez durumunda kaldığını, davalı tarafça ZMM sigortası yapılmış olan karşı araç sürücüsünün kusurlu ve sorumlu olması nedeniyle teminat limiti dahilinde temerrüt tarihi olan 12/02/2016 tarihinden itibaren şimdilik 2.500,00 TL maddi tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili tarafından dava değeri 14.024,67 TL kalıcı iş göremezlik tazminatı, 733,09 TL geçici iş göremezlik tazminatı talep edildiği bildirilerek arttırılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, aracın davalı nezdinde ZMMS ile 290.000,00 TL limitle sigortalı olduğunu, davacının kusur ve sakatlık oranlarının belirlenmesi gerektiğini, aktüer hesabın uzman bilirkişiden alınması ve avans faizi talep edilmemesi gerektiğini, kendilerine bir müracaatın yapılmadığını bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir .
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulü ile, davacının kalıcı iş göremezliğine dair 13.024,67 TL ve geçici iş göremezliğine dair 733,09 TL tazminatın temerrüt tarihi 12/02/2016 tarihinden itibaren işletilecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, karara karşı davalı sigorta vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davacı yanın maluliyet oranının özürlülük ölçütü, sınıflandırması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporları hakkında yönetmeliğe göre tespit edilmesi gerektiğini, kaza tarihi itibarıyla yargılamada 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Genel Şartlar’ın esas alınması gerektiğini, hesap raporunda genel şartlara aykırı olarak rant formülü kullanılmasının hatalı olduğunu, huzurdaki davada, TRH 2010 tablosunun uygulanması ve teknik faizin de % 1,8 olarak esas alınması gerektiğini, yerel mahkemece kusur incelemesi yapılmaksızın hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tarafın kazaya karışan motosikletin sürücüsü olduğunu ve kaza anında ehliyetsiz olduğundan kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olduğunu, davacı motosiklet sürücüsünün kaza sırasında kask ve koruyucu kıyafet giymediği için müterafik kusurlu olduğunu, davacı tarafından kullanılan motosiklette istiap haddinin açıkça aşıldığını, geçici iş göremezlik zararının poliçe teminatı kapsamında olmadığını, hükmedilen tazminata temerrüt tarihinden avans faizine hükmedilmesinin mümkün olmadığını, hesaplanacak tazminata ancak davacının ıslah ettiği kısım için ıslah tarihinden itibaren yasal faize hükmedilebileceğini belirterek yerel mahkeme kararının istinaf yoluyla kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Davalı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili davalıya zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün neden olduğu kazada, kazaya karışan motosiklette yolcu olarak bulunan davacının yaralandığını belirterek geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı talep etmiş, mahkemece …… alınan 21/02/2018 tarihli Adli Tıp raporuna göre davacının % 14 oranında malul kaldığı, 3 ay geçici iş göremezlik süresi bulunduğu belirlenmiş, hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu kaza 04.12.2015 tarihinde meydana gelmiş, davalı sigorta şirketi tarafından kazaya karışan aracın zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi 29.10.2015 – 2016 tarihleri arasında geçerli olmak üzere düzenlenmiştir.
Somut olayda kaza tespit tutanağı uyarınca 04.12.2015 tarihinde sürücü….., sevk ve idaresindeki motosikleti ile seyir halinde iken sürücü …… kullandığı kamyonetle çarpışması neticesi trafik kazasının meydana geldiği, kazanın oluşumunda sürücü Mustafa Göçer’in kavşaklarda ilk geçiş hakkını vermemek kuralını, sürücü …… ise aracın hızını yol ve araç koşullarına göre ayarlamamak kuralını ihlal ettiği, her iki araç sürücüsünün ehliyetsiz olduğunun belirlendiği, mahkemece kusur bilirkişisinden alınan rapor uyarınca kazanın meydana gelmesinde sürücü …… %20, sürücü ….. ise % 80 kusurlu olduğunun belirlendiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin kusur durumuna ve geçici iş göremezlik tazminatına yönelik istinaf talebinin incelenmesinde, mahkemece hükme esas alınan kusur raporunun olayın oluşuna ve kaza tespit tutanağına uyumlu bulunmasına, geçici iş göremezlik tazminatının poliçe teminatı kapsamında bulunmasına, kaza tarihi itibarıyla yürürlükte olan hükümler gereğince dava tarihinden önce sigorta şirketine başvuruya ilişkin belge ibrazı zorunluluğu bulunmadığından hükmedilen tazminata sigorta şirketine başvuru tarihinden 8 iş günü sonu olan temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığının anlaşılmasına göre davalı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf talebinin yerinde bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin iş göremezlik zararının hesaplanmasında esas alınan maluliyet raporuna yönelik istinaf talebi yönünden ise; istinaf eden davalının sorumluluğunun belirlenmesinde, 2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi, 91. maddesi ile 90 ve 92. maddeleri esas alınır. KTK’nın 91. maddesinde, sigortanın, işletenin sorumlu olduğu zararlarından sorumlu olduğu belirtilmiş iken, 2918 Sayılı Yasanın 90. maddesinde zararın ve tazminatın belirlenmesinde uygulanacak hükümlere yer verilmiş, 92. maddesinde ise teminat dışı kalan haller düzenlenmiştir.
Bu çerçevede, sigorta şirketi, KTK’nın 85/1 maddesi kapsamında kalan zararlardan, zarar görene karşı (2918 Sayılı Yasanın 92. maddesi sayılan haller hariç) sorumludur. 2918 Sayılı Yasanın 90. maddesinde, kaza tarihindeki düzenlemede “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanunun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır” denilerek, zararın ne şekilde belirleneceği belirtilmiş ve “gerçek zarardan” sigorta limiti ile sınırlı olarak sorumlu olan sigorta yönünden ayrım yapılmayarak, farklı hesaplama yöntemi ve zarar belirleme yöntemi kanunda getirilmemiştir. Kaza tarihinden sonra KTK’nın 90. Maddesinde 6704 Sayılı yapılan 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik ile “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” denilerek, sigortanın sorumluluğun belirlenmesinde, işletenin ve sürücüsünün sorumluluğunun belirlenmesinde esas olan ilkelerden ayrılınmış, sigorta şirketinin sorumluluğunun belirlemesi açısından, işleten ve sürücüsünün sebep olduğu “Gerçek Zarar” belirlenmesine ilişkin TBK ve Yargıtay tarafından benimsenen ilkelerin yerine “Genel Şartlarda” kabul edilen hesaplama ve zarar belirlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir. Böylece sigortanın sorumluluğunda işletenin zararlarından sorumlu olacağı teminat miktarı ile sınırlama yanında, TBK ve Yargıtay içtihatları ile belirlenen “Gerçek Zarar” belirlenmesine ilişkin hükümlere bağlı kalmaksızın, idareye tazminat hesaplama yöntemini belirleme yetkisi verilmiştir.
Ancak, 6704 Sayılı Yasa ile yapılan bir kısım düzenlemelerin iptali hususunda Anayasa Mahkemesine açılan iptal davasında da, Anayasa Mahkemesi……Karar Sayılı Karar Tarihi 17/7/2020 kararında “Kanunun 90. Maddesinin Birinci Cümlesinin ‘„.bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda..,” İbaresi, İkinci Cümlesinde Yer Alan “…ve genel şartlarda… ” İbaresi ve 92. Maddesinin (i) Bendi” başlığı altında incelediği Anayasa Aykırılık Sorunun incelemesinde bu duruma dikkat çekilerek “Bu çerçevede 6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilmeyen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmesi hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklılaşacaktır. Bu itibarla sigorta şirketinin, işletenin sorumlu olduğu tazminatı aşan miktarda tazminat sorumluluğu dahi söz konusu olabilecektir. Bu durum, sigorta şirketi bakımından fakirleşmeye, zarar gören üçüncü kişi bakımından ise sebepsiz zenginleşmeye yol açabilecektir. 6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde de işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı yine farklı olacaktır. Bu durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.” denilerek, ilgili düzenlemelerin iptalinde, somut değerlendirmelerini ortaya koyarak, gerçek zarardan sigorta teminat limiti ile sorumlu olan sigortanın sorumlu olduğu zararın belirlenmesinde, sürücü ve işletenin sorumlu olduğu yöntemden faklı bir değerlendirme yoluna gidilemeyeceği kabul edilmiştir.
Hal böyle iken, Anayasa Mahkemesinin, 6704 Sayılı Yasa ile değişik 2918 Sayılı Yasanın 99. Maddesinde yer alan sigortanın temerrüte ilişkin maddeyi iptal etmemesi nedeniyle, bedensel zararlarda, aranacak maluliyet raporunu idarenin serbestçe belirleyebileceği, Sigorta Şirketinin de poliçe kapsamında, Genel Şartlarda niteliği belirlenen rapor çerçevesinde sorumlu olması gerektiği ileri sürülmekte ise de; Genel Şartlar ikincil norm olup, kanuna aykırı düzenlemeler geçerli değildir. Zorunlu Sorumluluk Sigortasının sorumluluk sınırları kanun ile belirlenmiş olup, Kanunla belirlenen sorumluluk Genel Şartlar ile daraltılamayacağı gibi, Kanun ile belirlenen ve “gerçek zarar” hesabında benimsenen yöntemden ayrık bir düzenleme de getirilemez. Bu durum bedensel zararlarda, maluliyetin belirlenmesi açısından alınacak raporları da kapsar. Kısaca sürücü ve işletenin sorumluluğu açısından, alınması gereken maluliyet raporu hangi niteliğe sahip ise sigortanın sorumluluğu açısından da aynı niteliğe sahip olmalıdır.
Daha da somutlaştırmak gerekir ise; sürücü ve işletenin sorumluluğu “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” ile belirlendiği bir durumda Genel Şartlarda sigorta şirketinin sorumluluğunun belirlenmesinde “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre sorumlu olacağı kararlaştırılamaz. Aksi takdirde, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde de açıklanan sigortanın sorumlu olduğu zararın belirlenmesinde, “Gerçek Zarar” kriterinden uzaklaşılacağı aşikardır. Bu nedenle 2918 Sayılı Yasanın 99. maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmemiş olması, Anayasa Mahkemesi tarafından inceleme konusu yapılmayan Genel Şartlardaki düzenlemenin, sigorta yönünden uygulanması gerektiği sonucunu doğurmaz.
Nitekim, Danıştay 8. Dairesi’de 20/03/2020 tarih ve …. sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapan ve tazminatın belirlenmesinde idareye tanınan yetkilere ilişkin olarak yürütmenin durdurulması talepli iptal başvurusunda…… tarihli yürütmenin durdurulması kararında da, “Gerçek Zarar” ve Anayasa Mahkemesi kararına vurgu yapılarak, tazminat hesaplanmasına bir kısım maddelerin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş, her ne kadar yürütmenin durdurulması kararı somut olay tarihinden sonra yürürlüğe giren hükümlere ilişkin ve olayda uygulanma imkanı yok ise de, Genel Şartlarda yapılan düzenlemeye, ….. iptal kararından sonra bakış açısını yansıtmaktadır.
Somut olayda her ne kadar davalının sorumluluğuna ilişkin poliçe 01/06/2015 tarihli ZMMS Genel Şartlarından sonra düzenlenmiş ise de, kaza tarihinin AYM tarafından iptal edilen tazminat hesaplanmasında sigortanın sorumluluğunun genel şartlara göre belirleneceğine ilişkin düzenlemeden önce olduğu gibi söz konusu düzenlemenin de AYM tarafından iptal edilmiş olmasına göre gerçek zararın belirlenmesinde sigorta yönünden zarar sorumluları sürücü ve işletenden farklı bir yöntem getirilmesi kaza tarihinde yürürlükte bulunan KTK’nın 90. maddesine göre mümkün değildir.
Mahkeme “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” çerçevesinde maluliyet raporu alarak davanın esası hakkında karar vermiştir. Kaza tarihinde “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerinin uygulanmasına ilişkin kanuni düzenleme olmayıp, Genel Şartların ikincil norm olmasına göre genel şartlardaki düzenleme Kanuna ve Yargıtay içtihatlarına aykırı şekilde zarar görene karşı ileri sürülemeyeceğinden raporun “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” hükümlerine göre rapor alınması yerindedir.
“Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik”, “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” yerine getirilmiş bir yönetmelik olmadığından, “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”, “Maluliyet İşlemleri Tespit Yönetmeliği” ile kısmen yürürlükten kaldırılmış ise de, “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücünün” belirlenmesinde uygulanan “İş Kazası ve Meslek Hastalığı” oranlarının belirlenmesine yönelik hükümleri, … Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü tarafından çıkartılan 2013/34 Sayılı Genelgede ve … Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 17/09/2015 tarihli ….. Sayılı Genelgesinde açıklandığı üzere halen yürürlükte olması karşısında, Davacının Maluliyetinin Belirlenmesinde “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” çerçevesinde alınan rapora göre karar verilmesi yerinde görüldüğünden davalının buna ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Yine, tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, … ….. çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup,….. ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih,…… sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih……K. sayılı ilamı) Bu itibarla, tazminat hesaplanmasında kaza tarihi itibarıyla PMF 1931 yaşam tablosunun uygulanması yerinde olmakla beraber, Yargıtay görüş değişikliği nedeniyle PMF 1931 Yaşam Tablosu tatbik edilmesi doğru görülmemiş ise de hükmün sadece davalı yönünden istinaf edilmiş olmasına göre davalı lehine oluşan müktesep haklar gözetilerek bu husus inceleme dışı bırakılmıştır.
Mahkemece aracın ticari olması gerekçesi ile hükmedilen tazminatlara temerrüt tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davalı, kazaya neden olan aracın trafik zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olup, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. ve 91. maddesi uyarınca işletenin sorumluluğunu üstüne almış bulunmasına göre, sigortalının aracın işletilmesi nedeni ile zarara görenlere ödemekle yükümlü olduğu tazminatı ve talep halinde faizi ödemesi gerekir. İşletilecek faiz türünün tespitinde, zarara neden olan aracın trafik kaydı ve kaza tarihindeki gerçek kullanım amacının değerlendirilmesi, bu değerlendirme neticesinde aracın kullanım amacının hususi olması durumunda yasal faize, ticari olması ve avans faizi talebi bulunması halinde avans faizine hükmedilmesi gerekmektedir. Somut olayda davacı tarafça avans faizi talep edilmiş ve mahkemece de aracın ticari olması gerekçesi ile avans faizine hükmedilmiş ise de avans faizine hükmedilmesi için salt zarara neden olan davalıya sigortalı aracın trafik kaydında yer alan kullanım amacı yeterli olmayıp, dosya kapsamında aracın kaza tarihinde ticari faaliyet için kullanılmadığı ve zarara ticari faaliyet sırasında neden olunmadığı anlaşılmakla temerrüt faizi olarak yasal faiz işletilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde avans faizi işletilmesi doğru görülmemiştir.
Davalı vekilinin müterafık kusura yönelik istinaf nedenlerinin incelenmesinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarara katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. ……
Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında, davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması, zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde zarardan indirim yapılmasını gerektirebilir. Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılması gerekir.
Dava konusu olayda, davalı sigorta şirketi davacının kask takmaması ve motosiklette istiap haddinin aşılması nedeniyle zararın artmasına neden olduğunu belirterek müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği savunmasında bulunmuştur. Dosya kapsamında yer alan kaza tespit tutanağında davacının kask takmadığı ve motosiklette üç kişi seyahat edildiğinin anlaşılmış olması karşısında davacının zararın artmasında müterafik kusuru bulunduğunun kabulü gerekir.
Mahkemece, davalı tarafın bu savunması üzerinde durularak, TBK.nın 52. maddesi gereğince tazminattan Yargıtay uygulamalarına göre %20 oranında indirim yapılması gerekir. Borçlar kanunu hükümlerine göre tazminatın saptanması için öncelikle zararın belirlenmesi ondan sonra ilk olarak zararla ilgili indirim sebepleri uygulanarak gerçek zarar belirlenecek (önce kusur indirimi, sonra yapılan ödemeler), sonra da tazminattan indirim nedenleri olan 6098 sayılı TBK’nın 51. maddesinde düzenlenen hatır taşıması indirimi ve 6098 sayılı TBK’nın 52. maddesinde düzenlenen müterafik kusur indirimi uygulanacaktır. (YARGITAY 17 Hukuk Dairesi …..
Açıklanan nedenlerle, davacının uğradığı zararın hesaplanmasından sonra; hesaplanan bu bedel üzerinden, davalı borçluya ait indirim sebebi olan müterafik kusur nedeniyle yapılacak indirimlerin uygulanması ve bu surette sonuç tazminatın belirlenmesi gerekir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirlenen tazminat miktarından %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılarak davacının yaralanması nedeniyle 10.419,74-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 586,48-TL sürekli iş göremezlik tazminatının davalıdan tahsiline, hükmedilen tazminata yasal faiz işletilmesine karar verilmesi gerektiğinden davalı sigorta şirketinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, kesinleşmiş yönler korunarak HMK.nın 353/1.b.2.maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1.b.2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
Buna göre;
1- Davanın kısmen kabulü ile, davacının kalıcı iş göremezliğine dair 10.419,74 TL ve geçici iş göremezliğine dair 586,48 TL tazminatın temerrüt tarihi 12/02/2016 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
Alınması gereken 751,83 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL ile ıslah sırasında ikmal edilen 39,37 TL toplamından mahsubu ile bakiye 683,26 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir yazılmasına,
Davacı tarafından yapılan 956,20 TL yargılama giderinden davanın red- kabul oranında hesaplanan 713,12 TL ile 97,77 TL harç masrafı toplamı 810,89 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığı için bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Davacı davada kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT göre hesaplanan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davalı davada kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT göre hesaplanan 266,91 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Sarfedilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
II-İstinaf Başvurusu Nedeniyle Yapılan Harç ve Masraflar Yönünden;
1-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde iadesine,
2-İstinaf başvurusu nedeniyle davalı tarafından yapılan 32,50 TL yargılama giderlerinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
3-Başvuran tarafça yatırılan delil ve gider avansından kullanılmayan kısmın HMK.nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 10.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Bu belge, 5070 sayılı kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.