Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/2693 E. 2022/202 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/04/2019
NUMARASI …
DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 03/02/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 01/03/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacılar vekili ile davalı … Sigorta A.Ş. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili, 27.08.2017 tarihinde davalıya zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün davacıların desteği …’nin kullandığı motorsiklete çarparak …’nın ölümüne neden olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusuru bulunduğunu, davacıların müteveffanın eşi ve çocukları olduğunu, davalıya 09.10.2017 tarihinde başvurmalarına rağmen taleplerinin 17.10.2017 tarihinde reddedildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak, davacı eş … … için 500,00 TL, oğlu … … için 500,00 TL, oğlu … … için 500,00 TL olmak üzere toplam 1.500,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 12.04.2019 tarihli ıslah dilekçesi talebini … için 43.968,04 TL, … için 5.713,59 TL, … için 7.171,11 TL olmak üzere toplam 56.852,74 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … şirketi vekili, eldeki davadan önce davalı şirkete başvuru yapılmadığından davanın öncelikle usulden reddi gerektiğini, kusurun belirlenmesini, sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olması halinde sorumluluklarının bulunmadığı, ölenin sürekli desteğinin ispatlanması gerektiğini, gelir durumunun belirlenmesini, aktüer bilirkişiden alınacak raporun yeni genel şartlara göre düzenlenmesi gerektiği, temerrüt söz konusu olmadığından faiz istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, dosyanın … Fen Heyetinden oluşan üç kişilik heyete tevdi edilerek aldırılan 21/11/2018 tarihli raporda; davacılar yakını motosiklet sürücüsü …’in meydana gelen olayda %75 oranında kusurlu olduğu, davalı şirkete sigortalı otomobilin sürücüsü …’un ise olayda %25 oranında kusurlu olduğu bildirildiği, Hesap Bilirkişisi …’nin 14/03/2019 tarihli raporunda; söz konusu kaza için düzenlenen 01.08.2018 tarihli raporda …’un kusurunun bulunmadığı ifade edilirken, 28/06/2018 tarihli raporda …’un tali derecede kusurlu, …’in asli derecede kusurlu olduğu belirtilirken kusur oranlarının (%) oranında taksim edilmediği, 21/11/2018 tarihli üç kişilik … Fen Heyetinden alınan raporda, …’in %75, …’un %25 kusurlu olduklarının belirtildiği, …’un kusurlu olup olmadığı hususunda takdirin mahkemede olmakla birlikte, usul ekonomisi de gözetilerek raporun …’un %25 kusurlu olduğu ön kabulü ile tanzim edileceği, …’in vefat etmeden önce düzenli bir gelirinin bulunup bulunmadığı, SGK kapsamında ücretli bir çalışan olup olmadığı, ne kadar ücret aldığı/gelir elde ettiği, diploma, sertifika, uzmanlık veya ustalık belgelerinin bulunup bulunmadığı hususlarında dosya mündericatında herhangi bir bilgi belgeye rastlanamadığı, bu durumda …’in gelirinin kazanın meydana geldiği 27/08/2017 günü itibariyle geçerli olana asgari ücret miktarı (evli eşi çalışmayan iki çocuklu) olan 1.470,72 TL üzerinden değerlendirilmesi gerektiği, hesaplamalarda; TRH 2010 kadın/erkek … tablosu dikkate alındığı, 1,8 teknik faiz uygulandığı, hesaplama tarihinin davanın açıldığı 02/11/2017 olarak değerlendirildiği, buna göre … …’in 43.968,045 TL, … …’in 5.713,59 TL ve … …’in 7.171,11 TL destekten oksun kalma tazminatı talep etme haklarının bulunduğu, yönünden görüş ve kanaat bildirdiği,
Kaza tespit tutanağı, … CBS’nin 2017/67 soruşturma sayılı dosya örneği, müzekkere cevapları, sigorta poliçesi örneği ve diğer delillerin dosyada mevcut olduğu, rapor denetime elverişli bulunduğundan hükme esas alındığı, yapılan yargılama, ceza soruşturması dosyası, müzekkere cevapları, toplanan deliller, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamından; davacıların murisi ve desteğinin 27/08/2017 günü meydana gelen trafik kazasında vefat ettiği, kazaya karışan … plakalı aracın davalı … şirketine ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğu, davacıların davalı … şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceği, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan sigorta şirketinin zararları teminat altına aldığı, davacıların asgari ücret üzerinden hesabı yapılan denetime elverişli, Yargıtay içtihatlarına ve somut olayın koşullarına uygun olarak hazırlanan bilirkişi raporuna göre poliçe limitiyle sınırlı ve sorumlu olmak üzere destekten yoksun kalma tazminatı alabilecekleri anlaşıldığından tespit olunan tazminatın davacılar tarafından davalı … şirketinin temerrüde düşürüldüğü 20.10.2017 tarihinden itibaren sigortalı aracın kullanım şekli gereği yasal faiz işletilerek davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından davanın kabulüne, 43.968,04 TL’nin davalıdan alınarak davacı …’a, 5.713,59 TL’nin davalıdan alınarak davacı …’a, 7.171,11 TL’nin davalıdan alınarak davacı …’e, temerrüt tarihi olan 20 Ekim 2017 tarihinden itibaren başlayacak yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili ile davalı … şirketi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkemece yapılan tahkikat neticesinde davanın kabulüne karar verilmişse de işbu kazadaki kusur durumunun hakkaniyete uygun bir şekilde değerlendirilmeden hüküm kurulmuş olup verilen kararın kabulünün mümkün olmadığını ve istinaf incelemesiyle kaldırılması gerektiğini,
Yerel mahkeme kararındaki aleyhe kurulan tüm hükümleri red ettiklerini, 21.11.2018 tarihli kusur bilirkişi raporu alındığını, ilgili rapora 10.12.2018 tarihli itirazlarıyla aleyhe hususları kabul etmediklerin beyan etmekle birlikte davacıların daha fazla mağdur olmaması adına hesap bilirkişisine dosyanın gönderilmesi talep ettiklerini, hükme esas alınan ilgili kusur tespiti baştan sona hatalı olduğundan tarafınca ayrı bir dilekçe sunularak da rapora itiraz edildiğini, kaza anı görüntülerinin varlığı ile dosyaya kazandırılan kusur raporunun tamamen çelişkili olduğunu, yerel mahkemenin kaza anı görüntülerine rağmen ilgili kusur raporu doğrultusunda hüküm kurduğunu, ilgili raporun, alelade ve yeterli inceleme yapılmadan hazırlandığını, öyle ki; rapor içeriğinde hiçbir açıklamaya yer verilmediğini ve olay hakkında hiçbir aydınlatma yapılmadığını, sadece araç sürücüsün ve aynı araçta yolcu konumunda bulunan tarafsız olması beklenemeyen tanık …’in ifadelerine yer verilerek rapor oluşturulduğunu, kaldı ki savcılık dosyasında olay anını gösterir kamera görüntüleri de mevcut olup polis merkez amirliğince CD çözümleme tutanağı tanzim edildiğini, bilirkişi inceleme yaparken ilgili kamera görüntülerini incelemeden rapor düzenlediğini, ancak ilgili CD çözümleme tutanağında da görüldüğü üzere “… videonun 24. saniyede ticari taksinin bisikletli çocuğa sert bir şekilde çarparak çocuğun havaya fırladığı ve yere çakıldığının görüldü…” belirtildiğini, sadece bu belirlemeden bile aracın hızının yüksek olduğu ve haliyle araç sürücüsü… ve arkadaşı …’in ifadelerinin güvenirliği hususunu şüpheye düşürdüğünü, her ne kadar araç sürücüsü mütevaffayı korno çalarak uyardığını belirtse de bir bisikletliyi havaya kaldırıp atacak kadar da hızlı olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, hal böyle iken kaza anını gösterir kamera görüntülerinin bir kez de huzurda incelenerek hakkaniyet uygun bir şekilde kusur tespiti yapıldıktan sonra yeniden hüküm kurulmasını talep ettiklerini, zira ilgili görüntüler incelendiğinde yerel mahkemenin ne kadar hatalı bir hüküm kurduğunun anlaşılacağını belirterek istinaf isteminin kabulü yerel mahkeme kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına, davalı tarafın istinaf yoluna başvurusunun ise reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme kararının hüküm gerekçesinde de belirtildiği üzere hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, yerel mahkemece eksik incelemeye ve talep olmayan bir hususta karar verilerek hatalı olarak hüküm kurulduğunu, davalı şirket yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının, dava şartı mahiyetinde bulunan sigorta şirketine başvuru zorunluluğunu yerine getirmeden eldeki davayı açtığını,
2918 Sayılı … Trafik Kanununun 97. maddesi gereğince trafik kazasından doğan tazminat talepleri için dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta şirketine yazılı olarak başvurunun bir dava şartı haline getirildiğini, sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğünü gerekli belgelerin tam ve eksiksiz ibraz edilmedisinden itibaren 15 işgünü içinde muaccel hale geldiğini, somut olayda davalı şirkete herhangi bir başvuru yapılmadan huzurdaki dava açılmış olduğundan davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, esasa ilişkin olarak da davaya konu kazanın, müteveffa …’in sevk ve idaresindeki motorsikletin aşırı süratli olarak caddeye girmesi neticesinde, sigortalı araç sürücüsünün fren yapmasına rağmen duramayıp motosiklete çarpması neticesinde gerçekleştiğini, düzenlenen kaza tespit tutanağında sigortalı arâç sürücüsünün kusursuz, müteveffanın ise asli ve tam kusurlu kabul edildiğini, yerel mahkeme nezdinde yapılan yargılama esnasında 01.08.2018 tarihinde kusur ve hasar alanında uzman bilirkişi heyeti tarafından alınan raporla … plakalı sigortalı araç sürücüsü kusursuz, müteveffa …’in ise %100 kusurlu kabul edildiğini, devamında yine yerel mahkeme tarafından alınan 21.11.2018 tarihli bilirkişi raporunda ise sigortalı araç sürücüsünün %25, müteveffanın %75 kusurlu bulunduğunu, raporlar arasında çelişki olduğundan ve kusur durumu netleşmediğinden yazılı şekilde hüküm tesisinin yasaya aykırı olduğunu,
Emsal Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere kaza tespit tutanağı ile bilirkişi raporu arasında çelişkinin olması halinde … Genel Müdürlüğü ya da….nezdinde görevli uzman bilirkişilerden alınacak yeni bir bilirkişi raporuyla çelişkinin giderilmesi gerektiğini, bu sebeple 21.11.2018 tarihli bilirkişi raporuna ilişkin itiraz dilekçeleri de dikkate alınarak yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, akabinde mahkemece alınan 14.03.2019 tarihli Hesap Bilirkişi raporunda yapılan tazminat hesaplamasının da hatalı ve hukuka aykırı tanzim edildiğini, zira yapılan hesaplamanın henüz netleşmeyen kusur raporu dikkate alınarak tanzim edildiğini, davalı … şirketi nezdinde sigortalı araç $ürücüsüne raci kusur ihtimali çözümlenmeden sigortalı arac sürücüsünün %25 kusurlu olduğundan bahisle hesaplama yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki yapılan tazminat hesaplamasında, müteveffanın kusur durumunun dikkate alınmadığını, hükmedilen tazminatın, zararın tamamına tekabül ettiğini, hükmedilen tazminatta herhangi bir indirim yapılmadığını, zararın tamamından sigortalı araç sürücüsünün sorumlu tutulmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, fahiş miktarda hesaplanan tazminatın kabul edilmesinin mümkün olmadığını, zira sigorta, kusur oranında ve poliçe limitiyle sorumlu olup ödenecek tazminat da zenginleşme aracı olmadığını, bu sebeple evleviyetle sigortalı araç sürücüsüne raci kusur atfındaki çelişkinin giderilmesi akabinde kusur durumu dikkate alınarak yeniden bir hesaplama yapılması gerektiğini,
Yerel mahkeme çelişkili kusur raporlarını dikkate almak suretiyle hükmüne esasa aldığı bilirkişi raporunun ve yerel mahkeme kararının kabulü mümkün olmadığından kararın kaldırılması gerektiğini,
Davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte; müteveffa açısından destekten yoksun kalma tazminatı tâlep eden davacıların, müteveffanın ölmeden önceki sürekli ve düzenli desteğini maddi olgularla ispat etmeleri gerektiğini, yine aktüerya hesaplamasında dikkat edilmesi gereken hususun ölüm tarihi itibariyle müteveffanın yaşı olduğunu, müteveffanın gelir durumunun ispatının ise davacı tarafa düştüğünü, destekten yoksun kalma tazminatının, bilindiği gibi zarar görenin gelecekte gerçekleşmesi muhtemel farazi bir zararının karşılanmâsını konu aldığını, bu bağlamda tazminatın hesaplanabilmesi için müteveffa ve destekten yoksun kalanın ömürleri, çalışma hayatları ve gelir düzeyleri ve sair konularda varsayımlarda bulunmak gerektiğini, bu varsayımlar temelinde bir takım teknik hesaplamalar sonucu destekten yoksun kalma tazminatı bulunduğunu, yani davaya konu sigorta poliçesinin teminatı maktuen ödenecek rakam olmadığını, poliçede belirtilen limit, ölüm halinde mutlak ve likit ödenecek meblağ olmâyıp, vefat edenin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yoksun kaldıkları zararın, yani destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması sonucunda belirleneceğini,
Ayrıca müteveffanın herhangi bir sosyal sigorta kurumuna bağlı olup olmadığının araştırılması gerektiğini, müteveffanın, bir sosyal sigorta kurumuna bağlı olması halinde, bu kurum tarafından yapılan ödemeler sigorta şirketinden talep edilemeyeceğinden dolayı mükerrer ödemeden imtina amacıyla bu hususun tespiti gerektiğini, davalı … şirketinin hiçbir mesuliyeti olmamakla birlikte, istinaf incelemesi sonucu destekten yoksun kalma tazminatı hesabi yapılması halinde 24.11.2009 tarihinde … Sigorta ve … … Birliği’nce yayınlanan tebliğ ile destekten yoksun kalma tazminatlarının … Siciline kayıtlı … tarafından yapılması gerektiği bildirilmiş olup, bu hususunda dikkate alınmasını talep ettiklerini, müteveffa motosiklet sürücüsü olduğundan kaza anında kask ve koruyucu güvenlik donanımı olup olmadığı araştırılarak kask ve güvenlik donanımı olmaması halinde tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek üzere sigorta şirketi yönünden temerrüt oluşmadığını, temerrüdün kabulü halinde de bu tarihinin dava tarihi olup yasal faize hükmedilebileceğini, mahkemece 20.10.2017 tarihinin temerrüt tarihi olarak kabulünün yasaya aykırı olduğununu,
… Trafik Kanunu’nun 99. maddesi ve yerleşmiş Yargıtay Kararları gereğince, gerekli belgelerin eklenmesi sureti ile sigorta şirketine müracaat tarihinden öncesinde şirketin temerrüdünün söz konusu olmadığını, sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü belgelerin ibrazından itibaren (15) iş günü içinde, böyle bir başvuru olmadığı takdirde dava tarihinde muaccel hale geldiğinden bu tarihler öncesinde davalı … şirketi açısından faiz sorumluluğu da bulunmadığını, davacı yanca, başvuru şartı yerine getirilmediğinden şirketin temerrüdünün söz konusu olmadığını, faize hükmedilmesi halinde, faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olması gerektiğini, yerel mahkemece 20.10.2017 tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla hükmedilecek faizin de yasal faiz olduğunu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1999/19-73 Esas – 1999/106 Karar 17/02/1999 tarihli kararının emsal nitelikte olduğunu belirterek istinaf istemini kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Taraf vekillerinin HMK.nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davacılar vekili 27.08.2017 tarihinde davalının zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu aracın davacıların desteği olan motosiklet sürücüsü …’e çarparak ölümüne neden olduğunu belirterek müteveffanın eşi ve çocukları olan davacılar için destekten yoksun kalma tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … şirketi; davacı tarafından davadan önce davalı … şirketine usulüne uygun başvuru olmadığını, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; Dava açılmadan önce sigorta şirketine başvuruyu düzenleyen 2918 sayılı KTK.nın 97. maddesinde “sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması” gerektiği belirtilmiş, bu yazılı başvuruya eklenmesi zorunlu olan ve dava şartı olan başvurunun yapılmamış sayılmasına neden olacak belgeler belirtilmemiştir. Dosya kapsamına göre dava açılmadan önce, davalı … şirketine davacılar tarafından 03.10.2017 tarihinde başvuru yapıldığı, başvurunun davalıya 10.10.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacılar talebinin davalı tarafından 17.10.2017 tarihinde reddedildiği anlaşıldığından, davalı vekilinin anılan yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Dava konusu kazadan sonra düzenlenen kaza tespit tutanağında davalı sigortalı araç sürücü …’un sevk ve idaresindeki … plakalı aracı ile … istikametinden, … istikametine seyir halinde iken… geldiğinde aracının sol ön kısmı ile sürücü …’in sevk ve idaresindeki …. çıkmak isterken motosikletinin sol ön kısımlarıyla çarpışması sonucu çift taraflı yaralanmalı maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiği, olayda sürücü …’nın ilk geçiş hakkını araca vermediğinden KTK’nın 57/1 maddesi gereğince asli, sürücü …’ın ise hızını mahal şartlarına uydurmaması nedeniyle KTK’nın 52/1-a maddesi gereğince tali kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Mahkemece alınan 01.08.2018 tarihli bilirkişi raporunda olay yerinin kontrolsüz kavşak olduğu, …’nın sokaktan kavşağa girerken hızını azaltmadığı, bölünmüş yoldan geçen …’a ilk geçiş hakkını vermediğinden %100 kusurlu; …’ın ise kusursuz olduğu belirlenmiş, anılan rapora davacılar vekilinin itirazı üzerine alınan 22.11.2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda ise olayın, sürücülerin kavşağa dikkatsiz yaklaşmaları ve bölünmüş yola çıkan motosiklet sürücüsünün bölünmüş yolda seyreden otomobile ilk geçiş hakkını vermemesi sonucu çarpışmaları biçiminde meydana geldiği, buna göre; davacılar yakını sürücü …, yönetimindeki motosiklet ile kavşağa yaklaşırken hızını azaltarak dikkatli bulunması, kavşağa geldiğinde kontrol ederek bölünmüş yolda seyreden otomobilin geçmesini beklemesi gerekirken, aksine seyirle sebebiyet verdiği olayda 2918 Sayılı … Trafik Kanunu’nun 57/a-b.4 (Kavşağa yaklaşan sürücüler, kavşaktaki şartlara uyacak şekilde yavaşlamak, dikkatli olmak, geçiş hakkı olan araçların önce geçmesine imkân vermek zorundadırlar. Bölünmüş yola çıkan sürücüler bu yoldan geçen araçlara, Geçiş hakkını vermek orundadırlar.) ve 84/h (Kavşakta ilk geçiş hakkına uymama) maddesini ihlâlle olayda – asli kusurlu olup kusur oranının %75 olduğu, davalı şirkete sigortalı otomobilin sürücüsü … ise, kavşağa yaklaşırken hızını azaltması gerekirken, olay yerinde fren izi belirlenmemiş olduğundan bu yönde tedbir almadığı kanaatine varılarak aynı Kanunun 52/a (Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak, zorundadırlar.) maddesini ihlâl etmekle ikinci derecede kusurlu olup, kusur oranın %25 olduğu belirlenmiş olup anılan rapor hükme esas alınmış; davacılar ve davalı vekili tarafından anılan rapora da itiraz edilmiştir.
Dava konusu olay nedeniyle sigortalı araç sürücüsü … aleyhine Kırıkhan Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/82 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığı, anılan dosya içindeki 28.06.2018 tarihli ATK raporunda sanık …’un tali derece de kusurlu, müteveffa …’in ise asli kusurlu olduğunun belirlendiği, ancak anılan dosyanın karara çıkıp çıkmadığının eldeki davada araştırılmadığ,ı karar gerekçesinde eldeki dava ile ilgisi bulunmayan … CBS’nin 2017/67 soruşturma sayılı dosyasından bahsedildiği anlaşılmaktadır.
6098 sayılı TBK.nın 74. maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmünü içermektedir. Madde metninde de anlaşıldığı üzere ceza mahkemesinin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı, ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hâkimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanık tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hâkimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hâkimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844). Ancak Hukuk hâkimi kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değil ise de, aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir. Başka bir deyişle maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 24.12.2014 gün ve 2014/4-846 E., 2014/1091K). Hukuk hâkimi ceza mahkemesi kararındaki fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını belirleyen maddi olgularla ve ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararı ile bağlıdır.
Bu hale göre, hukuk mahkemesi hakimi her ne kadar ceza mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de; dava konusu olayda olayın oluşuna ilişkin ceza mahkemesi kararı ile belirlenecek maddi vakıa, kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan kişilerin ve kusur oranlarının belirlenmesi yönünden ceza mahkemesi kararının sonucunun beklenmesi ve ceza mahkemesi kararı ile kesinleşen maddi olgular dikkate alınarak, gerekirse konusunda uzman bilirkişi heyetinden (İTÜ) kusur raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden taraf vekillerinin kusura ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
Destekten yoksun kalanlardan bir kısmının davacı olup, diğer kısmının davacı olmadığı durumda talepte bulunmayan destek görenlerin paylarının da hesaplamada göz önünde tutulması, ancak destek almaktan vefat, evlilik ya da destek alma ihtiyacının sona ermesi gibi nedenlerle çıkan kişinin payı diğer destek alanlara aktarılarak hesaplama yapılması gerekmektedir. Destekten yoksun kalma zararının hesabında, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu/olacağı yardımın miktarı doğru şekilde belirlenmeli, davacılar dışında hak sahibi olabilecek anne ve baba yönünden ise, hayatta iseler onlar içinde pay ayrılması gerektiği dikkate alınmalıdır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 15.05.2018 tarihli, 2015/10471 Esas – 2018/5051 Karar sayılı ilamı vb.)
Somut olayda dava, trafik kazası sonucu ölen desteğin, sağ eşi ve iki çocuğu tarafından açılmıştır. Dosyada mevcut 09.02.2018 tarihli … araştırmasında desteğin evli, iki eşli, ilk eşten 3, ikinci eşten iki çocuğu olduğu, ilk eşinden ayrıldığı belirtilmiş olup babası …’in de sağ olduğu anlaşılmaktadır. Davalı … şirketi vekili tarafından 14.03.2019 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde nüfus aile kayıt tablosunun getirilerek, desteğin anne ve babasının hayatta olması halinde onlara da pay ayrılması, diğer davacıların destek payları ile tazminat miktarlarının buna göre hesaplanması gerektiği ileri sürülmüştür. Mahkemece, nüfus aile kayıt tablosu getirilmediği gibi, desteğin çocuk sayısı, geliri, sosyal ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, hayatta bulunduğu anlaşılan ilk eşinden olan oğlu … ve babası …’e destek olup olamayacağı hususunda olumlu yada olumsuz bir değerlendirme yapılmaksızın, anne-baba ilk eş ve ilk eşten olan çocuklara destek olunacağının kabulü halinde de hayatta olan anne-baba ilk eş ve ilk eşten olan çocuklara pay ayrılarak davacıların hak edeceği destek tazminatlarının hesaplanması gerekirken, yazılı olduğu gibi desteğin gelirinden sadece davacı sağ eş ve çocuklara pay ayrılarak yapılan bilirkişi raporuna göre karar verilmiştir.
Bu durumda mahkemece, vukuatlı nüfus aile kayıt tablosu getirtilerek müteveffanın dosya kapsamına göre hayatta olan dava dışı oğlu ve babası ile annesi, ilk eş ve ilk eşinden olan diğer iki çocuğuna, desteğin ve destekten yararlanması muhtemel olanların sosyal ekonomik durumu, gelir durumları, desteğin çocuk sayısı vs. göz önünde bulundurularak destek olup olamayacağı hususu değerlendirilip, destek olunacağının kabulü halinde dava dışı ebeveynler, ikinci eş ve ikinci eşten olan çocuklar yönünden de destek payı ayrılarak, davacıların destekten yoksun kalma tazminatlarının yeniden hesaplanması hususunda aktüer bilirkişiden rapor alınması gerekirken bu hususta her hangi bir değerlendirme ve inceleme yapılmadan yazılı olduğu gibi karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatının aktüer bilirkişiden alınacak denetime uygun hüküm kurmaya yeterli ve elverişli rapora göre belirlenmesi gereklidir. Somut olayda hükme esas alınan 14.03.2019 tarihli rapor Sayıştay Emekli Uzman Denetçisi bilirkişiden alınmış olup bilirkişi aktüer olmadığı gibi tazminat hesabında da TRH 2010 tablosu esas alınmasına rağmen, 1,8 teknik faiz esas alınarak hesaplama yapıldığı, ayrıca raporun denetime uygun, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olmadığı anlaşılmaktadır.
Esasen, tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarının, hak sahipleri davacıların olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak hesaplanması gerekmektedir. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal … Tablosu” hazırlanmış olup, … Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir.
Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 Esas – 2020/8874 Karar sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 Esas – 2021/34 Karar sayılı ilamı) Bu itibarla, tazminatların belirlenmesinde TRH 2010 Yaşam Tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılarak hesap yapılması gerekirken yazılı olduğu gibi TRH 2010 yaşam tablosu esas alınmasına rağmen 1,8 teknik faiz uygulanarak tazminat hesabı yapılması doğru olmadığından, aktüer olmayan bilirkişiden alınan ve denetime elverişli olmayan tazminat raporuna itibar edilerek karar verilmesi de doğru değildir.
Bu durumda mahkemece, öncelikle tarafların kusur durumunun belirlenmesi, desteğin güncel nüfus kaydı getirtilerek davacılar dışında destekten yoksun kalma tazminatı hakkı bulunanların olması halinde bu durumunda gözönüne alınarak aktüer bilirkişiden yukardaki ilkeler doğrultusunda denetime elverişli (usulü kazanılmış haklarda gözetilerek) rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmediğinden, davacılar vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile 6100 sayılı HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak hüküm kurulması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekili ve davalı … şirketi vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi KARARININ KALDIRILMASINA,
Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf yoluna başvuran taraflarca yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde yatıranlara iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran taraflarca yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-İİK’nın 36. maddesi gereğince Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2019/10523 Esas sayılı dosyasına yatırılan 91.000,00 TL teminatın yatıran tarafa iadesine,
5-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 03.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
…..

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.