Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/2659 E. 2022/755 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2019/2659 – 2022/755
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2659
KARAR NO : 2022/755

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/07/2019
NUMARASI : 2017/589 Esas 2019/590 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 24/03/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 21/04/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili, 10.06.2014 tarihinde davalıların sürücüsü maliki ve zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu aracın, motosikletiyle seyreden davacıya çarpması sonucu davacının yaralandığını ve malul kaldığını, davalı sigorta şirketine yapılan başvuru sonucu sigorta şirketi tarafından 24.05.2017 tarihinde 59.044,00 TL ödeme yapılmasına rağmen ödemenin yetersiz olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 250,00 TL bakiye maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 08/04/2019 tarihli dilekçesi ile dava değerini 299.000,00-TL arttırarak 299.250,00 TL’ye yükselttiğini, maddi tazminatın 198.080,47 TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen, bakiyesinin davalı …’den kaza tarihi olan 10/06/2014 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı … vekili, dava konusu trafik kazasıyla ilgili olarak davalı …’nin yargılandığı Eskişehir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/804-2017/45 E/K sayılı dosyası istinaf incelemesinde olup kesinleşmediğini, ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasını, ceza dosyasında alınmış olan kusur raporunu kabul etmediklerini, davacının kaskının bulunmaması ve hızı nedeniyle kusurlu olduğunu davacının tat alma duyusunun yok olup olmadığı ve kaza ile illiyeti yönünden ATK‘dan rapor alınmasını, davacının ailesinin maddi yardım talebinde bulunması üzerine davacının huzurunda davacının babası …’a 5.000,00-TL ödediklerini, ayrıca 400,00 TL özel oda ücreti ve daha sonra da 5.000,00 TL daha olmak üzere davacıya toplam 10.400,00-TL ödeme yaptıklarını 18.06.2014 tarihli ibraname gereğince davanın reddi gerektiğini, ayrıca davacının sigorta şirketinden de ödeme aldığını zararının karşılandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı sigorta şirket vekili, dava konusu kazaya karışan … plakalı aracın davalı şirkete trafik sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, davacının başvurusu üzerine kendisine davadan önce 24/05/2017 tarihinde 59.044,00-TL ödeme yapıldığını, yapılan ödeme ile davalı şirketin sorumluluğunun sona erdiğini ve davacının zararı karşılandığından davanın reddi gerektiğini, aksi halde kusur durumu, ödeme tarihindeki zarar miktarının hesaplanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, kusur, geçici ve sürekli iş göremezliğe ilişkin Adli Tıp raporu ve aktüer bilirkişinin raporları gereğince 10/06/2014 tarihinde davalı …’in kullandığı araçla davacının motosikletiyle seyir halindeyken davacıya çarpması sonucu davacının %42,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybedecek ve dokuz ayda iyileşecek şekilde yaralandığı, kazanın oluşumunda … plakalı araç sürücüsü …’in %100 oranında kusurlu olduğu bu kusur ve maluliyet oranlarına göre davacının 314.758,85-TL maddi tazminata hak kazandığı, ancak ıslah dilekçesindeki istemden fazlaya karar verilemeyeceği gözetilerek 299.250,00 TL maddi tazminatın (davalı sigorta şirketi 198.080,47 TL’den sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermek gerektiği, her ne kadar davacı vekilince davacı sigorta şirketi yönünden de olay tarihinden itibaren yasal faize karar verilmesi istenmiş ise de, sigorta şirketinin faiz sorumluluğunun Karayolları Trafik Kanunun’un 99. maddesinde öngörüldüğü üzere davacının sigorta şirketine sigorta şirketine hangi tarihte başvuru yaptığının anlaşılamadığı ancak sigorta şirketinin 24/05/2017 tarihinde davacıya kısmi ödemede bulunduğu anlaşıldığından bu tarihten itibaren davalı sigorta şirketi yönünden faiz yürütülmesi gerektiğinden dava ve ıslah dilekçesinin kabulü ile; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere; 299.250,00 TL maddi tazminatın (davalı sigorta şirketi 198.080,47 TL’den sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, hükmedilen bedele davalı gerçek kişi yönünden olay tarihi olan 10/06/2014 tarihinden itibaren, davalı sigorta şirketi yönünden ise temerrüt tarihi sayılan kısmi ödeme tarihi olan 24/05/2017 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiş; hükme karşı davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
Dosya kapsamında mevcut davalı …’nin her şekilde ibra edildiğine ilişkin ibraname doğrultusunda davanın reddine dair karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, cevap dilekçesi ekinde sunmuş oldukları 18.06.2014 tarihli ibranameden de açıkça anlaşıldığı üzere; davacının davalı …’den herhangi bir talebi bulunmadığını belirterek; manevi tazminat olarak …’den 5.000,00 TL’yi nakden aldığını, maddi – manevi başkaca herhangi bir talebi olmadığını, her türlü hak alacak talep ve davadan bila rücu tamamen ibra ettiğini beyan ederek bu beyanını imza altına aldığını, davalı …’yi 18.06.2014 tarihli ibranameyle ibra ettiğini, davacının davasının bu ibraname de göz önünde bulundurularak reddi gerekmekteyken davanın kabulüne karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
… tarafından davacının babası …’a 5.000,00 TL nakit para takdim edildiği ve bu paranın alındığına dair davacının kendi el yazısı ile ibra beyanı bulunmasına rağmen davacının tanığı olan babası …’ın tanık beyanında herhangi bir para almadığını, eşinin almış olduğunu da bilmediği yönündeki beyanı karşısında mahkemece cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması gerekirken bu durumun göz önünde bulundurulmamasının da hukuka aykırı olduğunu,
Kabul anlamına gelmemek kaydıyla …’nin davacının babasına takdim ettiği 5.000,00 TL, özel oda masrafı olmak üzere verdiği 400,00 TL, sonrasında davacı ve ailesinin talep etmesi üzerine vermiş olduğu 5.000,00 TL ödemeler mevcut iken ve ödenen toplam bedel 10.400,00 TL iken mahkemece tazminattan indirilen miktarın 5.400,00 TL olarak değerlendirilmeye alınmasının yanlış şekilde karar verilmesine neden olduğunu, …’nin yapmış olduğu 10.400,00 TL’lik ödemenin Eskişehir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/804 ESAS – 2017/45 karar sayılı dosyası ve Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/3754 soruşturma – 2015/9139 karar sayılı dosyası kapsamından da anlaşıldığını, her ne kadar dosya kapsamında davacı tanıkları tarafından davacının tat alma duyusunu kaybettiği beyan edilmiş ise de davacının tat alma duyusunu bu kaza nedeniyle kaybettiğine dair bir rapor mevcut olmamakla birlikte; davacının tat alabildiğinin dosya içerisine sunmuş oldukları sosyal medya çıktıları ile sabit olduğunu, sosyal medya paylaşımlarından birinin 09.07.2017 tarihli olup davacının bu fotoğrafta bira içtiği, önünde midye ve limon olduğunun görüldüğünü, (kebap baharat gibi örneklerin de mevcut olduğunu)
Dosya kapsamında davacı tarafın beyan ve iddialarının bir an için doğru olduğu varsayılsa dahi davacının tazminat talebine konu ettiği bu şikayetinin kendi kusurlu eylemi (Kask Takmaması) nedeniyle ortaya çıktığını, davacının kask takmış olması halinde şu anki şikayetlerinin hiçbirisinin gerçekleşmeyeceğini, dosya kapsamındaki adli tıp raporunda özellikle bir hususa dikkat çekilmiş olup, davacının trafik kazası öncesine ait tat testinin olmaması nedeniyle, tat duyusunda meydana gelen kaybın kaza sonucu geliştiğinin söylenmesinin eldeki bulgulara göre tıbben mümkün olmayacağının belirtildiğini, dolayısıyla davacının maddi tazminat talebine dayanak şikayetleri ile kaza arasında illiyet bağı kurulmasının mümkün olmadığını, dosya kapsamında alınmış olan raporların gerçeği yansıtmadığını, Eskişehir Devlet Hastanesinin 17.02.2017 tarihli sağlık kurulu raporuna göre “varikosel + epilepsi + el bileği eklem hareketi kısıtlılığı ” belirtilmiş ise de varikosel rahatsızlığının davacının geçirmiş olduğu trafik kazası ile arasında bir illiyet bağı bulunmadığını, yerel mahkemenin 16.05.2018 tarihli duruşmasında tanık olarak dinlenen davacının eşi Emine Karaçam’ın hamile olduğunun da görüldüğünü, cinsel hayatında sorunlar yaşayan davacının yeniden çocuk sahibi olamayacağı hususunun da değerlendirilmediğini, el bileği eklem hareketi kısıtlılığı teşhisi açısından ise; yine dosya içerisinde mevcut sunulmuş olan sosyal medya çıktılarından da görüleceği üzere davacının her iki elini kaldırmakta, yine çocuğunu el bileği çocuğun bacaklarının altında kalacak şekilde kucağında tuttuğunu, yaşı gereği o sırada 15 ile 20 kg arasında bir ağırlığı olan çocuğun davacı tarafından bu şekilde kaldırılması ve kucağında taşınması gayet rahat bir şekilde gerçekleştirildiği göz önüne alındığında davacının şikayetlerinin de sırf maluliyet oranını artırabilmek adına olduğunun da aşikar olduğunu, Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2017/128 Esas sayılı dosyası kapsamında ATK incelemesine esas olmak üzere … Tıp Fakültesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı tarafından hazırlanan raporda davacının el bilek grafisinin doğal olduğunun bildirildiğini,
Davacı tarafından sık sık bayıldığı ve atak geçirdiği iddiası ortaya atılmış ise de bu iddianın da doğru olmadığını, 13.06.2016 tarihli adli tıp raporunda davacının nöbet öyküsünün olmadığının belirtildiğini, bu bağlamda davacının sık sık bayıldığı ve atak geçirdiği yönündeki tanık beyanlarının gerçeğe aykırı beyanları da göz önüne alındığında itibar edilebilir mahiyette olmadığını, dosya kapsamında aldırılan 17.12.2018 tarihli bilirkişi raporuyla davacının maluliyet oranının Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 19.11.2018 tarih 21313 sayılı raporu ile %42.20 olarak hesaplandığı belirtilmiş ise de söz konusu ATK raporu hesaplamanın yapıldığı tarih itibariyle taraflarına tebliğ dahi edilmediğini, kesinleşmemiş ATK raporuna dayanarak hesaplama yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca raporda davacının maluliyetinin nedeni ile emsallerine göre daha fazla efor sarf edeceği nazara alınarak maddi zarar hesaplaması yapıldığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının iddia ettiği maluliyetinin sürekli çalışma ve iş gücü kaybı yaratacak nitelikte olmadığını, kaldı ki davacının şikayetlerinin genel olarak tat kaybı etrafında toplandığını, böyle bir maluliyet söz konusu olsa dahi davacının maluliyeti nedeniyle emsallerine göre daha fazla efor sarfetmesi için tat alma duyusunun ön planda olduğu bir işte çalışıyor olması gerektiğini, kaldı ki davacının tat alma duyusunu kaybetmediğine dair fotoğraflar olduğunu, tat alma duyusunu %42.20 kaybeden bir insanın midye yanına limon sıkmasının beklenilemeyeceğini, kaza ile davacının var olduğunu iddia ettiği şikayetleri arasında bir illiyet bağı bulunmadığını, yüksek oranda maluliyet hesaplanmış olması ve bu maluliyet hesaplaması doğrultusunda hesap raporu alınmasının kabul edilemeyeceğini, maluliyet raporunda koku alma ile ilgili bir durumdan bahsedildiğini tat alma ile ilgili herhangi bir tespitte bulunulmadığını, tat alma duyusuna ilişkin iddianın bu kazadan kaynaklı olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığını, hükme esas alınan raporda “davacı tedavi gördüğü 9 ay süresince içtihatlar gereğince %100 malül sayıldığından” denilmek suretiyle %100 maluliyet oranı baz alınarak iskontosuz dönem hesabı yapıldığını, bu hususta her ne kadar davacı yanca farklı iddialarda bulunulmuş ise de davacının yalnızca 8 gün … Üniversitesi Tıp Fakültesinde yatarak tedavi gördüğünü ve taburcu olduğunu, davalı ve ailesinin kazanın 10. günü davacının ailesinin evine geçmiş olsun ziyaretine gittiğini, davacının da bizzat yürüyerek ailesinin evine geldiğini bu hususun dosya kapsamında dinlenen tanık beyanları ile de sabit olduğunu, davacının kesinlikle 9 ay tedavi görmediğini, bu nedenle 9 aylık süre zarfında %100 maluliyet oranı üzerinden hesaplama yapılmasını kabul etmediklerini, kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının, kaza anında kask takmış olması halinde davaya konu olan hiçbir şikayeti de yaşamayacağı açık olup, maluliyet oranını kabul anlamına gelmemek kaydı ile davacının da maluliyetine kusuru ile sebebiyet verdiği hususu göz önünde bulundurulmaksızın davalı aleyhine maddi tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu, Yargıtay Yerleşik İçtihatlarında da kaza anında kask takmayan sürücünün maddi tazminat hesabında mütefarik kusur indirimi yapılması gerektiğinin belirtildiğini, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 06.12.2018 karar tarihli, 2016/930 E. 2018/11835 K. Numaralı kararı ile; “…818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinde (6098 sayılı TBK 51. md); hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “Tazminatın tenkisi” başlıklı 44. maddesinde (6098 sayılı TBK 52. Md) ise; zarar gören taraf, zarara razı olduğu veya kendisinin eylemi zararın doğmasına ya da zararın artmasına yardım ettiği ve zararı yapan kişinin durum ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakimin, zarar ve ziyan tutarını indirebileceği veya zarar ve ziyanı hüküm altına almaktan vazgeçebileceği açıklanmıştır. Somut olayda; davacının, sürücüsü olduğu motorsikleti, koruyucu mahiyette kask takmadan sevk ve idare ettiğini ceza soruşturmasındaki 23/02/2011 tarihli ifadesi sırasında beyan ettiğini; davacının maluliyetinin de orta demansal sendromu nedeniyle oluştuğu anlaşılmaktadır. Buna göre mahkemece; BK’nun 44. maddesi (TBK 52. md) uyarınca, kaza esnasında kask takmama nedeniyle, davacının müterafik kusuru olup olmadığı hükümde irdelenip tartışılması, müterafik kusur oluşturduğunun kabul edilmesi halinde tazminattan %20 oranında indirim yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” denildiğini, yukarıda ayrıntılı olarak arz ettiği nedenlerle eksik inceleme ve değerlendirmeler sonucu; rapora karşı itirazları değerlendirilmeksizin ve yeniden rapor alınmaksızın davacı tarafın ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın kabulü yönünde verilen yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Davalı … vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 10.06.2014 tarihinde davalıların sürücüsü maliki ve zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu aracın, motosikletiyle seyreden davacıya çarpması sonucu davacının yaralandığını ve malul kaldığını, davalı sigorta şirketine yapılan başvuru sonucu sigorta şirketi tarafından 24.05.2017 tarihinde 59.044,00 TL ödeme yapılmasına rağmen ödemenin yetersiz olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 250,00 TL bakiye maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; mahkemece alınan 13.03.2019 tarihli bilirkişi raporu gereğince davacı tarafından 08/04/2019 tarihli dilekçe ile dava değeri 299.000,00-TL arttırarak 299.250,00 TL’ye yükseltilmiş, maddi tazminatın 198.080,47 TL’sinin davalardan müştereken ve müteselsilen, bakiyesinin davalı …’den kaza tarihi olan 10/06/2014 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiş, mahkemece dava ve ıslah dilekçesinin kabulü ile; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere; 299.250,00 TL maddi tazminatın (davalı sigorta şirketi 198.080,47 TL’den sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, hükmedilen bedele davalı gerçek kişi yönünden olay tarihi olan 10/06/2014 tarihinden itibaren, davalı sigorta şirketi yönünden ise temerrüt tarihi sayılan kısmi ödeme tarihi olan 24/05/2017 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir.
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde, mahkeme kararlarının, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri, hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini, hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını, gerekçeli kararın yazıldığı tarihi, içermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve Kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 E, 2007/611 K.).
6100 Sayılı HMK’nun 297/1-2 maddeleri gereğince mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir. Yukarıda belirtilen ilkeler gözardı edilerek davacının davada talep edilen zarar kalemleri ile ilgili ayrı ayrı miktar belirtilerek denetime uygun şekilde her biri hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı gösterilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm altına alınan zarar kalemleri ayrı ayrı belirtilmeden toplam miktar üzerinden hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
2-Eldeki davada mahkemece davacının maluliyetine ilişkin rapor alınmadan davacı tarafından davalı … aleyhine açılan manevi tazminat istemine ilişkin Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/126 Esas sayılı dosyasından alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulunun 19/11/2018 tarihli maluliyet raporu esas alınarak aktüer hesabı yaptırılmıştır. Davalı … vekili davacının maluliyetine ilişkin Eskişehir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/804 Esas-2017/45 Karar sayılı dosyasından alınan 13.06.2016 tarihli ATK 2. İhtisas Kurulu raporu ile Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/126 Esas sayılı dosyasından alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulunun 19/11/2018 tarihli maluliyet raporu arasında çelişki olduğunu, maluliyete neden olan arazlar ile kaza arasında illiyet bağı bulunmadığını belirterek yeniden maluliyet raporu alınmasını talep etmiş, mahkemece davalının itirazı kabul edilmemiştir. Davacının hükme esas alınan maluliyet raporu davalı tarafından itiraza uğradığından mahkemece davacının tüm tedavi belgeleri ve dosyaları istenerek Eskişehir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/804 Esas – 2017/45 Karar sayılı dosyası da eklenmek suretiyle davacının maluliyetine neden olan sebeplerin tek tek açıklanıp değerlendirildiği, belirlenecek arazlar ile kaza arasındaki illiyet bağının gösterildiği ve raporlar arası çelişkinin giderilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
3- Somut olayda davacı ve davalıların kabulünde olduğu gibi davadan önce davacının davalı sigorta şirketine başvurusu üzerine davalı sigorta şirketi tarafından davacıya 24.05.2017 tarihinde 59.044,00 TL, davalı … tarafından da 18.06.2014 tarihinde 5.400,00 TL ödeme yapılmıştır. Hükme esas 13.03.2019 tarihli aktüer hesabında davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme tarihindeki verilere göre tazminat hesabı yapılmadan rapor tarihindeki tazminat hesabından davalılar tarafından yapılan ödemeler güncellenerek tenzili yapılmış ve bu rapor doğrultusunda hüküm kurulmuştur. Oysa aktüer bilirkişi tarafından davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme tarihindeki verilere göre davacı için ödenen tazminatın yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi, ödeme tarihindeki verilere göre yapılan ödemenin yetersiz olduğunun anlaşılması halinde hükme esas alınan 13.03.2019 tarihli rapordaki veriler dikkate alınarak hesaplama yapılması ve davalılar tarafından yapılan ödemelerin yasal faiziyle güncellenip mahsubu suretiyle tazminatın hesaplanması gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi de doğru görülmemiştir.
4-Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı T.B.K. 52. maddesinde “Zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir” şeklinde düzenlenmiştir. Taraflarca ileri sürülmese dahi müterafik kusur resen gözetilmelidir.
Zararın meydana gelmesine veya artmasına neden olacak davranışlar ve güvenlik tedbiri alınmaması yahut motosikletle seyir halinde iken kask takılmaması zararın belirlenmesinde esas alınması gereken bir kusur olmayıp, bu yöndeki bir iddianın ispatı halinde hakimin tazminatı belirlerken resen gözönüne alması gereken müterafik kusurdur. Bu hali ile hükmedilecek tazminattan zarar görenin müterafik kusuru nedeniyle uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda gerek hükme esas alınan Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/126 Esas sayılı dosyasından alınan 11.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda, gerekse Eskişehir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/804 Esas – 2017/45 Karar sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporlarında motosiklet sürücüsü davacının kaza anında kaskı bulunmadığı, trafik kazasına bağlı sentetik materyal ile kapatılmış kraniyektomi defekti olduğu belirtildiğinden davacının müterafik kusurunun karar yerinde değerlendirilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden inceleme yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, adı geçen davalının diğer istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,
Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, adı geçen davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
2-İstinaf yoluna başvuran tarafça yatırılan peşin harcın istek halinde yatırana iadesine.
3-İstinaf yoluna başvuran tarafça yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 24.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.