Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/2399 E. 2022/754 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2019/2399 – 2022/754
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2399
KARAR NO : 2022/754

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/05/2019
NUMARASI : 2014/1489 Esas 2019/427 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 24/03/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 08/04/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 12/09/2009 tarihinde davacının içerisinde yolcu olarak bulunduğu, davalıya zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı aracın karşı şeride geçerek karşı yönden gelen dava dışı … Plakalı çekici … plakalı dorse ile çarpıştığını, davacının yaralandığını, kalıcı sakatlığa maruz kaldığını, davacının 20 yaşında olup … Üniversitesi Mühendislik Fakültesi 1. sınıf öğrencisi olduğunu, davalı sigorta şirketi tarafından davadan önce 57.562 TL ödenmesine rağmen ödemenin yetersiz olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak daimi sakatlık ve işgücü kaybı nedeni ile şimdilik 2.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının içinde yolcu olarak bulunduğu kazaya karışan … plakalı aracın 11.04.2009-11.04.2010 tarihleri arasında ZMMS poliçesi ile davalı şirkete sigortalı olup, poliçede şahıs başı sakatlık azami teminat tutarının 150.000,00 TL olduğunu, dava konusu kaza nedeniyle davacıya 19/04/2010 tarihinde 57.562,00 TL ödeme yaptıklarını, davacının sürekli maluliyeti bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, 12/09/2009 tarihinde davacının içerisinde yolcu olarak bulunduğu, sürücü …’un sevk ve idaresindeki … plaka sayılı kamyoneti ile Samsun Yönünden Merzifon yönüne seyir halinde iken, önünde giden araçların aniden yavaşlaması ile çarpmamak için fren yaptığı, karşı şeride geçtiği ve karşı yönden gelen … Plakalı çekici ile … plakalı araç sürücüsü …’ın idaresindeki araçlarla çarpıştığı, KTK asli kusurlar bölümünde düzenlenen şeride tecavüz etme kuralını ihlal edip, asli ve tam kusurlu olarak olaya sebebiyet verdiği, davacının olayda … Üni. Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başk.’dan alınan 13/11/2013 tarihli raporda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, Sosyal Sigortalar Kurumu Sağlık İşleri Tüzüğü yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede, vücut genel çalışma gücünden %32,3 kaybettiği, 6 ay süre ile iş göremezlik halinde kaldığı tespiti yapıldığı, davacı vekilinin rapora itiraz etmesi ayrıca olay tarihi itibari ile maluliyet oranının “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü yönetmeliğine” göre tespiti gerektiğinden itirazı kabul edilerek dosyanın İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Dairesine gönderildiği anılan kurumca 26/11/2014 tarihli raporunda; “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı oranları tespit işlemleri yönetmeliğine” göre, davacının 12/09/2009 tarihinde gelişen arızasının araz bırakmadan iyileşmiş olduğundan, maluliyet mahalline tayin olmadığı, iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceği tespiti yapıldığı, davacı vekilinin rapora karşı 12/01/2015 havale tarihli dilekçesiyle rapora itiraz ettiği, … Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezinin 14/10/2014 tarihli 419 sayılı özürlü sağlık kurulu raporunun %63 oranında özürlü olduğunu belirttiği, ayrıca … Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Başkanlığının raporu ile çelişkili olduğu, davacının konuşma bozukluğu çektiği vs itirazları ile bu kez raporlardaki çelişkilerin giderilmesi için 01/10/2015 tarihi itibari ile İstanbul Adli Tıp Genel Kurulundan rapor istendiği, ilgili birimin 18/12/2015 tarihli cevabi müzekkeresinde davacının durumunun 17/12/2015 tarihli oturumda görüşüldüğü, öncelikle İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinde değerlendirilmesi gerektiği, daha sonra İstanbul Genel Kurulunca değerlendirileceğinin bildirildiği, bu kez İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu 22/01/2016 tarihli cevabı müzekkeresinde bir kısım eksiklikler giderilerek kurulun muayene günleri olan Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günlerinde davacının şahsen mevcutlu olarak başvurmasının istendiği, istenen hususlar tamamlanıp davacının gitmesi için evrakın gönderildiği, İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu 05/07/2017 tarihli cevabi müzekkeresinde bu kez davacının 05/07/2018 Cuma günü saat 08:30’da kurulda hazır olmasının istendiği, ancak davacının muayeneye gitmediği, bu kez 19/09/2018 tarihinde kesin süre verilerek İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunda muayeneye gitmesinin istendiği, 03/12/2018 tarihinde yeniden İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kuruluna yazıldığı, Adli Tıp Kurulunun 20/02/2019 tarihli cevabı müzekkeresinde muayene günleri bildirildiğinden kişinin muayeneye gelmediğinden görüş bildirilemeyeceğinin belirtildiği; HMK’nın kesin süre başlıklı 94/1. Maddesinde; “kanunun belirlediği süreler kesindir.” HMK 94/2 md ”hakim tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir, aksi halde belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek 2. süre kesindir ve yeniden süre verilemez” HMK 94/3 md;” Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar” hükümlerini içerdiği, somut olayda; davacının sürekli iş göremezliğinin tespiti için dava açıldığı, … Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca verilen %32,3 oranında çalışma gücünü kaybettiğine dair raporun olay tarihi itibari ile yürürlükte olmayan SSK tüzüğü tespit edildiğinden, davacı itirazı dikkate alınarak İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 26/12/2014 tarihli raporu ile Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü yönetmeliğine göre maluliyet tayinine mahal olunmadığı, 9 ay iş gücünden kaldığının bildirildiği, itiraz ve çelişki nedeni ile İstanbul Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması için ara karar oluşturulduğu, üst üste verilen sürelere ve muayene günlerine rağmen davacı muayeneye gitmediğinden raporun alınamadığı, HMK 94/2,3 mdsi gereği, yeniden süre verilemeyeceği, tarafın o işlemi yapma hakkı ortadan kalktığından dosyanın mevcut haline göre hesaplama yaptırıldığı, 9 ay iş göremezlik halinde kaldığının İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu Dairesince tespit edildiğinden, öğrenci olan davacının o tarih itibari ile asgari net ücretten çalışma ihtimaline binaen hesaplama yapıldığı, 5.080,81 TL geçici iş göremezlik zararı olacağının hesaplandığı, bu miktarda tarafların kabulünde olduğu üzere 57.562,00 TL olarak davadan önce 19/04/2010 tarihinden davalı sigorta tarafından ödendiği anlaşılmakla başkaca ispat edilmiş maluliyet ve tazminat alacağı olmadığından davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin 19/09/2018 tarihli 14. Celsesindeki süreye ilişkin ara kararların;
“1-Davacı yana Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunda muayeneye çağrıldığı halde gitmediği için, yeniden muayene girişiminde bulunup dosyanın yeniden Adli Tıp 3. İhtisas Kuruluna gönderilip muayene olup iş göremezlik raporlarındaki çelişkinin giderilmesi için rapor alınması hususunda ve işlemleri yaptırması hususunda kesin süre verilmesine, bu kez yaptırılmadığında İst. Adli Tıp Genel Kurulunca inceleme yapılması talebinden vazgeçmiş sayılacağının hatırlatılmasına, (Hatırlatıldı.) “Dosyanın İst. Adli Tıpa gönderileceği ve masrafları da dikkate alınarak davacı tarafın dosyada hiç masraf olmadığından, bugün yatırdığı 100,00 TL’lik gider avansı az olmakla 200,00 TL gider avansının 2 haftalık kesin sürede yatırmasına, yatırmadığında gider avansının dava şartı hususu olduğu hatırlatılarak, bu nedenle reddedileceğinin hatırlatılmasına, (hatırlatıldı.)” şeklinde olduğunu, belirtilen kararlardaki süreye uyulmaması gerekçesiyle işlemi yapma hakkının ortadan kalktığından bahisle mevcut delillere göre davanın reddedildiğini,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 94. Maddesinde kesin süreye ilişkin hususlar belirlenmiş olup, bu maddeye istinaden Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2017/2185-E, 2018/5849-K, 24.9.2018 tarihli ilamında; “Dava, eski yönetici olan davalının yeni yönetime devretmesi gerekirken devretmeyip, uhdesinde bıraktığı site yönetimine ait alacakların tahsili istemine ilişkindir. 6100 Sayılı HMK’nın 90. maddesi gereğince; süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler. Aynı Kanun’un 94. maddesi gereğince; kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar. Kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu sebeple de hakim tarafından kesin süre verilirken; 1-) Kesin süreye konu işlemin gerekli ve tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması, 2-) Verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, duruşma gününe kadar kesin süre sebebiyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi,3- )Yapılması gereken iş veya işlemler birer birer, varsa masraflarının da miktarıyla birlikte açıkça gösterilmesi, 4-) Sürenin kesin olduğu ve sonuçlarının tarafa açıklanması zorunludur.” denildiğini,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin E.2015/16322, K.2018/8789, 08.10.2018 tarihli ilamında ise; “6100 Sayılı HMK’de öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır: Mahkemeler için öngörülen sürelerin, taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır. Eş söyleyişle hakim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur. Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır: Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş ( cevap süresi, temyiz süresi gibi ) süreler olup, bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 Sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749 ).Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.159 ). Yukarıda da belirtildiği üzere, ilke olarak, hakimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik için şu iki koşuldan birinin varlığı zorunludur: İlk koşul, hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması sebebiyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4, HMK. 94/2 ); bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez. İkinci halde ise; yasaya göre hakimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK m.163/3 c.3, HMK m. 94 ). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna dair ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir. Kesin süreye dair ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur. Kısaca; ister kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir. Öte yandan, 6100 Sayılı HMK’nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye dair ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. ( Benzer ilkelere ( YHGK’nin 12.12.2012 gün ve … E., 1172 K.; 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 Sayılı kararlarında da değinilmiştir. )” denildiğini, 19/09/2018 tarihli 14. Celsenin 2 numaralı ara kararında adli tıp kurumuna yapılacak başvuru için yatırılması gereken eksik harç olan 200,00 TL’nin yatırılması için 2 haftalık kesin süre verilmiş olup, eksik harcın 24.09.2019 tarihinde süresinde tamamlandığını, Yargıtay kararlarında da görüleceği üzere, kesin süre verilen durumlarda bu süreye uyulmamasının davanın reddi için bir araç olmaması gerektiğini, ayrıca verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, duruşma gününe kadar kesin süre sebebiyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi gerektiğini, ancak 19/09/2018 tarihli 14. Celsenin 1 numaralı ara kararı incelendiğinde görüleceği üzere taraflarına verilen sürenin uzunluğu belirtilmeyerek muğlak bırakıldığını, ayrıca Adli Tıp Kurumuna dosyanın yeniden gönderilmesi, rapor alınması ve işlem yaptırılması hususlarında da taraflarına süre verilmesine rağmen bu hususta elden takip yetkisi verilmediğini, kesin süre verilmesine rağmen sürenin belirsiz bırakılması ve dosyanın gönderilmesi ve tüm işlemlerin tamamlanması için taraflarına süre verilirken yetki verilmemiş olmasının Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Yargıtay’ın bahsedilen içtihatları gereği usule ve yasaya aykırı olduğunu,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu’nun 18/02/2019 tarih ve 2652 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; davacının dava konusu kazaya bağlı maluliyeti hususunda Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca mütalaa düzenlendiği, düzenlenen mütalaaya itiraz edildiği, farklı oranlar içeren raporlar olması nedeniyle muayene yapılarak maluliyeti hususunda Genel Kurul tarafından görüş bildirilmesi istemiyle gönderildiği, Genel Kurulca incelemeye alınan dosyanın ek istemler, belgeler ve muayene istemi olması nedeniyle 3. Adli Tıp Kurulunca değerlendirilerek düzenlenecek raporun Genel Kurula gönderilmesi uygun görülerek 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’na iade edildiği, davacının muayene edilmek üzere sevkinin yapıldığı ancak davacının belirtilen günlerde muayeneye gitmediği ve bu nedenle görüş belirtilemeyeceğinden Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 26/11/2014 tarih 14710 karar nolu mütalaaya eklenecek husus olamadığının beyan edildiğini, dava konusu kaza neticesinde davacıda meydana gelen maluliyetin hesaplanması amacıyla Kurul’da muayenesine karar verilmiş olmasına rağmen davacının elinde olmayan nedenlerle ve kendisinden oluşan maluliyetin de etkisiyle belirtilen tarihlerde muayeneye gidemediğini, bu kapsamda meydana gelen gerçek maluliyet durumu ve oranının hesaplanamadığını, dosyanın mevcut hali ile karar verilmesi sebebiyle davacı bakımından ciddi nitelikte olan hak kayıplarının meydana geldiğini, kaldı ki; davacının anılan eksikliğin giderilmesi amacıyla Kurum’a muayene için başvurması hususunda davacıya belirlenebilir bir kesin süre verilmiş olmayıp, davacının belirtilen tarihlerde muayeneye gitmediği takdirde hak kaybı yaşayacağına yahut dosyanın mevcut şekliyle inceleneceğine dair herhangi bir ihtarat da yapılmadığını, açıklanan nedenle; Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu’nun 18/02/2019 tarih ve 2652 karar sayılı kararda da anılan eksikliklerin giderilmesi ve davacının muayenesi yapılması amacıyla dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’na gönderilmesi, davacının gerçek maluliyet durumu ve oranının belirlenmesi ve bu Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nca maluliyete ilişkin düzenlenecek rapor kapsamında yeniden hesap raporu alınması gerekirken dosyadaki mevcut delillerle karar verildiğini, davacının maluliyet oranı mevcut delil durumuna göre belirlenememiş olup hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü kapsamında da farklı özürlülük oranlarının bulunduğu raporlar arasındaki çelişkinin giderilemediğini, bu haliyle de aktüerya hesap bilirkişisi tarafından denetime elverişli bir rapor alınmasının söz konusu olmadığını,
Dosyadaki mevcut delil durumuna göre … Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezinin 14/10/2014 tarihli 419 sayılı özürlü sağlık kurulu raporunda davacının %63 oranında özürlü olduğu ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nın 13.11.2013 tarihli raporuna göre de %32,3 oranında malul kaldığının belirtildiğini, ancak bilirkişi raporunda ve gerekçeli kararda bu çelişkilerden bahsedilmediğini, mevcut delil durumuna göre karar verilmesi halinde de bu raporların dikkate alınması ve ona göre karar verilmesi gerekirken bu raporların bilirkişi raporuna ve hükme esas alınmadığının görüldüğünü, ilk derece mahkemesinde verilen hükmün davacının maluliyetine ilişkin hükme ve denetime elverişli bir bilirkişi raporuna dayanmaması, verilen kesin sürenin belirsizliği ve süre verilirken taraflarına süre içinde yapılması gereken işlemler için gerekli olan yetkilendirmenin yapılmamış olması nedenleri ile usul veya aykırı olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Davacı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
Davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümleri gereğince belirlenmesi gerekir.
Somut olayda davacının dava dilekçesi ekinde sunduğu … Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezinin 14.10.2010 tarihli Özürlü Sağlık Kurulu raporu gereğince davacının engel oranının %63 olarak belirlendiği, davacı vekilinin talebi üzerine … Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınan 13/11/2013 tarihli raporda davacının Sosyal Sigortalar Kurumu Sağlık İşleri Tüzüğü Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede, vücut genel çalışma gücünden %32,3 kaybettiği, 6 ay süre ile iş göremezlik halinde kaldığının belirtildiği, davacı vekilinin rapora itiraz etmesi üzerine İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Dairesinden alınan /11/2014 tarihli raporda; “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı oranları tespit işlemleri yönetmeliğine” göre, davacının 12/09/2009 tarihinde gelişen arızasının araz bırakmadan iyileşmiş olduğundan, maluliyet mahalline tayin olmadığı, iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceğinin belirtildiği, davacı vekilinin rapora itirazı ve raporlar arası çelişkinin giderilmesi üzerine dosyanın bu kez İstanbul Adli Tıp Genel Kuruluna gönderildiği, ilgili birimin 18/12/2015 tarihli cevabi müzekkeresinde davacının durumunun 17/12/2015 tarihli oturumda görüşüldüğü, öncelikle İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinde değerlendirilmesi gerektiği, daha sonra İstanbul Genel Kurulunca değerlendirileceğinin bildirildiği, İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu 22/01/2016 tarihli yazısında istenen hususlar tamamlanarak kurulun muayene günleri olan Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günlerinde davacının şahsen mevcutlu olarak başvurmasının istendiği, istenen hususlar tamamlanarak davacının gitmesi için evrakın gönderildiği, bu yönde mahkemece 14.12.2016 tarihli duruşmada kesin süreli ara karar oluşturulduğu, davacının ara karar gereği ilgili testleri yaptırdığı ancak Adli Tıp Kurumuna muayene için gitmediği, İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 05/07/2017 tarihli cevabi yazısında bu kez davacının 05/07/2018 Cuma günü saat 08:30’da kurulda hazır olmasının istendiği, ancak davacının muayeneye gitmediği, bu kez 19/09/2018 tarihli duruşmada davacıya kesin süre verilerek İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan belirtilen 05.01.2018 tarihinde muayeneye gitmesinin istendiği, ancak davacının muayene için gitmediği, İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 20/02/2019 tarihli cevabı yazısında davacının muayene günlerinde muayeneye gelmediğinden görüş bildirilmeyeceğinin belirtildiği; davacı vekilinin 03.04.2019 tarihli duruşmada davacının kalıcı sakatlığı olduğu için muayeneye gitmekte zorlandığını mümkünse mevcut raporla karar verilmesini talep ettiği, mahkemece verilen usulüne uygun ara kararlar gereğince davacının kalıcı maluliyetinin ispatlanamaması ve geçici maluliyetine ilişkin zararının da davadan önce davalı sigorta şirketi tarafından karşılanmış olması, dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilin istinaf başvurusunun HMK.nın 353/1.b.1.maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin İstinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1.b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf talebinde bulunan davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, peşin alınan 44,40 TL maktu karar harcının mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-Başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
4-Başvuran taraflarca yatırılan delil ve gider avansından kullanılmayan kısmın HMK’nun 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde başvurana iadesine,
5-Kararın usulüne uygun şekilde taraflara tebliğine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 361/1 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTALIK SÜRESİ İÇİNDE TEMYİZİ KABİL OLMAK ÜZERE 24.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.