Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2019/2317 E. 2022/303 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:…
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/06/2019
NUMARASI :…..

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 10/02/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 25/02/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacılar vekili ile davalı sigorta şirketi vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili, 29.08.2017 tarihinde davalı sigorta şirketine zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesiyle sigortalı …. plakalı aracın yaya …’e çarparak ölümüne neden olduğunu, davacıların müteveffanın annesi ve babası olduğunu, ölümü ile desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davacı anne ve baba için ayrı ayrı 3.000,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının 03.11.2017 temerrüt tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında talebini davacı … için 52.331,60-TL, … için 25.212,50-TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili, … plakalı aracın zorunu mali sorumluluk sigorta poliçesiyle sigortalı olduğunu, kusur oranlarının belirlenmesi gerektiğini, sigortalının kusuru oranında sorumluluklarının bulunduğunu, davacılara 03.11.2017 tarihinde 13.038,10-TL ödeme yapıldığını, TRH 2010 yaşam tablosu ve %1,8 teknik faiz esas alınarak ödeme tarihi verilerine göre tazminat hesabı yapılmasını gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece toplanan delillere göre; Eskipazar Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/3 Esas sayılı dosyasında sürücü …’in tali, yaya …’in asli derecede kusurlu olduğunun bildirildiği, mahkemece Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan raporda sürücü …’in %25, yaya …’in %75 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/184 Esas sayılı dosyasında kusura ilişkin … Genel Müdürlüğü Fen Heyeti Bilirkişisinden alınan raporda, sürücü …’in %60, yaya …’in %40 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, üç mahkeme dosyasında alınan kusura ilişkin raporlar arasında çelişki bulunduğu, Karabük 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/253 Esas sayılı aynı olaya ilişkin görülen tazminat davasında İTÜ’den alınan bilirkişi raporunda dava dışı sürücü …’in olayda %60 oranında, müteveffa yaya …’in %40 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, mahkemece alınan raporun olayın oluş şekline uygun olduğu değerlendirildiği, aktüer bilirkişi raporunda davacı anne …’in 52.331,60-TL, davacı baba …’in 25.212,50-TL destekten yoksun kalma tazminatı belirlendiği, dava dışı sürücü … yönetimindeki araç ile yerleşim yeri içinde bir kavşağa doğru seyretmekte iken daha dikkatli ve tedbirli davranmamakla, gündüz saati aydınlık ortamda yaşı küçük çocuğu görmesi mümkün iken tedbirli davranmadığından meydana gelen olayda %60 oranında kusurlu bulunduğu, vefat eden yaya …’in ise yaşının küçüklüğü nedeniyle tehlikenin farkında olmadan yola kontrolsüzce atladığı, meydana gelen olayda %40 kusurlu bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, davacı anne … için 52.331,60-TL ve davacı baba … için 25.212,50-TL destekten yoksun kalma tazminatının 06.11.2017 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davalı tarafından yapılan kısmi ödemeler için faiz güncellemesi yapılmasının hatalı olduğunu, kanun koyucunun kanunlarda yer vermediği, bunun zarar görenin zararının artmasına, daha çok acı çekmesine, zarar verenin de teşvikine ve ödüllendirilmesine neden olacağını, rapora bu konuda da itiraz edilmesine rağmen aldırılan ek raporda itirazlarının değerlendirilmediğini, tazminata 06.11.2017 tarihinden itibaren faiz işletilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı tarafa maddi tazminatın ödenmesi talepli ihtarname ve ekleri keşide edildiğini, belgelerin 24.10.2017 tarihinde tebliğ edildiğini, 03.11.2017 tarihinde herhangi bir açıklama yapılmaksızın banka kanalı ile 13.038,10-TL ödendiğini, davalının ödemenin yapıldığı 03.11.2017 tarihinde temerrüde düştüğünü, davalı sigorta şirketinin bütün işlemlerinin ticari iş olduğunu, ticari işler için öngörülen temerrüt faizinin uygulanması gerektiğini, davalının sorumluluğu, sigortalısı ile yaptığı sigorta sözleşmesine dayandığı için davalının her durumda avans faizi ile sorumlu olması gerektiğini ileri sürmüştür.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde; kusur tespitinin hatalı olduğunu, kazanın meydana gelişinde kusur oranlarının tespiti için 12.02.2019 tarihli bilirkişi kusur raporu ile Adli Tıp Kurumunun 11.12.2018 tarihli kusur raporu ve Eskipazar Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/3 Esas sayılı dosyasında kusur raporu alındığını, 12.02.2019 tarihli İTÜ’den alınan bilirkişi kusur raporunda davalı sürücünün kazanın oluşumunda %60 oranında kusurlu, yaya küçük …’in %40 oranında kusurlu olduğu,11.12.2018 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda: davalı sürücünün kazanın oluşumunda %25 oranında kusurlu, yaya küçük …’in %75 oranında kusurlu olduğu, Eskipazar Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/3 Esas sayılı dosyada alınan raporda: davalı sürücünün kazanın oluşumunda tali oranda kusurlu, yaya küçük …’in asli oranda kusurlu olduğunun belirtildiğini, kazanın meydana gelişinde araç sürücüsünün bir rapora göre %25 oranında ve tali kusurlu iken diğer rapora göre %60 oranında kusurlu bulunduğunu, raporlar arasında fahiş oranda çelişki meydana geldiğini, mahkemece çelişki giderilmeden karar verildiğini, bilirkişi tarafından ek raporda, hesaplamaya esas alınan 12.02.2019 tarihli kusur raporu, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi 2018/184 Esas sayılı dosyada alınan bir kusur raporu olup tebliğ edilip beyan ve itirazlarının alınmadığını, hukukî dinlenilme hakkına uygun davranılmadığını, hesap raporunda müteveffanın gelir elde etme yaşı 18 yaş olarak kabul edildiğini, yerleşik Yargıtay içtihatları ve hayatın olağan akışı doğrultusunda müteveffanın gelir elde etme yaşının 20 yaş olarak kabul edilmesi gerektiğini, müteveffa …’in kaza tarihinde 3 yaşında olduğunu, müteveffanın gelir elde etme yaşına kadar bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanacağı sabit olup bu nedenle hesaplanan tazminattan yetiştirme gideri tenzili yapılması gerektiği halde ek hesap raporunda bu hususun gözetilmediğini, davacılar 3 yaşındaki müteveffa çocuklarına bakım ve gözetim yükümlülüğünü ihlal ettikleri için lehlerine hükmedilen tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davacıların da kazanın oluşunda kusuru bulunduğunu, davacıların ayırt etme gücünden yoksun henüz 3 yaşındaki çocuğu koruma ve gözetim yükümlüğüne aykırı davrandıklarını ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Taraf vekillerinin HMK.nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davacılar vekili 29.08.2017 tarihinde davalıya zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı aracın yaya küçük …’e çarparak ölümüne neden olduğunu, belirterek müteveffanın annesi ve babası olan davacılar için destekten yoksun kalma tazminatı talep etmiş, mahkemece davalının kazanın meydana gelmesinde %60 oranında kusurlu olduğu kabul edilerek belirlenen tazminatın kabulüne karar verilmiştir.
1-Dava konusu kazadan sonra düzenlenen kaza tespit tutanağında … idaresinde bulunan aracın sol taraftan sağa doğru aniden yola çıkan yaya …’e çarptığı olayda yayanın yaklaşan aracı dikkate almaması nedeniyle asli, sürücünün ise hızını mahal şartlarına uydurmaması nedeniyle tali kusurlu olduğu belirtilmiştir. Mahkemece Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığından alınan 11.12.2018 tarihli bilirkişi raporunda davalıya sigortalı araç sürücüsünün meskun mahalde hızını ayarlamaması, etkin fren tedbiri almaması nedeniyle %25 oranında, yaya küçüğün ise kontrolsüzce yola girmesi nedeniyle %75 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir. Mahkemece Karabük 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/253 Esas sayılı dosyasında aynı olay nedeniyle görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporları ile belirlenen davalının %60, yaya küçüğün ise %40 oranında kusurlu olduğuna ilişkin kusur oranları kabul edilerek karar verilmiş ise de;
Dava konusu olay nedeniyle Eskipazar Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/3 Esas – 2020/70 Karar sayılı dosyası UYAP üzerinden istenerek yapılan incelemede; sanıkların … ve … olduğu, sanıkların taksirle ölüme neden olma suçu nedeniyle yargılandıkları, mahkemece Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığından alınan 02.10.2018 tarihli raporda sürücü …’in idaresindeki otomobil ile meskun mahalde bölünmüş devlet karayolunda seyri sırasında, geldiği olay yeri kavşak mahalli yol bölümünde hızını mahal şartlarına göre ayarlamadığı, yola gereken dikkatini vermediği, bu haliyle geldiği olay yerinde seyir yoluna giren yayaya karşı hızının da etkisiyle zamanında etkin tedbir alamayıp çarpmasıyla meydana gelen olayda dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketiyle tali kusurlu olduğu, yaya 2014 doğumlu …’in kendi can güvenliğini tehlikeye atacak biçimde kontrolsüzce yola girdiği, bu haliyle seyir yoluna girdiği otomobilin çarpmasına maruz kaldığı mevcut koşullarda meydana gelen olayda hal ve hareketlerinin müdriki olmayışı nedeniyle davranışları sonuç üzerine asli derecede etkili olduğu belirtilmiş, İstanbul Trafik İhtisas Dairesinden alınan 07.10.2019 tarihli raporda 2014 doğumlu müteveffa yaya …’in olay günü itibariyle yaşı dikkate alındığında kusurun müteveffa yayanın babası olan ve müteveffa yayanın bakım gözetiminden sorumlu olan müşteki sanık …’de olduğu belirtilerek sanık sürücü …’in idaresindeki araçla olay mahalli kavşağa yaklaşırken kontrollü ve tedbir alabilecek vaziyette müteyakkız seyretmediği, zamanında etkili fren ve direksiyon tedbirine başvurmadığı, kazanın oluşumunda dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranışı ile tali kusurlu olduğu, müşteki sanık …’in bakım ve gözetimi altındaki çocuğu 2014 doğumlu müteveffa yaya …’in trafiğin yoğun olduğu devlet karayolu üzerinde yola çıkmasını engelleyici yeterli tedbirleri almadığı, korumasız olarak devlet karayoluna çıkan müteveffa yayaya sanık sürücü idaresindeki aracın çarptığı olayda asli kusurlu olduğu belirtilmiş, ceza mahkemesi tarafından sanık … tali kusurlu kabul edilerek mahkumiyetine, sanık …’in ise kusurlu olduğu belirtilerek ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, karara karşı istinaf kanun yoluna başvuru yapılmış olup kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.
6098 sayılı TBK.nın 74. maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmünü içermektedir. Madde metninde de anlaşıldığı üzere ceza mahkemesinin beraat kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı, ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hâkimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanık tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hâkimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hâkimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır. (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844) Ancak Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değil ise de aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir. Başka bir deyişle maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 24.12.2014 gün ve 2014/4-846 E., 2014/1091K). Hukuk hâkimi ceza mahkemesi kararındaki fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını belirleyen maddi olgularla ve ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararı ile bağlıdır.
Dava konusu olayda ceza mahkemesi dosyasında kazaya karışan araç sürücüsü ile birlikte kazada vefat eden küçük …’in babası … hakkında da dava açıldığı, maddi olayın değerlendirilmesinde kazanın meydana gelmesinde sürücünün tali kusurlu, çocuk üzerindeki denetim ve gözetim görevini yerine getirmeyen baba …’in asli kusurlu olduğunun belirlendiğinin anlaşılmasına göre, mahkemece ceza mahkemesince maddi vakıanın belirlenmesinin beklenmediği, baba …’in kusurunun bulunup bulunmadığı ve hukuk davasına etkisinin değerlendirilmediği anlaşılmıştır.
Bu hale göre hukuk mahkemesi hakimi her ne kadar ceza mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de; dava konusu olayda olayın oluşuna ilişkin ceza mahkemesi kararı ile belirlenecek maddi vakıa, kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan kişilerin ve kusur oranlarının belirlenmesi yönünden ceza mahkemesi kararının sonucunun beklenmesi ve ceza mahkemesi kararı ile kesinleşen maddi olgular dikkate alınarak konusunda uzman bilirkişi heyetinden kusur raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına rağmen aynı olay ile ilgili görülmekte olan Karabük 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/253 Esas sayılı dosyasında alınan ve denetimden geçmeyen tarafları farklı olan dosyada alınan bilirkişi raporu ile belirlenen kusur oranlarının esas alınmış olması doğru görülmemiştir.
2-Mahkemece hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporu hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Desteğin küçük yaşta vefat etmesi halinde destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında baba ve annenin çocuğunu belli bir yaşa kadar büyütmek, yetiştirmek ödevi olup çocuğun ölümü nedeni ile artık yapılması gerekmeyecek yetiştirme giderlerinin belirlenecek tazminattan düşülmesi gerekir. Yargıtay uygulamasına göre kaza tarihinde gelir elde edecek yaşta olmayan desteğin ölümü sebebi ile desteğin gelir getirecek işte çalışmaya başlayacağı yaşa kadar annenin çalışıyor olması halinde hem anne hem de babanın çocukları için gelirlerinin % 5’i oranında yetiştirme gideri, annenin gelir getiren bir işte çalışmadığının belirlenmesi halinde ise, sadece babanın gelirinden % 5 oranında yetiştirme gideri ayıracağı kabul edilerek hesaplanacak tazminattan indirilmesi gerekir.
Hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda desteğin gelir getirecek yaşa kadar davacılar tarafından yapılacak olan yetiştirme gideri belirlenmeden ve tazminattan mahsup edilmeden hesaplama yapılmış olması doğru görülmemiştir. Mahkemece davacıların sosyal ve ekonomik durumları araştırılarak davacı annenin çalışıp çalışmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre davacıların yapacağı yetiştirme giderinin tazminattan mahsubu ile davacıların destek zararının belirlenmesi gerekir.
Ayrıca hükme esas alınan bilirkişi raporunda tazminat hesabı yapılırken davacıların destekten yoksun kalma zararı belirlendikten sonra en son davalının kusur oranına göre sorumlu olduğu miktarın belirlenmesi gerekirken destek paylarından önce kusur indirimi yapılmış olması ve işleyecek dönem hesabının da denetime uygun şekilde yapılmamış olması da doğru olmadığından hatalı ve eksik bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.
3-Davacılar tarafından dava açılmadan önce sigorta şirketine başvuru yapıldığı ve sigorta şirketi tarafından 03.11.2017 tarihinde 13.038,10-TL ödendiği her iki tarafında kabulündedir. Hükme esas alınan aktüerya raporunda davacıların destekten yoksun kalma tazminatı hesabının yapılmasında sigorta şirketi tarafından ödenen miktar yarı oranında davacılara paylaştırılarak güncellenmiş ve belirlenen tazminattan mahsup edilmiş ise de bu hesap şekli Yargıtay yerleşik uygulamalarına uygun değildir.
Mahkemece öncelikle davalı sigorta şirketinden yapılan ödemeye ilişkin belge, hasar dosyası, aktüer raporunun getirilmesi ve davacılar için yapılan ödemelerin ayrı ayrı belirlenmesi ve buna göre hesaplama yapılması gerekirken ödenen tazminatın yarı yarıya tazminattan mahsubu doğru görülmemiştir.
Ayrıca dava açılmadan önce davalı sigorta şirketi tarafından ödeme yapıldığından öncelikle yapılması gereken ödeme tarihi itibariyle yapılan ödemenin yetersiz olup olmadığının belirlenmesidir. Bunun için ödeme tarihi verileri dikkate alınarak yapılacak gerçek zarar hesabı sonucu bulunacak tutar ile ödeme miktarı karşılaştırıldığında ödemenin yeterli bulunması halinde zarar görenin zararı karşılanmış sayılır. Dava açılmadan önce yapılan ödemenin yetersiz olduğu anlaşılırsa karar tarihine en yakın veriler dikkate alınarak tazminat hesaplanmalı ve zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince yapılan ödemeye hesaplama yapıldığı tarihe kadar geçen süre için yasal faiz uygulanarak güncellenmeli ve hesaplanan tutardan mahsup edilmelidir.
Burada önemli olan husus ödeme tarihi verilerine göre yani bilinen dönem sonu ödeme tarihi esas alınarak yapılacak hesaplamada gerçek zararın belirlenmesi ve gerçek zarara göre ödemenin zararı karşılayıp karşılamadığının tespitidir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacıların ödeme tarihindeki gerçek zararı belirlenmemiş ve ödeme ile zararın karşılanıp karşılanmadığı denetlenmemiş olduğundan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
4-Davacılar tarafından dava açılmadan önce davalı sigorta şirketine başvuru yapılması sonucu 03.11.2017 tarihinde ödeme yapıldığına göre sigorta şirketinin ödeme tarihinde temerrüde düştüğünün kabulü ile davacılar vekilinin talebi gibi ödeme tarihinden itibaren faiz uygulanması gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmediğinden davacılar vekilinin bu hususa ilişkin istinaf sebeplerinin kabulü gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacılar vekili ile davalı sigorta şirketi vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden inceleme yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekili ve davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA ,
Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf yoluna başvuran taraflarca yatırılan peşin harcın istek halinde yatırana iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran tarafça yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
5-Ankara 7. İcra Dairesinin 2019/10266 sayılı dosyasına yatırılan 123.000,00-TL teminat mektubunun yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1.maddesi gereğince KESİN olmak üzere 10.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

….

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.