Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2018/3620 E. 2021/510 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 26. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2018/3620
KARAR NO : 2021/510

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/10/2018
NUMARASI :….

Av. …

Av. …

DAVANIN KONUSU : .

KARAR TARİHİ : 18/03/2021
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 01/04/2021

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili, 03.06.2016 tarihinde davalıya zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı . plaka sayılı minibüsün karşıdan karşıya geçmek için yol kenarında bekleyen davacı yayaya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiğini, kazanın meydana gelmesinde araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, davacının anaokulu öğretmeni olduğunu, yaralanması nedeniyle uzun süre tedavi gördüğünü belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 4.000,00 TL geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile dava değerini 63.970,06 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili, davadan önce davalı … şirketine gerekli belgeler ile başvuru yapılmadığından dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini, İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, geçici iş göremezlik zararının zorunlu mali sorumluluk sigortası teminatı kapsamında olmadığını, tedavi gideri kapsamında SGK.nın sorumlu olduğunu, Adli Tıp Kurumundan kusur raporu alınması gerektiğini, hesaplamanın zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarına göre yapılması gerektiğini, SGK tarafından yapılan ödemelerin mahsup edilmesini davacı tarafın sigortalının kusurunu ve uğradığı zararı ispat etmesi gerektiğini, faize dava tarihinden itibaren hükmedilebileceğini, sorumluluklarının poliçe limiti ile sınırlı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesinden alınan raporda davalıya sigortalı araç sürücüsünün %75 oranında, davacı yaya …’ın %25 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan raporda davacının çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının %11,2 olduğu, geçici iş göremezlik süresinin ise 9 ay olduğu, özürlülük ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporları hakkındaki yönetmelik hükümlerine göre alınan ek raporda ise davacının özür oranının %13 olduğu ve 9 ay süreyle iş göremezlik halinde kaldığının belirtildiği, davacının geçici ve kalıcı iş göremezliğe dayalı maddi zararının 63.970,06 TL olduğunu, maluliyet ek raporu doğrultusunda yeni yönetmeliğe göre belirlenen oranlara göre ise davacının kalıcı ve geçici iş göremezliğe dayalı maddi zararının 73.012,34 TL olduğu, aktüerya bilirkişisi rapor ve ek raporlarının usul ve yasa ile dosya kapsamına uygun, yeterli, gerekçeli ve hüküm vermeye elverişli olduğu davacının 03.06.2016 tarihinde geçirdiği trafik kazasından dolayı kusur durumu dikkate alındığında talep edebileceği geçici ve kalıcı iş göremezliğe dayalı tazminat miktarının 73.012,34 TL olduğu ıslaha göre taleple bağlı kalındığı belirtilerek davacının maddi tazminat davasının kabulü ile; 63.970,06 TL geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatının 08.12.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde; mahkemece Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden alınan raporda çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı tespit işlemeleri yönetmeliğine göre maluliyetin belirlendiğini, rapora itiraz ettiklerini, kazanın 03.06.2016 tarihinde meydana geldiğini, poliçenin ise 03.02.2016 tarihinde düzenlendiğinden yeni genel şartlar kapsamında olduğunu, davacı tarafından dava açılmadan önce başvuru şartının yerine getirilmediğini, özürlülük raporunun sunulmadığını, yeni genel şartların A.5.c maddesi gereğince maluliyetin Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre belirlenmesi gerektiğini, sigortalının %75 oranında kusurlu bulunduğu kusur raporunu kabul etmediklerini, davacı yayanın yolun ortasında dikkatsizce bulunması nedeniyle kusurlu olduğunu, kabul etmemekle birlikte sigortalının ancak %50 oranında kusurlu olabileceğini, kusur oranının kazanın oluşu ile örtüşmediğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Davalı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
1-Davalı … şirketi davacı tarafından davadan önce davalı … şirketine usulüne uygun başvuru olmadığını, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; dava açılmadan önce sigorta şirketine başvuruyu düzenleyen 2918 sayılı KTK.nın 97. Maddesinde “sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması” gerektiği belirtilmiş, bu yazılı başvuruya eklenmesi zorunlu olan ve dava şartı olan başvurunun yapılmamış sayılmasına neden olacak belgeler belirtilmemiştir. Dosya kapsamına göre davacı tarafından dava açılmadan önce, davalının da kabulünde olduğu gibi davacı tarafından sigorta şirketine başvuru yapıldığı anlaşıldığından KTK.nın 97. maddesinde belirtilmeyen belgelerin ibraz edilmemesi nedeniyle dava şartının yerine getirilmediğine ilişkin itirazı yerinde görülmemiştir.
2-Dava konusu olay 03.06.2016 tarihinde meydana gelmiş, kazaya neden olan aracın zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi 03.02.2016 – 2017 tarihlerini kapsayacak şekilde davalı … şirketi tarafından düzenlenmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde davalıya zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün davacı yayaya çarpması nedeniyle yaralandığı belirtilerek 4.000,00 TL geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı talep etmiş, yargılama aşamasında dava dilekçesi ile talep ettikleri 4.000,00 TL geçici ve sürekli iş gücü kaybı tazminatını 63.970,06 TL olarak ıslah ettiğini belirtmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan raporda olay nedeniyle davacının çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının %11,2 olduğu, geçici iş göremezlik süresinin ise 9 ay olduğu belirtilmiş, buna göre alınan aktüer raporunda davacının 20.560,00 TL geçici iş göremezlik, 64.733,41 TL sürekli işgöremezlik tazminatı olmak üzere 85.293,41 TL toplam tazminat belirlenmiş, davalının %75 kusur oranına göre 63.970,06 TL tazminattan davalının sorumlu olduğu belirtilmiş, davalı tarafından rapora itiraz edilmesi üzerine mahkemece Ankara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından ek rapor alınmış, davacının Özürlülük Ölçütü Sınıflandırılması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre maluliyet oranının %13 olduğu, geçici iş göremezlik süresinin ise 9 ay olduğu belirtilmiş, bu maluliyet oranına göre aktüer bilirkişiden alınan raporda ise 20.560,00 TL geçici iş göremezlik, 76.789,48 TL sürekli işgöremezlik olmak üzere toplam 97.349,79 TL maddi zarar belirlenmiş, mahkemece ek rapor hükme esas alınarak ıslah talebi ile bağlı kalınarak hüküm kurulmuş ise de;
Davacı vekili tarafından davacının anaokulu öğretmeni olduğu bildirilmiş ve dosyaya maaş bordroları sunulmuştur. Davacı tarafından sunulan maaş bordrolarından davacının Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı olarak çalıştığı belirtildiğinden davacının memur olup olmadığının belirlenmesi için davacının çalıştığı …. Kaymakamlığına yazılan yazı cevabında davacının 657 sayılı kanuna tabi devlet memuru olarak çalıştığı ve geçici işgöremezlik süresince maaşını almaya devam ettiği belirtilmiştir. Buna göre davacının geçici iş göremezlik süresi içinde maaşını almaya devam ettiğinden kazanç kaybına uğramadığı ve zararının oluşmadığının kabulü gerekir. Ancak davacı vekili tarafından dava dilekçesinde 4.000,00 TL geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı talep edilmiş, talep edilen geçici ve sürekli işgöremezlik tazminatı miktarı ayrı ayrı belirtilmemiş, ıslah dilekçesi ile de geçici ve sürekli işgöremezlik tazminatı için talep edilen 4.000,00 TL, 63 970,06 TL olarak ıslah edilmiş, geçici ve sürekli işgöremezlik tazminatı için talep edilen miktarlar ayrı ayrı belirtilmemiştir. Davacı devlet memuru olarak çalışması nedeniyle geçici işgöremezlik süresi için maaşını almaya devam ettiğinden davalıdan geçici işgöremezlik tazminatı talep edemeyeceğinden geçici işgöremezlik tazminatı talebinin reddi gerekir ise de; dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde geçici işgöremezlik için talep edilen miktar ayrıca belirtilmediğinden, öncelikle dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi açıklatılmadan talep edilen zarar kalemleri ile ilgili taleplerinin ayrı ayrı belirtilmesi istenilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3-Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 14 Mayıs 2015 gün 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak 01 Haziran 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik kanunun 90. Maddesinde “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 Esas -2020/40 Karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresi Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Anayasanın 152. Maddesinde “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.
Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.” düzenlemesi yapılmıştır. Madde metninden de anlaşılacağı gibi somut norm denetimi amacıyla Anayasa Mahkemesine başvuru yapılan hallerde mahkeme Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakacağı ve Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkemenin buna uymak zorunda olduğu düzenlenmiştir. Anayasası’nın 153/5,6 maddesinde “…İptal kararları geriye yürümez. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
Danıştay ve Yargıtay tarafından kabul edilen uygulamaya göre iptal kararının bağlayıcılığı ve ne zaman hukukî sonuç doğuracağı sorununa ilişkin olarak T.C. Anayasası’nın 153./6. maddesinde, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir. (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 Esas, 2011/3384 Karar sayılı kararı) Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler.” 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 Esas, 2012/232 Karar sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 2004/19 Karar sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 Esas, 2010/54 Karar sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 Esas – 2020/40 Karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
Ancak Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin 2019/2305 Esas – 2021/1330 Karar, 2019/6417 Esas – 2021/1252 Karar sayılı ilamlarında “Dairemizce içtihat değişikliğine gidilerek PMF 1931 tablosu yerine ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun bakiye ömrün belirlenmesinde nazara alınması kabul edildiğinden tazminat hesabı yapılması ilkelerini de gözeten, ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alınıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı biçimde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilerek tazminat hesabında TRH 2010 yaşam tablosunun esas alınması benimsenmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan tazminat hesap raporunda davacının bakiye ömrünün TRH 2010 yaşam tablosunun esas alındığı belirtilmiş ise de davacının bakiye ömür süresini aşacak şekilde 99 yaşına kadar yaşayacağı kabul edilerek hesaplama yapılmış olması ve davacının maaş bordrolarının bir kısmının dosyada bulunması nedeniyle gelirin dava konusu kazanın 2016 yılında olmasına rağmen dosyaya ibraz edilmiş 2017 yılı maaş bordroları esas alınarak hesaplama yapılmış olması doğru görülmediğinden mahkemece davacının olay tarihinden 3 ay öncesinden itibaren rapor tarihine kadar olan tüm bordroların getirilerek tazminata esas alınacak gelirinin belirlenmesi ondan sonra TRH 2010 yaşam tablosuna göre bakiye yaşam süresince maluliyet durumuna göre sürekli işgöremezlik tazminatının Yargıtay tarafından kabul edilen hesaplama yöntemine göre istinafa başvuran davalı yararına oluşan usulü kazanılmış haklarda gözetilerek davacının zararının belirlenmesi için denetime uygun rapor alınarak hüküm kurulması gerekirken hatalı değerlendirme ile usulüne uygun düzenlenmeyen rapora göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle mahkemece davacı vekiline dava dilekçesi ve ıslah dilekçesinin açıklatılarak geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı için talep edilen miktarların ayrı ayrı belirtilmesinin istenmesi, ondan sonra davacının olay tarihinde 657 sayılı yasaya tabi devlet memuru olması nedeniyle geçici işgöremezlik süresince maaşını almaya devam edeceğinden geçici işgöremezlik tazminatı isteyemeyeceğinin gözetilmesi, davacının sürekli işgöremezlik zararının belirlenmesi için tazminata esas gelirin net olarak belirlenmesi için olay tarihinden 3 ay öncesinden rapor tarihine kadar maaş bordrolarının getirilmesi ve Yargıtay tarafından kabul edilen TRH 2010 yaşam tablosuna göre bakiye ömür süresi belirlenerek yine Yargıtay tarafından kabul edilen hesaplama yöntemine göre zararın davalı yararına oluşan usulü kazanılmış haklar gözetilerek yapılması gerektiği halde bu hususta gerekli delillerin toplanmamış ve değerlendirme yapılmamış olması nedeniyle davalı … şirketi vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden inceleme yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ,
Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf yoluna başvuran tarafça yatırılan peşin harcın istek halinde yatırana iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran tarafça yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
5-Şanlıurfa 1. İcra Dairesinin 2018/14847 sayılı dosyasına yatırılan 105.000,00 TL teminat mektubunun yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1-a.maddesi gereğince KESİN olmak üzere 18.03.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …

Üye …


Üye …


Katip …

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.