Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 2023/2625 E. 2023/2479 K. 07.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 25. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/2625 – 2023/2479
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
25. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/2625 Esas
KARAR NO : 2023/2479
KARAR TARİHİ : 07/11/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/07/2023
NUMARASI : 2022/684 Esas, 2023/428 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Tazminat

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili, davalı tarafından müvekkil firmanın üç adet taşınmazı üzerine koydurduğu ihtiyati tedbir şerhi esas hakkındaki davayı süresinde açmadığı gerekçesiyle kendiliğinden ortadan kalktığını, bu halde müvekkil firmanın haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğradığı zararın davalı tarafça tazmin edilmesi gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda söz konusu taşınmazın kullanıma uygun olmaması sebebiyle kiralamaya uygun olmadığı, taşınmazın 15. katta bulunduğu, asansörün çalışmadığı ve bu itibarla müvekkil şirketin haksız ihtiyati tedbirden doğan bir zararının bulunmadığının alternatif bir değerlendirme olarak belirtildiğini, üçüncü kişi … Sigorta şirketi ile yapılan kira sözleşmesine ilişkin görüşmeler esnasında asansörün çalıştığını, dolayısıyla asansörün çalışmaması durumunun müvekkil şirket nezdindeki zarara etki etmesinin mümkün olmadığını, kira sözleşmesine ilişkin görüşmelerin sona ermesinden daha sonraki bir süreçte, söz konusu asansörün beyni, icra dosyası kapsamında haczedildiğini, bu sebeple asansörün çalışmamaya başladığını, ayrıca söz konusu taşınmazın kullanıma uygun olmadığı yönündeki tespiti kabul anlamına gelmemek kaydı ile, taşınmazın kullanıma uygun olmaması durumunun, Türk Borçlar Kanunu kapsamında kiraya veren ile kiracı arasında ‘ayıptan doğan sorumluluk’ hükümleri ile ilişkili olduğunu, söz konusu durumun yalnızca muhtemel kira sözleşmesinin taraflarını ilgilendirdiğini, kaldı ki, yürütülen kiralama görüşmelerinde taşınmazla ilgili gerekli tüm bilgilerin … Sigorta A.Ş.’ye aktarıldığını, ancak görüşmenin, taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir şerhi işlenmesi ile birlikte sonlandırılmak durumunda kalındığını, dolayısıyla hükme esas alınan bilirkişi raporunda yer alan ‘alternatif-1’ adlı tespitin hükme esas alınmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi kararının bozularak davanın kabulüne karar verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Dairemizce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar resen gözetilerek inceleme yapılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tazminat” kenar başlığını taşıyan 399. maddesinde, “(1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.
(2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, esas hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemede açılır.
(3) Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükmü yer almaktadır.
Haksız ihtiyati tedbirden dolayı maddi tazminat davası açılabilmesi için icra edilmiş bir tedbir kararının bulunması, bu tedbirin haksız olduğunun ortaya çıkması, tedbir sebebiyle zarar meydana gelmiş olması ve zarar ile haksız ihtiyati tedbir arasında uygun illiyet bağının bulunması şarttır. Maddi tazminat isteklerinde, manevi tazminat isteklerinden farklı olarak haksız ihtiyati tedbirden dolayı ihtiyati tedbir koyduran tarafın kusursuz sorumluluğu kabul edilmiştir. Yani, haksız ihtiyati tedbiri koydurtmuş olan tarafın bundan doğan maddi zararla sorumlu tutulabilmesi için ihtiyati tedbiri kötü niyetle istemiş ve koydurmuş olması gerekmez. İcra edilmiş olan ihtiyati tedbirin haksız olması ve bir zarara neden olmuş olması sorumluluk için yeterlidir.
Öte yandan, haksız ihtiyati tedbir sebebiyle tazmini gereken zarar ise gerçek zarardır. Gerçek zarar, zarar verici eylem olmasaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise o durumun yeniden tesisi için gerekli olan miktar kadardır. Zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı da oluşabilecek zararlar gerçek zarar kapsamında değerlendirilemez. Bu sebeple tazminleri istenemez. Çünkü anılan zararlar ile zararlandırıcı eylem arasında kanunun aradığı anlamda bir illiyet bağı mevcut değildir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2016/13435 Esas, 2018/8055 Karar)
Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2014/6874 Esas, 2015/6302 karar sayılı ilamı).
Zarar verici haksız fiile maruz kalan şahsın mal varlığında haksız fiil sonucu meydana gelen durum ile bu eylemden önce mevcut olan durum arasındaki fark davacının zararını oluşturacaktır. Zarara uğrayan kişinin iradesi dışında, haksız fiil neticesinde, mal varlığının aktifinde azalma ya da mal varlığının pasifinde çoğalma meydana getiren zararlar gerçek zararlardır. Burada zarar verici olay neticesinde kişinin mal varlığının mevcut miktarı ve değeri fiili olarak azalmış olmalıdır. Kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir. Açıktır ki, hükmedilecek tazminat, hiçbir şekilde zarar miktarından fazla olamaz. Zarar miktarı tazminatın azami sınırını teşkil eder. (Turgut Uyar, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Birinci Cilt, 1990 bası, s.549). Bir başka ifadeyle, tazminat miktarı hiçbir zaman gerçek zararı aşamayacağından tazminat miktarının belirlenmesinde, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunlu olup; burada ilke, zarar doğurucu eylem, zarar görenin mal varlığında gerçekten ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır.
Dosya kapsamından, davalı arsa sahibi … ile yüklenici … İnşaat…ve Tic. A.Ş. arasında Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi kurulduğu, taşınmaz yapımı devam ederken dosyamız davacısı şirket tarafından üç adet bağımsız bölümün 3. kişiden satın alındığı, arsa sahibi davalının yüklenici firmanın taahhütlerini tam olarak yerine getirmediği iddiasıyla yükleniciye karşı açtığı sözleşmenin feshi davasının arabuluculuk aşamasında arsa üzerine inşa edilmiş tüm taşınmazların üzerine ihtiyati tedbir konulması talep ettiği, bunun üzerine Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/57 D. İş dosyasında davacı şirkete ait üç bağımsız bölümün üzerine de 17/04/2019 tarihinde ihtiyati tedbir konulduğu ancak davalı tarafça HMK 397. maddede belirtilen iki haftalık süre içerisinde tapu iptaline yönelik dava açılmadığı; tapuya şerhedilen tedbirin, ihtiyati tedbir kararına mahkeme nezdinde itiraz eden … A.Ş.nin talebi üzerine yazılan müzekkere ile 28/06/2019 tarihinde ortadan kalktığı anlaşılmıştır.
Davacı taraf, adına kayıtlı taşınmazların kiralanacak iken tapu kaydına şerhedilen ihtiyati tedbir nedeniyle kiralanamadığını, kira gelirinden mahrum kalarak maddi zarara uğradığını ileri sürmüş; delil olarak kiralama teklifi getiren dava dışı şirketin 05/04/2019 tarihli kira teklif belgesine ve tapudaki şerhin uzun vadeli kiralamada risk oluşturduğundan bahisle anlaşma sağlanamadığını belirtir toplantı tutanağına dayanmıştır.
Yukarıdaki ilkeler ve dosyadaki somut tespitler birlikte değerlendirildiğinde, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, 03/05/2023 tarihli yerinde inceleme tespitlerine göre, kira teklifine konu ofisler 15. katta olmasına rağmen, binada asansörün çalışmaması (aksi davacı tarafça ispatlanamamıştır), binada herhangi bir kiralık yer, yaşam bulunmaması, binanın kapalı ve kilitli olması, yapı kullanma izin – iskan belgesinin ve aboneliklerinin (elektrik, doğalgaz, su) olmaması gibi olumsuz etkenlerin varlığı karşısında, hali hazırda kullanıma uygun olmayan binadaki ofislere yönelik kira teklifinin geri çekilmesi nedeniyle, somut bir kira geliri kaybından bahsedilemeyeceği, haksız fiil unsurlarından somut zarar unsurunun eldeki davada gerçekleşmediği kanaatine Dairemizce de ulaşılmakla, ilk derece mahkemesince benzer gerekçelerle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde, usul ve esas yönünden bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1)İlk derece mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası b bendinin 1 numaralı alt bendi gereğince; davacı tarafın istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince; alınması gerekli istinaf karar ve ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3)İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4)Temyizi kabil olan bu kararın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3.maddesi gereğince;Dairemiz tarafından tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere 07/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 07/11/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip