Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 2023/2413 E. 2023/2361 K. 25.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 25. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/2413 – 2023/2361
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
25. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/2413 Esas
KARAR NO : 2023/2361
KARAR TARİHİ : 25/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/09/2022
NUMARASI : 2022/415 Esas, 2022/691 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI
DAVANIN KONUSU : Maddi Tazminat

Taraflar arasındaki maddi tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından, davacı aleyhine icra takibi yapıldığını, yapılan takip sırasında davacıya ait aracın satıldığını, davacının menfi tespit davası açtığı ve davanın kabul ile neticelendiğini, satılan araçla ilgili borç ödendikten sonra davacıya 11.575,98TL iade edildiğini, aracın gerçek değerinin daha fazla olduğunu, davacının satılan araç sebebiyle araçsız kaldığı dönemde araç kiraladığını belirterek, haksız icra takibi nedeniyle aracın satışından doğan 600TL maddi tazminat ile 35.400TL araç kira bedelinden doğan zararın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı itirazında bulunmuş, icra takibi ve satış işlemlerinin yasalara uygun yapıldığını, davalının iyi niyetli olduğunu, kira bedelinin talep edilmesinin yasaya uygun olmadığını, aracın rayiç bedel üzerinden satıldığını, bu konuda bir zararın bulunmadığı savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece yapılan yargılama sonunda özetle; haksız icra takibine dayalı tazminat isteminin 6098 sayılı T.B.K’nun 58. maddesinden kaynaklanan bir sorumluluk olup, kusura dayanan bir sorumluluk türü olduğu, bu nedenle de takip (haciz) yaptıran kişinin takipte kötü niyetli ve kusurlu olduğu gerçekleşmedikçe ve ağır bir zarar da doğmadıkça tazminatla sorumlu tutulamayacağı, borçlunun takip konusu borcun tamamını ve mahkemenin belirlediği teminatı vezneye yatırarak haciz ve satış işlemlerini bu yolla durdurma imkânına sahip iken bu hakkını kullanmadığı, somut olayda borca itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiği, menfi tespit davasının kaybedilmiş olmasının takip alacaklısının kötüniyetli olduğunu göstermediği, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi kararında kötüniyet tazminatı şartları oluşmadığından tazminat talebinin reddine karar verildiği, Yargıtay kararlarında haksız hacizden doğan manevi tazminat davasının kusura dayalı bir sorumluluk türü olduğu belirtilerek takip yapan kişinin takipte ve hacizde kötü niyetli ve kusurlu olgusu gerçeklemedikçe ve ağır bir zararda doğmadıkça manevi tazminatla sorumlu olmayacağına karar verildiği, emsal kararlarda maddi tazminatta bu unsurlar aranmamakta ise de mahkemece her iki durumda da kötüniyetli olma ve ağır kusurlu olma durumunun varlığının gerektiğinin kabul edildiği, netice olarak davacı aleyhine yapılan icra takibinin haksız olduğu mahkeme kararı ile sabit ise de davacı takibe itiraz etmiş olsaydı takip duracak alacaklı takibin devamı için itirazın kaldırılması yâ da itirazın iptali davası açması gerekecek bu davalar karara bağlanıncaya kadar da hiçbir işlem yapılmayacakken davacının bu haklarını kullanmadığı, takibin devamında davacının da kusuru bulunduğu, davalının (takip alacaklısı) icra takibi yapma hakkını kötüye kullandığı, sırf davacıya zarar vermek haksız kazanç elde etmek için icra takibi yaptığı konusunda delil bulunmadığı, faturaya dayalı alacak iddiasında davalı talebinde haksız çıkmış ise de hem menfi tespit davasına bakan mahkeme hem de mahkememizce davalının takipte kötüniyetli olmadığının kabul edildiği, menfi tespit davasının kabul edilmiş olmasının davalının hukuka aykırı icra takibi yaptığını göstermeyeceği, haksız fiil bakımından TBK nun 49. maddesindeki şartlar oluşmadığı, takip sırasında borçluya tanınan yasal hakları (borca itiraz, kıymet takdirine itiraz, ihalenin feshi …) kullanmadığından davalı aleyhine açılan maddi tazminat davasının reddine karar vermek gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının başlattığı icra takibinin kötü niyetli olduğunu, davalı şirketin müvekkil şirketten alacağı olmadığı halde icra takibi başlattığını, başka bir firmadan olan alacağı tahsil edemeyeceği düşüncesiyle müvekkil şirketten icra takibi yaparak talep ettiğini, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2018/14262 Esas sayılı dosyasındaki takibe konu cari hesap ve faturalardaki ürünlerin müvekkil şirkete teslim edilmediğini, dolayısıyla davalı şirket alacaklı olmadığını bildiği halde müvekkil şirket itiraz etmezse alacağımı alabilirim ya da anlaşmaya zorlayabilirim düşüncesiyle hareket ederek icra takibi yaptığını, müvekkili şirketin aleyhindeki icra takibine itiraz etmemesinin iş bu davanın açılması için engel teşkil etmediğini, şirketin icra takibinden aracın trafikten men edilmesi sonucu haberdar olduğunu, her ne kadar icra takibi takip hukuku anlamında kesinleşmiş ise de tebligatın bizzat şirket yetkilisine yapılmadığını, icra takibi nedeniyle müvekkilinin aracının satılarak zarara uğradığının ve aracını kullanamadığı için araç kiralamak zorunda kaldığının sabit olduğunu, zarar ile haksız takip arasında uygun illiyet bağı da bulunduğunu, davanın reddinin haksız olduğunu ileri sürmüştür.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, haksız icra takibi nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekili tarafından yukarıda yazılı sebeplerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Dairemizce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar resen gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dosya kapsamından, davalı şirket tarafından davacı şirket aleyhine cari hesaba dayanılarak Ankara 31. İcra Dairesinin 2018/14262 esas sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığı, takibe itiraz edilmemesi üzerine takibin kesinleştiği, davacı şirkete ait araç üzerine haciz şerhi işlenerek aracın muhafaza altına alındığı ve 29/01/2020 tarihinde satışının gerçekleştiği, davacı şirket tarafından anılan icra dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemiyle 18/11/2019 tarihinde Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/663 Esasına kayden dava açılan davanın yapılan yargılaması neticesinde mahkemece, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine hükmedildiği ve kararın 09/09/2021 tarihinde kesinleştiği, davacı tarafından icra takibi kapsamında satılan araç nedeniyle zarara (ihale bedeli ile gerçek değer arasındaki fark ve araç kiralama ücreti) uğradığı ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık haksız takipten, diğer bir deyişle haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Eş söyleyişle haksız takip ve haciz, haksız fiil niteliğindedir.
Davacı, eldeki tazminat davasında, aleyhine başlatılan icra takibinin haksız olduğunu ve bu haksız eylem nedeniyle zarara uğradığını ileri sürmüştür. İstemin yasal dayanağı, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49 vd. hükümleridir. Mahkemece, davalının kötüniyetli olmadığı, menfi tespit dosyasında da aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmediği, takibin devamında davacının da kusurunun bulunduğu, menfi tespit davasının kabul edilmiş olmasının davalının hukuka aykırı icra takibi yaptığını göstermeyeceği, takip sırasında borçluya tanınan yasal hakları (borca itiraz, kıymet takdirine itiraz, ihalenin feshi …) kullanmadığından davalı aleyhine açılan maddi tazminat davasının reddinin gerektiği gerekçeleriyle hüküm kurulmuştur.
Öncelikle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2014/5192 Esas, 2015/2235 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; haksız takibe dayalı maddi tazminat istemlerinde, takibin haksız olduğunun sabit olması yeterli olup davalının tazminat ile sorumlu tutulması için kötüniyetli olması gerekmemektedir.
Öte yandan, menfi tespit davasına konu olan kötüniyet tazminatı, icra hukukuna özgü götürü bir tazminat niteliğinde olup, kötüniyet tazminatının reddine karar verilmiş olması, genel hükümlere dayanılarak açılan, gerçek zararın tazminine yönelik davalar yönünden engel oluşturmamaktadır.
Somut olayda davaya konu icra takibi nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığı tespit edildiğine ve buna ilişkin karar kesinleştiğine göre; yapılan takibin haksız olduğu sübuta ermiştir. Yargıtay kararlarıyla haksız haciz/takip dosyalarında manevi tazminat için benimsenen kötüniyet koşulunun maddi tazminat için de aranması uygun değildir. Takibin haksız olduğunu ispatlayan davacının uğradığı maddi zararı dava etmesine ve kanıtlanması halinde gerçek zararının tazminine karar verilmesine engel bulunmamaktadır. Haksız eylemden kaynaklanan tazminat davalarında kural olarak gerçek zarar ilkesi geçerli olup, Türk Borçlar Kanunu uyarınca zararın kanıtlanması davacı tarafa, hükmedilecek tazminatın miktarının belirlenmesi ise hâkime aittir (TBK 50). Mahkemece davacının bölüşük kusuru olarak kabul edilen hususlar ise, dosya kapsamına göre davanın reddi sebebi değil, eğer koşulları oluşmuş ise ancak indirim sebebi olarak değerlendirilebilir. (TBK 51-52) (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16/06/2020 tarihli, 2018/4792 esas, 2020/1954 karar, 05/07/2022 tarihli, 2021/17980 esas, 2022/9874 karar sayılı ilamları)
Şu halde mahkemece yapılacak iş; taraf delillerini toplamak, davacının haksız eylem nedeniyle bir zararı doğup doğmadığını ve varsa zararın kapsamını belirlemek ve oluşacak sonuca göre hüküm kurmaktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a.6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1)Davacının istinaf başvurusunun duruşma yapılmadan KABULÜ ile Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13/09/2022 gün ve 2022/415 Esas, 2022/691 Karar sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası (a) bendinin 6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2)Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine,
3)Davacı tarafça yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde iadesine,
4)Temyizi kabil olmayan bu kararın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3. maddesi gereğince; ilk derece mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kesin olmak üzere 25/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 25/10/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip