Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 2022/288 E. 2022/542 K. 21.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 25. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
25. HUKUK DAİRESİ


KARAR TARİHİ : 21/03/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/01/2022
NUMARASI …..
DAVANIN KONUSU : Tespit

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda, yayının hukuka aykırı olduğunun tespitine dair hükme karşı, süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:
İDDİA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirkete ait … TV kanalında yayınlanan “…” isimli programın 02 Nisan 2018 ve devamı günlerindeki bölümlerinde müvekkili …’nün kaybolan …’i ortadan kaldırdığının, entegre tesislerde kıyma makinasına atıldığının iddia edildiğini öne sürerek kişilik haklarına saldırının önlenmesi ve saldırının hukuka aykırı olduğunun tespiti ile müvekkilleri hakkında ihtiyaten yayının durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yapılan yayının hukuka ve yayıncılık ilkelerine uygun olduğunu, davacının kişilik haklarının ihlal edilmediğini, kayıp vakıasının davacı yönünden de incelenmesinin, gerek soruşturma dosyası gerekse konu hakkında bilgi veren kişilerin ifadeleriyle birlikte ele alındığında gerçeklik ve güncellik kriterlerini sağladığını, toplumsal ilgi ve kamu yararı bulunduğunu, yapılan yorum ve beyanların basın özgürlüğü çerçevesinde kaldığını, eleştiri sınırlarını aşar boyuta varmadığını, program sunucusunun tek tarafın beyanına itibar etmediğini, davacıyı zan altında bırakmamaya özen gösterdiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu edilen yayınlarda … kaybolmuş olmakla birlikte kim tarafından öldürüldüğü bilinmediği halde davacı …’nün isminin duyurulduğu, programlarda bina üzerindeki firma/ şirket ismi flulaştırılsa bile uydu görüntüsü eşliğinde konumunun verildiği, uydu görüntüsü üzerindeki işyeri maketi üzerine … A.Ş. yazıldığı, programdaki konuşmalarla birlikte şirketin isminin anlaşıldığı, …’in davacı şirkete ait işyerinde … tarafından öldürüldüğü hususunda tespitler yapıldığı, öldürülme ile ilgili kesin tespitlerden sonra öldürülme şekline ilişkin de değerlendirmelerde bulunulduğu, aynı zamanda davacı … ile …’in suç ortağı olduklarına dair tespitlere de yer verildiği, yayının gerçekliğe uygun olmadığı, doğrudan olgu isnadı biçiminde kesin yargı içeren haberlerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi, davalı tarafça dosyaya isnadını ispata yarar kesin ya da kanaat uyandırıcı somut bir delil sunulmadığı, bu kapsamda davacının kişilik haklarının ihlal edildiği, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi Sözleşmenin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise “Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.” biçiminde düzenlenmesi nazara alınarak yayının hukuka aykırı olduğunun tespitine karar verilerek ve yargılama aşamasında program tamamlanmış olduğundan konusu kalmayan kişilik haklarına saldırı tehlikesinin önlenmesi talepli davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalı şirkete ait … TV kanalında … isimli programın 02-13 Nisan 2018 dönemindeki bölümlerinde … isimli kişiye ilişkin olarak davacılar hakkında yapılan yayınların hukuka aykırı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; öncelikle bizzat davacının dilekçesinin 7 no’lu paragrafında haber konusu olaylar sebebiyle hakkında soruşturma başlatıldığını açıkça beyan ettiğini, bu durumun, davacı hakkında yapılan haberin görünür gerçeğe uygun olduğunun kanıtı olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre basın özgürlüğü ile kişilik hakkının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması beklenilemeyeceğini, bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edileceğini, temel ölçütün kamu yararı olduğunu, yerel mahkemece somut olayda kamu yararı açıkça tespit edilmişken yayının hukuka aykırı olduğuna yönelik verdiği karar son derece hatalı olduğunu, yerel mahkemece davacı şirket yönüyle davanın kabulüne ilişkin karar gerekçesini şirket konumunu vermek olarak belirtildiğini, canlı yayında iş yerinin gösterilmesinin sebebi …’in en son orada sinyalinin alınmış olması olduğunu, o çevrede olayı gören birisine ulaşılmasını sağlayabilmek amacıyla fabrikanın etrafında çekim yapıldığını, yayın boyunca hiçbir zaman bu fabrikanın adının verilmediğini, bu nedenle yerel mahkemece verilen kararın bu yönüyle hatalı olduğunu, program kayıtlarında da görüleceği üzere sunucu … …, davacı tarafın iddialarındaki gibi sadece taraflardan birini dinleyerek hareket etmemiş aksine olay iki taraf açısından da değerlendirilmiş ve hatta ailenin beyanlarının doğruluğu sorgulandığını, objektifliğin daha fazla sağlanabilmesi adına davacı …’ye açıklama yapması ve kendisini anlatması için defalarca davette bulunulduğunu, yerel mahkemenin isnatta bulunulduğuna yönelik karar gerekçesi dosya kapsamına açıkça aykırı olduğunu, davacı tarafa, program sunucusunun hakaret ettiği, suç isnat ettiğini, toplumu o kişiye karşı düşman ettiği iddiaları da dayanaktan yoksun olup tamamen gerçek dışı olduğunu, …’in telefon sinyalleri, mobese görüntüleri ve daha önce savcılığa yapılan suç duyurusu göz önünde bulundurulduğunda haber konusu iddiaların görünen gerçeğe uygun olduğunu, programda bu şüpheler üzerinden konuşulmuş olup davacıyla ilgili iddialar gündeme geldiğinde bunların iddia olduğu özellikle belirtildiğini, sunucu ve yayın ekibinin davacıya hiçbir suç isnadında bulunmadığı gibi isminin dahi kullanılmasından imtina ettiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR: Somut olayda, dava konusu program/yayın içeriklerinin davacıların kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olup olmadığı, basın özgürlüğü sınırlarının aşılıp aşılmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının zedelenmesinden dolayı Türk Medeni Kanunu’nun 24-25. maddelerinden kaynaklı hukuka aykırı saldırının varlığının tespiti ve saldırının önlenmesi istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalı şirkete ait … televizyonunda yayınlanan “…” programının 02 ila 13 Nisan 2018 tarihleri arasındaki yayınlarında kişilik haklarını zedeleyici mahiyette yayın yapıldığını iddia ederek hukuka aykırı saldırının varlığının tespiti ve saldırının önlenmesini istemiş, davalı ise davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile konusu kalmayan kişilik haklarına saldırı tehlikesinin önlenmesi talepli davanın esası hakkında karar vermeye yer olmadığına, davalı Şirkete ait … …. kanalında “…” isimli programın 02 ila 13 Nisan 2018 dönemindeki bölümlerinde … isimli kişiye ilişkin olarak davacılar hakkında yapılan yayınların hukuka aykırı olduğunun tespitine karar verilmiş olup davalı vekili tarafından yukarıda yazılı sebeplerle istinaf isteminde bulunulmuştur.
Dairemizce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar resen gözetilerek inceleme yapılmıştır
Türk Medeni Kanunu 24. maddesi “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
Aynı Kanunun 25. maddesinde ise; “Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespiti isteyebilir. Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.” şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Saldırı tehlikesinin önlenmesi davası, henüz mevcut olmamakla beraber, bir takım eylem ve belirtilerden çok yakın bir gelecekte kişilik hakkına karşı gerçekleşmesi pek mümkün ve olası görülen hukuka aykırı saldırılara karşı açılan davadır.
Saldırı tehlikesinin önlenmesi davası, adından da anlaşılacağı üzere kişilik haklarına henüz bir saldırının olmadığı, fakat saldırı tehlikesinin bulunduğu hallerde saldırıyı kaynağında kurutma amacına yönelik bir davadır.
Örnek olarak; bir internet sitesinde, bir kişinin özel hayatına ilişkin bir konuda yapılacak açıklamanın reklam niteliğinde, birkaç gün önceki yayınlarda duyurulması gibi durumlarda açılacak saldırının önlenmesi davası ile davalıya “yapmama” yükümlülüğü yüklenir. Bu davanın amacı saldırının oluşmasını ve tekrarını önlemedir. Burada aranacak saldırı tehdidi, ciddi ve yakın bir saldırı tehdidi olup bunun takdiri hâkime aittir. Hâkim bu belirlemeyi yaparken, somut olayın tüm hal ve şartlarını, davalının önceki tutum ve davranışlarını, kişilik özelliklerini, saldırının daha önce tekrarlanıp tekrarlanmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin ve varsa husumetin varlığını dikkate almalıdır. Karar, hem kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın öngördüğü amacı gerçekleştirmeli, hem de davalının özgürlüğünün aşırı şekilde kısıtlanması sonucu doğurmamalıdır.
Saldırının önlenmesi davası, niteliği itibarıyla bir eda davasıdır. Saldırının önlenmesi davası için saldırı tehdidi ve hukuka aykırılık unsurlarının bulunması yeterli olup burada kusur aranmaz. Bu davalar için saldırı tehlikesinin varlığı esas olduğundan, davanın açıldığı zaman mevcut olan bu tehlikenin yargılama sırasında ortadan kalkması veya tehdidin gerçek bir saldırı şeklinde gerçekleşmesi durumunda dava konusuz kalacağından, kural olarak davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı ile dava sonuçlandırılmalıdır. (KILIÇOĞLU; Kişilik Haklarına Basın Yoluyla Saldırılar Bakımından Medeni ve Borçlar Kanunumuzda Yapılan Değişiklikler)
Uygulamada ise saldırı tehdidinin gerçek bir saldırıya dönüşmesi ihtimali gözetilerek genellikle saldırının önlenmesi ve saldırının durdurulması davalarının terditli olarak açıldığı da görülmektedir. İşbu davanın da saldırının önlenmesi ve hukuka aykırılığın tespiti davası olduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamından; ilk derece mahkemesi tarafından da isabetli olarak kabul edildiği üzere, dava konusu edilen yayınlarda davacı …’nün, kaybolan ve öldürüldüğünden şüphe edilen … ile ilgili masumiyet karinesini ihlal eder şekilde isminin duyurulduğu, programlarda davacı şirkete ait binanın anlaşılır şekilde görüntüsünün ve uydu görüntüsü eşliğinde konumunun verildiği, programdaki konuşmalarla birlikte şirketin isminin anlaşıldığı, …’in davacı şirkete ait işyerinde … tarafından öldürüldüğü hususunda tespitler yapıldığı, öldürülme ile ilgili kesin tespitlerden sonra öldürülme şekline ilişkin de değerlendirmelerde bulunulduğu, aynı zamanda davacı … ile …’in suç ortağı olduklarına dair tespitlere de yer verildiği anlaşıldığından, masumiyet karinesine aykırı bu yayınların hukuka aykırı olduğunun tespitine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf kanun yolu başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince duruşma yapılmadan esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1)İlk derece mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası b bendinin 1 numaralı alt bendi gereğince; davalı tarafın istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince; alınması gerekli 80,70TL istinaf karar ve ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3)İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4)Temyizi kabil olan bu kararın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3.maddesi gereğince;Dairemiz tarafından tebliğe çıkarılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361.maddesi gereğince; tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 21/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH: 21/03/2022

…..