Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 2022/2450 E. 2023/450 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 25. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/2450 – 2023/450
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
25. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2450 Esas
KARAR NO : 2023/450
KARAR TARİHİ : 22/02/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/12/2020
NUMARASI : 2018/446 Esas, 2020/801 Karar

DAVACI/ KARŞI DAVALI
VEKİLİ :
DAVALI/ KARŞI DAVACI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali

Taraflar arasındaki itirazın iptali ve menfi tespit davalarının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
İDDİA: Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin müvekkil şirkete ait doğalgaz boru hattının geçtiği bölgede çeşitli tarihlerde kazı çalışmaları yaptığını ve boru hatlarına zarar verdiğini, toplam 328.669,50 TL hasar oluştuğunu, hasar bedelinin ödenmesinin talep edildiğini ancak davalı tarafından hasar bedellerini ödemediğini, Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2010/16093 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı tarafın ödeme emrine itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiğini, davalının itirazının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2010/16093 Esas sayılı dosyasındaki yapılan itirazın iptali ile takibin 328.669,50 TL üzerinden devamına, %40’dan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin altyapı işleri yaptığını, Denizli İlinde üstlendiği altyapı çalışmaları sırasında mevcut doğalgaz, telefon gibi altyapılara verilen zarar nedeniyle işletmeci kurumlarca aleyhine tazminat talepleri olduğunu, hasarlar için usul ve yasaya aykırı olarak fatura düzenleyerek KDV talebinde bulunulduğunu, müvekkilinin kusuru nedeni ile ortaya çıkan hasarları gidermekle yükümlü olduğunu, ancak hasar miktarının fahiş olarak arttırıldığını, davalı tarafın hasar bedellerini sigorta şirketlerinden tahsil ettiğini, açılan dava ve icra takipleri ile mükerrer tahsilat yapıldığını savunarak Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2010/16093 Esas sayılı dosyası ile müvekkili şirket aleyhine yapılan takipte 86.150,70 TL borçlu olmadığının tespiti ile haksız ve kötü niyetli takip nedeni ile %40 icra inkâr tazminatına hükmedilmesini, fazlaya dair haklarının saklık kaydıyla müvekkilinin uğradığı zararların tazmini için 20.000 TL maddi tazminatın davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı/Birleşen davada davacı vekilince sunulan dilekçe ile birleşen dava yönünden 20.000 TL’lik hasar tazmin bedelinden vazgeçildiği, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesinin istendiği bildirilmiştir.
SAVUNMA: Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının doğalgaz hatlarına verilmiş hasarların tazmini amacıyla 414.820,20-TL’lik icra takibi yaptığını ve şirketlerince 26/10/2010 tarihinde takibe itiraz edildiğini takibin durduğunu, davacının işbu davada 328.669,50 TL talep ederek itirazın kısmi iptalini talep ettiğini ancak takibe konu faturaların toplamının 129.063,18 TL olduğunu, hasar listesinde dava konusu hasarların bir kısmının zamanaşımına uğradığını, bir kısmının da devam eden derdest davalar olduğunu, bu nedenle derdestlik ve zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının tutanakları tek taraflı düzenlediğini, kabulünün söz konusu olmadığını, dava konusu hasarların oluşmasında davacının kusurlu olduğunu, hasar bedelinin şirketlerinden talep edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, İİK 67 maddesi hükmüne göre icra inkar tazminatı alacağın likit ve muayyen olması halinde mümkün olduğunu ancak haksız fiilden kaynaklanan davalarda alacak miktarının yapılacak yargılama sonrası belli olacağını bu yüzden icra inkar tazminat isteminin reddinin gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, mahkeme dosyasında dava dilekçesinde her ne kadar icra takibinin 414.820,20 TL olduğu belirtildi ise de itirazın iptali davasında dava değerinin 328.669,50 TL olduğunun açıkça belirtildiğini, yani dava dilekçesindeki değerin mahsup edilerek itirazın iptali davasının açıldığını, bu miktar yönünden derdest dava varken yeni bir dava açılmasının hukuki olmadığını, davacının talebinin 86.150,70 TL’lik miktar için borçlu olmadığının tespitine olduğunu ve yaptığı ödemelerden kaynaklı 20.000 TL maddi tazminata ilişkin olduğunun beyan edildiğini ancak bu beyanları kabul etmediklerini, açılan davaları kötü niyet olarak göstermeye çalıştığını, bu talebinin hukuki bir dayanağı olmadığını ve açılan davalar nedeniyle verilen mahkeme kararları neticesinde ödemelerin gerçekleştiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece yapılan yargılama sonunda özetle; asıl davadaki uyuşmazlığın, davalının altyapı çalışmaları sırasında davacı borularına verdiği zarardan dolayı sorumluluğunun bulunup bulunulmadığı, bir kısım hasarlarda doğan tazmin alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, daha önce aynı konuya ilişkin kesinleşen kararlara konu hasar tutanakları ile mükerrerlik olup olmadığı ve davacının talep edebileceği tazminat tutarının takip tarihi itibariyle hesaplanması konusunda olduğu, 19/08/2020 tarihli bilirkişi heyet raporunun hükme esas alındığı, davalının zamanaşımı definin reddinin gerektiği, birleşen davacı …’nun açmış olduğu menfi tespit davasına konu faturaların Denizli 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/41 Esas sayılı dosyasına konu faturalarla aynı olduğu, yerel mahkemece verilen kararın kesinleştiği, kesin hükme konu edilen alacak talebine ilişkin davacının menfi tespit talebinde bulunamayacağı gerekçeleriyle asıl dava yönünden; davanın kısmen kabulü ile Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2010/16093 Esas sayılı icra takibine yapılan vaki itirazın iptali ile takibin 21.150,67 TL asıl alacak üzerinden aynı şartlarda devamına, İİK 67. maddesi gereğince, davacının icra inkâr tazminatının kabulü ile 9.460,26 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, birleşen dava yönünden; davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı/birleşen dosya davalısı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun 41. sayfasında açık olarak sözleşmesel zamanaşımı süresinin 10 yıl olarak kabul edileceği belirtilmesine rağmen hasar tutanaklarının bir kısmının zamanaşımına uğramış olabileceği sonucuna ulaşıldığını fakat bu konu hakkında ayrıntılı bir hesaplama yapılmadığını, dava dosyası içinde bulunan 13/10/2015 ve 12/08/2016 tarihli raporlarda sözleşmesel zamanaşımı kabul edilir ise gerçek zararın 120.185,50 TL, kabul edilmez ise 25.732,40 TL olduğunun açıklandığını, mahkemece de davalı tarafın zamanaşımı itirazı reddedildiğine göre sözleşmesel zamanaşımı gözetilmek suretiyle çelişkiyi giderecek yeni bir rapor hazırlanmasından sonra karar verilmesi gerekirken çelişki giderilmeden karar verilmesinin doğru olmadığını, mahkemece dava sözleşmeden kaynaklı tazminatın tahsili amacı ile başlatılan icra takibine itirazın iptali davası olarak nitelendirilmesine rağmen dosyada bulunan delillerin bu nitelemeye aykırı değerlendirildiğini, müvekkili şirketin davalının verdiği hasarları gidermek için işçi çalıştırıp araç görevlendirdiğini ve bu araçlar için yakıt tükettiğini, bu kalemlerin protokol hükümlerinde yer aldığını, mahkemece protokole göre karar verildiği belirtilmesine karşın bu kalem alacaklar yönünden talebin reddedilmesinin çelişki doğurduğunu ileri sürmüştür.
Davalı/birleşen dosya davacısı …. Şti vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı-alacaklının hem Denizli Mahkemesi nezdinde hem Ankara 28. İcra Müdürlüğü takip dosyası ile aynı alacakları dava ve takip konusu yaptığını, eldeki asıl davanın dava dilekçesinde icra takibi sehven 414.820,20 TL tutar üzerinden başlatılmış ise de tahsilde tekerrür olmaması yönünden iş bu takibin 328.669,50 TL bedel üzerinden devamına ve borçlunun yapmış olduğu itirazın bu bedel üzerinden iptaline karar verilmesinin istenildiğini, ancak dava konusu etmediği alacak bedelinden feragat etmediğini, davaya ilişkin kanıt listesinde bu alacak bedellerini oluşturan faturaları takibe eklememiş olsa da dava dosyasına ibraz ettiğini, asıl davanın haksız fiilden kaynaklanan tazminat davası olarak yaklaşık 10 yılda sonuçlandırılıp yargılama sürecinde 5 ayrı bilirkişi heyetinden 10 adet rapor alındığını, BK’nın 41. maddesine dayalı haksız fiilden kaynaklanan tazminat taleplerinin ilamsız takibe konu edilemeyeceğini, davacının talep edebileceği tazminat miktarının yargılamayı gerektirdiği açık olmasına rağmen yerel mahkemece usul ve yasaya aykırı olarak müvekkili aleyhine inkâr tazminatına hükmedildiğini, üstelik hüküm altına alınan 21.150,67 TL tazminat bedelinin hangi hasarlar olduğunun açıklanmadığını, bu hasar miktarının itiraz konusu derdest ya da zamanaşımına uğramış ya da sigorta tarafından karşılanıp karşılanmadığı belirlenmeden yuvarlak hesap sonucu hükmedildiğini, reddedilen miktar yönünden davalı lehine inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, birleşen davada 86.150,70 TL alacak yönünden menfi tespit talebinde bulunulmasında hukuki yararları olduğunu, hakkında ilamsız icra takibi yapılan bir kişinin maddi hukuk açısından borçlu olmadığı yolunda hüküm tesis ettirme hakkı olduğunu ileri sürmüştür.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR: Somut olayda, davanın hangi hukuki sebebe dayandığı, asıl davada itirazın kısmen iptaline karar verilmesinin yerinde olup olmadığı, bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte bulunup bulunmadığı, genel idare giderlerinin davalı şirketten talep edilip edilemeyeceği, davacı yararına icra inkâr tazminatına, davalı yararına kötüniyet tazminatına hükmedilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı, birleşen davanın reddinin yerinde olup olmadığı hususlarında uyuşmazlık bulunmaktadır.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava itirazın iptali, birleşen dava menfi tespit istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekillerince yukarıda yazılı sebeplerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Dairemizce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar resen gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dosya kapsamından, davacı/birleşen dosya davalısı şirketin Denizli ilinde doğalgaz tedarik ve dağıtım işi yaptığı, davalı/birleşen dosya davacısı şirketin ise … 1. ve 2. Bölge İçme Suyu, Kanalizasyon ve Yağmursuyu Şebekeleri İnşaatı ve Rehabilitasyonu işinin yüklenicisi olduğu, davalı şirket tarafından doğalgaz boru hattının geçtiği bölgede çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmaları sırasında doğalgaz borularına zarar verildiği, zararın ödetilmesi için Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2010/16093 Esas sayılı icra dosyası üzerinden davacı/birleşen dosya davalısı şirket tarafından, davalı/birleşen dosya davacısı şirket aleyhine 414.820,20 TL alacağın tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığı, davalı/borçlunun itirazı üzerine takibin durduğu, davacı/birleşen dosya davalısı tarafından 328.669,50 TL bedel üzerinden itirazın iptali için bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde eldeki itirazın iptaline ilişkin asıl davanın ve davalı/birleşen dosya davacısı tarafından aynı icra takibinde 86.150,70 TL borçlu olmadığının tespiti istemli birleşen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Tarafların asıl davaya yönelik istinaf nedenlerinin incelenmesinde;
HMK’nın 33. maddesi uyarınca hâkim, Türk hukukunu resen uygulayacağından, maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hâkime aittir. Asıl davaya konu uyuşmazlık, gerek yargı yerinin belirlenmesi amacıyla dosya üzerinde inceleme yapan Yargıtay 20. Hukuk Dairesince (2018/2230 esas- 2018/3769 karar sayılı ilam), gerekse taraflar arasında görülen ve benzer nitelikte bulunan Denizli 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/41 Esas, 2013/1 Karar sayılı ilamının kanun yolu denetimini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesince (2014/3593 Esas, 2014/4462 Esas) belirtildiği üzere, tacirler arası haksız fiil nedeniyle uğranılan zararın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece asıl davanın “Asıl dava yönünden sözleşmeden kaynaklı tazminatın tahsili amacı ile başlatılan icra takibine itirazın iptali davasıdır.” şeklinde hukuki niteleme yapılarak sonuca gidilmesi doğru görülmemiştir.
Dava dosyasında çok sayıda bilirkişi heyet raporu ve ek raporlar alınmış, mahkemece 19/08/2020 tarihli bilirkişi heyet raporunun hükme esas alındığı belirtilerek rapor doğrultusunda karar verilmiş ise de; anılan bilirkişi heyet raporu birçok açıdan hüküm kurulmaya elverişli, denetlenebilir ve yeterli değildir. Şöyle ki;
Davaya konu hasar tarihlerinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesinde “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.” hükmü düzenlenmiştir.
Dosya kapsamına göre davacı şirketin, icra takibine ve davaya konu ettiği hasarlar yönünden zararı ve faili hasar tarihleri itibariyle öğrendiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından da bu durumun aksi iddia edilmiş değildir. Davaya konu takip, hükme esas alınan bilirkişi raporunda benimsendiğinin aksine 21/10/2011 değil, 21/10/2010 tarihli olup, 21/10/2009 tarihi öncesi gerçekleşen hasarların yukarıda hükmüne yer verilen düzenlemeye göre zaman aşımına uğradığında kuşku bulunmamaktadır. Zaten davalı şirket tarafından asıl davaya cevap dilekçesinde 04/06/2009-19/10/2009 tarihleri arasındaki hasarların (faturalar değil) zamanaşımına uğradığı belirtilerek bu hasarlar yönünden zamanaşımı defi ileri sürülmüştür. Bilirkişi raporunda yer alan; “yapılan hesaplamanın ve davalının sorumluluğunun 10 yıllık sözleşme zamanaşımı çerçevesinde değerlendirilerek yapıldığına” dair kabul hatalı olduğu gibi, davacının fatura tarihlerinde zararı ve faili öğrendiğine ilişkin kabul de yerinde değildir. Üstelik bilirkişi kurulunca bu yönde görüş bildirilmesine karşın, (rapordaki açıklamaya göre) yalnızca 14/12/2009-29/07/2010 tarihleri arasındaki 72 adet hasar tespitine ilişkin 18/01/2010-30/08/2010 arasındaki fatura dönemi yönünden hesaplama yapılmış, 25/12/2009 tarihli “fatura” ve öncesi için bir hesaplama yapılmayarak, hatalı kabulü ile dahi çelişki yaratılmıştır. Açıklanan nedenle zamanaşımına uğrayan talepler ve buna göre davacı yararına hüküm altına alınması gereken zarar miktarı belirlenirken fatura tarihleri değil, hasar tarihleri esas alınmalı, 21/10/2009 tarihi öncesi ve sonrası gerçekleşen hasarlar tablo halinde ayrıntılı, açık ve denetlenebilir şekilde bilirkişi raporunda gösterilmelidir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre; olay tarihlerinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 42. maddesi gereğince maddi tazminatın kapsamı gerçek zarar ile sınırlıdır. Davacı şirketin şirket faaliyetinin devamlılığının sağlanması için sürekli olarak istihdam ettiği işçileri ve araçları bulunduğundan davacının kendi işçileri ve araçlarına ilişkin giderler şirketin faaliyetinin devamlılığı için yapmak zorunda olduğu genel idare giderleri kapsamındadır. Davacı şirket tarafından dava konusu hasarların giderilmesi için özel olarak işçi tutup, araç temin ederek harcama yaptığı kanıtlanmadan bu zarar kalemlerinden davalı sorumlu tutulamaz. İlk derece mahkemesince de zarar görenin zararı giderebilmek için kendi çalıştırdığı işçilerine ve araç sürücülerine ödediği ücretler ile araç yakıt giderleri gibi haksız fiil meydana gelmese dahi ödenmesi gereken giderler olan ve genel idare gelirleri olarak nitelendirilebilecek giderlerin “gerçek zarar” kapsamında olmadığı kabul edilmiştir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi heyet raporunda bu hususta da tereddüt ve çelişki bulunmaktadır. Raporda bir yandan giderlerin nedeninin, oluşan hasar olduğu, gaz sızıntısı olmasa bu giderlerin yapılmayacağı, eleman görevlendirilmeyeceği, araç gönderilmeyeceği, yakıt harcanmayacağı, bu nedenle gaz açma gideri hariç diğer tüm giderlerin genel idari hizmet gideri olmadığı belirtilmiş, diğer yandan zarar görenin zararı giderebilmek için çalıştırdığı işçilerine ve araç sürücülerine ödediği ücretler ile araç yakıt giderlerinin genel idare gideri olduğu mütalaa edilmiştir. Öte yandan dava dosyasında yer alan hasar tespit raporlarına göre hasarların giderilmesinde davacının kendi işçi ve araçlarını çalıştırdığı açıklanmış, davacı işçilerinin yatırımla ilgili işlerde çalışmak yerine davalının verdiği hasarı gidermek için çalıştıklarının kabulüyle işçi ve usta ücretlerinin talep edilebileceği bildirilmiştir. Raporun zarar miktarının hesaplandığı 42. sayfasında yer alan hesap tablosunda ise zarar miktarı “Gaz Açma Gidersiz KDV Dahil Hasar Tutarı” olarak isimlendirilen sütunda gösterilmiş, zarar miktarı olarak mütalaa edilen tutarların hangi zarar kalemlerini içerdiği tablolarda detaylandırılmadığı için hesaplanan 34.605,80 TL zararın denetlenebilmesine olanak sağlanmamıştır. Rapor bu yönüyle de eksik ve yetersizdir. Tacirler arası haksız fiile dayalı uyuşmazlıkların yargısal denetimini yapan Yargıtay 7 ve 4. Hukuk Dairelerinin yukarıda belirtilen yerleşik içtihatlarında benimsenen ilkeler gözetilerek zararın kapsamı belirlenmeli ve mahkeme ile kanun yolu denetime elverecek şekilde bilirkişi raporunda gösterilmelidir.
Davaya konu talep abonelik sözleşmesine dayanmadığından gaz açma bedeline ilişkin istemin hesaplamaya dahil edilmemesi ise yerinde görülmüştür.
Bilirkişi heyeti tarafından, dava dışı sigorta şirketince 140, 141, 144 ve 145 numaralı hasar formları için 13/11/2009 tarihinde 5.759,13 TL, 24/12/2009 tarihinde de 7.695 TL olmak üzere toplam 13.454,13 TL ödendiği belirtilmiş ve bu miktar, hesaplanan tazminattan indirilmiştir. 140, 141, 144 ve 145 numaralı hasar formlarına ilişkin zararlar bilirkişi raporunda 25/12/2009 tarihli fatura içinde gösterilmiş, tahsili gerektiği mütalaa edilen hasarların ise 18/01/2010-30/08/2010 tarihli faturalara konu edilen hasarlar olduğu bildirilerek, zaten hesaplamaya alınmayan hasar formları için yapıldığı belirtilen ödemeler tenzil edilerek yine çelişkiye düşülmüştür. Oysa yapılacak iş, 25/12/2009 tarihli faturaya konu hasarlardan, hasar tarihleri esas alınarak zamanaşımına uğramayan hasarları belirleyip, sigorta şirketince yapılan ödemeler bu hasarlar nedeniyle yapılmış ise zarardan tenzil etmektir. Rapor bu yönüyle de hatalıdır.
Açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin bilirkişi raporuna ve asıl davada hüküm altına alınan zarar miktarının denetlenebilir olmadığına ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmüş, başka bir bilirkişi heyetinden yukarıda açıklanan hususlar ve tüm dosya kapsamında yer alan deliller gözetilerek, dosyaya sunulan diğer bilirkişi raporları da değerlendirilip tartışılmak suretiyle mahkeme ve kanun yolu denetimine elverişli, gerekçeli ve ayrıntılı bilirkişi kurulu raporu alınması ve uyuşmazlığın haksız fiil hukuksal nedenine dayandığı da dikkate alınarak, oluşacak sonuca göre hüküm kurulması için yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Davalının icra inkâr tazminatı ile kötüniyet tazminatına ilişkin istinaf nedenlerine gelince; İİK’nın 67/2. maddesinde; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden (dava tarihi itibariyle “yüzde kırkından”) aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkûm edilir” hükmü düzenlenmiş olup davaya konu uyuşmazlık haksız eylemden kaynaklanmakta olduğundan icra takibine konu alacak likit, yani önceden bilinebilir değildir. Alacak likit olmadığından icra inkar tazminatına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bu husus da kaldırma nedeni yapılmıştır.
Ancak, anılan düzenlemeye göre davalı yararına kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için davalının bu yönde bir talebi olması gerekmekte olup, davalı tarafından ibraz edilen asıl davaya cevap dilekçesinde kötüniyet tazminat isteminde bulunulmadığından mahkemece kötüniyet tazminatı hususunda karar verilmemiş olmasında usulsüzlük görülmemiş, bu yöne ilişkin davalı istinafı reddedilmiştir.
Davalı/birleşen dosya davacısı …. Şti’nin birleşen davaya yönelik istinaf nedenlerinin incelenmesinde;
Dosya kapsamından, davacı/birleşen dosya davalısı şirket tarafından, toplam bedeli 86.150,70 TL olan hasarlar için beş adet fatura düzenlendiği, bu miktar zararın tazmini amacıyla Denizli 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/41 esas sayılı dosyası üzerinden görülen davanın yapılan yargılaması neticesinde mahkemece, 16/07/2013 tarih ve 2013/1 sayılı karar ile davanın kısmen kabulüne, 16.981,37 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, hükmün Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17/03/2014 tarih, 2014/3593 Esas, 2014/4462 Karar sayılı ilamı ile onanarak 12/06/2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır..
Davacı/birleşen dosya davalısı şirket tarafından, anılan dosyanın yargılaması sürerken bu faturalara dayalı hasar bedeli de dahil toplam 414.820,20 TL’nin tahsili için Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2010/16093 Esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatılmıştır. Davalı/birleşen dosya davacısı şirket tarafından itiraz edilmesi nedeniyle takibin durması üzerine alacaklı şirket tarafından, mükerrerliğe yol açmaması için dava değerine dahil edilmediği beyan edilen 86.150,70 TL’nin toplam takip miktarından tenzili ile bakiye 328.669,50 TL bedel üzerinden itirazın kısmen iptali istemiyle eldeki asıl dava açılmış, 31/08/2018 tarihinde ise davacı/birleşen dosya davalısı şirket tarafından Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2010/16093 Esas sayılı dosyasında 86.150,70 TL borçlu olmadığının tespiti istemiyle birleşen dava ikame edilmiştir.
Birleşen davaya konu toplam 86.150,70 TL bedelli faturaların Denizli 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/41 Esas sayılı dosyasına konu edilerek değerlendirildiğinin ve mahkeme hükmünün kanun yolu denetiminden de geçerek kesinleştiğinin anlaşılmasına göre; kesin hükme konu edilen alacak talebine ilişkin davalı/birleşen dosya davacısı şirket tarafından menfi tespit talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle yerel mahkemece birleşen davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş, ilk derece mahkemesinin birleşen davaya yönelik vakıa ve hukuki değerlendirmesinde, usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davalı/birleşen dosya davacısı …. Şti’nin birleşen davaya yönelik istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı/birleşen dosya davacısı …. Şti’nin birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, tarafların asıl davaya yönelik istinaf başvurularının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılmasına, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde asıl dava yönünden yeniden esas hakkında değerlendirme yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
A)1-Birleşen davaya ilişkin ilk derece mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası b bendinin 1 numaralı alt bendi gereğince; davalı/birleşen dosya davacısı …. Şti’nin birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince; birleşen dava yönünden alınması gerekli 179,90 TL istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL harcın davalı/birleşen dosya davacısı …. Şti’den alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf yoluna başvuran davalı/birleşen dosya davacısı …. Şti tarafından birleşen dava için yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Birleşen davaya ilişkin karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
B)1- Tarafların asıl davaya yönelik istinaf başvurularının KABULÜ ile Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/12/2020 gün ve 2018/446 Esas, 2020/801 Karar sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası (a) bendinin 6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Asıl davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,
3-Taraflarca asıl dava için yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talepleri halinde yatırana iadesine,
4-Temyizi kabil olmayan bu kararın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3. maddesi gereğince; ilk derece mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, birleşen dava yönünden HMK’nın 362/1-a, asıl dava yönünden HMK’nın 362/1-g ve 353/1-a-6. maddeleri gereğince kesin olmak üzere 22/02/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 22/02/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip