Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 2021/920 E. 2022/1434 K. 05.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 25. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/920 – 2022/1434
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
25. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/920
KARAR NO : 2022/1434
KARAR TARİHİ : 05/10/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/03/2021
NUMARASI : 2018/710 Esas, 2021/220 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece davanın usulden reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, 3996 Sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun hükümlerine göre Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kuzey Çevre Otoyolu’nun işletme hakkı sahibi, davalının ise işletme hakkı müvekkil şirkette bulunan köprü ve otoyolları kullanan kişi olduğunu, davalı adına kayıtlı bulunan davalıya ait farklı plaka sayılı araçlar ile muhtelif saat ve tarihlerde ücret ödemeksizin köprü ve otoyol geçişleri yapıldığını, bedeli ödenmeyen geçiş ücretleri, bu ücretlere ait gecikme cezaları, bu ücretlerin icra takip tarihine kadar işlemiş faizleri ile KDV bedellerinin tahsili için başlatılan icra takibine davalı tarafından itiraz edilmesi nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, haksız itiraz nedeni ile %20 den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Ankara icra daireleri ile mahkemelerinin yetkisiz olduğunu, müvekkiline icra takibine konu borç için ihlali geçiş bildirimi yapılmadığını, süresinde bildirim yapılmadığı gibi borç bilgilerinin saklanarak müvekkilinin cezalı durma düşürülmeye çalışıldığını, icra takibinden önce yapılan sorgulamada borç görülmediğini, davacının e-mail ile bildirimi üzerine cezasız tutarı ödemek isteğinin kabul edilmediğini, bu sebeple tevdi mahalli tayini ile geçiş ücretlerinin mahkemece belirlenen hesaba yatırıldığını, asıl alacak ödendiğinden fer’ilerinin de bulunmadığını, müvekkiline ait araçlarda HGS/OGS sistemi olduğunu, bu sistemlerde yeterli bakiye olmadığında geçiş ücretlerinin nakit olarak ödendiğini, ödenmemiş borcu bulunmadığını, dorselere ayrı bir geçiş ücreti tahakkuk ettirildiğini, müvekkilinin temerrüte düşürülmediğini, dava konusu borca ticari faiz işletilemeyeceği gibi, doğmamış alacağın fer’ilerinin de bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece yapılan yargılama sonunda özetle; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89/1-1 bendi gereğince; para borçlarının alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceği, takip ve dava konusu olan geçiş ücretinden kaynaklanan tutar ile birlikte para cezasını alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ödenecek para borçlarından biri olarak kabul etmenin mümkün olmadığı, zira, 6001 sayılı Kanun’un 30/5. maddesinde, sadece geçiş ücreti değil aynı zamanda geçiş ücretinin dört katı tutarında para cezası da öngörüldüğü, para cezasından kaynaklanan borcun Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesinde düzenlenen borçlardan olmadığı, davalı borçlunun ikametgahının İstanbul olduğu ve ihlalli geçişten kaynaklanan para cezasına konu eylemin gerçekleştirildiği yerin de Ankara yargı çevresinin dışında olduğu, bu nedenlerle yetkili icra dairesinin davalının ikametgahının bulunduğu İstanbul ya da ihlalli geçişten kaynaklanan para cezasına konu eylemin gerçekleştiği yer olduğu, davalının Ankara icra dairesinin yetkili olmadığına, yetkili icra dairesinin kendi seçimine göre de İstanbul Anadolu icra dairesi olduğuna dair icra dairesinin yetkisine yapmış olduğu itirazın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle yetkili icra dairesinde icra takibi yapılmadığından açılan davanın dava şartı noksanlığından usulden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından dava dilekçesi ile talep olunan gecikme cezası hususunda yapılan hukuki nitelendirmenin yanlış olduğunu, talep edilen alacağın, müvekkili şirketin idare olmaması, özel hukuk kişisi olması ve talep edilen gecikme cezası hususunda idari para cezasının unsurlarının bulunmaması nedeniyle salt sözleşmeden doğan bir alacak niteliğinde olduğunu, taraflar arasındaki ilişki para borcundan kaynaklandığından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi uyarınca götürülecek bir borç bulunduğunu, takip konusu alacağın doğum tarihinde müvekkili şirketin merkezi Ankara olduğundan borcun ifa yerinin de Ankara olması nedeniyle davalının icra dairesinin yetkisine itirazı yerinde olmadığını, takip konusunda Ankara İcra Dairelerinin yetkili bulunduğunu, ayrıca davanın usulden reddine karar verilmesine rağmen maktu vekalet ücreti yerine nispi vekalet ücretine hükmedildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, otoyol/köprü geçiş ücreti ve cezasının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yetkili icra dairesinde icra takibi yapılmadığından açılan davanın dava şartı noksanlığından usulden reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekili tarafından yukarıda yazılı sebeplerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Gerek istinaf sebebi yapılan ve gerekse HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni nedeniyle resen dikkate alınması gereken hususların incelenmesinde;
Ankara 23. İcra Dairesinin 2018/3333 Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibine borçlu tarafından süresi içinde yetki itirazında bulunularak İstanbul Anadolu İcra Dairelerinin yetkili olduğunun beyan edildiği, ayrıca borca, faize ve ferilerine itiraz edilmesi üzerine icra takibinin durduğu, davacı vekili tarafından hak düşürücü sürede eldeki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın dayanağını oluşturan 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Hizmetleri Hakkında Kanun’un 30/5. maddesi “4046, 3465 ve 3996 sayılı kanunlar çerçevesinde işletme hakkı verilen veya devredilen otoyollar veya erişme kontrolünün uygulandığı karayollarından geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yapan araç sahiplerinden, işletici şirket tarafından geçiş ücreti ödemeden giriş çıkış yaptığı mesafeye ait geçiş ücreti ile birlikte, bu ücretin dört katı tutarında ceza, genel hükümlere göre tahsil edilir. (Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16/5/2018-7144/18 md.)” hükmünü içermektedir.
İtirazın iptali davaları, yapılan takibe itiraz üzerine duran takibin devam etmesini sağlamak amacıyla açılan davalardır. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. İcra takiplerinde yetki hususu, 2004 sayılı İİK’nın 50. maddesi yollaması ile Usul Kanunu hükümlerine göre yapılmaktadır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 50. maddesi; “(Değişik: 3/7/1940-3890/1 md.) Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe yetkilidir.
Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. İcra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati surette karara raptolunur.
İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25 inci maddesi hükmü tatbik olunur.”
6100 sayılı HMK’nın “Genel yetkili mahkeme” başlıklı 6. maddesi: “(1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. (2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir.”
6100 sayılı Kanun’un “Sözleşmeden doğan davalarda yetki” başlıklı 10. maddesi: “(1) Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.”
6098 sayılı TBK’nın “İfa yeri” başlıklı 89. maddesi: “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa aşağıdaki hükümler uygulanır;
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,
2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,
3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir.
Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.” düzenlemesini içermektedir.
İtirazın iptaline konu icra dosyasında, davalı icra dairesinin yetkisine de itiraz ederek Bursa İcra Dairesi’nin yetkili olduğu ileri sürdüğünden mahkeme öncelikle, tetkik merciinin (icra hukuk mahkemesinin) yerine geçerek icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyip kesin olarak sonuçlandırmalıdır.
İtirazın iptali davasının görülebilmesi, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada geçerli takip yoksa itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra dairesinin yetkisine itiraz halinde bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece geçerli bir takibin varlığından söz edilemez. Hukuk Genel Kurulunun 06/04/2004 tarih, 2004/19-410 esas, 2004/471 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.
2004 sayılı Kanun’un yetkiyi düzenleyen 50. maddesinin 1. fıkrasına göre, para ve teminat borçlarına dair icra takiplerinde yetkili icra dairesi, 6100 sayılı HMK’nın yetkiye dair hükümleri kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle belirlenir. 6100 sayılı Kanun’un 6. maddesine göre genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Aynı Kanun’un “Sözleşmelerden doğan davalarda yetki” başlıklı 10. maddesinde ise, sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu hüküm de özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Sözleşmenin yerine getirileceği yerin tarafların açık veya örtülü olarak belirlenmediği durumlarda, şayet borç bir para borcu ise sözleşmenin ifa edileceği yer 6098 sayılı Kanun’un 89. maddesine göre belirlenecektir. Bu maddeye göre, borç bir miktar paradan ibaret ise ödeme, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde yapılır. Para borçları kural olarak götürülecek borçlardandır. Bu durumda, 6098 sayılı Kanun’un 89. maddesi uyarınca bir para borcunun alacaklısının kendi yerleşim yerinde dava açmasında (veya 2004 sayılı Kanun’un 50. maddesi belirlemesiyle icra takibi başlatmasında) bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Bu arada 6001 sayılı Kanun’un 30. maddesinin 5. fıkrasında düzenlenen dört kat tutarındaki para cezasının niteliğine de değinmekte fayda bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi 18/01/2018 tarihli ve 2017/166 esas, 2018/8 karar sayılı kararında bahse konu 4 kat tutarındaki para cezasına ilişkin olarak; “kamu tüzel kişiliğine sahip Karayolları Genel Müdürlüğünün işletimindeki otoyollar ile erişme kontrolünün uygulandığı karayollarından geçiş ücreti ödenmeden geçiş yapılması şeklinde gerçekleşen eylemin kabahat olarak nitelendirildiği ve bu eylem sebebiyle ödenmesi gereken geçiş ücretinin on katı (değişiklik sonrası dört katı) tutarında para cezasının idari para cezası olduğunun ifade edildiği, ancak işletme hakkı verilen veya devredilen otoyollar veya erişme kontrolünün uygulandığı karayollarında gerçekleşen aynı eylemin kanun koyucu tarafından kabahat olarak nitelendirilmediği ve bu eylem dolayısıyla öngörülen ve doğrudan geçiş ücreti ile irtibatlandırılan on katı (değişikle dört katı) tutarındaki cezanın da idari para cezası olduğuna dair bir düzenlemeye yer verilmediği, 4046, 3465 ve 3996 sayılı Kanunlar çerçevesinde işletme hakkı verilen veya devredilen veya erişme kontrolünün uygulandığı karayollarından ücret ödemeden geçiş yapılması dolayısıyla ödenecek geçiş ücreti ile bu ücretin on katı tutarındaki cezanın tahakkuk ve tahsil yöntemleri ile başvurulacak kanun yollarına ilişkin düzenlemelerin, idari yaptırım ve idari nitelikte para cezalarına ilişkin düzenlemelerden farklılık arz ettiği, bu konuda geçiş esnasında ücret ödenmesi hususunda gerekli bildirim ve uyarıların yapılması ile ücretin ödenip ödenmediği konusunda gerekli denetimlerin gerçekleştirilmesi, ücret ödenmeden geçiş yapıldığının tespit edilmesi durumunda ise geçiş ücreti ile bağlantılı olarak yaptırım uygulama yetkisinin özel hukuk hükümlerine tabi işletici şirketlerde bulunduğu, ayrıca geçiş ücreti ve bununla bağlantılı cezanın toplamından oluşan alacağın 2004 sayılı Kanun hükümleri uyarınca işletici şirketçe tahsil edileceği, bu kapsamda çıkan uyuşmazlıkların ise genel hükümlere göre adli yargı yerlerince sonuçlandırılacağının anlaşılmakta olduğu, bu durumda işletici şirketlerce işletme hakkının bir uzantısı olarak kontrolsüz geçişlerde takdir edildiği anlaşılan, geçiş ücretiyle doğrudan bağlantılı bulunduğu, işletme gelirleriyle irtibatlı olduğu ve işletme gelirleri üzerinde etki ve sonuç yarattığı değerlendirilen cezanın, klasik anlamda idari yaptırım niteliğindeki idari para cezalarından farklı, idare hukuku alanından ziyade özel hukuk alanına yaklaşan, kendine özgü (sui generis) bir niteliğe sahip olduğu, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren eylemin ücret ödenmeden geçiş yapılması anında tamamlanmış olacağı, bu durumda ödemesiz geçiş tarihinden itibaren on beş gün içinde geçiş ücretinin ödenmesi halinde cezanın uygulanmayacağına ilişkin düzenlemenin, oluşan neticeyi ortadan kaldırmakta olup, ihlalli geçiş eylemini gerçekleştirenler lehine getirilmiş bir düzenleme olduğu” şeklinde değerlendirmiştir. Dolayısıyla, geçiş ücretiyle doğrudan bağlantılı olan ve geçiş ücretiyle birlikte genel hükümlere göre tahsil edilebileceği 6001 sayılı Kanun’un 30. maddesinin 5. fıkrasında açıkça düzenlenen ceza tutarının, götürülecek para borçlarından olmadığının kabulü mümkün değildir.
İlamsız icra takibi yalnız para alacakları için geçerli olacağından, uyuşmazlığın giderilmesi istemlerine konu davaların dayanağı icra takiplerinin de para alacağına ilişkin olduğunda kuşku bulunmamaktadır. İtirazın iptali davalarına konu alacak, işletmeci/hizmet sağlayıcı şirketler tarafından işletilen köprü, otoyol ve tünellerden geçiş yapan araç sahiplerinin yaptığı iddia edilen ihlalli geçişten kaynaklı para alacağıdır. Takip, davacı/alacaklının seçimine göre hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir. Davanın dayanağı icra takibine konu para alacağı olup, talep edilen borç 6098 sayılı Kanun’un 89. maddesi uyarınca götürülecek borçlardandır. Alacaklı/işletici, kendi yerleşim yeri olan icra dairesinde de takip yapabilecektir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29/11/2021 tarihli, 2021/23461 esas, 2021/9283 karar sayılı Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi kararı)
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde; Dosya içerisinde bulunan İstanbul Ticaret Sicil kayıtlarından takip tarihi itibariyle şirketin adresinin… Ankara olduğu görülmüştür.
O halde; davacı alacaklının seçimlik hakkı gereği takip tarihi itibariyle yerleşim yeri olan Ankara İcra Dairelerinin de yetkili olduğu gözetilerek, icra takibinin yetkili icra dairesinde yapıldığının kabulü ile mahkemece icra dairesinin yetkisine yapılan itiraz reddedilerek, uyuşmazlığın esastan incelenip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-4. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1)Davacı tarafın istinaf başvurusunun duruşma yapılmadan KABULÜ ile Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.03.2021 gün ve 2018/710 Esas, 2021/220 Karar sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası (a) bendinin 4. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2)Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,
3) Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
4) Davacının istinaf başvurusu haklı görüldüğünden İİK’nın 36. maddesi uyarınca, tehiri icra kararı verilmesi için davacı tarafından yatırılan teminatın davacıya iadesine,
5)Temyizi kabil olmayan bu kararın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3.maddesi gereğince; ilk derece mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 353/1-a-4. maddesi uyarınca kesin olmak üzere 05/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 05/10/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip