Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 2021/809 E. 2022/1407 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 25. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/809 – 2022/1407
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
25. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/809 Esas
KARAR NO : 2022/1407
KARAR TARİHİ : 28/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/01/2021
NUMARASI : 2019/73 Esas, 2021/88 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Alacak

Taraflar arasındaki menkul eşyanın aidiyetinin tespiti davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, menkul eşyanın aidiyetinin tespiti, olmadığı takdirde tazminat ödetilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili, yerel mahkeme gerekçeli kararında da tespit edildiği üzere müvekkili şirketin, davaya konu güneş panellerinin mülkiyetini kazandığını, mülkiyeti kazandıktan sonra, taşıyıcı … firması ile 07/04/2016 tarihinde yapılan taşıma sözleşmesi ve 12 adet irsaliyeyle güneş panellerinin taşınmaza getirilmesi için anılan taşıyıcı firmaya teslim edildiğini, bu firma tarafından panellerin tamamının müvekkilinin taşınmazına teslim edilmesi gerekirken bir kısmının ayrılarak daha önce hiçbir şekilde hukuki ilişki içinde olmadığı davalı şirket taşınmazına indirildiğini, yerel mahkemece davalının kötüniyetli olduğuna ilişkin somut delil bulunmadığı yönündeki tespitin eksik ve hatalı olduğunu, davalının kötüniyetinin sabit olduğunu, davalının gümrük, millileştirilme ve teşvik işlemleri gibi hususlarda, bazı gerçek ve tüzel kişilere vekâletname verdiğini, bu vekâletnamelerin ilgili malların yurtdışından teşvik ile getirildiğinin davalı tarafça bilindiğini gösterdiğini, davalının basiretli tacir gibi davranmadığını, yerel mahkemenin talimatı uyarınca İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi bünyesinde dosyaya sunulan 20/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda, tacir konumunda olan davalının, basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü çerçevesinde, kendisine teslim edilen malların menşeini, kim tarafından ne için gönderildiğini, malların fatura ve irsaliyelerini incelemek ve araştırmak yükümlülüğünü yerine getirmediği; dolayısıyla davalının malı teslim aldığı kişinin tasarruf yetkisine güvenmesi için aranan şartların gerçekleşmediği ve iyiniyetli olmadığı tespit edilmiş olmasına rağmen; söz konusu 20/01/2020 tarihli raporun yerel mahkemece dikkate alınmadığını, kabul etmemekle birlikte; dosyaya sunulan 20/01/2020 tarihli bilirkişi raporu dahil tüm bilgi ve belgeler ile davalının yerel mahkemeye sunduğu tüm beyanlarında,…’nin emin sıfatıyla zilyet olmadığı; davalının … firmasından güneş panellerini devraldığı açıkça kabul ve ikrar edilmişken, yerel mahkemece … firmasının emin sıfatıyla zilyet olduğuna karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, öncelikle somut olayda … firmasının, davaya konu paneller üzerinde zilyetlik kazanmadığını, zira dosya kapsamından anlaşılacağı üzere davaya konu güneş panellerinin taşınması için taşıyıcı … ile davacı şirket arasında sözleşme imzalandığını, … firmasının işbu sözleşmeye dahil olmadığını, taşıyıcı … firmasının davaya konu güneş panellerini …’e teslim edilmek üzere gümrükten teslim aldığı sırada da … firmasının herhangi bir müdahalesi olmadığını, tüm bu hususlara rağmen taşıyıcı …’ın, salt … firmasının talimatı ile dava konusu güneş panellerini davalıya teslim etmesinin, davalının … firmasından ilgili güneş panellerinin zilyetliğini devralması sonucunu doğurmayacağını, davanın reddine ilişkin kararda davacı müvekkilin, dava konusu güneş panellerinin davalıya tesliminden itibaren 4 ay 24 gün süre ile hak iddia etmeyip sessiz kaldığının gerekçe olarak gösterilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu güneş panellerinin, davalı arazisinde bulunmasının hiçbir hukuki ve geçerli nedeni bulunmadığını, davacı müvekkil şirket ile … firması arasında organik bir bağ olmadığını, kaldı ki; anılan şirketler arasında organik bağ bulunsaydı dahi bu durumun huzurda görülen işbu davanın akıbeti için önem teşkil etmeyeceğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Dairemizce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar resen gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Davacı, davalı yedinde bulunan mülkiyeti kendisine ait olan güneş enerjisi panellerinin davalıdan alınarak kendisine teslimine karar verilmesini aksi halde bedelinin ödetilmesini istemiş, davalı dava konusu edilen panelleri dava dışı … AŞ’den satın aldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
TMK’nın “Emin sıfatıyla zilyetten edinme bakımından” alt başlıklı 988. maddesinde; “Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı aynî hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur.” hükmü düzenlenmiştir.
Bu maddenin uygulanabilmesi için gerekli şartlar; ayni hakkın emin sıfatıyla zilyetten kazanılmış olması, ayni hakkın kazananının üçüncü kişi olması, üçüncü kişinin bir ayni hak kazanmış olması, üçüncü kişinin ayni hakkı iyi niyetle kazanmış olması, üçüncü kişinin ediniminde tasarruf yetkisi dışında diğer geçerlilik unsurlarının mevcut olmasıdır.
Bu koşulların gerçekleşmesi durumu, mülkiyet hakkı sona eren önceki zilyedin üçüncü kişiye karşı taşınır davası veya istihkak davası açamaması hukuki sonucunu doğurur. Ancak bir malın zilyedi, onu başkasına emanet etmiş olmayıp çaldırma, gasp, unutma gibi bir sebeple elinden çıkarmış bulunuyorsa, üçüncü şahıs böyle bir malı iyi niyetle iktisap etmiş olsa dahi onun iktisabı geçerli değildir. Görülüyor ki Kanun iyi niyetin korunması hususunda emaneten bırakılan mallarla sahibinin elinden rızası olmadan çıkan mallar hususunda bir ayrım yapmıştır. Bu ayrım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa bir malı rızası olmadan elinden çıkaran kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca, bir malı iyi niyetle iktisap eden üçüncü şahsın menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte, rızası olmadan malı elinden çıkan kimsenin menfaatine ise feda edilmektedir.
Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir şeyi, iyi niyetli üçüncü şahıs bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap ederse, asıl mal sahibinin gerek bu şahıs, gerekse daha sonraki müktesipler aleyhinde açacağı iade davasını kazanabilmesi şöyle bir şarta bağlanmıştır: Böyle hâllerde, iyi niyetli üçüncü şahsın bu malı iktisap etmesi için verdiği bedel, iadeyi isteyen davacı, yani asıl mal sahibi tarafından ona iade edilmelidir. Eğer bu şart yerine getirilmezse hâkim, asıl mal sahibinin açacağı iade davasını kabul edemez (TMK m. 989/2.).
TMK’da düzenlenen zilyetlik karineleri değerlendirildiğinde, iyi niyetli birinci veya sonraki edinenlere yöneltilen taşınır davasının kabulü için TMK’nın 989/2. maddesinde düzenlenen ödenen bedelin geri verilmesi koşulu, taşınır malın açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş olması hâline münhasır olup, iyi niyetli kişiye ödeme yapılmasına ilişkin başkaca yasal düzenleme bulunmamaktadır.
Bedel karşılığında iade koşulu, ancak sahibinin elinden iradesi dışında çıkan eşyalar hakkında bahse konu olur. Böyle bir taşınırı TMK’nın 989/2. maddesindeki şartlarla iktisap etmiş bulunan dava olunan, ancak bunun iktisabı için ödediği bedel kendisine verilmek şartıyla iadeye mecbur tutulabilir. (Akipek, J.: Türk Eşya Hukuku, 2. Bası, Ankara 1972, s. 256) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/02/2018 tarihli, 2017/4-1367 E., 2018/249 K. sayılı, 23/03/2021 tarihli 2017/4-1422 E., 2021/321 K. sayılı kararları)
Somut uyuşmazlık bakımından TMK 988. hükmünün uygulanmasının şartları; davalının panelleri emin sıfatıyla zilyet olan kişiden ayni hak elde etmek amacıyla iyi niyetle teslim almasından ibarettir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde, dava dışı … San ve Tic. A.Ş. ile davacı arasında 13/05/2015, davalı arasında 11/08/2015 tarihli güneş enerjisinden elektrik üretim sistemi satış ve kurulum sözleşmelerinin akdedildiği, yatırım teşvik belgesi alan davacı şirket tarafından Çin’de bulunan… Ltd. Şirketi ile 8847 adet güneş panelinin üretilip Türkiye’ye gönderilmesi için 20/01/2016 tarihinde sözleşme yapıldığı, … limanına intikal eden panellerin gümrük işlemlerinin davacı şirket adına dava dışı … Ltd. Şti. tarafından yürütüldüğü, millileştirilen panellerin… ilindeki kurulum yapılacak ilgili taşınmazlara nakliyesi için 07/04/2016 tarihinde 12 adet ayrı irsaliye üzerinden ihbar olunan … Lojistik A.Ş. ile anlaşma yapıldığı, dava dışı … firması yetkilisi olan … …’in talimatı ile panellerden bir kısmının davacı şirkete ait araziye, bir kısmının davalı şirkete ait araziye indirilerek … firması çalışanlarınca kurulumlarının gerçekleştirildiği, ….’in gerek davacı şirketin gerekse dava dışı … firmasının yönetim kurulu üyesi olduğu, davacı şirket tarafından tespit isteminde bulunularak eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın tarafları ile dava dışı … San ve Tic. A.Ş. arasında akdedilen 13/05/2015 ve 11/08/2015 tarihli sözleşmelerin içeriği, somut olayın oluşuna ilişkin beyan, belge ve yazışmalar ile tüm dosya kapsamına göre; mülkiyeti ve dolaylı zilyetliği davacı şirket tarafından edinilen panellerden davaya konu olan kısmının mülkiyetini, panellerin davanın taraflarına ait taşınmazlara kurulumunu gerçekleştiren … firmasından edinen davalı şirketin ediniminin TMK’nın 988. maddesi uyarınca korunması gerektiği, mahkemenin adı geçen dava dışı firmanın emin sıfatıyla zilyet olduğuna, davalı şirketin kötüniyetinin ispatlanamadığına ve TMK’nın 988. maddesi koşullarının oluştuğuna ilişkin kabulünün yerinde olduğu anlaşılmakla mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde, usul ve esas yönünden bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1)İlk derece mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası b bendinin 1 numaralı alt bendi gereğince; davacı tarafın istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince; alınması gerekli 80,70TL istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3)İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4)Temyizi kabil olan bu kararın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3. maddesi gereğince; Dairemiz tarafından tebliğe çıkarılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361.maddesi gereğince; tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 28/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 28/09/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip