Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 2021/1714 E. 2022/2253 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 25. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1714 – 2022/2253
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
25. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1714 Esas
KARAR NO : 2022/2253
KARAR TARİHİ : 28/12/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/06/2021
NUMARASI : 2017/321 Esas, 2021/352 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda, davanın asıl talep yönünden reddine, ıslahla artırılan talep yönünden zamanaşımı nedeniyle reddine dair hükme karşı, süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin “…” adresinde bulunan merkez binasında 01/05/2016 tarihinde davalı idareye ait su borusunun patlaması sonucunda şirketin merkez ofisinin su altında kaldığını, server cihazları başta olmak üzere elektronik cihazları, arşiv belgeleri ve mobilyalarının kullanılamayacak hâle geldiğini; bu sebeple, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutularak şimdilik 53.777,20 TL zararın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 21/03/2019 tarihli dilekçe ile maddi tazminat miktarını 1.591.845,93TL’ye artırmak suretiyle davasını ıslah etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu talebin zamanaşımına uğradığını; davaya bakma görevinin idari yargıya ait olduğunu; ASKİ Tarifeler Yönetmeliği 20.4 maddesi gereğince; “Şube yollarının korunması ve sayaçtan sonraki arızalar abonelere, bakım ve onarımı ise ASKİ Genel Müdürlüğü’ne aittir” düzenlemesi uyarınca şube yollarının korunmasının abonelere ait olduğunu; yine 20.7’de “Şube yolunun bina parsel sınırının içerisinde kalan kısmında abonelerin ihmal veya kusurundan meydana gelebilecek hasarlardan ASKİ sorumlu tutulamaz: bu nedenle üçüncü şahısların uğradığı zararların tazmin yükümlülüğü abonelere aittir” hükmü uyarınca parsel sınırları içerisinde abonelerin ihmal ve kusurunun olması hâlinde sorumlusunun davacı olacağını; hasarın, ana hattan değil, sorumluluğu abonede olan abone şube yolu bağlantı hattı kaynaklı olduğunu; idarenin kusurunun bulunmadığını ve bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece yapılan yargılama sonunda özetle; davacı şirketin olay tarihinde kullandığı taşınmazın mimari projesine göre ruhsata ve imara aykırılık saptanmadığı; 30/05/2015 tarihinde onaylanan Ankara Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı Diğer Hizmetler raporunda olay yerine 02/05/2016 günü saat 09:58’de gidildiği, şebeke suyunun ana girişten binaya giriş tarafındaki borusunun patladığı ve binanın depo, ofis, arşiv, kazan dairesi ve müzik stüdyosunu yaklaşık 1 metre yüksekliğinde su bastığının görüldüğünün belirtildiği, şebeke suyunun ana girişten binaya giriş tarafındaki (şube yolunda) sayaç öncesinde 3/4 çapında PE(plastik) Push-fit’in arıza yapması nedeniyle su kaçağının oluştuğu ve söz konusu parçanın değiştirilmesi ile arızanın giderildiği, bilirkişilerce belirlendiği, sayaç öncesi hattın bakım onarımından davalı idarenin tamamen sorumlu olduğu, 18/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda, hasara uğrayan malzemelerin muhafazasının uygun olduğunun belirtildiği, mahkeme heyetinin, bütün bilgi ve belgeleri inceleyip, önceki raporu da irdeleyen 18/03/2020 tarihli ikinci bilirkişi raporundaki hesaplamayı dosyaya uygun gördüğü ve benimsediği, söz edilen raporda; bina ve mobilya hasarının 39.040,59TL olduğunun belirlendiği, sözü edilen bilirkişilerin, elektrik-elektronik parçalar yönünden son bilirkişi raporunu esas alarak hesaplama yaptığı, bilgisayar ve parçalarının 31.782,20TL, endeksörlerin 1.573.653,87TL ve şarj cihazı tamirinin ise 4.900TL olduğunu tespit ettikleri, bilirkişilerin, davacı şirketin defterlerinde “endeks okuma cihazlarını” hesabında kaydı gördüğü, 2016 yılı itibariyle envanter listesinde kayıtlı 531 adet endeks okuma cihazı bulunduğunu belirledikleri, bilirkişilerin bu tespitleri doğrultusunda, toplam hasarın 1.649.376,66TL olduğunu hesapladıkları, …’nın demirbaş hasarı (82.575TL) ve bina hasarı (32.466TL)’nin tenzili ile 1.534.335,66TL olduğunu rapor ettikleri, ancak, bu hesaplamada, bina hasarı ödemesinin tenzili yerinde görülmemelidir, çünkü eldeki davada ‘bina hasarı’ tazmini talebinin bulunmadığı, fakat, herhalükarda, davacının zararı dava dilekçesinde yer alan ‘53.777,20TL’ asıl talepten fazla olduğu, dolayısıyla bu talep yönünden davacı haklı olmakla beraber … ödemesi olan 82.575TL demirbaş hasarı tenzil edildiğinde, asıl davadaki talep yönünden de talep edilebilir tutarın kalmadığı, bu nedenle, davadaki ‘asıl talep’ yönünden davanın reddine, davadaki ‘ıslahla artırılan talep’ yönünden davanın, zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın abonelik sözleşmesinden kaynaklanan tazminat sorumluluğuna ilişkin olup, abonelik sözleşmesine bağlı su baskınlarında 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğine dair yerleşik Yargıtay HGK kararları bile mevcut olduğunu, müvekkilin işbu davadaki zararının davalının herhangi bir haksız fiilinden kaynaklanarak meydana gelmediğini, müvekkil ile davalı arasındaki abonelik sözleşmesi gereğince davalının, müvekkilin adresinin yer aldığı sokaktan müvekkilin adresine su hattı çekerek abonelik hattı oluşturduğunu, davalının bu kapsamda su sayacına kadar suyu teslim etme, müvekkilin de su sayacından geçecek olan suyun bedelini ödeme yükümlülüğü altına girdiğini, bilindiği üzere su hizmetlerinde su hattının sayaca kadar olan kısmından su idaresi sorumlu olup tesisat bakım ve hizmet standardını koruma yükümlüğünün idare olduğunu, dava konusu zararın yaşanmasına sebebiyet veren olayda müvekkilin adresine idare tarafından çekilen su hattının sayaçtan önce patlayarak müvekkilin iş yerini su bastığını, hattın zarar görme noktasının idare sorumluluğunda kalan bölümde olduğunu, idare abonelik sözleşmesi kapsamında sorumluluk bölgesinde olan hattın sıhhatini sağlamakla yükümlüyken gerekli önlem ve tedbirleri almayarak sözleşmede üstlenmiş olduğu edim yükümlülüğünü ihlal ettiğini, idarenin müvekkile karşı gerçekleştirmiş olduğu hukuka aykırı eylem niteliğinde olabilecek bir eyleminin söz konusu olmadığını, zararın oluşmasına sebebiyet veren durumun haksız fiilden kaynaklandığının ileri sürülmesinin hatalı olduğunu; Yargıtay HGK kararlarında da açıkça, abonelik sözleşmelerinin 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunun hüküm altına alındığını, ayrıca; 16/11/2017 tarihli duruşmanın 5 numaralı ara kararında, uyuşmazlığın abonelik sözleşmesi kaynaklı ve10 yıllık zamanaşımı süresinin bulunduğu belirtilerek davalının zamanaşımı definin reddine karar verildiğini; sorumluluk sebeplerinin yarıştığı varsayıldığında bile, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 60. maddesine göre, sorumluluk sebeplerinin yarışmasında, hakim zarar görenin en lehine olan giderim yönetimini seçerek karar vermek zorunda olup, somut olayda davacı müvekkilin uğradığı zararın tazmini için uyuşmazlığın sözleşme sorumluluğu çerçevesinde çözümlenmesinin en iyi giderim şekli olacağını, zamanaşımı süresinin diğer sorumluluk türlerine göre daha uzun olduğunu, zarar gören davacı için daha lehe giderim yolu olduğunu; kabul anlamına gelmemek üzere, davanın haksız fiilden kaynaklı tazminat davası olarak kabulünde dahi, davacı taleplerinin zamanaşımına uğramadığını, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 72. Maddesine göre, haksız fiil sorumluluğunda zamanaşımının fiilin (zararlandırıcı olay tarihi) değil zararın miktarının öğrenildiği tarih itibariyle başladığını, davacının, zararını ve zarar miktarını bilirkişi raporları akabinde öğrendiğini, bilirkişi raporu tarihi itbariyle zamanaşımı süresinin hesaplanması gerektiğini, dosyadaki mevcut kayıtların aşama yönüyle zarar tazmini talebinin süresinde ileri sürüldüğünü ispatladığını, Türk Borçlar Kanunu 72. maddesi gereğince zamanaşımı süresinin zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde 10 yıllık süre sonunda dolduğunu, buna göre zararın meydana geldiği tarih itibariyle müvekkilin, öncelikle zararın yaşandığı alanın temizlenmesine ve su tahliyesine müteakip zararın davalı idarenin sorumluluğu alanında kaldığını öğrendiğini, muhatabın öğrenilmesine müteakip de tutulan tutanaklarda yer alan yaklaşık tespitler kapsamında dava ikame edildiğini, zamanaşımının kesildiğini, dosya kapsamında yapılan yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporları neticesinde zararın tamamının öğrenildiğini, ilk tespitlerden sonra ortaya konulan ve tüm zararı tespit eden bilirkişi raporlarının müvekkil adına vekaleten avukatına tebliğinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresinin başlaması gerektiğini, ilk bilirkişi raporunun 2018 yılında tebliğ edildiğini, bu kayda göre zamanaşımı süresinin 2020 yılına kadar devam ettiğini, somut olayda ise davacı adına 2019 yılında ıslah işlemi yapılmış olup, alacağın zamanaşımına uğramadığını,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/4-896 E., 2016/332 K. Sayılı ilamında da, “…. Zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar verici olayın değil zararın miktarının öğrenilmesi gerekir. ……..Davacının zararı maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 07.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Sözkonusu bilirkişi raporu 13.08.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğine göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 13.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği” şeklinde karar verildiğini, zarar miktarının öğrenildiği tarihten itibaren zamanaşımı süresinin hesaba katılması gerektiğini, somut olayda, zarar miktarı öğrenilmesinden itibaren 2 yıllık süre geçmeden davacı yanca ıslah işlemi yapıldığını ve zamanaşımının kesildiğini; mahkemelerin zamanaşımını katı bir şekilde yorumlamaları mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini, AİHM ve AYM içtihatlarına göre de, haksız fiil nedeniyle olay tarihinden değil zararın öğrenilmesinden itibaren zamanaşımı süresinin işletmesi gerektiğini, zarara konu olayın olduğu tarih baz alınması halinde şekilci katı bir yorum ile davacının mahkemeye erişim hakkının ihlal edileceğini, AİHS 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağını; dava tarihinde talep edilen bedel olan 53.777,20TL’nin ise zamanaşımına uğramadığı ancak sigorta firmasınca yapılan 82.575TL’lik ödemenin mahsubu neticesinde ıslah öncesi dava tarihindeki alacak talebinin de reddine karar verildiğini, Sigorta Firmasınca yapılan ödemenin sadece toplam zarar miktarından mahsup edilmesi gerektiğini, ilk derece mahkemesinin yapmış olduğu mahsup işlemi ile 53.777,20TL’nin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, söz konusu red kararı sonucunda davacı aleyhine 88.514,61TL vekalet ücretine hükmedildiğini, bu denli yüksek vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/321 E. 2021/352 K. Sayılı 08/06/2021 tarihli kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR: Oluşan maddi zarar nedeniyle davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı, zararın miktarı, davanın ıslah edilen kısmı yönünden zamanaşımı süresinin sona erip ermediği hususlarındadır.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, su borusu patlaması nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, davanın asıl talep yönünden reddine, ıslahla artırılan talep yönünden zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekili tarafından yukarıda yazılı sebeplerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Dairemizce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar resen gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Toplanan deliller ve dosya kapsamına göre, 01/05/2016 tarihinde davacı şirketin kullandığı binanın şebeke hattındaki boruda meydana gelen patlamanın su baskınına sebebiyet verdiği, olayın tatil gününe rastlaması nedeniyle 02/05/2016 gününde mesaiye gidildiğinde binanın depo, ofis, arşiv, kazan dairesi ve müzik stüdyosu olarak kullanılan kısımlarını yaklaşık 1 metre yüksekliğinde su bastığının görüldüğü, aynı gün Ankara Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı görevlileri tarafından düzenlenen tutanak ile bu durumun tespit edildiği, yargılama sırasında bilirkişilerce şebeke suyunun ana girişten binaya giriş tarafındaki (şube yolunda) sayaç öncesinde 3/4 çapında PE(plastik) Push-fit’in arıza yapması nedeniyle su kaçağının oluştuğu ve söz konusu parçanın değiştirilmesi ile arızanın giderildiğinin ve taşınmazın mimari projesine göre ruhsata ve imara aykırılık saptanmadığının belirlendiği, konunun uzmanı bilirkişilerin oluşturduğu heyetçe toplam zararın 1.649.376,66 TL olarak hesaplandığı tespit edilmiştir.
Zamanaşımı yönünden Dairemizin değerlendirmesi şu şekildedir:
Öncelikle dava dilekçesinde, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı ve davanın mahiyeti itibarı ile belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi gerektiği yönünde bir ifade bulunmamaktadır. Dairemizce de dava belirsiz alacak olarak nitelenmemiştir.
Davacının malvarlığında oluşan zararın, davalının kusurundan, bir başka deyişle haksız fiilinden kaynaklandığı bilirkişi raporları ile de sabittir. O halde haksız fiilin varlığı halinde uygulanacak zamanaşımına bakılacaktır. Türk Borçlar Kanunu 72. maddesi uyarınca, zamanaşımı süresi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl, her halükarda zarar veren eylemin gerçekleşmesinden itibaren on yıldır. Eğer fiil ceza kanunları uyarınca daha uzun zamanaşımı süresi bulunan cezayı gerektiren bir eylemden doğmuş ise ceza zamanaşımı süresi uygulanır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanunu’nun 154/2. maddesine göre alacaklının dava yoluyla mahkemeye başvurması zamanaşımını kesen sebep olarak belirlenmiştir. Eldeki dava, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava türünde açıldığına ve dava yargılama sırasında belirlenen miktar kadar ıslah edildiğine göre, zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım için kesilecek; ancak daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam edecektir.

Somut olayda, zarar ve sorumlusu 02/05/2016 tarihinde öğrenildiğine, kısmi dava 02/05/2017 tarihinde 53.777,20TL üzerinden açıldığına ve 21/03/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile tazminat miktarı 1.591.845,93TL üzerinden istendiğine göre, kısmi davanın iki yıllık öğrenme süresi içerisinde açıldığı; bununla birlikte ıslah işleminin iki yıllık süre geçtikten sonra gerçekleştirildiği, eylemin suç teşkil etmemesi nedeniyle uzamış ceza zamanaşımının değerlendirme dışı kalacağı, dolayısıyla ıslah olunan kısım yönünden süresinde yapılan zamanaşımı itirazının yerinde olduğu ve bu kısmın zamanaşımına uğradığı kanaatine Dairemizce de ulaşılmıştır.
Davalı idare, şebeke suyunun dağıtımı ve şebekenin idamesi için gereken bakım ve onarımı, hizmet alanlarla arasında abonelik sözleşmesi bulunsun yahut bulunmasın her halükarda sağlamakla yükümlü olup, boru hasarının sayaçtan evvel meydana geldiği de düşünüldüğünde sözleşme sorumluluğu ve sözleşme zamanaşımı hükümlerine gidilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Davalının su şebekesinin maliki olmasından hareketle eser sahibinin sorumluluğuna gidilebilmesi ihtimalinde bile, haksız fiil sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk halinde uygulanacak zamanaşımı hükümleri TBK 72. maddede ortak düzenlendiğinden TBK 60.madde anlamında sorumlulukların yarışması davacı için anlam ifade etmeyecektir.
Alacağın zamanaşımına uğramadığı kısmi davanın esası yönünden yapılan değerlendirmede, … AŞ.nin 9.11.2016 tarihli yazı ile ödemeden bahisle ASKİ den hasar bedelinin karşılanmasını talep ettiği, sigorta şirketinin mahkemeye gönderdiği 03.12.2018 tarihli yazı cevabında davacıya 82.575TL ödeme yaptığını belirttiği, davacı şirketin mizan defterinde ödemenin yer aldığı , tazminat alacağının 53.777,20 TL lik kısım için dava edildiği, bu talep yönünden davacı haklı olmakla beraber … AŞ. ödemesi olan 82.575,00 TL hesaba katıldığında, kısmi davada davalıdan talep edilebilir tutarın kalmadığı anlaşılmakla, asıl davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş, davacının istinaf itirazları yerinde bulunmamıştır.
Vekalet ücreti yönünden yapılan incelemede, davanın reddi nedeniyle yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasında ve davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde bir usulsüzlük bulunmamakla birlikte, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/4 maddesi gereğince, maddi tazminat talebinin tümden reddine karar verilmesi nedeniyle davalılar lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücreti takdir edilmesi isabetli olmamış, ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılması gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, düzeltilerek yeniden esas hakkında aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
A)Davacı tarafın istinaf başvurusunun duruşma yapılmadan KABULÜ ile, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/06/2021 gün ve 2017/321 Esas, 2021/352 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
B-1)Davanın asıl talep yönünden REDDİNE,
2-) Davanın ıslahla artırılan talep yönünden zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
3) 492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince; alınması gerekli 179,90TL nispi karar ve ilam harcından, peşin alınan 918,39TL harç ile 26.266,37TL ıslah harcının mahsubu ile fazla alınan 27.004,86TL harcın talep halinde yatıran davacı tarafa iadesine,
4)Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalı tarafça yapılan 14TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5)Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 332/3.maddesi uyarınca, hükümden sonraki yargılama giderlerinin davacı tarafa yüklenmesine,
6)Davalı, vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 9.200TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7)Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333.maddesi uyarınca, yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesinden sonra iadesine,
C-1)492 sayılı Harçlar Kanunu’na ekli (1) sayılı tarife gereğince; davacı tarafça istinaf kanun yolu başvurusu sırasında peşin yatırılan 59,30TL istinaf karar harcının talep halinde yatıran davacı tarafa iadesine,
2)Davacı tarafça istinaf kanun yolu aşamasında yapılan 82TL posta/tebligat gideri ile 162,10TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 244,10TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3)Temyizi kabil olan bu kararın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3.maddesi gereğince;Dairemiz tarafından tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere 28/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 28/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip