Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi 2022/646 E. 2022/831 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 24. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
24.HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/12/2021
NUMARASI …
KARAR TARİHİ : 29/06/2022
KARARIN YAZILDIĞI
TARİH : 04/07/2022

Mahkemece verilen karara karşı davacı vekili ve katılma yolu ile başvuran davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf talebinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya okunup gereği düşünüldü:
TALEP: Davacı vekili, dava dilekçesinde, davacı şirketin akaryakıt ve karayolu inşaatı sektöründe faaliyet gösterdiğini, davalı şirket ile 25/10/2017 tarihinde 200.000,00 TL bedelli reklam sözleşmesi imzalandığını, akdedilen sözleşme gereğince ödenmesi gereken tutarı olan 200.000,00 TL’nin davalı şirket yetkilisinin göstermiş olduğu hesaba 29/11/2018 tarihinde havale edildiğini, dekont açıklamasına ise “…. ipotek fek bedeli kalan” olarak yazıldığını, ancak sözleşme bedelinin davalı şirkete ödenmesine rağmen davalı şirketin sözleşmeden doğan edimlerinin yerine getirilmediğini, sözleşmenin 3.2 maddesi gereği 25/10/2018 tarihinde kendiliğinden sona erdiğini, bedelini ödemesine rağmen hiçbir hizmet almadığı için davalının aleyhine sebepsiz zenginleştiğini ve alacağın tahsili için Ankara 20 icra Müdürlüğü’nün 2018/14407 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın iptali ile takibin devamına %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, cevap dilekçesinde, davaya konu edilen sözleşmenin gerçek olmadığını, davalı şirketin mevcut sözleşmeden haberdar olmadığını, dava dışı … isimli şahsın davalı şirket ile ilişkisi olmadığını, takibin … yönünden kesinleşmiş olmasına rağmen, davacının … aleyhine herhangi bir haciz talebinde bulunmadığını, bunun yerine … Ltd.Şti. aleyhine itirazın iptali davasını açtığını ve kötü niyetli olduğunu belirterek, davanın reddi ile %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI:
Mahkemece, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davalı şirket adına … tarafından imzalandığı, ancak …’nın davalı şirketin temsilcisi olmadığı, bilirkişi tarafından davalının ticari defterlerinde yapılan inceleme sonucunda davalı şirket adına herhangi bir iş ya da işlem yapmadığı, vekaletnamenin olmadığı, … tarafından sözleşme bedelinin yatırılması istenilen hesabın …Şirketinin hesabı olduğu, …’nın ise …Şirketinin ortağı ve yetkilisi olduğu, gönderilen paranın …Şirketinin kullandığı kredi borcundan kaynaklı takip riskine tahsilat sağlandığı anlaşıldığından ve davacının davalı ile aralarında hizmet sözleşmesi ilişkisi kurulduğunu ispat edemediğinden davanın reddine, davacının icra takibi başlatırken kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden davalının kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekillerince istinaf talebinde bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, davalı ile … Ltd.Şti.’nin birlikte hareket ettiğini, davalı şirket yetkili … ile …’nın birlikte yaşadığını ve tüm ticari faaliyetlerini birlikte gerçekleştirdiklerini, Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/193 E.sayılı dosyası ile kayıtların iddialarını doğrular nitelikte olduğunu, … ile …’nın birlikte hareket ederek … ve …’ya vekalet verdiğini, banka yazısında gönderilen paranın davalı şirketin ipotek borcuna karşılık tahsil edildiğinin bildirildiğini, davalının taşınmazı … Ltd. Şti’den ipotek yükü ile aldığını, ödemenin yapıldığını, davalının pasifinin azaldığını, davalının aleyhe zenginleştiğini, havalede açıklama olduğunu, davalı ve …’nın kötüniyetli birlikte hareket ettiğini ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Katılma yolu ile istinaf başvurusunda bulunan davalı vekili istinaf dilekçesinde, davacının kötüniyetli olarak aleyhe takip yaptığını, dava açtığını, %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesi gerektiğini belirterek, mahkeme kararının kaldırılarak kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :Davada, taraflarca imzalanan sözleşme gereğince ödenmesi kararlaştırılan bedelin davalının yetkilisinin bildirdiği hesaba ödenmesine rağmen davalının edimlerini yerine getirmediği ve davacı aleyhine sebepsiz zenginleştiği iddiasıyla yapılan ödemenin tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali talep edilmektedir.
Dosya kapsamından, davacı ve davalı arasında 25.10.2017 tarihinde “Reklam Ajansı Hizmet ve İşbirliği Sözleşmesi” imzalandığı, 29.11.2017 tarihli … tarafından davalı şirket kaşesi basılarak imzalanan adi yazılı belgeye göre söz konusu davacı ve davalı arasında imzalanan sözleşme gereğince davalı şirkete ödenecek olan 200.000,00 TL’nin belirlenen banka hesap numarasına aktarılmasına muvafakat edilmiş olup davacının bu belge gereğince 200.000,00 TL’sını 29.11.2017 tarihinde “… … Ltd. Şti ipotek fek bedeli kalan ödeme” açıklaması ile ilgili hesaba ödediği anlaşılmaktadır.
T. … Bankası’nın 09.12.2019 tarihli yazısında; ….. Şirketinin bankadan 18.10.2011 tarihinde mülkiyetinde bulunan ….. parselde kayıtlı akaryakıt istasyonunu ipotek vererek kredi kullandığını, borcunu ödemediği için 2013 yılında takibe düştüğünü, 09.08.2012 yılında tapu müdürlüğünden yazıya göre söz konusu akaryakıt istasyonunun … … … Ltd. Şirketine devredildiğinin bildirildiğini, bankanın alacağının olması nedeniyle taşınmazın yeni sahibi ve ipotek borçlusu … … … Ltd. Şirketinden 200.000,00 TL … firmasının takip riskine tahsilat sağlandığını, geri kalan kısmın icra yoluyla paraya çevrilerek borcun kapatıldığını bildirmiştir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137. maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
Tüzel kişiliğin bu malvarlığı, kendine özgü, bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığı olarak ortaya konulmalıdır. Tüzel kişiliğin bu malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir (Antalya, Gökhan: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, … (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen, başka bir deyişle tüzel kişiliği oluşturan gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar.
Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Öğreti ve uygulamada, özellikle borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla tüzel kişiliğin bir araç olarak kullanıldığı hâllerde, tüzel kişi ve üyeleri arasındaki bu ayrılığın kaldırılarak üyelerin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara, 2011, s. 468.). Bu durum öğreti ve uygulamada “tüzel kişilik perdesinin aralanması” olarak ifade edilmektedir.
Gerçekten de hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumlarda TMK’nin 2/2 maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu için tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alan kişiler gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır (Sağlam, İpek: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir Bakış, … (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Başka bir deyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ancak TMK’nin 2. maddesi kapsamında kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. İyi niyet kurallarına riayet edilmemesi ve tüzel kişiliğin kötüye kullanılması hâllerinde tüzel kişilik perdesi aralanarak, tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir (Battal, Ahmet: Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, C. 24, Ekim 1998, s. 659.).
Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan, mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Bu teori, yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 5941 sayılı Çek Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda da bazen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir (Akıncı, Şahin: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 27, S. 3, 2019, s. 653.).
Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.).
Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir (Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, … (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 205 vd.;Akıncı, s. 662.).
Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir (Öztek/Memiş, s. 199.). Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (Tekinalp, Gülören/Tekinalp, Ünal: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan, 1995, s. 399.).
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek/Memiş, s. 209.).
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210.). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
Organik bağ ile tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Özellikle somut olayın niteliği gereği organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması bile rol oynayabilmekte iken; tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu iki kavram arasındaki en önemli fark ise; organik bağın varlığı hâlinde bir şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin mal varlığına el atılabilmekte iken tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması hâlinde borçlu şirketin yanı sıra kardeş şirketin hatta talep hâlinde kardeş şirketin ortaklarının mal varlığına dahi el atılmasının mümkün olmasıdır (Öztek/Memiş, s. 210.).
Görüldüğü üzere aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu nedenle aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkündür.
Tüzel kişiliklerde mal ayrılığı ilkesi geçerli olup, tüzel kişinin malvarlığı onun ortaklarının ve onun yönetiminde bulunan organları oluşturan kişilerin ve kardeş ortaklıkların malvarlığından bağımsız ve ayrıdır. Eğer kişilik ve mal varlığı ayrılığı ilkesi uygulanmıyorsa yani malvarlıkları birbirine karışmışsa ve bu durumdan 3. kişiler zarar görüyorsa, art niyetle ve hesabi davranışlarla sırf sorumluluktan kurtulmak amacıyla tüzel kişilik perdesi ardına sığınılmış ise bu durumda TMK’nin 2. maddesi gereği şahıs ve mal ayrılığı ilkesi istisnaen uygulanmamaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve dosyada mevcut tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacının, taraflarca imzalanan sözleşme gereğince ödenmesi gereken 200.00,00 TL’sını …’nın yazılı muvafakatnamesi ve “… … Ltd. Şti. İpotek fek bedeli kalan ödeme” açıklaması ile davalı şirketin ipotek borcuna mahsuben bildirilen banka hesabına ödendiği, ilgili bankanın cevabi yazısından söz konusu paranın … … Ltd. Şti’ne ait iken davalı şirkete tapuda devir edilen akaryakıt istasyonu ipotek bedeli olarak tahsil edildiğinin anlaşıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca ilgili bankanın yazısından …. parselde kaim akaryakıt istasyonunun … …. Ltd. Şti adına kayıtlı iken davalı tarafından ipotek borcu ile satın alındığı ve davacı tarafından ödenen bedelin ipotek borcundan mahsup edildiği sabittir. Davacının yapılan yargılama sürecinde ve istinaf talebinde davalı şirket ile dava dışı … …Ltd. Şirketi ve … ile …’nın birlikte hareket ettiğini, Ankara 7 AHM’nin 2021/193 Esas sayılı dosyasında bu yöndeki iddialarını doğrulayan kayıtların olduğunu iddia etmesine rağmen, mahkemece; bu hususların yeterince araştırılmadığı ANLAŞILMAKTADIR.
Davacının sözleşme gereğince yaptığı 200.000,00 TL ödemenin, ilgili bankanın cevabi yazısından ve ödeme dekontuna yapılan açıklamadan davalı şirketin borcuna mahsuben tahsil edildiği anlaşılmasına rağmen davacının bu yönde ki iddialarının araştırılmaması doğru görülmemiştir.
Somut olayda davacı, davalı ve dava dışı … …Ltd. Şirketi ile … ve …’nın birlikte hareket ederek kötü niyetli olarak aleyhine zenginleştiklerini, ayrıca Ankara 7 AHM’nin 2021/193 E. sayılı dosyasında bu yönde kayıtlar olduğunu iddia ettiğine göre, tüm bu delillerin dosyaya kazandırılarak davalı şirket ortağı … ile … arasında ticari ilişkinin bulunup bulunmadığı, davalı ile dava dışı … … Ltd. Şirketinin malvarlıklarının karışıp karışmadığı, tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılarak davalının, davacının ödediği bedeli ödemek zorunda olup olmadığı ve söz konusu tüzel ve gerçek kişiler arasında organik bağ olup olmadığı değerlendirilerek oluşacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerle, katılma yolu ile başvuran davalı vekilinin istinaf taleplerinin şimdilik incelenmeksizin, davacı vekilinin ise istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.’nun 353/1-a,6 maddesi gereğince, mahkeme kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

İnceleme, 6100 sayılı HMK.’nun 355. md. hükmüne göre istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
1-)ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 07/12/2021 tarih, 2018/1006 E., 2021/720 K. sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-)Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
4-)Davacı tarafından yatırılan peşin harcın talep halinde iadesine,
5-)İstinaf kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a- maddesi gereğince KESİN olmak üzere 29/06/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

…..
İş Bu Karar İlamı E-İmza ile İmzalanmıştır.