Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi 2021/659 E. 2023/88 K. 18.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
24.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/1648
KARAR NO : 2022/1576

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/06/2022
NUMARASI : 2022/364 E.- 2022/330 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ
DAVANIN KONUSU : MENFİ TESPİT
İSTİNAF TALEBİNDE
BULUNAN : TARAF VEKİLLERİ
KARAR TARİHİ : 21/12/2022
KARARIN YAZILDIĞI
TARİH : 22/12/2022

Mahkemece verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf talebinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya okunup gereği düşünüldü:
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesinde, taraflar arasında Ankara 25. Noterliği’nin 20/06/2005 tarihli ve … yevmiye nolu ortak girişim sözleşmesi ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün ihale ettiği Sivas-Kangal sayısal kadastro yapım işinin üstlenildiğini, söz konusu iş ortaklığında davacı şirketin % 51 oranında pilot ortak ve davalı şirketin de % 49 oranında ortaklık payının bulunduğunu, 02/04/2007 tarihinde işin tamamlanarak dava dışı idareye teslim edildiğini, ortaklığın üstlendiği işin yapım sürecinde toplam 12 defa hakediş yapıldığını ve söz konusu hakedişlerden gerekli giderler düşüldükten sonra kalan miktarın ortaklık kârı olarak taraflar arasında paylaşıldığını, işin teslim edilmesini müteakiben ortaklığın 02/04/2007 tarihinde fiilen sona erdiğini, davalı şirket tarafından, ödenen hakedişten payına düştüğünü iddia ettiği 362.061,53 TL asıl alacak ve 194.947,82 TL işlemiş faize ilişkin olarak davacı şirket aleyhine icra takibi başlatıldığını, itiraz üzerine takibin durduğunu, davalı şirketin icra takibine konu ettiği alacağa ilişkin toplam hakediş bedelinin 1.007.989,99 TL ve tarafların bu işten payına düşen kârın 92.756,39 TL olduğunun bilançolar ile sabit olduğunu ve bu miktarın da taraflar arasında hisseleri oranında paylaşıldığını, davalı şirketin başlattığı icra takibinin haksız ve kötüniyetli olup, temerrüt söz konusu olmadığı için icra takibi ile faiz talebinin mümkün olmadığını, kaldı ki adi ortaklıkta ortaklar arasındaki her türlü dava 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan davalının talebinin zamanaşıma uğradığını belirterek, Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2012/3484 E. sayılı takip dosyası ile başlatılan icra takibi nedeniyle davacı şirketin davalı şirkete borçlu olmadığının tespitini ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde, ortak girişim tarafından üstlenilen işin kesin kabulünün 23/07/2008 tarihinde yapıldığını, ortak girişimin tasfiye edilmesi gerektiğini ancak tasfiyenin yapılmadığını, ortak girişim hesabına yatan hakedişlerin pilot ortak olan davacı şirket tarafından çekildiğini ve davalı şirketin payına düşen kısmın davalı şirkete ödenmediği bu nedenle dava konusu icra takibinin başlatıldığını, 31/12/2008 tarihli bilançoya göre, ortak girişimin davalı şirkete 319.909,41 TL borcu olduğunu, dönem net kârının 86.036,99 TL olup, kârdan davalı şirket hissesine 42.158,12 TL düştüğünü, bu durumda davalı şirketin davacı şirkette 362.061,53 TL alacağının olduğunu, vergi dairesi kayıtlarına göre iş bırakma tarihinin 31/10/2008 olup, ortaklığın resmi olarak bu tarihte sona erdiğini, zamanaşımının 31/10/2013 tarihinden itibaren başlayacağını, davanın reddi ile davacı aleyhine asgari % 40 oranında icra inkâr tazminatı/ihtiyati tedbirden kaynaklanan gecikmeden doğan zarar miktarına hükmedilmesini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI: Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacının Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2017/19913 (eski esası 2012/3484) E. sayılı dosyada davalıya 194.947,82 TL işlemiş faiz alacağı için borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının tazminat talebinin reddine, davalının tazminat talebinin kabulü ile reddedilen 362.061,53 TL’nin %40’ı oranında tazminatın davacıdan alınarak davalıya ödenmesine karar verilmiş, hükme karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf dilekçesinde, davanın mahkemece adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi niteliğinde kabul edildiği halde fesih ve tasfiye davasının niteliğine aykırı şekilde hüküm tesis edildiğini, adi ortaklığın mahkeme kararıyla feshedilmesi halinde ortaklar arasındaki alacakların bu kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren muaccel olacağını, bu nedenle tasfiye kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, takip tarihinden itibaren faiz işletilmesinin yanlış olduğunu, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin davada mahkemece fesih ve tasfiye işlemi kesin ve net bir şekilde ortaya konulmadan sonuca gidildiğini, bu haliyle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratıldığı gibi, hükmün de kendi içinde çelişki yaratır şekilde tesis edildiğini, tasfiye işleminin usulüne uygun yapılmadığını, davalı şirketin kendi ticari defter ve kayıtlarına göre alacağı 266.279,90 TL iken daha fazla miktara hükmedilmesinin doğru olmadığını, bilanço hesabı üzerine 42.158,12 TL kâr payı eklenmesinin mükerrer hesaplama mahiyetinde olduğunu, zamanaşıma ilişkin itirazlarının da dikkate alınmadığını ileri sürerek, kararın kaldırılarak, davanın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde, TBK’nun 630/3. maddesi gereği yönetici ortakların yılda en az bir defa hesap vermek ve kazanç paylarını ortaklara ödemekle yükümlü olduklarını, dosya kapsamında mevcut olan 31/10/2008 tarihli Mithatpaşa Vergi Dairesine bildirilen iş bırakma bildirimine göre ortaklığın 07/12/2008 tarihinde fiilen sona erdiğini, ortaklığın 31/12/2008 tarihli bilançosunda belirtilen davalı şirket alacağının her yıl hesap yapılması ve ortaklara ödenmesi zorunluluğuna rağmen bu dönemde davalı şirkete ödenmediğini, bu nedenle davalı tarafından başlatılan icra takibinde faiz başlangıcının 01/01/2009 tarihi olarak belirlendiğini, diğer yandan, TBK’nun 672. maddesindeki ortaklığa avans olarak para veren ortağın verdiği günden başlamak üzere faiz talebinde bulunabileceği yönündeki düzenleme karşısında, madde metninde her ne kadar sadece avans açısından faiz istenebileceği belirtilmiş ise de, esasen bir ortağın sermaye koyma borcu dışında malvarlığında azaltma meydana getirebilecek her neviden ortaklık işleri için yapılan ödeme açısından ödeme gününden itibaren faiz istenebileceğini, 31/12/2008 tarihli bilançonun davacı şirketin gözetiminde hazırlanıp vergi dairesine ve davalı şirkete bildirildiği gözetildiğinde, bilançoyu hazırlayarak vergi dairesine bildiren ve aynı zamanda davalı şirkete gönderen davacı şirketin bilgi sahibi olduğu borcu hakkında temerrüde düşürülmesine gerek bulunmadığını, bu nedenle pilot ortak olan davacı şirket tarafından düzenlenerek vergi dairesine ve davalı şirkete bildirilen 31/12/2008 tarihli bilançoda davalı şirket alacağının son halinin açıkça yer alması ve davacının pilot ortak olarak davalı şirketin alacağından haberdar olması göz önünde bulundurulduğunda, davalı şirket alacağının icra takibindeki işlemiş faizi de kapsadığı ve faiz başlangıç tarihinin 01/01/2009 olduğuna karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, kararın bu yönden kaldırılarak, davanın tümden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Davada, taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisi kapsamında üstlenilen işten kaynaklanan hakedişleri tahsil eden pilot ortak olan davacı şirket aleyhine davalı şirket tarafından başlatılan icra takibi kapsamında davacı şirketin borçlu olmadığının tespiti talep edilmektedir.
Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/12/2019 tarih, 2014/774 E. 2019/1169 K. sayılı kararı taraf vekillerinin istinaf talebi üzerine Dairemizin 20/04/2022 tarih, 2020/1129 E. 2022/504 K. sayılı kararıyla; “HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Menfi tespit davası sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulması gerekir. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Mahkemece, tespit hükmünün yanı sıra ya da tespit hükmünden bağımsız olarak ayrıca eda hükmü verilmesi mümkün değildir, zira HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesi gereği hakim tarafların talep sonuçları ile bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye hükmedemez.
Yapılan bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, mahkemece, davalı tarafından davacı aleyhine başlatılan icra takibi nedeniyle davacının borçlu olmadığı kanaatine varılmış ise, davacının talebi doğrultusunda, davacının borçlu olmadığı kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulması ya da, davacının borçlu olduğu kanaatine varılmış ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, icra takibine konu menfi tespit davası olarak açılan davanın içeriği itibariyle ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 362.061,53 TL’nin takip tarihi olan 29/12/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacıdan alınarak davalıya verilmesi yönünde çelişkili ve menfi tespit davasının mahiyetine aykırı şekilde davalı lehine eda hükmü içerir biçimde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle HMK.’nun 353/1-a,6 maddesi gereğince kaldılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine” karar verilmiştir.
Mahkemece davanın adi ortaklığın feshi ve tasfiyesini de kapsadığı gerekçesiyle yargılama sırasında bilirkişi raporu ve tasfiye raporu alınmış, mahkemece hükme esas alınan 06/11/2013 tarihli bilirkişi heyet raporunda; “Adi ortaklığın 2005 ila 2008 yılları arasındaki ticari defterlerinin incelenmesinde, 31/12/2008 tarihi itibariyle davalı şirketin adi ortaklıktan “331.002- Ortaklara Borçlar” hesabının kayıtlarına göre 319.909,41 TL, 01/01/2008-31/12/2008 tarihleri arasında yapılan kar nedeniyle 42.158,13 TL olmak üzere toplam (319.909,41+42.158,13) 362.067,54 TL alacağının bulunduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte adi ortaklığın 2008 yılı yevmiye defteri kayıtlarına göre davacı …. Şti.’nin adi ortaklığa 31/12/2008 tarihi itibariyle 380.048,84 TL borcunun bulunduğu kayıtlıdır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Hükme esas alınan raporun hüküm kurmaya ve istinaf denetimine elverişli olduğu anlaşılmıştır.
Diğer yandan, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 117. maddesinde ”Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer” düzenlemesi yer almaktadır. Temerrüt, ya bir ihtar ile ya da dava açılması vs. suretiyle gerçekleşir.
Dosya kapsamı itibariyle, aleyhine davalı şirket tarafından icra takibi başlatılmış olan davacı şirketin icra takibinden önce usulüne uygun şekilde temerrüde düşürülmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece; takip tarihi öncesi itibariyle temerrüt oluşmadığı gerekçesiyle davacı aleyhine başlatılmış olan icra takibi kapsamında davalının talep etmiş olduğu işlemiş faiz yönünden davacının borcunun bulunmadığı, bu sebeple davacının menfi tespit davasının icra takibinde talep edilmiş olan işlemiş faiz yönünden kabulüne karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.
Ayrıca, mahkemece, İİK 72/3 gereğince davacı tarafın (borçlu) ihtiyati tedbir talebi kabul edilerek icra veznesine girecek paranın teminat karşılığında alacaklıya (davalıya) ödenmesinin tedbiren durdurulmasına karar verilmiş olması nedeniyle, icra takibinden sonra açılan istinaf incelemesine konu eldeki menfi tespit davası alacaklı (davalı) lehine neticelendiğinden, İİK 72/4. maddesi gereğince, davalı (alacaklının) alacağını geç tahsil etmesinden kaynaklanan zararının tazmini kapsamında davanın reddedilen kısmı yani davalı alacaklının talep etmekte haklı olduğu asıl alacak miktarı olan 362.061,53 TL’nin takip ve ödeme emrinin tebliğ tarihi göz önünde bulundurularak % 40’ı oranında davalı lehine tazminata hükmedilmiş olmasında da isabetsizlik görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerle, dosyadaki yazılara, hükme esas alınan bilirkişi heyeti raporuna, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle istinaf olunan ilk derece mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, yerinde bulunmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi ile taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE karar vermek gerekmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK.’nun 355. md. hükmüne göre istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Belirtilen nedenlerle, dosya kapsamı, mevcut delil durumu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında, mahkemece; verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından taraf vekillerinin istinaf taleplerinin HMK.’nun 353/1/b-1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE karar vermek gerekmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK.’nun 355. md. hükmüne göre istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.

HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf taleplerinin HMK.’nun 353/1/b-1.maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 13.316,89 TL harçtan peşin alınan 3.248,30 TL’nın mahsubu ile geriye kalan 10.068,59 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-Alınması gereken harçlar peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin başvuranlar üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK.’nun 361/1.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere 21/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip