Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 24. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
24.HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
….
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/12/2019
NUMARASI …
DAVANIN KONUSU : MENFİ TESPİT
İSTİNAF TALEBİNDE
BULUNAN : TARAF VEKİLLERİ
KARAR TARİHİ : 20/04/2022
KARARIN YAZILDIĞI
TARİH : 22/04/2022
Mahkemece verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf talebinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya okunup gereği düşünüldü:
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesinde, taraflar arasında Ankara 25. Noterliği’nin 20/06/2005 tarihli ve …. yevmiye nolu ortak girişim sözleşmesi ile … … Genel Müdürlüğü’nün ihale ettiği … sayısal … yapım işinin üstlenildiğini, söz konusu iş ortaklığında davacının % 51 oranında pilot ortak ve davalının da % 49 oranında ortaklık payının bulunduğunu, 02/04/2007 tarihinde işin tamamlanarak dava dışı idareye teslim edildiğini, ortaklığın üstlendiği işin yapım sürecinde toplam 12 defa hakediş yapıldığını ve söz konusu hakedişlerden gerekli giderler düşüldükten sonra kalan miktarın ortaklık kârı olarak taraflar arasında paylaşıldığını, işin teslim edilmesini müteakiben ortaklığın 02/04/2007 tarihinde fiilen sona erdiğini, ancak davalı şirket tarafından, ödenen hakedişten payına düştüğünü iddia ettiği 362.061,53 TL asıl alacak ve 194.947,82 TL işlemiş faize ilişkin olarak davacı şirket aleyhine icra takibi başlatıldığını, davacının itirazı üzerine takibin durduğunu, davalının icra takibine konu ettiği alacağa ilişkin toplam hakediş bedelinin 1.007.989,99 TL ve tarafların bu işten payına düşen kârın 92.756,39 TL olduğunun bilançolar ile sabit olduğunu ve bu miktarın da taraflar arasında hisseleri oranında paylaşıldığını, davalının başlattığı icra takibinin haksız ve kötüniyetli olup, temerrüt söz konusu olmadığı için icra takibi ile faiz talebinin mümkün olmadığını, kaldı ki adi ortaklıkta ortaklar arasındaki her türlü dava 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan davalının talebinin zamanaşıma uğradığını belirterek, Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2012/3484 E. sayılı takip dosyası ile başlatılan icra takibi nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitini ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde, ortak girişim tarafından üstlenilen işin kesin kabulünün 23/07/2008 tarihinde yapıldığını, ortak girişimin tasfiye edilmesi gerektiğini, ancak tasfiyenin yapılmadığını, ortak girişim hesabına yatan hakedişlerin davacı tarafından çekildiğini ve davalı şirketin payına düşen kısmın davalıya ödenmediği, bu nedenle dava konusu icra takibinin başlatıldığını, 31/12/2008 tarihli bilançoya göre, ortak girişimin davalı şirkete 319.909,41 TL borcu olduğunu, dönem net kârının 86.036,99 TL olup, kârdan davalı hissesine 42.158,12 TL düştüğünü, bu durumda davalının davacıdan 362.061,53 TL alacağının olduğunu, vergi dairesi kayıtlarına göre iş bırakma tarihinin 31/10/2008 olup, ortaklığın resmi olarak bu tarihte sona erdiğini, zamanaşımının 31/10/2013 tarihinden itibaren başlayacağını, davanın reddi ile % 40 oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI: Mahkemece, menfi tespit olarak açılan davada icra dosyası kapsamında davacının davalıya asıl alacak olan 362.061,53 TL borçlu olduğu, takipte işleyen faiz yönünden borçlu olmadığı anlaşılmakla ve adi ortaklıkta başkaca da mal varlığı bulunmadığından, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi niteliğinde olan davada davanın kısmen kabulü ile 362.061,53 TL’nin takip tarihi olan 29/12/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacıdan alınarak davalıya verilmesine, icra dosyasına 20/03/2018 tarihinde yatırılan 459,19 TL ile 25/04/2018 tarihinde yatırılan 158.098,01 TL’nin hükmün icrası sırasında icra müdürlüğünce nazara alınmasına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hükme karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf dilekçesinde, adi ortaklığın mahkeme kararıyla feshedilmesi halinde ortaklar arasındaki alacakların bu kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren muaccel olacağını, tasfiye kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, takip tarihinden itibaren faiz işletilmesinin yanlış olduğunu, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin davada, fesih ve tasfiye işlemi kesin ve net bir şekilde ortaya konulmadan sonuca gidildiğini, bu haliyle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratıldığı gibi, hükmün de kendi içinde çelişki yaratır şekilde tesis edildiğini, tasfiye işleminin usulüne uygun yapılmadığını, davalı şirketin kendi ticari defter ve kayıtlarına göre alacağı 266.279,90 TL iken daha fazla miktara hükmedilmesinin doğru olmadığını, bilanço hesabı üzerine 42.158,12 TL kâr payı eklenmesinin mükerrer hesaplama mahiyetinde olduğunu, zamanaşıma ilişkin itirazlarının da dikkate alınmadığını ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde, vergi dairesine bildirilen iş bırakma bildirimine göre ortaklığın 07/12/008 tarihinde fiilen sona erdiğini, ortaklığın 31/12/2008 tarihli bilançosunda belirtilen davalı alacağının, her yıl hesap yapılması ve ortaklara ödenmesi zorunluğuna rağmen bu dönemde ödenmediğinden icra takibinde faiz başlangıç tarihinin 01/01/2009 olarak belirlendiğini ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılarak, davanın tümden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :Davada, taraflar arasında düzenlenen adi ortaklık ilişkisi kapsamında üstlenilen işten kaynaklanan hakediş bedellerini tahsil eden pilot ortak olan davacının davalıya ödemesi gerektiği iddia edilen kar payına ilişkin olarak davalı tarafından başlatılan icra takibinden dolayı davacının borçlu olmadığının tespiti talep edilmektedir.
Dosya kapsamından, menfi tespit davası olarak açılan davanın içeriği itibariyle ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığı gerekçesiyle tasfiye memuru atanmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde mahkemece davanın kısmen kabulü ile 362.061,53 TL’nin takip tarihi olan 29/12/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacıdan alınarak davalıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İİK’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Eş söyleyişle, kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.; İcra ve İflas Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
HMK’nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Menfi tespit davası sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulması gerekir. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Mahkemece, tespit hükmünün yanı sıra ya da tespit hükmünden bağımsız olarak ayrıca eda hükmü verilmesi mümkün değildir, zira HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesi gereği hakim tarafların talep sonuçları ile bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye hükmedemez.
Yapılan bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, mahkemece, davalı tarafından davacı aleyhine başlatılan icra takibi nedeniyle davacının borçlu olmadığı kanaatine varılmış ise, davacının talebi doğrultusunda, davacının borçlu olmadığı kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulması ya da, davacının borçlu olduğu kanaatine varılmış ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, icra takibine konu menfi tespit davası olarak açılan davanın içeriği itibariyle ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 362.061,53 TL’nin takip tarihi olan 29/12/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacıdan alınarak davalıya verilmesi yönünde çelişkili ve menfi tespit davasının mahiyetine aykırı şekilde davalı lehine eda hükmü içerir biçimde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiştir.
Diğer yandan, 6100 sayılı HMK’nın “Davaların birleştirilmesi” başlıklı 166. maddesinin 1. fıkrası ve devamında “(1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
(3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.” düzenlemeleri yer almaktadır.
Dairemizin 2022/346 E. 2022/466 K. sayılı dosyası ile istinaf incelemesi yapılan Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/29 E., 2021/798 K. dava dosyasının konusunun, istinaf incelemesine konu menfi tespit davasının dayanağı olan taraflar arasındaki adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin olduğu, her iki davanın aynı sebepten doğduğu ve birisi hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda, mahkemece; HMK’nun 166.maddesi gereğince aralarında bağlantı bulunan her iki dosyanın birlikte incelenip değerlendirildikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/29 E., 2021/798 K. sayılı dava dosyası dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, doğru görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerle, taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile HMK.’nın 353/1-a,6 maddesi gereğince, mahkeme kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK.’nun 355. md. hükmüne göre istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin istinaf başvurularının KABULÜNE,
1-)ANKARA 8.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 26/12/2019 tarih, 2014/774 E.- 2019/1169 K.sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-)Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-)Taraf vekillerinin yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
4-)Taraf vekilleri tarafından yatırılan peşin harçların talep halinde iadesine,
5-)İstinaf kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a,6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 20/04/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
…
İş Bu Karar İlamı E-İmza ile İmzalanmıştır.