Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/313 E. 2023/664 K. 11.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/313 – 2023/664
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)

ESAS NO : 2023/313
KARAR NO : 2023/664

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/01/2019
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/928 E.-2019/52 K.
KONKORDATO
İSTEYENLER :
VEKİLLERİ :
ALACAKLILAR
VEKİLİ :
Dairemizin 15.03.2022 tarih 2022/13 E., 2022/423 K. sayılı direnme kararının, Hukuk Genel Kurulunun 09.11.2022 tarih ve 2022/6-610 E., 2022/1462 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato isteyenler vekili; müvekkillerinin ekonomik güçlük içinde olup borçlarını ödeyememe tehlikesi altında olduklarını, müvekkili …’in şirketin ortağı ve müdürü, müvekkili …’in şirketin kurucu ortağı olup banka borçlarında şahsi kefaletleri bulunduğunu ileri sürerek, konkordatonun tasdikine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.10. 2020 tarih 2018/928 E., 2019/52 K. sayılı Ek Kararıyla; konkordato isteyen şirket ile … açısından İİK’nın 304 ve 305. maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleştiği, …’e ilişkin herhangi bir konkordato teklifi hazırlanmadığından alacaklar toplantısında bunun oylanamadığı, vekilinin de bu istemciye dair konkordatonun tasdiki talebinin bulunmadığı gerekçesiyle, konkordato isteyen …’e verilen kesin mühletin kaldırılmasına, konkordato isteyenler … Ltd. Şti. ile …’in istemlerinin kabulü ile konkordatolarının tasdikine karar verilmiştir.
Karara karşı alacaklılar … vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 03.06.2021 tarih ve 2021/303 E., 2021/837 K. sayılı kararıyla;
“-Alacaklılar … vekillerince İİK’nın 308/a maddesindeki 10 günlük istinaf süresinden sonra istinaf yoluna başvurulduğu belirtilerek istinaf dilekçelerinin reddine,
-Mahkemenin uzatma kararına, 7226 Sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesi ve 30.04.2020 tarih ve 3114 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanı Kararının 1. maddesi ile öngörülen 86 günlük durma süresinin eklenmesiyle kesin mühletin 10.10.2020 tarihinde dolduğunun kabulünün gerektiği, İlk derece Mahkemesince en son bu tarih itibariyle tasdik konusunda bir karar verilmesi gerekirken (İİK m. 304/I), İİK’nın 304/2. maddesine uygun bir ara kararı alınmaksızın, 09.09.2020 tarihli tensip tutanağı ile duruşmanın kesin mühletin dolduğu tarihten sonrasına bırakılması ve kesin mühletin bitiminden çok sonra 28.10.2020 tarihinde tasdik kararı verilmesinin doğru olmadığı belirtilerek HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek konkordato isteminin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesine,
-Kararın niteliğine göre alacaklılar … vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,” karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı konkordato isteyenler ile alacaklılar…A.Ş. vekillerince temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2021 tarih, 2021/4647 E. ve 2021/2251 K. sayılı kararıyla;
“1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri re’sen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına göre, alacaklı…A.Ş. vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Talep edenler vekilinin temyiz itirazları yönünden:
Talep, borçlu şirket ve yetkilileri hakkında, İİK’nın 285. vd. maddeleri uyarınca geçici ve kesin mühlet kararları verilmesi ile konkordato projesinin tasdiki istemine ilişkindir.
İİK’nın 304/1. maddesi mahkemenin konkordato hakkındaki kararını herhalde kesin mühlet içinde verilmesi hükmünü getirmiştir. İkinci fıkrası ise “Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir” hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen maddede yargılamanın gidişatına göre, bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda, kesin mühlet içinde kararın verilemeyeceğinin anlaşılması halinde mahkemece konkordato kararının verilmesine kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebilecektir. Zira mühlet içinde karar verilemediğinde mühletin kalkması halinde, takip yasağının kalkması gibi konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyecek sonuçlar ortaya çıkabilecektir.
304. maddenin 1. maddesi düzenleyici bir hüküm içermekte olup, bu hükme bir sonuç bağlanmamıştır. Kaldı ki ikinci fıkrada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması halinde hakime 6 aylık bir mühlet tanınmıştır. Kanun koyucu abesle iştigal etmez. Kesin mühlet içinde konkordato konusunda karar verilmemesi haline bir sonuç bağlanacaksa bu hükmün kanuna dercedilmesi gerekir. Ayrıca bir sonraki fıkrada hakime 6 aylık bir süre verilmez.
Hakim; kanunda belirlenen bu süreyi ara kararına geçirerek kullanmaya başladığını belirtmek durumunda mıdır? Bu süre kesin mühlet tedbirleri ile ilgili olup, yargılamanın sonuçlandırılması ile ilgisi olmadığından bu soruya olumsuz cevap verilmelidir.
Bu durumda hakim, kendisine komiser tarafından rapor ibraz edilmesini müteakip gereken hızda yargılamasını yapıp konkordatoyu sonuçlandırmalıdır. Bu yargılama sırasında İİK 304/2 maddesinde yazılı 6 aylık sürenin hakim tarafından yargılama sırasında kullanılması da mümkündür.
Somut olayda mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerekir. Kaldı ki, komiser heyetince nihai rapor 08.09.2020 günü ibraz edilmiş olup bu tarih ile karar tarihi arasında geçen 50 günlük süre, tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında, makul kabul edilebilecek niteliktedir. Ayrıca yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan, talep edenlerin ve konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek 18 günlük gecikme nedeniyle, cezalandırılması doğru görülmemiştir. Böyle bir durum, sadece borçlunun değil; alacaklıların da zarara uğramasına neden olabilecektir. Zira, üçte iki ya da daha fazla bir çoğunlukla kabul edilen ve alacaklıların kendilerine iflasa nazaran daha avantajlı bir durum yaratacağı inancıyla muvafakat verdikleri konkordato projesinin salt geç tayin edilmiş duruşma günü nedeniyle usulden reddedilmesi, onların da daha az oranda tatmin edilmesi sonucunu doğurabilir. Oysa, böyle ağır sonuçlar doğuran işlemin sorumlusu, ne alacaklılar ne de borçludur.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince, işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış” denilerek, Dairemiz kararının talep edenler yararına bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizin 15.03.2022 tarih 2022/13 E., 2022/423 K. sayılı kararıyla;
“İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği ve komiser atanacağı belirtilmiş, aynı maddenin beşinci fıkrasında da “Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet,… mahkemece altı aya kadar uzatılabilir” hükmü getirilmiştir. Kesin mühletin borçluya, alacaklılara ve sözleşmelere etkisi İcra ve İflas Kanunu’nun 294 ilâ 297’nci maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde belirtmek gerekir ki, mühlet içinde borçlu takip hukuku ve maddi hukuk alanında koruma altına alınırken, komiser ve borçlunun belirli iş ve işlemleri tamamlaması beklenir. Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen maddeleri (m.294-297) hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
Her ne kadar Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 14.12.2021 tarih, 2021/4647 E. ve 2021/2251 K. sayılı kararında İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının düzenleyici bir hüküm içerdiği ve bu hükme bir sonuç bağlanmadığı, kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği ve böyle bir sonuç öngörse idi bunu yasada açıkça göstereceği ve hakime ilave süre verilmeyeceği; tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında bu sürenin aşılabileceği;
Yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan istemcilerle konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek bir gecikme yüzünden cezalandırılmasının doğru olmadığını, böyle bir durumun alacaklıları da zarara uğratacağını belirtmiş ise de bu düşüncelere iştirak edilememiştir. Şöyle ki;
7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce konkordatoda geçici mühlet hiç yoktu ve kesin mühlet sadece üç aydı. Kesin mühlet gerektiğinde iki ay süre ile uzatılabiliyordu. O dönemde de gerek mühlet işlemleri ve gerek tasdik yargılaması bu süre içinde yapılıyordu. Getirilen yenilikle uzatmasıyla birlikte beş ay geçici mühlet ve uzatmasıyla birlikte on sekiz ay kesin mühlet kabul edilmiş, işlemler ve yargılama süreci için komiserlere yirmi üç aylık bir süreç verilmiştir. Bu sürecin verimli kullanılmaması öncelikle ve kesinlikle komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin bu süreyi kötü kullanmasının, bu kapsamda mahkemeye inceleme yapma olanağı tanımaksızın geçici mühletin uzatılmasına, kesin mühlet verilmesine ve bunun uzatılmasına karar verilmesini istemeleri elbette mahkemenin hatası değildir. Zira konkordatonun uygulamasında asli görevli komiserdir. Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişmez. İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Komiserin keyfi davranışları alacaklıların belirsiz, sınırsız bir mühlet ve yargılama süreci ile baş başa bırakılması anlamına gelmemelidir. Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Sürenin borçlu tarafından kötü kullanılması halinde komiserler buna engel olmalı, komiserler tarafından kötü kullanılması halinde de borçlu komiseri işini hakkıyla yapmaya zorlamalıdır.
Yasalarda birtakım süreler öyle net belirtilmiştir ki, bunların zamanaşımı ya da hak düşürücü süre olduğu anlaşılmakta ve bu sürelerin kaçırılması halinde hukuken doğal sayılan sonuçların ortaya çıkacağı kabul edilmelidir. Söz gelimi ihalenin feshi (İİK m.134/II), sıra cetveline itiraz (İİK m.142/I), iflas masasına kayıt davası (İİK m.235) belli sürelerle sınırlandırılmış fakat bu sürelere uyulmamasının yaptırımı açıkça gösterilmemiştir. Oysa bu süreler geçtikten sonra şikayet yoluna gidildiğinde ya da dava açıldığında red kararı verilmektedir. Bu nedenle Yüksek Dairenin mühletin geçirilmesinin bir yaptırıma bağlanmadığı yönündeki gerekçesine katılmaya olanak bulunamamıştır.
Yine 7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce tasdik kararının kısa bir süre içinde verilmesi gerektiği belirtilmişken (önceki m.296) yapılan yeni düzenlemede tasdikin mühlet içinde olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bir yasa değişikliğinde açık ve yeni bir düzenleme yapılmışsa kanun koyucunun önceki dönemde yaşanan bir sorunu çözmek istediği düşünülmeli, yasa bu şekilde yorumlanmalıdır.
Diğer taraftan bu sürenin ucu açık ve belirsiz biçimde uzatılması daha büyük bir tehlike arz etmektedir. İşlemlerin uzadığından söz edilerek 5-10 yıllık sürelerle tasdik işlemlerinin sürüncemede bırakılması ihtimali gündeme gelebilecektir. İflasın ertelenmesine ilişkin hükümlerin yasadan çıkartılmasının gerekçelerinden biri de aslında beş yıl olan sürenin çeşitli vesilelerle uzatılması idi. Yargıtay’ın yorumu ile bu tehlikenin konkordatoda da ortaya çıkabileceği söylenebilecektir. Kaldı ki, kaç günlük gecikmenin makul, kaç günlük gecikmenin fazla olduğunu saptamak da objektif bir kritere bağlanabilecek bir husus değildir.
Son olarak mühletin hükümleri yasada açıkça gösterilmiştir. Bu dönemde takip, bir kısım sözleşmelerin feshi vs yasaklanmıştır. Mühletin sona ermesi halinde yargılamaya hala devam edilse bile alacaklılar mühletin sağladığı koruma kalktığı için borçlu hakkında takiplere devam edebilecek ve sözleşmeleri feshedebilecektir. Kanun koyucunun tasdik yargılamasını süreyle sınırlaması altında yatan nedenlerden biri de bu olmalıdır.
Mühlet, yukarıda da belirtildiği gibi ne bir zamanaşımı süresi ne de bir hak düşürücü süredir. Mühlet usuli bir süredir ve hakim tarafından, yasanın öngördüğü uzatma halleri dışında uzatılıp kısaltılamaz (HMK m.90). Bu sürenin aşılmasında mahkemenin kusurundan da söz edilemez. Süre aşılmışsa bu komiserin sorumluluğundadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir: Yargıtay 11. HD, 25.12.1989 gün ve 1989/8872-7469 E.K (bkz. Eriş, G.: Uygulamalı İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara 1991, s.842).
Nitekim öğretide Postacıoğlu, Berkin, Buruloğlu/Reyna sürenin geçirilmesi halinde esasa girişilmeden talebin usulden reddine karar verileceğini ifade etmiştir (Postacıoğlu, İ.E.: Konkordato, Ankara 1965, s.89, n.61; Berkin, N.: İflas Hukuku, 3.b., İstanbul 1970, s.564; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.56).” gerekçesiyle, Dairemizin 03.06.2021 tarih ve 2021/303 E., 2021/837 K. sayılı kararında direnilmesine karar verilmiştir.
Dairemiz kararının konkordato isteyenler vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 09.11.2022 tarih ve 2022/6-610 E., 2022/1462 K. sayılı kararıyla; konkordatonun hukuki niteliği, sürece ve sonuçlarına ilişkin hukuki düzenlemeler açıklandıktan sonra, “Somut olayda 10.10.2020 tarihinde kesin mühlet süresi dolmuş ise de, İİK’nın 304/2. maddesinde, mahkemece kesin mühlet içerisinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması hâlinde hâkime altı aylık ek mühlet tanınmıştır. Mahkemece bu altı aylık sürenin yargılama sırasında kullanılması mümkün olup, 09.09.2020 tarihli ara karar ile de tasdik duruşmasının 28.10.2020 tarihine bırakılmasıyla İİK’nın 304/2. maddesinde belirtilen altı aylık ek sürenin hâkim tarafından zımnen kullanıldığının kabulü gerekmektedir. Ayrıca komiserler kurulunun nihai raporu 08.09.2020 tarihinde mahkemeye teslim edilmiş olup, bu tarih ile karar tarihi arasında elli günlük sürenin geçtiği, bu sürenin ilân işlemleri, itirazların sunulması, incelenmesi ve mahkemece yapılacak değerlendirmeler dikkate alındığında makul olarak kabul edilecek bir süre olduğu, mahkemece de kesin mühletin bitiş tarihi olan 10.10.2020 tarihinden sadece on sekiz gün sonra 28.10.2020 tarihinde tasdik kararının verildiği de göz önüne alındığında yargılama süresine etkisi bulunmayan ve kusuru olmayan konkordato talep edenler ile projeye kabul oyu veren alacaklıların aleyhine olacak şekilde on sekiz günlük gecikme nedeniyle bu kişilerin aleyhine yorum ve değerlendirme yapılması doğru değildir.
46. Mahkemece geç tayin edilen tasdik duruşması nedeniyle talebin usulden reddedilmesi, alacaklıların, ileride verilebilecek muhtemel bir iflâs kararına göre daha avantajlı durumda bulanacakları düşüncesiyle kabul ettikleri projeye oranla daha az tatmin edilmesi sonucunu doğurabileceğinden böyle bir sonuçtan alacaklılar ve konkordato talep edenleri sorumlu tutmak doğru değildir.
47. Bu durumda bölge adliye mahkemesince mühlet içerisinde karar verilmediği gerekçesiyle konkordato tasdik talebinin usulden reddine karar verilmesi yerinde olmamıştır.
48. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesiyle, Dairemizin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU BOZMA KARARI SONRASI KARAR:
I-
1-Hukuk Genel Kurulunca, Dairemizin direnme kararını doğrular şekilde, İİK’nın 304/1. maddesi uyarınca mahkemece tasdik kararının mutlaka kesin mühlet içerisinde verilmesi gerektiği, kesin mühletin sona ereceği tarihe kadar tasdik talebi hakkında bir karar verilmemesi hâlinde kesin mühletin tüm hüküm ve sonuçları kanun gereği kendiliğinden kalkacağı, kesin mühlet içerisinde tasdik kararının verilemeyeceği belli olmuşsa bu sefer mahkemenin kesin mühleti uzatacağı, fakat bu sürenin her hâlükarda altı ayı geçemeyeceği, tasdik yargılamasını uzatabilecek usulî işlemlerin tamamının kesin mühlet içerisinde yapılmasının zorunluluk arz ettiği, tüm bu yasal açıklığa ve zorunluluğa rağmen uzatılan altı aylık süre içerisinde de tasdik yargılamasında bir karar verilememişse, mahkemenin konkordatonun tasdiki talebini reddetmesi gerekeceği açıklandıktan sonra; 09.09.2020 tarihli ara karar ile de tasdik duruşmasının 28.10.2020 tarihine bırakılmasıyla İİK’nın 304/2. maddesinde belirtilen altı aylık ek sürenin hâkim tarafından zımnen kullanıldığının kabulü gerektiği, komiserler kurulunun nihai raporu ile karar tarihi arasındaki elli günlük sürenin makul olarak kabul edilecek bir süre olduğu, mahkemece de kesin mühletin bitiş tarihi olan 10.10.2020 tarihinden sadece on sekiz gün sonra 28.10.2020 tarihinde tasdik kararının verildiği, yargılama süresine etkisi bulunmayan ve kusuru olmayan konkordato talep edenler ile projeye kabul oyu veren alacaklıların aleyhine olacak şekilde on sekiz günlük gecikme nedeniyle bu kişilerin aleyhine yorum ve değerlendirme yapılmasının doğru olmadığı gerekçesiyle Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Her şeyden önce Hukuk Genel Kurulu kararındaki karşı oy yazılarına katılıyoruz.
Kararların ne şekilde oluşturulacağı ve kaleme alınacağı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294 ve izleyen maddelerinde açıkça gösterilmiştir. Bu bağlamda bir mahkemenin “zımnen” karar verebileceği düşünülemez.
Üstelik geçici ve kesin mühletin uzatılması ve tasdik yargılaması sırasında mühletin etkilerinin devamına ilişkin kararlar sınırsız biçimde takdire bırakılmamış, bu imkân “güçlük arz eden özel durumlar” söz konusu ise kabul edilmiştir (İİK m.289/V).
Yasa’nın keyfiyete bırakmadığı bu husus karar gerekçesinde açıkça gösterilmeli; bir diğer ifade ile bu uzatma mutlak (zımni değil) yazılı bir kararla yapılmalıdır. Bu gerekliliğin sebepleri açıkça gösterilmelidir: bugüne kadar neler yapıldı, hangi iş ve işlemler neden yetiştirilemedi, uzatılacak süre içinde neler hangi sürelerde yapılacak vb (Tanrıver, S.: Konkordato Mühletinin Uzatılması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 1995, S.3, s.409 vd.). Üstelik mahkeme bunu yaparken komiserlerin gereksiz gecikmelerini telafi etmek zorunda da değildir.
Şu husus da önem arz etmektedir:
Gerek mühletlerin uzatılması ve gerek tasdik yargılaması aşamasında mühletin etkilerinin devamına karar verilmesi aslında, mühlet verilmesi ile ortaya çıkan yasal sonuçların sürdürülmesini amaçlayan birer ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bunlar yasal sonuç olmasına rağmen özellikle icra daireleri mahkemelerden ara kararı şeklinde tedbir kararı getirilmesini istemektedir.
Zımnen ihtiyati tedbir kararı verilebileceğinin kabulü halinde bunun infaz kabiliyeti olmayacak ve borçlu da bu yasal sonuçlardan ve tedbirlerden layıkıyla yararlanamayacaktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece İİK’nın 304/2. maddesi kapsamında mühlet hükümlerinin devamına dair bir karar verilmemiş olması durumunda; kesin mühletin sona ermesi ile mühletin koruyucu etkisinin ortadan kalktığını bilen alacaklılar borçlu hakkındaki icra takiplerine devam edebilecek, sözleşmeler feshedilebilecektir. Bu nedenlerle, bozma ilamındaki mahkemece kesin mühletin dolduğu tarihten sonraya duruşma günü verilmesinin mühlet hükümlerinin devamına zımnen karar verilmiş olduğu yolundaki görüşe de katılmak mümkün olmamıştır.

2-Ne var ki, HMK’nın 372/(7) maddesi uyarınca; “Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.”
Hukuk Genel Kurulunca, “işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerek”tiğine dair Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyulması gerektiği belirtilerek Dairemizin direnme kararı bozulmuştur.
İcra ve İflas Kanunu’nun 304/1. maddesinin ikinci cümlesine göre “Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır.” İstemciler hakkında verilen kesin mühlet, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin ve Hukuk Genel Kurulunun kabulüne göre altı aylık uzatma yetkisinin zımnen kabulü halinde dahi kesin mühlet hükümlerinin sona erdiği 28.10.2020 tarihinden bu yana ikibuçuk yıldan fazla zaman geçmesi üzerine fazlasıyla dolmuştur.
Öte yandan, tasdik edilen proje “…borçların %10’unun 31.12.2020 tarihine, %40’ının 31.12.2021 tarihine, %50’sinin ise 31.02.2022 tarihine kadar ödeme yapılması” şeklindedir. Dairemizin uyma üzerine verdiği kararın tarihi 11.04.2023 olup, bu takvimin zaten ödeme kısmı dolmuştur. Oylama bu şekilde yapıldığından ödeme takvimine müdahale de edilememektedir.
Bu sürenin Yargıtay 6. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu kararlarında benimsenen “makul bir süre” olmadığı açıktır. Dairemizce İİK’nın emredici nitelikte 304. maddesine aykırı olarak kesin mühletin dolmasından sonra tasdik kararı verilmesi mümkün değildir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin ve Hukuk Genel Kurulunun bozma kararlarının konusu olan Dairemiz kararında İlk derece aşaması yönünden kesin mühletin dolmuş olduğu gerekçesiyle istemcilerin konkordato istemlerinin usulden reddine dair karar verilmişti. Bu defa İlk derece aşamasından sonraki dönemde kesin mühletin dolmuş olması nedeniyle aynı kararın verilmesi gerekmiştir.
Bu nedenlerle Dairemizce, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve konkordato isteminin reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
II-İlk derece aşamasından sonraki dönemde kesin mühletin dolmuş olması nedeniyle alacaklılar … vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.10.2020 tarih ve 2018/928 E., 2019/52 K. sayılı Ek kararını DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-Konkordato isteyenler …, … ve … Ltd. Şti.’nin konkordato istemlerinin USULDEN REDDİNE,
2-Kesin mühletin sonuçları ortadan kalktığından tedbirler ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-Konkordato isteyenlerce yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
4-Yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın gideri içerisinden alınarak yatıranlara iadesine,
5-Alacaklı … A.Ş. tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,”
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, alacaklılar … istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
III-İstinaf eden alacaklılarca yatırılan istinaf harçlarının istek halinde, gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak iadesine,
IV-Karar tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
11.04.2023 tarihinde, alacaklı …A.Ş. vekilinin yüzüne karşı, diğerlerinin yokluğunda, İİK’nın 308/a maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 11/04/2023

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza