Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/28 E. 2023/257 K. 14.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/28 – 2023/257
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D İ R E N M E)
ESAS NO : 2023/28
KARAR NO : 2023/257

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

KONKORDATO İSTEYEN :
VEKİLİ :
ALACAKLI
VEKİLİ :
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 29.04.2021 gün ve 2019/453 E., 2021/378 K sayılı kararının istemci vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 20.04.2022 gün ve 2022/321-640 E.K sayılı kararına yönelik verilen kararın Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 02.1.2022 gün ve 2022/2639-5094 E.K sayılı kararıyla bozulması üzerine HMK m. 373/3 uyarınca duruşma açılmasına karar verildi, yapılan açık duruşma sonrasında dosya incelendi:

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İstemci şirket vekili müvekkili şirketin yoğun olarak yurt dışında yaptığı işlerden gelir elde ettiğini, 2017 yılı sonundan başlayarak ülkede ve sektörde yaşanan ekonomik ve mali kriz, döviz kurunun hızlı ve önemli ölçüde yükselmesi, bankaların kredi kullandırırken sergiledikleri olumsuz tavır ve rakip işletmelerin spekülatif işlemleri yüzünden şirketin kısa vadeli borçlarını ödeyemez hale geldiğini ileri sürerek konkordato başvurusunda bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesinin 29.04.2021 tarihli kararıyla; “…konkordatoda teklif edilen tutarın borçlunun muhtemel iflası halinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşıldığını, konkordatoda teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olduğunu, konkordato projesinin yasada öngörülen çoğunlukla adi alacaklılar yönünden kabul edildiğini, ancak rehinli alacaklılar yönünden anlaşma sağlanamadığı…” gerekçesiyle konkordatonun adi alacaklar yönünden tasdikine ve borçların tasdik kararının kesinleşmesinden itibaren, 4 ay ödemesiz, 2021 Ağustos ayından itibaren 29 taksitle ödenmesine, davacının rehinli alacaklılara ilişkin konkordato projesinin tasdik talebinin reddine karar verilmiştir.

İSTİNAF SEBEP VE GEREKÇELERİ
İlk derece mahkemesi kararı, karar başlığında adı geçen alacaklılar tarafından istinaf edilmiştir.
Ancak Yargıtay bozması bu hususa ilişkin olmadığından, istinaf sebepleri buraya alınmamıştır.

DAİREMİZİN 20.04.2021 GÜN VE 2022/1215-640 E.K SAYILI
KARAR GEREKÇESİ
I- İstinaf hakkının varlığının saptanması bakımından:
Konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a).
Konkordatoya itiraz kurumu İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş ve duruşma tarihinin gösterildiği ilanda alacaklıların duruşmadan en az üç gün öncesine kadar yazılı olarak itiraz etmek suretiyle duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ayrıca gösterileceği düzenlenmiştir. Bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı bulunmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkı da bulunmamaktadır.
İcra ve İflas Kanunu’nun “Konkordatonun mahkemede incelenmesi” başlıklı 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar.” düzenlemesi bulunmaktadır. Buradan varılan sonuç şudur: tasdik yargılaması mahkemenin re’sen başlayacağı bir duruşmalar süreci değildir. Tasdik yargılamasına başlanması için komiserin hem raporunu ve hem de dosyayı mahkemeye tevdi etmesi gerekir. Ortada rapor yokken duruşma açılması mümkün değildir.
Somut olayda 07.01.2020 günü bir yıllık kesin mühlet verilmiştir. Buna göre mühletin sonu 07.01.2021 gününe isabet etmektedir. Mahkemece 31.12.2021 günü duruşma açılarak kesin mühletin (hangisi olduğu belirtilmeden) “yasa gereği” 09.04.2021’e kadar uzadığı belirtilmiştir.
Daha sonra mahkeme İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesine aykırı olarak 01.04.2021 günü kendiliğinden duruşma açmış ve oylamanın yapıldığını, iltihak süresinin dolmadığını belirterek, yine yasal düzenlemenin amacına ve uygulama aşamasına uygun olmayacak biçimde 304’üncü maddenin ikinci fıkrası gereği 09.04.2021’den itibaren mühleti bir ay daha uzatmıştır.
Borçluyu kurtarmak ne komiserlerin ve ne de mahkemenin görevidir. Yasal koşullara uygun bir proje hazırlayıp işletmesini iyileştirmek ve borçlardan kurtarmak bizzat borçlunun görevidir. Mühleti verimli kullanmak da komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin mühleti kötü kullanmasından doğabilecek olumsuzlukları telafi etmek için mahkemenin yasaya açıkça aykırı biçimde, henüz tasdik yargılamasına başlanmadığı bir aşamada, ortada tasdik yargılaması varmış gibi İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinde gösterilen şekilde uzatma kararı verilmesi doğru olmamıştır. Kaldı ki bu süre mühletin uzatılması süresi değil, mühletin bitmesi nedeniyle ortadan kalkan koruma hükümlerinin (mühlet etkilerinin) yargılama sürecinde de sürdürüleceği dönemdir.
Ne var ki buraya kadar ortaya çıkan usule aykırılıklar açıkça istinafa getirilmemiş olduğundan ve bu hususun esasa etkisi bulunmadığından sırf bu nedenler ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına yeter bulunmamıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, raporlarını 12.04.2021 günü sunmaları gereken komiserler bu süreyi de aşarak 16.04.2021 günü sunmuştur. Mahkemece duruşma 29.04.2021 gününe bırakmıştır. Arada sadece 13 gün bulunmaktadır ve alacaklıların bu durumda İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrası anlamında itiraz etmeleri imkanından mahrum kaldığı düşünülmüş ve istinaf incelemesi yapılabilmesi için bu başlığın ilk paragrafında gösterilen itiraz koşulunun sağlandığı kabul edilmiştir (İİK m.308/a). Aşağıdaki değerlendirmeler bütün alacaklıların istinaf başvuru nedenleri çerçevesinde yapılmıştır.
II- Tasdik koşulları bakımından:
Konkordatonun tasdiki için İcra ve İflas Kanunu’nun 305’inci maddesinde sayılan koşulların tamamı bir arada gerçekleşmelidir. Bu başlık altında alacaklıların istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni (HMK m.355) ile sınırlı olarak tasdik koşullarının değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir.
1-. Çoğunluğun sağlanması
Konkordatonun tasdiki için borçlu tarafından hazırlanan ve komiserlerin tamamlanmasına katkıda bulunduğu (İİK m.290/II-a) konkordato projesinin 302’nci maddede öngörülen çoğunlukla kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar bir kısım alacaklı istinaf dilekçelerinde bu tutarların hesaplama biçimine itiraz etmiş ise de bu hesaplama oylama ile sınırlı olup, alacaklıların maddi hukuk bakımından gerçek alacak tutarları korunmaktadır. Açıklanan nedenlerle alacaklıların bu yöne ilişkin istinaf nedenleri ilk derece mahkemesi kararını kaldıracak nitelikte görülmemiştir.
2-. Orantılılık ilkesi ve iflasa göre daha iyi tatminin sağlanması
Konkordatonun tasdiki için teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması ve (adi konkordatoda) teklif edilen tutarın, borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşılması gerekir.
a) Dosyanın incelenmesinde 31.12.2020 günlü bilançoda dönen varlıkların 8.851.004,81 TL, duran varlıkların 1.464.318,79 TL olduğu ve böylelikle varlıklar kaleminin 10.315.323,60 TL olarak hesaplandığı görülmüştür.
Ancak raporun çeşitli yerlerinde bu tutarların kabul görmüş finansal raporlama ilkelerine aykırı biçimde belirlendiği yönünde notlara rastlanmıştır. Söz gelimi:
–Duran varlıkların 629.295,75 TL’lik kısmı arsa, makine, vs. gibi gerçek anlamda bir varlık olmayıp ortakların şirkete olan borcudur.
Yerleşik Yargıtay uygulamasında (iflasın ertelenmesinin yürürlükte olduğu dönemde) şirketin ortaklarından alacaklı olması ve özellikle bakiye sermaye koyma borçlarının bulunması halinde projenin ciddi ve inandırıcı olmadığı kabul edilmekte idi. Benzer bir bakış açısı ile duran varlıkların neredeyse yarısına yakın bir tutarın ortakların şirkete olan borçlarından oluşması ve bunların ne zaman ödeneceği konusunda hiçbir açıklamanın yapılmaması; ortakların şirket varlıklarını kendileri için bir kaynak olarak kullanmalarından doğan olumsuz sonuçlara alacaklıların katlanmasını istemeleri dürüstlük kuralına uygun kabul edilemez.
Öte yandan bu tutar geçici mühletin verildiği 09.08.2019 gününden projenin kesinleştirilerek oylamaya sunulduğu 26.03.2021 gününe kadar geçen 1 yıl 7 ay 17 gün boyunca komiserler tarafından istenmemiş ve borçlu hakkında İcra ve İflas Kanunu’nun 292/1-c düzenlemesi de işletilmemiştir.
— Ortakların şirket borçları için teminat gösterdiği kişisel taşınmazlarının şirket aktiflerine dahil edilmesi suretiyle varlıkların yüksek ve borca batıklık oranının daha az gösterilmesi de finansal raporlama ilkelerine aykırı olup alacaklıları ve mahkemeyi aldatma sonucu doğurmaktadır.
Komiserler kurulu raporunun 23’üncü sayfasında hiçbir dayanak gösterilmeksizin ortakların kişisel mallarının da varlıklar arasında gösterildiği belirtilmiştir. Bunların tutarı 4.650.000,-TL’dir. Bunların, üzerinde tesis edilen ipotekleri karşılamakta kullanılacak olması başka, şirket aktiflerine katılması başkadır. Bu tutarın varlıklardan çıkartılması halinde şirketin varlıkları 5.665.323,-TL’ye düşmekte ve borca batıklık tutarı da değişmektedir.
b) Raporun kaynakları gösteren 25’inci sayfasında “kâr hariç 10.315.323,60 TL likit beklentisi”nden söz edilmiştir.
— Şirket sürekli zarar etmektedir. Geçmiş yıllar zararları 11.508.644,31 TL, dönem zararı ise 286.013,80 TL’dir.
— Likit beklentisi kârdan arındırılmış gibi gösterilmiştir. Oysa bu tutar zaten şirketin bütün varlıklarının toplamına eşittir. Şirketin bütün varlıklarını elden çıkartacağı anlaşıldığına göre hangi malzeme, makine, stok vs ile faaliyetine devam ederek kâr sağlayacağı konusunda hiçbir açıklama bulunmamaktadır.
— Raporun kaynakları gösteren 25’inci sayfasında 14.954.708,63 TL borçtan söz edilmişken, bilançoda zarar hariç 16.403.373,90 TL borç görünmektedir. Aradaki fark komiserlerce açıklanmamıştır.
— Aynı yerde kâr hariç 10.315.323,60 TL likit beklentisinden söz edilmişken, kaynaklar toplamı olarak 14.965.323,60 TL hesaplanmıştır. Zaten bir önceki tutara ortakların kişisel taşınmazlarının değeri olan 4.650.000,-TL’nin de eklendiği hususu yukarıda ifade edilmişti. Bu durumda ikinci tutarın, şirketin bütün varlıklarını satacağı, kâr da elde edemeyeceği düşünüldüğünde bu farkı ne şekilde sağlayacağı anlaşılamamaktadır.
c) İflas halinde borçların yüzde 62’sinin ödeneceği, konkordatonun tasdiki halinde alacaklıların alacaklarının yüzde 100’üne kavuşacağı belirtilmiştir. Şirketin varlıklarının borçlarının sadece yüzde 62’sini karşılayabildiği ve borca batık olduğu, kâr edemediği, varlık kalemlerinin muhasebe işlemleri ile gerçeğinden fazla gösterildiği ve bütün varlıklarını satacağı anlaşıldığına göre bu sonuca ne şekilde varıldığı da şüphe uyandırmaktadır.
3-. Şirketin tasfiyesi sonucunun doğması ve ödeme takvimi bakımından
Projeye göre şirketin dönen ve duran mallarının tamamı paraya çevrilecektir. Şirketin kâr elde edebileceği bir işten de söz edilmemektedir. Kaldı ki bu ihtimalde dahi şirketin faaliyetini sürdürebileceği bir varlık unsuru kalmamaktadır.
Konkordato şirketin tasfiyesi suretiyle de olabilir. Fakat bu sefer de ödemelerin ortada bir faaliyet varmış gibi sürece yayılması değil, varlıkların satışını izleyen günlerde toplu olarak yapılması beklenir.
Sunulan ödeme takvimi de proje ile uyumlu bulunmamıştır.
4-. İşçilik alacaklarının ödenmesi zorunluluğu
Tasdik koşullarından bir diğeri de İcra ve İflas Kanunu’nun 206’ncı maddesinin birinci sırasındaki imtiyazlı alacaklıların alacaklarının tam olarak ödenmesidir.
Gerek dosyaya yansıyan bilgilerden işçi … da dahil olmak üzere birk kısım işçilerin ve gerek istinaf dilekçesi ekinde sunduğu ilama göre işçi …’in alacaklarının ödenmediği anlaşılmaktadır.
Komiserler buna gerekçe olarak alacağın kesinleşmemiş olduğunu ifade etmiştir. Oysa para alacaklarının icrası için, bunun bağlı olduğu kararın kesinleşmesine gerek olmadığı tartışmasızdır (HMK m.350/2, 367/2).
Öte yandan mahkemece ilama bağlanmış alacakların çekişmeli hale getirilmesinin mahkemeye bırakılması yönündeki komiser görüşü ve işlemi de hukuka açıkça aykırıdır (Rapor s.22).
İşçilik alacaklarının ödenmemiş olması da başlı başına konkordato tasdik isteminin reddi gerekçesidir.
III- İflas kararı verilmesi bakımından
İcra ve İflas Kanunu’nun 308’inci maddesine göre konkordato tasdik edilmezse mahkeme konkordato talebinin reddine karar verir ve borçlunun iflâsa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflâs sebeplerinden birinin mevcut olması hâlinde iflâsı açar.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalardan konkordatonun tasdikine yasal olanak bulunmadığı, öte yandan bir doğrudan doğruya iflas nedeni olarak istemcinin borca batık durumda bulunduğu (İİK m.179) tartışmasızdır.
Bu nedenle iflasın açılmasına karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar anılan yasal düzenlemede “…gerektiğinde adi tasfiyenin komiserler tarafından yerine getirilmesine karar…” verilebileceği yazılı ise de şirket varlıklarının borçların çok altında kaldığının sabit olması, bununla adi tasfiye giderlerinin karşılanmasının güç olacağı ve süreci başarısız yürüten komiserlere bu görevin bırakılamayacağı anlaşıldığından tasfiyenin basit usulde yapılmasına karar verilmesi uygun bulunmuştur.

YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİNİN BOZMA KARARI
Borçlu … vekilinin temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 02.11.2022 gün ve 2022/2639-5094 E. K sayılı kararı ile ve şu gerekçelerle Dairemiz kararını bozmuştur:

“1-İİK’nın 292. maddesi gereğince konkordato talep eden şirketin konkordato talebinin reddi ile davacı şirketin iflasına karar verilmiştir.
İİK 292/ son fıkrası “Mahkeme, bu madde uyarınca karar vermeden önce borçlu ve varsa konkordato talep eden alacaklı ve alacaklılar kurulunu duruşmaya davet eder; diğer alacaklıları ise gerekli görürse davet eder” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, konkordato talep eden borçlu şirketin yetkili temsilcisinin yargılama sırasında mahkemeye çağrılarak dinlenmediği, kanunun amir hükmünün yerine getirilmediği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Bu durumda konkordato talep eden borçlu şirket yetkilisi mahkemeye çağrılarak dinlenmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Bozma sebebine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına…” belirtilerek “Yukarıda (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 20.04.2022 tarihli, 2022/321 Esas, 2022/640 Karar sayılı kararının re’sen BOZULMASINA, (2) no.lu bentte açıklanan nedenlerle, bozma sebebine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına…” şeklinde karar vermiştir.

DİRENME GEREKÇELERİ
Dairemizce yapılan değerlendirmeye göre önceki kararda direnmek gerektiği sonucuna varılmıştır. Şöyle ki:

1-. Yasal Düzenlemeler
İcra ve İflas Kanunu’nun “Kesin mühlet içinde konkordato talebinin reddi ile iflâsın açılması” başlıklı 292’nci maddesinin son fıkrasına göre “Mahkeme, bu madde uyarınca karar vermeden önce borçlu ve varsa konkordato talep eden alacaklı ve alacaklılar kurulunu duruşmaya davet eder…”
Aynı Kanun’un “Konkordatonun tasdik edilmemesi ve borçlunun iflâsı” başlıklı 308’inci maddesinin birinci fıkrası ise şu şekildedir:
“Konkordato tasdik edilmezse mahkeme konkordato talebinin reddine karar verir ve bu karar 288 inci madde uyarınca ilân edilerek ilgili yerlere bildirilir. Borçlunun iflâsa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflâs sebeplerinden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme, borçlunun iflâsına resen karar verir.”

2-. (Kısaca) Konkordato Prosedürü
Borçlunun konkordato talebini alan mahkeme İcra ve İflas Kanunu’nun 286’ncı maddesindeki belgelerin talep dilekçesi ekinde olduğunu saptadığında borçluya geçici mühlet verir ve geçici konkordato komiseri atar (İİK m.287).
Geçici mühletin sonunda borçluya kesin mühlet verilebileceği anlaşılırsa bu kez kesin mühlet verilerek yine komiser ataması yapılır (İİK m.289).
Mühlet iki ayrı aşama içerir. Bunlardan ilki “komiser işlemleri” safhasıdır. İkincisi ise “tasdik yargılaması” aşamasıdır. Bu iki aşama birbirinden tamamen bağımsız, farklı hüküm ve sonuçlara tâbi aşamalardır. Tasdik aşamasına geçildiğinde artık, komiser işlemleri aşamasına ilişkin bir eksiklik ya da yanlışlık olduğu anlaşılsa bile o aşamaya dönüş mümkün değildir.
Komiser işlemleri aşamasında komiser/ler mühlet içinde alacaklıları alacaklarını bildirmeleri için davet eder (İİK m.299). Alacakların kaydı işi tamamlandığında borçludan alacaklar hakkında beyanda bulunması istenir (İİK m.300). Borçlunun kabul ettiği alacaklar ile reddederek çekişmeli hale getirdiği alacaklar konusunda mahkemenin verdiği karara göre konkordato oylaması yapılır (İİK m.302) ve iltihak süresi de geçtikten sonra dosya ve nihai rapor mahkemeye sunulur (İİK m.304).
Artık tasdik yargılaması aşamasına geçilmiştir.
Raporu alan mahkeme tasdik yargılamasına başlar (İİK m.304); duruşma günü belirleyerek bunu ilan eder. Alacaklılar ancak itiraz ederek duruşmada hazır bulunabilirler. Mahkeme komiserleri dinleyerek bir karar verir. Fakat duruşmaya istemci-borçlunun çağrılmasına ilişkin bir düzenleme yoktur. Elbette onun da duruşmadan haberi vardır ve isterse duruşmaya katılabilir.

3-. Direnme Noktası
Somut olayda komiserler mühlet içinde işlemlerini tamamlamış ve dosya ile raporu mahkemeye tevdi etmiş, artık tasdik yargılaması aşamasına geçilmiştir.
Bu aşamada uygulanacak yasal düzenleme İcra ve İflas Kanunu’nun mühlet içinde iflasın açılmasına ilişkin 292’nci maddesi değil tasdik yargılaması sonucunda iflasın açılmasına ilişkin 308’inci maddesidir.

4-. Değerlendirme
İcra ve İflas Kanunu’nun 292’nci maddesinde öngörülen “borçlunun çağrılması” usulü, 308’inci maddede düzenlenmemiştir.
Bunun gerekçesi kısaca şöyle açıklanabilir:
Mühlet içinde borçlu konkordatonun gereklerine ve komiserin talimatlarına uymuyorsa, daha genel bir ifade ile 292’nci maddede gösterilen haller mevcutsa komiser bu durumu mahkemeye bildirir. Borçlunun bu bildirimden haberi olmayabilir. İşte kanunkoyucu bu durumda borçlunun çağrılması yönünde bir irade ortaya koymaktadır.
Oysa tasdik yargılaması başladığında borçlu da komiser raporunu görmüş, bunun leh ya da aleyhinde olduğu konusunda bilgi sahibi olmuş ve kanun gereği iflasının açılabileceğini öğrenmiştir. Duruşma günü ilan edilmiştir (İİK m.304).
Mühletin bittiği ve artık 292’nci maddenin uygulama aşamasının geride bırakıldığı tasdik yargılaması süreci ise kendi özel koşullarına tâbidir. Kanunkoyucu mühlet içinde konkordato gereklerini yerine getirmeyen; dosyadan, rapordan ve duruşma gününden haberdar olan borçluyu bir kez daha davet etme gereği görmemiştir.
Bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi sırasında ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp onun yerine geçerek yaptığı yargılama da tasdik yargılaması aşaması niteliğindedir ve 304 ve izleyen maddeler uygulanır. Kaldı ki Dairemizin inceleme yaptığı tarih itibariyle kesin mühlet de çoktan sona ermiştir.

Olası bir “genişletilmiş bozma” kararı bakımından konuya “hukuki dinlenilme hakkı” boyutundan da bakılmalıdır (HMK m.27).
Kanunkoyucu iflas hukuku bakımından bunu da özenle düzenlemiştir.
Gerçekten de iflas hukukunda benzer bir durum takipli ve takipsiz (doğrudan doğruya) iflas usulünde mevcuttur. Takipli iflas yollarında davalı borçluya ödeme emri, dava dilekçesi ve depo kararı tebliğ edildiğinden onun ayrıca duruşmaya davet edilmesine gerek görmeyen kanunkoyucu, takipsiz (doğrudan doğruya) iflas yollarında -ortada bir takip ve dolayısıyla bir depo emri tebliği de olmadığından- borçlunun iflas edebileceğinden haberdar olması gerektiğini düşünmüştür (İİK m.177/son). Kaldı ki bu olasılıkta dahi borçlunun davet edilmesi yeterli olup, gelmemesi sonuca etkili görülmemektedir.
Bu hassasiyet karşısında kanunkoyucunun hangi hallerde borçlunun davet edilmesi hangi hallerde ise davet edilmeyebileceği hususunda yanılgı ve bilinçsiz bir suskunluk içinde olmadığı, bunu bilinçli bir tercih olarak kanun metnine yansıttığı kabul edilmelidir.

Şu husus da önemle vurgulanmalıdır ki, iflasın açılmasının ağır hukuki ve mali sonuçları vardır. Esası etkilemeyecek nitelikteki usulî kaldırma (ve bozma) kararları iflas prosedürünü aksatmakta, boşuna masraf yapılmasını gerektirmekte ve nihayetinde iflas tekrar açılacağından alacaklılar bakımından da ilave zaman kaybına yol açmaktadır.

5-. Sonuç
Açıklanan nedenlerle Yüksek 6. Hukuk Dairesinin İcra ve İflas Kanunu’nun konkordatoda komiser işlemlerinin sürdürüldüğü aşamada uygulanması gereken 292’nci maddesinden bahisle verdiği bozma kararı, somut olayda 308’inci maddenin uygulanması gereken aşamada iflas kararı verilmiş olması nedeniyle hukuka uygun bulunmamış ve Dairemizin önceki kararında direnilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

İFLASIN TEKLİĞİ İLKESİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA
Dairemizce verilen bir direnme kararının temyiz incelemesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.06.2021 gün ve 2018/(15) 23 – 985 E, 2021/643 K sayılı kararında düzeltme gerekçesi olarak “iflasın tekliği” ilkesinden söz edilmiş ve Dairemizce verilen iflas kararının anılan ilkeye uygun olmadığı vurgulanarak borçlu hakkında verilen üç iflas kararı arasından ikinci (26.09.2017 günlü) iflas kararı tarihi “iflas tarihi” olarak benimsenmiştir.
İflasın tekliği ilkesi aynı borçlu hakkında birden çok derdest iflas dosyası bulunması halinde söz konusu olur. Bu ilke birden çok iflas dosyasından birinde iflas kararı verildiğinde diğer dosyalardan iflas kararı verilemeyeceği ile ilgilidir. Bu durumda diğer mahkemeler ellerindeki dosyalarda iflas kararı vermeyip, iflası açan mahkemenin kararının akıbetini bekler. Eğer o karar kesinleşirse artık ellerindeki dosyayı “konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı”ndan bahisle karara bağlar.
O karar kaldırılır (HMK m.353/1-a) veya bozulursa (HMK m.371) diğer mahkemeler yargılamaya devam eder ve vardıkları sonuca göre karar verirler.
Bir diğer ifade ile iflasın tekliği ilkesi iflas etmiş, hakkında kesinleşmiş iflas kararı bulunan kimsenin bir daha iflas edemeyeceği anlamına gelir.
Ortada (ilk derece mahkemesinde) tek bir iflas davası veya talebi varken iflas açılmış ve sonrasında iflası açan karar kaldırılarak (HMK m.353/1-a) veya düzeltilerek (bölge adliye mahkemesince) yeniden iflas açılmışsa (HMK m.353/1-b.2) ya da (bölge adliye mahkemesinin iflas kararı) Yargıtay’ca bozulduktan sonra yeniden iflas açılmışsa ortada son tarih itibariyle açılmış yeni ve nihai bir iflas bulunmaktadır.
Bu iflasın tekliği ilkesi ile değil hukuk yargılamasında alt derece mahkemesi kararının kaldırılması veya bozulması suretiyle hukuki değerini yitirmesi ile ilgilidir. Her yeni iflas kararı üzerine yeni bir iflas tarihi ve yeni bir iflas tasfiyesi gündeme gelir (bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Karakaş, C. F.: “İstinaf Yargılamasının İflas ve Konkordatoda Ortaya Çıkarttığı Sorunlar”, İlamat Torbası, C.II, Ed. A. C. Budak, V. Karaaslan, Filiz Kitabevi, İstanbul 2021, s.142 vd.). Her seferinde yeniden ilan yapılır, yeniden birinci alacaklılar toplanması yapılır, yeniden iflas idaresi seçilir, yeniden alacak yazdırılır, yeniden sıra cetveli düzenlenir. Alacak tutarları ve imtiyaz süreleri, tasarrufun iptali davasında geriye doğru işleyecek süreler yeni tarihe göre hesaplanır. Aksi takdirde iflas kararının bozulması ile tasarruf yetkisini yeniden kazanan borçlunun borcunu ödediği alacaklı (artık alacaklılık sıfatı kalmadığı halde), iflas idare memuru olarak kalmakta devam eder. Yine bu dönemde borçlu ile ticari ilişkiye girerek ondan alacaklı olan kişi için bir aylık masaya kayıt süresi ve yeni iflas idaresi seçilmeyeceğinden buraya aday olmak fırsatı çoktan kaçırılmış olur (İİK m.219). Üstelik böyle bir alacağın iflas alacağı mı yoksa masa alacağı mı olduğu da tartışmalı hale gelir.
Somut olayda Dairemizce verilen 20.04.2022 günlü iflas kararı Yargıtay’ca bozulmakla artık ortada bir iflas kararı kalmamıştır (HMK m.371). Tasfiye sona ermiş, iflas idaresi işten el çekmiş, şirket yönetimi herhangi bir tasarruf yetkisi kısıtlaması olmaksızın şirketi yönetmeye; yeni haklar ihdas edip yeni borçlar üstlenmeye başlamıştır. Bütün bu vakıaları yok saymak hukuken mümkün değildir. Şu halde Dairemizce yeniden ve yeni tarihli iflas kararı verilmelidir ve verilen bu yeni tarihli iflas kararı iflas tasfiyesinin tek dayanağı olacaktır.
Nitekim yukarıda sözü edilen Hukuk Genel Kurulu kararlarında da iflasın tekliği ilkesi tanımlanırken “…İflasın kaldırılması veya kapatılmasına karar verilmedikçe…” denilmiştir. İşte Bölge Adliye Mahkemesinin “kaldırma” kararı bu tanımda ifadesini bulmaktadır (HMK m.353/1-b.2).
Açıklanan nedenle Yargıtay bozması üzerine ortadan kaldırılan ve bütün hüküm ve sonuçları ile etkisini kaybeden önceki iflas kararına hayatiyet verilmesi hukuka uygun bulunmamış, iflasın tekrar açılmasına karar vermek gerekmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki bu yeni iflas tarihi direnme kararı bakımından “yeni hüküm” sayılmayacaktır. Nitekim Hukuk Genel Kurulu önüne gelmiş bir direnme kararında ilk derece mahkemesi (Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2015/167-715 E.K.) 23.12.2015 günü iflas kararı vermiş, direnme kararında ise (2017/496-825 E.K.) karar tarihi olan 22.11.2017 günü tekrar iflası açmıştır. Hukuk Genel Kurulu ise kararında [2018/(23)6-986 E, 2022/118 K] sırf bu nedenle ve yeni hükümden bahisle dosyayı Özel Daireye göndermemiş, yine iflasın tekliği ilkesine ilişkin eleştirisi (§ 32) ile birlikte esasa girerek karar vermiştir.

HÜKÜM
I-Dairemizin 20.04.2022 gün, 2020/321 E., 2022/640 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
II-Alacaklılar … AŞ vekillerinin istinaf istemlerinin hukuki yarar yokluğundan usulden REDDİNE,
III-Alacaklılar … AŞ ve … vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile:
HMK m. 353/1-b.2 gereğince Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/453 E., 2021/378 K sayılı dosyasında verdiği 29/04/2021 tarihli KARARININ KALDIRILMASINA VE YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.
Buna göre:
“1-Konkordato talep eden … Şirketi’nin konkordato tasdik talebinin reddi ile adı geçen şirketin iflasına,
2-İflasın 14.02.2023 günü, saat 11.20 itibariyle açılmasına, iflasın açıldığının iflas dairesine bildirilmesine, tasfiyenin basit usulde yapılmasına,
3-Yasadan doğan ya da yargılama boyunca verilen bütün ihtiyati tedbirlerin kalktığının tespitine,
4-Başlangıçta alınan harç yeterli olduğundan başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
5-Yargılama giderlerinin istemci üzerinde bırakılmasına
6-Avansın iflas dairesine aktarılmasına”
14.02.2023 tarihinde, Konkordato talep eden şirket yetkilisi …’nin yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda, İİK m. 308/a gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
(Yazım tarihi: 14.02.2023)

Başkan Üye Üye Katip