Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/236 E. 2023/227 K. 08.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/236 – 2023/227
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)

ESAS NO : 2023/236
KARAR NO : 2023/227

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 06.10.2021
ESAS-KARAR NUMARASI : 2021/152 E., 2021/702 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, taraflar arasında 26.01.2012 ve 07.12.2020 tarihlerinde “RES Katkı Payı Anlaşması” imzalandığını, EPDK’dan … RES projesi için lisans alındığını, bu lisans kapsamında davaya konu RES katkı payı tutarının davalı tarafından hesap edilerek davacıya gönderildiğini, müvekkili söz konusu bedele itiraz etmişse de bu itirazın davalı tarafından kabul edilmediğini, sözleşmeye konu … RES projesinin Ağustos 2019 tarihinde işletmeye alındığını, sözleşmenin 3. maddesi gereği TEİAŞ tarafından düzenlenen 21.546.396,66-TL bedelli faturanın davacıya gönderildiğini ancak davalının sözleşmeye aykırı davrandığını, sürelere uymadığını, söz konusu faturanın akabinde davacının sözleşmeye ve yönetmeliğe bağlı yaptırımlara uğramamak için 05.02.2021 tarihinde ödemeyi ihtirazi kayıtla davalıya yaptığını ancak davalı tarafından yapılan işlemin hukuka uygun olmadığını, RES katkı payı tutarının toplam 8.895.038,03-TL (KDV dâhil) olarak tahsil etmesi gerekirken 21.546.396,66-TL (KDV dâhil) olarak tahsil edildiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin, yönetmelik maddesine uygun olarak hazırlandığını ancak davaya konu fatura hesaplamasının düzenlemelere aykırı olarak yapıldığını, davalı tarafından hesaplamaya esas alınan teklif mektubunun bir bağlanma iradesi olmadığını, söz konusu mektupla taraflara sadece niyetlerini bildirdiklerini, niyetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin ise, tamamen niyette bulunan kişinin iradesine ve başkaca ek faktörlere dayandığını, davalı tarafından hesaplamaya esas alındığı söylenen teklif mektubunun sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olduğuna dair ne sözleşmede ne de teklif mektubunda hiçbir şekilde atıf olmadığını, davalının teklif mektubundaki hususların geçerliliğini devam ettirmek istemesi halinde bu düzenlemeleri sözleşmeye derç edebileceğini ancak etmediğini, bu hukuki durum içinde teklif mektubunun hiçbir hukuki etkisi/sonucu kalmadığını, sözleşme ve yönetmelikteki formülde TÜFE bedelinin başlangıç tarihinin teklif yılından başlayacağına dair bir ifade yer almadığını, aksine sadece bir önceki yıl TÜFE oranın uygulanacağının açıkça yazıldığını, sözleşmeyi tamamen davalının tek taraflı olarak hazırladığını beyan ederek Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin 21.01.2021 tarihli … fatura numaralı 21.546.396,66-TL bedelli faturası kapsamında (fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla) fazla ödenen 12.651.358,63-TL’nin ödeme tarihi olan 05.02.2021 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde idari yargı mercilerinin görevli olduğunu, EPDK tarafından projelerin lisanslandırma süreci başlatıldığını, davacı şirketin gerçekleştirilen yarışmalar sırasında sunduğu teklifleri doğrultusunda, dava konusu tesis için sisteme bağlantı hakkı kazandığını ve lisans alarak faaliyetlerine başladığını, taraflar arasında RES katkı payı bedelinin ödenmesini konu alan, “RES Katkı Payı Anlaşmaları” akdedildiğini, yarışmaya katılan ve kazanan şirketlerle imzalanan “RES Katkı Payı Anlaşması” gereğince; yönetmelik ve ekleri olan taahhütname, teklif mektubu formu ile anlaşma hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda RES katkı payı faturalarının hesaplandığını, şu halde tüm içeriği ile bir bütün olan yarışma yönetmeliği ve eklerinde yer alan söz konusu düzenlemelerde, yapılan yarışmalar sonucu kapasite kazanan RES’ler tarafından, tesisin geçici kabulünün yapıldığı tarihten başlamak üzere 20 yıl boyunca davalı …’a ödeme yapılmasının ve ödenecek bedelin değer kaybına uğramaması adına da, verilen teklif bedelinin teklif yılından itibaren her yıl TÜFE oranında (kümülatif) güncellenerek arttırılmasının açıkça öngörüldüğünü, belirtilen düzenlemeler uyarınca, davalı tarafından (dava konusu fatura da dahil) RES katkı payı faturalarının, Yönetmeliğin 9. maddesi ile yönetmelik eki anlaşma ve teklif mektubu hükümleri birlikte dikkate alınarak hesaplandığını, tüm ilgili şirketlere aynı şekilde gönderildiğini, yönetmeliğin, taahhütname, teklif mektubu formu ve RES katkı payı anlaşmasından oluşan ekleri ile bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, yönetmeliğin bütünlüğü içerisinde yer aldıkları ve aynı tarihte yayımlandıkları göz ardı edilerek, teklifin sunulmasından sonra, davanın taraflarınca farklı hükümler içeren bir sözleşme düzenlenmiş gibi değerlendirmeler yapılmasının kabulünün mümkün olmadığını, davacının diğer isteklilerle birlikte iştirak ettiği yarışmada, önceden bildiği şartlar altında oluşturduğu teklif üzerinden anlaşma imzalandığı dikkate alındığında, daha sonra bu teklifte yer alan hesaplama şekli ile bağlı olmadığının öne sürülmesinin dürüstlük kuralına uygun olmadığını ayrıca yarışma koşullarının (teklifin) da değiştirilmesi anlamına geldiğini ve sunulan teklifte değişiklik yapılamayacağı yönündeki yönetmelik hükmüne açıkça aykırı olduğunu, yine davacının teklifinde yer alan hesap şekli ile bağlı olmadığının kabulünün, diğer istekli firmalar bakımından haksız rekabet teşkil edeceğini ve yarışmanın sonucuna dahi etki edebileceğini, yönetmelik, teklif mektubu ve anlaşma hükümleri arasında çelişen değil, birbirini tamamlayıcı düzenlemeler yer aldığını, yönetmeliğe uygun şekilde yapılan hesaplama ile düzenlenen dava konusu RES katkı payı faturasında hukuka aykırılık bulunmadığını, yarışma süreci ve sonrasında yapılacak işlemlerin önceden belirlenmiş olması ve tüm katılımcılar için aynı genel usullerin uygulanmasının yarışmanın bir gereği olduğunu, aksi durumun katılımcılar için adil olmayan sonuçlar doğuracağını, davacı şirketin yarışma anında bildiği şartları kabul ederek teklif verdiğini ve bağlantı hakkı kazandığını, bunun dışında, davacının bilgisi bulunmayan bir hususun kendisine dayatılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davanın kabulü anlamına gelmemekle birlikte, davacı tarafça talep edilen faiz türü, oranı ve faiz başlangıç tarihinin de yersiz ve dayanaksız olduğunu, davalının temerrüte düşürülmesi söz konusu olmadığından ödeme tarihinden itibaren faiz talep edilmesinin de hukuka aykırı olduğunu beyan ederek davanın yargı yolu ve hukuki yarar dava şartı noksanlığı yönünden usulden reddine, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esas yönünden reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince “…Somut uyuşmazlıkta, davacının dayandığı banka makbuzları üzerinde ödeme gerekçesi olarak katkı payı bedeli açıklamasının yer aldığı görülmektedir.
Davalı bu bedelin tahsilinde taraflar arasındaki sözleşmeye dayanmamış, ilgili yasa ve yönetmeliklerin tarafına yüklediği görevlerin ifası sırasında alınabilecek hizmet bedeli olduğu, başka bir anlatımla yasa ile yapılan düzenlemeye dayanmaktadır. Taraflar arasındaki özel hukuku ilgilendiren bir sözleşme hükümlerine dayanılmadığmdan davalı idarenin iş ve işlemlerinden doğan bir eylem nedeniyle bedel iadesi istendiğinden 2577 sayılı Yasan’ın 2. maddesi de gözetildiğinde idari yargının görevli olduğu açıktır.
Bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2021/132 Esas 2021/194 Karar sayılı ve 05.04.2021 tarihli kararı olup, uyuşmazlığın idari eylem ve işlemden kaynaklandığı, bu hali ile İdari Yargı Mahkemelerinin görevli olduklarının belirtildiği, söz konusu kararda TEDAŞ’ın işleminin bir idari işlem olduğu, bu idari işlemden kaynaklanan uyuşmazlıklara idare mahkemesi tarafından bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Davacı tarafından idari işlemin iptali veya idari işlem sonucu ödenen bedelin iadesi için idari mahkemelerinde dava açması gerekirken TBK’daki sözleşmeye aykırılık hükümlerine dayanarak adli yargıda dava açtığı, idarece yapılan işlemlerin usulüne uygun olup olmadığının değerlendirilme yerinin idare mahkemesi olduğu, sadece idari işlemin sözleşmeye aykırılık hükümleri dayanak gösterilerek ödenen bedelin iadesi istenmekle mevcut davanın idare mahkemesi görevinden çıkarak adli yargı mahkemeleri görevine girmeyeceği, bu nedenle adli yargı mahkemelerinin somut olayda görevli olmadıkları…” gerekçesiyle “…Dava yönünden adli yargı yolunun görevinin olmadığı, yargı yolunun caiz olmadığı anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-b ve 115/2. maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan davanın USULDEN REDDİNE…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle:
Bir anonim şirket olması sebebiyle …’ın aynı zamanda TTK hükümlerine de tabi olduğunu, yapılan düzenlemeler gereğince …’ın, bu piyasada kamu gücü kullanan kamu tüzel kişisi olarak değil, eşit taraf konumunda olan bir şirket olarak faaliyet gösterdiğini, …’ın hisselerinin kamuya ait olması ve kamu iktisadi teşebbüsü konumunda olmasının, TTK anlamında şirket olmasını ve özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteriyor olmasını ortadan kaldırmadığını, özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren … ile tamamen özel hukuk tüzel kişisi konumunda olan piyasa katılımcıları arasındaki tüm ilişkilerin özel hukuk hükümlerine tabi olması gerektiğini, dolayısıyla taraflar arasındaki tüm sözleşmelerin özel hukuk sözleşmeleri olduğunu;
… ile müvekkili arasında 26.01.2012 tarihinde “RES Katkı Payı Anlaşması” akdedildiğini, taraflar arasındaki hukukî işlemin, niteliği itibariyle bir sözleşme olduğunu, sözleşme incelendiğinde, idareye üstün haklar tanınmadığının, bilakis her iki tarafa hak ve borç yükleyen bir sözleşme olduğunun görüleceğini, sözleşme ile …’ın, EPDK tarafından müvekkiline tahsis edilen alanda, sisteme bağlanma hakkı tanıdığını, müvekkilin de bu hak karşılığı RES katkı payı bedeli ödeme yükümlülüğü altına girdiğini, burada herhangi bir kamu hizmetinin yürütülmesinin söz konusu olmadığını, yine bu faaliyetin … tarafından yönetilmediğini ve denetlenmediğini, taraflar arasındaki uyuşmazlığın imzalanan sözleşmesel ilişkiye dayandığını, ihale sürecine ilişkin olmadığını ve yine sözleşme özellikleri dikkate alındığında özel hukuk sözleşmesi olduğundan uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı yeri olması gerektiğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasında akdedilen RES katkı payı anlaşmasından kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.2001 tarih ve 4-661 E., 1074 K; 22.03.2006 tarih ve 4-12 E., 95 K.; Yargıtay 23. Hukuk DaiRESinin 26.10.2015 tarih ve 2014/9157 E., 2015/6877 K., 10.06.2015 tarih ve 2014/7403 E., 2015/4452 K., 03.02.2015 tarih ve 2014/5176 E., 2015/545 K.; 14.01.2014 tarih ve 2013/7390 E., 2014/82 K., Yargıtay 19. Hukuk DaiRESinin 09.10.2013 tarih ve 11345 E., 15660 K., Yargıtay 3. Hukuk DaiRESinin 19.06.2013 tarih ve 7895 E., 10514 K. sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere;
Resmi Gazete’nin 14.12.1984 gün ve 18435 sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesi uyarınca Kamu İktisadi Teşebbüsleri terimi, İktisadi Devlet Teşekkülü ile Kamu İktisadi Kuruluşlarını ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre İktisadi Devlet Teşekkülü, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise, sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan Kamu İktisadi Teşebbüssüdür.
233 sayılı KHK’nın 1. maddesinde İktisadi Devlet Teşekküllerinin ticaret şirketleri gibi verimlilik ve kârlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmış, sonraki hükümlerde Teşebbüslerin Kuruluş ve müesseseler biçimde teşkilatlanacakları açıklanmış, 16. maddede kurulacak müesseselerin statülerini ve unvanlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirecekleri, bunların özel hukuk hükümlerine tabi olacakları, sorumluluklarının sermayeleri ile sınırlı bulunduğu, Genel Muhasebe Kanunu ile İhale Kanunu hükümlerinin bunlara uygulanmayacağı, Sayıştay denetimine tabi olmadıkları hükme bağlanmıştır. Kanun koyucunun özel hukuk hükümlerine tabi tutmak suretiyle, bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği anlaşılmaktadır. Türkiye Elektrik Kurumu 233 sayılı KHK’nın verdiği yetki ile Resmi Gazete’nin 9 Kasım 1984 sayısında yayımlanan Ana Statü ile kurulmuş olup, Statünün 3. maddesinde kurumun tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk, hususi hukuk hükümlerine tabi ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu açıklanmıştır. 12.8.1993 gün ve 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. (…) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) unvanı ile İktisadi Devlet Teşekkülleri oluşturulmuştur.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 16/1. (6762 sayılı TTK’nın 18/1.) maddesinde, “Ticaret şirketleriyle amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet İl Özel İdaresi, Belediye ve Köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde hükmünde sözü edilen kurum ve kuruluşların “kamu iktisadi kuruluşu” ve “kamu iktisadi teşebbüsü” olduğu kabul edilmektedir. 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK 233 md.4/1) bu teşebbüsler 233 sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (K.H.K. 233 md. 4/2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine bağlı değildir (K.H.K. 233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre, 1- Kuruluş Kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya 2- Ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir.
233 sayılı KHK, 6102 sayılı TTK’nın 16/1. (6762 sayılı TTK’nın 18/1.) maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 sayılı KHK’nin 4/2. maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 sayılı KHK’de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira, TTK’nın 16/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek cümlesinden sonra “veya” eki getirilerek “ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” kurum ve kuruluşların da tacir sayılacağını belirtmektedir. Öğretide baskın görüş de bu doğrultudadır. (Bkz.Ali Bozer “Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı” Batıder, 1962, C.l, S.4 sh:576, Karayalçın, Ticari İşletme sh:209, Naci Kınacıoğlu, Necdet Özdemir Türk Ticaret Hukuku Başlangıç Hükümleri 5. Bası Ank.1984, Öcal, Akar, TTK.18/l maddesinin uygulanması hakkında bazı Düşünceler, Esader, 1975 S.l Sh:238, Prof. Dr. Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku 4. Baskı Sh:118 vd. Yrd. Doç. Dr. H. Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir sıfatı 1992 sh. 49-53 vd.)
Ticari işletme, 6102 sayılı TTK’nın 11/1. maddesinde, “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. 233 sayılı KHK’nın 2/3. maddesinde kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken, kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini, ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK md.2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kâr elde edecekleri açıktır. Nitekim, 233 sayılı KHK’nın 35/3. maddesinde “Bakanlar Kurulu’nca tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalman kâr ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalman kâr miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kâr payı tahakkuk ettirilerek belirlenir” hükmüne yer verilmiştir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kâr amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir.
Somut olayda, davalı ….’nin 29.06.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan anastatüsünün “Hukuki Bünye” başlıklı 3. maddesinde;
“1-Bu Anastatü ile teşkil olunan …. (Teşekkül) tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü’dür.
2- Teşekkül EPK, K.H.K., ve bu Anastatü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tâbidir.
3- Teşekkül Genel Muhasebe Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümlerine ve Sayıştay’ın denetimine tabi değildir.” hükmünün yer aldığı görülmektedir.
Uyuşmazlık, tacir olan taraflar arasında imzalanmış olan ve anastatünün “Teşekkülün Amaç ve Faaliyet Konuları” başlıklı 4. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılan “RES Katkı Payı Anlaşması”nden kaynaklanmakta olup, davalı da anastatüsüne göre özel hukuk tüzel kişisidir.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Mezkur Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin, idare değil, özel hukuk hükümlerine tabi bir İktisadi Devlet Teşekkülü olduğu, uyuşmazlık konusunun idari bir işlem veya eylem niteliğinde bulunmadığı, tacir olan taraflar arasındaki sözleşmenin idari bir sözleşme olamayacağı gözönünde bulundurularak, yargı yolu yönünden görevli olduğunun kabulü ile, uyuşmazlığın esası incelenip, taraf delilleri değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK m. 353/(1)-a.4. uyarınca esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile:
Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/152 E., 2021/702 K. sayılı dava dosyasında verdiği 06.10.2021 tarihli kararın, ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE.
2-Peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde iadesine.
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından hükümle birlikte değerlendirilmesine.
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeRESi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
08.02.2023 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 353/1,a ve 362/1,g gereğince KESİN olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 09.02.2023

Başkan Üye Üye Katip
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır