Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/2163 E. 2023/2015 K. 19.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/2163 – 2023/2015
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(K A R A R I K A L D I R A R A K
Y E N İ D E N E S A S H A K K I N D A K A R A R)

ESAS NO : 2023/2163
KARAR NO : 2023/2015

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/01/2019
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/928E., 2019/52K.
KONKORDATO İSTEYENLER :
VEKİLLERİ :
ALACAKLILAR :

Dairemizin 11.04.2023 tarih ve 2023/313 E., 2023/664 K. sayılı kararının, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 21.09.2023 tarih ve 2023/2513-2911 Esas ve Karar sayılı kararıyla, bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi. Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato isteyenler vekili 15.10.2018 tarihli dilekçesinde; müvekkillerinin ekonomik güçlük içinde olup borçlarını ödeyememe tehlikesi altında olduklarını, şirketin faaliyetini sürdürmesini sağlayarak muhtemel bir iflasın önüne geçmek ve borçlarını ödeyerek alacaklıların mağdur olmasını önlemek adına konkordato başvurusu yapılmasının zorunlu hale geldiğini, müvekkili …’in şirketin ortağı ve müdürü, müvekkili …’in şirketin kurucu ortağı olup banka borçlarında şahsi kefaletleri bulunduğunu, banka ve finans kurumlarına olan borçlarını bir yılı ödemesiz toplam üç yıllık vade ile ödemeyi öngördüklerini ileri sürerek, öncelikle geçici ve kesin mühlet verilmesini, daha sonra konkordatonun tasdikine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.10.2020 tarih 2018/928 E., 2019/52 K. sayılı Ek kararıyla; konkordato isteyen şirket ile … açısından İİK’nın 304 ve 305. maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleştiği, konkordato isteyen …’e ilişkin herhangi bir konkordato teklifi hazırlanmadığından alacaklar toplantısında bunun oylanamadığı, vekilinin de bu istemciye dair konkordatonun tasdiki talebinin bulunmadığı gerekçesiyle, konkordato isteyen …’e verilen 6 ay süre ile uzatılan kesin mühletin kaldırılmasına, konkordato isteyenler … Ltd Şti. ile … istemlerinin kabulü ile konkordato tekliflerinin tasdikine, borçluların teklifinin adi alacaklar yönünden borçlarının %10’unun 31.12.2020 tarihine, %40’ının 31.12.2021 tarihine, %50’sinin ise 31.02.2022 tarihine kadar ödeme yapmalarına, bu karara göre maddi hataları giderir şekilde yeniden ödeme tablosunun hazırlanması için konkordato komiser heyetine 3 gün süre verilmesine, ödeme planının karara eklenilmesine, tasdik edilen konkordato proje teklifini yerine getirmek ve denetlemek üzere kayyım atanmasına, çekişmeli alacak söz konusu olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Karara karşı alacaklılar … A.Ş., …, … A.Ş. ve … vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 03.06.2021 tarih ve 2021/303 E., 2021/837 K. sayılı kararıyla;
“-Alacaklılar … A.Ş. ve … vekillerince İİK’nın 308/a maddesindeki 10 günlük istinaf süresinden sonra istinaf yoluna başvurulduğu belirtilerek istinaf dilekçelerinin reddine,
-Mahkemenin uzatma kararına, 7226 Sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesi ve 30.04.2020 tarih ve 3114 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanı Kararının 1. maddesi ile öngörülen 86 günlük durma süresinin eklenmesiyle kesin mühletin 10.10.2020 tarihinde dolduğunun kabulünün gerektiği, İlk derece Mahkemesince en son bu tarih itibariyle tasdik konusunda bir karar verilmesi gerekirken (İİK m. 304/I), İİK’nın 304/2. maddesine uygun bir ara kararı alınmaksızın, 09.09.2020 tarihli tensip tutanağı ile duruşmanın kesin mühletin dolduğu tarihten sonrasına bırakılması ve kesin mühletin bitiminden çok sonra 28.10.2020 tarihinde tasdik kararı verilmesinin doğru olmadığı belirtilerek HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek konkordato isteminin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesine,
-Kararın niteliğine göre alacaklılar … A.Ş. ve … vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,” karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı konkordato isteyenler ile alacaklılar … A.Ş. vekillerince temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2021 tarih, 2021/4647 E. ve 2021/2251 K. sayılı kararıyla;
“1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri re’sen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına göre, alacaklı … A.Ş. vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Talep edenler vekilinin temyiz itirazları yönünden:
Talep, borçlu şirket ve yetkilileri hakkında, İİK’nın 285. vd. maddeleri uyarınca geçici ve kesin mühlet kararları verilmesi ile konkordato projesinin tasdiki istemine ilişkindir.
İİK’nın 304/1. maddesi mahkemenin konkordato hakkındaki kararını herhalde kesin mühlet içinde verilmesi hükmünü getirmiştir. İkinci fıkrası ise “Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir” hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen maddede yargılamanın gidişatına göre, bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda, kesin mühlet içinde kararın verilemeyeceğinin anlaşılması halinde mahkemece konkordato kararının verilmesine kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebilecektir. Zira mühlet içinde karar verilemediğinde mühletin kalkması halinde, takip yasağının kalkması gibi konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyecek sonuçlar ortaya çıkabilecektir.
304. maddenin 1. maddesi düzenleyici bir hüküm içermekte olup, bu hükme bir sonuç bağlanmamıştır. Kaldı ki ikinci fıkrada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması halinde hakime 6 aylık bir mühlet tanınmıştır. Kanun koyucu abesle iştigal etmez. Kesin mühlet içinde konkordato konusunda karar verilmemesi haline bir sonuç bağlanacaksa bu hükmün kanuna dercedilmesi gerekir. Ayrıca bir sonraki fıkrada hakime 6 aylık bir süre verilmez.
Hakim; kanunda belirlenen bu süreyi ara kararına geçirerek kullanmaya başladığını belirtmek durumunda mıdır? Bu süre kesin mühlet tedbirleri ile ilgili olup, yargılamanın sonuçlandırılması ile ilgisi olmadığından bu soruya olumsuz cevap verilmelidir.
Bu durumda hakim, kendisine komiser tarafından rapor ibraz edilmesini müteakip gereken hızda yargılamasını yapıp konkordatoyu sonuçlandırmalıdır. Bu yargılama sırasında İİK 304/2 maddesinde yazılı 6 aylık sürenin hakim tarafından yargılama sırasında kullanılması da mümkündür.
Somut olayda mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerekir. Kaldı ki, komiser heyetince nihai rapor 08.09.2020 günü ibraz edilmiş olup bu tarih ile karar tarihi arasında geçen 50 günlük süre, tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında, makul kabul edilebilecek niteliktedir. Ayrıca yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan, talep edenlerin ve konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek 18 günlük gecikme nedeniyle, cezalandırılması doğru görülmemiştir. Böyle bir durum, sadece borçlunun değil; alacaklıların da zarara uğramasına neden olabilecektir. Zira, üçte iki ya da daha fazla bir çoğunlukla kabul edilen ve alacaklıların kendilerine iflasa nazaran daha avantajlı bir durum yaratacağı inancıyla muvafakat verdikleri konkordato projesinin salt geç tayin edilmiş duruşma günü nedeniyle usulden reddedilmesi, onların da daha az oranda tatmin edilmesi sonucunu doğurabilir. Oysa, böyle ağır sonuçlar doğuran işlemin sorumlusu, ne alacaklılar ne de borçludur.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince, işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış” denilerek, Dairemiz kararının talep edenler yararına bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizin 15.03.2022 tarih 2022/13 E., 2022/423 K. sayılı kararıyla;
“İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği ve komiser atanacağı belirtilmiş, aynı maddenin beşinci fıkrasında da “Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet,… mahkemece altı aya kadar uzatılabilir” hükmü getirilmiştir. Kesin mühletin borçluya, alacaklılara ve sözleşmelere etkisi İcra ve İflas Kanunu’nun 294 ilâ 297’nci maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde belirtmek gerekir ki, mühlet içinde borçlu takip hukuku ve maddi hukuk alanında koruma altına alınırken, komiser ve borçlunun belirli iş ve işlemleri tamamlaması beklenir. Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen maddeleri (m.294-297) hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
Her ne kadar Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 14.12.2021 tarih, 2021/4647 E. ve 2021/2251 K. sayılı kararında İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının düzenleyici bir hüküm içerdiği ve bu hükme bir sonuç bağlanmadığı, kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği ve böyle bir sonuç öngörse idi bunu yasada açıkça göstereceği ve hakime ilave süre verilmeyeceği; tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında bu sürenin aşılabileceği;
Yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan istemcilerle konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek bir gecikme yüzünden cezalandırılmasının doğru olmadığını, böyle bir durumun alacaklıları da zarara uğratacağını belirtmiş ise de bu düşüncelere iştirak edilememiştir. Şöyle ki;
7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce konkordatoda geçici mühlet hiç yoktu ve kesin mühlet sadece üç aydı. Kesin mühlet gerektiğinde iki ay süre ile uzatılabiliyordu. O dönemde de gerek mühlet işlemleri ve gerek tasdik yargılaması bu süre içinde yapılıyordu. Getirilen yenilikle uzatmasıyla birlikte beş ay geçici mühlet ve uzatmasıyla birlikte on sekiz ay kesin mühlet kabul edilmiş, işlemler ve yargılama süreci için komiserlere yirmi üç aylık bir süreç verilmiştir. Bu sürecin verimli kullanılmaması öncelikle ve kesinlikle komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin bu süreyi kötü kullanmasının, bu kapsamda mahkemeye inceleme yapma olanağı tanımaksızın geçici mühletin uzatılmasına, kesin mühlet verilmesine ve bunun uzatılmasına karar verilmesini istemeleri elbette mahkemenin hatası değildir. Zira konkordatonun uygulamasında asli görevli komiserdir. Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişmez. İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Komiserin keyfi davranışları alacaklıların belirsiz, sınırsız bir mühlet ve yargılama süreci ile baş başa bırakılması anlamına gelmemelidir. Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Sürenin borçlu tarafından kötü kullanılması halinde komiserler buna engel olmalı, komiserler tarafından kötü kullanılması halinde de borçlu komiseri işini hakkıyla yapmaya zorlamalıdır.
Yasalarda birtakım süreler öyle net belirtilmiştir ki, bunların zamanaşımı ya da hak düşürücü süre olduğu anlaşılmakta ve bu sürelerin kaçırılması halinde hukuken doğal sayılan sonuçların ortaya çıkacağı kabul edilmelidir. Söz gelimi ihalenin feshi (İİK m.134/II), sıra cetveline itiraz (İİK m.142/I), iflas masasına kayıt davası (İİK m.235) belli sürelerle sınırlandırılmış fakat bu sürelere uyulmamasının yaptırımı açıkça gösterilmemiştir. Oysa bu süreler geçtikten sonra şikayet yoluna gidildiğinde ya da dava açıldığında red kararı verilmektedir. Bu nedenle Yüksek Dairenin mühletin geçirilmesinin bir yaptırıma bağlanmadığı yönündeki gerekçesine katılmaya olanak bulunamamıştır.
Yine 7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce tasdik kararının kısa bir süre içinde verilmesi gerektiği belirtilmişken (önceki m.296) yapılan yeni düzenlemede tasdikin mühlet içinde olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bir yasa değişikliğinde açık ve yeni bir düzenleme yapılmışsa kanun koyucunun önceki dönemde yaşanan bir sorunu çözmek istediği düşünülmeli, yasa bu şekilde yorumlanmalıdır.
Diğer taraftan bu sürenin ucu açık ve belirsiz biçimde uzatılması daha büyük bir tehlike arz etmektedir. İşlemlerin uzadığından söz edilerek 5-10 yıllık sürelerle tasdik işlemlerinin sürüncemede bırakılması ihtimali gündeme gelebilecektir. İflasın ertelenmesine ilişkin hükümlerin yasadan çıkartılmasının gerekçelerinden biri de aslında beş yıl olan sürenin çeşitli vesilelerle uzatılması idi. Yargıtay’ın yorumu ile bu tehlikenin konkordatoda da ortaya çıkabileceği söylenebilecektir. Kaldı ki, kaç günlük gecikmenin makul, kaç günlük gecikmenin fazla olduğunu saptamak da objektif bir kritere bağlanabilecek bir husus değildir.
Son olarak mühletin hükümleri yasada açıkça gösterilmiştir. Bu dönemde takip, bir kısım sözleşmelerin feshi vs yasaklanmıştır. Mühletin sona ermesi halinde yargılamaya hala devam edilse bile alacaklılar mühletin sağladığı koruma kalktığı için borçlu hakkında takiplere devam edebilecek ve sözleşmeleri feshedebilecektir. Kanun koyucunun tasdik yargılamasını süreyle sınırlaması altında yatan nedenlerden biri de bu olmalıdır.
Mühlet, yukarıda da belirtildiği gibi ne bir zamanaşımı süresi ne de bir hak düşürücü süredir. Mühlet usuli bir süredir ve hakim tarafından, yasanın öngördüğü uzatma halleri dışında uzatılıp kısaltılamaz (HMK m.90). Bu sürenin aşılmasında mahkemenin kusurundan da söz edilemez. Süre aşılmışsa bu komiserin sorumluluğundadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir: Yargıtay 11. HD, 25.12.1989 gün ve 1989/8872-7469 E.K (bkz. Eriş, G.: Uygulamalı İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara 1991, s.842).
Nitekim öğretide Postacıoğlu, Berkin, Buruloğlu/Reyna sürenin geçirilmesi halinde esasa girişilmeden talebin usulden reddine karar verileceğini ifade etmiştir (Postacıoğlu, İ.E.: Konkordato, Ankara 1965, s.89, n.61; Berkin, N.: İflas Hukuku, 3.b., İstanbul 1970, s.564; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.56).” gerekçesiyle, Dairemizin 03.06.2021 tarih ve 2021/303 E., 2021/837 K. sayılı kararında direnilmesine karar verilmiştir.
Dairemiz kararının konkordato isteyenler vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 09.11.2022 tarih ve 2022/6-610 E., 2022/1462 K. sayılı kararıyla; konkordatonun hukuki niteliği, sürece ve sonuçlarına ilişkin hukuki düzenlemeler açıklandıktan sonra, “Somut olayda 10.10.2020 tarihinde kesin mühlet süresi dolmuş ise de, İİK’nın 304/2. maddesinde, mahkemece kesin mühlet içerisinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması hâlinde hâkime altı aylık ek mühlet tanınmıştır. Mahkemece bu altı aylık sürenin yargılama sırasında kullanılması mümkün olup, 09.09.2020 tarihli ara karar ile de tasdik duruşmasının 28.10.2020 tarihine bırakılmasıyla İİK’nın 304/2. maddesinde belirtilen altı aylık ek sürenin hâkim tarafından zımnen kullanıldığının kabulü gerekmektedir. Ayrıca komiserler kurulunun nihai raporu 08.09.2020 tarihinde mahkemeye teslim edilmiş olup, bu tarih ile karar tarihi arasında elli günlük sürenin geçtiği, bu sürenin ilân işlemleri, itirazların sunulması, incelenmesi ve mahkemece yapılacak değerlendirmeler dikkate alındığında makul olarak kabul edilecek bir süre olduğu, mahkemece de kesin mühletin bitiş tarihi olan 10.10.2020 tarihinden sadece on sekiz gün sonra 28.10.2020 tarihinde tasdik kararının verildiği de göz önüne alındığında yargılama süresine etkisi bulunmayan ve kusuru olmayan konkordato talep edenler ile projeye kabul oyu veren alacaklıların aleyhine olacak şekilde on sekiz günlük gecikme nedeniyle bu kişilerin aleyhine yorum ve değerlendirme yapılması doğru değildir.
46. Mahkemece geç tayin edilen tasdik duruşması nedeniyle talebin usulden reddedilmesi, alacaklıların, ileride verilebilecek muhtemel bir iflâs kararına göre daha avantajlı durumda bulanacakları düşüncesiyle kabul ettikleri projeye oranla daha az tatmin edilmesi sonucunu doğurabileceğinden böyle bir sonuçtan alacaklılar ve konkordato talep edenleri sorumlu tutmak doğru değildir.
47. Bu durumda bölge adliye mahkemesince mühlet içerisinde karar verilmediği gerekçesiyle konkordato tasdik talebinin usulden reddine karar verilmesi yerinde olmamıştır.
48. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesiyle, Dairemizin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizin 11.04.2023 tarih ve 2023/313 E., 2023/664 K. sayılı kararıyla; “İcra ve İflas Kanunu’nun 304/1. maddesinin ikinci cümlesine göre “Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır.” İstemci hakkında verilen kesin mühlet, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin ve Hukuk Genel Kurulunun kabulüne göre altı aylık uzatma yetkisinin zımnen kabulü halinde dahi kesin mühlet hükümlerinin sona erdiği 28.10.2020 tarihinden bu yana ikibuçuk yıldan fazla zaman geçmesi üzerine fazlasıyla dolmuştur.
Öte yandan, tasdik edilen proje “…borçların %10’unun 31.12.2020 tarihine, %40’ının 31.12.2021 tarihine, %50’sinin ise 31.02.2022 tarihine kadar ödeme yapılması” şeklindedir. Dairemizin uyma üzerine verdiği kararın tarihi 11.04.2023 olup, bu takvimin zaten ödeme kısmı dolmuştur. Oylama bu şekilde yapıldığından ödeme takvimine müdahale de edilememektedir.
Bu sürenin Yargıtay 6. Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu kararlarında benimsenen “makul bir süre” olmadığı açıktır. Dairemizce İİK’nın emredici nitelikte 304. maddesine aykırı olarak kesin mühletin dolmasından sonra tasdik kararı verilmesi mümkün değildir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin ve Hukuk Genel Kurulunun bozma kararlarının konusu olan Dairemiz kararında İlk derece aşaması yönünden kesin mühletin dolmuş olduğu gerekçesiyle istemcilerin konkordato istemlerinin usulden reddine dair karar verilmişti. Bu defa İlk derece aşamasından sonraki dönemde kesin mühletin dolmuş olması nedeniyle aynı kararın verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle,
İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek, istemcilerin konkordato istemlerinin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesine, İlk derece aşamasından sonraki dönemde kesin mühletin dolmuş olması nedeniyle alacaklılar … A.Ş. ve … vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı istemciler vekilince temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 21.09.2023 tarih ve 2023/2513 E., 2023/2911 K. sayılı kararıyla, “Borçlu hakkında kesin mühlet verilmesi, konkordato projesinin başarıya ulaşma ihtimalinin varlığına bağlıdır. Mahkeme konkordato projesinin başarıya ulaşma ihtimali bulunduğuna kanaat getirirse, borçlu hakkında kesin mühlet kararı verir. Yargılama sırasında kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılır ise; karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebilir. (İİK md. 304)
Somut olayda; mahkemece talep edenlerin konkordato projeleri tasdik edilmiş ancak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından tasdik kararı kaldırılarak, konkordato istemlerinin usulden reddine karar verilmiştir. Bu kararın Dairemizce bozulması üzerine, bu kez Bölge Adliye Mahkemesi gelinen aşamada ve geçen zaman içinde kesin mühlet süresinin zaten dolmuş olduğu gerekçe gösterilerek talebin reddine karar verilmiştir. Bu gerekçe hatalı bir değerlendirmeye dayanmakta olup, kanun yolunda geçen sürenin konkordato talep eden davacı aleyhine olacak şekilde yorumlanması doğru görülmemiştir. Taleplerin usulden reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararı; yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan talep edenlerin ve ayrıca konkordatoya kabul oyu kullanmış olan alacaklıların cezalandırılmaları sonucunu doğuracaktır.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince, işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış…” gerekçesiyle Dairemizin kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Alacaklı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde; konkordatonun tasdiki için İİK’nın 305. maddesinde öngörülen koşulların oluşmadığını, müvekkili bankaca bildirilen alacak tutarı ve borçlunun beyanı dikkate alındığında alacaklılar toplantısına esas alacak değerinin nasıl belirlendiğinin anlaşılamadığını, bu şekilde müvekkili Bankanın oy hakkının düşürüldüğünü, nihai komiser raporu ve revize projenin birbiriyle uyumlu olmadığını, yine proje ve komiser raporunda gayri nakdi alacaklarından söz edilmediğini, itiraza uğrayan alacaklar yönünden depo kararı verilmemiş olmasının da alacaklıların haklarını zedelediğini belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve tasdik talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.
Alacaklı … vekili istinaf dilekçesinde; konkordatosu tasdik edilen istemci şirketin müvekkili Kuruma yüksek miktarda prim borcu olduğunu, alacaklarını muhtelif dilekçelerle Mahkemeye bildirdiklerini ancak nihai raporda borcun ne şekilde ödeneceği ve projeye etkisine dair hiç bir değerlendirmede bulunulmadığını, böylece Kurum alacağının tahsili hususunda risk oluştuğunu, İİK’nın 308. maddesinin (c) bendi uyarınca müvekkili Kurumun 6183 sayılı yasa gereği takip işlemlerine devam edeceği hususu gözönüne alındığında konkordato projesinin başarıya ulaşmasının tartışmalı hale geldiğini, ayrıca konkordato müzakerelerine davet edilmemiş olmalarının da istinaf nedeni olduğunu belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve konkordato talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I-Alacaklı … vekilinin istinaf itirazları yönünden;
Alacaklı … vekili istinaf dilekçesinde müvekkili kurumun yüksek miktarda prim borcu olduğunu ve İİK’nın 308. maddesinin (c) bendi uyarınca müvekkili Kurumun 6183 sayılı yasa gereği takip işlemlerine devam edeceğini belirtmiştir.
SGK Başkanlığının prim alacakları 5501 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88/16. maddesi uyarınca, İcra ve İflas Kanununa göre değil 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre takip ve tahsil edilmektedir. Bu Kanuna tâbi alacaklar konkordato hükmünün dışında kaldığından (İİK m.308/c) SGK alacaklarının konkordatodan etkilenmediği sonucuna varılmaktadır. Konkordatodan etkilenmeyen alacakların itirazlarının dikkate alınması gerekmediği gibi bunların alacaklılarının toplantıya çağrılmasına da gerek bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile SGK Başkanlığının konkordatonun tasdikine ilişkin olarak istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi istinaf yasa yoluna başvurulması için de aranan bir şarttır.
Açıklanan nedenlerle alacaklı … vekilinin istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğundan usulden reddi gerekmiştir.
II-Alacaklı … A.Ş. vekilinin istinaf itirazları yönünden;
1-Alacaklı … A.Ş. vekilince müvekkili bankaca bildirilen alacak tutarı ve borçlunun beyanı dikkate alındığında alacaklılar toplantısına esas alacak değerinin nasıl belirlendiğinin anlaşılamadığını, bu şekilde müvekkili Bankanın oy hakkının düşürüldüğünü, itiraza uğrayan alacaklar yönünden depo kararı verilmemiş olmasının da alacaklıların haklarını zedelediğini ileri sürmüştür.
İcra ve İflas Kanunu’nun 300’üncü maddesi uyarınca konkordato komiseri, yazdırılan alacaklara karşı borçlunun beyanını alır. Borçlunun itiraz ettiği alacaklar çekişmeli hale gelir. Kanun çekişmeli alacaklara iki sonuç bağlamıştır. İlk olarak çekişmeli alacakların nisaba ne şekilde katılacağına mahkeme karar verir (İİK m.302/VI). Adı geçen alacaklı tarafından bu hususta Mahkemeye başvurulmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda çekişmeli alacakların ayrıca dava konusu edilmesine imkân sağlanmıştır (İİK m.308/b).
Açıklanan nedenlerle çekişmeli hale gelmiş alacakların istinaf sebebi yapılmasına ve bu tutarların bölge adliye mahkemesince belirlenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Çekişmeli alacakların depo ettirilmesi hususu tamamen ilk derece mahkemesinin takdirinde olup bu takdirin istinaf incelemesine konu edilmesi mümkün görülmemiştir.
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, alacaklı … A.Ş. vekilinin istemci şirket ile ilgili istinaf sebeplerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2-Alacaklı … vekilinin istemci … ile ilgili hükme yönelik istinaf itirazları yönünden;
Dosya kapsamından;
İstemci şirketin ortağı müdürü olan …’in şirkete kredi veren bankaların kullandırdığı tüm kredilerde müşterek borçlu veya müteselsil kefil olduğu, bankaların kendisi hakkında icrai takipte bulunmasını engellemek için konkordato talebinde bulunmak zorunda kaldığı belirtilerek … hakkında da konkordato talebinde bulunulduğu;
24.08.2020 tarihli alacaklılar toplantısında sadece istemci şirket yönünden oylama yapıldığı, istemci … ile ilgili oylama yapılmadığı,
İstemci …’in ortağı olduğu şirketin kredi kullandığı bankalara müteselsil kefaleti sebebiyle borçlu olduğu belirtilen … A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş.’nin alacaklılar toplantısında red oyu kullandığı,
Anlaşılmıştır.
Buna göre İlk derece Mahkemesince, alacaklılar toplantısında revize projesi oylanmayan, şirket ile ilgili oylamada da alacaklısı olduğu belirtilen Bankalar tarafından red oyu verilen istemci …’in isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce, alacaklı … A.Ş. vekilinin, istemci … ile ilgili hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek, yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
Dairemizce tevhim edilen kısa kararda bu istemcinin adı maddi hataya dayalı olarak “Atila Karahan” olarak yazılmışsa da, HMK’nın 304. maddesi uyarınca re’sen gerekçeli kararda bu yanlışlık düzeltilmiştir.
III- Re’sen yapılan inceleme sonucunda:
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesine göre hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Somut olayda mahkemece hüküm fıkrasının 3 numaralı bendinde
“Davacı borçluların teklifinin adi alacaklar yönünden borçlarının %10’unun 31/12/2020 tarihine, %40’nın 31/12/2021 tarihine, %50’inin ise 31/02/2022 tarihine kadar ödeme yapmalarına, bu karara göre maddi hataları giderir şekilde yeniden ödeme tablosunun hazırlanması için konkordato komiser heyetine 3 gün süre verilmesine, ödeme planının karara eklenilmesine,” karar verilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 308/c maddesinin ikinci fıkrasına göre “Bağlayıcı hâle gelen konkordato, konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburidir.”
Bu düzenlemeye göre projede yer alsın veya yer almasın anılan borçlar için konkordato hükümleri geçerli olacaktır. Bu nedenlerle hükme ödeme tablosunun eklenmesine karar verilmesi ve tablo dışındaki alacaklıların alacaklarının yok sayılması doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, HMK’nın 355. maddesi uyarınca re’sen, 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca İlk derece mahkemesi kararının hüküm fıkrasının 3 numaralı bendindeki “bu karara göre maddi hataları giderir şekilde yeniden ödeme tablosunun hazırlanması için konkordato komiser heyetine 3 gün süre verilmesine, ödeme planının karara eklenilmesine,” ibaresi çıkarılmak suretiyle, yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle: alacaklı … vekilinin istinaf başvurusunun USULDEN REDDİNE,
II-Yukarıda (II-1) nolu bentte açıklanan nedenlerle; alacaklı … A.Ş. vekilinin istemci şirket ile ilgili istinaf sebeplerinin reddine,
III-Yukarıda (II-2) nolu bentte açıklanan nedenlerle; alacaklı … A.Ş. vekilinin istemci … ile ilgili hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, (III) nolu bentte açıklanan nedenlerle HMK’nın 355. maddesi uyarınca re’sen, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/928 E., 2019/52 K. sayılı dosyasında, 28.10.2020 tarihli Ek Kararını DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-İstemci … ile ilgili hüküm kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
2-İstemci …’in konkordatonun tasdiki talebinin REDDİNE,
3-İstemci … Ltd Şti.’nin konkordatonun tasdiki talebinin KABULÜNE, istemci şirketin konkordatoya tâbi borçlarının adi alacaklar yönünden %10’unun 31/12/2020 tarihine, %40’ının 31/12/2021 tarihine, %50’sinin ise 31/02/2022 tarihine kadar ÖDENMESİNE,
4-Çekişmeli alacak söz konusu olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Rehinli alacaklar yönünden oylama yapılıp karar alınmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Kesin mühlet kararıyla doğan ve İİK’nun 294, 295, 296 ve 297. maddelerde düzenlenen sonuçların İlk derece Mahkemesi karar tarihi olan 28.10.2020 tarihi itibariyle kalkmış olduğunun TESPİTİNE,
7-İİK’nun 306/son maddesi uyarınca hüküm fıkrasının İİK’nun 288. maddesi uyarınca İLANINA ve ilgili yerlere BİLDİRİLMESİNE,
8-İstemciler tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
9-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak yatırana iadesine,”
III-Alacaklı … A.Ş. tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
IV-Karar tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
19.12.2023 tarihinde, hazır olan alacaklılar vekillerinin yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda, İİK’nın 308/a maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren on gün içinde kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 20/12/2023

Başkan Üye Üye Katip