Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/1462 E. 2023/1691 K. 31.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/1462 – 2023/1691
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (H Ü K M Ü K A L D I R A R A K
Y E N İ D E N H Ü K Ü M K U R U L M A S I)
ESAS NO : 2023/1462
KARAR NO : 2023/1691
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/06/2021
ESAS-KARAR NUMARASI : 2019/356E., 2021/474K.
KONKORDATO İSTEYEN :
VEKİLİ :
ALACAKLILAR :

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.07.2023 tarih ve 2023/6-549 E., 2023/706 K. sayılı kararıyla, Dairemizin 14.02.2023 tarih ve 2022/2353 E., 2023/256 K. sayılı kararının bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İSTEMİN ÖZETİ :
Konkordato isteyen vekili; müvekkilinin LED armatür imalatı, plastik tesisat boru imalatı, çelik imalatı, galvaniz aydınlatma direkleri, topraklama elektrotu imalatı gerçekleştirdiğini, çeşitli nedenlerle ödeme güçlüğüne düştüğünü ileri sürerek, öncelikle geçici, daha sonra kesin mühlet verilmesini, son olarak da konkordatonun tasdikine karar verilmesini istemiştir.
YARGILAMANIN SEYRİ VE SONUCU :
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.06.2021 tarih ve 2019/356 E., 2021/474 K. sayılı kararıyla; istemci şirketin revize projesinin İİK’nun 302/2. maddesinde aranan nisabın üzerinde adi ve rehinli alacaklılar tarafından kabul edildiği, İİK’nun 305. maddesindeki konkordato tasdik şartlarının oluştuğu gerekçesiyle, konkordato tasdik talebinin kabulü ile konkordato tasdik projesine göre, adi alacaklılara, alacaklarının 31.01.2022 tarihinden başlamak üzere 48 eşit taksitle ödenmesine, rehinli alacaklar yönünden; …’nun alacağının, KGF teminatlı ve ticari kredilerin 10.09.2020 tarihinden yıllık %12.96 basit faiz ile 6 ay ödemesiz dönem sonrası, 44 ay eşit taksitli toplam 50 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 01.04.2021 tarihinde yıllık %29,72 basit faiz ile 8 ay ödemesiz, Ocak 2022 başlangıçlı, 48 ay eşit taksitli toplam 57 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 24.03.2021 tarihinde yıllık %18 basit faiz ile 6 ay faiz ödemeli, 19/01/2022 başlangıçlı, 36 ay eşit taksitli toplam 42 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 25.01.2022 tarihinden başlamak üzere yıllık %17,28 faiz oranı ile 48 ay vade ile ödenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı bir kısım alacaklılar vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 27.04.2022 tarih ve 2022/553 E., 2022/719 K. sayılı kararıyla; “…Bu haliyle teknik anlamda kesin mühlet 7226 sayılı Yasa ile getirilen 86 günlük durma süresinin eklenmesiyle 23.02.2021 günü bitmiş, buna rağmen mahkemece 19.11.2020 tarihli duruşmada kesin mühletin 03.03.2021 günü dolacağından bahisle duruşma kesin mühlet dolduktan sonrasına 25.02.2021 tarihine bırakılmış, 25.02.2021 tarihli duruşmada kesin mühlet dolmasına rağmen kesin mühlet 03.03.2021 tarihinden itibaren üç ay süreyle uzatılmış, 03.06.2021 tarihli kararla kesin mühlet İİK’nın 304/2. maddesi uyarınca 10 uzatılmış ancak yine duruşma 10 günlük sürenin dolmasından sonraya 17.06.2021 tarihine bırakılmıştır.
Artık mühletin sona erdiği, yargılama bakımından süre koşulunun ihlal edildiği ve mühletin sağladığı korumaların kalktığı kabul edilmelidir.” gerekçesiyle, alacaklılar … A.Ş., … A.Ş., …. ve … A.Ş. vekillerinin istinaf itirazları incelenmeksizin, HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek istemci şirketin konkordato isteminin usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı istemci şirket vekilince temyiz yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.11.2022 tarih ve 2022/2711 E., 2022/5210 K. sayılı kararıyla;
“İİK’nın 304/1. maddesi mahkemenin konkordato hakkındaki kararını herhalde kesin mühlet içinde verilmesi hükmünü getirmiştir. İkinci fıkrası ise “Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir” hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen maddede yargılamanın gidişatına göre, bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda, kesin mühlet içinde kararın verilemeyeceğinin anlaşılması halinde mahkemece konkordato kararının verilmesine kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebilecektir. Zira mühlet içinde karar verilemediğinde mühletin kalkması halinde, takip yasağının kalkması gibi konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyecek sonuçlar ortaya çıkabilecektir.
304. maddenin 1. maddesi düzenleyici bir hüküm içermekte olup, bu hükme bir sonuç bağlanmamıştır. Kaldı ki ikinci fıkrada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması halinde hakime 6 aylık bir mühlet tanınmıştır. Kanun koyucu abesle iştigal etmez. Kesin mühlet içinde konkordato konusunda karar verilmemesi haline bir sonuç bağlanacaksa bu hükmün kanuna dercedilmesi gerekir. Ayrıca bir sonraki fıkrada hakime 6 aylık bir süre verilmez.
Hakim; kanunda belirlenen bu süreyi ara kararına geçirerek kullanmaya başladığını belirtmek durumunda mıdır? Bu süre kesin mühlet tedbirleri ile ilgili olup, yargılamanın sonuçlandırılması ile ilgisi olmadığından bu soruya olumsuz cevap verilmelidir.
Bu durumda hakim, kendisine komiser tarafından rapor ibraz edilmesini müteakip gereken hızda yargılamasını yapıp konkordatoyu sonuçlandırmalıdır. Bu yargılama sırasında İİK 304/2 maddesinde yazılı 6 aylık sürenin hakim tarafından yargılama sırasında kullanılması da mümkündür.
Somut olayda mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerekir. Kaldı ki, komiser heyetince nihai rapor 15.04.2021 günü ibraz edilmiş, sonrasında 14.06.2021 günü rehinli malların satışının ertelenmesi talebi ile ilgili İİK’nun 307. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti yönünde rapor ibraz edilmiş, rapor tarihleri ile karar tarihi arasında geçen süre, tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında, makul kabul edilebilecek niteliktedir. Ayrıca yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan, talep edenin ve konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek gecikme nedeniyle cezalandırılması doğru görülmemiştir. Böyle bir durum, sadece borçlunun değil; alacaklıların da zarara uğramasına neden olabilecektir. Zira, kanunun aradığı nisapla kabul edilen ve alacaklıların kendilerine iflasa nazaran daha avantajlı bir durum yaratacağı inancıyla muvafakat verdikleri konkordato projesinin salt geç tayin edilmiş duruşma günü nedeniyle usulden reddedilmesi, onların da daha az oranda tatmin edilmesi sonucunu doğurabilecektir. Oysa, böyle ağır sonuçlar doğuran işlemin sorumlusu, ne alacaklılar ne de borçludur.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince, işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür.” gerekçesiyle, Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizin 14.02.2023 tarih ve 2022/2353 E., 2023/256 K. sayılı kararı ile; “İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği ve komiser atanacağı belirtilmiş, aynı maddenin beşinci fıkrasında da “Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet,… mahkemece altı aya kadar uzatılabilir” hükmü getirilmiştir.
Aynı Kanun’un 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen maddeleri (m.294-297) hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
Her ne kadar bozma ilamında rapor tarihleri ile karar tarihi arasında geçen sürenin makul kabul edilebilecek nitelikte olduğu görüşü belirtilmişse de, yasal düzenleme açık olduğundan bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır.
Dairemizin bu görüşü aşağıdaki şekilde gerekçelendirilebilir:
7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce konkordatoda geçici mühlet süreci hiç bulunmazken kesin mühlet de sadece üç ay olarak düzenlenmişti. Kesin mühlet gerektiğinde iki ay süre ile uzatılabiliyordu. O dönemde de mühlet işlemleri bu süre içinde yapılıyor ve pek alâ da yetiştirilebiliyordu.
Getirilen yenilikle uzatmasıyla birlikte beş ay geçici mühlet ve uzatmasıyla birlikte on sekiz ay kesin mühlet kabul edilmiş, işlemler ve yargılama süreci için komiserlere yirmi üç aylık bir süreç verilmiştir. Bu sürecin verimli kullanılmaması öncelikle ve kesinlikle komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin bu süreyi kötü kullanmasının, bu kapsamda mahkemeye inceleme yapma olanağı tanımaksızın geçici mühletin uzatılmasına, kesin mühlet verilmesine ve bunun uzatılmasına karar verilmesini istemeleri elbette mahkemenin hatası değildir. Zira konkordatonun uygulamasında asli görevli komiserdir. Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişmez. İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Bu noktada Yargıtay’ın alacaklıların ve borçluların sürece etkisinin olmadığı noktasındaki görüşü de değerlendirilmelidir.
20.07.2003 günü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4949 sayılı Yasa ile İcra ve İflas Kanunu’na eklenen iflasın ertelenmesi hükümleri (m.179, 179/a, 179/b, 179/c) borçlu ile mahkemenin bir araya gelerek ve alacaklıları sürece dahil etmeyerek tahsilatı ve iflası ertelediği ileri sürülerek eleştirilmiş ve konkordato da öncelikle bu eleştiriyi ortadan kaldırmak için genişletilmiş ve uygulama kabiliyetine sahip hale getirilmiştir. 7101 sayılı Kanun’un konkordatoyu güçlendirmesindeki temel neden borçlu ve alacaklıların sürece dahil olmasıdır. Bu anlamda komiser işlemlerinin borçlu ve alacaklı tarafından şikayet yolu ile mahkeme önüne getirilmesine olanak tanınmıştır (İİK m.290/III).
Gelinen noktada özellikle borçlunun süreci hızlandırmaları için komiserlere yardımcı olması, gecikmelerinde onları harekete geçirmesi ve bütün bunlara rağmen komiserlerin işlemleri yapmakta ihmale düşmeleri halinde onları asliye ticaret mahkemesine şikayet (İİK m.17) etmesi beklenir. Borçlunun sürece etki edemeyeceğine ilişkin yaklaşım isabetli değildir….
….Bu bakış açısı ile mühletin bir yıl olduğu Türk hukukunda dosyanın en geç dördüncü ya da beşinci ayda mahkemeye sunulması gerekir. Yerleşik ve komiserlerin ihmaline ya da görevi kötüye kullanmasına dayalı uygulamalar nedeniyle ilk derece mahkemeleri muvazaa iddialarını asla inceleyememektedir.
Komiserin kusurunu örtmek mahkemenin görevi değildir. Öncelikle konkordatosunda samimi olan borçlu, sonrasında da elbette alacaklılar komiseri, işlemleri bir an evvel yapması için zorlamalıdır. Somut dosyadan bağımsız olarak, özellikle borçlunun bu sürecin ve dolayısıyla takiplerden korunarak ödemeleri geciktirmesinin sağladığı yararın kendisini bu kötü sona götüreceğini öngörmesi gerekir. Bunu için Yasa’nın ilgili kısmının okunması yeterlidir.
Eğer bir mağduriyet söz konusu ise gerek alacaklı ve gerek borçlu komiserlerin tazminat sorumluluğuna başvurabilir (İİK m.290/IV atfı ile kıyasen m.227 kıyasen)
Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişemez (İİK m.304). İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Komiserin keyfi davranışları alacaklıların belirsiz, sınırsız bir mühlet ve yargılama süreci ile baş başa bırakılması anlamına gelmemelidir.
Bu sürelerin alacaklılar için sonuçları ağırdır. Mühletin etkilerini düzenleyen 294 ilâ 297’nci maddeler incelendiğinde alacaklıların sözleşmeleri feshetmesi engellenmekte, borçlu ile istemeye istemeye sözleşme ilişkisini sürdürmeleri beklenmektedir. Aynı şekilde alacaklıların takibe girişmesi ve mevcut takiplerine devam etmesi kesin biçimde engellenmekte; diğer teminatlara başvurma imkânları ellerinden alınmaktadır.
Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Sürenin borçlu tarafından kötü kullanılması halinde komiserler buna engel olmalı, komiserler tarafından kötü kullanılması halinde de borçlu komiseri işini hakkıyla yapmaya zorlamalıdır….
….Diğer taraftan bu sürenin ucu açık ve belirsiz biçimde uzatılması daha büyük bir tehlike arz etmektedir. İşlemlerin uzadığından söz edilerek 5-10 yıllık sürelerle tasdik işlemlerinin sürüncemede bırakılması ihtimali gündeme gelebilecektir. İflasın ertelenmesine ilişkin hükümlerin yasadan çıkartılmasının gerekçelerinden biri de aslında beş yıl olan sürenin çeşitli vesilelerle uzatılması idi. Yargıtay’ın yorumu ile bu tehlikenin konkordatoda da ortaya çıkabileceği söylenebilecektir. Kaldı ki, kaç günlük gecikmenin makul, kaç günlük gecikmenin fazla olduğunu saptamak da objektif bir kritere bağlanabilecek bir husus değildir.
Son olarak mühletin hükümleri yasada açıkça gösterilmiştir. Bu dönemde takip, bir kısım sözleşmelerin feshi vs yasaklanmıştır. Mühletin sona ermesi halinde yargılamaya hala devam edilse bile alacaklılar mühletin sağladığı koruma kalktığı için borçlu hakkında takiplere devam edebilecek ve sözleşmeleri feshedebilecektir. Kanun koyucunun tasdik yargılamasını süreyle sınırlaması altında yatan nedenlerden biri de bu olmalıdır.
Mühletlere ve mühlet etkilerinin devamına ilişkin sürelerle ilgili bir diğer husus da bunların borçlar hukuku süresi değil, usul hukuku süresi olmalarıdır. Bunlar hakim tarafından, yasanın öngördüğü uzatma halleri dışında uzatılıp kısaltılamaz (HMK m.90). Bu sürenin aşılmasında mahkemenin kusurundan da söz edilemez. Nasıl ki ıslah süresi, tehir-i icra süresi, istinaf ve temyiz süreleri kaçırıldığında burada kusur araştırması yapılmıyorsa ya da “kaçırılan süre makuldür, göz ardı edelim” denilemiyorsa mühlete ilişkin süreler kaçırıldığında da kusur ya da tolerans – hoşgörü değerlendirmesi yapılmamalıdır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir: Yargıtay 11. HD, 25.12.1989 gün ve 1989/8872-7469 E.K (bkz. Eriş, G.: Uygulamalı İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara 1991, s.842).
Nitekim öğretide Postacıoğlu, Berkin, Buruloğlu/Reyna sürenin geçirilmesi halinde esasa girişilmeden talebin usulden reddine karar verileceğini ifade etmiştir (Postacıoğlu, İ.E.: Konkordato, Ankara 1965, s.89, n.61; Berkin, N.: İflas Hukuku, 3.b., İstanbul 1970, s.564; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.56)….
….Kararların ne şekilde oluşturulacağı ve kaleme alınacağı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294 ve izleyen maddelerinde açıkça gösterilmiştir.
Bu bağlamda bir mahkemenin “zımnen” karar verebileceği düşünülemez.
Üstelik geçici ve kesin mühletin uzatılması ve tasdik yargılaması sırasında mühletin etkilerinin devamına ilişkin kararlar sınırsız biçimde takdire bırakılmamış, bu imkân “güçlük arz eden özel durumlar” söz konusu ise kabul edilmiştir (İİK m.289/V).
Yasa’nın keyfiyete bırakmadığı bu husus karar gerekçesinde açıkça gösterilmeli; bir diğer ifade ile bu uzatma mutlak (zımni değil) yazılı bir kararla yapılmalıdır. Bu gerekliliğin sebepleri açıkça gösterilmelidir: bugüne kadar neler yapıldı, hangi iş ve işlemler neden yetiştirilemedi, uzatılacak süre içinde neler hangi sürelerde yapılacak vb (Tanrıver, S.: Konkordato Mühletinin Uzatılması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 1995, S.3, s.409 vd.). Üstelik mahkeme bunu yaparken komiserlerin gereksiz gecikmelerini telafi etmek zorunda da değildir.
Şu husus da önem arz etmektedir:
Gerek mühletlerin uzatılması ve gerek tasdik yargılaması aşamasında mühletin etkilerinin devamına karar verilmesi aslında, mühlet verilmesi ile ortaya çıkan yasal sonuçların sürdürülmesini amaçlayan birer ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bunlar yasal sonuç olmasına rağmen özellikle icra daireleri mahkemelerden ara kararı şeklinde tedbir kararı getirilmesini istemektedir.
Zımnen ihtiyati tedbir kararı verilebileceğinin kabulü halinde bunun infaz kabiliyeti olmayacak ve borçlu da bu yasal sonuçlardan ve tedbirlerden layıkıyla yararlanamayacaktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece İİK’nın 304/2. maddesi kapsamında mühlet hükümlerinin devamına dair bir karar verilmemiş olması durumunda; kesin mühletin sona ermesi ile mühletin koruyucu etkisinin ortadan kalktığını bilen alacaklılar borçlu hakkındaki icra takiplerine devam edebilecek, sözleşmeler feshedilebilecektir. Bu nedenlerle, bozma ilamındaki mahkemece kesin mühletin dolduğu tarihten sonraya duruşma günü verilmesinin mühlet hükümlerinin devamına zımnen karar verilmiş olduğu yolundaki görüşe de katılmak mümkün olmamıştır.” gerekçesiyle, Dairemizin 27.04.2022 tarih ve 2022/553 E., 2022/719 K. sayılı kararında direnilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.07.2023 tarih ve 2023/6-549 E., 2023/706 K. sayılı kararıyla;
1-20 nolu bentlerde konkordato kurumu hakkında bilgiler verilmiş, devamında;
“21. İcra ve İflas Kanunu’nun “Konkordatonun mahkemece incelenmesi” başlıklı 304 üncü maddesi;
“Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
22. İcra ve İflas Kanunu’nun 304/1 inci maddesinde, komiserin nihai raporunu ve dosyayı teslim alan mahkemenin konkordato hakkında yargılamaya başlayacağı ve komiseri dinledikten sonra her hâlde kesin mühlet içerisinde kararını vermek zorunda olduğu belirtilmiştir.
23. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması hâlinde, tasdik yargılamasını yapan mahkemenin, gerekli görmesi durumunda komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebileceği, bu durumda da uzatılan sürenin altı aydan fazla olamayacağı belirtilerek tasdik yargılamasının devam edebileceği azami süre belirlenmiştir.
24. İcra ve İflas Kanunu’nun 304 üncü maddesine ilişkin Adalet Komisyonu raporu ve maddenin gerekçesi, mahkemeye kesin mühlet içinde bir karar vermek zorunluluğu yüklendiği, bu nedenle de ikinci fıkrada da yargılamanın gidişatına göre, bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda, kesin mühlet içinde kararın verilemeyeceğinin anlaşılması hâlinde mahkemece konkordato kararının verilmesine kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebileceği, zira mühlet içinde karar verilemediğinde mühletin kalkması hâlinde, takip yasağının kalkması gibi konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyecek sonuçlar ortaya çıkabileceği, her hâlde mühlet hükümlerinin altı aydan fazla uzatılamayacağı şeklinde olup konkordato talebini inceleyen mahkemece her hâlde kesin mühlet içerisinde konkortado hakkında karar verilmesi gerekliliğine işaret edilmiştir.
25. Konkordato talebi hakkında inceleme yapan mahkeme tarafından verilecek tasdik kararı, mutlaka kesin mühlet içerisinde verilmesi gerekmektedir. Mahkemece komiserler tarafından nihai raporun sunulmasından ve dosyanın mahkemeye tevdi edilmesinden sonra, mühlet hükümleri devam ederken tasdik yargılaması için duruşma günü tayin edilip, duruşma gün ve saati de İİK’nın 288 inci maddesi uyarınca Ticaret Sicil Gazetesi ve Basın İlân Kurumunun resmi ilân portalında ilân edilmelidir.
26. Kesin mühletin sona ereceği tarihe kadar tasdik talebi hakkında bir karar verilmemesi hâlinde kesin mühletin tüm hüküm ve sonuçları kanun gereği kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
27. Tasdik yargılaması sürecinde mahkemenin ihtiyati tedbir yoluyla borçluya karşı takip başlatılmasına veya başlamış olan takiplerin durmasına karar vermesine gerek bulunmamaktadır. Tasdik yargılaması kesin mühlet içerisinde tamamlanmak zorunda olduğu için zaten kesin mühletin sonuçları bu aşamada da etkisini göstermeye devam etmektedir. Kanun koyucu konkordato tasdik yargılamasını kısa sürede ve olabildiğince çabuk sonuçlandırmak istediği için bu yöndeki iradesini açıkça ortaya koymuş, kesin mühlet içerisinde konkordatonun tasdikine ilişkin olumlu veya olumsuz bir karar verilmesini aramıştır. Kesin mühlet içerisinde tasdik kararının verilemeyeceği belli olmuşsa bu sefer mahkemenin kesin mühleti uzatacağı, fakat bu sürenin her halükarda altı ayı geçemeyeceği hususu da kanunda açıkça hükme bağlanmıştır. Bu açık düzenleme karşısında konkordatonun tasdiki yargılamasının geciktirilmesi ve uzatılabilmesi mümkün olmayacaktır (Selçuk Öztek, Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni Konkordato Hukuku 7101 sayılı Kanunla Değişik İcra ve İflas Kanunu m. 285-309 şerhi, Ankara 2018, s. 356).
28. İcra ve İflas Kanunu’nun 304/2 nci maddesinde düzenlenen altı aylık ek mühlet süresinin, durum ve şartlara göre istisnai zamanlarda, yargılamanın gidişatına göre bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda kullanılması gerekmektedir.
29. Bilirkişi raporlarına itiraz, bilirkişilerden ek rapor alınması ya da yeni bilirkişi incelemesi yaptırılması veya teminatın tamamlanması gibi tasdik yargılamasını uzatabilecek usulî işlemlerin tamamının kesin mühlet içerisinde yapılması zorunluluk arz etmektedir. Tüm bu yasal açıklığa ve zorunluluğa rağmen uzatılan altı aylık süre içerisinde de tasdik yargılamasında bir karar verilememişse, mahkemenin konkordatonun tasdiki talebini reddetmesi gerekecektir (Öztek/Budak/Tunç Yücel/Kale/Yeşilova, s. 356, 357).
30. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince, teklif edilen konkordato talebi üzerine, 28.11.2019 tarihinde bir yıl kesin mühlet kararı verilmiş, Covid-19 pandemisinde geçen süreler dikkate alınarak 25.02.2021 tarihli duruşmada İİK’nın 289/5 inci maddesi uyarınca kesin mühletin 03.03.2021 tarihinden itibaren üç ay uzatılmasına karar verilmiştir.
31. Komiserler kurulunca 27.03.2021 tarihinde alacaklılar toplantısı yapılmış, 15.04.2021 tarihinde ise nihai rapor ve dosya mahkemeye teslim edilmiştir.
32. İlk Derece Mahkemesince 03.06.2021 tarihli duruşmada İİK’nın 304/2 nci maddesi uyarınca tasdik yargılamasına başlanmasına ve kesin mühletin on gün süre ile uzatılmasına, komiserler kurulundan rehinli malların satışının ertelenmesi talebi ile ilgili olarak İİK’nın 307 nci maddesindeki şartların gerçekleşip gerçeklemediğinin tespiti yönünde rapor alınmasına karar verilerek bir sonraki duruşma günü 17.06.2021 tarihine bırakılmış, bu tarihte de tasdik talebinin kabulüne karar verilmiştir.
33. İlk Derece Mahkemesince verilen kesin mühlet ve kesin mühletin uzatılması kararları ile birlikte kesin mühletin 13.06.2021 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
34. Somut olayda on günlük uzatma süresi ile birlikte 13.06.2021 tarihinde kesin mühlet süresi dolmuş ise de, İİK’nın 304/2 nci maddesinde, mahkemece kesin mühlet içerisinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması hâlinde hâkime altı aylık ek mühlet tanınmıştır. Mahkemece bu ek sürenin yargılama sırasında kullanılması mümkündür. İlk Derece Mahkemesince 03.06.2021 tarihli ara karar ile duruşmanın 17.06.2021 tarihine bırakılması ve mühlet hükümlerinin devamına dair ara karar da kurulmak suretiyle İİK’nın 304/2 nci maddesinde belirtilen ek sürenin hâkim tarafından kullanıldığının kabulü gerekmektedir. Ayrıca nihai raporun 15.04.2021 tarihinde sunulduğu, 03.06.2021 tarihli duruşmada komiserler kurulundan rehinli malların satışının ertelenmesi talebi ile ilgili olarak İİK’nın 307 nci maddesindeki şartların gerçekleşip gerçeklemediğinin tespiti yönünde rapor alınmasına karar verilmesi üzerine komiserler kurulunca 14.06.2021 tarihinde yeniden rapor verildiği, alınan rapor ile karar tarihi arasında geçen süre, tebliğ işlemleri, itirazların sunulması, incelenmesi ve mahkemece yapılacak değerlendirmeler dikkate alındığında kesin mühletin bitiminden dört gün sonrasında karar verilmesi makul kabul edilebilecek niteliktedir.
35. Kesin mühletin bitiş tarihi olan 13.06.2021 tarihinden sadece dört gün sonra tasdik kararının verildiği de göz önüne alındığında, yargılama sürecine etkisi bulunmayan ve kusuru olmayan konkordato talep eden ile projeye kabul oyu veren alacaklıların aleyhine olacak şekilde hüküm kurulması yerinde değildir.
36. Mahkemece geç yapılan tasdik duruşması nedeniyle talebin usulden reddedilmesi, alacaklıların, ileride verilebilecek muhtemel bir iflâs kararına göre daha avantajlı durumda bulunacakları düşüncesiyle kabul ettikleri projeye oranla daha az tatmin edilmesi sonucunu doğurabileceğinden böyle bir sonuçtan alacaklılar ve konkordato talep edeni sorumlu tutmamak gerekir.
37. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince mühlet içerisinde karar verilmediği gerekçesiyle konkordato tasdik talebinin usulden reddine karar verilmesi yerinde değildir.
38. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 09.11.2022 tarihli ve 2022/6-610 Esas, 2022/1462 Karar, 2022/6-671 Esas, 2022/1463 Karar, 08.02.2023 tarihli ve 2023/6-70 Esas, 2023/33 Karar ile 08.03.2023 tarihli ve 2023/6-239 Esas, 2023/187 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
39. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kesin mühlet içerisinde karar verilemeyeceğinin anlaşılması hâlinde mahkemenin her hâlde İİK’nın 304/2 nci maddesi uyarınca mühlet hükümlerinin uzatılmasına dair karar vermesi gerektiği, aksi hâlde mühlet hükümlerinin kendiliğinden ortadan kalkacağı, İİK’nın 304/2 nci maddesi uyarınca mühletin uzatılmasına karar verilmemesi durumunda, mühlet hükümlerinin zımnen uzadığının kabul edilemeyeceği, açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
40. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle Dairemiz kararının 6100 sayılı HMK’nın 371. maddesi gereğince bozulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I-İstem, konkordatonun tasdikine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulunca, “işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerek”tiğine dair Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyulması gerektiği belirtilerek Dairemizin direnme kararı bozulmuştur.
HMK’nın 372/(7) maddesi uyarınca; “Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.”
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca alacaklılar … A.Ş., … A.Ş., …. ve … A.Ş. vekillerinin istinaf sebeplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
II-Ancak şu hususlara işaret etmek gerekmektedir. Dairemizin 27.04.2022 tarihli kararıyla, istemci şirketin konkordatosunun tasdikine dair kararın kaldırılmasına ve İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek konkordato isteminin usulden reddine karar verilmesiyle istemci şirket hakkında bazı alacaklılarca icra takiplerine devam edileceği, yeni icra takiplerine başlanacağı, sözleşmelerin feshedileceği, istemci şirketçe bazı borçlarının ödeneceği, sonraki borçlanmaları nedeniyle yeni alacaklılarının olacağı tabiidir. Alacaklılar 27.03.2021 tarihli alacaklılar toplantısında, istemci şirketin ve kendilerinin mali ve ekonomik durumunu gözeterek kabul oyu vermişlerdir. Ülkenin ekonomik durumundaki değişiklikler, oluşan kur farkları gözetildiğinde alacaklıların aynı projeye kabul oyu vereceklerini varsaymak hatalıdır.
Bu çekince dışında gerek Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, gerekse Hukuk Genel Kurulunca işin esasına girilerek tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerektiğine işaret edilerek Dairemizin kararları bozulmuştur. Bu noktada Dairemizce tasdik şartlarının oluşup oluşmadığı değerlendirilirken iki hususun göz ardı edilmesi gerekmiştir.
Bunlardan birincisi İcra ve İflas Kanunu’nun 304. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesine göre “Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır.” İstemci hakkında verilen kesin mühlet (uzatması ile birlikte) 17.06.2021 günü dolmuştur. Hukuk Genel Kurulu bozması üzerine Dairemizce bu mühletin dolmasından sonra karar verilmesi gerekmiştir.
Nihayet, oylanan ve tasdik edilen proje adi ve rehinli alacaklılar yönünden ayrı ayrı düzenlenmiş, adi alacaklılar yönünden 31.01.2022 tarihinden başlamak üzere 48 taksitte ödeme yapılacağı belirtilmiş, rehinli alacaklıların her biri yönünden de ayrı ayrı ödeme takvimi kabul edilmiştir. Dairemizin iş bu karar tarihi itibariyle ödeme takviminin yaklaşık 21 aylık kısmı dolmuştur. Oylama bu şekilde yapıldığından ödeme takvimine müdahale de edilememektedir.
Bu durumda Dairemizce, İlk derece Mahkemesinin 17.06.2021 tarihli kararı kaldırıldığından, istemci şirketin konkordatosunun tasdikine dair yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle; HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca alacaklılar … A.Ş., … A.Ş., …. ve … A.Ş. vekillerinin istinaf sebeplerinin reddine,
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle; YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
Buna göre;
“1-İstemci 367244 ticaret sicil numaralı …’nin talebinin kabulüne, konkordatosunun tasdiki ile konkordato tasdik projesine göre, adi alacaklılara, alacaklarının 31/01/2022 tarihinden başlamak üzere 48 eşit taksitle ödenmesine,
Rehinli alacaklar yönünden; …’nun alacağının, KGF teminatlı ve ticari kredilerin 10/09/2020 tarihinden yıllık %12.96 basit faiz ile 6 ay ödemesiz dönem sonrası, 44 ay eşit taksitli toplam 50 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 01/04/2021 tarihinde yıllık %29,72 basit faiz ile 8 ay ödemesiz, ocak 2022 başlangıçlı, 48 ay eşit taksitli toplam 57 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 24/03/2021 tarihinde yıllık %18 basit faiz ile 6 ay faiz ödemeli, 19/01/2022 başlangıçlı, 36 ay eşit taksitli toplam 42 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 25/01/2022 tarihinden başlamak üzere yıllık %17,28 faiz oranı ile 48 ay vade ile ödenmesine,
2-Kesin mühletin sona ermesi ile kesin mühlet kararı ile doğan ve İİK’nun 294, 295, 296 ve 297. maddesinde düzenlenen sonuçların kalkmış olduğunun tespitine,
3-İlk derece mahkemesince verilen tüm tedbir kararlarının ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle kalkmış olduğunun tespitine,
4-İİK’nun 307. maddesi gereğince, şirkete ait işletmenin faaliyetinde kullanılan … plakalı araçlar ile, … parsel no.lu fabrika binası olarak kullanılan taşınmazın muhafaza altına alınması ve satışının ilk derece mahkemesi karar tarihinden itibaren bir yıl süre ile ertelenmesine,
İİK’nun 307.maddesi gereğince, işletmenin faaliyetinde kullanılan finansal kiralama konusu 3400171492 numaralı kanal kazıcı ve yükleyici aracın iadesinin ilk derece mahkemesi karar tarihinden itibaren bir yıl süre ile ertelenmesine,
… palakalı aracın ve … no.lu taşınmazların işletmenin faaliyeti için zorunlu olmadığı anlaşılmakla bu menkul ve gayrimenkule yönelik talebin reddine,
5-İ.İ.K.’nun 308/b maddesi uyarınca alacakları itiraza uğramış olan tüm alacaklılara tasdik kararının ilanı tarihinden itibaren 1 ay içerisinde dava açabileceklerinin ihtarına, dosya kapsamı itibariyle İ.İ.K.’nun 308/b-2 maddesi gereğince depo kararı verilmesine yer olmadığına,
8-İ.İ.K. 306/son maddesi gereğince, hüküm fıkrasının İ.İ.K.’nun 288. maddesi uyarınca ilanına ve ilgili yerlere bildirilmesine,
9-İstemin mahiyeti gereği alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile eksik 14,90 TL harcın istemciden Hazineye gelir kaydına,
10-İstemci tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider avansının H.M.K.’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde iadesine,
11-İstemin mahiyeti gereği yargılama giderlerinin istemci üzerinde bırakılmasına,”
III-İstinaf yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, avansın kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak yatıranlara iadesine,
IV-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
31.10.2023 tarihinde, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı, İİK m. 308/a gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 31/10/2023

Başkan Üye Üye Katip