Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/1422 E. 2023/1597 K. 17.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/1422 – 2023/1597
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (D İ R E N M E – G Ö R E V S İ Z L İ K)
ESAS NO : 2023/1422
KARAR NO : 2023/1597

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/07/2019
ESAS-KARAR NUMARASI : 2019/376 E.-2019/623 K.
DAVACI
VEKİLİ
DAVALI

Dairemizin 08.03.2023 tarih ve 2023/503 E., 2023/459 K. sayılı kararının, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 12.06.2023 tarih ve 2023/1638 E., 2023/2323 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili 03.07.2019 tarihli dava dilekçesinde; taraflar arasında hizmet alım sözleşmesi bulunduğunu, müvekkilince mahkeme ilamlarına dayalı olarak başlatılan icra takiplerinde üçüncü kişilere ödemeler yapıldığını, taraflar arasındaki sözleşme gereğince her bir ödemeden davalı yüklenicinin sorumlu olduğunu, ödenen tutarın davalı müflis şirketin iflas masasına kaydı için yaptıkları başvurunun iflas idaresince reddine karar verildiğini ileri sürerek, toplam 731.845,69 TL.’nin davalı müflis şirketin iflas masasına kaydına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket iflas idaresi vekili Dairemiz kararından sonra sunduğu cevap dilekçesinde; mahkemece davanın İİK’nın 235. maddesindeki 15 günlük hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının araştırılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek üzere dava dışı 3. kişilere yapılan ödemelerin iflas kararından sonra yapıldığını, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin istikrar kazanmış içtihatlarında bu alacakların masa borcu olmadığı, genel nitelikli alacak olup, tasfiyede bakiye kalırsa ödenecek alacaklar olduğunun kabul edildiğini, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma ilamında ise tam aksi yönde bir değerlendirmeye yer verildiğini, bu yöndeki görüş değişikliğinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan ve/veya İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan çıkacak bir kararla mümkün olduğunu, bu nedenlerle davanın genel mahkemelerde görülmesi gerektiğini, dava konusu taleplerin zaman aşımına uğradığını, rücuen alacak istemine konu her bir dava dosyası yönünden müvekkili şirketin sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise rücu edilebilecek miktarın tespitinin yargılamayı gerektirdiğini, bu nedenle iflas idaresinin kararında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını, alacağın dayanağını oluşturan dava dosyalarında davanın müvekkiline ihbar edilmiş olması gerektiğini, dava dışı işçilerin başka şirketler bünyesinde çalışmaları olup olmadığının önem arzettiğini, iş yeri devrine ilişkin hükümlerin uygulanmasının da gündeme gelebileceğini, dava dışı 3. kişilere ödenen yargılama giderleri, vekalet ücretleri ve icra takip masraflarının müvekkile rücu edilemeyeceğini savunarak, davanın öncelikle usulden reddine, aksi halde zaman aşımı nedeniyle veya esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesinin 05.07.2019 tarih ve 2019/376 E., 2019/623 K. sayılı kararıyla; talebin arabuluculuğa elverişli olup, aynı zamanda dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı, davacının arabulucuya başvuruda bulunmaksızın işbu davayı açtığı gerekçesiyle, davanın HMK. 114. ve 115. maddeleri gereğince usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 26.02.2020 tarih ve 2020/372 E., 2020/378 K. sayılı kararıyla; İlk derece Mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan, HMK’nın 353/(1)-b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; İlk derece Mahkemesinin kayıt kabul davası açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulmasının bir dava şartı olduğu yönündeki gerekçesinde isabet bulunmadığı,… Dosya kapsamından, davacı tarafça muhtelif mahkeme kararlarına dayalı olarak, ilamdaki hak sahiplerince başlatılan icra takiplerinde iflas tarihinden sonra muhtelif ödemeler yapıldığı, davacının ödeme toplamının iflas masasına kaydı talebiyle yaptığı başvurunun, iflas idaresince 05.02.2019 tarihli kararla reddine karar verildiği, Yargıtay 23. H.D.’nin 05.04.2016 tarih ve 2556 E., 2121 K., 24.02.2016 tarih ve 2015/9916 E., 2016/1042 K., 24.12.2015 tarih ve 6023 E., 8423 K. 23.11.2015 tarih ve 2014/6942 E., 2015/7535 K., 21.12.2015 tarih ve 351 E., 8323 K. sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere dava dışı üçüncü kişiler tarafından açılan davalar sonucu hüküm altına alınan alacakların, iflas tarihinden sonra ödenmesi suretiyle, TBK’nın 168. maddesine dayalı rücu hakkının (iflastan sonra) doğduğu, bu durumda alacak iflastan önce doğmadığından, sırasına ve esasına itiraz edilebilecek, İİK’nın 235. maddesine dayalı kayıt kabul istemine konu olabilecek müflis borçlarından olmayıp, iflastan sonra doğan ve müflisin genel hükümlere göre sorumlu olduğu ve iflas masasının dağıttığı iflas (garame) hissesi oranında değil, tasfiyede bakiye kalırsa alacaklıya ödenecek olan genel nitelikli bir alacak niteliğinde olduğu, buna göre İlk derece Mahkemesinin somut uyuşmazlığın arabuluculuk dava şartına tabî olduğu yolundaki kabulünün sonucu itibariyle doğru olduğu gerekçesiyle HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının gerekçesi düzeltilerek, HMK 114 ve 115 maddeleri gereğince davanın usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı davacı vekilince temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 16.02.2022 tarih ve 2021/1973 E., 2022/810 K. sayılı kararıyla; “Dava, İş Mahkemesi kararlarına dayalı olarak ödenen işçilik alacaklarının, müflis davalının iflas masasına kayıt ve kabulü istemine ilişkindir.
İflas masasının safi (net) mevcudu (masaya giren mal, alacak ve haklar), alacakların ödenmesine tahsis olunur. (İİK m. 184,I,c.1). Buradaki ‘alacaklar’ teriminden maksat, aslında yalnız ‘iflas alacaklarıdır.’ İflas alacağı, iflas açıldığı anda müflise karşı hukuken mevcut olan alacaklar yani müflisin iflasın açıldığı andaki borçları olup, iflas masasından istenebilirken (masaya yazdırılabilirken), müflisin iflas açılmasından sonra doğan borçları, iflas alacağı olmadığından, iflas masasından talep edilemez. İflas masasından istenebilecek (hatta, iflas alacaklarından daha önce ödenecek) olan, bir başka alacak çeşidi de masa alacaklarıdır. Bunun masa bakımından adı ‘masa borcudur.’ Masa borçları müflisin değil, (çünkü, müflisin iflas açıldıktan sonra masayı bağlayıcı nitelikte borçlanmasına imkân yoktur.) iflas masasının yaptığı borçlardır. Masa borçları, iflasın açılmasından iflas tasfiyesinin sonuçlanmasına kadar, iflas masası (masa adına iflas dairesi veya iflas idaresi) tarafından yapılan borçlardır. (İİK 248, 303/2) Masa alacakları iflas masasından tam olarak ödenir. (örn: İflas kararının ilanı giderleri (İİK 166;219), defter tutma (İİK 161;208) giderleri (İİK 160), masa mallarının muhafazası için kiralanan depo için ödenecek kira, iflas idaresinin ücreti (İİK 223,IV), masanın (iflas idaresinin) taraf olduğu davaları takip eden avukatın avukatlık ücreti vb.) Bu sayma, tahdidi değildir; masa borçlarına bazı misaller vermek içindir. Şu halde, masa alacakları (borçları), iflas açıldıktan sonra iflasın tasfiyesi için bizzat masa (yani, masa adına iflas dairesi veya idaresi) tarafından yapılan borçlardır. Masadan ödenecek alacakların, iflas alacağı ve masa alacağı olarak ikiye ayrılmasının pratik önemi şudur: Masa alacakları, iflas masasından tam olarak ödenir. Masa alacakları, iflas alacaklarından daha önce ödenir (İİK 248). Oysa, iflas alacaklarının tam olarak ödenmesi çok enderdir (belki yalnız İİK nın 206. maddenin ilk üç sırasındaki imtiyazlı alacaklar tam olarak ödenir.) İflas alacakları (özellikle İİK’nın 206. maddenin dördüncü sırasındaki imtiyazsız alacaklar), iflas masasının dağıttığı iflas (garame) hissesi oranında ödenir. İşte bu nedenle, iflas masasından istenen bir alacağın, iflas alacağı mı, yoksa masa alacağı mı olduğunu belirlemenin büyük önemi vardır. (Kuru Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Tamamen Yeniden Yazılmış ve Genişletilmiş 2. Baskı, S. 1212 vd. Ankara, 2013) İflas masrafları ve masa borçları sıra cetvelinde yer alamayacağından, iflas masası aleyhine genel mahkemede açılması gereken davada İİK’nın 235. maddesindeki süreler uygulanmaz. Kayıt kabul davaları, iflasından önce müflisten alacaklı olanların, bir diğer ifade ile iflas alacaklılarının alacaklarını iflas masasına kaydettirmek için açtıkları ve dayanağını İİK’nın 235. maddesinden alan davalardır.
Tüm bunların yanında İİK’nın 204 maddesi, ‘Alacaklı müflisle birlikte borçlu olandan alacağının bir kısmını almış ise müşterek borçlunun müflise rücu hakkı olsun olmasın borcun tamamı masaya kaydolunur.
İflas masasına kaydolunmak hakkı alacaklının ve müşterek borçlunundur.
Alacaklı masaca yapılan taksimde alacağının tamamına düşen hisseden alacağını tamamlıyacak kadarını alır; geriye kalan paradan müşterek borçluya, rücu hakkı olduğu miktara düşen hisse verilir. Artan para da masaya kalır’ hükmünü içermektedir. Bu madde içeriğinde, alacaklının kısmen tatmin edildiği halde bile, alacağın tamamının masaya kaydı gerektiği belirtmiştir. Ödemenin iflasın açılmasından önce veya sonra vuku bulması, alacağın tamamının masaya kaydedilmesi bakımından fark yaratmaz. Yasa ‘kayıt’tan söz ettiğine göre bu bir masa borcu ya da ‘iflastan sonra doğan genel nitelikli alacak’ olmayıp iflas alacağıdır ve üçüncü fıkrada açıkça söylendiği gibi ‘taksim’ yani paraların sıra cetveline uygun biçimde düzenlenen pay cetveli ile paylaştırılması sırasında ödenecektir; bu ödeme için tasfiye bakiyesinin kalması hali gibi bir düzenleme bulunmamaktadır. Alacaklı birlikte borçlu olan kimse tarafından kısmen tatmin edilmişse tatmin edilmediği kısım için alacaklı, yaptığı ifa kısmı için de birlikte (olayımızda müteselsil) borçlu masaya kayıt hakkını haizdir (İİK m.204/II).
Somut olayda, dava dışı işçiler alt işveren …. Ltd. Şti’nin de aralarında bulunduğu birkaç alt işveren yanında dönemler halinde, davacı (üst işveren) … AŞ tesislerinde çalışmış; iş sözleşmesi çerçevesinde kurulan ilişkinin sona ermesi üzerine üst işverenle birlikte alt işverenlere karşı iş mahkemesinden aldığı ilamı icra takibine konu etmişlerdir. İcra emri tebliğinden sonra üst işveren konumundaki davacı şirket dosya borcunu ödemek suretiyle icra dosyasını infazen kapatmış ve işçilerin çalıştığı dönemlere isabet eden tutarlar için alt işverenlere rücu etmiştir.
Dava konusu alacak esasen dava dışı işçilerin çalıştığı dönemde ve nihayet iş sözleşmesinin sona ermesi ânında doğmuştur. Ödeme ile şirketin şahsında yeni bir alacak doğmuş değildir, doğan sadece rücu hakkıdır.
Bu durumda mahkemece, temel alacağın alacaklısı olan dava dışı işçilerin halefi sıfatıyla davacı … A.Ş. alacağının rücu hakkı kapsamında ve iflas alacağı olarak sıra cetveline kaydına karar verilmesi ve işçilerin iş sözleşmesine dayalı alacağı İcra ve İflâs Kanunu’nun 206’ncı maddesinin birinci sırasında gösterilen şartları taşıyor ise, davacı … A.Ş. alacağının da (yine halefiyet esası gereği) sıra cetvelinde birinci sıraya yazılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle davacı alacağının genel alacak olarak değerlendirilmesi suretiyle, davanın usulden reddedilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle, Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizce HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verilmiş, taraf vekilleri davet edilerek bozma kararına karşı diyecekleri sorulmuş, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyulmasına karar verilmiş, 17.05.2022 tarih ve 2022/723 E., 2022/810 K. sayılı kararıyla; “İlk derece Mahkemesince; 03.07.2019 tarihinde açılan davada davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeden 05.07.2019 tarihli kararla arabuluculuk dava şartı bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, Dairemizce mahkemenin kayıt kabul davalarının arabuluculuk dava şartına tâbi olmadığı görüşünün doğru olmadığı, ancak talebin kayıt kabul olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle kararın sonucu itibariyle doğru olduğu gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, karar sonucu itibariyle doğru olduğundan ve davacı vekilinin hiç bir istinaf itirazı kabul edilmediğinden, re’sen gerekçesi değiştirilerek davanın usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Yargılamanın gelinen aşamasında dahi davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir. İlk derece Mahkemesince dava dilekçesinin tebliği ile başlayan dilekçeler teatisi, ön inceleme ve tahkikat aşamaları yapılmamış, davalı vekilinin muhtemel ilk itirazları, def’ileri incelenmemiştir. Yargıtay bozma kararı üzerine bu aşamaların Dairemizce gerçekleştirilmesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun sistematiğine uygun olmayacak, aksi yöndeki yorum tarzı somut uyuşmazlıkta ilk derece yargılamasının yapılmamış olması sonucunu doğuracaktır.
Dairemizce, açılan duruşma HMK’nın 373/3 maddesine dayalı olup, istinaf aşaması ile ilgili HMK’nın 359. maddesine göre duruşma açılmamıştır. Bu nedenle somut olayda HMK’nın 353. maddesindeki kararların verilebileceği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda Dairemizce, uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma kararında da açıklandığı üzere davanın kayıt kabul istemine yönelik olduğu ve arabuluculuk dava şartına tâbi olmadığı” gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvusunun kabulüne, HMK’nın 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, uyuşmazlığın esasının incelenmesi için dosyanın kararı veren Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.10.2022 tarih ve 2022/424 E., 2022/702 K. sayılı kararıyla; “… somut olay değerlendirildiğinde; mahkememizce arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediğinden davanın usulden reddine karar verildiği, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusu yerinde bulunarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın başka bir gerekçe ile usulden reddine hükmolunduğu, bu aşamada mahkememiz kararının hukuki varlığını yitirdiği, bölge adliye mahkemesi kararının temyizi sonucunda Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nce verilen bozma ilamında HMK’nin 373/2. maddesi de dikkate alınarak dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderildiği, bölge adliye mahkemesince bozma ilamına uyulduğu, bu doğrultuda ilgili yasa hükümleri ve bozma ilamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yaparak hüküm mahkemesi sıfatıyla dosyanın esası hakkında karar verilmesi yerine hukuki varlığını kaybetmiş kararımızın kaldırılmasına karar verildiği, oysa ki yeniden esas hakkında hüküm kuran bölge adliye mahkemesi tarafından bozma kararına uyulmakla yapılan yargılamanın ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi mahiyetinde olmadığı, başka bir anlatımla bölge adliye mahkemesince yeniden esas hakkında verilmesi, dolayısıyla hayatiyetini o anda kaybeden kararımıza bozma ilamı sonrası hayatiyet kazandırılması doğru olmadığından, bu aşamada mahkememizce yapılacak her bir işlem ile verilecek kararın yok hükmünde olacağı ve gereksiz yere yargılamanın uzamasına yol açacağı görülmüştür.
Mevcut davaya yukarıda anlatılan açıklamalar ışığında bakma görev ve yetkisinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi olduğu” gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliği nedeni ile HMK nun 114/1-c ve 115/2 maddesi gereğince davanın usulden reddine, kararın kesinleşmesini müteakip talep halinde dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.
Dairemizin 08.03.2023 tarih ve 2023/503 E., 2023/459 K. sayılı kararı ile; “…Yukarıdan beri yapılan açıklamalar ve gösterilen yasal düzenlemeler bir arada değerlendirildiğinde somut uyuşmazlıkta, ilk derece yargılama aşamalarını yerine getirme görevi ilk derece Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesine aittir.
Bu nedenle Dairemizce Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/(1)-c ve 115/(2) düzenlemeleri uyarınca Dairemizin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıkabileceğini öngöremediğinden merci tayini hakkında hüküm sevk etmemiştir. Ne var ki açılmış her davanın bir kararla sonuçlandırılması gerektiğine ilişkin evrensel yargılama hukuku ilkesi gereği, kararımıza temyiz yolu açık tutulmakla birlikte, temyiz edilmeksizin kesinleşmesi halinde de dosyanın görevli yargı yerini belirtmek için iflas sıra cetveline itiraza ilişkin hüküm ve kararların temyiz incelemesini yapan Yargıtay 6. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmüştür.” denilerek, Dairemizin görevsizliği nedeni ile HMK’nın 114/(1)-c ve 115/(2) maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemiz kararının tebliği üzerine davacı vekilince sunulan dilekçe ile kararın kesinleşmesini müteakip dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesini, görevli mahkemenin belirlenmesi için dosyanın Yargıtay 6. Hukuk Dairesine gönderilmesini talep edilmesi üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 12.06.2023 tarih ve 2023/1638 E., 2023/2323 K. sayılı kararıyla; “6100 sayılı HMK’nın 373/2. maddesi, ‘Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.’ emredici hükmünü ihtiva etmektedir. Bu takdirde bölge adliye mahkemesi, 344. madde uyarınca peşin alınan gideri kullanarak, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinleyecek, bozma kararındaki esaslar dairesinde yargılama yaparak bu yargılama sonunda yeni bir karar verecektir.
Somut olayda; Bölge Adliye Mahkemesinin 27.02.2020 tarihli ve 2020/372 Esas, 2020/378 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulduğu ve Dairemizin 2021/1973 Esas, 2022/810 Karar sayılı ilamı ile işbu hükmün bozulduğu anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; HMK’nın 373/2 maddesine uygun şekilde, bozma sonrası yargılama yapmakla görevli mahkeme Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi olduğundan, adı geçen bölge adliye mahkemesince verilen görevsiz kararı doğru olmamış ve bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle, Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dairemizin 08.03.2023 tarih ve 2023/503 E., 2023/459 K. sayılı kararının gerekçesi:
I-Dava, kayıt kabul istemine ilişkindir.
Yukarıda özetlendiği üzere İlk derece Mahkemesince henüz taraf teşkili yapılmadan ve delil toplamadan arabuluculuk dava şartının yerine getirilmemesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemizce HMK’nın 353/(1)-b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca sonucu itibariyle doğru olan İlk derece Mahkemesi kararının gerekçesi düzeltilerek yeniden aynı kararın verilmesine karar verildiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesince Dairemiz kararı bozularak dosyanın Dairemize gönderildiği, Dairemizce duruşma açılarak bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra HMK’nın 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın kararı veren Mahkemeye gönderilmesine karar verildiği, dosyanın gönderildiği Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesince uyuşmazlığa bakmakla Dairemizin görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiği, kararın yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği anlaşılmıştır.
II-Uygulanan hükmün niteliği bakımından;
6100 sayılı HMK’nın 353/1. maddesi, “Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
..4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.” hükmünü içermektedir.
Bu hükümde HMK’nın 353/(1). maddesi kapsamında verilen kararların “kesin” nitelikte olduğu açıkça belirtilmesine karşın 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 39. maddesi ile HMK’nın “Temyiz edilemeyen kararlar” başlıklı 362/(1) maddesindeki “Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:” hükmüne eklenen g bendi ile “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar.” düzenlemesi yapılmıştır.
Buna göre Dairemizin 17.05.2022 tarihli, HMK’nın 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.07.2019 tarih ve 2019/376 E., 2019/623 K. sayılı kararının kaldırılmasına ve dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair kararı “KESİN” niteliktedir. Dairemiz kararının yanlış olduğu varsayımında dahi İlk derece Mahkemesince Dairemiz kararı doğrultusunda yapılmamış bulunan ilk derece yargılamasının yapılması gerekmektedir.
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.10.2022 tarihli görevsizlik kararı, Dairemiz kararının kesin niteliğiyle bağdaşmamaktadır.
III-Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Felsefesi Bakımından
Bölge adliye mahkemeleri ve bu bağlamda istinaf yasa yolu modern hukuk sistemlerinde hukuk güvenliği bakımından kabul gören iki dereceli yargılama sisteminin tesisi için kabul edilmiş ve Türk hukuk sistemine alınmıştır. Bu sistem kişilerin hak aramak konusunda dereceli mahkemelere erişimlerinin sağlanarak adaletin ve hukuk güvenliğinin sağlanmasını amaçlamaktadır.
Çeşitli vesilelerle ilk derece mahkemesinin atlanarak, davanın doğrudan ve aslında ilke olarak denetim mahkemesi niteliğindeki bölge adliye mahkemesinde açılmasına olanak tanınması, anayasal bir güvence olan dereceli yargılama sisteminin devre dışı bırakılması ve sonuçta kişilerin hukuk güvenliğinin zedelenmesi anlamına gelir.
Nitekim bu doğrultuda Dairemizin 17.05.2022 tarihli kararında; yargılamanın gelinen aşamasında dahi davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmediği, usul yönünden İlk derece Mahkemesi, istinaf ve temyiz aşamaları gerçekleşmiş ise de uyuşmazlığın esası yönünden İlk derece Mahkemesince yapılması gereken dava dilekçesinin tebliği ile başlayan dilekçeler teatisi, ön inceleme ve tahkikat aşamalarının yapılmadığı, davalı vekilinin muhtemel ilk itirazları ve def’ilerinin incelenmediği, Yargıtay bozma kararı üzerine bu aşamaların Dairemizce gerçekleştirilmesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun üç aşamalı yargılama sistematiğine uygun olmayacağı, aksi yöndeki yorum tarzının somut uyuşmazlıkta ilk derece yargılamasının yapılmamış olması sonucunu doğuracağı, Yargıtay 6. Hukuk Dairesince, bu hususlar ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş olduğu gözetilerek dosyanın İlk derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği hususları açıklanmıştır.
Gerçekten de, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin görevsizlik kararında belirtildiği üzere İlk derece yargılamasının Dairemizce yapılması durumunda, Dairemiz kararı doğrudan temyiz incelemesi için Yargıtay’ca incelenecek tarafların kanun yolu aşamalarından birine başvurma hakkı ellerinden alınmış olacak, bu durum Anayasanın 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesine ve 36. maddesindeki hak arama hürriyetine, aynı haklarla ilgili AİHS’nin 6. ve 14. maddelerine aykırı olacaktır.
IV- Bölge Adliye Mahkemelerinin Görevi Bakımından
5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 33’üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasına göre bölge adliye mahkemelerinin temel görevi “Adlî yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak”tır.
Yasa ile açıkça düzenlenmedikçe bölge adliye mahkemelerine doğrudan dava açılamaz (örneğin HMK m.439/1).
Nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yapılamayacak işlemler” başlıklı 357’nci maddesinin 1 numaralı fıkrasına göre bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166’ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince re’sen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
Bu çerçevede bölge adliye mahkemesinde İlk derece Mahkemesince yapılmamış olan ilk derece yargılama aşamalarının yapılmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
V- Bölge Adliye Mahkemelerinin Kararlarının Niteliği Bakımından
Bölge adliye mahkemeleri esasen ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak istinaf başvurularını inceler. İstinaf incelemesinin ne şekilde yapılacağı ve bu inceleme üzerine ne şekilde karar verileceği de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ilâ 360’ıncı maddeleri arasında gösterilmiştir.
Yasa’nın istinaf incelemesi için benimsediği temel felsefe uyuşmazlıkların mümkün olduğunca çabuk sonuçlanması için ilk derece mahkemesi kararlarında görülen ve düzeltilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine gerek görülmeyen hataların bölge adliye mahkemesince giderilmesidir. Bu haliyle istinaf incelemesi kimi zaman bir vakıa denetimi ve delil değerlendirme fonksiyonunu da içerse de bu fonksiyon ilk kez yargılama yapan ilk derece mahkemesinin yerine geçmek niteliğinde değildir.
Bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını kaldırmış ya da düzeltmiş olsa bile davanın asıl muhatabı ilk derece mahkemesidir. Nitekim bölge adliye mahkemesinde kesin olarak verilen kararlarda sair işlemlerin yapılması ve dosyanın arşivlenmesi de ilk derece mahkemesine bırakılmıştır.
VI-Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi kararının gerekçesi yönünden;
İlk derece Mahkemesince; 03.07.2019 tarihinde açılan davada, istinaf ve Yargıtay aşamaları geçtikten ve Dairemizin kaldırma kararından sonra dava dilekçesi davalı şirket iflas idaresine tebliğ edilmiş; “mahkemece arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediğinden davanın usulden reddine karar verildiği, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusu yerinde bulunarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın başka bir gerekçe ile usulden reddine hükmolunduğu, bu aşamada mahkemenin kararının hukuki varlığını yitirdiği, bölge adliye mahkemesi kararının temyizi sonucunda Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nce verilen bozma ilamında HMK’nin 373/2. maddesi de dikkate alınarak dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderildiği, bölge adliye mahkemesince bozma ilamına uyulduğu, bu doğrultuda ilgili yasa hükümleri ve bozma ilamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yaparak hüküm mahkemesi sıfatıyla dosyanın esası hakkında karar verilmesi yerine hukuki varlığını kaybetmiş kararın kaldırılmasına karar verildiği, oysa ki yeniden esas hakkında hüküm kuran bölge adliye mahkemesi tarafından bozma kararına uyulmakla yapılan yargılamanın ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi mahiyetinde olmadığı, başka bir anlatımla bölge adliye mahkemesince yeniden esas hakkında (karar) verilmesi, dolayısıyla hayatiyetini o anda kaybeden karara bozma ilamı sonrası hayatiyet kazandırılmasının doğru olmadığı, bu aşamada mahkemece yapılacak her bir işlem ile verilecek kararın yok hükmünde olacağı ve gereksiz yere yargılamanın uzamasına yol açacağı” gerekçesiyle, Dairemizin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Öncelikle Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi kararının kabulünün aksine Dairemizin 26.02.2020 tarihli kararında, İlk derece Mahkemesi kararının sonucu itibariyle doğru olması nedeniyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Yine aynı kararın devamında sonucu itibariyle doğru olan İlk derece Mahkemesi kararının gerekçesi re’sen düzeltilmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma ilamında; dava konusu alacağın iflas tarihinden önce doğmuş olan iflas alacağı olduğu kabul edildiği halde, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş olduğu, İlk derece Mahkemesi ile Dairemiz arasındaki uyuşmazlığın arabuluculuk dava şartından kaynaklandığı, İlk derece Mahkemesince davalıya tebligat dahi yapılmamış olduğu, taraf delillerinin toplanmamış olduğu, ön inceleme ve inceleme aşamalarının henüz yapılmamış olduğu gözden kaçırılarak, “Bu durumda mahkemece, temel alacağın alacaklısı olan dava dışı işçilerin halefi sıfatıyla davacı … A.Ş. alacağının rücu hakkı kapsamında ve iflas alacağı olarak sıra cetveline kaydına karar verilmesi ve işçilerin iş sözleşmesine dayalı alacağı İcra ve İflâs Kanunu’nun 206’ncı maddesinin birinci sırasında gösterilen şartları taşıyor ise, davacı … A.Ş. alacağının da (yine halefiyet esası gereği) sıra cetvelinde birinci sıraya yazılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle davacı alacağının genel alacak olarak değerlendirilmesi suretiyle, davanın usulden reddedilmesi doğru olmamıştır.” şeklinde verilecek nihai kararı da bildirir şekilde karar verilmiş, dosya Dairemize gönderilmiştir.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalar ve gösterilen yasal düzenlemeler bir arada değerlendirildiğinde somut uyuşmazlıkta, ilk derece yargılama aşamalarını yerine getirme görevi ilk derece Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesine aittir.
Bu nedenle Dairemizce Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/(1)-c ve 115/(2) düzenlemeleri uyarınca Dairemizin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıkabileceğini öngöremediğinden merci tayini hakkında hüküm sevk etmemiştir. Ne var ki açılmış her davanın bir kararla sonuçlandırılması gerektiğine ilişkin evrensel yargılama hukuku ilkesi gereği, kararımıza temyiz yolu açık tutulmakla birlikte, temyiz edilmeksizin kesinleşmesi halinde de dosyanın görevli yargı yerini belirtmek için iflas sıra cetveline itiraza ilişkin hüküm ve kararların temyiz incelemesini yapan Yargıtay 6. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmüştür.
II-Dairemizin önceki kararında Direnme gerekçesi:
Yukarıda özetlendiği üzere, davacı vekilince Dairemizin 08.03.2023 tarih ve 2023/503 E., 2023/459 K. sayılı kararını temyiz etmemiş, HMK’nın 21/(1)-c maddesi uyarınca dosyanın yargı yeri belirlenmesi için Yargıtay 6. Hukuk Dairesine gönderilmesini istemiştir. Dairemiz kararına yönelik bir temyiz başvurusu olmamasına ve dosyanın “merci tayini” için gönderilmiş olduğu Dosya Gönderme Formunda açıklanmış olmasına karşın Yargıtay 6. Hukuk Dairesince temyiz incelemesi yapılmıştır.
Bu nedenlerle Dairemizin önceki kararında direnilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dairemizin 08.03.2023 tarih ve 2023/503 E., 2023/459 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
2-Dairemizin GÖREVSİZLİĞİ nedeni ile HMK’nun 114/(1)-c ve 115/(2) maddesi uyarınca DAVANIN USULDEN REDDİNE,
3-Kararın kesinleşmesini müteakip talep halinde dosyanın yetkili ve görevli ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ne gönderilmesine,
4-Yargılama giderlerinin yetkili ve görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
5-İş bu kararın taraflardan birince süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi halinde kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulması halinde ise başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren Dairemize başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerektiği, aksi takdirde re’sen HMK 20. maddesi gereğince Dairemizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususunun taraflara ihtarına,
6-İş bu kararın taraflardan birince kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi halinde dosyanın HMK 21/1-c maddesi uyarınca yargı yeri belirlenmesi için Yargıtay 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
17.10.2023 tarihinde, talep eden vekili ile davalı şirket iflas idaresi vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da TEMYİZİ KABİL olmak üzere OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 17/10/2023

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza