Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/122 E. 2023/109 K. 25.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/122 – 2023/109
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)

ESAS NO : 2023/122
KARAR NO : 2023/109

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/12/2021
ESAS-KARAR NUMARASI : 2021/736 E.-2021/1019 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI
VEKİLİ :

Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 29.11.2011 tarihinde Res Katkı Payı Anlaşması imzalandığını, davalı tarafça 2013 yılı üretimine ilişkin RES katkı payı bedelinin 15.01.2014 ve 23.01.2014 tarihli yazılar ve ekinde fatura ile bildirildiğini ve müvekkilince fatura bedelinin ödendiğini, 2014 ve 2015 yılları üretimlerine ilişkin hesap yöntemi tek taraflı olarak değiştirilerek düzenlenen faturaların müvekkilince dava konusu yapıldığını, en son Yargıtay aşamasından da geçerek müvekkili lehine kesinleştiğini, davalının ilgili fatura düzenleme döneminden 8 yıl sonra lehe yargı kararları yok sayılıp 2013 yılı katkı payı alacağına ilişkin Anlaşma ve Yönetmelik hükümlerinden farklı bir hesap yöntemi izleyerek fark faturası düzenlediğini, öncelikle 15.01.2014 tarihine kadar düzenlenmesi gereken faturada ve faturaya dayanak yazıda fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığını, bu nedenle zaman aşımı def’inde bulunduklarını, RES Katkı Payı Anlaşmasındaki hesap yönteminin açık olduğunu, taraflar arasında 20.12.2019 tarihinde imzalanan revize Katkı Payı Anlaşmasının önceki anlaşmanın 3. maddesi aynen korunarak imzalandığını, 2013 yılı için oluşturulan faturanın 06.10.2021 tarihinde müvekkiline gönderildiğini, müvekkilince 11.10.2021 tarihinde faturaya itiraz edildiğini ve aynı tarihli iade faturası düzenleyerek davalıya gönderildiğini ileri sürerek, 04.10.2021 tarihli 435.295,70 TL+KDV bedelli fatura bakımından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; dava konusu RES katkı payı anlaşması gibi EPDK onayına tabi olan ve EPDK’nin ikincil düzenlemelerinde yer alan anlaşmaların ticari anlaşma olmadığını, bu anlaşmalardan kaynaklanan uyuşmazlıkların da idari yargıda görülmesi gerektiğini, RES katkı payı anlaşmalarının niteliği ve içerdiği düzenlemeler bakımından özel hukuku aşan bir rejime tabi olduğunu, nitekim müvekkilince düzenlenen RES katkı payına ilişkin faturanın iptali ve ödenen meblağın iadesi istemiyle idari yargı mercilerinde açılan davalarda Mahkemelerin görevli olduklarını addederek davanın esasına ilişkin karar verdiklerini, anılan kararların Danıştay tarafından onandığını, öncelikle davanın (yargı yolu) dava şartı noksanlığı bakımından reddine karar verilmesi gerektiğini, benzer nitelikte bir uyuşmazlıklarda Uyuşmazlık Mahkemesince davanın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğuna karar verildiğini,
Davacının, EPDK tarafından onaylanan, “Rüzgâr Enerjisine Dayalı Üretim Tesisi Kurmak Üzere Yapılan Lisans Başvurularına İlişkin Yarışma Yönetmeliği” kapsamında 2011 yılında yapılan yarışmalara katıldığını ve iletim sistemine bağlantı hakkı kazandığını, sırasıyla RES Katkı Payı anlaşmasını, Bağlantı Anlaşmasını ve Sistem Kullanım Anlaşmasını imzaladığını, RES katkı payı anlaşması gereğince; Yönetmelik ve ekleri olan taahhütname, teklif mektubu formu ile anlaşma hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda RES katkı payı faturalarının hesaplandığını, sürecin mevzuatsal dayanağı olan Yönetmelik, ekleri ve içeriği birbirinden ayrı değerlendirilerek, aralarında hiyerarşik bir ilişki kurmak suretiyle teklif mektubunun yok sayılmasının hukuka uygun olmadığını, Yarışma Yönetmeliği ekinde yer alan teklif mektubu söz konusu yarışmaların asıl unsuru olup, kapalı zarf ile teslim edildikten sonra, sunulan teklifte değişiklik yapılamayacağının Yönetmelikte açıkça belirtildiğini, müvekkilince davacı tarafça gönderilen iade faturasının kabul edilmediğini, yapılan tüm işlemlerin hukuka uygun olduğunu savunarak, davanın öncelikle usulden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesince; “Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasındaki sözleşmeye dayanmamış, ilgili yasa ve yönetmeliklerin tarafına yüklediği görevlerin ifası sırasında alınabilecek hizmet bedeli olduğu, başka bir anlatımla yasa ile yapılan düzenlemeye dayanmaktadır. Taraflar arasındaki özel hukuku ilgilendiren bir sözleşme hükümlerine dayanılmadığından davalı idarenin iş ve işlemlerinden doğan bir eylem nedeniyle bedel iadesi istendiğinden 2577 sayılı yasamn 2. maddesi de gözetildiğinde idari yargının görevli olduğu açıktır. Bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesinin 2021/132 Esas 2021/194 Karar sayılı ve 05/04/2021 tarihli kararı olup, uyuşmazlığın idari eylem ve işlemden kaynaklandığı, bu hali ile İdari Yargı Mahkemelerinin görevli olduklarının belirtildiği, söz konusu kararda TEDAŞ’ın işleminin bir idari işlem olduğu, bu idari işlemden kaynaklanan uyuşmazlıklara idare mahkemesi tarafından bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Davacı tarafından idari işlemin iptali veya idari işlem sonucu ödenen bedelin iadesi için idari mahkemelerinde dava açması gerekirken TBK’daki sözleşmeye aykırılık hükümlerine dayanarak adli yargıda dava açtığı, idarece yapılan işlemlerin usulüne uygun olup olmadığının değerlendirilme yerinin idare mahkemesi olduğu, sadece idari işlemin sözleşmeye aykırılık hükümleri dayanak gösterilerek ödenen bedelin iadesi istenmekle mevcut davanın idare mahkemesi görevinden çıkarak adli yargı mahkemeleri görevine girmeyeceği (Uyuşmazlık Mahkemesi 202/166 E.-2021/226 K., benzer 2021/264 E.-2021/314 K.)” gerekçesiyle, davanın HMK 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dava konusu dosya özelinde uyuşmazlığın görümünde idari yargının görevli olduğuna dair verilmiş bir Uyuşmazlık Mahkemesi kararı olmadığını, kaldı ki Uyuşmazlık Mahkemesinin huzurdaki uyuşmazlık ile bire bir aynı konulu davalısı … olan ve davacısı yine katkı payı hesabına itiraz etmiş olan bir başka rüzgar enerji üreticisi şirket arasındaki davada uyuşmazlıkta adli yargının görevli olduğuna karar verdiğini (Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2022/219 E., 2022/442 K. sayılı kararı ve 2022/382 E., 2022/427 K. sayılı kararı), yine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin de bu konuda yerleşik içtihatları bulunduğunu, uzun yıllardır Yargıtay HGK ve Yargıtay Dairelerinin kararlarında ve BAM kararlarında bu tür davalara bakmakla görevli mahkemelerin adli yargı yerleri olduğuna karar verildiğini, yerel Mahkemenin gerekçe gösterdiği Uyuşmazlık Mahkemesinin önceki kararlarının, Anayasanın 37. maddesindeki “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmüne aykırı olduğunu, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine de aykırı olduğunu, sekiz yıldır süregelen bu davalarda Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2020 yılındaki konunun esasına ilişkin davalı aleyhindeki kesinleşmiş kararları üzerine davalının böyle bir “görev uyuşmazlığı çıkartma” yoluna gitmesini iyi niyetten uzak gördüklerini,
Bununla birlikte, davalı …’ın 03.07.2021 tarih ve 31530 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4222 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile özelleştirilmesine karar verilmiş olup, özelleştirme işlemlerinin devam ettiğini, bu hususun da dikkate alınması gerektiğini,
Davalının uyuşmazlık konusu ödemeyi bir ödeme emri ile değil, aynen bir özel hukuk tüzel kişisi gibi KDV de tahsil ettiği bir ticari fatura ile talep ettiğini, sırf bu hususun dahi uyuşmazlığın bir ticari dava niteliğinde olduğunu ve adli yargının görev alanına girdiğini gösterdiğini,
Belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın görevli yerel Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki RES Katkı Payı anlaşması hükümlerine aykırı olarak düzenlendiği belirtilen faturaya dayalı borçtan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.2001 tarih ve 4-661 E., 1074 K; 22.03.2006 tarih ve 4-12 E., 95 K.; Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 26.10.2015 tarih ve 2014/9157 E., 2015/6877 K., 10.06.2015 tarih ve 2014/7403 E., 2015/4452 K.,03.02.2015 tarih ve 2014/5176 E., 2015/545 K.; 14.01.2014 tarih ve 2013/7390 E., 2014/82 K., Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.10.2013 tarih ve 11345 E., 15660 K., Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.06.2013 tarih ve 7895 E., 10514 K. sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere;
Resmi Gazete’nin 14.12.1984 gün ve 18435 sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesi uyarınca Kamu İktisadi Teşebbüsleri terimi, İktisadi Devlet Teşekkülü ile Kamu İktisadi Kuruluşlarını ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre İktisadi Devlet Teşekkülü sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise, sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan Kamu İktisadi Teşebbüsüdür.
233 sayılı KHK’nın 1. maddesinde İktisadi Devlet Teşekküllerinin ticaret şirketleri gibi verimlilik ve kârlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmış, sonraki hükümlerde Teşebbüslerin Kuruluş ve müesseseler biçimde teşkilatlanacakları açıklanmış, 16. maddede kurulacak müesseselerin statülerini ve unvanlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirecekleri, bunların özel hukuk hükümlerine tabi olacakları, sorumluluklarının sermayeleri ile sınırlı bulunduğu, Genel Muhasebe Kanunu ile İhale Kanunu hükümlerinin bunlara uygulanmayacağı, Sayıştay denetimine tabi olmadıkları hükme bağlanmıştır. Kanun koyucunun özel hukuk hükümlerine tabi tutmak suretiyle, bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği anlaşılmaktadır. Türkiye Elektrik Kurumu 233 sayılı KHK’nın verdiği yetki ile Resmi Gazete’nin 9 Kasım 1984 sayısında yayımlanan Ana Statü ile kurulmuş olup, Statünün 3. maddesinde kurumun tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk, hususi hukuk hükümlerine tabi ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu açıklanmıştır. 12.8.1993 gün ve 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. (…) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) unvanı ile İktisadi Devlet Teşekkülleri oluşturulmuştur.
6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesinde, “Ticaret şirketleriyle amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet İl Özel İdaresi, Belediye ve Köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde hükmünde sözü edilen kurum ve kuruluşların “kamu iktisadi kuruluşu” ve “kamu iktisadi teşebbüsü” olduğu kabul edilmektedir. 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK 233 md.4/1) bu teşebbüsler 233 sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (K.H.K. 233 md. 4/2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine bağlı değildir (K.H.K. 233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre, 1- Kuruluş Kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya 2- Ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir.
233 sayılı KHK, 6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 sayılı KHK’nin 4/2. maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 sayılı KHK’de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira, TTK’nın 16/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek cümlesinden sonra “veya” eki getirilerek “ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” kurum ve kuruluşların da tacir sayılacağını belirtmektedir. Öğretide baskın görüş de bu doğrultudadır. (Bkz. Ali Bozer “Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı” Batıder, 1962, C.l, S.4 sh:576, Karayalçın, Ticari İşletme sh:209, Naci Kınacıoğlu, Necdet Özdemir Türk Ticaret Hukuku Başlangıç Hükümleri 5. Bası Ank.1984, Öcal, Akar, TTK.18/l maddesinin uygulanması hakkında bazı Düşünceler, Esader, 1975 S.l Sh:238, Prof. Dr. Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku 4. Baskı Sh:118 vd. Yrd. Doç. Dr. H. Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir sıfatı 1992 sh. 49-53 vd.)
Ticari işletme, 6102 sayılı TTK’nın 11/1. maddesinde, “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. 233 sayılı KHK’nın 2/3. maddesinde kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken, kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini, ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK md.2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kâr elde edecekleri açıktır. Nitekim, 233 sayılı KHK’nın 35/3. maddesinde “Bakanlar Kurulu’nca tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalman kâr ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalman kâr miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kâr payı tahakkuk ettirilerek belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kâr amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir.
Somut olayda, davalı ….’nin 29.06.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan anastatüsünün “Hukuki Bünye” başlıklı 3. maddesinde;
“1-Bu Anastatü ile teşkil olunan …. (Teşekkül) tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü’dür.
2- Teşekkül EPK, K.H.K., ve bu Anastatü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tâbidir.
3- Teşekkül Genel Muhasebe Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümlerine ve Sayıştay’ın denetimine tabi değildir.” hükmünün yer aldığı görülmektedir.. Uyuşmazlık, İlk derece Mahkemesinin “Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasındaki sözleşmeye dayanmamış, ilgili yasa ve yönetmeliklerin tarafına yüklediği görevlerin ifası sırasında alınabilecek hizmet bedeli olduğu, başka bir anlatımla yasa ile yapılan düzenlemeye dayanmaktadır. Taraflar arasındaki özel hukuku ilgilendiren bir sözleşme hükümlerine dayanılmadığından davalı idarenin iş ve işlemlerinden doğan bir eylem nedeniyle bedel iadesi istendiğinden 2577 sayılı yasamn 2. maddesi de gözetildiğinde idari yargının görevli olduğu açıktır.” şeklindeki kabulünün aksine, tacir olan taraflar arasında imzalanmış olan ve anastatünün “Teşekkülün Amaç ve Faaliyet Konuları” başlıklı 4. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılan “RES Katkı Payı Anlaşması” ve eklerinin RES katkı payı ödemeleri ile ilgili hükümlerinden kaynaklanmakta olup, davalı da anastatüsüne göre özel hukuk tüzel kişisidir.
6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Mezkur Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin idare değil, özel hukuk hükümlerine tabi bir İktisadi Devlet Teşekkülü olduğu, uyuşmazlık konusunun idari bir işlem veya eylem niteliğinde bulunmadığı, tacir olan taraflar arasındaki sözleşmenin idari bir sözleşme olamayacağı gözönünde bulundurularak, yargı yolu yönünden görevli olduğunun kabulü ile, uyuşmazlığın esası incelenip, taraf delilleri değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, aynı Kanunun 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-a.4 maddesi uyarınca, esası incelemeden Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31.12.2021 tarih ve 2021/736 E., 2021/1019 K. sayılı KARARININ KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk derece Mahkemesi tarafından esas hükümle birlikte değerlendirilmesine,
4-Karar tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
25.01.2022 tarihinde, HMK’nın 353/(1)-a ve 362/(1)-g maddeleri uyarınca KESİN olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 26/01/2023

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza