Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2023/1205 E. 2023/1470 K. 03.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ ( D A V A – R E D )
23. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2023/1205
KARAR NO : 2023/1470

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 07/07/2021
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/413E., 2021/608K.
DAVACI MÜTEVEFFA :
MİRASÇILAR :
VEKİLİ :

Dairemizin 14.06.2022 T., 2022/764 E., 2022/1000 K. sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2023 T., 2022/6-1053 E., 2023/355 K. sayılı kararıyla bozulmuş olmakla HMK m. 373/3 uyarınca duruşma açılmasına karar verildi, dosya incelendi
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacılar vekili, müteveffanın davalı kooperatife 07/10/2015 tarihinde 150.000,00 TL ortaklık payı yatırarak üye olduğunu, ödemeyi davacı adına …’ın yaptığını, davacının 109 numaralı üye olarak kaydının yapıldığını, 2018 yılında ortaklık payının değerini öğrenmek üzere kooperatife gittiğini ancak üyelik kaydının olmadığının, 12/04/2016 tarihinde ortaklıktan çıkma başvurusu yapıldığının ve pay bedelinin 14/04/2016 tarihinde …’a ödendiğinin bildirildiğini, davacının ortaklıktan çıkma yönünde bir iradesi olmadığını, başvurudaki imzanın davacıya ait olmadığını ileri sürerek, davacının kooperatif üyeliğinin tespitini, üyelik tespitinin mümkün olmaması durumunda davacının zararının rayiç bedelinin tespiti ile davacıya ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın dava şartı yoksunluğundan reddinin gerektiğini, husumetin …’a yöneltilmesi gerektiğini, kooperatif banka hesabına 07/10/2015 tarihinde … tarafından … adına ortaklık bedelinin yatırıldığını, müvekkili kooperatifin yönetim kurulu karan ile …’ın üyeliğe kabul edildiğini, 12/04/2016 tarihinde … tarafından el yazısı ile yazılmış ve davacının imzasının bulunduğu bir dilekçenin … tarafından kooperatif yöneticisine sunulduğunu, dilekçe ile ortaklıktan çıkma iradesinin bildirildiğini ve ortaklık payının dilekçede belirtilen hesap numarasına ödenmesinin talep edildiğini, müvekkili kooperatif yönetim kurulunun gerekli inceleme yapıldıktan sonra hukuka ve yasaya uygun biçimde üyelikten çıkma kararını kabul ettiğini ve ortaklık payının dilekçedeki hesap numarasına iade edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İhbar Olunanlar vekili, ihbar olunan …’ın kayınpederi olan davacı murisin iş bu davayı müvekkilinin eşinden ayrılmasından sonra açtığını, davanın gerçek dışı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
DAVANIN SEYRİ VE SONUCU :
İlk derece mahkemesince “…İhbar olunan …’ın davacı murisin kızı … ile evli olduğu, davacı Murisi … adına davalı Kooperatif üyelik bedeli olan 150.000,00 TL nin 07/10/2015 tarihinde … tarafından havale edilerek yatırıldığı, …’ın 12/02/2016 tarihli dilekçe ile kooperatife yatırdığı 150.00,00 TL bedelin … nam ve hesabına işlenilmesini talep ettiği, yine üyelik başvuru formunun … tarafından doldurularak kooperatife verildiği, …’ın Kooperatif Yönetim Kurulunun 17/02/2016 tarihli 15 numaralı kararı ile 109 numaralı kooperatif üyesi olarak ortaklığa alındığı, … tarafından imzalanarak davalı kooperatife verilen 12/04/2016 tarihli istifa dilekçesi üzerine, …’ın kooperatif üyeliğinden istifasının kabul edildiği, bedelin istifa dilekçesinde belirtilen hesaba (… hesabına) havale edildiği, tüm bu işlemler içerisinde ve dava tarihine kadar takip eden süreçte davacılar Murisi …’ın yapılan genel kurullara katılmadığı gibi kooperatif nezdinde her hangi bir işlemde yada tasarrufta da bulunmadığı, bulunduğu yönünde iddia da olmadığı , damadı olan … aracılığı ile tüm kooperatif işlemlerini yürüten, her hangi bir işlemi fiilen yapmayan davacı muris …’ın kooperatif üyeliğinden çıkarıldığını bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu kapsamda talebin de hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğu tüm dosya içeriği ile anlaşılmakla davacıların davasının reddine…” karar verilmiştir.
Hükme karşı davacılar vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 01/12/2021 tarih, 2021/1515 E., 2021/1807 K. sayılı kararıyla; “…Davacı murisin davalı kooperatife ortaklığının gerçekleştiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; davacının ortaklığı sonlandırma iradesinin olup olmadığı hususundadır. Mahkemece iddia ve savunmalara uygun olarak ortaklıktan çıkmaya ilişkin dilekçe üzerinde imza incelemesi yaptırılmış ve imzanın davacıya ait olmadığı tespit edilmiştir. Dilekçenin de ihbar olunan … tarafından kooperatife sunulduğu ve işlemlerin davacı huzuru ile yapılmadığı davalı kooperatifin kabulündedir.
Davacının ortaklığa giriş tarihi 17/02/2016 olup, çıkma tarihi ise 12/04/2016 dır. Dava dilekçesindeki beyanlara göre 2018 yılında durumdan haberdar olunup, 30/05/2018 tarihinde de dava açılmıştır.Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre; aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte ortağın uzun süre uğramaması, aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi, üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, diğer anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiği, eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı anlamına gelir. Böyle bir ortağın açtığı davanın TMK’nın 2. maddesinde öngörülen iyiniyet kuralına aykırı düştüğü ilke olarak kabul edilmelidir ancak somut olayda, bu şekilde bir uzun müddet geçmemiştir.
Mahkemece, ortaklığa giriş işlemlerinin ihbar olunan … aracılığı ile yapılması nedeniyle çıkış işlemlerinin de bu kişi tarafından yapılmasının kabul edilebilir olduğu benimsenmiş ise de davacının hak kazandığı ortaklık işleminin sonlanmasına da rıza gösterdiği sonucuna ulaşılması dosya kapsamı ve delil durumu ile uyumlu olmamıştır.
Tüm bu açıklamalara göre; Dairemizce, davacı(lar) vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılması ile davanın üyelik tespiti yönünden kabulü ile bu tür davalar nispi harca tabi olduğundan buna göre harç ve vekalet ücreti hesabı yapılmasına…” karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı davalı ve ihbar olunanlar vekillerince temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07/03/2022 tarih ve 2022/382 E., 2022/1196 K. sayılı kararıyla; “… Kooperatif ile üyesi arasındaki ilişki; özel hukuk sözleşme ilişkisidir. Sözleşmeler icap ve kabulle doğar. Sözleşme ilişkisinin kurulması sırasında oluşan irade fesadı sözleşmenin sıhhatli şekilde kurulmasına engel olur.
Somut olayda, kooperatife üye kabul edilen davacının bu kabul için başvuru dilekçesinin davacının el ürünü olmayan bir imza ile imzalandığı, bu dilekçeyi kooperatife bizzat imzalayarak veren ihbar olunan …’ın beyanlarından anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı ile kooperatif arasında gerçek anlamda sözleşme kurulduğundan bahsetmek mümkün değildir.
Yine dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi davacının kooperatife üye olarak kaydının yapılmasını isteyen dilekçedeki imza sahibi bu kez 12/04/2016 tarihli dilekçesiyle kooperatiften istifa ettiğini, yatırdığı bedelin ihbar olunan … hesabına havale edilmesini talep etmiş kooperatif tarafından istifa kabul edilerek bildirilen hesaba yatırılan bedel iade edilmiştir.
Kooperatif yöneticileri tedbirli davranmak zorundadır. Somut olay incelendiğinde kooperatife üye kaydını yaptıran imza ile üyelikten istifa ettiğini beyan eden dilekçedeki imzalar aynı kişiye yani kooperatifle yegane ilişkisi olan ihbar olunan …’a aittir. Davacının bu işlemlerden haberdar olduğuna ve kooperatifle kendi şahsı adına ilişkide bulunduğuna yani …’ın davacının vekili olarak hareket ettiğine dair bir delil de dosyaya sunulmamıştır.
Kişiler, TMK’nın 2. maddesi kapsamında haklarını kullanırken iyiniyetli davranmak zorundadır. Davacının kooperatif üyeliğinin tesisinden haberi olmadığı dosyadan anlaşılmaktadır. Üyelik giriş aidatının davacı tarafından ödendiğine ilişkin bir delil de gösterilmemiştir. Bu durumda davacının üyeliğin kendi adına tesis edildiğini gerekçe göstererek üyeliğinin tespitini istemesi hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmelidir. Bu gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” denilerek dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararı üzerine Dairemiz 14.06.2022 T., 2022/764 E. ve 2022/1000 K kararıyla; “…Üyelik iddiasında bulunan davacılar murisi …’ın, ihbar olunan … tarafından imzalanmış başvuru ile davalı kooperatife üye olarak kabul edildiği sabittir. Yani davacı adına hareket eden (vekaletsiz iş gören) …’ın başvurusu ile … lehine kazandırıcı bir muamele yapıldığı açıktır.
Bir kişinin başkasının işini görebilmesi için, o kişinin kural olarak kendisine vekâlet vermiş olması gerekir. Eğer vekâleti olmadan bir başkası hesabına bir iş görülürse buna vekâletsiz iş görme veya vekâleti olmadan iş görme denir (Zevkliler, Aydın/ Gökyayla, Emre: Özel Borç İlişkileri, 11. Baskı, Ankara 2010, s. 509).
Türk Borçlar Kanunu’nun 526. Maddesinde; “Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır.
Vekâletsiz işgörme, bir kimsenin sözleşmeye veya kanuna dayanan bir yükümlülüğü ya da yetkisi olmaksızın bir başkası için onun yararına işgörmesi sonucunda ortaya çıkan borç ilişkisidir. Vekâletsiz işgörmenin taraflarını işgören ve işsahibi oluşturur (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Vekâletsiz İşgörme Doktora Tezi, Ümmühan Kaya
Doktora Tezi,2020, syf 7)
Vekâletsiz iş görme ile iki taraf arasında oluşan hukukî ilişki, taraflara bazı haklar sağlamakta, aynı zamanda bazı borçlar yüklemektedir. Vekâletsiz iş görmede iş gören, iş sahibinin menfaatine ve tahmin olunan maksadına uygun olarak hareket etmekle yükümlüdür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/(6)3-1547 E, 2021/1737 K sayılı ilamı).
Somut olayda; davacılar murisinin kooperatif üyeliğinin kazandırılmasına yönelik işlem yapılmış ve üyelik talebi de bizzat kooperatifçe kabul edilerek kazandırıcı işlemin sonuçları sağlanmıştır. Dosya kapsamı itibariyle muris …’ın kazandırıcı işleme ilişkin herhangi bir itirazının ya da aksi iradesinin bulunmadığı sabit olduğu gibi dava dilekçesi ile ortaklık belgesinin kendisine verildiğini ve örneğini dava dilekçesine eklediğini beyan ettiği anlaşıldığından; Sayın Daire’nin “davacı ile kooperatif arasında gerçek anlamda sözleşme kurulduğundan bahsetmek mümkün değildir.” tespitine katılmak mümkün olmamıştır. Zira kazandırıcı işlemin sonuçları hukuk aleminde sonuç doğurmuş, üyelik gerçekleşmiştir. Ayrıca, davalı kooperatifin hiçbir beyan ve itirazında sözleşmenin doğmamış olduğu savunmasına yer verilmediği gibi savunma, beyan ve temyiz dilekçelerinde aksine, giriş işlemleri … tarafından yapıldığından çıkış işlemlerinin de bu kişi tarafından yapılmasında bir hukuksuzluk olmadığı ifade edilmiştir. Bozma ilamında belirtilen, kooperatif yöneticilerinin tedbirli davranmaları gerekliliği ise sözleşmenin kurulmasına engel bir husus olmayıp, yöneticilerin şahsi sorumluluklarına ilişkin ayrı bir uyuşmazlığın konusunu teşkil etmektedir.
Gelinen aşamada; muris …’ın, usulünce kazandığı üyelikle ilgili olarak iradesi dışında sunulan istifa dilekçesi ile işlem yapıldığı ve vekaletsiz iş görme unsurları gereği bu işlemlerin kişinin menfaatine olmadığı, açık rızanın da bulunmadığı gözetilerek, murisin ortaklığının devam ettiğinin kabulü gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış, bu yöndeki Dairemizin 01.12.2021 T., 2021/1515 E. 2021/1807 K. Sayılı kararında direnilmesi ile davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacıların davasının kabulüne dair yeniden esas hakkında karar verilmesi…” yönünde hüküm tesis edilmiştir.
Dairemiz kararına karşı davalı ile ihbar olunanlar vekilince temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2023 tarih ve 2022-6/1053 Esas, 2023/355 Karar sayılı kararıyla; “…1. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (1163 sayılı Kanun) 8 inci maddesi şöyledir:
“Kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif anasözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. (Ek cümle:21/10/2021-7339/1 md.) Yönetim kurulu başvuruyu bir ay içinde sonuçlandırır ve başvuru sahibine kararı taahhütlü mektupla veya elden imza karşılığında tebliğ eder. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi halinde değer taşır,…
Aynı Kanun’un 10 uncu maddesi:
“Her ortağın kooperatiften çıkma hakkı vardır. Çıkma keyfiyetinin kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürmesi halinde ayrılmak istiyen ortağın, muhik bir tazminat ödenmesine dahi hüküm anasözleşmeye konulabilir.” şeklindedir.
2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2 nci maddesi şöyledir:
” Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
2. Değerlendirme
A- İhbar olunanlar vekilinin direnme kararına karşı temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
1. Bilindiği üzere davada ihbar olunanın taraf sıfatı bulunmamaktadır.

2. Öte yandan ihbar olunan aleyhine hüküm de kurulmamıştır.
3. O hâlde ihbar olunanların davada taraf olmaması ve aleyhlerine hüküm de kurulmaması nedeniyle temyiz hakları bulunmadığından ihbar olunanlar vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmelidir.
B- Davalı vekilinin direnme kararına karşı temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
4. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
5. Kooperatif, 1163 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin 1163 sayılı Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).
6. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki evrede ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devir alınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devir alınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır.
7. Kooperatifler Kanunu’nun “Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı” başlıklı 8 inci maddesine göre; kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi hâlinde değer taşır.
8. Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır.
9. Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.
10. Kooperatif ortakları bakımından geçerli olan ve öğretide “açık kapı ilkesi” olarak kabul edilen ilke uyarınca ortaklık şartlarını taşıyan ve kooperatife ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler kooperatife girmekte serbest olduğu gibi kooperatiften çıkarken de serbesttir. Açık kapı ilkesi kooperatiflere özgün bir nitelik katar ve onu diğer ticaret şirketlerinden ayırır. Ancak bu kural mutlak olarak serbestlik anlamına da gelmemektedir. Zira açık kapı ilkesinin bir uzantısı olup onu tamamlar nitelikte olan “kooperatifin korunması ilkesi” gereğince ortağın kooperatiften çıkışı kooperatife zarar vermemelidir. Kooperatifin korunması ve varlığını sürdürebilmesi için ana sözleşme ile birtakım koruyucu ve sınırlandırıcı hükümler getirilebilir, ancak ana sözleşmeye konulan sınırlandırıcı hükümler hiçbir şekilde ortağın kooperatiften çıkmasını önleyemez ve kooperatiften ayrılmayı da haksız olarak güçleştiremez.
11. Ortaklık devredilebilir, ancak ortaklık sıfatı payın devralınması ile otomatik kazanılamaz, devralanın 1163 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi uyarınca giriş isteminde bulunması, yönetim kurulunun da aynı maddenin 2 nci fıkrasına göre gerekli incelemeyi yapması ve bu kişinin ortak olabilmek için gerekli şartlara sahip bulunması hâlinde, anılan kişiyi kooperatife kabul etmesi, aksi hâlde talebin reddedilmesi gerekir. Kanun “devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde” o kişiyi kabul etmesi zorunluluğunu yüklemiştir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder (1163 sayılı Kanun md. 14). Devralanın kooperatif tarafından ortaklığa kabulü ile devir eden kooperatiften çıkmış olur. Ortaklığın devri için alacağın temliki hükümleri uygulanır, ancak devrin kooperatifçe kabulü şarttır. Kooperatif kabul etmemiş ise yapılan devir geçersizdir (Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Ersin Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2005, s. 966, 972).
12. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 22.03.2022 tarihli ve 2017/(23)6-867 Esas, 2022/369 Karar ile 23.03.2021 tarihli ve 2017/(23)15-846 Esas, 2021/327 Karar sayılı kararlarında da değinilmiştir.
13. Bu aşamada TMK’nın 2 nci maddesi ile düzenlenen “dürüstlük kuralı” ve “hakkın kötüye kullanılması yasağı” hakkında bilgi verilmesinde yarar vardır.
14. Türk Medeni Kanunu’nun “Dürüst davranma” alt başlıklı 2 nci maddesinde; hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
15. Türk Medeni Kanunu’nun 2/1 inci maddesinde belirtilen dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı, kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün âdet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Mustafa Dural, Suat Sarı, Türk Özel Hukuku C. I, İstanbul 2018, s. 244).
16. Dürüstlük kuralı, hakların ve borçların nasıl ve hangi kurallara riayet edilerek kullanılacağını ve nasıl yerine getirileceğini gösterir. Başka bir deyişle “haklarını kullanan” ve “borçlarını yerine getiren” herkesin dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranması gerektiğini belirtmektedir. TMK’nın 2 nci maddesi anlamında dürüstlük kuralı, tüm hakların kullanılmasının sınırını çizmek suretiyle hakların ve borçların kapsamını belirlemektedir. Bu hakların sözleşmeden ya da kanundan doğmuş olması bakımından bir fark yoktur. Hakların ve borçların içeriğini belirleyen bu kural, herkese yönelik olup hem alacaklıya hem de borçluya hitap etmektedir.
17. Türk Medeni Kanunu’nun 2/2 nci maddesinde belirtilen hakkın kötüye kullanılması yasağı ile hiçbir hakkın, o hakkın kötüye kullanılması şeklinde bir yetkiyi içermediği, bu nedenle içerdiği yetkiyi aşan şekilde bir kullanımın hak olarak hukuk düzeni tarafından korunmayacağı belirtilmiştir. Bu durumda getirilen sınırlama, bütün haklar yönünden genel ahlâki bir sınırlama niteliğindedir. Bu sınırın aşıldığı durumlarda, hakkın sahibine tanıdığı yetkilerin dışına çıkılmış olmakta, bir hakkın kullanıldığı görüntüsü altında haksız bir davranış gerçekleştirilmektedir. Hakkın dışına çıkıldığı için de doğal olarak hukuk düzeni bu davranışa herhangi bir koruma sağlamamaktadır (Dural/Sarı, s. 256).
18. Türk Medeni Kanunu’nun “başlangıç hükümleri” arasında yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı diğer başlangıç hükümleri gibi bir “genel kural”dır. Bu sebeple medeni hukuk dışındaki hukuk dallarında da uygulama alanı bulmaktadır. Bu kurallara uyma zorunluluğu hakları kullanan ve borçları ifa eden herkes için geçerlidir.
19. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2022 tarihli ve 2020/11-656 Esas, 2022/1350 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosya içerisinde yer alan … A.Ş.’nin 05.04.2021 tarihli yazısı incelendiğinde, ihbar olunan … tarafından 07.10.2015 tarihinde davalı kooperatif hesabına 150.000,00 TL yatırıldığı anlaşılmaktadır.
21. İhbar olunan …, 12.02.2016 tarihli dilekçesi ile, davalı kooperatif hesabına yatırdığı 150.000,00 TL ortaklık bedelinin davacıların murisi … namına ve hesabına işlenmesini talep etmiştir.
22. Dosya içerisinde yer alan “ORTAKLIK BAŞVURU/KABUL FORMU” incelendiğinde, davacıların murisi adına ortaklığa başvuru dilekçesinin davalı kooperatife verildiği, davalı kooperatifin 17.02.2016 tarihli ve 15 sayılı kararı ile davacıların murisi …, 109 numaralı ortak olarak kooperatif üyeliğine kabul edildiği anlaşılmaktadır.
23. Davalı kooperatife hitaben düzenlenen ve davacıların murisi …’ın adı ve imzasını içeren 12.04.2016 tarihli dilekçe ile kooperatif ortaklığından çıkma talebinde bulunulduğu ve kooperatife ödenen ortaklık bedelinin dilekçede belirtilen banka hesabına yatırılması istenmiştir.
24. Ortaklıktan çıkma talebi üzerine davalı kooperatif yönetim kurulunun 12.04.2016 tarihli ve 18 sayılı kararı ile davacıların murisinin ortaklıktan ayrılma dilekçesinin kabulü ile ödenen ortaklık bedelinin dilekçede belirtilen hesaba iade edilmesine karar verilmiş, ortaklık bedeli 14.04.2016 tarihinde, ortaklıktan çıkma dilekçesinde belirtilen ve ihbar olunan …’a ait olduğu anlaşılan banka hesabına gönderilmiştir.
25. İlk derece mahkemesince alınan 29.07.2019 tarihli bilirkişi raporunda, davacıların murisi …’ın adı ve imzasını içeren 12.04.2016 tarihli ortaklıktan çıkma talebine ilişkin dilekçedeki imzanın …’ın eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir.
26. İhbar olunanın beyanlarından, kooperatife üye olarak kabul edilen davacıların murisi … adına düzenlenen “ORTAKLIK BAŞVURU/KABUL FORMU” ndaki imzanın davacıların murisine ait olmadığı, ihbar olunan … tarafından imzalanarak davalı kooperatife verildiği anlaşılmaktadır. Alınan bilirkişi raporunda, 12.04.2016 tarihli ortaklıktan çıkma dilekçesindeki imzanın da davacıların murisine ait olmadığı belirtilmiştir. Davacılar, üyeliğe giriş bedelinin murisleri tarafından yatırıldığına dair delil de sunamamıştır.
27. Bununla birlikte kooperatife üyelik bedelini yatıran, kooperatif ile ilgili tüm işlemleri yapan kişi ihbar olunan …’dır. Davacıların murisinin kendi adına kooperatife üyelik tesisi yapıldığından haberinin olmadığı, davalı kooperatif ile arasında gerçek anlamda sözleşme ilişkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
28. Dava tarihine kadar geçen süreçte, davacıların murisinin yapılan genel kurullara katılmadığı gibi kooperatif ile ilgili herhangi bir işlemde ya da tasarrufta bulunmadığı da dikkate alındığında, kendi adına üyelik tesis edildiği gerekçesiyle kooperatif üyeliğinin tespitine karar verilmesini talep etmesi TMK’nın 2 nci maddesi uyarınca iyiniyetli bir davranış olmayıp, hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir.
29. Bölge Adliye Mahkemesince, davacılar murisinin usulüne uygun olarak kooperatife üyelik hakkı kazandığı, ancak kooperatiften çıkma işlemlerine ilişkin açık rızasının bulunmadığı, bu nedenle kooperatif üyeliğinin devam ettiği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.
30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı kooperatif tarafından davacıların murisinin kooperatife üye olarak kabul edildiği, ancak kooperatif yönetiminin kusurlu davranışları sonucunda davacıların murisine ait olmayan dilekçe ile üyelikten çıkma işlemleri yapılmasının kooperatif yönetiminin sorumluluğunda olduğu, bu durumun davacıların murisinin kooperatif üyeliğinden çıkarma kararını haklı hâle getirmeyeceği, açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
31. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.” denilerek dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı bağlayıcı olduğundan ve Dairemiz direnme kararı bozulduğundan; bozma kapsamına göre ödemelerin de muris tarafından yapılmadığının kabulü ile davacı yanın her iki terditli talebi yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davanın reddine,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL harcın peşin alınan 2.561,63-TL’den mahsubu ile fazladan alınan 2.327,68-TL’nin davacılara iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4- Davalı tarafından yapılan 200,00 TL posta giderinin davacı yandan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. gereğince hesaplanan 24.000,00-TL vekalet ücretinin davacı yandan tahsili ile davalıya verilmesine, HMK’nın 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan gider ve delil avansından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde talep halinde ilgili taraflara ayrı ayrı iadesine,
6- HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara re’sen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
03/10/2023 tarihinde, duruşmalı yapılan inceleme sonucunda, davalı vekili Av. …’un yüzüne karşı,HMK m. 361 gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 03/10/2023

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır