Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/592 E. 2022/691 K. 26.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ ….
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (D İ R E N M E )
(K A R A R I K A L D I R A R A K
Y E N İ D E N E S A S H A K K I N D A K A R A R)

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
….
….
İSTEM TARİHİ : 27.11.2018
KARAR TARİHİ : 26.04.2022

Dairemizin 22.09.2021 tarih ve 2021/692 E., 2021/1284 K. sayılı kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 10.02.2022 tarih ve 2021/5702. ve 2022/714 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(4). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato isteyenler vekili; müvekkili şirketin inşaat işleri ile iştigal ettiğini, diğer müvekkili…’nın ise %98 paya sahip ortağı olduğunu, 2016 yılının başlarından itibaren dünya ekonomisindeki olumsuzlukların müvekkili şirketi de etkilediğini, bitirdiği taşınmazları satamadığını, likiditeye sıkıştığını, konkordato projesi çerçevesinde faaliyetini sürdürmesi halinde alacaklıların alacaklarına kavuşacağını ve alacaklıların menfaatine uygun yapının ortaya çıkacağını, borçlarını tasdik kararının kesinleşmesinden itibaren 5 yılda ikişer aylık taksitlerle ödemeyi taahhüt ettiklerini ileri sürerek, müvekkillerine üç aylık konkordato mühleti verilmesini istemiştir.
YARGILAMANIN SEYRİ VE SONUCU :
İlk derece Mahkemesinin 09.12.2020 tarih ve 2018/843 E., 2020/639 K. sayılı kararıyla; konkordato isteyen şirket yönünden konkordato projesinin İİK’nın 302/2 maddesinde aranan nisabın üzerinde kabul edildiği, konkordato isteyen…’nın konkordato projesinin 1 red oyuna karşılık 4 alacaklı tarafından kabul edildiği, alacak miktarına göre projeyi kabul eden alacak miktarının 425.000,00 TL, red eden alacak miktarının ise 1.320.000,00 TL olduğu, konkordato projesinin alacaklılar toplantısında nitelikli çoğunluğu haiz olarak kabul edilmediği, ancak alacaklı …’ün sunduğu dilekçede konkordato projesini ve teklifini kabul ettiği, kabul beyanından vazgeçilemeyeceği, bu kabul beyanının geçerli sayılması gerektiği, bu itibarla davacı… açısından toplam 5 alacaklının da %100 oranında kabul edildiği, bu şekilde konkordato projesinin İİK’nın 302/2 maddesinde aranan nisabın üzerinde kabul edildiği, teklif edilen tutarın borçlunun kaynaklarıyla orantılı olduğu, rehinli alacaklılarla anlaşma sağlanamadığı gerekçesiyle, konkordato isteyenlerin konkordato projesinin tasdik taleplerinin kabulü ile, konkordato tasdik projesi kapsamında kalan tüm borçlarının tamamının projenin tasdik kararının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde 2’şer aylık eşit taksitlerle ödenmesine, rehinli alacaklılara ilişkin konkordato projesinin tasdik talebinin reddine, İİK 307. maddesi uyarınca rehinli malların muhafazası ve satışının tasdik kararından itibaren 1 yıl süre ile ertelenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı alacaklılar … …… …. ve … vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 22.09.2021 tarih ve 2021/692 E., 2021/1284 K. sayılı kararıyla; istemciler için kesin mühletin 19.11.2020 tarihinde dolduğu, kesin mühlet dolduktan sonra istemcilerin konkordato projelerinin tasdikine karar verilmesinin İİK’nın 304/1. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle, istinaf yoluna başvuran alacaklılar vekillerinin istinaf itirazları incelenmeksizin, HMK’nın 355. maddesi uyarınca Ankara Batı Asliye … Mahkemesinin 09.12.2020 tarih ve 2018/843 E., 2020/639 K. sayılı kararının kaldırılmasına ve istemcilerin konkordato istemlerinin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı istemciler tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.02.2022 tarih ve 2021/5708 E., 2022/714 K. sayılı kararıyla; “İİK’nın 304/1. maddesi mahkemenin konkordato hakkındaki kararını herhalde kesin mühlet içinde verilmesi hükmünü getirmiştir. İkinci fıkrası ise ‘Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir’ hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen maddede yargılamanın gidişatına göre, bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda, kesin mühlet içinde kararın verilemeyeceğinin anlaşılması halinde mahkemece konkordato kararının verilmesine kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebilecektir. Zira mühlet içinde karar verilemediğinde mühletin kalkması halinde, takip yasağının kalkması gibi konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyecek sonuçlar ortaya çıkabilecektir.
304. maddenin 1. maddesi düzenleyici bir hüküm içermekte olup, bu hükme bir sonuç bağlanmamıştır. Kaldı ki ikinci fıkrada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması halinde hakime 6 aylık bir mühlet tanınmıştır. Kanun koyucu abesle iştigal etmez. Kesin mühlet içinde konkordato konusunda karar verilmemesi haline bir sonuç bağlanacaksa bu hükmün kanuna dercedilmesi gerekir. Ayrıca bir sonraki fıkrada hakime 6 aylık bir süre verilmez.
Hakim; kanunda belirlenen bu süreyi ara kararına geçirerek kullanmaya başladığını belirtmek durumunda mıdır? Bu süre kesin mühlet tedbirleri ile ilgili olup, yargılamanın sonuçlandırılması ile ilgisi olmadığından bu soruya olumsuz cevap verilmelidir.
Bu durumda hakim, kendisine komiser tarafından rapor ibraz edilmesini müteakip gereken hızda yargılamasını yapıp konkordatoyu sonuçlandırmalıdır. İİK 304/2 maddesinde yazılı 6 aylık sürenin hakim tarafından yargılama sırasında kullanılması mümkündür.
Somut olayda mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerekir. Kaldı ki, komiser heyetince nihai rapor 03.11.2020 günü ibraz edilmiş olup bu tarih ile karar tarihi arasında geçen 36 günlük süre, tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında makul kabul edilebilecek niteliktedir. Ayrıca yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan talep edenlerin ve konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek 20 günlük gecikme nedeniyle cezalandırılmaları doğru görülmemiştir. Böyle bir durum, sadece borçlunun değil; alacaklıların da zarara uğramasına neden olabilecektir. Zira, üçte iki ya da daha fazla bir çoğunlukla kabul edilen ve alacaklıların kendilerine iflasa nazaran daha avantajlı bir durum yaratacağı inancıyla muvafakat verdikleri konkordato projesinin salt geç tayin edilmiş duruşma günü nedeniyle usulden reddedilmesi, onların da daha az oranda tatmin edilmesi sonucunu doğurabilecektir. Oysa, böyle ağır sonuçlar doğuran işlemin sorumlusu, ne alacaklılar ne de borçludur.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince, işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış…” gerekçesiyle, Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
1-DAİREMİZİN DİRENME GEREKÇELERİ :
İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği ve komiser atanacağı belirtilmiş, aynı maddenin beşinci fıkrasında da “Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet,… mahkemece altı aya kadar uzatılabilir” hükmü getirilmiştir. Kesin mühletin borçluya, alacaklılara ve sözleşmelere etkisi İcra ve İflas Kanunu’nun 294 ilâ 297’nci maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde belirtmek gerekir ki, mühlet içinde borçlu takip hukuku ve maddi hukuk alanında koruma altına alınırken, komiser ve borçlunun belirli iş ve işlemleri tamamlaması beklenir. Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen maddeleri (m.294-297) hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
Her ne kadar Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.02.2022 tarih, 2021/5708 E. ve 2022/714 K. sayılı kararında; İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının düzenleyici bir hüküm içerdiği ve bu hükme bir sonuç bağlanmadığı, kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği ve böyle bir sonuç öngörse idi bunu yasada açıkça göstereceği ve hakime ilave süre verilmeyeceği; tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında bu sürenin aşılabileceği;
Yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan istemcilerle konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek bir gecikme yüzünden cezalandırılmasının doğru olmadığı, böyle bir durumun alacaklıları da zarara uğratacağı belirtilmiş ise de bu düşüncelere iştirak edilememiştir. Şöyle ki;
7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce konkordatoda geçici mühlet hiç yoktu ve kesin mühlet sadece üç aydı. Kesin mühlet gerektiğinde iki ay süre ile uzatılabiliyordu. O dönemde de gerek mühlet işlemleri ve gerek tasdik yargılaması bu süre içinde yapılıyordu. Getirilen yenilikle uzatmasıyla birlikte beş ay geçici mühlet ve uzatmasıyla birlikte on sekiz ay kesin mühlet kabul edilmiş, işlemler ve yargılama süreci için komiserlere yirmi üç aylık bir süreç verilmiştir. Bu sürecin verimli kullanılmaması öncelikle ve kesinlikle komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin bu süreyi kötü kullanmasının, bu kapsamda mahkemeye inceleme yapma olanağı tanımaksızın geçici mühletin uzatılmasına, kesin mühlet verilmesine ve bunun uzatılmasına karar verilmesini istemeleri elbette mahkemenin hatası değildir. Zira konkordatonun uygulamasında asli görevli komiserdir. Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişmez. İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Komiserin keyfi davranışları alacaklıların belirsiz, sınırsız bir mühlet ve yargılama süreci ile baş başa bırakılması anlamına gelmemelidir. Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Sürenin borçlu tarafından kötü kullanılması halinde komiserler buna engel olmalı, komiserler tarafından kötü kullanılması halinde de borçlu komiseri işini hakkıyla yapmaya zorlamalıdır.
Yasalarda birtakım süreler öyle net belirtilmiştir ki, bunların zamanaşımı ya da hak düşürücü süre olduğu anlaşılmakta ve bu sürelerin kaçırılması halinde hukuken doğal sayılan sonuçların ortaya çıkacağı kabul edilmelidir. Söz gelimi ihalenin feshi (İİK m.134/II), sıra cetveline itiraz (İİK m.142/I), iflas masasına kayıt davası (İİK m.235) belli sürelerle sınırlandırılmış fakat bu sürelere uyulmamasının yaptırımı açıkça gösterilmemiştir. Oysa bu süreler geçtikten sonra şikayet yoluna gidildiğinde ya da dava açıldığında red kararı verilmektedir. Bu nedenle Yüksek Dairenin mühletin geçirilmesinin bir yaptırıma bağlanmadığı yönündeki gerekçesine katılmaya olanak bulunamamıştır.
Yine 7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce tasdik kararının kısa bir süre içinde verilmesi gerektiği belirtilmişken (önceki m.296) yapılan yeni düzenlemede tasdikin mühlet içinde olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bir yasa değişikliğinde açık ve yeni bir düzenleme yapılmışsa kanun koyucunun önceki dönemde yaşanan bir sorunu çözmek istediği düşünülmeli, yasa bu şekilde yorumlanmalıdır.
Diğer taraftan bu sürenin ucu açık ve belirsiz biçimde uzatılması daha büyük bir tehlike arz etmektedir. İşlemlerin uzadığından söz edilerek 5-10 yıllık sürelerle tasdik işlemlerinin sürüncemede bırakılması ihtimali gündeme gelebilecektir. İflasın ertelenmesine ilişkin hükümlerin yasadan çıkartılmasının gerekçelerinden biri de aslında beş yıl olan sürenin çeşitli vesilelerle uzatılması idi. Yargıtay’ın yorumu ile bu tehlikenin konkordatoda da ortaya çıkabileceği söylenebilecektir. Kaldı ki, kaç günlük gecikmenin makul, kaç günlük gecikmenin fazla olduğunu saptamak da objektif bir kritere bağlanabilecek bir husus değildir.
Son olarak mühletin hükümleri yasada açıkça gösterilmiştir. Bu dönemde takip, bir kısım sözleşmelerin feshi vs yasaklanmıştır. Mühletin sona ermesi halinde yargılamaya hala devam edilse bile alacaklılar mühletin sağladığı koruma kalktığı için borçlu hakkında takiplere devam edebilecek ve sözleşmeleri feshedebilecektir. Kanun koyucunun tasdik yargılamasını süreyle sınırlaması altında yatan nedenlerden biri de bu olmalıdır.
Mühlet, yukarıda da belirtildiği gibi ne bir zamanaşımı süresi ne de bir hak düşürücü süredir. Mühlet usuli bir süredir ve hakim tarafından, yasanın öngördüğü uzatma halleri dışında uzatılıp kısaltılamaz (HMK m.90). Bu sürenin aşılmasında mahkemenin kusurundan da söz edilemez. Süre aşılmışsa bu komiserin sorumluluğundadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir: Yargıtay 11. HD, 25.12.1989 gün ve 1989/8872-7469 E.K (bkz. Eriş, G.: Uygulamalı İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara 1991, s.842).
Nitekim öğretide Postacıoğlu, Berkin, Buruloğlu/Reyna sürenin geçirilmesi halinde esasa girişilmeden talebin usulden reddine karar verileceğini ifade etmiştir (Postacıoğlu, İ.E.: Konkordato, Ankara 1965, s.89, n.61; Berkin, N.: İflas Hukuku, 3.b., İstanbul 1970, s.564; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.56).
Yine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.02.2022 tarih ve 2021/5708 E., 2022/714 K. sayılı kararında, mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece İİK’nın 304/2. maddesi kapsamında mühlet hükümlerinin devamına dair bir karar verilmemiş olması durumunda; kesin mühletin sona ermesi ile mühletin koruyucu etkisinin ortadan kalktığını bilen alacaklılar borçlu hakkındaki icra takiplerine devam edebilecek, sözleşmeler feshedilebilecektir. Bu nedenlerle, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin, mahkemece kesin mühletin dolduğu tarihten sonraya duruşma günü verilmesinin mühlet hükümlerinin devamına zımnen karar verilmiş olduğu yolundaki görüşüne katılmak mümkün olmamıştır.
Bu nedenlerle Dairemizin 22.09.2021 tarih ve 2021/692 E., 2021/1284 K. sayılı kararında direnilmesine karar vermek gerekmiştir.
2-DAİREMİZ KARARI :
I-İlk derece Mahkemesi kararına karşı alacaklı T. … … A.Ş. vekilince istinaf yoluna başvurulmuş olup, adı geçen alacaklı vekili 30.03.2022 tarihli dilekçe ile istinaf başvurusundan feragat ettiklerini açıklamıştır. Alacaklı vekilinin vekaletnamesinde kanun yollarından feragat yetkisinin bulunduğu görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nin 349/2. maddesinde, “Başvuru yapıldıktan sonra feragat edilirse, dosya bölge adliye mahkemesine gönderilmez ve kararı veren mahkemece başvurunun reddine karar verilir. Dosya, bölge adliye mahkemesine gönderilmiş ve henüz karara bağlanmamış ise başvuru feragat nedeniyle reddolunur.” hükmü düzenlenmiştir.
Bu nedenlerle, alacaklı T. … … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
II-İstem konkordatonun tasdikine ilişkindir.
İİK’nın 289/3. maddesinin ilk cümlesinde, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği; 304/1. maddesinde ise komiserin gerekçeli raporunu tevdi alan mahkemenin konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlayacağı ve mahkemenin komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her halde kesin mühlet içinde kararını vermek zorunda olduğu düzenlenmiştir.
İcra ve İflâs Kanunu mühletin tanımını yapmamış ve hukuki niteliğini göstermemiştir. Yasa koyucunun konkordato süresi ya da mehli gibi bir kavram yerine mühlet kavramını, başlangıcı ve sonu belli bir zaman dilimini ifade etmek üzere bilinçli biçimde seçtiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda mühlet bittikten sonra uzatma ya da tasdik mümkün değildir.
Somut olayda mahkemece istemcilere 30.11.2018 tarihinde üç aylık geçici mühlet, 27.02.2019 tarihinde 1 yıllık kesin mühlet verilmiş, 26.02.2020 tarihinde kesin mühletin 6 ay uzatılmasına karar verilmiş, 20.05.2020 tarihli ara kararla 7226 sayılı Kanunun Geçici 1 ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı uyarınca kesin mühletin 26.02.2020 tarihinden itibaren altı ay daha uzatılmasına dair kararın 84 gün eklenmek suretiyle 19.11.2020 tarihine kadar uzatılmasına karar verilmiş, 19.11.2020 tarihli duruşmada konkordato hakkında yapılan yargılamada ilan yapılması haricinde yapılacak işlem bulunmadığından ve karar verilebileceğinden İİK’nun 304/2. maddesi uyarınca yargılamanın uzatılmasına yer olmadığına, duruşma gününün ilanına, komiserler kurulundan ek rapor alınmasına…ve duruşmanın 09.12.2020 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, 09.12.2020 tarihinde istinafa konu nihai karar verilmiştir.
İstemciler için kesin mühlet 19.11.2020 tarihi itibariyle sona erdiğinden, onlar için devam eden bir konkordato prosedürünün mevcudiyetinden söz edilemez.
Buna göre İlk derece Mahkemesince, istemciler yönünden kesin mühlet dolduktan sonra istemcilerin konkordato projelerinin tasdikine karar verilmesi İİK’nın 304/1. maddesine aykırı olmuştur.
Bu nedenlerle Dairemizce, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve konkordato isteminin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
III-Kararın kaldırılması nedenine göre alacaklılar … ……, … …. ve … vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Dairemizin 22.09.2021/692 E., 2021/1284 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
2-I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, alacaklı T. … … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun feragat nedeniyle reddine,
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 355. maddesi uyarınca Ankara Batı Asliye … Mahkemesinin 09.12.2020 tarih ve 2018/843 E., 2020/639 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA VE YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-İstemciler Ankara … … Müdürlüğünün … … nosunda kayıtlı … konkordato istemlerinin USULDEN REDDİNE,
2-Verilen bütün tedbir kararlarının 20.11.2020 günü itibariyle kendiliğinden ortadan kalktığının tespitine,
3- Komiserler kurulunun görevinin 20.11.2020 günü itibariyle kendiliğinden sona erdiğinin tespitine,
4- Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken (59,30×2=) 118,60 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 35,90 TL’nin düşümü ile kalan 82,70 TL.’nin istemcilerden alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
5-İstemciler tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
6-Alacaklılar … …,… …. ve … tarafından ayrı ayrı yatırılan 148,60’ar TL. istinaf yoluna başvurma harcının istemcilerden alınarak ayrı ayrı adı geçen alacaklılara verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın kararın kesinleşmesine müteakip yatırana iadesine”
III-Yukarıda (III) nolu bentte açıklanan nedenlerle, alacaklılar … … …. … …. ve … vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
IV-Alacaklılar … …., … …. ve … tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının istek halinde iadesine,
V-Alacaklılar … …., … …. ve … tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak yatıranlara iadesine,
VI-Kararın istemciler vekili ile alacaklılar … …. ve … vekillerine re’sen tebliğine, tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
26.04.2022 tarihinde, konkordato talep eden vekili Av. …, … vekili Av. …’ın yüzüne karşı, diğerlerinin yokluğunda İİK’nın 308/a maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 27.04.2022