Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/427 E. 2022/688 K. 26.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ …
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (D İ R E N M E-
İ S T İ N A F D İ L E K Ç E S İ N İ N R E D D İ-
İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

KONKORDATO TALEP EDEN :…
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. sayılı kararının alacaklılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine verilen Dairemizin 21.10.2020 T., 2020/1595 E., 2020/1320 K. sayılı kararı, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 31.01.2022 T., 2021/2011 E., 2022/362 K. sayılı kararıyla bozulmuş olmakla HMK m. 373/3 uyarınca duruşma açılmasına karar verildi, dosya incelendi:
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato talep eden vekili, müvekkilinin ödeme güçlüğü içinde olduğunu, müvekkillerine karşı icra takiplerinin başlatılması halinde mal varlığının borçlarını karşılayamayacağını ve alacaklılarının mağdur olacağını, bu nedenle vade konkordatosu talep ettiklerini belirterek İİK’nın 287 ve devamı maddeleri gereğince geçici mühlet kararı verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesi’nce, “…İİK 302/4 maddesine göre konkordato projesi için oy kullanabilecek alacaklıların alacak miktarlarının toplam 31.247.576,87-TL alacaklı sayısının 161 olduğu, alacaklılar toplantısında ve iltihak süresi içerisinde alacaklı sayısı ve alacak miktarına göre konkordato projesinin kabul edildiği anlaşılmıştır. Buna göre İİK 302/3 maddesinde aranan çoğunlukla konkordato projesinin kabul edilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Komiserler kurulunu raporuna göre şirketin iflas etmesi halinde alacaklıların alacaklarını eline geçebilecek muhtemel meblağın %36,01 oranında olduğu ve teklif edilen meblağdan daha az olacağı ve bu şekilde İİK 305/1-a maddesinde ön görülen adi konkordatoda teklif edilen tutarın borçlunun iflası halinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşılması şartının gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Komiserler kurulunun 07.09.2020 tarihli ek raporuna göre; teklif edilen tutarın borçlunun kaynaklarıyla orantılı olduğu ve bu şekilde İİK’ nın 305/1-b maddesinde yer alan teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması şartının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
İİK 305/1-d. maddesi gereğince 206. maddenin birinci sırasındaki alacaklıların alacaklarının tam olarak ödenmesinin ve mühlet içinde komiserin izni ile akdedilmiş borçlarının ifasının alacaklı bundan açıkça vazgeçmedikçe yeterli teminata bağlanmış olması tasdik şartı olarak ön görülmüştür.
İİK nın 206/1. maddesinin birinci sırasında işçilerin … ilişkisine dayanan ve iflasın açılmasından önceki bir yıl içindi tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dahil alacakları ile iflas nedeniyle … ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları birinci sıra alacak olarak kabul edilmiştir. Hükmün kıyaslanması suretiyle geçici mühlet tarihinden önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş söz konusu işçilik alacaklarının birinci sırada değerlendirilecek alacaklar olduğunun kabulü gerekir. Bir yıl içinde tahakkuk etmenin de geçici mühletten önceki bir yıl içinde mahkeme ilamına bağlı işçilik alacağının olduğunun kabulü gerekir.
Davacı şirketin İİK 206 maddesinin 1. sırası kapsamındaki ve mühlet içerisinde komiserin izniyle akdedilen borcunun bulunmadığı, komiserler kurulundan 04.09.2020 tarihli duruşmada alınan beyanından anlaşılmakla İİK 305/1-d maddesindeki şartın da gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Davacı tarafından alacaklara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden alınması gereken konkordato tasdik harcının mahkememiz veznesine depo edilerek İİK 305/1-e maddesindeki şartın yerine getirildiği anlaşılmıştır.
Açıklanan duruma göre İİK 305 maddesinde düzenlenen konkordatonun tasdiki şartlarının gerçekleştiği anlaşılmakla konkordatonun İİK 308 maddesi gereğince TASDİKİNE karar verilmiştir.
İİK 308/b-2 maddesine göre tasdik kararı veren mahkeme konkordato projesi uyarınca çekişmeli alacaklara isabet eden payı kararın kesinleşmesine kadar borçlu tarafından mahkemece belirlenen bir bankaya yatırılmasına karar verebilir.
Anılan hükümle çekişmeli alacaklara isabet eden payın bankaya yatırılmasına karar verilmesi konusunda mahkemeye takdir yetkisi verilmiştir.
Mahkememizce tüm çekişmeli alacakların değil sadece mahkeme ilamına, kesinleşmiş takibe, kambiyo senedine veya kayıtsız şartsız borç ikrarı içeren senede dayalı çekişmeli alacakların depo edilmesine karar verilmiştir. Bu kapsamda söz konusu şartları taşıyan çekişmeli alacağın bulunmaması nedeniyle İİK 308/b maddesi gereğince depo kararı verilmesine YER OLMADIĞINA…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran alacaklı … … … …. vekili:
Alacak kaydı taleplerine istinaden taraflarına kabul edilen veya reddedilen alacaklarına ilişkin herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, nihai komiserler kurulu raporunda nisaba dahil alacak miktarlarının 1.415.939,64-TL olarak belirtildiğinin görüldüğünü, alacaklarının tamamının nisaba dahil edilmesi gerekirken bir kısım alacaklarının dahil edilmesinin de hatalı olduğunu; firmanın konkordato projesinin gerçekçi ve uygulanabilir olmadığından tasdik talebinin reddi gerektiğini beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İstinaf yasa yoluna başvuran alacaklı T. … … …. vekili:
Proje kapsamında alacaklıların alacaklı oldukları bedellerin, mevzuata aykırı şekilde hesaplandığını ve itirazlarının dikkate alınmadığını, bu durumun müvekkili banka açısından büyük bir hak kaybı yaratacağını ve borçlunun nisabını da etkileyecek bir husus olduğunu, müvekkili bankanın verilen teminat mektuplarının vadesiz hesapta depo edilmesini istemesinde herhangi bir kanuna aykırılık bulunmadığını; İcra ve İflas Kanunu’nun 286. maddesinde öngörülen belgelerin tekemmül ettirilmediğini, ayrıca firma tarafından, konkordato tasdik projesi kapsamında kalan tüm borçların 2021 yılı Ağustos ayından başlamak üzere 53 eşit taksit halinde ödenecek olmasının alacakların zararına olduğunun açıkça ortada olduğunu, böyle alacaklıları zarara sokan bir proje için tasdik kararı verilmesinin hukuken mümkün olmadığını beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İstinaf yasa yoluna başvuran alacaklı … T… vekili:
Müvekkiline, bildirdiği alacak tutarına karşı borçlunun beyanına ilişkin bir tebligat yapılmadığını, bu nedenle mahkemeye oylamada dikkate alınacak alacak miktarlarının tespiti için müracaat etme haklarının kısıtlandığını, karara dayanak 28.07.2020 tarihli konkordato komiseri faaliyet raporunda, müvekkili banka alacağına 134.245,00-TL. olarak yer verildiğini, bu haliyle müvekkili alacağının bildirdikleri tutardan eksik değerlendirildiğinin anlaşıldığını, borçlunun reddettiği tutar olduğu hususunda tebligat da yapılmadığından mahkemeden nisap tespit kararı talep imkanlarının da olmadığını; 07.09.2020 tarihli ek raporda şirketin borca batık olmaması nedeniyle revize konkordato projesinde tenzilat konkordatosu teklif etmediğinin belirtildiğini, ancak faiz talebinden feragat edilmesinin istenmesinin tenzilat konkordatosu teklif edildiğini de gösterdiğini, konkordato teklifinin bu nedenle kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını; kararda konkordatoya tabi alacaklara yer verilmemesi nedeniyle hangi miktar üzerinden alacakların konkordatoya tabi kılındığı ve projeye göre ödenmesi öngörülen alacak tutarlarının hangi miktarlarda olacağının şeffaf ve denetime elverişli bir şekilde belirlenmediğini; davacının konkordato talebinin kabulü için gerekli şartların oluşmadığını, tasdik kararı ile birlikte alacaklıların projede öngörülen vadede alacaklarına kavuşma ihtimalinin de düşük olduğunu beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İstinaf yasa yoluna başvuran alacaklı … … …. vekili:
Davacı tarafa, konkordato mühleti verilmesi için aranan şartların oluşmadığını, ayrıca konkordato talep eden borçlu firma hakkında, İcra ve İflas Kanunu’nun 286. maddesinde öngörülen belgelerin eksiksiz olarak sunulmadığını; borçlu tarafından, konkordato tasdik projesi kapsamında kalan tüm borçların 2021 yılı Ağustos ayından başlamak üzere 53 eşit taksit halinde ödenecek olmasının alacaklıların zararına olduğunu, böyle bir proje için tasdik kararı verilmesinin hukuken mümkün olmadığını; alacaklılar toplantısında yapılan müzakereler sırasında, alacaklarının borçlu tarafından kabul edilen kısmının 590.577,25-TL olduğunun öğrenildiğini, taraflarınca bu durumun kabulünün mümkün olmadığını, toplantı esnasında öğrendikleri projeye tabi alacakları ile alacak bildirim dilekçelerinde bildirdikleri alacak arasında 810.775,32-TL’lik fark bulunduğunu, bu durumun müvekkili banka açısından büyük bir hak kaybı yaratacağını, ayrıca borçlunun nisabını da etkileyeceğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
B.A.M 23. HUKUK DAİRESİ KARARI :
Dairemizce, alacaklı … … ….’nin istinaf başvurusunun incelenmesinde, konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a). İstinaf yasa yoluna başvuran … … …. konkordato talebine itiraz etmemiş olup İİK. m. 308/a maddesi uyarınca istinaf hakkı bulunmadığından HMK. m.352/1,ç uyarınca istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiş; alacaklılar … … …., … T… ve … … …. vekillerinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN TEMYİZ SEBEPLERİ :
Temyiz yasa yoluna başvuran alacaklı … … … …. vekili temyiz dilekçesinde özetle:
10.12.2018 ve 10.04.2019 tarihli dilekçeleri ile davacı firmanın konkordato talebine itiraz ettiklerini, ayrıca 16.07.2020 tarihli dilekçeleri ile de hem ret oyu kullandıklarını hem de konkordato talebini kabul etmedidiklerini yerel mahkemeye sunduklarını, taraflarınca iltihak süresi içerisinde ret oyu kullanılmış ve ayrıca konkordato talebine de itiraz edilmiş olduğundan istinaf haklarının bulunduğunu; yanı sıra yerel mahkemenin konkordatonun tasdikine ilişkin kararının müvekkili banka alacağını geciktirerek mağdur olmalarına neden olacağını, davacının müvekkili bankanın Ankara Ticari Şubesi’nden kredi kullandığını ve borçlarını ödemediğini, komiserler kurulunun alacaklıları bildirime davet ilanına istinaden müvekkili banka tarafından, fazlaya ve hataya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 16.09.2019 tarihi itibariyle davacının müvekkili bankaya 2.017.215,05-TL muaccel nakdi borcu bulunduğu bildirilerek bu alacaklarının kayda alınmasının talep edildiğini, bu talebe istinaden kabul edilen veya reddedilen alacaklarına ilişkin herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, nihai komiserler kurulu raporunda nisaba dahil alacak miktarlarının 1.415.939,64-TL olarak belirtildiğini, alacaklarının tamamının nisaba dahil edilmesi gerekirken bir kısım alacağın dahil edilmemesinin hatalı olduğunu, davacı firmanın konkordato projesinin gerçekçi ve uygulanabilir olmadığını beyan ederek kararın bozulmasına ve konkordato tasdik talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Temyiz yasa yoluna başvuran alacaklı T. … … …. vekili temyiz dilekçesinde özetle:
Kesin mühlet süresi içerisinde, 11.09.2019 tarihinde yayınlanan ilan ile komiserler kurulu tarafından alacakların bildirilmesinin istendiğini, süresinde yapılan bildirim ile borçlu şirketten 1.585.177,05-TL alacakları olduğunu bildirdiklerini, bu bildirime rağmen alacaklılar toplantısında yapılan müzakereler sırasında alacaklarının borçlu tarafından kabul edilen kısmının 1.044.232,88-TL olduğunun öğrenildiğini ve nisapta da bu şekilde yer aldıklarının komiserler tarafından beyan edildiğini, taraflarına herhangi bir “Alacak Bildirimine Konkordato Borçlusunun İtiraz Ettiği Hakkında İhbarname (İİK M.300)” tebliğ edilmediği gibi İİK’nun 302/6. maddesi uyarınca çekişmeli alacakların hesaba katılıp katılmamasına ve ne oranda katılacağına mahkemenin karar vermesi gereğine de aykırılık teşkil edildiğini, bu nedenle alacaklı olarak mahkemeden de bu yönde karar almalarının önüne geçildiğini, dosya kapsamı incelendiğinde, borçlu şirketin ve komiserler kurulunun tüm banka alacakları yönünden bu yöntemi izlediklerini, alacaklıların beyanlarını hiçbir şekilde dikkate almaksızın, birtakım alacak rakamlarını kendilerince kabul ettiklerini, dolayısıyla yapılan bu usulsüz işlem ile nisap farkı oluştuğunu, borçlu şirket ve komiserler kurulunun diledikleri gibi belirledikleri rakamlarla nisabı tutturduklarını beyan ederek projelerini kabul ettirmek yoluna gittiklerini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile bir an için tasdik kararından sonra borçlu tarafından yerel mahkeme tarafından belirlenen alacak tutarının borçlu firmanın tasdik edilen projesine göre 2021 yılı Ağustos ayından başlamak üzere 53 eşit taksitle ödeneceği düşünülürse, müvekkili bankanın borçlu firmadan olan alacağının çok az bir kısmına yıllar sonra kavuşmuş olacağını, bu durumda da müvekkilinin zarara uğrayacağını; ayrıca İİK’nun 286. maddesinde öngörülen belgelerin davacı firma tarafından eksiksiz olarak sunulmuş olmasının zorunlu olduğunu, konkordatonun kabul edilebilmesi için ön projenin inandırıcı ve kabul edilebilir olması, şirketin iyileşme ümidinin olması, alacaklıları zarara sokma kastı bulunmaması, teklif edilen ödemelerin borçlunun kaynakları ile orantılı olması ve kanunda öngörülen çoğunlukla teklifin kabul edilmesi gerektiğini, oysa işbu davada, öngörülen belgelerin tekemmül ettirilmediğini, ayrıca firma tarafından konkordato tasdik projesi kapsamında kalan tüm borçların 2021 yılı Ağustos ayından başlamak üzere 53 eşit taksit halinde ödenecek olmasının alacakların zararına olduğunu, yerel mahkemece verilen tasdik kararının kesin mühlet tarihi geçtikten sonra verilmiş olup, kabulünün mümkün olmadığını, 7226 sayılı Yasa’nın hem sözü hem de özü dikkate alındığında, konkordato mühlet süresinin durmayacağının açık olduğunu, bu durumda huzurdaki davada kesin mühletin 03.05.2020 tarihinde dolduğunu, dolayısıyla konkordato tasdik kararının verilemeyeceğini beyan ederek kararın bozulmasını ve konkordato tasdik talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.

Temyiz yasa yoluna başvuran alacaklı … T… vekili temyiz dilekçesinde özetle:
Müvekkiline, bildirdiği alacak tutarına karşı borçlunun beyanına ilişkin bir tebligat yapılmadığını, bu nedenle oylamada dikkate alınacak alacak miktarlarının tespiti için mahkemeye müracaat etme haklarının kısıtlandığını, karara dayanak 28.07.2020 tarihli konkordato komiseri faaliyet raporunun 12. sayfasında müvekkili banka alacağına 134.245,00-TL olarak yer verildiğini, bu haliyle müvekkili alacağının bildirdikleri tutardan eksik değerlendirildiğini, borçlunun reddettiği tutar hususunda tebligat da yapılmadığından mahkemeden nisap tespit kararı talep imkanlarının da olmadığını, bu nedenle müvekkilinin oy nisabının hatalı belirlendiğini, karara dayanak komiser raporlarında borçlu tarafından vade konkordatosu teklif edildiği belirtilmiş ise de aynı zamanda faiz ödenmemesinin de teklif edildiğinin belirtildiğini, alacaklılardan faiz gelirlerinden feragat etmelerinin istenmesinin tenzilat da talep edildiği anlamına geldiğini, ayrıca vadenin oldukça uzun bir zamana yayıldığı da düşünüldüğünde faiz ödenmemesi halinde konkordato projesinin, kararda belirtildiğinin aksine salt vade konkordatosunu içerdiğinin söylenmesinin olanaklı olmadığını, kararda konkordatoya tabi alacaklara yer verilmemesi nedeniyle hangi miktar üzerinden alacakların konkordatoya tabi kılındığının ve projeye göre ödenmesi öngörülen alacak tutarlarının hangi miktarlarda olacağının şeffaf ve denetime elverişli bir şekilde belirlenmediğini, davacının konkordato talebinin kabulü için gerekli şartların oluşmadığını, tasdik kararı ile birlikte alacaklıların projede öngörülen vadede alacaklarına kavuşma ihtimalinin de düşük olması nedeniyle kararın bozulmasına ve konkordato talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Temyiz yasa yoluna başvuran alacaklı … … …. vekili temyiz dilekçesinde özetle:
İşbu dava için İİK’nun 285 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan konkordato mühleti verilmesi için aranan şartların oluşmadığını, konkordatonun kabul edilebilmesi için ön projenin inandırıcı ve kabul edilebilir olması, şirketin iyileşme ümidinin olması, alacaklıları zarara sokma kastı bulunmaması, teklif edilen ödemelerin borçlunun kaynakları ile orantılı olması ve kanunda öngörülen çoğunlukla teklifin kabul edilmesi gerektiğini, oysa işbu davada, İİK’nun 286. maddesinde öngörülen belgelerin tekemmül ettirilmediğini, ayrıca firma tarafından konkordato tasdik projesi kapsamında kalan tüm borçların 2021 yılı Ağustos ayından başlamak üzere 53 eşit taksit halinde ödenecek olmasının alacakların zararına olduğunu, alacaklıları zarara sokan bir proje için tasdik kararı verilmesinin hukuken mümkün olmadığını, ayrıca kesin mühlet içerisinde konkordato komiserler kurulu tarafından 14.07.2020 tarihinde alacaklılar toplantısı yapılacağının ilan edildiğini, taraflarınca alacaklılar toplantısına katılındığını ve ret oyu kullanıldığını, alacaklılar toplantısında yapılan müzakereler sırasında alacaklarının borçlu tarafından kabul edilen kısmının 590. 577,25-TL olduğunun öğrenildiğini ve nisapta da bu şekilde yer aldıklarının komiserler tarafından beyan edildiğini, taraflarınca bu durumun kabulünün mümkün olmadığını, taraflarına toplantı gününe kadar herhangi bir “Alacak Bildirimine Konkordato Borçlusunun İtiraz Ettiği Hakkında İhbarname (İİK M.300)” tebliğ edilmediğini, toplantıda öğrendikleri alacak miktarı ile alacak bildirim dilekçelerinde bildirdikleri alacak arasında 810.775,32-TL’lik fark bulunduğunu, bu durumun müvekkili banka açısından büyük bir hak kaybı yaratacağının ortada olduğunu, taraflarınca alacak bildirim dilekçesi ile borçlu firmadan alacak olarak bildirdikleri ve belgelendirdikleri alacak miktarının yerel mahkeme tarafından nisap için kabul edilen alacak miktarının çok üstünde olduğunu, ayrıca gayrinakit alacaklarının hiç değerlendirilmediğini, bir an için tasdik kararından sonra borçlu tarafından yerel mahkeme tarafından belirlenen alacak tutarının borçlu firmanın tasdik edilen projesine göre 2021 yılı Ağustos ayından başlamak üzere 53 eşit taksitle ödeneceği düşünülürse, müvekkili bankanın borçlu firmadan olan alacağının çok az bir kısmına yıllar sonra kavuşmuş olacağını, yargılama boyunca verilen, mühlet kararları ve en nihayetinde firmanın adi alacaklıları adına onaylanan proje tasdiki usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek kararın bozulmasına karar verilmesini ve konkordato talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ KARARI :
Dairemiz kararı … … … …., … T…, … … …. ve T. … … …. vekilleri tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 6. H.D. tarafından 31.01.2022 T., 2021/2011 E., 2022/362 K. sayılı kararla “1-Talep İİK 276. ve devamı maddeleri çerçevesinde konkordatonun tasdiki talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesinin davacının konkordato talebini İİK 306 madde çerçevesinde tasdik etmesi üzerine karar alacaklı tarafından istinaf edilmiş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi tarafından talep İİK 308/a maddesi gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
Konkordato hakkında verilen karara karşı İİK 308/a maddesi uyarınca itiraz edenler kanun yoluna başvurabilir. İtiraz edenler kavramı İİK 304. maddesinde belirlenen şekliyle dar yorumlandığı takdirde, sadece duruşma öncesi itiraz eden alacaklıların kararı kanun yoluna taşıyabileceklerini kabul etmek gerekir. Ancak böyle bir yorum hak arama özgürlüğü ile bağdaşmaz. Bu nedenle kanun koyucunun itiraz edenlerden kastının konkordato toplantılarında veya iltihak süresi içinde olumsuz oy kullananlar olduğunun kabulü gerekir. Bu bağlamda kanundaki “itiraz edenler” ifadesinin konkordatoya red oyu verenlere teşmil edilmesi hukuk usulünün genel hükümlerine uygun düşer. Nitekim öğretide alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde red oyu vermiş alacaklıların tasdik kararını istinaf edebilecekleri kabul edilmektedir.(Prof Dr. Selçuk Öztek, Prof Dr.Ali Cem Budak, Doç. Dr. Müjgan Tunç Yücel, Doç.Dr. Serdar Kale, Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova, Yeni Konkordoto Hukuku, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara-2019, shf. 569)
Somut olayda, T…. … …. vekilinin 10.04.2019 tarihli dilekçesi ile konkordatoya itiraz ettiği ve toplantıda da red oyu kullandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yukarıdaki gerekçeler doğrultusunda T. … … ….’nin istinaf hakkının bulunduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin istinaf talebinin reddine karar vermesinde isabet bulunmamış olduğundan kararının bozulmasına, alacaklı T. … … ….’nin istinaf itirazları hakkında inceleme yapılmak üzere dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
2-Bozma nedenine göre, alacaklılar … … …., … … … ve … T… vekillerinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmediğine…” karar verilmiştir.
HUKUKİ SEBEP VE DİRENME GEREKÇESİ:
1-Talep, konkordatonun tasdikine ilişkindir.
I
Konkordato İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve izleyen maddelerinde düzenlenmiştir.
Yüksek Dairenin kararına dayanak kıldığı 276’ncı madde kiralanan taşınmazların icra kanalıyla tahliye edilmesine ilişkin olup, somut olayda uygulama yeri olmadığı değerlendirilmektedir.
II
Aşağıda sıralanacak direnme gerekçelerine zemin oluşturmak bakımından öncelikle konkordatonun hukuk yargılaması bakımından yapısı ve mahiyetini kısaca açıklamak uygun olacaktır.
Bilindiği gibi dava bir başkası (davalı) tarafından subjektif hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan ya da kendisinden haksız bir talepte bulunulan kişinin (davacının) mahkemeden hukuki koruma istemesi; onu bir şeyi vermeye, yapmaya ya da yapmamaya mahkeme kararı ile mahkum ettirmesidir (Kuru, B./Aydın, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, 2.b., Yetkin yay., Ankara 2021, s.289).
Konkordatoda istemci alacaklılarından bir şeyi vermelerini, bir şey yapmalarını ya da yapmamalarını istememekte; zaten onlara olan borcunu belli bir indirimle ve/veya takvim çerçevesinde ödemek konusunda anlaşmaya yönlendirmek için mahkemeye tek taraflı bir başvuruda bulunmaktadır.
Bu bağlamda konkordato bir dava olmayıp mahkemeye yöneltilmiş bir istem (talep) ve hukuk yargılaması tekniği bakımından bir çekişmesiz yargı işidir (HMK m.382/2.f-6 ve7). Dolayısıyla konkordatoda davacılık ve fer’i ya da asli müdahale (HMK m.65-66) söz konusu değildir. Alacaklılar sadece “ilgili” sıfatıyla ve o da itiraz etmeleri koşulu (İİK m.304/I) yargılamada yer alabilir. Bunların borçlu ile aralarındaki subjektif nitelikli alacak hakları da bu yargılamanın konusu olmayıp, yargılamanın konusu konkordatonun tasdikidir.

Bu açıklamalar çerçevesinde belirtilmelidir ki, alacaklıların herhangi birinin istinafı üzerine konkordatonun tasdikine ilişkin ilk derece mahkemesi kararı kaldırıldığında, bu durum hem borçluyu ve hem de istinaf etsin ya da etmesin bütün alacaklıları etkileyecektir. İstinaf edenler için konkordato kaldırılmış ve bu alacaklıların alacaklarını tam ve derhal almasına imkan sağlanmış, istinaf etmeyenler için tasdik koşulları çerçevesinde tahsilat zorunluluğu doğmuş olmayacaktır.
Diğer yandan farklı alacaklıların ilk derece mahkemesinin tasdik kararına yönelik istinaf itirazları hemen hemen aynı olduğundan ve çekişmesiz yargıda re’sen araştırma ilkesi daha baskın biçimde uygulandığından zaten itiraz edenlerin istinaf sebeplerinin incelenmesi, itiraz etmeyenlerin istinaf sebeplerini de cevaplayacak niteliktedir.
III
Konkordatonun tasdik kararına karşı yasa yoluna başvuru koşulları konusunda şu değerlendirmeler yapılmalıdır:
Konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a). Konkordatoya itiraz kurumu İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş ve burada duruşma tarihinin bildirildiği ilanda alacaklıların duruşmadan en az üç gün öncesine kadar yazılı olarak itiraz etmek suretiyle duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ayrıca gösterileceği ifade edilmiştir. Bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı olmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkı da bulunmamaktadır.
Öğretide “itiraz eden alacaklı” kavramı ile “konkordatoya kaydedilmiş olsun ya da olmasın konkordatonun tasdiki talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklı”nın kast edildiği ve özellikle konkordatoya ret oyu kullansalar bile duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna gitme yetkilerinin bulunmadığı konusunda fikir birliği vardır (bkz. Postacıoğlu , İ. E.: Konkordato, Ankara 1965, s.93, n.64; Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.b., Ankara 2013, s.1502; Tanrıver, S./Deynekli, A.: Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, s.158; Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5.b., İstanbul 2019, s.354, n.354; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.74).
Hatta Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası’nın birlikte kaleme aldıkları “İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat” (6.b., Ankara 2020, m.308/a, s.244) adlı derlemede yasa yollarına ilişkin 308/a maddede itiraz eden ibaresinin yanına (yasa metninde bulunmamasına rağmen) 304’üncü maddeye atıf yapıldığını gösterecek şekilde bu maddenin numarası yazılmıştır. Yazarlar 308/a’daki itirazın, 304/I’deki itiraz olduğundan o kadar emindir ki, metinde buna net biçimde işaret etmiştir.
Konuyla ilgili tek ayrık görüş, (önce 15., şimdi ise) 6. Hukuk Dairesinin bozma kararında atıfta bulunulan Prof. Dr. Selçuk Öztek ile Prof. Dr. Müjgan Tunç Yücel’e aittir. Yazarların Yeni Konkordato Hukuku – 7101 sayılı Kanunla Değişik İcra ve İflas Kanunu m. 285-309 Şerhi (Prof. Dr. Ali Cem Budak, Doç. Dr. Serdar Kale ve Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova ile birlikte, Adalet Yayınevi, Ankara 2018) adlı eserlerinin birinci basısında “Konkordatoya itiraz eden diğer alacaklıların tasdik kararına karşı kanun yoluna gidebilmeleri ise tabiidir” dedikten sonra “Buna mukabil, konkordatoda kabul oyu vermiş alacaklının, tasdik kararına karşı kanun yoluna başvurmakta hukuki yararı yoktur…” şeklinde bir açıklama yaptıkları görülmektedir (m.308/a, n.6, s.403). Yazarların burada itiraz kurumunu konkordato oylamasında ret oyu kullanmak anlamında yorumlayıp yorumlamadıkları şüphe uyandırmaktadır. Ancak eserin ikinci basısında (Adalet Yayınevi, Ankara 2019) bu tereddüt giderilmiş ve öğreti ve Yargıtay uygulamasındaki görüş eleştirildikten sonra “Ama 7101 sayılı Kanun itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı için, kanaatimce, artık, tasdik kararına karşı, daha önce, alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde ret oyu vermiş alacaklıların süresi içinde (ilandan itibaren on gün) tasdik kararını istinaf edebilmeleri mümkün görülmelidir.” biçiminde açıklama yapılmıştır (m.308/a, n.6, s.569).
Bu noktada Özel Dairenin itibar ettiği bu yeni ve ayrık bilimsel görüş üzerinde durmak gereği doğmuştur.
Yazarların 1932 yılından beri (90 yıldır) yerleşik haldeki görüşten dönmelerini gerektiren hususu yeni (7101 sayılı Yasa ile yapılan) değişiklikle Yasa’nın “…itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı…” olarak açıkladıkları görülmektedir. İstinaf süresinin hangi tarihte ve ne şekilde başlayacağının kimlere istinaf hakkı verilip verilmeyeceği ile ne gibi bir bağlantısı olduğu ise belirtilmemiştir.
Ona bakılırsa İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden 5311 sayılı Yasa (m.18) ile 18.03.2005 tarihinde yapılan değişikliğe kadar (yani yaklaşık 73 yıl) konkordatonun tasdiki kararlarına karşı yasa yolu duruşmadaki tefhimle başlamakta idi. Üstelik öğreti, Yargıtay ve İsviçre Federal Mahkemesi bu tefhimin (tıpkı iflastaki gibi) “duruşmada kimse olmasa dahi” sonuç doğuracağını ve yasa yolu süresini başlatacağını benimsemişti. Diğer taraftan 5311 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması tarihinde yürürlüğe girdiğinden, sürenin tefhimle başlatılmasına ilişkin uygulama 20.07.2016 gününe kadar (yani toplamda 84 yıl) hiç tereddütsüz bu şekilde süregelmişti. Gelinen noktada salt sürenin ilanla başlatılmasının istinaf hakkı sahiplerinin kapsamını neden değiştirdiği anlaşılamamış, yazarlar ve onlara atıf yapan Özel Daire de buna dair bir açıklık getirmemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır” hükmü yer almaktadır. Kaynak İsviçre Federal Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinde ise bu ilke “Es folgt dabei bewährter Lehre und Überlieferung” şeklinde ifade edilmiştir. Madde metni “(Mahkeme) kabul edilmiş öğretiyi ve gelenekleri takip eder” biçiminde çevrilebilir. Bu anlayış biçimi Türk hukuku için de geçerli sayılmalı; henüz yerleşmemiş, öğretide ve yargı camiasında benimsenmemiş yeni fikirlere temkinle yaklaşılmalıdır. Özellikle Yasa’da bir boşluk bulunmadığı, değişiklikle de özel bir kapsam genişletilmesi yaratılmadığına göre yazarların bu görüşünün “yeni ve yol gösterici bir hukuki bakış açısı” olduğu fakat hükme esas alınabilecek genel kabul görmüş bilimsel bir inanç (içtihat) olmadığı anlaşılmaktadır.
IV
Hemen bu noktada ret oyu kullanmak ile itiraz arasındaki temel farka değinmek gerekir.
Mühlet istemi karşısında mahkeme önce geçici mühlet vererek sunulan belgelerin ve borçlunun gerçek durumunun yasaya, hakikate ve finansal raporlama ilkelerine uygun olup olmadığını ve bu bağlamda kesin mühlet verilmesine elverişli bulunup bulunmadığını incelemeye girişir. Koşulların (İİK m.285) bulunduğu anlaşılırsa borçluya kesin mühlet verilir ve komiser atanır. Artık mahkemenin borçlu ve alacaklılarla ilişkisi kesilmiş, süreç komisere bırakılmıştır.
Nitekim bir alt başlıkta da değinileceği gibi alacaklıların özellikle mühlet aşamasında yasa yoluna başvurusu tamamen engellenmiş, mahkeme asla alacaklı ile muhatap edilmemiştir.
Alacaklının mahkeme huzurunda isbat-ı vücut etmesi ancak komiserlerin nihai raporu sunması ve duruşma gününün ilanı üzerine duruşmadan üç gün öncesine kadar yapılacak itirazla mümkündür (İİK m.304). Esasen bu itiraz raporu ve raporda açıklanan “tasdik” görüşünü hedef alır. Ortada rapor yokken yapılan itiraz, yasanın aradığı itiraz değildir. Yasanın aradığı koşullara uygun biçimde itirazda bulunmayan alacaklı mahkemenin nezdinde bir suje olarak “yok” hükmündedir. Mahkeme itiraz etmeyen kimseyi duruşmaya almaz, beyanlarını dinlemez ve dolayısıyla sistem onun tasdik kararını istinaf etmesine de olanak tanımamıştır.
Alacaklının daha evvel toplantıda red oyu kullanması ya da ne vesile ile olursa olsun komisere ya da doğrudan mahkemeye dilekçe vermesi, medeni usul hukuku kapsamında mahkeme bakımından hiçbir anlam ifade etmez. O, mahkemenin nezdinde tamamen yabancı biridir. Ne zaman ki, raporun sunulması ve duruşma gününün ilan edilmesi üzerine itiraz eder; yasa onu o zaman mahkemenin muhatap alacağı bir suje haline getirir.
İtirazı olmayan kişi, izleyici olmak dışında, duruşmaya dahi katılamaz. Haliyle kararı da istinaf edemez.
V
Dairenin diğer bozma gerekçesi, bu uygulamanın “hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği” noktasındadır. Her şeyden önce hak arama temel haklardan olup, bu haklar ancak yasa ile sınırlandırılabilir (… Cumhuriyeti Anayasası m.36/I ve 13).
Bu halde öncelikle konkordatonun tasdikine ilişkin karar aleyhine yasa yoluna başvurunun bir hak olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Elbette yukarıda anılan Anayasa hükmü gereği yasa yoluna başvurma bir haktır. Ancak konkordato, ne talep edene ve ne de alacaklıya subjektif bir alacak hakkı verir. Gerçekten de İcra ve İflâs Kanunu’nun 285’inci maddesinin birinci fıkrasına göre konkordato “borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu [tarafından], vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için…” talep edilebilecek bir hukuki çare ve külli tasfiye metodudur. Bir diğer ifade ile konkordato alacaklının bu hakkına bir halel getirmez; sadece bunun ödeme biçimini, mahkemenin de katkısı ile değiştirir. Bu, kabul oyu verenler için sözleşmesel bir ilişki doğururken, ret oyu verenler için mahkeme kararına dayanır. Kaldı ki, alacaklı dahi iflasa tâbi borçlusu hakkında konkordato isteminde bulunabilir (İİK m.285/II) Eğer konkordatonun tasdik edilmemesi alacaklı için mutlak bir hak olsa idi, yasa koyucu alacaklıya da borçlusunun konkordatosunu isteme hakkı vermezdi. Borçların hiç ödenememesi ya da iflas koşullarında çok düşük yüzdelerle ödenmesi riskine karşın konkordato alacaklının da lehinedir.
Öte yandan konkordato süreç ve kurumsal yapı bakımından tamamen şeklî olduğundan onun ivedilikle tamamlanması gerekir. Nitekim İcra ve İflas Kanunu hükümleri dikkate alındığında yasa koyucunun konkordatoyu aksatan, tökezleten talepleri ısrarla baskıladığı ve bu çerçevede borçlu lehine verilen birçok kararda yasa yolunu tamamen kapattığı ve sürecin borçlu lehine bir an evvel sonuçlandırılması arzusunda olduğu görülecektir (örneğin: “Geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.287/son; “Kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.293/I).
“Yasa yolu” adından da anlaşılacağı gibi yasayla düzenlenmiş olup, yasanın öngörmediği bir yasa yolu ve yasa yoluna başvuru hakkı yorum yoluyla da olsa kabul edilemez. İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi Anayasa’nın kabul ettiği anlamda (m.36/I ve 13) temel hak niteliğindeki hak arama özgürlüğünü kullanmayı “itiraz” şartına bağlamıştır ve bu tamamen Anayasaya uygun bir sınırlama metodudur.
Nitekim Yargıtay da İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden bu yana şaşmaz şekilde bu yöndeki içtihadını korumuştur (Yargıtay 11. HD. 09.10.1989/6449-5145; Yargıtay 19. HD. 03.10.1995/7350-7821). Bu tutumun hak arama özgürlüğünü zedelediği fikri ise hiçbir şekilde dile getirilmemiştir.
Elbette Özel Dairenin 90 yıllık yerleşik içtihadından dönmesi mümkündür. Ancak yapılan taramada Yargıtay Kanunu’nun 15/2-c düzenlemesine göre verilmiş bir içtihadı birleştirme kararı da bulunamamıştır.
Sonuç olarak toplantıda ret oyu kullanmak başka, usulünce duruşmaya katılarak konkordatonun tasdikine itiraz etmek başkadır. Yasa ve öğreti bu ikisini net biçimde ayırmıştır.
VI
Son olarak meseleye hukukun toplantılara, çoğunluğa ve azınlığa bakış açısıyla da bakmak gerekir.
Yasalar insanların bir araya geldikleri halleri, ezcümle dernekleri, şirketleri, kat malikleri ya da genel kurul gibi toplantıları düzenlerken (çoğunlukçu değil) “çoğulcu demokrasi” ilkesini benimsemiştir.
Buna göre (oybirliği hariç) salt sayısal çoğunluğun sağlanmış olması o kararı tartışmasız hale getirmemektedir. Azınlıkta kalanların haklarının da korunması gerekir. Ancak bu mutlak bir koruma değildir. Azınlık bu hakkını kuralsız biçimde kullanamaz. Azınlığın haklarını savunabilmek ve ileri sürmek konusunda birtakım lazımeleri yerine getirmesi gerekir.
Söz gelimi şirket ya da (Yüksek Dairenin ihtisas alanı da olan) kooperatif genel kurul toplantılarında çoğunluk bir karar aldığında azınlık haklarına sırt çevrilmez. Ancak bunun için azınlık oy sahiplerinin red oyu vermesi yetmez, ayrıca o konudaki muhalefet şerhlerini de tutanağa geçirtmeleri gerekir (TTK m.446, KoopK m.53). Prosedür dışında şu veya bu mercie verecekleri dilekçeler, yapacakları başvurular bu (muhalefet şerhi) eksikliği giderecek mahiyette yorumlanamaz.
Konkordato prosedürü de bu paraleldedir. Alacaklıya alacağını yazdırmak, red oyu kullanmak ve komiserin raporunu sunmasından sonra ve duruşmadan önce itiraz etmek konusunda bir yük getirilmiştir (İİK m.304/I). Bu yük yerine getirilmediğinde o hak kullanılamaz.
VII
Nihayet yasa koyucu konkordatonun tasdikini önemsemiş, bunun aksatılmasını ve bu çerçevede bütün alacaklıların yasa yollarına gelerek süreci uzatmasını, sekteye uğratmasını engellemeye çalışmıştır.
Herhangi bir aşamada verilen herhangi bir dilekçenin, yasanın öngördüğü sürede ve usule uygun diğer dilekçelere benzetilerek ilgilisine yasa yolunun açılması da bu amaca aykırı sayılmalıdır.
Özellikle henüz ortada nihai durumu gösteren ve usulünce mahkemeye sunulmuş bir komiser raporu olmadığı aşamada verilen dilekçeler yasanın anladığı biçimde mahkeme nezdinde itibar görmemeli ve usuli hakları kullanmak bakımından imkan sağlamamalıdır.
VIII
Şu halde, istinaf yasa yoluna başvuran T. … … AŞ vekili Yasanın (İİK m.304/I) ifade ettiği biçimde “itiraz” etmediğinden İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi uyarınca istinaf hakkı bulunmamaktadır.
2-HMK m. 359/3 uyarınca dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına; İİK m. 308/b uyarınca çekişmeli alacakların ayrıca dava konusu edilmesine imkan sağlanmış olmasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre alacaklılar … … …., … T… ve … … …. vekillerinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle Dairemizce verilen önceki kararda direnilmesine karar vermek gerekmiştir.
KARAR :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I-Dairemizin 21.10.2020 T., 2020/1595 E., 2020/1320 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE.
Buna göre: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle:
Alacaklı … … … …. vekilinin İSTİNAF DİLEKÇESİNİN REDDİNE.
II-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle:
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/891 E., 2020/378 K. sayılı dava dosyasında verdiği 10.09.2020 tarihli kararına yönelik alacaklılar … … …., … T… ve … … …. vekillerinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE.
III-Alacaklı … … … ….’dan peşin alınan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve istek halinde iadesine; alacaklılar T. … … …., … T… ve … … ….’den alınması gereken 80,70-TL harçtan peşin alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30-TL harcın ayrı ayrı alınarak Hazine’ye gelir kaydına. İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin istinaf yasa yoluna başvuranlar üzerinde bırakılmasına, karar kesinleştiğinde varsa fazla avansın gideri içerisinden karşılanarak ilgilisine iadesine.
IV-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
26.04.2022 tarihinde, duruşmalı yapılan inceleme sonucunda, konkordato talep eden vekili Av …, alacaklı … …. vekili Av. … ve alacaklı … … …. vekili Av. …’nin yüzüne karşı, diğer alacaklılar vekillerinin yokluğunda, İİK m. 308/a gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere OYÇOKLUĞU ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 05.05.2022
….

KARŞI OY YAZISI
I
Hüküm fıkrasının alacaklı T. … … AŞ’nin istinaf dilekçesinin reddine ilişkin I numaralı bendine yönelik bir muhalefetim bulunmamaktadır.
Saygıdeğer çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı hüküm fıkrasının istinaf başvurularının esastan reddedildiği II numaralı fıkrasına yönelik olup, 7226 sayılı Yasa’nın Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrası (ve özellikle bu fıkranın b bendi) ile 3 numaralı fıkrasının c bendinin ne şekilde anlaşılması gerektiği noktasındadır.
II
Öncelikle 2019 yılı sonunda ortaya çıkan ve 2020 yılı içinde süregelen Covid-19 virüs salgını (pandemisi) nedeniyle yürürlüğe konulan mevzuata kısaca değinmekte, bu hükümleri değerlendirmekte yarar görüyorum.
Covid-19 pandemisi nedeniyle önce 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile İcra ve İflâs Kanunu’nun 330’uncu maddesi gereğince fevkalade mühlet hükümlerinin uygulanacağına karar verildiği belirtilerek ve fakat bundan daha kapsamlı biçimde nafaka alacakları hariç olmak üzere takiplerin durdurulmasına, taraf ve takip işlemleri yapılmamasına, yeni takip alınmamasına ve ihtiyati haciz kararlarının infaz edilmemesine karar verilmiş; 7226 sayılı torba yasanın Geçici 1’inci maddesi ile de yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla bir kısım sürelerin durdurulması hükme bağlanmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki gerek fevkalade mühlete ilişkin İcra ve İflâs Kanunu’nun 330’uncu maddesi gerek 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ve gerek 7226 sayılı Yasa ilke olarak “takip yasağı” getirmiştir; anılan Yasa çerçevesinde 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile bu süre 15.06.2020 (bu gün dahil) gününe kadar uzatılmıştır. Konkordatonun bir takip türü olmadığında kuşku yoktur.
Konumuzu doğrudan ilgilendiren düzenleme 7226 sayılı Yasa’nın Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrası ile 3 numaralı fıkrasının c bendidir. Geçici 1’inci maddenin 1 numaralı fıkrasında Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla (a bendi) “dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler” de dâhil olmak üzere “bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler” ile “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler” 13.03.2020 (bu tarih dâhil) tarihinden; (b bendi) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22.03.2020 (bu tarih dâhil) tarihinden itibaren 30.04.2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur.
Görüldüğü üzere bu düzenleme ile hangi sürelerin duracağı genişletici bir yoruma izin verecek şekilde sayılmıştır. Ancak aynı Geçici 1’inci maddenin 3 numaralı fıkrasının c bendinde konkordatoya ilişkin özel bir hüküm sevk edilmiş ve “konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçlarının durma süresince devam edeceği” belirtilmiş ancak mühletin de duracağına ya da uzayacağına ilişkin bir düzenleme öngörülmemiştir.
Fakat gerekçe bu şekilde değildir. Madde gerekçesinin ilgili kısmında “…Konkordato kurumuna ilişkin mühlet ve sürelerin, 2004 sayılı Kanunda düzenlenmesi sebebiyle durma süresinin kapsamında olacağı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Durma süresince konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçlarının devam edeceği de açıkça hükme bağlanmaktadır” denilmiştir.
III
Bu noktada önce mühlet kavramı üzerinde durmakta, sonra ise bu kavram çerçevesinde yasal düzenlemeyi ve gerekçeyi değerlendirmekte yarar görüyorum.
İcra ve İflâs Kanunu mühletin tanımını yapmamış ve hukuki niteliğini göstermemiştir.
Mühlet için sözlüklerde çoğunlukla vade ve daha az olmak üzere mehil ve süre sözcükleri karşılık gösterilmektedir [1]. Öğreti ve uygulamada vade sözcüğü genellikle borcun ifası için belirlenmiş ya da belirlenebilir ânı gösterecek şekilde kullanılmaktadır [2]. Süre veya mehil ise daha çok bir işin yapılması için yükümlü, sorumlu ya da borçluya zaman tanınması anlamındadır. Mühlet sözcüğü kavram olarak vadeden ziyade mehil ve süreye yakındır.
Yasa koyucunun konkordato süresi ya da mehli gibi bir kavram yerine mühlet kavramını “başlangıcı ve sonu belli bir zaman dilimi”ni ifade etmek üzere bilinçli biçimde seçtiğinin kabulü daha doğru olacaktır. Nitekim konkordato, tasdikten sonra da alacaklılar ve borçlu bakımından etkilerini belirli bir süre ile sürdürmeye devam etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yapısı itibariyle ödemesiz sürelerin “mehil” ve toplam ödeme süresinin de “süre” kavramlarına karışmasının da önüne geçilmiştir.
Kale’nin de ifade ettiği gibi “mühlet” konkordato prosedüründe borçluya verilen ve konkordatonun tasdik edilmesi için gerekli olan hazırlıkların yapılması amacını taşıyan süredir [3].
Mühlet içinde borçlu takip hukuku ve maddi hukuk alanında koruma altına alınırken, komiser ve borçlunun belirli … ve işlemleri tamamlaması beklenir. Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak böyle bir durum her zaman ortaya çıkabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen 294, 295, 296 ve 297’nci maddeleri hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
IV
Bu bağlamda yasal düzenleme ve gerekçe ne şekilde yorumlanmalıdır?
7226 sayılı Yasa’nın Geçici 1’inci maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendinde hem maddi hukuka hem de takip hukukuna (ve bu arada idari yargılama hukuku ile ceza yargılaması hukukuna) ilişkin ifade edilebilen bütün süreler sayılmış; bununla yetinilmeyerek b bendinde de başta İcra ve İflas Kanunu olmak üzere başka yasalarda bulunan ve takip hukukuna ilişkin sayılan bütün süreler (ve bu kapsamda hakim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler) gösterilerek icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri durdurulmuştur.
Asıl sorun bu şekilde kaleme alınmış genel bir düzenlemeden sonra konkordatoya ilişkin özel ve sınırlandırılmış bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de Geçici 1’inci maddenin 1 numaralı fıkrası ile yetinilmiş olsa konkordato mühletinin de durduğu yolunda -zorlama- bir yorum yapılabilirdi fakat yasa koyucu 3 numaralı fıkranın c bendinde “Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder” şeklinde özel bir düzenleme, daha doğru ifade ile bir sınırlama yapmıştır. Bu bakımdan 1’inci fıkradaki sürelerin satış isteme, masraf yatırma gibi süreler olduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere yasa koyucu mühleti açık biçimde durdurmamış sadece belirtilen tarihler arasında mühletin -sadece- “alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları”nın, durma süresince devam edeceğini öngörmüştür. Bu sonuçlar mühletin tabii sonuçlarından olduğundan, mühlet durdurulsaydı bunların ayrıca zikredilmesine gerek kalmayacaktı.
Mühletin alacaklı bakımından sonuçları İcra ve İflas Kanunu’nun 294’üncü, borçlu bakımından sonuçları ise aynı Yasa’nın 297’nci maddelerinde düzenlenmiştir. Yasa koyucu Geçici 1’inci maddenin 1 numaralı fıkrasının b bendinde “mühlet” sözcüğünü bilerek ve özenle kullanmamış; 3 numaralı fıkranın c bendinde ise (bir bütün olarak) İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ila 308/h maddelerini göstermemiş; özellikle geçici mühlete ilişkin 287’nci ve kesin mühlete ilişkin 289’uncu maddelerden hiç söz etmemiş; alacakların yazdırılmasına, borçlunun beyanına ve toplantıya hiç değinmemiştir. Anlaşılan o ki yasa koyucu bunları bilinçli bir tercihle kapsam dışında bırakmış ve konkordato prosedürünün yasanın öngördüğü rutin içinde cereyan etmesini istemiştir.
Gerekçenin etkisine gelince:
Uzun süreden beri yasa yapma tekniğinde gözlemlenen bir sorun burada da karşımıza çıkmıştır. Yasal düzenlemede bulunmayan bir husus gerekçe ile hukuk alemine sunulmaktadır. Böylece kimi zaman çeşitli nedenlerle yasa metnine alınmayan bazı hususların gerekçeye yazılmak suretiyle onlara da geçerlik kazandırılmaya, en azından uygulayıcıyı yasayı bu şekilde anlamaya zorlamaya çalışıldığı görülmektedir [4]. Oysa … Büyük Millet Meclisinin iradesi yasa metni ile ortaya konmuştur; Meclis’in denetiminden ve daha önemlisi oylamasından geçmeyen gerekçenin, yasa metninin önüne geçerek ve millet iradesini dolanarak yasa gücünde sonuç doğurması kabul edilemez. Yasa metninde yazmayan bir hususun gerekçe ile yasa gücüne büründürülmesi temsili sisteme ve dolayısıyla cumhuriyet rejimine de uygun değildir. Bu yasa tasarısını hazırlayan birkaç bürokratın kanaatinin halk tarafından seçilmiş parlamentonun iradesinin önüne geçirilmesi anlamına gelir. Nitekim yasayı bilmemenin mazeret sayılmayacağı kabul edilmiş fakat aynı zorunluluk gerekçe için öngörülmemiştir [5].
Bırakalım gerekçenin bağlayıcı olmasını, bir yorum vasıtası olarak kullanılması dahi gerek anglo-amerikan hukuk sisteminde gerek kara Avrupası sisteminde çoktan terk edilmiştir [6].
Bu itibarla Yasada sadece mühletin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları düzenlenmişken gerekçede mühletin duracağı konusunda “tereddüt bulunmadığı” şeklindeki yazım hiçbir şekilde hukuk uygulamasına esas alınamaz.
Öğretide mühletin duracağına dair ileri sürülen görüşlere de bu nedenlerle katılamıyorum [7]. Nitekim Dairemiz çoğunluğun benzer kararlarda görüşüne atıf yaptığı Durna’nın “…hükümden ziyade gerekçe önem kazanmakta…” şeklindeki belirlemesinden yazarın dahi yasa metninde mühletin durdurulduğuna dair açık bir ibare olmadığını gözlemlediği anlaşılmaktadır. Bu yaklaşımı da hukukun genel ilkelerine uygun bulamıyorum.
V
Gelinen noktada rahatlıkla söylenebilir ki konkordato bir takip türü olmadığı gibi konkordatoda icra ve iflas dairelerince yapılan bir işlem bulunmamaktadır. Konkordato sürecinde yapılan işlemlerin “taraf ve takip işlemi” sayılamayacağı da ortadadır.
Tekraren belirtilecek olursa her şeyden önce 7226 sayılı Yasa’nın Geçici 1’inci maddesinin 3 numaralı fıkrasının c bendinde geçen konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından “sonuçlarının durma süresince devam edeceği” ifadesi yalnız ve yalnız İcra ve İflâs Kanunu’nun 294 ile 297’nci maddelerinde gösterilen konkordatonun borçlu ve alacaklılar bakımından etkilerine işaret etmektedir.
Pandemi sürecinde uzaktan ve esnek çalışmanın önerilmesi nedeniyle birçok alanda işlerin yavaşladığı; bazı işyerlerinin tamamen kapandığı, bazılarının da sınırlı sürelerle faaliyet gösterdiği dikkate alındığında genel olarak hayatın yavaşladığı tartışmasızdır ancak bu durum 22.03.2020 ile 15.06.2020 arasında borçlunun ve komiserin konkordato mühletini duraklatıp, yapmaları gereken işleri tamamen bırakacakları anlamına gelmemelidir.
Gerek geçici ve gerek kesin mühlet içinde yapılması gereken işlemlerin büyük bir kısmı komiserlerce belgeler üzerinde ya da işletmenin veya değer tespiti yapılacak varlıkların bulunduğu yerde yapılacak işlemlerdir. Konkordatoda alacaklılar toplanması dışındaki hiçbir işlem icra daireleri ya da mahkemeler gibi sosyal mesafenin korunamayacağı insan temasını gerektirmemektedir (nitekim 7226 sayılı Yasa’nın va’z edilmesi altında yatan temel irade budur).
Alacakların yazdırılması ve alacaklılar toplantısının yapılmasını engelleyecek bir (genel) sokağa çıkma yasağı da konulmamıştır.
Kaldı ki alacak yazdırılması posta yolu ile yapılabilir [8]. Uygulamada internet üzerinden çevrimiçi toplantılar yapıldığı ve bunların başarıyla tamamlandığı, derdest dosyalardan bilinmektedir. Toplantıya katılmayı sakıncalı gören alacaklılar için zaten toplantıyı izleyen yedi günlük iltihak süresinde oy kullanma imkanı da Yasa’yla getirilmiştir (İİK m.302/VII, son cümle). İltihak süresi içinde oy kullanımı da posta ile yapılabilir.
Bu süreçte sadece tasdik yargılaması bağlamında “duruşmanın yapılması” dahi Hakimler ve Savcılar Kurulunun 30.03.2020 gün ve 2020/51 sayılı “COVID-19 Kapsamında İlave Tedbirler” konulu kararı ile bu tedbirlerin uzatılmasını konu alan 30.04.2020 gün ve 87742275-010.07-0076-2020 sayılı kararı çerçevesinde yasaklanmış değildir. Kararda adliyedeki … ve işlemlerin durdurulmadığı, esnek çalışmanın tatil veya işlerin durdurulmasını gerektirecek bir anlam ifade etmediği, acil durumlar bakımından rutin faaliyetlerin gecikmeksizin yerine getirilmesi ve dosyaların adliyede olmasa da evde incelenerek tekemmül ettirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Hukuk yargılamasında nelerin “acil …” olduğuna dair en önemli düzenleme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun adli tatile ilişkin 103’üncü maddesidir. Bu maddenin 1 numaralı fıkrasının e bendinde konkordatoya ilişkin … ve davaların adli tatilde görüleceği belirtildiğinden, konkordato mühleti verilmesi ve tasdik davalarının acele işlerden olduğu kabul edilmeli ve bunlara ilişkin duruşmaların (gerekirse teknolojik imkanlar kullanılarak) yapılması gerekmektedir [9].
Yargılaması bakımından dahi durdurma/erteleme kapsamına alınmayan konkordato sürecinde görev yapan komiserin bu görevini geciktirmesi ya da yapmaması için bir hukuki ya da fiili bir hal bulunmamaktadır. Nitekim uygulamada bütün komiserler görevlerinin başında kalmış ve takdir edilen ücretleri de almaya devam etmiştir.
Öte yandan Dairemizce dosyanın ilk kez incelendiği 30.06.2021 ve eldeki direnme kararının verildiği 26.04.2022 tarihinde dahi pandemi devam etmekte, yasanın va’zedilmesini gerektiren sebeplerin tamamı mevcudiyetini sürdürmektedir. Sadece yasanın ve Cumhurbaşkanlığı kararının belirlediği süreler dolmuş fakat fiili durum değişmemiştir. Konkordato mühleti bugün ne şekilde işletiliyorsa o tarihte de aynı şekilde işletilebilirdi.
VI
Somut dosya bakımından üzerinde önemle durulması gereken bir husus da komiserlerin işlerini layıkıyla yapmadıklarıdır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesine göre mahkemenin tasdik yargılamasını kesin mühlet içinde yapıp bitirmesi gerekir. Verilen bir yıllık kesin mühletin tamamı komiserlere ve borçluya “bağışlanmış” bir süre değildir. Tam tersine alacaklıların katlanmaya zorlandıkları bir süredir. Bu nedenle sürenin en verimli biçimde kullanılması gerekir.
Mühlet konkordato prosedürünün tamamlanması içindir; yoksa gelecek bir paranın/istihkakın beklenmesi, yeni ortak bulunması, bir alacağın tahsil edilmesi gibi zamana yayılan işlemler için “oyalanma” süresi değildir. Değer tespitleri ve sunulan belgelerin muhasebe standartlarına ve gerçeğe uygunluğu geçici mühlet içinde yapıldığından, kesin mühletin verilmesinden sonra ilanlar, alacakların yazdırılması, borçlunun beyanının alınması, oylamaya hazırlık, toplantı, iltihak süresi ve raporun hazırlanıp mahkemeye tevdii en çok 5-6 ay içerisinde yapılmalı ve dosya mahkemeye sunulmalıdır; ilgili düzenlemeler incelendiğinde bu sürelerin (on beş gün, yedi gün gibi) çok kısa belirlendiği görülmektedir. Nitekim mehaz İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nda (Bundesgesetz über Schuldbetreibung und Konkurs) kesin mühlet azami bir yıl olarak belirlenmiş, karmaşık (kompleks) hallerde bu sürenin 24 aya kadar uzatılabileceği kabul edilmiş ancak karmaşık olduğu için bir yılı aşan süre ile kesin mühlet verilmesi halinde komiserin en geç dokuzuncu ayın bitmesinden önce alacaklıları toplantıya çağırması gerektiği emredici bir hüküm olarak ortaya konulmuştur (İsvİİK m.295b, f.II) [10].
Somut olayda borçluya 16.10.2019 günü kesin mühlet verilmiş ve mühlet bir yılın dolması ile 16.10.2020 günü sona ermiştir. Oysa komiserler nihai raporu bu sürenin dolmasından çok sonra 04.12.2020 günü sunmuştur. Üstelik rapor hükme esas alınacak nitelikte bulunmadığından mahkemece ek rapor istenmiştir.
Toplantının ilanı ve en az on beş gün sonra icrası (İİK m.301/I), yedi günlük iltihak süresi (İİK m.302/VII) ve raporun hazırlanması için gereken yedi günlük süre (İİK m.302/VIII) dikkate alındığında zaten mahkemeye tasdik yargılaması için sadece birkaç günlük süre kalmaktadır. Her ne kadar mahkemenin bu durumda yargılama yapabilmek için altı ay boyunca (mühletin değil) mühletin sonuçlarının devam etmesine karar verme yetkisi (İİK m.304/I) var ise de bu düzenleme komiserlerin gecikmelerini telafi etmek için getirilmemiştir; komiserler de böyle bir sürenin kullanılacağını peşinen öngörerek işlemlerini geciktirmemelidir.
Eğer komiserler işlerini gereği gibi yapsalardı dosya pandemi süreci bahanesinden hiç etkilenmeden sonuçlanacak ve alacaklılar da daha uzun süre ile mühletin etkilerine katlanmak zorunda bırakılmayacaktı.
VII
Yukarıdan beri gösterdiğim yasal düzenlemeler ve yaptığım açıklamalar bir arada değerlendirildiğinde 7226 sayılı Yasa’nın konkordato mühletini kapsamadığı ve mühletin, anılan Yasa ve buna bağlı olarak Cumhurbaşkanlığı kararı ile durmayacağı,
Somut olay bakımından 16.10.2019 günü verilen bir yıllık kesin mühletin 16.10.2020 tarihinde dolduğu; bu tarih itibariyle mahkemenin tasdik konusunda bir karar vermesi gerekirken (İİK m.304/I) dosyanın komiserlerce henüz mahkemeye dahi intikal ettirilmediği; mahkemece bu yönde oluşturulan ara kararının da hukuka aykırı olduğu ve yasa ile belirlenen sürelerin hakim tarafından değiştirilmesine izin vermeyen genel hukuk ilkesinin (HMK m.90) çiğnendiği,
hususları nazara alınarak;
Mahkemece kesin mühlet dolmuş olduğundan tasdik talebinin usulden reddine karar verilmek gerekirken mühletin bitiminden 2 ay 25 gün sonra 11.01.2021 tarihinde tasdik kararı verilmesini usule ve İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrasına açıkça aykırı bulduğumdan saygıdeğer çoğunluğun aksi yöndeki kanaatine katılamıyorum.

Dr. Cemal Fazıl Karakaş
Hakim 36941
e-imza

KARŞIOYA İLİŞKİN DİPNOTLAR
[1] TDK Türkçe Sözlük, 11.b., Ankara 2011, s.1723; Uslu, T.A.: Yeni Hukuk Lugatı ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1964, s.230; Alpdündar, R.: İlgili Kanun Maddeleri ve Tevhidi İçtihat Kararlarıyla Yeni Hukuk Sözlüğü (Kılavuzu), İstanbul 1977, s.219. Türk Hukuk Lugatında mühlet (s.254) sözcüğü için mehil sözcüğüne atıf yapılmış, orada ise (s.223) “Bir vecibenin yerine getirilmesi veya bir muamelenin yapılması için kanun veya yargıç veya alakalı şahıs tarafından tayin edilen zamandır” şeklinde karşılık verilmiş ve çeşitli yasalarda vade, müddet, ecel gibi kullanımların olduğu da belirtilmiştir.
Mühlet, mehil, süre ve vade kavramları hakkında kısa bir değerlendirme için bkz. Besen, M./Tat, O.: “Konkordato Sürecinde Mühlet”, ASBÜ HFD, 2019/2, s.362.
[2] Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.976.
[3] Kale, S.: Sorularla Konkordato, İstanbul 2017, s.13.
[4] Bu tavrın eleştirisi için bkz. Narmanlıoğlu, Ü.: “Kanunun Anlam Bakımından Uygulanması”, Prof. Dr. Turan Tufan Yüce’ye Armağan, İzmir 2001, s.104; Capitant, H.: “Kanunun Manasının Tayininde İzhari Çalışmaların Değeri”, çev. H. Demirel, AÜHFD 1956/1, s.59.
[5] Selçuk, S.: Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, 30.06.1995 gün ve 1993/1 E., 1995/1 K sayılı karara karşıoy (RG 22.10.1995, 22441), s.22.
[6] Selçuk, s.22; Doğrusöz, B.: “Yasaların Yorumunda Gerekçe”, Dünya gazetesi, 31.08.2017s, 1. (https://www.dunya.com/kose-yazisi/gerekce-ve-yasalarin-yorumu/379806) erişim tarihi: 30.10.2020.
[7] Atalay, O./Özekes, M.: “İcra ve İflâs Kanunu m.330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile İlgili Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar ve Tartışmalara Cevaplar”, İzmir 22.03.2020, Başlık: C., paragraf: 13-14 (https://blog.lexpera.com.tr/iik-m330-hukmunu-uygulayan-cumhurbaskanligi-karari/) erişim tarihi: 30.10.2020.
Pekcanıtez, H.: “2279 sayılı Cumhurbaşkanı (Fevkalade Mühlet) Kararı ile 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesinin Birlikte Değerlendirilmesi”, 28.03.2020, Başlık: III [IV olmalı], paragraf: 5 ve Başlık: V, paragraf: 6 (https://blog.lexpera.com.tr/2279-sayili-karar-ile-7226-sayili-kanunun-birlikte-degerlendirilmesi/) erişim tarihi: 30.10.2020.
Tunç Yücel, M.: “7226 sayılı Kanun ile Cumhurbaşkanlığının 2480 sayılı Yargı Alanındaki Hak Kayıplarının Önlenmesi Amacıyla Getirilen Durma Süresinin Uzatılmasına Dair Kararı Uyarınca Sürelerin Durmasının Konkordato Sürelerine Etkisi”, 11.05.2020, (https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanliginin-2480-sayili-karari-uyarinca-surelerin-durmasinin-konkordato-surelerine-etkisi/) erişim tarihi: 30.10.2020.
Yavaş, M.: “İİK m.330 Çerçevesinde 2279 sayılı Cumhurbaşkanı Kararına Genel Bir Bakış”, 06.04.2020, son paragraf (https://www.lebibyalkin.com.tr/mevzuat/haberler/2020/iik-m.330-cercevesinde-2279-sayili-cumhurbaskani-kararina-genel-bir-bakis.html) erişim tarihi: 30.10.2020.
Deynekli, A.: “7226 sayılı Kanunla Yapılan Düzenlemenin Sürelere Etkisi Yönünden Değerlendirme”, Başlık: III, 4, e (https://app.e-uyar.com/blog/index/478d6362-2806-49be-a6c2-89976b382794?) erişim tarihi: 30.10.2020.
[8] Kuru, B.: İcra İflas Hukuku, C.IV, 3.b., İstanbul 1997, s.3677; Öztek, S. (Budak, A. C. / Tunç Yücel, M. / Kale, S. / Yeşilova, B. ile birlikte): Yeni Konkordato Hukuku, 7101 sayılı Kanunla Değişik İcra ve İflâs Kanunu m. 285-309 Şerhi, Ankara 2018, m.299, n.16; Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5.b., İstanbul 2019, s.244; Buruloğlu, E. / Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.44; Börü, L.: “Adi Konkordatoda Alacaklıların Alacaklarını Bildirmesi”, İnÜHFD 10 (1), 2019, s.177.
[9] Deliduman, S.: “22.03.2020 İla 30.04.2020 Tarihleri Arasındaki Konkordato Duruşmaları Üzerine”, (https://www.hukukihaber.net/22032020-ila-30042020-tarihleri-arasindaki-konkordato-durusmalari-uzerine-makale,7735.html) erişim tarihi: 30.10.2020.
[10] Ayrıca bkz. Kaplan, İ.: Yeni Türk Konkordato Hukuku, Ankara 2020, s.31.