Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/2369 E. 2023/152 K. 31.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/2369 – 2023/152
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D İ R E N M E -D Ü Z E L T E R E K
Y E N İ D E N E S A S H A K K I N D A K A R A R)
ESAS NO : 2022/2369
KARAR NO : 2023/152

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

KONKORDATO TALEP EDEN :
VEKİLİ :
ALACAKLI :
VEKİLİ :
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2020 gün ve 2018/738 E., 2020/607 K sayılı kararına yönelik istinaf başvurusu üzerine verilen Dairemizin 23.02.2022 gün ve 2022/1120-296 E.K sayılı kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 19.10.2022 gün ve 2022/1882-4839 E.K sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizce Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373’üncü maddesinin 3 numaralı fıkrası uyarınca duruşma açılmakla taraflarca sunulan beyan ve dilekçeler ile tüm dosya kapsamı incelendi;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
Konkordato isteyen … AŞ vekili müvekkili şirketin 22.10.1985 tarihinden bu yana inşaat taahhüt işleri ile iştigal ettiğini;
30.09.2018 günü itibariyle varlıklar toplamının 77.772.930,18 TL olduğunu;
Ülke genelinde inşaat sektöründe yaşanan mali ve finansal kriz sebebiyle, alınan bir kısım siparişlerin iptal edildiğini, yeni siparişlerin alınamadığını, hak ediş ödemelerinde gecikmeler yaşandığını, mali kaynak yaratmak üzere şirket ortaklarının adına kayıtlı taşınmazları satışa çıkardığını, bunların satışının zaman alacağının anlaşılması nedeniyle konkordato teklif etme zorunda kaldıklarını bildirerek mühlet verilmesini istemiştir.
İlk derece Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince:
İstemci şirketin gerek konkordato teklifi öncesi gerek konkordato mühleti içinde alacaklıları zarara sokacak işlem ve eylemlerde bulunmadığı,
Şirketin iflası halinde imtiyazsız alacaklıların alacaklarını hiç tahsil edemeyeceği, imtiyazlı alacaklıların da alacaklarının tamamına kavuşamayacağının kuvvetle muhtemel olduğu,
Konkordato teklifinin İcra ve İflas Kanunu’nun 302’nci maddesinde gösterilen nisapla kabul edildiği, tasdike ilişkin diğer koşulların da sağlandığı gerekçesiyle
“Davacının konkordato projesinin TASDİK TALEBİNİN ADİ ALACAKLAR YÖNÜNDEN KABULÜ İLE; Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün… ticaret sicil numarasında kayıtlı, davacı … Anonim Şirketi’nin konkordato revize projesine göre, adi alacaklıların alacaklarından öncelikle %30 oranında tenzilat yapılması, sonrasında ödemelerin şirket aktifinde kayıtlı gayrimenkullerin devri veya ayni teslimi suretiyle yapılması, kalan bakiyelerin ise konkordato tasdik kararının kesinleşmesinden sonra ilk 3 ay ödemesiz, 48 ay vade ile(her ayın 25 ile 30’u arasında) eşit taksitler halinde ödenmesine, davacının rehinli alacaklılara ilişkin konkordato projesinin tasdik talebinin reddine…” ve bir kısım araç ve taşınmazların icraen satışının karar tarihinden itibaren bir yıl süreyle ertelenmesine karar verilmiştir.
DAİREMİZ KARARI
Bir kısım alacaklılar vekillerinin istinafı üzerine Dairemizin 13.02.2022 gün ve 2022/1120-296 E.K sayılı kararı ile … vekilinin istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine, itirazları bulunmayan … vekillerinin istinaf dilekçelerinin reddine,
Re’sen yapılan değerlendirmeye göre HMK m. 355 ve 353/1-b.2 gereğince ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine ve bu çerçevede:
“1. … AŞ’nin konkordato tasdik talebinin usulden reddine,
2. Mahkemece verilen ve yasa ile öngörülen tedbirlerin kaldırılmasına,
3. Komiserler kurulunun görevine bu tarih itibariyle son verilmesine,
4. Yargılama giderlerinin istemci şirket üzerinde bırakılmasına,
5. Karar tarihi itibariyle alınması gerekli olan 80,70-TL karar ve ilam harcından başta yatan 35,90-TL nin mahsubu ile kalan 44,8‬0-TL harcın … AŞ’den alınarak hazineye irat kaydına,
6. İstemci tarafından yatırılan konkordato tasdik harcının iadesine,
7. Yatırılan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde, masrafı içinden karşılanarak istemciye iadesine” karar verilmiştir.
YARGITAY BOZMASI
Dairemiz kararının alacaklı … vekili ile istemci borçlu vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 19.10.2022 gün ve 2022/1882-4839 E.K sayılı kararı ile:
“…1-Talep, borçlu şirket hakkında, İİK’nın 285. vd. maddeleri uyarınca geçici ve kesin mühlet kararları verilmesi ile konkordato projesinin tasdiki istemine ilişkindir.
İİK’nın 304/1. maddesi mahkemenin konkordato hakkındaki kararını herhalde kesin mühlet içinde verilmesi hükmünü getirmiştir. İkinci fıkrası ise “Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir” hükmünü içermektedir.
Anılan maddenin birinci fıkrasında bir yıllık süre öngörülmesine rağmen mahkemenin yapacağı incelemeye bağlı olarak yargılamanın gidişatına göre bu süre içerisinde bir karar verilemeyecek olması incelemenin tamamlanamaması ve özel güçlük arz eden durumların ortaya çıkması ihtimaline karşı mahkemenin mühlet hükümlerinin devamı ile altı aylık ek bir süre verilebileceğini düzenlemiştir. Bunun amacı mühletin kalkması halinde konkordato tedbirleri de kalkacak ve konkordatonun temel amaçlarından olan borçlunun malvarlığının korunması suretiyle alacaklıların tatmin ilkesi ihlal edilmiş olacaktır.
İİK’nın 304. maddesinin 1. maddesi düzenleyici bir hüküm içermekte olup, bu hükme bir sonuç bağlanmamıştır. Kaldı ki ikinci fıkrada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması halinde hakime altı aylık, ek bir mühlet tanınmıştır. Kanun koyucu belirlenen sürede konkordato işlemlerinin özel güçlük arzeden incelemeler nedeniyle tamamlanamaması ihtimalini gözeterek ek mühlet verilme olanağı tanımıştır.
Somut olayda, komiser heyetince nihai rapor 03.11.2020 günü ibraz edilmiş olup araya Covid-19 tedbirleri kapsamında uzatma süresi girmiş ve nihayet mahkemece kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşıldığından kesin mühletin hitamından sonra İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin uzatılmasına olanak sağlayan 289/5 ve diğer maddeleri gereğince önce üç ay, sonra iki ay, sonra yirmi gün ve sonra da bir ay süre ile kesin mühletin uzatılmasına karar verilmiştir. Mahkemenin incelemenin tamamlanamaması nedeniyle verdiği toplam sürenin hesabında hataya düşerek 20 günlük süre aşılması taraflara (borçlu-alacaklı) yüklenebilecek bir kusur değildir.
Yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan, talep edenlerin ve konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek 20 günlük gecikme nedeniyle, cezalandırılması doğru görülmemiştir. Böyle bir durum, sadece borçlunun değil; alacaklıların da zarara uğramasına neden olabilecektir. Zira, üçte iki ya da daha fazla bir çoğunlukla kabul edilen ve alacaklıların kendilerine iflasa nazaran daha avantajlı bir durum yaratacağı inancıyla muvafakat verdikleri konkordato projesinin salt geç tayin edilmiş duruşma günü nedeniyle usulden reddedilmesi, onların da daha az oranda tatmin edilmesi sonucunu doğurabilir. Oysa, böyle ağır sonuçlar doğuran işlemin sorumlusu, ne alacaklılar ne de borçludur.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince, işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür.
2) Bozma nedenine göre, alacaklı … vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temiyiz itirazlarının kabulü ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi kararı usul ve yasaya aykırı görüldüğünden davacı yararına BOZULMASINA (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle bozma nedenine göre alacaklı … vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına…” karar verilmiştir.
HUKUKİ NEDEN VE GEREKÇE
I- Konkordatoya tâbi bulunmayan … Başkanlığına yönelik olarak:
İcra ve İflas Kanunu’nun “konkordatonun hükümleri” başlıklı 308/c maddesinin ikinci fıkrasında bağlayıcı hale gelen konkordatonun, konkordato başvurusundan önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburi olduğu, aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise 6183 sayılı Kanun kapsamındaki kamu alacakları hakkında bu maddenin ikinci fıkrası hükmünün uygulanmayacağı açıkça gösterilmiştir.
… Başkanlığının prim ve idari para cezası alacakları kamu alacağı niteliğinde olduğundan konkordato adı geçen kuruluş için bağlayıcı değildir. Bir diğer ifade ile … Başkanlığının sözü edilen alacakları borçlu tarafından vadesinde ve tam olarak ödenecektir.
Bu yasal düzenlemeler ışığında … Başkanlığının ilk derece mahkemesinde konkordatonun tasdikine ilişkin olarak verdiği kararı istinaf etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle … vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352/1-ç düzenlemesi uyarınca hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmelidir.
II- İstinaf hakkı bulunmayan alacaklılara yönelik olarak:
Konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a). Konkordatoya itiraz kurumu İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş ve duruşma tarihinin gösterildiği ilanda alacaklıların duruşmadan en az üç gün öncesine kadar yazılı olarak itiraz etmek suretiyle duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ayrıca gösterileceği düzenlenmiştir. Bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı bulunmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkı da bulunmamaktadır.
Öğretide “itiraz eden alacaklı” kavramı ile “konkordatoya kaydedilmiş olsun ya da olmasın konkordatonun tasdiki talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklı”nın kast edildiği ve özellikle konkordatoya red oyu kullansalar bile duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna gitme yetkilerinin bulunmadığı konusunda fikir birliği vardır (bkz. Postacıoğlu , İ. E.: Konkordato, Ankara 1965, s.93, n.64; Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.b., Ankara 2013, s.1502; Tanrıver, S./Deynekli, A.: Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, s.158; Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5.b., İstanbul 2019, s.354, n.354; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.74).
Nitekim Yargıtay da İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden bu yana aynı yönde karar vermektedir (Yargıtay 11. HD. 09.10.1989/6449-5145; Yargıtay 19. HD. 03.10.1995/7350-7821).
İstinaf yasa yoluna başvuran … vekilleri bu gereklilikleri yerine getirmediğinden adı geçenlerin İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi uyarınca istinaf hakkı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle adı geçenlerin istinaf dilekçelerinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352/1-ç düzenlemesi uyarınca reddi gerekmiştir.
III- HMK’nın 355’inci maddesi uyarınca re’sen yapılan istinaf incelemesi ve direnme gerekçesi
İstem, konkordatonun tasdikine ilişkindir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği ve komiser atanacağı belirtilmiş, aynı maddenin beşinci fıkrasında da “Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet,… mahkemece altı aya kadar uzatılabilir” hükmü getirilmiştir.
Aynı Kanun’un 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen maddeleri (m.294-297) hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.

Her ne kadar bozma ilamında İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen sürenin bitiminden yirmi gün sonra konkordato hakkında karar verilmesinin makul kabul edilebilecek nitelikte olduğu görüşü belirtilmişse de, yasal düzenleme açık olduğundan bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır.
Dairemizin bu görüşü aşağıdaki şekilde gerekçelendirilebilir:
7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce konkordatoda geçici mühlet süreci hiç bulunmazken kesin mühlet de sadece üç ay olarak düzenlenmişti. Kesin mühlet gerektiğinde iki ay süre ile uzatılabiliyordu. O dönemde de mühlet işlemleri bu süre içinde yapılıyor ve pek alâ da yetiştirilebiliyordu.
Getirilen yenilikle uzatmasıyla birlikte beş ay geçici mühlet ve uzatmasıyla birlikte on sekiz ay kesin mühlet kabul edilmiş, işlemler ve yargılama süreci için komiserlere yirmi üç aylık bir süreç verilmiştir. Bu sürecin verimli kullanılmaması öncelikle ve kesinlikle komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin bu süreyi kötü kullanmasının, bu kapsamda mahkemeye inceleme yapma olanağı tanımaksızın geçici mühletin uzatılmasına, kesin mühlet verilmesine ve bunun uzatılmasına karar verilmesini istemeleri elbette mahkemenin hatası değildir. Zira konkordatonun uygulamasında asli görevli komiserdir. Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişmez. İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Bu noktada Yargıtay’ın alacaklıların ve borçluların sürece etkisinin olmadığı noktasındaki görüşü de değerlendirilmelidir.
20.07.2003 günü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4949 sayılı Yasa ile İcra ve İflas Kanunu’na eklenen iflasın ertelenmesi hükümleri (m.179, 179/a, 179/b, 179/c) borçlu ile mahkemenin bir araya gelerek ve alacaklıları sürece dahil etmeyerek tahsilatı ve iflası ertelediği ileri sürülerek eleştirilmiş ve konkordato da öncelikle bu eleştiriyi ortadan kaldırmak için genişletilmiş ve uygulama kabiliyetine sahip hale getirilmiştir. 7101 sayılı Kanun’un konkordatoyu güçlendirmesindeki temel neden borçlu ve alacaklıların sürece dahil olmasıdır. Bu anlamda komiser işlemlerinin borçlu ve alacaklı tarafından şikayet yolu ile mahkeme önüne getirilmesine olanak tanınmıştır (İİK m.290/III).
Gelinen noktada özellikle borçlunun süreci hızlandırmaları için komiserlere yardımcı olması, gecikmelerinde onları harekete geçirmesi ve bütün bunlara rağmen komiserlerin işlemleri yapmakta ihmale düşmeleri halinde onları asliye ticaret mahkemesine şikayet (İİK m.17) etmesi beklenir. Borçlunun sürece etki edemeyeceğine ilişkin yaklaşım isabetli değildir.

Hemen bu noktada İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nun düzenlemesinden de söz edilmelidir:
Mehaz Yasa’nın 295b maddesinin 1 numaralı fıkrasına göre kesin mühlet on iki aydır. Ancak karmaşık (kompleks) işlerde bu süre yirmi dört aya kadar verilebilir. Şu kadar ki bir yılı geçen mühletlerde komiser dosyayı, bütün işlemleri tamamlamış olarak en geç dokuzuncu ayda mahkemeye sunmalıdır (SchKG m.295b/2).
Bu bakış açısı ile mühletin bir yıl olduğu Türk hukukunda dosyanın en geç dördüncü ya da beşinci ayda mahkemeye sunulması gerekir. Yerleşik ve komiserlerin ihmaline ya da görevi kötüye kullanmasına dayalı uygulamalar nedeniyle ilk derece mahkemeleri muvazaa iddialarını asla inceleyememektedir.
Komiserin kusurunu örtmek mahkemenin görevi değildir. Öncelikle konkordatosunda samimi olan borçlu, sonrasında da elbette alacaklılar komiseri, işlemleri bir an evvel yapması için zorlamalıdır. Somut dosyadan bağımsız olarak, özellikle borçlunun bu sürecin ve dolayısıyla takiplerden korunarak ödemeleri geciktirmesinin sağladığı yararın kendisini bu kötü sona götüreceğini öngörmesi gerekir. Bunu için Yasa’nın ilgili kısmının okunması yeterlidir.
Eğer bir mağduriyet söz konusu ise gerek alacaklı ve gerek borçlu komiserlerin tazminat sorumluluğuna başvurabilir (İİK m.290/IV atfı ile kıyasen m.227)

Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişemez (İİK m.304). İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Komiserin keyfi davranışları alacaklıların belirsiz, sınırsız bir mühlet ve yargılama süreci ile baş başa bırakılması anlamına gelmemelidir.
Bu sürelerin alacaklılar için sonuçları ağırdır. Mühletin etkilerini düzenleyen 294 ilâ 297’nci maddeler incelendiğinde alacaklıların sözleşmeleri feshetmesi engellenmekte, borçlu ile istemeye istemeye sözleşme ilişkisini sürdürmeleri beklenmektedir. Aynı şekilde alacaklıların takibe girişmesi ve mevcut takiplerine devam etmesi kesin biçimde engellenmekte; diğer teminatlara başvurma imkanları ellerinden alınmaktadır.
Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.

Sürenin borçlu tarafından kötü kullanılması halinde komiserler buna engel olmalı, komiserler tarafından kötü kullanılması halinde de borçlu komiseri işini hakkıyla yapmaya zorlamalıdır.

Yine 7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce tasdik kararının kısa bir süre içinde verilmesi gerektiği belirtilmişken (önceki m.296) yapılan yeni düzenlemede tasdikin mühlet içinde olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bir yasa değişikliğinde açık ve yeni bir düzenleme yapılmışsa kanun koyucunun önceki dönemde yaşanan bir sorunu çözmek istediği düşünülmeli, yasa bu şekilde yorumlanmalıdır.

Diğer taraftan bu sürenin ucu açık ve belirsiz biçimde uzatılması daha büyük bir tehlike arz etmektedir. İşlemlerin uzadığından söz edilerek 5-10 yıllık sürelerle tasdik işlemlerinin sürüncemede bırakılması ihtimali gündeme gelebilecektir. İflasın ertelenmesine ilişkin hükümlerin yasadan çıkartılmasının gerekçelerinden biri de aslında beş yıl olan sürenin çeşitli vesilelerle uzatılması idi. Yargıtay’ın yorumu ile bu tehlikenin konkordatoda da ortaya çıkabileceği söylenebilecektir. Kaldı ki, kaç günlük gecikmenin makul, kaç günlük gecikmenin fazla olduğunu saptamak da objektif bir kritere bağlanabilecek bir husus değildir.

Son olarak mühletin hükümleri yasada açıkça gösterilmiştir. Bu dönemde takip, bir kısım sözleşmelerin feshi vs yasaklanmıştır. Mühletin sona ermesi halinde yargılamaya hala devam edilse bile alacaklılar mühletin sağladığı koruma kalktığı için borçlu hakkında takiplere devam edebilecek ve sözleşmeleri feshedebilecektir. Kanun koyucunun tasdik yargılamasını süreyle sınırlaması altında yatan nedenlerden biri de bu olmalıdır.

Mühletlere ve mühlet etkilerinin devamına ilişkin sürelerle ilgili bir diğer husus da bunların borçlar hukuku süresi değil, usul hukuku süresi olmalarıdır. Bunlar hakim tarafından, yasanın öngördüğü uzatma halleri dışında uzatılıp kısaltılamaz (HMK m.90). Bu sürenin aşılmasında mahkemenin kusurundan da söz edilemez. Nasıl ki ıslah süresi, tehir-i icra süresi, istinaf ve temyiz süreleri kaçırıldığında burada kusur araştırması yapılmıyorsa ya da “kaçırılan süre makuldür, göz ardı edelim” denilemiyorsa mühlete ilişkin süreler kaçırıldığında da kusur ya da tolerans – hoşgörü değerlendirmesi yapılmamalıdır.

Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir: Yargıtay 11. HD, 25.12.1989 gün ve 1989/8872-7469 E.K (bkz. Eriş, G.: Uygulamalı İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara 1991, s.842).
Nitekim öğretide Postacıoğlu, Berkin, Buruloğlu/Reyna sürenin geçirilmesi halinde esasa girişilmeden talebin usulden reddine karar verileceğini ifade etmiştir (Postacıoğlu, İ.E.: Konkordato, Ankara 1965, s.89, n.61; Berkin, N.: İflas Hukuku, 3.b., İstanbul 1970, s.564; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.56).

Yine bozma ilamında ve özellikle Dairemizin emsal dosyalarda verdiği direnme kararları üzerine Hukuk Genel Kurulunca mahkemenin, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun bu yaklaşımı hakkında da birkaç değerlendirme yapılmalıdır:
Her şeyden önce bu kararlardaki karşı oy yazılarına katılıyoruz.
Kararların ne şekilde oluşturulacağı ve kaleme alınacağı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294 ve izleyen maddelerinde açıkça gösterilmiştir.
Bu bağlamda bir mahkemenin “zımnen” karar verebileceği düşünülemez.
Üstelik geçici ve kesin mühletin uzatılması ve tasdik yargılaması sırasında mühletin etkilerinin devamına ilişkin kararlar sınırsız biçimde takdire bırakılmamış, bu imkan “güçlük arz eden özel durumlar” söz konusu ise kabul edilmiştir (İİK m.289/V).
Yasa’nın keyfiyete bırakmadığı bu husus karar gerekçesinde açıkça gösterilmeli; bir diğer ifade ile bu uzatma mutlak (zımni değil) yazılı bir kararla yapılmalıdır. Bu gerekliliğin sebepleri açıkça gösterilmelidir: bugüne kadar neler yapıldı, hangi iş ve işlemler neden yetiştirilemedi, uzatılacak süre içinde neler hangi sürelerde yapılacak vb (Tanrıver, S.: Konkordato Mühletinin Uzatılması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 1995, S.3, s.409 vd.). Üstelik mahkeme bunu yaparken komiserlerin gereksiz gecikmelerini telafi etmek zorunda da değildir.

Şu husus da önem arz etmektedir:
Gerek mühletlerin uzatılması ve gerek tasdik yargılaması aşamasında mühletin etkilerinin devamına karar verilmesi aslında, mühlet verilmesi ile ortaya çıkan yasal sonuçların sürdürülmesini amaçlayan birer ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bunlar yasal sonuç olmasına rağmen özellikle icra daireleri mahkemelerden ara kararı şeklinde tedbir kararı getirilmesini istemektedir.
Zımnen ihtiyati tedbir kararı verilebileceğinin kabulü halinde bunun infaz kabiliyeti olmayacak ve borçlu da bu yasal sonuçlardan ve tedbirlerden layıkıyla yararlanamayacaktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece İİK’nın 304/2. maddesi kapsamında mühlet hükümlerinin devamına dair bir karar verilmemiş olması durumunda; kesin mühletin sona ermesi ile mühletin koruyucu etkisinin ortadan kalktığını bilen alacaklılar borçlu hakkındaki icra takiplerine devam edebilecek, sözleşmeler feshedilebilecektir. Bu nedenlerle, bozma ilamındaki mahkemece kesin mühletin dolduğu tarihten sonraya duruşma günü verilmesinin mühlet hükümlerinin devamına zımnen karar verilmiş olduğu yolundaki görüşe de katılmak mümkün olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle Dairemizin 23/02/2022 gün ve 2022/120 E. 2022/296 K sayılı kararında direnilmesine karar vermek gerekmiştir.

Dairemizin önceki karar gerekçesi de aşağıya alınmıştır:
Gösterilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar bir arada değerlendirilerek somut olaya dönüldüğünde İlk derece Mahkemesince;
-İstemci şirketlere 10.10.2018 günü saat 17:26 itibariyle üç ay süre ile geçici mühlet verildiği (süre sonu: 10.01.2019),
– 04.01.2019 günlü kararla geçici mühletin 10.01.2019 gününden itibaren iki ay süre ile uzatıldığı (süre sonu: 10.03.2019),
– 07.03.2019 günlü kararla 10.03.2019 günü itibariyle bir yıllık kesin mühlet verildiği (süre sonu: 10.03.2020),
– 05.03.2020 günlü kararla kesin mühletin İİK m.289/V uyarınca) kesin mühletin sona ereceği 10.03.2020 tarihinden başlamak üzere üç ay süreyle uzatıldığı (süre sonu: 10.06.2020),
– 15.06.2020 günlü talep üzerine 06.07.2020 günlü kararla kesin mühletin sona ereceği 08.09.2020 (bu dönemde 7226 sayılı Yasa uyarınca sürenin 86 gün boyunca durdurulduğu anlaşılmaktadır) tarihinden başlamak üzere iki ay süreyle uzatıldığı (süre sonu: 08.11.2020),
– 02.11.2020 günü komiserlerin raporunu sunduğu,
– 05.11.2020 günlü duruşmada kesin mühletin (İİK m.289/V uyarınca) kesin mühletin sona ereceği 08.11.2020 tarihinden başlamak üzere yirmi gün süreyle uzatıldığı (süre sonu: 28.11.2020),
– 26.11.2020 günlü duruşmada kesin mühletin (İİK m.289/V uyarınca) kesin mühletin sona ereceği 28.11.2020 tarihinden başlamak üzere bir ay süreyle uzatıldığı (süre sonu: 28.12.2020),
– 24.12.2020 tarihinde de nihai kararın verildiği,
Anlaşılmıştır.
Bu haliyle teknik anlamda kesin mühlet 10.03.2020 günü bitmiş, bundan sonra İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin uzatılmasına olanak sağlayan 289’uncu maddesinin beşinci fıkrasından söz edilerek önce üç ay, sonra iki ay, sonra yirmi gün ve sonra da bir ay süre ile uzatma kararı verilmiştir. Yasa gereği uzatma altı ayla sınırlı iken mahkemece kesin mühlet altı ay yirmi gün süre ile uzatılmıştır.
Artık mühletin sona erdiği, yargılama bakımından süre koşulunun ihlal edildiği ve mühletin sağladığı korumaların kalktığı kabul edilmelidir.
Bu durumda Dairemizce, HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek istemci şirketlerin konkordato istemlerinin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM
Dairemizin 23.02.2022 tarih ve 2022/120 Esas 2022/296 Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
I- a) … vekilinin istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine,
b) … vekillerinin istinaf dilekçelerinin reddine,
c) Re’sen yapılan değerlendirmeye göre:
HMK m. 355 ve 353/1-b.2 gereğince Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/738 E., 2020/607 K. sayılı dosyasında verdiği 24/12/2020 tarihli KARARIN DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.
Buna göre:
“1. … AŞ’nin konkordato tasdik talebinin usulden reddine,
2. Mahkemece verilen ve yasa ile öngörülen tedbirlerin kaldırılmasına,
3. Komiserler kurulunun görevine bu tarih itibariyle son verilmesine,
4. Yargılama giderlerinin istemci şirket üzerinde bırakılmasına,
5. Karar tarihi itibariyle alınması gerekli olan 80,70-TL karar ve ilam harcından başta yatan 35,90-TL nin mahsubu ile kalan 44,8‬0-TL harcın … AŞ’den alınarak hazineye irat kaydına,
6. İstemci tarafından yatırılan konkordato tasdik harcının iadesine,
7. Yatırılan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde, masrafı içinden karşılanarak istemciye iadesine”
d) Kararın niteliğine göre alacaklılar… AŞ vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
II- … harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
İstinaf yoluna başvuran tüm alacaklılardan peşin olarak alınan istinaf karar harcının iadesine.
III-İstinaf yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, avansın kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
IV-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
31.01.2023 tarihinde, duruşmalı yapılan inceleme sonucunda, hazır olan konkordato talep eden vekili …’ın yüzüne karşı,
İİK m. 308/a gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 31/01/2023

Başkan Üye Üye Katip