Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/2353 E. 2023/256 K. 14.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/2353 – 2023/256
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D İ R E N M E)
ESAS NO : 2022/2353
KARAR NO : 2023/256
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/06/2021
ESAS-KARAR NUMARASI : 2019/356 E.-2021/474 K.
KONKORDATO İSTEYEN :
VEKİLİ :
ALACAKLILAR :
VEKİLİ :

Dairemizin 27.04.2022 tarih ve 2022/553 E., 2022/719 K. sayılı kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.11.2022 tarih ve 2022/2711 E., 2022/5210 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato isteyen vekili; müvekkilinin LED armatür imalatı, plastik tesisat boru imalatı, çelik imalatı, galvaniz aydınlatma direkleri, topraklama elektrotu imalatı gerçekleştirdiğini, çeşitli nedenlerle ödeme güçlüğüne düştüğünü ileri sürerek, öncelikle geçici, daha sonra kesin mühlet verilmesini, son olarak da konkordatonun tasdikine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.06.2021 tarih ve 2019/356 E., 2021/474 K. sayılı kararıyla; istemci şirketin revize projesinin İİK’nun 302/2. maddesinde aranan nisabın üzerinde adi ve rehinli alacaklılar tarafından kabul edildiği, İİK’nun 305. maddesindeki konkordato tasdik şartlarının oluştuğu gerekçesiyle, konkordato tasdik talebinin kabulü ile konkordato tasdik projesine göre, adi alacaklılara, alacaklarının 31.01.2022 tarihinden başlamak üzere 48 eşit taksitle ödenmesine, rehinli alacaklar yönünden;…’nun alacağının, KGF teminatlı ve ticari kredilerin 10.09.2020 tarihinden yıllık %12.96 basit faiz ile 6 ay ödemesiz dönem sonrası, 44 ay eşit taksitli toplam 50 ay vade ile ödenmesine; …A.Ş’nin alacağının, 01.04.2021 tarihinde yıllık %29,72 basit faiz ile 8 ay ödemesiz, Ocak 2022 başlangıçlı, 48 ay eşit taksitli toplam 57 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 24.03.2021 tarihinde yıllık %18 basit faiz ile 6 ay faiz ödemeli, 19/01/2022 başlangıçlı, 36 ay eşit taksitli toplam 42 ay vade ile ödenmesine; … A.Ş’nin alacağının, 25.01.2022 tarihinden başlamak üzere yıllık %17,28 faiz oranı ile 48 ay vade ile ödenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı bir kısım alacaklılar vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 27.04.2022 tarih ve 2022/553 E., 2022/719 K. sayılı kararıyla; “İlk derece Mahkemesince;
-İstemci şirkete 28.06.2019 günü üç ay süre ile geçici mühlet verildiği (süre sonu: 28.09.2019),
– 26.09.2019 günlü kararla geçici mühletin 28.09.2019 gününden itibaren iki ay süre ile uzatıldığı (süre sonu: 28.11.2019),
– 28.11.2019 günlü kararla bir yıllık kesin mühlet verildiği (bu dönemde 7226 sayılı Yasa uyarınca sürenin 86 gün boyunca durdurulduğu anlaşılmaktadır. Süre sonu: 28.11.2020+86=23.02.2021),
– 19.11.2020 günlü duruşmada, “Davacı şirkete verilen kesin mühletin, yasa gereğince pandemi süreleri eklendiğinde 03.03.2021 tarihine kadar uzamış olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin kesin mühletin uzatılması talebi ile ilgili bu aşamada karar verilmesine yer olmadığına, duruşmanın kesin mühletin bitim tarihi dikkate alınarak 25.02.2021 tarihine bırakılmasına” karar verildiği, (Dosyada bu duruşma gününün açılması ile ilgili tensip ya da ara kararı bulunamamış, ne şekilde açıldığı anlaşılamamıştır.)
– 25.02.2021 günlü duruşmada ve aynı tarihli ara kararla, kesin mühletin İİK’nın 289/5. maddesi gereğince aynı hüküm ve şartlarla kesin mühletin sona ereceği 03.03.2021 tarihinden başlamak üzere üç ay süreyle uzatılmasına, duruşmanın 03.06.2021 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
– 15.04.2021 günü komiserlerin raporunu sunduğu,
– 03.06.2021 günlü duruşmada, kesin mühletin İİK’nın 304/2. maddesi gereği aynı hüküm ve şartlarla kesin mühletin sona ereceği 03.03.2021 (03.06.2021 tarihinin kastedildiği anlaşılmaktadır.) tarihinden başlamak üzere 10 gün süreyle uzatılmasına, (Süre sonu 14.06.2021) duruşmanın 17.06.2021 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
– 17.06.2021 tarihinde de nihai kararın verildiği,
Anlaşılmıştır.
Bu haliyle teknik anlamda kesin mühlet 7226 sayılı Yasa ile getirilen 86 günlük durma süresinin eklenmesiyle 23.02.2021 günü bitmiş, buna rağmen mahkemece 19.11.2020 tarihli duruşmada kesin mühletin 03.03.2021 günü dolacağından bahisle duruşma kesin mühlet dolduktan sonrasına 25.02.2021 tarihine bırakılmış, 25.02.2021 tarihli duruşmada kesin mühlet dolmasına rağmen kesin mühlet 03.03.2021 tarihinden itibaren üç ay süreyle uzatılmış, 03.06.2021 tarihli kararla kesin mühlet İİK’nın 304/2. maddesi uyarınca 10 uzatılmış ancak yine duruşma 10 günlük sürenin dolmasından sonraya 17.06.2021 tarihine bırakılmıştır.
Artık mühletin sona erdiği, yargılama bakımından süre koşulunun ihlal edildiği ve mühletin sağladığı korumaların kalktığı kabul edilmelidir.” gerekçesiyle, alacaklılar… A.Ş. vekillerinin istinaf itirazları incelenmeksizin, HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek istemci şirketin konkordato isteminin usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı istemci şirket vekilince temyiz yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.11.2022 tarih ve 2022/2711 E., 2022/5210 K. sayılı kararıyla;
“İİK’nın 304/1. maddesi mahkemenin konkordato hakkındaki kararını herhalde kesin mühlet içinde verilmesi hükmünü getirmiştir. İkinci fıkrası ise “Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir” hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen maddede yargılamanın gidişatına göre, bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda, kesin mühlet içinde kararın verilemeyeceğinin anlaşılması halinde mahkemece konkordato kararının verilmesine kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebilecektir. Zira mühlet içinde karar verilemediğinde mühletin kalkması halinde, takip yasağının kalkması gibi konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyecek sonuçlar ortaya çıkabilecektir.
304. maddenin 1. maddesi düzenleyici bir hüküm içermekte olup, bu hükme bir sonuç bağlanmamıştır. Kaldı ki ikinci fıkrada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması halinde hakime 6 aylık bir mühlet tanınmıştır. Kanun koyucu abesle iştigal etmez. Kesin mühlet içinde konkordato konusunda karar verilmemesi haline bir sonuç bağlanacaksa bu hükmün kanuna dercedilmesi gerekir. Ayrıca bir sonraki fıkrada hakime 6 aylık bir süre verilmez.
Hakim; kanunda belirlenen bu süreyi ara kararına geçirerek kullanmaya başladığını belirtmek durumunda mıdır? Bu süre kesin mühlet tedbirleri ile ilgili olup, yargılamanın sonuçlandırılması ile ilgisi olmadığından bu soruya olumsuz cevap verilmelidir.
Bu durumda hakim, kendisine komiser tarafından rapor ibraz edilmesini müteakip gereken hızda yargılamasını yapıp konkordatoyu sonuçlandırmalıdır. Bu yargılama sırasında İİK 304/2 maddesinde yazılı 6 aylık sürenin hakim tarafından yargılama sırasında kullanılması da mümkündür.
Somut olayda mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerekir. Kaldı ki, komiser heyetince nihai rapor 15.04.2021 günü ibraz edilmiş, sonrasında 14.06.2021 günü rehinli malların satışının ertelenmesi talebi ile ilgili İİK’nun 307. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti yönünde rapor ibraz edilmiş, rapor tarihleri ile karar tarihi arasında geçen süre, tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında, makul kabul edilebilecek niteliktedir. Ayrıca yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan, talep edenin ve konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek gecikme nedeniyle cezalandırılması doğru görülmemiştir. Böyle bir durum, sadece borçlunun değil; alacaklıların da zarara uğramasına neden olabilecektir. Zira, kanunun aradığı nisapla kabul edilen ve alacaklıların kendilerine iflasa nazaran daha avantajlı bir durum yaratacağı inancıyla muvafakat verdikleri konkordato projesinin salt geç tayin edilmiş duruşma günü nedeniyle usulden reddedilmesi, onların da daha az oranda tatmin edilmesi sonucunu doğurabilecektir. Oysa, böyle ağır sonuçlar doğuran işlemin sorumlusu, ne alacaklılar ne de borçludur.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince, işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış…” gerekçesiyle, Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
İstem, konkordatonun tasdikine ilişkindir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği ve komiser atanacağı belirtilmiş, aynı maddenin beşinci fıkrasında da “Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet,… mahkemece altı aya kadar uzatılabilir” hükmü getirilmiştir.
Aynı Kanun’un 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen maddeleri (m.294-297) hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
Her ne kadar bozma ilamında rapor tarihleri ile karar tarihi arasında geçen sürenin makul kabul edilebilecek nitelikte olduğu görüşü belirtilmişse de, yasal düzenleme açık olduğundan bu görüşe katılmak mümkün olmamıştır.

Dairemizin bu görüşü aşağıdaki şekilde gerekçelendirilebilir:
7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce konkordatoda geçici mühlet süreci hiç bulunmazken kesin mühlet de sadece üç ay olarak düzenlenmişti. Kesin mühlet gerektiğinde iki ay süre ile uzatılabiliyordu. O dönemde de mühlet işlemleri bu süre içinde yapılıyor ve pek alâ da yetiştirilebiliyordu.
Getirilen yenilikle uzatmasıyla birlikte beş ay geçici mühlet ve uzatmasıyla birlikte on sekiz ay kesin mühlet kabul edilmiş, işlemler ve yargılama süreci için komiserlere yirmi üç aylık bir süreç verilmiştir. Bu sürecin verimli kullanılmaması öncelikle ve kesinlikle komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin bu süreyi kötü kullanmasının, bu kapsamda mahkemeye inceleme yapma olanağı tanımaksızın geçici mühletin uzatılmasına, kesin mühlet verilmesine ve bunun uzatılmasına karar verilmesini istemeleri elbette mahkemenin hatası değildir. Zira konkordatonun uygulamasında asli görevli komiserdir. Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişmez. İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Bu noktada Yargıtay’ın alacaklıların ve borçluların sürece etkisinin olmadığı noktasındaki görüşü de değerlendirilmelidir.
20.07.2003 günü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4949 sayılı Yasa ile İcra ve İflas Kanunu’na eklenen iflasın ertelenmesi hükümleri (m.179, 179/a, 179/b, 179/c) borçlu ile mahkemenin bir araya gelerek ve alacaklıları sürece dahil etmeyerek tahsilatı ve iflası ertelediği ileri sürülerek eleştirilmiş ve konkordato da öncelikle bu eleştiriyi ortadan kaldırmak için genişletilmiş ve uygulama kabiliyetine sahip hale getirilmiştir. 7101 sayılı Kanun’un konkordatoyu güçlendirmesindeki temel neden borçlu ve alacaklıların sürece dahil olmasıdır. Bu anlamda komiser işlemlerinin borçlu ve alacaklı tarafından şikayet yolu ile mahkeme önüne getirilmesine olanak tanınmıştır (İİK m.290/III).
Gelinen noktada özellikle borçlunun süreci hızlandırmaları için komiserlere yardımcı olması, gecikmelerinde onları harekete geçirmesi ve bütün bunlara rağmen komiserlerin işlemleri yapmakta ihmale düşmeleri halinde onları asliye ticaret mahkemesine şikayet (İİK m.17) etmesi beklenir. Borçlunun sürece etki edemeyeceğine ilişkin yaklaşım isabetli değildir.

Hemen bu noktada İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nun düzenlemesinden de söz edilmelidir:
Mehaz Yasa’nın 295b maddesinin 1 numaralı fıkrasına göre kesin mühlet on iki aydır. Ancak karmaşık (kompleks) işlerde bu süre yirmi dört aya kadar verilebilir. Şu kadar ki bir yılı geçen mühletlerde komiser dosyayı, bütün işlemleri tamamlamış olarak en geç dokuzuncu ayda mahkemeye sunmalıdır (SchKG m.295b/2).
Bu bakış açısı ile mühletin bir yıl olduğu Türk hukukunda dosyanın en geç dördüncü ya da beşinci ayda mahkemeye sunulması gerekir. Yerleşik ve komiserlerin ihmaline ya da görevi kötüye kullanmasına dayalı uygulamalar nedeniyle ilk derece mahkemeleri muvazaa iddialarını asla inceleyememektedir.
Komiserin kusurunu örtmek mahkemenin görevi değildir. Öncelikle konkordatosunda samimi olan borçlu, sonrasında da elbette alacaklılar komiseri, işlemleri bir an evvel yapması için zorlamalıdır. Somut dosyadan bağımsız olarak, özellikle borçlunun bu sürecin ve dolayısıyla takiplerden korunarak ödemeleri geciktirmesinin sağladığı yararın kendisini bu kötü sona götüreceğini öngörmesi gerekir. Bunu için Yasa’nın ilgili kısmının okunması yeterlidir.
Eğer bir mağduriyet söz konusu ise gerek alacaklı ve gerek borçlu komiserlerin tazminat sorumluluğuna başvurabilir (İİK m.290/IV atfı ile kıyasen m.227 kıyasen)
Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişemez (İİK m.304). İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Komiserin keyfi davranışları alacaklıların belirsiz, sınırsız bir mühlet ve yargılama süreci ile baş başa bırakılması anlamına gelmemelidir.
Bu sürelerin alacaklılar için sonuçları ağırdır. Mühletin etkilerini düzenleyen 294 ilâ 297’nci maddeler incelendiğinde alacaklıların sözleşmeleri feshetmesi engellenmekte, borçlu ile istemeye istemeye sözleşme ilişkisini sürdürmeleri beklenmektedir. Aynı şekilde alacaklıların takibe girişmesi ve mevcut takiplerine devam etmesi kesin biçimde engellenmekte; diğer teminatlara başvurma imkânları ellerinden alınmaktadır.
Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Sürenin borçlu tarafından kötü kullanılması halinde komiserler buna engel olmalı, komiserler tarafından kötü kullanılması halinde de borçlu komiseri işini hakkıyla yapmaya zorlamalıdır.

Yine 7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce tasdik kararının kısa bir süre içinde verilmesi gerektiği belirtilmişken (önceki m.296) yapılan yeni düzenlemede tasdikin mühlet içinde olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bir yasa değişikliğinde açık ve yeni bir düzenleme yapılmışsa kanun koyucunun önceki dönemde yaşanan bir sorunu çözmek istediği düşünülmeli, yasa bu şekilde yorumlanmalıdır.
Diğer taraftan bu sürenin ucu açık ve belirsiz biçimde uzatılması daha büyük bir tehlike arz etmektedir. İşlemlerin uzadığından söz edilerek 5-10 yıllık sürelerle tasdik işlemlerinin sürüncemede bırakılması ihtimali gündeme gelebilecektir. İflasın ertelenmesine ilişkin hükümlerin yasadan çıkartılmasının gerekçelerinden biri de aslında beş yıl olan sürenin çeşitli vesilelerle uzatılması idi. Yargıtay’ın yorumu ile bu tehlikenin konkordatoda da ortaya çıkabileceği söylenebilecektir. Kaldı ki, kaç günlük gecikmenin makul, kaç günlük gecikmenin fazla olduğunu saptamak da objektif bir kritere bağlanabilecek bir husus değildir.
Son olarak mühletin hükümleri yasada açıkça gösterilmiştir. Bu dönemde takip, bir kısım sözleşmelerin feshi vs yasaklanmıştır. Mühletin sona ermesi halinde yargılamaya hala devam edilse bile alacaklılar mühletin sağladığı koruma kalktığı için borçlu hakkında takiplere devam edebilecek ve sözleşmeleri feshedebilecektir. Kanun koyucunun tasdik yargılamasını süreyle sınırlaması altında yatan nedenlerden biri de bu olmalıdır.

Mühletlere ve mühlet etkilerinin devamına ilişkin sürelerle ilgili bir diğer husus da bunların borçlar hukuku süresi değil, usul hukuku süresi olmalarıdır. Bunlar hakim tarafından, yasanın öngördüğü uzatma halleri dışında uzatılıp kısaltılamaz (HMK m.90). Bu sürenin aşılmasında mahkemenin kusurundan da söz edilemez. Nasıl ki ıslah süresi, tehir-i icra süresi, istinaf ve temyiz süreleri kaçırıldığında burada kusur araştırması yapılmıyorsa ya da “kaçırılan süre makuldür, göz ardı edelim” denilemiyorsa mühlete ilişkin süreler kaçırıldığında da kusur ya da tolerans – hoşgörü değerlendirmesi yapılmamalıdır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir: Yargıtay 11. HD, 25.12.1989 gün ve 1989/8872-7469 E.K (bkz. Eriş, G.: Uygulamalı İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara 1991, s.842).
Nitekim öğretide Postacıoğlu, Berkin, Buruloğlu/Reyna sürenin geçirilmesi halinde esasa girişilmeden talebin usulden reddine karar verileceğini ifade etmiştir (Postacıoğlu, İ.E.: Konkordato, Ankara 1965, s.89, n.61; Berkin, N.: İflas Hukuku, 3.b., İstanbul 1970, s.564; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.56).

Yine bozma ilamında ve özellikle Dairemizin emsal dosyalarda verdiği direnme kararları üzerine Hukuk Genel Kurulunca mahkemenin, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun bu yaklaşımı hakkında da birkaç değerlendirme yapılmalıdır:
Her şeyden önce bu kararlardaki karşı oy yazılarına katılıyoruz.
Kararların ne şekilde oluşturulacağı ve kaleme alınacağı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294 ve izleyen maddelerinde açıkça gösterilmiştir.
Bu bağlamda bir mahkemenin “zımnen” karar verebileceği düşünülemez.
Üstelik geçici ve kesin mühletin uzatılması ve tasdik yargılaması sırasında mühletin etkilerinin devamına ilişkin kararlar sınırsız biçimde takdire bırakılmamış, bu imkân “güçlük arz eden özel durumlar” söz konusu ise kabul edilmiştir (İİK m.289/V).
Yasa’nın keyfiyete bırakmadığı bu husus karar gerekçesinde açıkça gösterilmeli; bir diğer ifade ile bu uzatma mutlak (zımni değil) yazılı bir kararla yapılmalıdır. Bu gerekliliğin sebepleri açıkça gösterilmelidir: bugüne kadar neler yapıldı, hangi iş ve işlemler neden yetiştirilemedi, uzatılacak süre içinde neler hangi sürelerde yapılacak vb (Tanrıver, S.: Konkordato Mühletinin Uzatılması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 1995, S.3, s.409 vd.). Üstelik mahkeme bunu yaparken komiserlerin gereksiz gecikmelerini telafi etmek zorunda da değildir.

Şu husus da önem arz etmektedir:
Gerek mühletlerin uzatılması ve gerek tasdik yargılaması aşamasında mühletin etkilerinin devamına karar verilmesi aslında, mühlet verilmesi ile ortaya çıkan yasal sonuçların sürdürülmesini amaçlayan birer ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bunlar yasal sonuç olmasına rağmen özellikle icra daireleri mahkemelerden ara kararı şeklinde tedbir kararı getirilmesini istemektedir.
Zımnen ihtiyati tedbir kararı verilebileceğinin kabulü halinde bunun infaz kabiliyeti olmayacak ve borçlu da bu yasal sonuçlardan ve tedbirlerden layıkıyla yararlanamayacaktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece İİK’nın 304/2. maddesi kapsamında mühlet hükümlerinin devamına dair bir karar verilmemiş olması durumunda; kesin mühletin sona ermesi ile mühletin koruyucu etkisinin ortadan kalktığını bilen alacaklılar borçlu hakkındaki icra takiplerine devam edebilecek, sözleşmeler feshedilebilecektir. Bu nedenlerle, bozma ilamındaki mahkemece kesin mühletin dolduğu tarihten sonraya duruşma günü verilmesinin mühlet hükümlerinin devamına zımnen karar verilmiş olduğu yolundaki görüşe de katılmak mümkün olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle Dairemizin 27.04.2022 tarih ve 2022/553 E., 2022/719 K. sayılı kararında direnilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Dairemizin 27.04.2022 tarih ve 2022/553 E., 2022/719 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE
I-HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2 maddeleri uyarınca, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17.06.2021 tarih ve 2019/356 E., 2021/474 K. sayılı KARARININ DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.
Buna göre:
“1….. Ltd. Şti.’nin konkordato tasdik talebinin USULDEN REDDİNE,
2. Mahkemece verilen ve yasa ile öngörülen tedbirlerin kaldırılmasına,
3. Komiserler kurulunun görevine bu tarih itibariyle son verilmesine,
4. Yargılama giderlerinin istemci şirket üzerinde bırakılmasına,
5. Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli olan 80,70 TL karar ve ilam harcından başta yatan 44,40 TL nin mahsubu ile kalan 36,30 TL’nin istemci …. Ltd. Şti.’den alınarak Hazineye irat kaydına,
6. İstemci tarafından yatırılan konkordato tasdik harcının iadesine,
7. Kararın İİK’nın 288. maddesi uyarınca ilanına ve ilgili yerlere bildirilmesine,
8. Yatırılan avansın karar kesinleştiğinde ve istek halinde, masrafı içinden karşılanarak istemciye iadesine”
II-Alacaklılar… A.Ş. vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
III- İstinaf yoluna başvuran tüm alacaklılardan peşin olarak alınan istinaf karar harcının iadesine,
IV-İstinaf yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, avansın kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak yatıranlara iadesine,
V-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
14.02.2023 tarihinde, Konkordato talep eden şirket yetkilisi …vekilinin yüzüne karşı, İİK m. 308/a gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 14/02/2023

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza