Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/2342 E. 2023/255 K. 14.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/2342 – 2023/255
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ ( D İ R E N M E )
ESAS NO : 2022/2342
KARAR NO : 2023/255
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/09/2020
ESAS-KARAR NUMARASI : 2019/39 E.-2020/441 K.
KONKORDATO İSTEYEN :
VEKİLİ :
ALACAKLILAR :
VEKİLLERİ :

Dairemizin 30.11.2021 tarih ve 2020/1793 E., 2021/1800 K. sayılı kararının, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.10.2022 tarih ve 2022/213 E., 2022/4875 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi, taraf vekilleri duruşmaya davet edildi, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato isteyen vekili; müvekkili şirketin inşaat sektöründe havalandırma, ısıtma, soğutma, yangın sistemleri gibi genellikle üstyapı projelerinde üstlenici ve taşeron olarak faaliyetlerine devam ettiğini, öncelikle imalat girdilerinin fiyatlarının dövize endeksli olmasından dolayı maliyetlerin artması, bankaların kredi oranlarının yükselmesi ve kredi verme işlemlerini zorlaştırılmış olması nedeniyle şirketin finansman maliyetlerinin beklenmedik şekilde yükseldiğini, mevcut durumu ile borçları için yeni finansal kaynaklar temin edememesi sebebiyle zor durumda bulunduğunu, şirketin 31.12.2019 tarihli kaydi bilançosunda borca batık olmadığını, rayiç değer bilançosunda da şirketin borca batık olduğunun görüldüğünü ileri sürerek, konkordato tasdik taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.09.2020 tarih ve 2019/39 E., 2020/441 K. sayılı kararıyla; İİK 302/4 maddesine göre konkordato projesi için oy kullanabilecek alacaklıların alacak miktarlarının toplam 11.531.085,64 TL, alacaklı sayısının 106 olduğu, alacaklılar toplantısında ve iltihak süresi içerisinde alacaklı sayısına göre %78,30 ve alacak miktarına göre %56,069 oranında çoğunlukla konkordato projesinin kabul edildiği, buna göre İİK 302/3 maddesinde aranan çoğunlukla konkordato projesinin kabul edilmiş olduğunun anlaşıldığı, İİK’nın 305. maddesindeki diğer koşulların da gerçekleştiğinin tespit edildiği gerekçesiyle, istemci şirketin konkordatosunun tasdiki ile konkordatoya tâbi alacakların tasdik tarihinden itibaren 6 ay ödemesiz dönemden sonra 42 ay eşit taksitler halinde ödenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı bir kısım alacaklılar vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemizin 30.11.2021 tarih ve 2020/1793 E., 2021/1800 K. sayılı kararıyla;
I-Alacaklı… Bankası A.Ş. vekilinin geçici ve kesin mühlet verilmesine yönelik istinaf itirazları yönünden; İİK’nın 287/son maddesi uyarınca geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı gibi aynı Kanun’un 293/1. maddesine göre de kesin mühlet talebinin kabulüne ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı belirtilerek adı geçen alacaklı vekilinin istinaf dilekçesinin bu yöne ilişkin kısımlarının reddine,
Alacaklılar… vekillerinin istinaf başvurusu yönünden; konkordatonun tasdiki kararlarının ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebileceği (İİK m.308/a), alacaklılar … A.Ş.’nin duruşma aşamasında itirazları bulunmadığı ve alacaklı … tarafından alacaklılar toplantısında kabul oyu verildiği anlaşıldığından, İlk derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurma hakları bulunmadığı belirtilerek HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, adı geçen alacaklılar vekillerinin istinaf dilekçelerinin reddine,
Alacaklı … vekilinin istinaf başvusu yönünden; adı geçen alacaklının alacağı tahsil edilmiş olmakla konkordatodan etkilenmeyeceğinden istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararı kalmadığı belirtilerek HMK’nın 353/(1)-ç maddesi uyarınca istinaf başvurusunun usulden reddine,
Alacaklı … vekilinin istinaf başvurusu yönünden; … prim ve idari para cezası alacakları kamu alacağı niteliğinde olduğundan bu alacaklarının borçlu tarafından vadesinde ve tam olarak ödeneceği, adı geçen alacaklının konkordatonun tasdikine ilişkin olarak verilen kararı istinaf etmekte hukuki yararı bulunmadığı belirtilerek HMK’nın 352/(1)-ç maddesi uyarınca istinaf başvurusunun usulden reddine,
Alacaklılar… Bankası A.Ş. …. A.Ş., … A.Ş. vekillerinin diğer istinaf itirazları yönünden; Mahkemenin İİK m. 302/VI hükmü uyarınca çekişmeli alacakların nisaba ne şekilde katılacağına dair kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği, çekişmeli alacakları ayrıca dava konusu edilebilecekleri (İİK m.308/b), bu nedenlerle çekişmeli hale gelmiş alacakların istinaf sebebi yapılmasına ve bu tutarların bölge adliye mahkemesince belirlenmesine yasal olanak bulunmadığı, çekişmeli alacakların depo ettirilmesi hususu tamamen ilk derece mahkemesinin takdirinde olup bu takdirin istinaf incelemesine konu edilmesinin mümkün olmadığı belirtilerek, HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca, adı geçen alacaklıların diğer hususlara ilişkin istinaf başvurularının esastan reddine,
“…Dairemizce komiserler kurulu raporlarındaki bazı hususların finansal raporlama tekniğine uygun olup olmadığının belirlenmesi ve bazı alacak tutarları ile ilgili farklılıkların açıklanması, ayrıca İİK’nın 285 ve 302. maddelerinde gösterilen hususların mali ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesi için bilirkişi raporu alınması gerektiği düşünülmüş ve HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verilmiştir.
Bilirkişi tarafından sunulan 11.03.2021 tarihli raporda; 28.12.2020 tarihli tensip zabtı ile sorulan hususlar cevaplandırılmış, özet olarak; ortakların süreçte zımni irade beyanları olduğu kabul edilerek rayiç değer bilançosunun tanziminde “Ortaklara Borçlar”ın dikkate alınmamasının doğru olduğu ancak “Personele Borçlar”ın dikkate alınması gerektiği, komiserler kurulu raporunda banka borçları ile ilgili verilerin uyumlu olduğu, konkordato talep eden şirketin rayiç değer bilançosu bilgilerine göre Kaldıraç Oranının (Varlıklar/Borçlar) 0,48 olduğu, adi alacaklılar yönünden projenin olumlu bulunduğu, projedeki ödeme taahhüdünün komiserler kurulu raporu ve revize proje kapsamında yer verilen nakit akışlarının sağlanması ve işletmenin sürekliliği ile olanaklı olabileceği, nihai rapora esas rayiç değer bilançosunun oluşturulmasında Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım Maliyetleri ile Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım Hakedişlerinin dikkate alınmamış olmasının Varlık/Borç oranında önemli ölçüde değişiklik oluşturduğu, finansal tabloların oluşumu ile bağlantılı olarak bunun dışında bir olumsuzluğa rastlanmamış olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir.
Bilirkişi raporunda tensip tutanağının 3 no’lu bendindeki “Hukuki niteleme Dairemize ait olmak üzere konkordatoya başvuru ve tasdik şartları bağlamında İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve 305’nci maddelerinde gösterilen hususların ‘mali ilkeler çerçevesinde’ değerlendirilmesi,” hususunun açık, ayrıntılı şekilde cevaplandırılmamış olduğu görülerek bu konularda ek rapor istenmiş; bilirkişinin 29.06.2021 tarihli ek raporunda ise şirketin iflası halinde adi alacaklıların kavuşması muhtemel oranın %38,25 seviyesinde bulunduğu, borçlunun iflası halinde alacaklıların daha fazla miktarda alacaklarına kavuşacakları yönünde bir kanaatin oluşmadığı görüşü bildirilmiştir.
Bilirkişi tarafından sunulan rapor ve ek raporda, sorulmasına rağmen İİK’nın 305. maddesindeki tasdik koşullarından “Teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması” koşulunun değerlendirilmemiş olduğu görülerek bilirkişi duruşmaya davet edilerek dinlenmiştir.
Bilirkişi … 02.11.2021 tarihli duruşmadaki imzalı beyanında; “11.03.2021 tarihli raporumun 1. sayfasında ‘ortaklara borçların ortakların süreçte zımni irade beyanlarının olduğu kabul edilerek’ diye dikkate alınmaması gerektiğini belirtmiştim, bu ifademi şöyle açıklıyorum; gerek Yargıtay kararlarında gerekse doktrinde genellikle şirket ortaklarının şirketten olan alacaklarını talep etmedikleri genel kabul görmüştür, ben de bu doğrultuda raporumu hazırladım. raporumun 4. sayfasında şirketin varlıklar borçlar toplamı ile varlıkların borçları karşılama oranını belirtmiştim, borçlu konkordato talep eden şirketin gerek asıl proje ve gerekse revize projede öngörü şeklinde hazırlanmıştır, şirketin varlıkları borçları karşılama oranı raporda belirttiğim gibi 0.48’dir. Şayet borçlu şirketin nakit girişi olması halinde projenin gerçekleşme ihtimali vardır, aksi takdirde gerçekleşme ihtimali yoktur, devamla zaten raporumun 5. sayfasının sonuç ve kanaat kısmının son bölümlerinde bu hususlarına vurgu yapmıştım, daha önceki raporlarda yıllara yaygın inşaat maliyetleri ve hakedişleri muhasabe ilkelerine uygun olmayacak biçimde varlık ve borç kalemleri arasına alınmıştır, ortaklar alacaklarından feragat etmeseler dahi kaynak girişinin düzenli biçimde gerçekleşmesi halinde konkordato takvimi çerçevesinde borçların ödenmesi mümkündür.” şeklinde açıklama yapmıştır.
İlk derece Mahkemesine Komiserler Kurulu tarafından sunulan nihai raporda 17.03.2020 tarihli rayiç değer bilançosuna göre istemci şirketin aktif varlıkları toplamının 18.358.589,50 TL., borçları toplamının 22.024.506,15 TL., borca batıklık tutarının -3.689.911,26 TL., borca batıklık oranının %83,4 olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir. Dairemizce alınan bilirkişi raporunda ise; “Ortaklara Borçların” ortakların süreçte zımni irade beyanları olduğu kabul edilerek dikkate alınmamasının doğru olduğu ancak “Personele Borçlar”ın dikkate alınmamasının hatalı olduğu, Yıllara Yaygın İnşaat Onarım Maliyetleri ile Yıllara Yaygın İnşaat Hakedişlerinin dikkate alınmış olmasının doğru olmadığı görüşü bildirilerek istemci şirketin varlıkları toplamının 8.607.570,65 TL., borçlar toplamının 17.970.917,21 TL., özvarlığının -9.363.346,56, varlıkların borçları karşılama oranının %48 olduğu hesaplanmıştır.
Rayiç değer bilançosunda paraya çevrildiğinde nakde dönüşebilen kalemlerin yer alması gerektiğinden, komiserler kurulunca düzenlenen raporda ihtimale dayalı Yıllara Yaygın İnşaat Onarım Maliyetleri ile Yıllara Yaygın İnşaat Hakedişleri kalemlerine istemci şirketin rayiç değer bilançosunda yer verilmesi doğru olmamıştır. Buna göre istemci şirketin aktiflerinin borçlarını karşılama oranı %48 olmaktadır. İstemci şirketin ortakları tarafından, gelinen aşamada dahi, 1.187.967,13 TL. alacakları ile ilgili feragate ilişkin yazılı ya da sözlü beyan sunulmamıştır. Bu borçların eklenmesi durumunda istemci şirketin aktiflerinin borçlarını karşılama oranı daha da düşecektir.
Son kayyım raporlarında, istemci şirketin bazı banka borçlarını ve cari borçlarını ödemediği de tespit edilmiştir.
Bu durumda Dairemizce, duruşmada dinlenen bilirkişinin hem %83,4 oranında hem de %48 oranında kaynak girişinin düzenli biçimde gerçekleşmesi halinde istemci şirketçe konkordato takvimi çerçevesinde borçların ödenmesinin mümkün olduğu görüşünün çelişkili olduğu, istemci şirketin İİK’nın 305/1-b bendindeki “Teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması” şartının gerçekleşmediği değerlendirilmiş, alacaklılar… Bankası A.Ş., …. A.Ş., … A.Ş. vekillerinin istinaf başvurularının kabulüyle, HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi hükmünün kaldırılmasına ve istemci şirketin konkordato isteminin reddi ile iflasına dair yeniden hüküm kurulmasına”
Karar verilmiştir.
Konkordato isteyen vekilince Dairemiz kararına karşı temyiz yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.10.2022 tarih, 2022/213 E., 2022/4875 K. sayılı kararıyla,
“HMK’nın 266/1. maddesi “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir” hükmünü içermektedir. HMK’nın 281 ve 282. madde hükümlerinde de hakimin bilirkişi raporunu diğer delillerle birlikte serbestçe takdir edeceği, ancak bilirkişi raporunu yeteri derecede kanaat verici bulmazsa veya daha önce alınan bilirkişi raporları ile aralarında çelişki bulunması halinde çelişkinin giderilmesi bakımından aynı bilirkişiden ek rapor ya da sözlü açıklama isteyebileceği gibi, çelişkinin giderilmesi bakımından yeni bir bilirkişiden de rapor alabileceği öngörülmüştür.
Dosyada; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan komiser heyeti raporlarında, talep eden şirketin rayiç değer bilançosu uyarınca (-) 3.648.149,10 TL borca batık durumda olduğu, borçlarının varlıklarını karşılama oranının %83,4 seviyesinde kaldığı, projesinin gerçekleştirilebilir ve makul olarak değerlendirildiği, şirketin faaliyetlerine devam etmekte olduğu, kalan işlerden beklenen ve öngörülen gelirin 17.500.423 TL olduğu buna göre teklif edilen konkordatonun borçlunun kaynakları ile orantılı olduğu tespitleri yapılmış ve ilk derece mahkemesince de konkordatonun tasdikine karar verilmiştir.
Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine, bölge adliye mahkemesince re’sen bilirkişi raporu alınmış bilirkişi asıl raporunda yeniden borca batıklık değerlendirmesi yapmış ve şirketin rayiç değer bilanço bilgilerine göre aktiflerinin pasiflerini karşılama oranının %48 olduğunu şirketin (-) 9.363.346,56 TL borca batık durumda olduğu, iflas halinde adi alacaklıların alacağına kavuşma oranının muhtemelen %38.25 olacağı dolayısıyla konkordatoda iflasa nazaran alacaklıların daha iyi durumda olduğu, adi alacaklılar yönünden projenin olumlu olduğu talep eden şirketin 6 aylık ödemesizlik döneminden sonra 48 eşit taksitle borcunu ödemeyi kabul ve taaahüt ettiği komiserler kurulu nihai raporu ve revize proje kapsamında yer verilen net nakit akışlarının sağlanması ve işletmenin sürekliliği ile olanaklı olabileceği dolayısıyla iflas halinde alacaklıların daha fazla bir alacağa kavuşmasının söz konusu olmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
Rapor veren bilirkişi duruşmaya davet edilmiş duruşmada raporundaki görüşleri tekrarla borçlu şirketin nakit girişi olması halinde projenin gerçekleşmesi ihtimalinin bulunduğunu ortaklar alacaklarından feragat etmeseler dahi kaynak girişinin düzenli bir biçimde gerçekleşmesi halinde konkordato takvimi çerçevesinde borçlarının ödenmesinin mümkün olduğu görüşü bildirilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından alınan komiserler kurulu nihai raporunda şirketin aktif varlıkları toplamının 18.358.589,50 TL borçları toplamının 22.024.506,15 TL buna göre borca batıklık tutarının -3.689.911,26 TL olduğu borca batıklık oranın ise %83.4 olduğu, dairece alınan mali müşavir raporunda ise şirketin aktif varlıkları toplamının 8.607.570,65 TL borçları toplamının 17.970.917,21 TL buna göre borca batıklık tutarının -9.363.346,56 TL ve aktifin pasifi karşılama oranının ise %48 olduğunun tespit edildiği yıllara yaygın inşaat onarım maliyetleri ile yıllara yaygın inşaat hakediş kalemlerinin şirketin rayiç değer bilançosunda yer almasının doğru olmadığı buna göre aktiflerin borçları karşılama oranının %48 olduğu ortakların alacaklarından feragat etmediği, dairede dinlenen bilirkişinin borçlarının ödenmesinin mümkün olduğu görüşünün çelişkili olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak konkordato talep eden şirketin iflasına karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği üzere mahkemenin HMK’nun 266. maddesi kapsamında bir hususun çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği gerekçesiyle bilirkişiye başvurulduktan sonra hakimin bilirkişi tarafından yer verilen özel ve teknik bilgileri yok sayarak ve kendisini bilirkişi yerine koyarak bilirkişi tarafından yapılan tespit ve değerlendirmeleri yerinde görmeyerek bir sonuca gitmesi hukuka uygun değildir. Nitekim Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre borca batıklık incelemesi bir borçlunun aktif ve pasif malvarlığı değerlerinin tespiti konusunun çözümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektirmekte olup, bu hususta uzman bilirkişi veya bilirkişilere başvurulması zorunludur.
Bilirkişi raporları arasında çelişki oluşması halinde ise HMK’nun 281. maddesi gereğince raporlar arasında çelişki giderilmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu kapsamda somut uyuşmazlıkta yukarıda yer verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere konkordato talep eden şirketin aktif ve pasif malvarlığı ile borca batıklık oranı bakımından ilk derece mahkemesince hükme esas alınan komiserler kurulunun verdiği raporla bölge adliye mahkemesince alınan rapor arasında iki kata yakın fark ve çok açık bir biçimde yapılan tespit ve değerlendirmeler bakımından farkılılıklar bulunmaktadır.
Bu çelişkilerin varlığı Bölge Adliye Mahkemesince de kabul edilmesine rağmen çelişkileri giderecek yeni bir rapor alınmadan bilirkişi raporundaki özel ve teknik bilgilerin mahkeme tarafından değerlendirilmek suretiyle sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Bölge Adliye Mahkemesi kabulüne göre de; alacaklıların iflas halinde alacaklarına kavuşma oranının %38.25 olduğu, halbuki alınan en son raporda ve dairenin kabulüne göre konkordato talep eden şirketin konkordato projesindeki alacakların borçları karşılama oranını %48 olduğu bu durumda dahi iflasa nazaran alacaklıların daha iyi durumda olacağının gözetilmemesi, şirketin ticari faaliyetine devam ettiği dikkate alındığında bilirkişi tarafından da doğrulanan ve komiserler kurulu raporunda belirtilen hakedişlerden kaynaklanan alacak tutarının 17.500.423 TL olduğunun bu tutarın alacaklıların alacaklarına kavuşmasını sağlayacak nitelikte devam eden işler nedeniyle şirket malvarlığına girmesi mümkün ve muhtemel bir alacak kalemi olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer yandan İİK’nun 305. maddesi gereğince teklif edilen konkordatonun borçlunun kaynakları ile orantılı olduğu, iflasa nazaran alacaklıların daha yüksek oranda tatmin edileceği ve konkordatonun %78.30 oranında alacaklı ve %56.06 oranında alacak tutarı bakımından kabul edilmiş olduğu kısmen çelişkili olmakla birlikte sonuç olarak raporların konkordato tasdik koşullarının bulunduğu bakımından birbirini doğruladığı dikkate alınmaksızın borçlu şirketin iflasına karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; İcra İflas Kanunun 292. son maddesi gereğince “Mahkeme bu madde uyarınca karar vermeden önce borçlu ve varsa konkordato talep eden alacaklı ve alacaklılar kurulunu duruşmaya davet eder…” hükmüne göre borçlunun duruşmaya davet edilmeden iflasına karar verilmiş olması da usul ve yasaya aykırı görülmüştür.” gerekçesiyle Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
DİRENME GEREKÇESİ :
İstem; konkordatonun tasdikine ilişkindir.
İlk derece Mahkemesine Komiserler Kurulu tarafından sunulan nihai raporda, 17.03.2020 tarihli rayiç değer bilançosuna göre istemci şirketin aktif varlıkları toplamının 18.358.589,50 TL., borçları toplamının 22.024.506,15 TL., borca batıklık tutarının -3.689.911,26 TL., borca batıklık oranının %83,4 olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir.
Dairemizce, komiserler kurulu raporundaki bazı belirlemelerdeki eksiklikler görülerek “1. Komiserler kurulunca hazırlanan nihai raporun 18’inci sayfasında kayıtlarda Ortaklara Borçlar 1.187.967,13 TL, Personele borçlar 29.166,76 TL. olarak görünen rakamların rayiç değer bilançosunda “0” olarak gösterilmesinin finansal raporlama ilkelerine uygun olup olmadığı, Bu şekilde yapılan işlemin varlık/borç dengesini ne şekilde etkileyeceği, 2. Komiserler kurulunca hazırlanan nihai raporun 14, 16 ve 25. sayfalarındaki banka borçları ve teminatsız kalan kısmının tutarları ile ilgili farklılıkların nedeni, 3- Hukuki niteleme Dairemize ait olmak üzere konkordatoya başvuru ve tasdik şartları bağlamında İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve 305’nci maddelerinde gösterilen hususların ‘mali ilkeler çerçevesinde’ değerlendirilmesi,” için uzman bilirkişiden rapor alınmasına karar verilmiş; bilirkişi HMK’nın 281/2. maddesi uyarınca duruşmada dinlenerek bazı sorular sorulmuştur.
Bilirkişi raporunda; komiserler kurulunca “Ortaklara Borçların” ortakların süreçte zımni irade beyanları olduğu kabul edilerek dikkate alınmamasının doğru olduğu ancak “Personele Borçlar”ın dikkate alınmamasının hatalı olduğu, Yıllara Yaygın İnşaat Onarım Maliyetleri ile Yıllara Yaygın İnşaat Hakedişlerinin dikkate alınmış olmasının doğru olmadığı görüşü bildirilerek, istemci şirketin varlıkları toplamının 8.607.570,65 TL., borçlar toplamının 17.970.917,21 TL., özvarlığının -9.363.346,56, varlıkların borçları karşılama oranının %48 olduğu hesaplanmış; duruşmada dinlenen bilirkişi tarafından, hem %83,4 oranında, hem de %48 oranında kaynak girişinin düzenli biçimde gerçekleşmesi halinde istemci şirketçe konkordato takvimi çerçevesinde borçların ödenmesinin mümkün olduğu görüşü bildirilmiştir.
Dairemizce Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma ilamında belirtildiği şekilde; HMK’nun 266. maddesi kapsamında bir hususun çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği gerekçesiyle bilirkişiye başvurulduktan sonra bilirkişi tarafından yer verilen özel ve teknik bilgileri yok sayarak ve kendisini bilirkişi yerine koyarak bilirkişi tarafından yapılan tespit ve değerlendirmeleri yerinde görmeyerek bir sonuca gidilmemiş; bu konuda uzman bilirkişinin “Personele Borçların dikkate alınmamasının hatalı olduğu, Yıllara Yaygın İnşaat Onarım Maliyetleri ile Yıllara Yaygın İnşaat Hakedişlerinin dikkate alınmış olmasının doğru olmadığı” görüşü doğrultusunda, rayiç değer bilançosunda paraya çevrildiğinde nakde dönüşebilen kalemlerin yer alması gerektiği halde komiserlerler kurulunca düzenlenen raporda ihtimale dayalı kalemler esas alınarak borca batıklık oranının hesaplandığının kabulüyle sonuca gidilmiştir.
Bilirkişinin istemci şirketin hem %83,4 borca batıklık oranında, hem de %48 borca batıklık oranında borçlarını ödemesinin mümkün olduğu görüşünün çelişkili ve imkân dışı olduğu sonucuna ulaşabilmek için, özel ve teknik bilgi gerekmemekte olup bu konunun HMK’nın 266/(1). maddesi uyarınca, hakimlerce genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konulardan olduğu açıktır. Bu nedenlerle Dairemizce istemci şirketin İİK’nın 305/1-b bendindeki “Teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması” şartının gerçekleşmediği kabul edilmiştir.
İlk derece Mahkemesince hükme esas alınan komiserler kurulu raporunda, Dairemize rapor sunan bilirkişi tarafından belirtildiği üzere, hatalı olarak personele borçlar dikkate alınmamış, ihtimale dayalı Yıllara Yaygın İnşaat Onarım Maliyetleri ile Yıllara Yaygın İnşaat Hakedişlerine istemci şirketin rayiç değer bilançosunda yer verilmiştir. Hatalı düzenlendiği belirlenen Komiserler Kurulu raporu ile Dairemizce alınan bilirkişi raporu arasında borca batıklık oranları yönünden oluşan farklılığın Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararındaki “bilirkişi raporları arasında çelişki” olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından, bozma kararının aksine HMK’nın 281/(2). maddesi uyarınca işlem yapılması gerekmediği düşünülmüş, Dairemiz kararında direnilmesine karar vermek gerekmiştir.
İFLASIN TEKLİĞİ İLKESİ :
Dairemizce verilen bir direnme kararının temyiz incelemesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.06.2021 gün ve 2018/(15) 23 – 985 E, 2021/643 K sayılı kararında düzeltme gerekçesi olarak “iflasın tekliği” ilkesinden söz edilmiş ve Dairemizce verilen iflas kararının anılan ilkeye uygun olmadığı vurgulanarak borçlu hakkında verilen üç iflas kararı arasından ikinci (26.09.2017 günlü) iflas kararı tarihi “iflas tarihi” olarak benimsenmiştir.
İflasın tekliği ilkesi aynı borçlu hakkında birden çok derdest iflas dosyası bulunması halinde söz konusu olur. Bu ilke birden çok iflas dosyasından birinde iflas kararı verildiğinde diğer dosyalardan iflas kararı verilemeyeceği ile ilgilidir. Bu durumda diğer mahkemeler ellerindeki dosyalarda iflas kararı vermeyip, iflası açan mahkemenin kararının akıbetini bekler. Eğer o karar kesinleşirse artık ellerindeki dosyayı “konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı”ndan bahisle karara bağlar.
O karar kaldırılır (HMK m.353/1-a) veya bozulursa (HMK m.371) diğer mahkemeler yargılamaya devam eder ve vardıkları sonuca göre karar verirler.
Bir diğer ifade ile iflasın tekliği ilkesi iflas etmiş, hakkında kesinleşmiş iflas kararı bulunan kimsenin bir daha iflas edemeyeceği anlamına gelir.
Ortada (ilk derece mahkemesinde) tek bir iflas davası veya talebi varken iflas açılmış ve sonrasında iflası açan karar kaldırılarak (HMK m.353/1-a) veya düzeltilerek (bölge adliye mahkemesince) yeniden iflas açılmışsa (HMK m.353/1-b.2) ya da (bölge adliye mahkemesinin iflas kararı) Yargıtay’ca bozulduktan sonra yeniden iflas açılmışsa ortada son tarih itibariyle açılmış yeni ve nihai bir iflas bulunmaktadır.
Bu iflasın tekliği ilkesi ile değil hukuk yargılamasında alt derece mahkemesi kararının kaldırılması veya bozulması suretiyle hukuki değerini yitirmesi ile ilgilidir. Her yeni iflas kararı üzerine yeni bir iflas tarihi ve yeni bir iflas tasfiyesi gündeme gelir (bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Karakaş, C. F.: “İstinaf Yargılamasının İflas ve Konkordatoda Ortaya Çıkarttığı Sorunlar”, İlamat Torbası, C.II, Ed. A. C. Budak, V. Karaaslan, Filiz Kitabevi, İstanbul 2021, s.142 vd.). Her seferinde yeniden ilan yapılır, yeniden birinci alacaklılar toplanması yapılır, yeniden iflas idaresi seçilir, yeniden alacak yazdırılır, yeniden sıra cetveli düzenlenir. Alacak tutarları ve imtiyaz süreleri, tasarrufun iptali davasında geriye doğru işleyecek süreler yeni tarihe göre hesaplanır. Aksi takdirde iflas kararının bozulması ile tasarruf yetkisini yeniden kazanan borçlunun borcunu ödediği alacaklı (artık alacaklılık sıfatı kalmadığı halde), iflas idare memuru olarak kalmakta devam eder. Yine bu dönemde borçlu ile ticari ilişkiye girerek ondan alacaklı olan kişi için bir aylık masaya kayıt süresi ve yeni iflas idaresi seçilmeyeceğinden buraya aday olmak fırsatı çoktan kaçırılmış olur (İİK m.219). Üstelik böyle bir alacağın iflas alacağı mı yoksa masa alacağı mı olduğu da tartışmalı hale gelir.
Somut olayda Dairemizce verilen 30.11.2021 günlü iflas kararı Yargıtay’ca bozulmakla artık ortada bir iflas kararı kalmamıştır (HMK m.371). Tasfiye sona ermiş, iflas idaresi işten el çekmiş, şirket yönetimi herhangi bir tasarruf yetkisi kısıtlaması olmaksızın şirketi yönetmeye; yeni haklar ihdas edip yeni borçlar üstlenmeye başlamıştır. Bütün bu vakıaları yok saymak hukuken mümkün değildir. Şu halde Dairemizce yeniden ve yeni tarihli iflas kararı verilmelidir ve verilen bu yeni tarihli iflas kararı iflas tasfiyesinin tek dayanağı olacaktır.
Nitekim yukarıda sözü edilen Hukuk Genel Kurulu kararlarında da iflasın tekliği ilkesi tanımlanırken “…İflasın kaldırılması veya kapatılmasına karar verilmedikçe…” denilmiştir. İşte Bölge Adliye Mahkemesinin “kaldırma” kararı bu tanımda ifadesini bulmaktadır (HMK m.353/1-b.2).
Açıklanan nedenle Yargıtay bozması üzerine ortadan kaldırılan ve bütün hüküm ve sonuçları ile etkisini kaybeden önceki iflas kararına hayatiyet verilmesi hukuka uygun bulunmamış, iflasın tekrar açılmasına karar vermek gerekmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki bu yeni iflas tarihi direnme kararı bakımından “yeni hüküm” sayılmayacaktır. Nitekim Hukuk Genel Kurulu önüne gelmiş bir direnme kararında ilk derece mahkemesi (Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2015/167-715 E.K.) 23.12.2015 günü iflas kararı vermiş, direnme kararında ise (2017/496-825 E.K.) karar tarihi olan 22.11.2017 günü tekrar iflası açmıştır. Hukuk Genel Kurulu ise kararında [2018/(23)6-986 E, 2022/118 K] sırf bu nedenle ve yeni hükümden bahisle dosyayı Özel Daireye göndermemiş, yine iflasın tekliği ilkesine ilişkin eleştirisi (§ 32) ile birlikte esasa girerek karar vermiştir.

BOZMA KARARINDAKİ “KABULE GÖRE” AÇIKLAMASI İLE İLGİLİ :
Borçlunun konkordato talebini alan mahkeme İcra ve İflas Kanunu’nun 286. maddesindeki belgelerin talep dilekçesi ekinde olduğunu saptadığında borçluya geçici mühlet verir ve geçici konkordato komiseri atar (İİK m.287).
Geçici mühletin sonunda borçluya kesin mühlet verilebileceği anlaşılırsa bu kez kesin mühlet verilerek yine komiser ataması yapılır (İİK m.289).
Mühlet iki ayrı aşama içerir. Bunlardan ilki “komiser işlemleri” safhasıdır. İkincisi ise “tasdik yargılaması” aşamasıdır. Bu iki aşama birbirinden tamamen bağımsız, farklı hüküm ve sonuçlara tâbi aşamalardır. Tasdik aşamasına geçildiğinde artık, komiser işlemleri aşamasına ilişkin bir eksiklik ya da yanlışlık olduğu anlaşılsa bile o aşamaya dönüş mümkün değildir.
Komiser işlemleri aşamasında komiser/ler mühlet içinde alacaklıları alacaklarını bildirmeleri için davet eder (İİK m.299). Alacakların kaydı işi tamamlandığında borçludan alacaklar hakkında beyanda bulunması istenir (İİK m.300). Borçlunun kabul ettiği alacaklar ile reddederek çekişmeli hale getirdiği alacaklar konusunda mahkemenin verdiği karara göre konkordato oylaması yapılır (İİK m.302) ve iltihak süresi de geçtikten sonra dosya ve nihai rapor mahkemeye sunulur (İİK m.304).
Artık tasdik yargılaması aşamasına geçilmiştir.
Raporu alan mahkeme tasdik yargılamasına başlar (İİK m.304); duruşma günü belirleyerek bunu ilan eder. Alacaklılar ancak itiraz ederek duruşmada hazır bulunabilirler. Mahkeme komiserleri dinleyerek bir karar verir. Fakat duruşmaya istemci-borçlunun çağrılmasına ilişkin bir düzenleme yoktur. Elbette onun da duruşmadan haberi vardır ve isterse duruşmaya katılabilir.
Somut olayda komiserler mühlet içinde işlemlerini tamamlamış ve dosya ile raporu mahkemeye tevdi etmiş, artık tasdik yargılaması aşamasına geçilmiştir.
Bu aşamada uygulanacak yasal düzenleme İcra ve İflas Kanunu’nun mühlet içinde iflasın açılmasına ilişkin 292. maddesi değil tasdik yargılaması sonucunda iflasın açılmasına ilişkin 308. maddesidir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 292. maddesinde öngörülen “borçlunun çağrılması” usulü, 308. maddede düzenlenmemiştir.
Bunun gerekçesi kısaca şöyle açıklanabilir:
Mühlet içinde borçlu konkordatonun gereklerine ve komiserin talimatlarına uymuyorsa, daha genel bir ifade ile 292. maddede gösterilen haller mevcutsa komiser bu durumu mahkemeye bildirir. Borçlunun bu bildirimden haberi olmayabilir. İşte kanunkoyucu bu durumda borçlunun çağrılması yönünde bir irade ortaya koymaktadır.
Oysa tasdik yargılaması başladığında borçlu da komiser raporunu görmüş, bunun leh ya da aleyhinde olduğu konusunda bilgi sahibi olmuş ve kanun gereği iflasının açılabileceğini öğrenmiştir. Duruşma günü ilan edilmiştir (İİK m.304).
Mühletin bittiği ve artık 292. maddenin uygulama aşamasının geride bırakıldığı tasdik yargılaması süreci ise kendi özel koşullarına tâbidir. Kanunkoyucu mühlet içinde konkordato gereklerini yerine getirmeyen; dosyadan, rapordan ve duruşma gününden haberdar olan borçluyu bir kez daha davet etme gereği görmemiştir.
Bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi sırasında ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp onun yerine geçerek yaptığı yargılama da tasdik yargılaması aşaması niteliğindedir ve 304 ve izleyen maddeler uygulanır. Kaldı ki Dairemizin inceleme yaptığı tarih itibariyle kesin mühlet de çoktan sona ermiştir.
Olası bir “genişletilmiş bozma” kararı bakımından konuya “hukuki dinlenilme hakkı” boyutundan da bakılmalıdır (HMK m.27).
Kanunkoyucu iflas hukuku bakımından bunu da özenle düzenlemiştir.
Gerçekten de iflas hukukunda benzer bir durum takipli ve takipsiz (doğrudan doğruya) iflas usulünde mevcuttur. Takipli iflas yollarında davalı borçluya ödeme emri, dava dilekçesi ve depo kararı tebliğ edildiğinden onun ayrıca duruşmaya davet edilmesine gerek görmeyen kanunkoyucu, takipsiz (doğrudan doğruya) iflas yollarında -ortada bir takip ve dolayısıyla bir depo emri tebliği de olmadığından- borçlunun iflas edebileceğinden haberdar olması gerektiğini düşünmüştür (İİK m.177/son). Kaldı ki bu olasılıkta dahi borçlunun davet edilmesi yeterli olup, gelmemesi sonuca etkili görülmemektedir.
Bu hassasiyet karşısında kanunkoyucunun hangi hallerde borçlunun davet edilmesi hangi hallerde ise davet edilmeyebileceği hususunda yanılgı ve bilinçsiz bir suskunluk içinde olmadığı, bunu bilinçli bir tercih olarak kanun metnine yansıttığı kabul edilmelidir.
Açıklanan nedenlerle Yüksek 6. Hukuk Dairesinin konkordatoda komiser işlemlerinin sürdürüldüğü aşamada uygulanması gereken İcra İflas Kanunu’nun 292. maddesinden bahisle “Kabule göre” açıklamasıyla verdiği karar da (bozma kapsamında olmasa dahi), somut olayda 308. maddenin uygulanması gereken aşamada iflas kararı verilmiş olması nedeniyle hukuka uygun bulunmamıştır.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Dairemizin 30.11.2021 tarih ve 2020/1793 E., 2021/1800 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
I-HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, alacaklı… Bankası A.Ş. vekilinin istinaf dilekçesinin geçici ve kesin mühlet verilmesine ilişkin kısımlarının reddine,
II-HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, alacaklılar… vekillerinin istinaf dilekçelerinin reddine,
III-Alacaklı …. ve alacaklı … vekillerinin istinaf başvurularının, HMK’nın 353/(1)-ç maddesi uyarınca, usulden reddine,
IV-HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca, alacaklılar… Bankası A.Ş., …. A.Ş., … A.Ş. vekillerinin diğer hususlara ilişkin İSTİNAF BAŞVURULARININ ESASTAN REDDİNE,
V-Alacaklılar… Bankası A.Ş., …. A.Ş., … A.Ş. vekillerinin istinaf başvurularının kabulüyle, HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.09.2020 tarih ve 2019/39 E., 2020/441 K. sayılı hükmünün KALDIRILMASINA VE YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
Buna göre,
“1-İstemcinin konkordato tasdik isteminin REDDİNE, Ankara Ticaret Sicil Memurluğunda … Ticaret Sicil No ile kayıtlı … ŞİRKETİ’nin İİK’nın 308. maddesi uyarınca İFLASINA, iflasın 14/02/2023 tarihinde saat 10:55 itibariyle açılmasına,
2-İflas kararının derhal İflas Müdürlüğüne bildirilmesine,
3-Kararın İİK’nın 308. maddesi yollamasıyla 288 maddesi uyarınca ilân edilerek ilgili yerlere bildirilmesine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL.’den peşin alınan 44,40 TL.’nin düşümü ile kalan 14,90 TL’nin istemci şirketten alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
5-İstemci tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerine bırakılmasına,
6-Alacaklılar… Bankası A.Ş., …. A.Ş., … A.Ş. tarafından yatırılan 1.800,00’er (1.800,00×3=5.400,00) TL. bilirkişi ücretinin istemci şirketten alınarak ayrı ayrı adı geçen alacaklılara verilmesine,
7-İstemci ve istinaf yoluna başvuran alacaklılar tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak yatıranlara iadesine,”
VI-Alacaklılar … A.Ş. ve … tarafından yatırılan istinaf harçlarının; alacaklılar …., … A.Ş., …. A.Ş. ve … A.Ş. tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
VII-Dairemizin 28.12.2020 tarihli tensip tutanağı doğrultusunda alacaklılar … A.Ş. ve …. tarafından ayrı ayrı yatırılan 600,00’er TL gider avansının ayrı ayrı yatıranlara iadesine,
VIII-Alacaklılar… Bankası A.Ş., …. A.Ş., … A.Ş.’den ayrı ayrı 1.200,00’er (1.200,00×3=3.600,00) TL. alınarak alacaklı … A.Ş.’ne verilmesine,
IX-Alacaklılar… Bankası A.Ş., …. A.Ş., … A.Ş. tarafından Dairemizin 28.12.2020 tarihli tensip tutanağı doğrultusunda ayrı ayrı yatırılan 600,00’er (600,00×3=1.800,00) TL’nin … A.Ş.’ne verilmesine,
X-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemize yerine getirilmesine,
14.02.2023 tarihinde, Konkordato talep eden vekili …’ın yüzüne karşı, İİK’nın 308/a maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 14/02/2023

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza