Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/2282 E. 2023/254 K. 14.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/2282 – 2023/254
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (D İ R E N M E –
D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)
ESAS NO : 2022/2282
KARAR NO : 2023/254
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

KONKORDATO İSTEYEN :
VEKİLİ :
ALACAKLILAR :
VEKİLİ :
VEKİLİ :
Dairemizin 27.10.2021 tarih ve 2021/1183 E., 2021/1581 K. sayılı kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.11.2022 tarih ve 2021/6266 E., 2022/5308 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi, taraflar duruşmaya davet edildi, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato isteyen vekili; 2018 yılı Haziran ayında yaşanan döviz dalgalanması sonucu inşaat sektöründeki negatif etkinin müvekkili şirketin operasyonlarını ciddi şekilde etkilediğini, taşeron firmalarla yaşanılan sıkıntılar, faizlerdeki yükseliş, bankaların kendilerini piyasa şartlarına göre geride tutması, ham madde ve inşaat malzemelerindeki ciddi artışlar sonucu müvekkili şirketin proje maliyetlerinin olumsuz yönde etkilendiğini ve zarar etmeye başladığını, yaşanan anlaşmazlıklardan dolayı müvekkili firmaya bir yıl ihale yasağı getirildiğini, şirketin borca batık olmadığını, kısa vadeli borçların yaşattığı geçici bir nakit akış problemi yaşandığını, işlerin devam etmesini güvence altına almak ve şirket varlıklarının yanı sıra şirket paydaşlarının çıkarlarını korumak amacıyla konkordato talep etme zorunluluğunun doğduğunu, borçlarını üç ay ödemesiz 21 ay vade içinde olmak üzere toplam 24 ay vade ile ödemeyi öngördüklerini, tenzilat talepleri olmadığını belirterek, öncelikle geçici, daha sonra kesin mühlet verilmesini ve nihayetinde konkordatonun tasdikine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.03.2021 tarih ve 2019/165 E., 2021/166 K. sayılı kararıyla; İİK’nun 302/3. maddesinde aranan çoğunlukla konkordato projesinin kabul edilmiş olduğu, İİK’nın 305. maddesindeki diğer tasdik koşullarının da gerçekleştiği, tasdik edilen konkordatonun %25 tenzilatlı revize projedeki konkordato olmasına rağmen, sehven kısa kararın 1 nolu bendinde revize projedeki %25 tenzilat ibaresinin yazılması unutulmuş olduğu gerekçesiyle, konkordato isteyen şirketin konkordatosunun tasdikine, konkordatoya tâbi borçların tasdik tarihinden itibaren 6 ay ödemesiz dönemden başlamak üzere 3 ayda bir eşit taksit halinde 12 ayda (toplam 36 ay) ödenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı konkordato isteyen vekili ile başlıkta yazılı bir kısım alacaklılar vekilleri tarafından istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 27.10.2021 tarih ve 2021/1183 E., 2021/1581 K. sayılı kararıyla;
Alacaklılar …. A.Ş. vekillerinin istinaf başvurusu yönünden; konkordatonun tasdiki kararlarının ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebileceği (İİK m.308/a), bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı bulunmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkının da bulunmadığı, istinaf yasa yoluna başvuran alacaklı …. A.Ş. tarafından bildirilen alacağın borçlu tarafından kabul edilmediği, İİK’nın 302/6. maddesi uyarınca Mahkemece verilen ara kararda alacağın kanıtlanamadığı gerekçesiyle nisaba katılma talebinin reddine karar verildiği, adı geçen alacaklının bu sebeple alacaklılar toplantısına katılıp oy kullanamadığı, alacaklı … A.Ş.’nin ise alacaklılar toplantısında olumsuz oy kullandığı ancak duruşma aşamasında itirazlarını bildirmediği belirtilerek adı geçen alacaklıların istinaf dilekçelerinin HMK’nın 352/(1)-ç maddesi uyarınca reddine,
Alacaklı … vekilinin prim alacaklarına dair istinaf istemi yönünden; prim alacaklarının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre takip ve tahsil edildiği, bu nedenle konkordatodan etkilenmediği, … prim alacakları yönünden konkordatonun tasdikine ilişkin olarak istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararı bulunmadığı belirtilerek … vekilinin prim alacakları yönünden istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğundan usulden reddine,
Konkordato isteyen vekilinin istinaf itirazları yönünden; konkordato isteyence sunulan revize projede konkordatoya tâbi borçlarını %25 tenzilat ile 6 ay ödemesiz, 36 ay ödemeli, toplam 42 ay vade ile üç ay aralıklarla toplam 12 taksitte ödeyeceklerinin belirtildiği, alacaklılar toplantısında bu projenin görüşülerek oylandığı, İlk derece Mahkemesince kısa kararda “%25 tenzilatla” ibaresi sehven yazılmaksızın hüküm tevhim edildiği gerekçesiyle kısa karara uygun hüküm kurulduğunun belirtildiği, konkordato isteyen vekilince sehven tevhim edilmediği belirtilen “%25 tenzilat ile” ibaresinin eklenmesi istemiyle istinaf yasa yoluna başvurulduğu, komiserler kurulunun nihai raporunda 30.09.2020 tarihli bilançoya göre konkordato isteyen şirketin aktifinin 124.988.332,87 TL, pasifinin 99.051.948,12 TL. olduğu, varlıklarının borçlarını karşılama oranının %126,1 olduğu, yani istemci şirketin borca batık olmadığının açıklandığı, İİK’nın 285. maddesinin gerekçesinde borca batık olmayan borçlunun tenzilat konkordatosu isteyebilmesinin mümkün olmadığı belirtilmişse de, Yasa maddesinde bir açıklık olmaması ve gerekçenin bağlayıcı olmaması nedeniyle borca batık olmayan borçluların tenzilat konkordatosu talep edebileceğinin ancak sürecin sonunda tasdik aşamasında, “teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması(İİK m. 305/1-b) koşulunun değerlendirilmesinde, gerekçenin yorum aracı olarak kullanılabileceğinin kabulü gerektiği, borca batık olmadığı anlaşılan istemci şirketçe, revize projede hem oldukça yüksek bir tenzilat oranı, hem de oldukça uzun bir ödeme süresi öngörüldüğü, revize projedeki borçların %25 tenzilat ile 6 ay ödemesiz, toplam 42 ayda, 3 ay aralıklarla 12 ayda ödenmesi teklifinin hem vade, hem de tenzilat oranı yönünden makul olmadığı, borçlunun kaynakları ile orantılı olmadığı sonucuna varıldığı belirtilerek konkordato isteyen vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1. maddesi uyarınca esastan reddine,
Alacaklılar …, …. A.Ş. vekillerinin diğer hususlara ilişkin istinaf itirazları yönünden; Mahkemenin İİK m. 302/VI maddesi uyarınca çekişmeli alacakların nisaba ne şekilde katılacağına ilişkin kararının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği, açıklanan nedenlerle çekişmeli hale gelmiş alacakların istinaf sebebi yapılmasına ve bu tutarların bölge adliye mahkemesince belirlenmesine yasal olanak bulunmadığı, alacaklının İİK m. 308/b maddesi uyarınca gerçek alacak tutarını ispatlayarak alacağını konkordato hükümleri çerçevesinde tahsil edebileceği, açıklanan nedenlerle nisaba katılma ya da karar aşamasında belirlenen tutarların düzeltilmesinin bu aşamada ve istinaf denetimi sırasında ileri sürülmesine gerek bulunmadığı, oylamanın çeşitli yollarla manipüle edilmeye çalışıldığı hususunun komiserlikçe gözetilmesi ve raporda mahkemeye bildirilmesi gerektiği, alacakların muvazaalı biçimde oluşturulduğu gibi yaklaşık ispatla ispatlanamayacak ve uzun yargılama süreci gerektirecek iddiaların konkordatonun tasdiki aşamasında ilke olarak göz önüne alınamayacağı, bu durumun İİK m. 308/f hükmünde konkordatonun bütün alacaklılar için feshi nedeni olarak düzenlendiği, çekişmeli alacakların depo ettirilmesi hususu tamamen ilk derece mahkemesinin takdirinde olup bu takdirin istinaf incelemesine konu edilmesi nin mümkün görülmediği belirtilerek, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca istinaf başvurularının esastan reddine,
Alacaklılar… A.Ş. vekillerinin istinaf itirazları yönünden; konkordato isteyen şirketçe sunulan revize projede borçlarını %25 tenzilat ile 6 ay ödemesiz, toplam 42 ayda, 3 ay aralıklarla 12 ayda ödeyeceklerin belirtildiği, komiserler kurulunun nihai raporunda, 30.09.2020 tarihli bilançoya göre konkordato isteyen şirketin aktifinin 124.988.332,87 TL, pasifinin 99.051.948,12 TL. olduğu, varlıklarının borçlarını karşılama oranının %126,1 olduğu, yani istemci şirketin borca batık olmadığının açıklandığı, İİK’nın 285. maddesinde bu konuda açıklık olmamasına karşın gerekçesinde, borca batık olan şirketlerin tenzilat konkordatosu istemesinin mümkün olmadığı, ancak mahkemelerin somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapabilmeleri için madde metninde bu konuda bir sınırlama yapılmadığının açıklandığı, Yasa maddesinde bir açıklık olmaması ve gerekçenin bağlayıcı olmaması nedeniyle borca batık olmayan borçluların tenzilat konkordatosu talep edebileceğinin ancak sürecin sonunda tasdik aşamasında, “teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması”(İİK m. 305/1-b) koşulunun değerlendirilmesinde, gerekçenin yorum aracı olarak kullanılabileceğinin kabulü gerektiği, İlk derece Mahkemesince, istemci şirketin revize projesindeki borçlarını %25 tenzilat ile 6 ay ödemesiz, toplam 42 ayda, 3 ay aralıklarla 12 ayda ödenmesi teklifinin hem vade, hem de tenzilat oranı yönünden makul olmadığı, İİK’nın 305/1-b maddesindeki “teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması” koşulunu sağlamadığı gerekçesiyle %25 tenzilat oranı olmaksızın revize projenin tasdikine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle adı geçen alacaklılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca İlk derece Mahkemesi kararının gerekçesini kısmen düzelterek, konkordato isteyenin talebinin kabulü ile konkordatoya tâbi borçların tasdik tarihi 10.03.2021 tarihinden itibaren 6 ay ödemesiz dönemden başlamak üzere üç ayda bir eşit taksit halinde 12 ayda (toplam 36 ay) ödenmesine dair yeniden esas hakkında karar verilmesine,
Karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı konkordato isteyen vekili ile alacaklılar …. A.Ş. vekilleri tarafından temyiz yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.11.2022 tarih ve 2021/6266 E., 2022/5308 K. sayılı kararıyla;
“1-Alacaklı … A.Ş. vekilinin temyiz istemi yönünden;
Talep İİK 276. ve devamı maddeleri çerçevesinde konkordatonun tasdiki istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesinin davacının konkordato talebini İİK 306. maddesi çerçevesinde tasdik etmesi üzerine karar alacaklı banka tarafından istinaf edilmiş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi tarafından talep İİK 308/a maddesi gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
İİK’nun 308/a maddesi “Kanun Yolları” başlıklı olup “Konkordato hakkında verilen karara karşı borçlu veya konkordato talep eden alacaklı, kararın tebliğinden, itiraz eden diğer alacaklılar ise tasdik kararının ilanından itibaren 10 gün içinde istinaf yoluna başvurabilir.” hükmünü içermektedir.
İİK’nun 304/1. bentde itiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az 3 gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilana yazılır” cümlesine karşılık İİK’nun 302/7. fıkrasında “konkordato projesinin konkordato tutanağı, kabul ve ret oylarını içerecek şekilde derhal imza olunur. Toplantının bitimini takip eden 7 gün içinde gerçekleşen iltihaklar da kabul olunur.” denildikten sonra 302/son fıkrasında “komiser, iltihak süresinin bitmesinden itibaren en geç 7 gün içerisinde konkordatoya ilişkin bütün belgeleri, konkordato projesinin kabul edilip edilmediğine ve tasdikine uygun olup olmadığına dair gerekçeli raporunu mahkemeye tevdii eder.” düzenlemesi yer almış olup konkordatonun mahkemede incelenmesine raporun mahkemeye verilmesinden sonra İİK’nun 304/1. maddesi gereğince başlanılacaktır.
İİK’nun 302. maddesindeki iltihak süresi bittikten sonra komiser raporu düzenleneceğinden ve iltihak süresinde bildirilen alacaklar da kabul edilebileceğinden bu sürede yapılan itirazlar da kabul edilmelidir. Bu nedenle itiraz eden alacaklı kavramını dar yorumlayarak sadece duruşmadan 3 gün önce konkordatoya ilişkin alacaklılarla sınırlamak doğru bir yaklaşım olarak görülmemektedir.
Kanun koyucunun itiraz edenlerden kastının konkordato toplantılarında veya iltihak süresi içinde olumsuz oy kullananlar olarak kabulü daha doğru bir yaklaşımdır. Bu bağlamda kanundaki “itiraz edenler” ifadesinin konkordatoya red oyu verenlere teşmil edilmesi hukuk usulünün genel hükümlerine uygun düşer. Nitekim öğretide alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde red oyu vermiş alacaklıların tasdik kararını istinaf edebilecekleri kabul edilmektedir.(Prof Dr. Selçuk Öztek, Prof Dr.Ali Cem Budak, Doç. Dr. Müjgan Tunç Yücel, Doç.Dr. Serdar Kale, Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova, Yeni Konkordoto Hukuku, 2/B s. 569)
Kanunun 302/7 maddesinde “toplantının bitimini takip eden 7 gün içinde gerçekleşen iltihaklar da kabul olunur” ifadesi bulunmaktadır. Bu ifadeden toplantıya katılmadığı halde 7 günlük iltihak süresi içinde alacaklılarının konkordatoya karşı oy kullanma hakkı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda toplantıya katılıp ret oyu kullanan veya toplantıya katılmadığı halde iltihak süresi içinde oyunu belli eden alacaklının nisapta nazara alınması ve nihai tutanağın ve komiser raporunun buna göre hazırlanması Kanun’nun 302/son maddesi gereğidir. Aksi halde iltihak süresi içerisinde alacağını bildirip oy hakkı verilen alacaklıya konkordatoya kabul oyu vermediği takdirde komiser raporu kabul ve ret oyları da nazar alınarak konkordato projesinin tasdik edilip edilmeyeceği belirleneceğine göre bu sürece katılan, oyu sonuca etkili olan alacaklıya aleyhine oluşacak bir sonuca karşı yorum yoluyla kanun yoluna başvurma olanağı tanınmaması usul kuralları ile bağdaşmayacaktır. Çünkü usul hukukunun en temel ilkelerinden biri herhangi bir talep hakkında hukuki yararının bulunması ve talepte bulunanın haklarının ihlal edilmiş olmasıdır. Hukuki yararı bulunan ve hakkı ihlal edilen alacaklının buna karşı herhangi bir yasa yoluna başvuramayacağını kabul etmek Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün ihlali niteliğindedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 başvuru sayılı kararında mahkemeye erişim hakkının İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan “Adil Yargılanma Hakkının” en temel unsuru olduğu kanun yolları bakımından “Hukuki Belirlilik” ilkesinin ihlali sureti ile mahkemeye erişim hakkının kullanılmasının önlenemeyeceği sonucuna varmıştır.
Hem alacak bildirme ve oylamaya katılma hakkı tanınıp hem de hakkında verilen karara karşı bu kararın yasal yollardan denetimi ve hak ihlalinin önlenmesi olanağının tanınması kendi içinde bir çelişki yaratacaktır. İltihak süresi içinde oylamaya katılma hakkının verilmesinin ve konkordatoya itiraz edilip ret oyu verilmesinin bir işlevi kalmayacaktır.
Yukarıya ayrıntılı açıklandığı üzere; toplantıya katılıp ret oyu kullanan alacaklı veya toplantıya katılmadığı halde ret oyu kullanan alacaklıların itiraz eden alacaklı kavramına dahil olduğu ve mahkemece verilen karara karşı istinaf ve temyiz yoluna başvurabilecekleri kabul edilmelidir.
Somut olayda, alacaklı … A.Ş.’nin alacaklılar toplantısında olumsuz oy kullandığının tespit edilmiş olmasına göre, yukarıdaki gerekçeler doğrultusunda istinaf hakkının bulunduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin istinaf talebinin reddine karar vermesinde isabet bulunma”dığı gerekçesiyle Dairemiz kararının bozulmasına, bozma nedenine göre, konkordato talep eden borçlu şirket vekilinin ve diğer alacaklılar vekillerinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE DİRENME GEREKÇESİ :
Talep, konkordatonun tasdikine ilişkindir.
Dairemizin 27.10.2021 tarih ve 2021/1183 E., 2021/1581 K. sayılı kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.11.2022 tarih ve 2021/6266 E., 2022/5308 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verilmiş, taraflar duruşmaya davet edilmiştir.
I
Konkordato İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve izleyen maddelerinde düzenlenmiştir.
Yüksek Dairenin kararına dayanak kıldığı 276’ncı madde kiralanan taşınmazların icra kanalıyla tahliye edilmesine ilişkin olup, somut olayda uygulama yeri olmadığı değerlendirilmektedir.
II
Aşağıda sıralanacak direnme gerekçelerine zemin oluşturmak bakımından öncelikle konkordatonun hukuk yargılaması bakımından yapısı ve mahiyetini kısaca açıklamak uygun olacaktır.
Bilindiği gibi dava bir başkası (davalı) tarafından subjektif hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan ya da kendisinden haksız bir talepte bulunulan kişinin (davacının) mahkemeden hukuki koruma istemesi; onu bir şeyi vermeye, yapmaya ya da yapmamaya mahkeme kararı ile mahkum ettirmesidir (Kuru, B./Aydın, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, 2.b., Yetkin yay., Ankara 2021, s.289).
Konkordatoda istemci alacaklılarından bir şeyi vermelerini, bir şey yapmalarını ya da yapmamalarını istememekte; zaten onlara olan borcunu belli bir indirimle ve/veya takvim çerçevesinde ödemek konusunda anlaşmaya yönlendirmek için mahkemeye tek taraflı bir başvuruda bulunmaktadır.
Bu bağlamda konkordato bir dava olmayıp mahkemeye yöneltilmiş bir istem (talep) ve hukuk yargılaması tekniği bakımından bir çekişmesiz yargı işidir (HMK m.382/2.f-6 ve7). Dolayısıyla konkordatoda davacılık ve fer’i ya da asli müdahale (HMK m.65-66) söz konusu değildir. Alacaklılar sadece “ilgili” sıfatıyla ve o da itiraz etmeleri koşulu (İİK m.304/I) yargılamada yer alabilir. Bunların borçlu ile aralarındaki subjektif nitelikli alacak hakları da bu yargılamanın konusu olmayıp, yargılamanın konusu konkordatonun tasdikidir.

Bu açıklamalar çerçevesinde belirtilmelidir ki, alacaklıların herhangi birinin istinafı üzerine konkordatonun tasdikine ilişkin ilk derece mahkemesi kararı kaldırıldığında, bu durum hem borçluyu ve hem de istinaf etsin ya da etmesin bütün alacaklıları etkileyecektir. İstinaf edenler için konkordato kaldırılmış ve bu alacaklıların alacaklarını tam ve derhal almasına imkan sağlanmış, istinaf etmeyenler için tasdik koşulları çerçevesinde tahsilat zorunluluğu doğmuş olmayacaktır.
Diğer yandan farklı alacaklıların ilk derece mahkemesinin tasdik kararına yönelik istinaf itirazları hemen hemen aynı olduğundan ve çekişmesiz yargıda re’sen araştırma ilkesi daha baskın biçimde uygulandığından zaten itiraz edenlerin istinaf sebeplerinin incelenmesi, itiraz etmeyenlerin istinaf sebeplerini de cevaplayacak niteliktedir.
III
Konkordatonun tasdik kararına karşı yasa yoluna başvuru koşulları konusunda şu değerlendirmeler yapılmalıdır:
Konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a). Konkordatoya itiraz kurumu İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş ve burada duruşma tarihinin bildirildiği ilanda alacaklıların duruşmadan en az üç gün öncesine kadar yazılı olarak itiraz etmek suretiyle duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ayrıca gösterileceği ifade edilmiştir. Bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı olmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkı da bulunmamaktadır.
Öğretide “itiraz eden alacaklı” kavramı ile “konkordatoya kaydedilmiş olsun ya da olmasın konkordatonun tasdiki talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklı”nın kast edildiği ve özellikle konkordatoya ret oyu kullansalar bile duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna gitme yetkilerinin bulunmadığı konusunda fikir birliği vardır (bkz. Postacıoğlu , İ. E.: Konkordato, Ankara 1965, s.93, n.64; Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.b., Ankara 2013, s.1502; Tanrıver, S./Deynekli, A.: Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, s.158; Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5.b., İstanbul 2019, s.354, n.354; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.74).
Hatta Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası’nın birlikte kaleme aldıkları “İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat” (6.b., Ankara 2020, m.308/a, s.244) adlı derlemede yasa yollarına ilişkin 308/a maddede itiraz eden ibaresinin yanına (yasa metninde bulunmamasına rağmen) 304’üncü maddeye atıf yapıldığını gösterecek şekilde bu maddenin numarası yazılmıştır. Yazarlar 308/a’daki itirazın, 304/I’deki itiraz olduğundan o kadar emindir ki, metinde buna net biçimde işaret etmiştir.
Konuyla ilgili tek ayrık görüş, Yargıtay (önce 15., şimdi ise) 6. Hukuk Dairesinin bozma kararında atıfta bulunulan Prof. Dr. Selçuk Öztek ile Prof. Dr. Müjgan Tunç Yücel’e aittir. Yazarların Yeni Konkordato Hukuku – 7101 sayılı Kanunla Değişik İcra ve İflas Kanunu m. 285-309 Şerhi (Prof. Dr. Ali Cem Budak, Doç. Dr. Serdar Kale ve Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova ile birlikte, Adalet Yayınevi, Ankara 2018) adlı eserlerinin birinci basısında “Konkordatoya itiraz eden diğer alacaklıların tasdik kararına karşı kanun yoluna gidebilmeleri ise tabiidir” dedikten sonra “Buna mukabil, konkordatoda kabul oyu vermiş alacaklının, tasdik kararına karşı kanun yoluna başvurmakta hukuki yararı yoktur…” şeklinde bir açıklama yaptıkları görülmektedir (m.308/a, n.6, s.403). Yazarların burada itiraz kurumunu konkordato oylamasında ret oyu kullanmak anlamında yorumlayıp yorumlamadıkları şüphe uyandırmaktadır. Ancak eserin ikinci basısında (Adalet Yayınevi, Ankara 2019) bu tereddüt giderilmiş ve öğreti ve Yargıtay uygulamasındaki görüş eleştirildikten sonra “Ama 7101 sayılı Kanun itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı için, kanaatimce, artık, tasdik kararına karşı, daha önce, alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde ret oyu vermiş alacaklıların süresi içinde (ilandan itibaren on gün) tasdik kararını istinaf edebilmeleri mümkün görülmelidir.” biçiminde açıklama yapılmıştır (m.308/a, n.6, s.569).
Bu noktada Özel Dairenin itibar ettiği bu yeni ve ayrık bilimsel görüş üzerinde durmak gereği doğmuştur.
Yazarların 1932 yılından beri (90 yıldır) yerleşik haldeki görüşten dönmelerini gerektiren hususu yeni (7101 sayılı Yasa ile yapılan) değişiklikle Yasa’nın “…itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı…” olarak açıkladıkları görülmektedir. İstinaf süresinin hangi tarihte ve ne şekilde başlayacağının kimlere istinaf hakkı verilip verilmeyeceği ile ne gibi bir bağlantısı olduğu ise belirtilmemiştir.
Ona bakılırsa İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden 5311 sayılı Yasa (m.18) ile 18.03.2005 tarihinde yapılan değişikliğe kadar (yani yaklaşık 73 yıl) konkordatonun tasdiki kararlarına karşı yasa yolu duruşmadaki tefhimle başlamakta idi. Üstelik öğreti, Yargıtay ve İsviçre Federal Mahkemesi bu tefhimin (tıpkı iflastaki gibi) “duruşmada kimse olmasa dahi” sonuç doğuracağını ve yasa yolu süresini başlatacağını benimsemişti. Diğer taraftan 5311 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması tarihinde yürürlüğe girdiğinden, sürenin tefhimle başlatılmasına ilişkin uygulama 20.07.2016 gününe kadar (yani toplamda 84 yıl) hiç tereddütsüz bu şekilde süregelmişti. Gelinen noktada salt sürenin ilanla başlatılmasının istinaf hakkı sahiplerinin kapsamını neden değiştirdiği anlaşılamamış, yazarlar ve onlara atıf yapan Özel Daire de buna dair bir açıklık getirmemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır” hükmü yer almaktadır. Kaynak İsviçre Federal Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinde ise bu ilke “Es folgt dabei bewährter Lehre und Überlieferung” şeklinde ifade edilmiştir. Madde metni “(Mahkeme) kabul edilmiş öğretiyi ve gelenekleri takip eder” biçiminde çevrilebilir. Bu anlayış biçimi Türk hukuku için de geçerli sayılmalı; henüz yerleşmemiş, öğretide ve yargı camiasında benimsenmemiş yeni fikirlere temkinle yaklaşılmalıdır. Özellikle Yasa’da bir boşluk bulunmadığı, değişiklikle de özel bir kapsam genişletilmesi yaratılmadığına göre yazarların bu görüşünün “yeni ve yol gösterici bir hukuki bakış açısı” olduğu fakat hükme esas alınabilecek genel kabul görmüş bilimsel bir inanç (içtihat) olmadığı anlaşılmaktadır.
IV
Hemen bu noktada red oyu kullanmak ile itiraz arasındaki temel farka değinmek gerekir.
Mühlet istemi karşısında mahkeme önce geçici mühlet vererek sunulan belgelerin ve borçlunun gerçek durumunun yasaya, hakikate ve finansal raporlama ilkelerine uygun olup olmadığını ve bu bağlamda kesin mühlet verilmesine elverişli bulunup bulunmadığını incelemeye girişir. Koşulların (İİK m.285) bulunduğu anlaşılırsa borçluya kesin mühlet verilir ve komiser atanır. Artık mahkemenin borçlu ve alacaklılarla ilişkisi kesilmiş, süreç komisere bırakılmıştır.
Nitekim bir alt başlıkta da değinileceği gibi alacaklıların özellikle mühlet aşamasında yasa yoluna başvurusu tamamen engellenmiş, mahkeme asla alacaklı ile muhatap edilmemiştir.
Alacaklının mahkeme huzurunda isbat-ı vücut etmesi ancak komiserlerin nihai raporu sunması ve duruşma gününün ilanı üzerine duruşmadan üç gün öncesine kadar yapılacak itirazla mümkündür (İİK m.304). Esasen bu itiraz raporu ve raporda açıklanan “tasdik” görüşünü hedef alır. Ortada rapor yokken yapılan itiraz, yasanın aradığı itiraz değildir. Yasanın aradığı koşullara uygun biçimde itirazda bulunmayan alacaklı mahkemenin nezdinde bir suje olarak “yok” hükmündedir. Mahkeme itiraz etmeyen kimseyi duruşmaya almaz, beyanlarını dinlemez ve dolayısıyla sistem onun tasdik kararını istinaf etmesine de olanak tanımamıştır.
Alacaklının daha evvel toplantıda red oyu kullanması ya da ne vesile ile olursa olsun komisere ya da doğrudan mahkemeye dilekçe vermesi, medeni usul hukuku kapsamında mahkeme bakımından hiçbir anlam ifade etmez. O, mahkemenin nezdinde tamamen yabancı biridir. Ne zaman ki, raporun sunulması ve duruşma gününün ilan edilmesi üzerine itiraz eder; yasa onu o zaman mahkemenin muhatap alacağı bir suje haline getirir.
İtirazı olmayan kişi, izleyici olmak dışında, duruşmaya dahi katılamaz. Haliyle kararı da istinaf edemez.
V
Dairenin diğer bozma gerekçesi, bu uygulamanın “hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği” noktasındadır. Her şeyden önce hak arama temel haklardan olup, bu haklar ancak yasa ile sınırlandırılabilir (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.36/I ve 13).
Bu halde öncelikle konkordatonun tasdikine ilişkin karar aleyhine yasa yoluna başvurunun bir hak olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Elbette yukarıda anılan Anayasa hükmü gereği yasa yoluna başvurma bir haktır. Ancak konkordato, ne talep edene ve ne de alacaklıya subjektif bir alacak hakkı verir. Gerçekten de İcra ve İflâs Kanunu’nun 285’inci maddesinin birinci fıkrasına göre konkordato “borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu [tarafından], vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için…” talep edilebilecek bir hukuki çare ve külli tasfiye metodudur. Bir diğer ifade ile konkordato alacaklının bu hakkına bir halel getirmez; sadece bunun ödeme biçimini, mahkemenin de katkısı ile değiştirir. Bu, kabul oyu verenler için sözleşmesel bir ilişki doğururken, ret oyu verenler için mahkeme kararına dayanır. Kaldı ki, alacaklı dahi iflasa tâbi borçlusu hakkında konkordato isteminde bulunabilir (İİK m.285/II) Eğer konkordatonun tasdik edilmemesi alacaklı için mutlak bir hak olsa idi, yasa koyucu alacaklıya da borçlusunun konkordatosunu isteme hakkı vermezdi. Borçların hiç ödenememesi ya da iflas koşullarında çok düşük yüzdelerle ödenmesi riskine karşın konkordato alacaklının da lehinedir.
Öte yandan konkordato süreç ve kurumsal yapı bakımından tamamen şeklî olduğundan onun ivedilikle tamamlanması gerekir. Nitekim İcra ve İflas Kanunu hükümleri dikkate alındığında yasa koyucunun konkordatoyu aksatan, tökezleten talepleri ısrarla baskıladığı ve bu çerçevede borçlu lehine verilen birçok kararda yasa yolunu tamamen kapattığı ve sürecin borçlu lehine bir an evvel sonuçlandırılması arzusunda olduğu görülecektir (örneğin: “Geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.287/son; “Kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.293/I).
“Yasa yolu” adından da anlaşılacağı gibi yasayla düzenlenmiş olup, yasanın öngörmediği bir yasa yolu ve yasa yoluna başvuru hakkı yorum yoluyla da olsa kabul edilemez. İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi Anayasa’nın kabul ettiği anlamda (m.36/I ve 13) temel hak niteliğindeki hak arama özgürlüğünü kullanmayı “itiraz” şartına bağlamıştır ve bu tamamen Anayasaya uygun bir sınırlama metodudur.
Nitekim Yargıtay da İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden bu yana şaşmaz şekilde bu yöndeki içtihadını korumuştur (Yargıtay 11. HD. 09.10.1989/6449-5145; Yargıtay 19. HD. 03.10.1995/7350-7821). Bu tutumun hak arama özgürlüğünü zedelediği fikri ise hiçbir şekilde dile getirilmemiştir.
Elbette Özel Dairenin 90 yıllık yerleşik içtihadından dönmesi mümkündür. Ancak yapılan taramada Yargıtay Kanunu’nun 15/2-c düzenlemesine göre verilmiş bir içtihadı birleştirme kararı da bulunamamıştır.
Sonuç olarak toplantıda ret oyu kullanmak başka, usulünce duruşmaya katılarak konkordatonun tasdikine itiraz etmek başkadır. Yasa ve öğreti bu ikisini net biçimde ayırmıştır.
VI
Son olarak meseleye hukukun toplantılara, çoğunluğa ve azınlığa bakış açısıyla da bakmak gerekir.
Yasalar insanların bir araya geldikleri halleri, ezcümle dernekleri, şirketleri, kat malikleri ya da genel kurul gibi toplantıları düzenlerken (çoğunlukçu değil) “çoğulcu demokrasi” ilkesini benimsemiştir.
Buna göre (oybirliği hariç) salt sayısal çoğunluğun sağlanmış olması o kararı tartışmasız hale getirmemektedir. Azınlıkta kalanların haklarının da korunması gerekir. Ancak bu mutlak bir koruma değildir. Azınlık bu hakkını kuralsız biçimde kullanamaz. Azınlığın haklarını savunabilmek ve ileri sürmek konusunda birtakım lazımeleri yerine getirmesi gerekir.
Söz gelimi şirket ya da (Yüksek Dairenin ihtisas alanı da olan) kooperatif genel kurul toplantılarında çoğunluk bir karar aldığında azınlık haklarına sırt çevrilmez. Ancak bunun için azınlık oy sahiplerinin red oyu vermesi yetmez, ayrıca o konudaki muhalefet şerhlerini de tutanağa geçirtmeleri gerekir (TTK m.446, KoopK m.53). Prosedür dışında şu veya bu mercie verecekleri dilekçeler, yapacakları başvurular bu (muhalefet şerhi) eksikliği giderecek mahiyette yorumlanamaz.
Konkordato prosedürü de bu paraleldedir. Alacaklıya alacağını yazdırmak, red oyu kullanmak ve komiserin raporunu sunmasından sonra ve duruşmadan önce itiraz etmek konusunda bir yük getirilmiştir (İİK m.304/I). Bu yük yerine getirilmediğinde o hak kullanılamaz.
VII
Nihayet yasa koyucu konkordatonun tasdikini önemsemiş, bunun aksatılmasını ve bu çerçevede bütün alacaklıların yasa yollarına gelerek süreci uzatmasını, sekteye uğratmasını engellemeye çalışmıştır.
Herhangi bir aşamada verilen herhangi bir dilekçenin, yasanın öngördüğü sürede ve usule uygun diğer dilekçelere benzetilerek ilgilisine yasa yolunun açılması da bu amaca aykırı sayılmalıdır.
Özellikle henüz ortada nihai durumu gösteren ve usulünce mahkemeye sunulmuş bir komiser raporu olmadığı aşamada verilen dilekçeler yasanın anladığı biçimde mahkeme nezdinde itibar görmemeli ve usuli hakları kullanmak bakımından imkan sağlamamalıdır.
VIII
Dairemizce daha önce aynı konuda verilen başka direnme kararları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca onanmıştır (10.03.2022 gün ve 2022/(15) 6-71 E., 2022/284 K.; aynı gün 2021/(15) 6-699 E, 2022/283 K.).
Anılan onama kararlarının “III. Gerekçe” başlığı altında konkordatoya ilişkin genel bilgiler verilmiş ve somut uyuşmazlık konusu (paragraf 13 ve paragraf 12) olmamakla birlikte “obiter dicta” niteliğinde birtakım aydınlatıcı açıklamalar da yapılmıştır.
Ancak sondan bir önceki (49’uncu ve 48’inci) paragrafta Hukuk Genel Kurulunda ileri sürülen ve fakat kurul çoğunluğunca benimsenmediği ifade edilen birtakım görüşlere değinilmiştir. Azınlıkta kaldığı anlaşılan bu görüşler için de (yukarıdaki açıklamalar dışında kalan) kısa açıklamalar yapılmalıdır.
Konkordato süreci kendi içinde üç bölüme ayrılmaktadır:
1. Mühletin verilmesi ve komiser işlemleri aşaması,
2. Tasdik yargılaması ve
3. Tasdik sonrası aşama.
Bu aşamalar birbirinden kesin ve net biçimde ayrılmıştır. Bir aşamadaki eksiklik ya da usule aykırılık, geri dönülerek tamamlanamaz. Öğretide Toraman’ın bu süreçlerin birbirinin içine geçmiş ve ayrılmaz parçalardan oluştuğu yönündeki görüşü yasaya ve prosedürün işleyişine uygun değildir (Toraman, B.: “Konkordato Müessesesi Hakkında 7101 Sayılı Kanunla Getirilen Yeniliklerin Kanun Yollarına İlişkin Hükümleri Bakımından Değerlendirilmesi”, 7101 sayılı Kanun Çerçevesinde Konkordato konulu XVI’ncı MİHBİR Toplantısında sunulan tebliğ, Antalya 5-6 Ekim 2018; Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara 2019, s.221).
Süreç, özetle şu şekilde işler:
Konkordato hükümlerinden yararlanmak isteyen borçlu mahkemeden kendisine mühlet verilmesini ister. Konkordato prosedürünün işlediği mühlet “kesin mühlet”tir. Komiserler gerekli işlemleri mühlet içerisinde yapacak ve tasdik kararı dahi mühlet içinde verilecektir.
Ancak yasa koyucu mahkemenin kesin mühlet koşullarının bulunup bulunmadığını saptamak için ihtiyacı olan sürede alacaklıların birtakım hukuki yollardan borçlu üstüne gelmesini engellemek için bir “geçici mühlet” süresi (aşaması) de kabul etmiştir.
Talebi alan mahkeme (suretini değil bizzat) dosyayı komiserlere tevdi ve teslim eder. Bundan sonrası tamamen komiserlerin hakimiyet sahasındadır. Komiserler mühleti en verimli biçimde kullanmalı; alacaklıları alacaklarını bildirmeye davet etmeli, borçlunun beyanını almalı, oylamayı yapmalı ve hazırladıkları raporu ve dosyayı (mahkeme için tasdik yargılaması yapacak kadar bir süre bırakarak) mahkemeye tevdi etmelidir.
Bu aşamada mahkeme dosyanın akıbeti ile hiç ilgilenmez. Yasa bunun aksine izin vermemiştir. Zira mahkeme nam ve hesabına dosyaya komiserler vaziyet etmektedir.
Bu süreçte mahkemeye yapılabilecek tek başvuru borçlu tarafından itiraz edilen alacağın oylamaya kaç Lira üzerinden gireceği hususunda bir karar verilmesi amacına yöneliktir (İİK m.305). Bunda da dosya değil sadece alacaklının evrakı basit bir incelemeye tâbi tutulur ve burada belirlenen tutar da taraflar arasında kesin hüküm teşkil etmez.
Dosyanın komiserlerin elinde olduğu dönemde alacaklıların mahkeme huzurunda hiçbir sıfatı yoktur. Onlar bütün iletişimi komiserlerle kurmak zorundadır. Nitekim mühletlerin uzatılmasına ilişkin itirazlar hakkında verilen kararlar dahi yasa yolunun dışında bırakılmıştır.
Komiserlere bırakılan hakimiyet sahası o kadar nettir ki, mesela dosya kendisine tevdi edilen komiser dosyayı iade etmeyebilir; bu sadece onun sorumluluğunu gerektirir ama bu durum mahkemeye bir sorumluluk yüklemez. Mahkeme komiserleri çağırarak dosyanın sunulmasını istemek durumunda dahi değildir.
Mühletin bitmesinden “sonra” dosya ve rapor sunulmuşsa mahkemenin yapacağı tek işlem, istemin usulden reddi olacaktır.
Mühlet içinde yapılması gereken işlemler bitirilip (mühlet bitmeden) “dosya ve rapor” mahkemeye sunulduğunda mahkeme (ikinci aşama olan) tasdik yargılamasına başlar (İİK m.304). Yasa koyucunun bu ibareleri seçmesi geçmişte yaşanan birtakım sorunları aşmak maksadı iledir. Zira geçmişte komiserler kimi zaman rapor olmaksızın sadece dosyayı ya da dosya olmaksızın sadece raporu sunuyorlardı. Çünkü bunların mühlet bitmeden sunulması gerekiyordu. Buradan da varılan sonuç: Mühlet içinde dosya mahkemede bulunmamaktadır. Dosyanın bulunmadığı mahkemeye yapılan herhangi bir itirazın ya da her ne ad altında olursa olsun dilekçenin sunulması anlamsız olacaktır.
Bunlar birbirinden kesin biçimde ayrılmış aşamalardır. Bir aşamanın tamamlanması ile o aşamaya ilişkin işlemler biter. Olası bir usule aykırılık halinde dahi geri dönerek bu eksikliğin sonraki aşamada giderilmesi söz konusu olamaz. Söz gelimi mahkeme oylamada bir hata görürse dosyayı o haliyle karara çıkartır, yoksa komiserlere tekrar tevdi ederek oylamanın yenilenmesini istemez. Bu bağlamda her ne ad altında olursa olsun komisere yapılan itirazlar artık o safhada kalmıştır; mahkeme rapordan önceki aşamalarda itiraz aramak gibi bir yükümlülük altına sokulmamıştır.
Sırf adı “itiraz” olduğu için komiserlik aşamasındaki itirazların, tasdik aşamasındaki itirazla ilişkilendirilmesi konkordato sürecine uygun düşmemektedir. Söz gelimi kesin mühlet verilmesine ilişkin karara yönelik itirazlar zaten o aşamada çözümlenmektedir (İİK m.289/II). Benzer şekilde komiserlik aşamasında ileri sürülen itirazların çözümü de “şikayet” (İİK m.16-18) prosedürü içinde gerçekleştirilmektedir (İİK m.290/IV). Bu tür işlemlerin ilanihaye sonuç doğuracağını beklemek, ivedilikle sonuçlandırılması gereken konkordato prosedürüne uygun değildir.
Bu bağlamda Dairemizin dikkate aldığı itirazın sunulması sadece tasdik aşaması ile ilgilidir. Bundan önceki işlemler mahkemenin işi değildir ve mahkemeye (ve dolayısı ile yasa yolu denetimi yapan yargı organlarına) karşı ileri sürülemez. Komiserlere sunulan her türlü itirazın, yasa yolu bakımından ölçüt sayılması mümkün değildir.
Kanun alacaklıyı ancak tasdik duruşmasının ilanı üzerine yapacağı itirazla mahkemenin muhatabı kabul etmektedir (İİK m.304/I).
Toraman’ın ikinci dayanağı, alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna başvurmakta hukuki yararlarının bulunduğu noktasıdır (Toraman, s.221).
Konuya sadece “hukuki yarar” noktasından bakılacak olursa alacaklıların elbette tasdik kararına karşı yasa yoluna gitmekte hukuki yararı vardır. Hatta sadece itiraz eden değil, alacaklarını yazdırmamış alacaklıların dahi alacaklı olduğunu kanıtlamak suretiyle yasa yoluna başvurabileceklerini kabul etmek gerekir. Böyle bir anlayışın yasa yoluna başvuru noktasında ortaya çıkartacağı belirsizlik, gerek mahkeme ve gerekse borçlu ve diğer alacaklılar için tahammül edilemeyecek düzeyde olacaktır. Gerçekten de alacağını yazdırmamış, bu nedenle alacağı hiç denetlenmemiş bir kişi eline alacağı bir çekle, faturayla, adi yazılı senetle alacak iddiasında bulunarak yasa yoluna gidebilir. Böyle bir durumda yasa yolu denetlemesi yapan mahkemenin bu alacağın varlığını ve miktarını saptaması makul olmayacaktır.
Bir an için hukuki yararın mutlak bir yasa yoluna başvuru hakkı verdiği düşünülürse konusu para ile ölçülen davalarda yasa yoluna gidilebilmesi için bunun belli bir parasal tutarı aşması (HMK m.341ve m.371) gerekliliği de açıklamasız kalmaktadır. Zira konusu bu tutarı geçmeyen davalarda da (örneğin 10,-TL’lik bir alacak davasında) aleyhine hüküm kurulan kimsenin yasa yoluna gitmesinde hukuki yarar vardır fakat yasa bunların da yasa yoluna başvurmasına izin vermemektedir.
Bu itibarla geçmişte, dosyanın henüz mahkeme elinde olmadığı aşamalarda şu veya bu adla yapılan itirazların İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesindeki itirazlarla aynı statüde sayılmaması gerekir.

IX
Şu halde, istinaf yasa yoluna başvuran … A.Ş. vekili Yasanın (İİK m.304/I) ifade ettiği biçimde “itiraz” etmediğinden İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi uyarınca istinaf hakkı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Dairemizce verilen önceki kararda direnilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
Alacaklı … A.Ş. vekilince 13.02.2023 tarihli dilekçe ile müvekkili bankanın alacağının…’e temlik edildiği bildirilmiş ise de temlikname sunulmamış olduğundan gerekçeli karar başlığında aynı alacaklının unvanı ve vekilinin ismine yer verilmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Dairemizin 27.10.2021 tarih ve 2021/1183 E., 2021/1581 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
I-Alacaklılar … A.Ş. ve…. A.Ş. vekillerinin İSTİNAF DİLEKÇELERİNİN REDDİNE,
II-… vekilinin prim alacakları yönünden İSTİNAF BAŞVURUSUNUN HUKUKİ YARAR YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE,
III-HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca, konkordato isteyen vekilinin tüm; alacaklılar …, …. A.Ş. vekillerinin diğer hususlara ilişkin İSTİNAF BAŞVURULARININ ESASTAN REDDİNE,
IV-Alacaklılar…. vekillerinin istinaf başvurularının kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.03.2021 tarih ve 2019/165 E., 2021/166 K. sayılı KARARINI DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-Talebin kabulü ile, davacı… ANONİM ŞİRKETİ (…)’nin konkordatosunun tasdikine, konkordatoya tabi borçların tasdik tarihi 10.03.2021 tarihinden itibaren, 6 ay ödemesiz dönemden başlamak üzere 3 ayda bir eşit taksit halinde 12 ayda (toplam 36 ay) ÖDENMESİNE,
2-Mahkememizce verilen kesin mühletin KALDIRILMASINA,
3-Kesin mühletin sona ermesi ile kesin mühlet kararı ile doğan ve İİK 294, 295, 296 ve 297. maddesinde düzenlenen sonuçların kalkmış olduğunun TESPİTİNE,
4-Konkordato komiserler kurulunun görevine tasdik karar tarihi olan 10.03.2021 tarihi itibari ile son VERİLMESİNE,
5-İİK 306/2 maddesi uyarınca tasdik edilen konkordatonun yerine getirilmesini sağlamak için gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli olarak …’un tasdik karar tarihi itibari ile göreve başlamak üzere kayyım olarak GÖREVLENDİRİLMESİNE,
6-Kayyım tarafından borçlunun işletmesinin durumu ve proje uyarınca borçlarını ödeme kabiliyetini muhafaza edip etmediği konusunda 2 ayda bir Mahkememize rapor SUNULMASINA,
7-Kayyıma aylık 2.000,00 TL ücret takdirine, kayyımın göreve başlama tarihinden itibaren ödenecek ücretin konkordato talep eden tarafından KARŞILANMASINA,
8-Mahkememizce verilen tüm tedbir kararlarının tasdik karar tarihi itibari ile KALDIRILMASINA,
9-İİK 308/b maddesi uyarınca alacakları itiraza uğramış olan tüm alacaklılara tasdik kararının ilanı tarihinden itibaren 1 ay içerisinde dava açabileceklerinin İHTARINA,
10-İİK 308/b maddesi gereğince çekişmeli alacaklardan;
Alacaklı … için 4.776,04 TL
Alacaklı …. A.Ş. İçin 23.006,63 TL alacağı için bu kadar miktarın kararın kesinleşmesine kadar borçlu tarafından… şubesine depo EDİLMESİNE,
11-İİK 306 son maddesi uyarınca hüküm fıkrasının İİK 288 maddesi uyarınca ilanına ve ilgili yerlere BİLDİRİLMESİNE,
12-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
13-Alınması gerekli 59,30 TL harçtan dava açılırken peşin olarak alınan 44,40 TL’ nin mahsubu ile bakiye kalan 14,90 TL’ nin davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,”
V-Harç peşin alındığından konkordato isteyen ve alacaklılar … A.Ş.’den yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
VI-Alacaklılar …. A.Ş. vekillerince yatırılan istinaf harçlarının istek halinde iadesine,
VII-Alacaklılar …. A.Ş. tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının istek halinde yatıranlara iadesine,
VIII-İstinaf yoluna başvuranlarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak yatıranlara iadesine,
IX-İstinaf yoluna başvuranlarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
X-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, 14.02.2023 tarihinde,…’ın yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda, İİK’nın 308/a maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 14/02/2023

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza