Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1972 E. 2022/1743 K. 09.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)

ESAS NO : 2022/1972
KARAR NO : 2022/1743

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/09/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : 2022/9 E.-2022/758 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili 18.10.2019 tarihli dava dilekçesinde; harca esas değeri 80.000,00 TL. olarak göstererek, müvekkilinin kooperatife karşı tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davalı kooperatifin bir kısım ortaklara konutlarını teslim ettiğini, bu ortakların içinde oturmak veya kiraya vermek suretiyle konutlarından faydalanmaya başladıklarını, konutların çoğunun ferdi tapularını verdiğini, peşin bedelli ortaklardan alınması gereken ödemeler yönünden parasal yükümlülüklerini yerine getirdiğinin Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.11.2018 tarih ve 2017/750 E., 2018/761 K. sayılı kararı ile belirlendiğini, müvekkiline tahsis edilen konutun tapu devrinin yapılmamasının 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 23. maddesine ve genel hukuk ilkelerine uygun olmadığını, Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.06.2012 tarih ve 2011/294 E., 2012/158 K. sayılı kararıyla davalı kooperatifin iflasına karar verildiğini, iflas masasının tapuların müflis kooperatif adına kayıtlı olması nedeniyle üzerlerine “İflas Şerhi” koyduğunu ve satış işlemlerine başladığını, tapuların devri için 70.000,00 TL. istediğini, iflas masasının hem ortaklardan ek ödeme almaya yetkisinin olmadığını, hem de müvekkilinin böyle bir borcu olmadığını, iflasın açılmasından önce bu konutun davacıya tahsis edildiğini, iflas açılmadan önce ortaklara tahsis edilmiş olan hakların masaya girmeyeceğini, bu bağımsız bölümün masadan çıkarılacak mal ve haklar arasında olduğunu, bu taşınmazın satışının mümkün olmadığını, satılsa bile rayiç konut bedelinin hak sahibi davacıya ait olması gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere … nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline, tapu kaydı üzerindeki iflas şerhinin ve diğer müdahalelerin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş; 20.12.2020 tarihinde taşınmazın keşifte belirlenen değeri 325.000,00 TL. üzerinden eksik harcı tamamlamıştır.
Davalı kooperatif iflas idaresi vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davacının talep hakkının zaman aşımına uğradığını, davacı davalı müflis kooperatifin aktif üyesi olduğundan iflas tasfiye süresi devam ederken üyeliği nedeniyle kooperatife ödemiş olduğu bedeli istemesinin mümkün olmadığını, ayrıca dava konusu olan taşınmaz ve müflis adına kayıtlı olan diğer taşınmazlar masa malvarlığını teşkil etmekte olup müflisin alacaklılarının alacaklarına kavuşması için iflas şerhli olarak masa malvarlığında bulunduklarını, davalı kooperatifin üyesi olan davacının müflisten alacaklı olanlara karşı da yasal olarak sorumluluğunun devam ettiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesinin 28.09.2021 tarih ve 2019/574 E., 2021/708 K. sayılı kararıyla; davacının peşin ödemeli ortak olduğu ve Mahkemenin 27.11.2018 günlü 2017/750 E., 2018/761 K. sayılı kararı sonucunda dosya borcunu kapattığı ve borçsuz ortak olarak kabul edilmesi gerektiği, bu karardan sonra gerçekleşmiş ve ödenmeyen çevre gideri, altyapı bedeli ve genel yönetim giderinin bulunmasının tapu iptali ve tescil kararı verilmesine engel teşkil etmediği, her ne kadar davalı iflas idare memuru, davanın kabulüne karar verilmesi halinde KK.’nun 23. maddesinde değinilen eşitlik ilkesine aykırı olacağını beyan etmişse de, yükümlülüklerini yerine getiren ortağa tapunun verilmemesinin kanunun özüne aykırılık teşkil edeceği, davanın tapu iptali ve tescil talebine ilişkin olduğu, davacının ortaklığının devam etmesi sebebiyle bedele hükmedilemeyeceği, davalı kooperatifin iflas etmiş olmasının da tapu iptali ve tescile engel teşkil etmeyeceği, ayrıca kooperatifin iflasının kesinleştiği 02.04.2013 tarihinden sonra 5 ortak (…) adına tapu düzenlendiği hususu da gözetilerek davalı yanın savunmalarına itibar edilmediği gerekçesiyle, davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davalı kooperatif adına olan tapu kaydının iptali ile taşınmazın iflas şerhi hariç tüm takyidatlarıyla beraber davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 15.12.2021 tarih ve 2021/2142 E., 2021/1951 K. sayılı kararıyla; “Davacının 01.03.2008 tarih ve 212 sayılı Yönetim Kurulu kararıyla peşin bedelli ortak olarak davalı kooperatife kabul edildiği, … nolu dairenin tahsis edildiği, ortaklık numarasının … olduğu hususları uyuşmazlık dışıdır.
Dosya kapsamından, davalı kooperatifin 19.06.2012 tarihinde iflasına karar verildiği, kooperatifin 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ait 28.05.2017 tarihli genel kurulunda gündemin 5. maddesinde, ‘Daire fiyatları için eksik ödemeler, iskan ve tapu işlemleri, yükleniciye hak ediş ödemesi, ruhsat, belediye iş ve işlemleri, yapı denetim hizmetleri, ada içi altyapı ve çevre düzeni, SGK ve vergi borcu, güvenlik, blokların aynı seviyeye getirilmesi vb. işlerinde kullanılmak üzere daire başına 70.000,00 TL. ödemenin iflas masasına yatırılmasına’ karar verildiği, bu kararın iptal edildiğine ilişkin dosyada beyan ve delil bulunmadığı, bir kısım üyenin bu bedelin ödenmesi karşılığında daire tapularının kendilerine devri yönünde talep dilekçesi sunması üzerine, müflis kooperatifin Alacaklılar Olağanüstü Toplantısında 07.03.2019 tarihinde alınan karar ile, ‘Kooperatif üyelerinin, kanundan kaynaklanan sorumlulukları ve taşınmaz üzerindeki iflas şerhi baki kalmak kaydıyla taşınmazların kendilerine devri yolundaki taleplerinin, kooperatife olan tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirmeleri ve gerekirse ek ödeme alınarak devir şartlarının belirlenmesi’ne oy çokluğuyla karar verildiği, bu doğrultuda bu ödemeyi yapan bir kısım üyeye ait dairenin tapu kaydının iflas şerhiyle birlikte üyeye devredildiği anlaşılmıştır. Bu arada müflise ait taşınmazın tapu kaydındaki iflas şerhi, müflisin o taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının iflas idaresine geçtiği, müflis tarafından devir, temlik veya sınırlı ayni hak tesisinin mümkün olmadığını göstermek amacıyla konulmakta olup, iflas şerhiyle taşınmazın tapu kaydının üyeye devrinden sonra iflas idaresinin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının devam ettiği söylenemez.
-Kural olarak, kooperatif ortağının tapu iptali ve tescil talebinde bulunabilmesi için davaya konu edilen taşınmaza yönelik olarak davalı kooperatife karşı tüm edimlerini yerine getirmiş olduğunu, hiçbir ediminin kalmadığını, diğer üyelerle eşit durumda olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Ayrıca 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesinde karşılığını bulan eşitlik ilkesi gereğince, kooperatif ortakları hak ve yükümlülüklerde eşit olup, kooperatif aynı durumdaki ortaklarına eşit işlem yapmak zorunda olduğundan, davacı ile aynı durumda olan birçok ortağa borca rağmen tapularının verilip verilmediğinin belirlenmesi gerekir. Bu kural Yargıtay 11. Hukuk ve 23. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarıyla yerleşmiş olup, peşin bedelli veya normal ortak ayrımı yapılmaksızın tüm ortaklara uygulanagelmiştir. Ayrıca, ‘aidat’ olarak adlandırılan ödenti, ana sözleşmenin 21. maddesine göre arsa, altyapı, inşaat ve benzeri giderlerden oluşmaktadır. Her yıl yönetim kurulunca bilanço ve gelir gider cetveli hazırlanarak aidat tutarı belirlenmekte ve genel kurulun onayına sunulmaktadır. Görüldüğü üzere ‘aidat’ tutarının içinde inşaat finansman giderleri, genel yönetim giderleri, alt yapı giderleri bulunabilmektedir. Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 23. Hukuk Dairesinin istikrarlı uygulamalarıyla peşin bedelli ortakların kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve alt yapı giderlerinden sorumluluğunun devam ettiği kabul edilmiş; peşin bedelli üyenin sorumluluğunun belirlenmesi için istenen aidat tutarı içindeki genel yönetim ve alt yapı giderlerinin belirlenmesi gerektiğine ilişkin bozma kararları verilmiştir. Bu nedenlerle İlk derece Mahkemesi kararının gerekçesinde yer verilen Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 14.02.2017 tarih ve 2016/6372 E., 2017/391 K. sayılı sayılı kararındaki, ‘… peşin bedelli ortaktan aidat talep edilemeyeceği, aidat borcu dışında çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri borcu olan ortaklara tapu vermekten kaçınılamayacağı…’ yolundaki gerekçenin aidat ile ilgili tanıma ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 23. Hukuk Dairesinin önceki kararlarına uygun düşmemesi nedeniyle katılmak mümkün olmamıştır.
Bilirkişi raporunda davalı kooperatifin 113 üyesinin bulunduğu, iflasından önce yaklaşık 30 kadar üyesine tahsisli taşınmazlarının tapu kayıtlarının devredildiği, yine iflasından sonra yaklaşık 19 üyeye tapu devri yapıldığı belirlenmiştir. Buna göre, yukarıdaki ilke kapsamında davalı kooperatifin toplam üye sayısına göre borçlarına rağmen ortaklarına tapularının devredildiği yönünde bir uygulamanın yerleştiği söylenemez.
-Bir konutun ortağa tahsisi ortağa şahsi hak sağlar. Kooperatifçe bir dairenin geçerli bir tahsis işlemiyle bir ortağa tahsisi halinde, tahsis edilen ortağın rızası olmaksızın, ortaklığı devam ettiği sürece konutun başka bir ortağa tahsisi mümkün değildir. Kooperatif tarafından taşınmazın ortağa tahsisi, mülkiyeti geçiren bir işlem olmayıp, kooperatifle olan iç ilişkide bir hak bahşeden ve koşulları oluştuğunda kooperatife karşı tapu iptal ve tescil talebinde bulunma hakkı yanında ortağa, tahsis hakkına karşı yapılan haksız saldırılarda üçüncü kişilere karşı müdahalenin men’i ve ecrimisil davası açmaya izin veren bir haktır.
Öte yandan İİK’nın 198. maddesi, ‘Mevzuu para olmıyan alacak ona muadil bir kıymette para alacağına çevrilir. Şu kadar ki iflas idaresi taahhüdün aynen ifasına deruhte edebilir. Bu takdirde alacaklı talep ederse iflas idaresi teminat gösterir…Borçlar Kanununun 290 ncı maddesi hükümleri mahfuzdur.’ hükmünü içermektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacı kooperatif üyesinin üyeliğinin cinsine göre kooperatife karşı parasal yükümlüğü bulunması halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği, parasal yükümlülüğü bulunmadığının anlaşılması halinde ise dava konusu bağımsız bölümün davacı ortağa tahsisinin davalı kooperatiften tapu iptali ve tescil istemi yönünden davacı ortağa şahsi hak bahşettiği, ancak davalı kooperatifin iflasıyla artık tapu iptali ve tescil isteminin İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına dönüştüğü ve tazminat/kayıt kabul isteminde bulunabileceğinin gözetilmesi gerekir.
-Yeri gelmişken davalı iflas idaresi vekilince muhtelif dilekçelerde dile getirilen Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 03.11.2011 tarih ve 2011/2573 E., 2011/1519 K. sayılı kararındaki, ‘1163 sayılı Kanun’un 98. maddesi uyarınca bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunundaki anonim şirketlere ait hükümler uygulanır. Anonim şirket ortağı ödediği sermaye miktarı için şirketten alacaklı olmaz. Zira, ortakların payları için ödediği paylar ortaklığın sermayesini oluşturur. Sermaye payı ise ortaklığa verilmiş bir borç olmadığından ortaklığın iflası halinde ortaklar kural olarak iflas alacaklısı olamazlar. Diğer bir anlatımla, ortaklar ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremezler. Ancak, pay cetveline göre paylaşım yapıldıktan sonra ve İİK.nun 196. maddesi uyarınca faiz ödemelerinden sonra masada para kalması halinde pay sahiplerine ödeme yapılması mümkündür.’ gerekçesine de değinmek gerekmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesince bu karar dışında aynı yönde 29.03.2012 tarih ve 2011/4362 E., 2012/2455 K. sayılı karar dışında verilmiş karar bulunmamaktadır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 tarih ve 2012/6955 E, 2013/752 K; 17.06.2013 tarih ve 3502 E, 4141 K; 21.06.2013 tarih ve 4136 E, 4294 K; 21.11.2013 tarih ve 5728 E., 7320 K; 18.03.2014 tarih ve 2013/8059 E., 2014/2038 K.,12.10.2015 tarih ve 2014/9460 E., 2015/6457 K. ve 27.10.2015 tarih ve 2014/10329 E., 2015/6925 K. sayılı kararları ile Dairemizin çoğunluğu aynı Mahkemeye ait 17.05.2018 tarih ve 2017/1172 E., 2018/717, aynı tarih 2017/1173 E., 2018/722 K., aynı tarih 2017/1176 E., 2018/689 K., aynı tarih 2018/85 E., 2018/696 K., aynı tarih 2017/1171 E., 2018/703 K., 09.05.2019 tarih ve 2018/1910 E., 2019/773 K. ve 16.12.2020 tarih ve 2018/1907 E., 2020/1655 K. sayılı kararlarında belirtildiği üzere; 6102 sayılı TTK’nın 480/3. maddesinde, ‘Pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına müteallik hakları mahfuzdur.’ hükmüne yer verilmiştir. Bu nedenle, anonim şirket ortağı ödediği sermaye miktarı için şirketten alacaklı olmaz. Zira, ortakların payları için yapılan ödemeler ortaklığın sermayesini oluşturur. Sermaye payı ise ortaklığa verilmiş bir borç olmadığından ortaklığın iflası halinde ortaklar kural olarak iflas alacaklısı olamazlar. Diğer bir anlatımla, ortaklar ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremezler. Ancak, pay cetveline göre paylaşım yapıldıktan sonra ve İİK’nın 196. maddesi uyarınca faiz ödemelerinden sonra masada para kalması halinde pay sahiplerine ödeme yapılması mümkündür.
Ancak davacı kooperatif ortağının taşınmazın bedelinin tahsili istemi, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi yollamasıyla, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 379. ve 480/3. maddeleri kapsamında bir alacak olmayıp, iflas masasına kaydı mümkün alacaklardandır.Anonim şirketlerde sermayenin korunmasını amaçlayan ve ancak hisse senetlerinin bazı istisnalar dışında şirketçe satın alınmasını yasaklayan, hisse senetlerinin başkasına devri suretiyle el değişikliğine imkan veren yapısı ve özelliği ile kooperatiflerin yapısı ve amacı aynı değildir. Anonim şirketlerde, hisse senetlerin, maliki olan ortakların kendi arasında veya dışarıdan birine devri mümkün ise de, çıkma mümkün olmayıp, sermaye payının ödenmemesi nedeniyle TTK’nın 482. maddesi uyarınca çıkarılma imkân dahilindedir. TTK’nın 379, 383, 384, 39 ve 389. maddelerinde şirketin, kendi hisse senetlerinin maliki olmasının mümkün olmadığı ve bunun istisnaları açıklanmıştır. Diğer anlatımla, ortakların hisse bedelini geri istemeleri mümkün olmadığı gibi, anonim şirketlerin de kendi hisse senetlerini geri alabilmeleri de mümkün değildir. Kooperatiflerden açık kapı ilkesi uyarınca istifa ve ihraç mümkün olup, çıkma payından kooperatif sorumlu olduğu gibi, üyenin konut karşılığı tazminat isteminden ve fazla ödemelerin istirdatı isteminden de sorumludur. Bu konuda yasa ve anasözleşmede bir boşluk bulunmamaktadır. Boşluk bulunmadığına göre, TTK’nın anonim şirketler ile ilgili düzenlemelerinin kıyasen uygulanmasına ihtiyaç da bulunmamaktadır. İflas halinde kooperatifin bu borca ilişkin sorumluluğu kaldıran bir hukuki düzenlemeye Kooperatifler Kanunu’nda ve anasözleşmede yer verilmiş değildir.
-Davalı kooperatifçe davacı aleyhine açılan Mahkemenin 2017/738 E. sayılı davasında, davanın dayanağı olan 2027/594 E. sayılı icra takibinde 87.615,00 TL.’nin tahsili istenmiş, hükme esas alınan bilirkişi raporunda değişik alternatiflere göre hesaplama yapılmış, İlk derece Mahkemesince davalının davacı kooperatife iş karşılığı üye olduğu, kooperatif kayıtlarına göre davalının 395.993,00 TL. alacaklı gözüktüğü, bilirkişi tarafından bu miktarın 170.000,00 TL.’sinin dayanağının anlaşılamadığından bahisle davalı adına alacak kaydı olamayacağı kanaati bildirilmişse de davacı kooperatifin kayıtlarına yansıttığı miktarın esas alınması gerektiği ve 170.000,00 TL.’sinin dayanağı olmamasının kooperatif kayıtlarının tutulması yönünden yönetici, denetçi ve muhasebe görevini ifa edenlerin sorumluluğuna dair bir husus olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın 06.07.2019 tarihinde kesinleşmiş olduğu görülmüştür.
– İş bu davada alınan bilirkişi raporunda, peşin bedelli ortak olan davacının genel yönetim, alt yapı ve çevre giderlerinden sorumlu olduğu, 05.03.2019 tarih ve 2017/738 E., 2019/144 K. sayılı kararı gereği borçlu olmadığı anlaşılmakla birlikte kooperatifin 28.05.2017 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında gündemin 5. maddesinde alınan daire başı 70.000,00 TL. ödenmesine ilişkin karardaki çevre gideri, altyapı bedeli ve genel yönetim giderinden peşin bedelli ortak olduğu için sorumlu olacağı, bu bedeller kendisinden talep edilerek Kooperatifler Kanununun 23. maddesindeki eşitlik ilkesine uygun işlem yapılması gerektiği tespit ve görüşü isabetli olarak belirtilmiş; ek raporda da iflas dosyası içerisinde bulunan belgeler incelenerek, davacının Mahkemenin 05.03.2019 tarih ve 2017/738 E., 2019/144 K. sayılı kararı gereği 2011 yılı öncesine ait borcu bulunmadığı ancak 2011 yılından sonra doğmuş genel yönetim giderlerinden, alt yapı ve çevre düzenleme giderlerinden sorumlu olduğu, bu giderlerin toplam 16.499,51 TL. olduğu, Mahkemenin 05.03.2019 tarih ve 2017/738 E., 2019/144 K. sayılı kararı gereği davacının ödemeleri 335.993,00 TL. olarak kabul edilmesi karşısında bakiye borcu doğmadığı, 70.000,00 TL. aidat toplanması ile ilgili kararın alındığı 28.05.2017 tarihli genel kurulun iptal edildiğine dair bir tespitte bulunulmadığı görüşü bildirilmiştir.
Ek raporu sunan bilirkişilerce, davacının 2012 yılından sonraki çevre gideri, alt yapı bedeli ve yönetim giderinin, 70.000,00 TL. ödeme alınmasına ilişkin genel kurul kararında görüşülen yıllara ilişkin bilanço, gelir gider cetvelleri incelenerek verilmemiş olması eksik olmuştur.
Bu durumda İlk derece Mahkemesince 28.05.2017 tarihli genel kurulda görüşülen 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin bilanço ve gelir gider cetvelleri davalı kooperatiften veya ana sözleşmenin 41. maddesi uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğünden istenerek, istenen tutar içindeki çevre gideri, alt yapı bedeli ve genel yönetim giderinden peşin bedelli ortak olduğu anlaşılan davacının sorumlu olduğu tutarın tespiti, iptal edilen genel kurul kararları ve davanın çıkma payı alacağının tahsili davası olmadığı gözetilerek dava tarihi itibariyle davacının davalı kooperatife borçlu olup olmadığının tespiti yönünde ek bilirkişi raporu alınması, dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu olduğunun tespiti halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi; borçlu olmadığının tespiti halinde ise İİK’nın 198. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği ancak kayıt ve kabul isteminde bulunabileceği değerlendirilerek iflas tarihi itibariyle dava konusu taşınmazın değeri belirlenerek davacının iflas masasına kaydı gereken alacağının tespit edilmesi ve bu tutarın kayıt kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-a.6. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın kaldırılması nedenine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk derece Mahkemesince; “Her ne kadar bizzat davalı tarafından iflas tarihinden sonra -dosyamız davacısı gibi borçsuz- 19 üyeye tapusunun verilmesi karşısında dosyamız davacısına tapu iptal tescil koşulları oluştuktan sonra oluşan çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri gibi cüz’i borçlar öne sürülerek tapu verilmemesi Kooperatifler Kanunu 23. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaksa da, yine aynı şekilde önceki kararımızda ayrıntılı şekilde belirtilen Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri doğrultusunda bu alacakların peşin ödemeli ortağa tapusu verildikten sonra tahsili yoluna gidilmesi gerektiği daha hakkaniyetli olacağı değerlendirilse de; HMK 362/1-g maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar kesin olduğundan istinaf ilamına uygun şekilde bilirkişi ek raporu aldırılmış ve hükme esas almaya elverişli bilirkişi raporuna göre davacının borcunun bulunmadığı, aksine fazla ödemesinin olduğu, taşınmaz bedelinden taşınmazdan faydalandığı tutarın düşülmesiyle talep edeceği tazminat tutarının ise 136.543,00 TL olduğu tespit edilmiş, dosyamız kapsamında verilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 2021/2142 esas, 2021/1951 karar sayılı ilamında dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu olmadığının tespiti halinde İİK’nın 198. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği ancak kayıt ve kabul isteminde bulunabileceği belirtilmesine rağmen davacının dava dilekçesinde sadece tapu iptal tescil talebinde bulunduğu, tazminat talebinde bulunmadığı, bilirkişi raporuna beyan dilekçesinde de açıkça tapu iptal tescil talebini yinelediği ve tazminat talebinin olmadığını beyan ettiği anlaşıldığından tapu iptal tescil talebi olarak olarak açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Ayrıca davalı tarafça tüm bir yargılama boyunca üyelerin anonim şirket hükümleri uyarınca iflas masasından alacak talep edemeyeceği ısrarla savunulmuşsa da Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ayrıntılı olarak da belirtildiği ve iflas, kooperatif ve ticaret hukukunu temel düzeyde bilen herkesin malumu olacağı üzere; davacı kooperatif ortağının terditli taşınmazın bedelinin tahsili istemi, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi yollamasıyla, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 379. ve 480/3. maddeleri kapsamında bir alacak olmayıp, iflas masasına kaydı mümkün alacaklardandır. Anonim şirketlerde sermayenin korunmasını amaçlayan ve ancak hisse senetlerinin bazı istisnalar dışında şirketçe satın alınmasını yasaklayan, hisse senetlerinin başkasına devri suretiyle el değişikliğine imkan veren yapısı ve özelliği ile kooperatiflerin yapısı ve amacı aynı değildir. Anonim şirketlerde, hisse senetlerin, maliki olan ortakların kendi arasında veya dışarıdan birine devri mümkün ise de, çıkma mümkün olmayıp, sermaye payının ödenmemesi nedeniyle TTK’nın 482. maddesi uyarınca çıkarılma imkân dahilindedir. TTK’nın 379, 383, 384, 39 ve 389. maddelerinde şirketin, kendi hisse senetlerinin maliki olmasının mümkün olmadığı ve bunun istisnaları açıklanmıştır. Diğer anlatımla, ortakların hisse bedelini geri istemeleri mümkün olmadığı gibi, anonim şirketlerin de kendi hisse senetlerini geri alabilmeleri de mümkün değildir. Kooperatiflerden açık kapı ilkesi uyarınca istifa ve ihraç mümkün olup, çıkma payından kooperatif sorumlu olduğu gibi, üyenin konut karşılığı tazminat isteminden ve fazla ödemelerin istirdatı isteminden de sorumludur. Bu konuda yasa ve anasözleşmede bir boşluk bulunmamaktadır. Boşluk bulunmadığına göre, TTK’nın anonim şirketler ile ilgili düzenlemelerinin kıyasen uygulanmasına ihtiyaç da bulunmamaktadır. İflas halinde kooperatifin bu borca ilişkin sorumluluğu kaldıran bir hukuki düzenlemeye Kooperatifler Kanunu’nda ve anasözleşmede yer verilmiş değildir. Bu nedenlerle davalı tarafın savunmasına önceki yargılamada itibar edilmediği gibi bu kararımızda da itibar edilmemiştir.
Yine davalı tarafça iflas kararından sonra tapusu verilen üyelerin tapularının geri alınması ve tapuların tekrar kooperatife döndürülmesi için yasal yollara başvurulacağı sık sık belirtilmişse de; karar tarihine kadar yasal yollara başvurulduğuna ilişkin dosyaya bir beyan veya belge sunmadığı göz önünde bulundurularak bu savunmasına bu kararımızda da itibar edilmemiştir.
Yine davalı tarafça önceki tapuların ‘iflas şerhli olarak verildiği yani iflas masası lehine devam edecek şekilde’ verildiği defaatle belirtilmişse de; Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ayrıntılı olarak da belirtildiği ve iflas, kooperatif ve ticaret hukukunu temel düzeyde bilen herkesin malumu olacağı üzere; müflise ait taşınmazın tapu kaydındaki iflas şerhi, müflisin o taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının iflas idaresine geçtiği, müflis tarafından devir, temlik veya sınırlı ayni hak tesisinin mümkün olmadığını göstermek amacıyla konulmakta olup, iflas şerhiyle taşınmazın tapu kaydının üyeye devrinden sonra iflas idaresinin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının devam ettiği söylenemez. Bu nedenle davalının iflas şerhi koydurmasının eşitlik ilkesini bertaraf edecek bir sebep olmaması da gözetilerek bu savunmasına önceki yargılamada itibar edilmediği gibi bu kararımızda da itibar edilmemiştir.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili is
tinaf dilekçesinde;
Davalı kooperatifin konutu belirlediğini ve tahsis ettiğini, bunun bir hak olduğunu ve satış vaadi olduğunu,
İflas masasına yalnız borçluya (müflise) ait olan mal ve hakların girdiğini (m.184, 1), üçüncü bir kişiye (başkasına) ait bir mal müflis elinde ve bu nedenle iflas masasına girmiş ise bu malın gerçek sahibine (üçüncü kişiye) verilmesi gerektiğini, iflas masası o malı üçüncü kişiye vermezse üçüncü kişinin iflas idaresine karşı istihkak davası açabileceğini (İİK m. 228), bu hakka masadan çıkarma hakkı dendiğini,
2009 yılında her ortağın yerinin belirlendiğini, herkese tahsis edilen konutlarının teslim edildiğini, o günden beridir içinde hak sahiplerinin oturduğunu, 2012 yılında da mülkiyet tapularının verildiğini, müvekkilinin kooperatife tüm edimlerini yerine getirmesine rağmen diğerlerine tapuları verildiği halde yöneticilerce KK. 23. maddeye aykırı olarak müvekkilinin tapusunun verilmediğini,
İlk derece Mahkemesince müvekkilinin kooperatife her hangi bir borcunun kalmadığı kabul edilmesine rağmen yine de tapu verilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, kararın hukuka uygun olmadığını,
Müvekkilinin ferdileşme yapıldığında da, dava açıldığında da borcu olmadığını üştelik fazla ödemesi bulunduğunu,
Konut tahsisinin satış vaadi olarak kabul edilmesi gerektiğini, K.K. madde 2 gereğince bunun geçerliliği için için herhangi bir şekle ihtiyaç olmadığını,
Ortaklara hakları dağıtıldıktan sonra iflas kararı verilmiş ise, ortağın ferdileşme hakkını müflise karşı da sunabileceğini, iflas kararının satış vaadi mahiyetindeki hakkını ortadan kaldırmayacağını,
Davacının kök talebi olan tahsis edilmiş bir konut olduğuna göre (Ortada, yani 10 yıldır kullandığı konut halen kooperatif adına olduğuna göre) imkânsızlığın söz konusu olmadığını, ortada verilecek konut bulunduğunu, bu nedenle kök talebin kabulünün gerektiğini, bu kök talebin imkânsız olması durumunda tali talep hakkında karar verilebileceğini,
İflas masası yöneticilerinin kendilerine 70 biner TL verirlerse tapularını iflas şerhli olarak vereceklerini beyan ettiklerini, tek görevleri tasfiye yapmak iken, yönetim kurulu gibi davranıp bu haraç aldığı ortaklara (tapusu verilmeyen ortaklara) tapu devirlerini yaptıklarını, bu davranışlarının suç olduğunu,
Belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve talepleri gibi tapu iptali ve tescile ve diğer taleplerine karar verilmesini istemiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I-Dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine ve özellikle Dairemizin kaldırma kararı doğrultusunda araştırma yapılmış olmasına göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer hususlara ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
II-Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
İlk derece Mahkemesince davacının sadece tapu iptal tescil talebinde bulunduğu, tazminat talebinde bulunmadığı gerekçesiyle tapu iptal tescil talebiyle açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemiz kaldırma kararından sonra alınan bilirkişi kurulu raporunda, davacının dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borcu bulunmadığı, dava konusu taşınmazın iflas tarihi 19.06.2012 tarihi itibariyle değerinin 155.000,00 TL. olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir.
Dairemizin 15.12.2021 tarih ve 2021/2142 E., 2021/1951 K. tarihli kararında belirtildiği üzere; kooperatifçe bir konutun ortağa tahsisi ortağa şahsi hak sağlar. Kooperatifçe bir dairenin geçerli bir tahsis işlemiyle bir ortağa tahsisi halinde, tahsis edilen ortağın rızası olmaksızın, ortaklığı devam ettiği sürece konutun başka bir ortağa tahsisi mümkün değildir. Kooperatif tarafından taşınmazın ortağa tahsisi, mülkiyeti geçiren bir işlem olmayıp, kooperatifle olan iç ilişkide bir hak bahşeden ve koşulları oluştuğunda kooperatife karşı tapu iptal ve tescil talebinde bulunma hakkı yanında ortağa, tahsis hakkına karşı yapılan haksız saldırılarda üçüncü kişilere karşı müdahalenin men’i ve ecrimisil davası açmaya izin veren bir haktır. Bu hak ortağa ayni hak bahşetmez.
Öte yandan İİK’nın 198. maddesi, “Mevzuu para olmıyan alacak ona muadil bir kıymette para alacağına çevrilir. Şu kadar ki iflas idaresi taahhüdün aynen ifasına deruhte edebilir. Bu takdirde alacaklı talep ederse iflas idaresi teminat gösterir…Borçlar Kanununun 290 ncı maddesi hükümleri mahfuzdur.” hükmünü içermektedir.
Kooperatif ortağının kooperatife karşı sahip olduğu tahsise dayalı tapu iptali ve tescil isteme hakkı yukarıda belirtildiği üzere şahsi hak bahşettiğinden ayni hak sahibi üçüncü kişilerce ileri sürülebilecek masadan çıkarma istemini düzenleyen İİK’nın 228. maddesinin somut olayda uygulanma yeri bulunmamaktadır.
Dairemiz kararında gerekçeleri de belirtilerek, dava konusu bağımsız bölümün davacı ortağa tahsisinin davalı kooperatiften tapu iptali ve tescil istemi yönünden davacı ortağa şahsi hak bahşettiği, ancak davalı kooperatifin iflasıyla artık tapu iptali ve tescil isteminin İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına dönüştüğü, taahhüdün aynen ifasının yani tapu kaydının devrinin tasfiye durumuna göre iflas idaresinin takdirinde olduğu, davacı ortağın borçlu olmadığının tespiti halinde İİK’nın 198. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği ancak artık para alacağına dönüşen alacağının kayıt ve kabul isteminde bulunabileceği değerlendirilerek iflas tarihi itibariyle dava konusu taşınmazın değeri belirlenerek davacının iflas masasına kaydı gereken alacağının tespit edilmesi ve bu tutarın kayıt kabulüne karar verilmesi gerektiği açıklanmıştır.
Bu durumda İlk derece Mahkemesince, davacının ısrarla tapu iptali ve tescil istemini (mevzu para olmayan alacağı ile ilgili istemini) tekrarlamış olduğu ve iflas idaresince taahhüdün aynen ifasının reddedildiği gözetilerek, bilirkişi kurulunca taşınmazın iflas tarihi itibariyle belirlenen değerinin kaydına karar verilmesi gerekirken, İİK’nın 198. maddesindeki mevzuu para olmayan alacağın artık para alacağına dönüştüğüne ilişkin düzenleme göz ardı edilerek, davacının terditli tazminat isteminin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Buna göre Dairemizce, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir. İİK’nın 198. maddesi uyarınca davacının mevzuu para olmayan alacağı ona muadil bir kıymette para alacağına çevrileceğinden ve bu kıymetin taşınmazın iflas tarihi itibariyle belirlenecek kıymeti olacağı tabii olduğundan, tapu iptali tescil istemi ile açılan davada taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenen değeri üzerinden harcın tamamlanmış olmasının bu miktarın tahsili istemine yönelik olmadığı da göz önünde bulundurularak davanın tam kabulü yolunda karar verilmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca davacı vekilinin diğer hususlara ilişkin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.09.2022 tarih ve 2022/9 E., 2022/758 K. sayılı kararını DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-Davanın KABULÜNE, 155.000,00 TL.’nin davalı Müflis … İflas Masasına kaydına,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL. karar ve ilam harcının davacı tarafça yatırılan(1.366,20+4.184,00=) 5.550,20 TL.’den düşümü ile 5.469,50 TL.’nin davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yatırılan 80,70 TL karar ve ilam harcı, 44,40 TL. başvurma harcı, 220,70 TL. istinaf yoluna başvurma harcı, 1.921,70 TL. ilk karar tarihine kadar yapılan yargılama gideri, ilk karar tarihinden sonra yapılan 274,30 TL. posta gideri, 51,50 TL. tebligat gideri, 1.700,00 TL. bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.293,30 TL. yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 9.200,00 TL. vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak iadesine,”
III-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
IV-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemizce yerine getirilmesine,
09.11.2022 tarihinde, HMK’nın 361/(1). maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 09/11/2022

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza