Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1941 E. 2022/1912 K. 06.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1941 – 2022/1912
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (D İ R E N M E)
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N U S U L D E N R E D D İ N E )
ESAS NO : 2022/1941
KARAR NO : 2022/1912

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/09/2020
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/786 Esas-2020/290 Karar
KONKORDATO
TALEP EDEN :
VEKİLİ :
ALACAKLI :
VEKİLİ
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.09.2022 gün, 2021/4645 Esas, 2022/3922 Karar sayılı ilamı ile Dairemizin 16/06/2021 tarih, 2021/761 Esas, 2021/925 Karar sayılı kararının bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/3. maddesine göre duruşma açılmasına karar verilmekle dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Konkordato talep eden borçlu şirket vekili, müvekkilinin 2002 yılında kurulup, unvan değişikliği yaptıktan sonra merkezini Ankara’ya taşıdığını; yol, tünel, baraj, demiryolu, HES inşaatları için nakliye, akaryakıt ve hazır beton, hafriyat ve inşaat atıkları taşıma işini yaptığını, kısmen de iş makineleri ve taşıma araçlarını kiraya vererek gelir elde ettiğini, müvekkilinin şantiyelerdeki iş artışı nedeni ile yeni araç almak için kredi kullandığını ve borçlandığını ancak yaşanan ekonomik gelişmeler ve dövizdeki ani yükselişler sonucu müvekkilinin, alacaklarını zamanında tahsil edemediğini ve borçlarını vadesinde ödeyemediğini, bunun sonucunda likitide sıkıntısı yaşadığını, konkordato başvurusu yapmak zorunda kaldığını, müvekkilinin borçlarının tamamını ödeyeceğini, devam eden bir çok işi olduğunu ve bunlardan gelir elde edeceğini ileri sürerek öncelikle İİK’nın 285. maddesi uyarınca 3 aylık geçici mühlet, daha sonra kesin mühlet verilerek konkordato projesinin tasdikine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesi’nce istemcinin yasal koşulları sağladığı belirtilerek istemci şirketin konkordato tasdik talebinin adi alacaklılar yönünden kabulü ile adi alacaklılara her türlü faiz, katılım payı, masraf, komisyon ücreti, çek tazminatı, kur farkı, cezai şart, yargılama gideri, vekalet ücreti ve sair adlar altında fer’i nitelikteki alacak kalemleri tenzil edildikten sonra iskonto yapılmaksızın, ana para tutarının tamamının, Ocak 2021’den itibaren başlamak üzere, 29 taksitte, her alacaklıya eşit miktarda ödeme yapmak suretiyle ödenmesine ve istemcinin rehinli alacaklılara ilişkin konkordato projesinin tasdik talebinin reddine karar verilmiştir.
DAİREMİZ KARARI
Bir kısım alacaklılar vekillerinin istinafı üzerine Dairemizin 16.06.2021 gün ve 2021/761 E, 2021/925 K sayılı kararı ile; “… vekilinin istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine,
…A.Ş. vekilinin istinaf dilekçesinin reddine,
… A.Ş. vekilinin istinaf dilekçesinin reddine,
… A.Ş. ve ……Ltd. Şti, vekillerinin istinaf başvurusunun HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine,
HMK’nın 353/(1)-b.2 ve 355’inci maddeleri uyarınca Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/786 E., 2020/290 K. sayılı dosyada verdiği 17.09.2020 günlü kararın düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine,
Buna göre:
Mahkeme kararının hüküm fıkrasının 1 nolu bendinin 4. satırında yer alan “konkordato tasdik projesine göre” cümlesinin karar metninden çıkarılarak yerine “konkordatoya tabi borçlarının” cümlesinin eklenmesine” karar verilmiştir.
YARGITAY BOZMASI
Dairemiz kararının bir kısım alacaklılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.09.2022 gün ve 2021/4645 E., 2022/3922 K sayılı kararı ile
“… 1-Alacaklı …A.Ş. vekili temyiz istemi yönünden;
Talep İİK 276. ve devamı maddeleri çerçevesinde konkordatonun tasdiki talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesinin davacının konkordato talebini İİK 306 madde çerçevesinde tasdik etmesi üzerine karar alacaklı tarafından istinaf edilmiş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi tarafından talep İİK 308/a maddesi gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
Konkordato hakkında verilen karara karşı İİK 308/a maddesi uyarınca itiraz edenler kanun yoluna başvurabilir. İtiraz edenler kavramı İİK 304. maddesinde belirlenen şekliyle dar yorumlandığı takdirde, sadece duruşma öncesi itiraz eden alacaklıların kararı kanun yoluna taşıyabileceklerini kabul etmek gerekir. Ancak böyle bir yorum hak arama özgürlüğü ile bağdaşmaz. Bu nedenle kanun koyucunun itiraz edenlerden kastının konkordato toplantılarında veya iltihak süresi içinde olumsuz oy kullananlar olduğunun kabulü gerekir. Bu bağlamda kanundaki “itiraz edenler” ifadesinin konkordatoya red oyu verenlere teşmil edilmesi hukuk usulünün genel hükümlerine uygun düşer. Nitekim öğretide alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde red oyu vermiş alacaklıların tasdik kararını istinaf edebilecekleri kabul edilmektedir.(Prof Dr. Selçuk Öztek, Prof Dr.Ali Cem Budak, Doç. Dr. Müjgan Tunç Yücel, Doç.Dr. Serdar Kale, Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova, Yeni Konkordoto Hukuku, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara-2019, shf. 569).
Somut olayda, …A.Ş. vekilinin toplantıya katıldığı ve toplantıda da red oyu kullandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yukarıdaki gerekçeler doğrultusunda …A.Ş’nin istinaf hakkının bulunduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin istinaf talebinin reddine karar vermesinde isabet bulunmamış olduğundan kararının bozulmasına, alacaklı … A.Ş.’nin istinaf itirazları hakkında inceleme yapılmak üzere dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre, alacaklılar … A.Ş. vekili, … A.Ş. vekili ve ……Ltd. Şti. vekillerinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.” şeklinde ve “oy çokluğu ile” kısmi bozma kararı verilmiştir.

HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I
Talep, konkordatonun tasdikine ilişkindir.
(Mahkeme içi, iflas öncesi, adi) Konkordato İcra ve İflas Kanunu’nun 285 ve izleyen maddelerinde düzenlenmiştir.
Yüksek Dairenin kararına dayanak kıldığı İcra ve İflas Kanunu’nun 276’ncı maddesi kiralanan taşınmazların icra kanalıyla tahliye edilmesine ilişkin olup, anılan yasal düzenlemenin somut olayda uygulama yeri olmadığı, maddi hataya dayandığı düşünülmektedir.
II
Aşağıda sıralanacak direnme gerekçelerine zemin oluşturmak bakımından öncelikle konkordatonun hukuk yargılaması bakımından yapısını ve mahiyetini kısaca açıklamak uygun olacaktır.
Bilindiği gibi dava bir başkası (davalı) tarafından subjektif hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan ya da kendisinden haksız bir talepte bulunulan kişinin (davacının) mahkemeden hukuki koruma istemesi; onu bir şeyi vermeye, yapmaya ya da yapmamaya mahkeme kararı ile mahkum ettirmesidir (Kuru, B./Aydın, B.: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, 2.b., Yetkin yay., Ankara 2021, s.289).
Konkordatoda istemci alacaklılarından bir şeyi vermelerini, bir şey yapmalarını ya da yapmamalarını istememekte; zaten onlara olan borcunu belli bir indirimle ve/veya takvim çerçevesinde ödemek konusunda anlaşmaya yönlendirmek için mahkemeye tek taraflı bir başvuruda bulunmaktadır.
Bu bağlamda konkordato bir dava olmayıp mahkemeye yöneltilmiş bir istem (talep) ve hukuk yargılaması tekniği bakımından bir çekişmesiz yargı işidir (HMK m.382/2.f-6 ve7). Dolayısıyla konkordatoda davacılık ve fer’i ya da asli müdahale söz konusu değildir. Alacaklılar sadece “ilgili” sıfatıyla ve o da itiraz etmeleri koşulu (İİK m.304/I) yargılamada yer alabilir. Bunların borçlu ile aralarındaki subjektif nitelikli alacak hakları da bu yargılamanın konusu olmayıp, yargılamanın konusu konkordatonun tasdikidir.

Bu açıklamalar çerçevesinde belirtilmelidir ki, alacaklıların herhangi birinin istinafı üzerine konkordatonun tasdikine ilişkin ilk derece mahkemesi kararı kaldırıldığında, bu durum hem borçluyu ve hem de istinaf etsin ya da etmesin bütün alacaklıları etkileyecektir. İstinaf edenler için konkordato kaldırılmış ve bu alacaklıların alacaklarını tam ve derhal almasına imkan sağlanmış, istinaf etmeyenler için tasdik koşulları çerçevesinde tahsilat zorunluluğu doğmuş olmayacaktır.
Diğer yandan farklı alacaklıların ilk derece mahkemesinin tasdik kararına yönelik istinaf itirazları hemen hemen aynı olduğundan ve çekişmesiz yargıda re’sen araştırma ilkesi daha baskın biçimde uygulandığından zaten itiraz edenlerin istinaf sebeplerinin incelenmesi, itiraz etmeyenlerin istinaf sebeplerini de cevaplayacak niteliktedir.
III
Konkordatonun tasdik kararına karşı yasa yoluna başvuru koşulları konusunda şu değerlendirmeler yapılmalıdır:
Konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a). Konkordatoya itiraz kurumu İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş ve burada duruşma tarihinin bildirildiği ilanda alacaklıların duruşmadan en az üç gün öncesine kadar yazılı olarak itiraz etmek suretiyle duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ayrıca gösterileceği ifade edilmiştir. Bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı olmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkı da bulunmamaktadır.
Öğretide “itiraz eden alacaklı” kavramı ile “konkordatoya kaydedilmiş olsun ya da olmasın konkordatonun tasdiki talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklı”nın kast edildiği ve özellikle konkordatoya ret oyu kullansalar bile duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna gitme yetkilerinin bulunmadığı konusunda fikir birliği vardır (bkz. Postacıoğlu , İ. E.: Konkordato, Ankara 1965, s.93, n.64; Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.b., Ankara 2013, s.1502; Tanrıver, S./Deynekli, A.: Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, s.158; Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5.b., İstanbul 2019, s.354, n.354; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.74).
Hatta Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası’nın birlikte kaleme aldıkları “İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat” (6.b., Ankara 2020, m.308/a, s.244) adlı derlemede yasa yollarına ilişkin 308/a maddede itiraz eden ibaresinin yanına (yasa metninde bulunmamasına rağmen) 304’üncü maddeye atıf yapıldığını gösterecek şekilde bu maddenin numarası yazılmıştır. Yazarlar 308/a’daki itirazın, 304/I’deki itiraz olduğundan o kadar emindir ki, metinde buna net biçimde işaret etmiştir.
Konuyla ilgili tek ayrık görüş, (önce 15., şimdi ise) 6. Hukuk Dairesinin bozma kararlarında atıfta bulunulan Prof. Dr. Selçuk Öztek ile Prof. Dr. Müjgan Tunç Yücel’e aittir. Yazarların Yeni Konkordato Hukuku – 7101 sayılı Kanunla Değişik İcra ve İflas Kanunu m. 285-309 Şerhi (Prof. Dr. Ali Cem Budak, Doç. Dr. Serdar Kale ve Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova ile birlikte, Adalet Yayınevi, Ankara 2018) adlı eserlerinin birinci basısında “Konkordatoya itiraz eden diğer alacaklıların tasdik kararına karşı kanun yoluna gidebilmeleri ise tabiidir” dedikten sonra “Buna mukabil, konkordatoda kabul oyu vermiş alacaklının, tasdik kararına karşı kanun yoluna başvurmakta hukuki yararı yoktur…” şeklinde bir açıklama yaptıkları görülmektedir (m.308/a, n.6, s.403). Yazarların burada itiraz kurumunu konkordato oylamasında ret oyu kullanmak anlamında yorumlayıp yorumlamadıkları şüphe uyandırmaktadır. Ancak eserin ikinci basısında (Adalet Yayınevi, Ankara 2019) bu tereddüt giderilmiş ve öğreti ve Yargıtay uygulamasındaki görüş eleştirildikten sonra “Ama 7101 sayılı Kanun itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı için, kanaatimce, artık, tasdik kararına karşı, daha önce, alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde ret oyu vermiş alacaklıların süresi içinde (ilandan itibaren on gün) tasdik kararını istinaf edebilmeleri mümkün görülmelidir.” biçiminde açıklama yapılmıştır (m.308/a, n.6, s.569).
Bu noktada Özel Dairenin itibar ettiği bu yeni ve ayrık bilimsel görüş üzerinde durmak gereği doğmuştur.
Yazarların 1932 yılından beri (90 yıldır) yerleşik haldeki görüşten dönmelerini gerektiren hususu yeni (7101 sayılı Yasa ile yapılan) değişiklikle Yasa’nın “…itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı…” olarak açıkladıkları görülmektedir. İstinaf süresinin hangi tarihte ve ne şekilde başlayacağının kimlere istinaf hakkı verilip verilmeyeceği ile ne gibi bir bağlantısı olduğu ise belirtilmemiştir.
Ona bakılırsa İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden 5311 sayılı Yasa (m.18) ile 18.03.2005 tarihinde yapılan değişikliğe kadar (yani yaklaşık 73 yıl) konkordatonun tasdiki kararlarına karşı yasa yolu duruşmadaki tefhimle başlamakta idi. Üstelik öğreti, Yargıtay ve İsviçre Federal Mahkemesi bu tefhimin (tıpkı iflastaki gibi) “duruşmada kimse olmasa dahi” sonuç doğuracağını ve yasa yolu süresini başlatacağını benimsemişti. Diğer taraftan 5311 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması tarihinde yürürlüğe girdiğinden, sürenin tefhimle başlatılmasına ilişkin uygulama 20.07.2016 gününe kadar (yani toplamda 84 yıl) hiç tereddütsüz bu şekilde süregelmişti. Gelinen noktada salt sürenin ilanla başlatılmasının istinaf hakkı sahiplerinin kapsamını neden değiştirdiği anlaşılamamış, yazarlar ve onlara atıf yapan Özel Daire de buna dair bir açıklık getirmemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır” hükmü yer almaktadır. Kaynak İsviçre Federal Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinde ise bu ilke “Es folgt dabei bewährter Lehre und Überlieferung” şeklinde ifade edilmiştir. Madde metni “(Mahkeme) kabul edilmiş öğretiyi ve gelenekleri takip eder” biçiminde çevrilebilir. Bu anlayış biçimi Türk hukuku için de geçerli sayılmalı; henüz yerleşmemiş, öğretide ve yargı camiasında benimsenmemiş yeni fikirlere temkinle yaklaşılmalıdır. Özellikle Yasa’da bir boşluk bulunmadığı, değişiklikle de özel bir kapsam genişletilmesi yaratılmadığına göre yazarların bu görüşünün “yeni ve yol gösterici bir hukuki bakış açısı” olduğu fakat hükme esas alınabilecek genel kabul görmüş bilimsel bir inanç (içtihat) olmadığı anlaşılmaktadır.
IV
Hemen bu noktada red oyu kullanmak ile itiraz arasındaki temel farka değinmek gerekir.
Mühlet istemi karşısında mahkeme önce geçici mühlet vererek sunulan belgelerin ve borçlunun gerçek durumunun yasaya, hakikate ve finansal raporlama ilkelerine uygun olup olmadığını ve bu bağlamda kesin mühlet verilmesine elverişli bulunup bulunmadığını incelemeye girişir. Koşulların (İİK m.285) bulunduğu anlaşılırsa borçluya kesin mühlet verilir ve komiser atanır. Artık mahkemenin borçlu ve alacaklılarla ilişkisi kesilmiş, süreç komisere bırakılmıştır.
Nitekim bir alt başlıkta da değinileceği gibi alacaklıların özellikle mühlet aşamasında yasa yoluna başvurusu tamamen engellenmiş, mahkeme asla alacaklı ile muhatap edilmemiştir.
Alacaklının mahkeme huzurunda isbat-ı vücut etmesi ancak komiserlerin nihai raporu sunması ve duruşma gününün ilanı üzerine duruşmadan üç gün öncesine kadar yapılacak itirazla mümkündür (İİK m.304). Esasen bu itiraz raporu ve raporda açıklanan “tasdik” görüşünü hedef alır. Ortada rapor yokken yapılan itiraz, yasanın aradığı itiraz değildir. Yasanın aradığı koşullara uygun biçimde itirazda bulunmayan alacaklı mahkemenin nezdinde bir suje olarak “yok” hükmündedir. Mahkeme itiraz etmeyen kimseyi duruşmaya almaz, beyanlarını dinlemez ve dolayısıyla sistem onun tasdik kararını istinaf etmesine de olanak tanımamıştır.
Alacaklının daha evvel toplantıda red oyu kullanması ya da ne vesile ile olursa olsun komisere ya da doğrudan mahkemeye dilekçe vermesi, medeni usul hukuku kapsamında mahkeme bakımından hiçbir anlam ifade etmez. O, mahkemenin nezdinde tamamen yabancı biridir. Ne zaman ki, raporun sunulması ve duruşma gününün ilan edilmesi üzerine itiraz eder; yasa onu o zaman mahkemenin muhatap alacağı bir suje haline getirir.
İtirazı olmayan kişi, izleyici olmak dışında, duruşmaya dahi katılamaz. Haliyle kararı da istinaf edemez.
V
Diğer bozma gerekçesi, bu uygulamanın “hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği” noktasındadır. Her şeyden önce hak arama temel haklardan olup, bu haklar ancak yasa ile sınırlandırılabilir (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.36/I ve 13).
Bu halde öncelikle konkordatonun tasdikine ilişkin karar aleyhine yasa yoluna başvurunun bir hak olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Elbette yukarıda anılan Anayasa hükmü gereği yasa yoluna başvurma bir haktır. Ancak konkordato, ne talep edene ve ne de alacaklıya subjektif bir alacak hakkı verir. Gerçekten de İcra ve İflâs Kanunu’nun 285’inci maddesinin birinci fıkrasına göre konkordato “borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu [tarafından], vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için…” talep edilebilecek bir hukuki yol ve külli tasfiye metodudur. Bir diğer ifade ile konkordato alacaklının bu hakkına bir halel getirmez; sadece bunun ödeme biçimini, mahkemenin de katkısı ile değiştirir. Bu, kabul oyu verenler için sözleşmesel bir ilişki doğururken, ret oyu verenler için mahkeme kararına dayanır. Kaldı ki, alacaklı dahi iflasa tâbi borçlusu hakkında konkordato isteminde bulunabilir (İİK m.285/II). Eğer konkordatonun tasdik edilmemesi alacaklı için mutlak bir hak olsa idi, yasa koyucu alacaklıya da borçlusunun konkordatosunu isteme hakkı vermezdi. Borçların hiç ödenememesi ya da iflas koşullarında çok düşük yüzdelerle ödenmesi riskine karşın konkordato alacaklının da lehinedir.
Öte yandan konkordato süreç ve kurumsal yapı bakımından tamamen şeklî olduğundan onun ivedilikle tamamlanması gerekir. Nitekim İcra ve İflas Kanunu hükümleri dikkate alındığında yasa koyucunun konkordatoyu aksatan, tökezleten talepleri ısrarla baskıladığı ve bu çerçevede borçlu lehine verilen birçok kararda yasa yolunu tamamen kapattığı ve sürecin borçlu lehine bir an evvel sonuçlandırılması arzusunda olduğu görülecektir (örneğin: “Geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.287/son; “Kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.293/I).
“Yasa yolu” adından da anlaşılacağı gibi yasayla düzenlenmiş olup, yasanın öngörmediği bir yasa yolu ve yasa yoluna başvuru hakkı yorum yoluyla da olsa kabul edilemez. İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi Anayasa’nın kabul ettiği anlamda (m.36/I ve 13) temel hak niteliğindeki hak arama özgürlüğünü kullanmayı “itiraz” şartına bağlamıştır ve bu tamamen Anayasaya uygun bir sınırlama metodudur.
Nitekim Yargıtay da İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden bu yana şaşmaz şekilde bu yöndeki içtihadını korumuştur (Yargıtay 11. HD. 09.10.1989/6449-5145; Yargıtay 19. HD. 03.10.1995/7350-7821). Bu tutumun hak arama özgürlüğünü zedelediği fikri ise hiçbir şekilde dile getirilmemiştir.
Elbette Özel Dairenin 90 yıllık yerleşik içtihadından dönmesi mümkündür. Ancak yapılan taramada Yargıtay Kanunu’nun 15/2-c düzenlemesine göre verilmiş bir içtihadı birleştirme kararı da bulunamamıştır.
Sonuç olarak toplantıda ret oyu kullanmak başka, usulünce duruşmaya katılarak konkordatonun tasdikine itiraz etmek başkadır. Yasa ve öğreti bu ikisini net biçimde ayırmıştır.
VI
Son olarak meseleye hukukun toplantılara, çoğunluğa ve azınlığa bakış açısıyla da bakmak gerekir.
Yasalar insanların bir araya geldikleri halleri, ezcümle dernekleri, şirketleri, kat malikleri ya da genel kurul gibi toplantıları düzenlerken (çoğunlukçu değil) “çoğulcu demokrasi” ilkesini benimsemiştir.
Buna göre (oybirliği hariç) salt sayısal çoğunluğun sağlanmış olması o kararı tartışmasız hale getirmemektedir. Azınlıkta kalanların haklarının da korunması gerekir. Ancak bu mutlak bir koruma değildir. Azınlık bu hakkını kuralsız biçimde kullanamaz. Azınlığın haklarını savunabilmek ve ileri sürmek konusunda birtakım lazımeleri yerine getirmesi gerekir.
Söz gelimi şirket ya da (Yüksek Dairenin ihtisas alanı da olan) kooperatif genel kurul toplantılarında çoğunluk bir karar aldığında azınlık haklarına sırt çevrilmez. Ancak bunun için azınlık oy sahiplerinin red oyu vermesi yetmez, ayrıca o konudaki muhalefet şerhlerini de tutanağa geçirtmeleri gerekir (TTK m.446, KoopK m.53). Prosedür dışında şu veya bu mercie verecekleri dilekçeler, yapacakları başvurular (muhalefet şerhine ilişkin) bu eksikliği giderecek mahiyette yorumlanamaz.
Konkordato prosedürü de bu paraleldedir. Alacaklıya alacağını yazdırmak, red oyu kullanmak ve komiserin raporunu sunmasından sonra ve duruşmadan önce itiraz etmek konusunda bir yük getirilmiştir (İİK m.304/I). Bu yük (külfet) yerine getirilmediğinde o hak kullanılamaz.

VII
Nihayet yasa koyucu konkordatonun tasdikini önemsemiş, bunun aksatılmasını ve bu çerçevede bütün alacaklıların yasa yollarına gelerek süreci uzatmasını, sekteye uğratmasını engellemeye çalışmıştır.
Herhangi bir aşamada verilen herhangi bir dilekçenin, yasanın öngördüğü sürede ve usule uygun diğer dilekçelere benzetilerek ilgilisine yasa yolunun açılması da bu amaca aykırı sayılmalıdır.
Özellikle henüz ortada nihai durumu gösteren ve usulünce mahkemeye sunulmuş bir komiser raporu olmadığı aşamada verilen dilekçeler yasanın anladığı biçimde mahkeme nezdinde itibar görmemeli ve usuli hakları kullanmak bakımından imkan sağlamamalıdır.
VIII
Dairemizce daha önce aynı konuda verilen başka direnme kararları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca onanmıştır (10.03.2022 gün ve 2022/(15) 6-71 E., 2022/284 K.; aynı gün 2021/(15) 6-699 E, 2022/283 K.).
Anılan onama kararlarının “III. Gerekçe” başlığı altında konkordatoya ilişkin genel bilgiler verilmiş ve somut uyuşmazlık konusu (paragraf 13 ve paragraf 12) olmamakla birlikte “obiter dicta” niteliğinde birtakım aydınlatıcı açıklamalar da yapılmıştır.
Ancak sondan bir önceki (49’uncu ve 48’inci) paragrafta Hukuk Genel Kurulunda ileri sürülen ve fakat kurul çoğunluğunca benimsenmediği ifade edilen birtakım görüşlere değinilmiştir. Azınlıkta kaldığı anlaşılan bu görüşler için de (yukarıdaki açıklamalar dışında kalan) kısa açıklamalar yapılmalıdır.
Konkordato süreci kendi içinde üç bölüme ayrılmaktadır:
1. Mühletin verilmesi ve komiser işlemleri aşaması,
2. Tasdik yargılaması ve
3. Tasdik sonrası aşama.
Bu aşamalar birbirinden kesin ve net biçimde ayrılmıştır. Bir aşamadaki eksiklik ya da usule aykırılık, geri dönülerek tamamlanamaz. Öğretide Toraman’ın bu süreçlerin birbirinin içine geçmiş ve ayrılmaz parçalardan oluştuğu yönündeki görüşü yasaya ve prosedürün işleyişine uygun değildir (Toraman, B.: “Konkordato Müessesesi Hakkında 7101 Sayılı Kanunla Getirilen Yeniliklerin Kanun Yollarına İlişkin Hükümleri Bakımından Değerlendirilmesi”, 7101 sayılı Kanun Çerçevesinde Konkordato konulu XVI’ncı MİHBİR Toplantısında sunulan tebliğ, Antalya 5-6 Ekim 2018; Adalet Bakanlığı Yayınları, Ankara 2019, s.221).
Süreç, özetle şu şekilde işler:
Konkordato hükümlerinden yararlanmak isteyen borçlu mahkemeden kendisine mühlet verilmesini ister. Konkordato prosedürünün işlediği mühlet “kesin mühlet”tir. Komiserler gerekli işlemleri mühlet içerisinde yapacak ve tasdik kararı dahi mühlet içinde verilecektir.
Ancak yasa koyucu mahkemenin kesin mühlet koşullarının bulunup bulunmadığını saptamak için ihtiyacı olan sürede alacaklıların birtakım hukuki yollardan borçlu üstüne gelmesini engellemek için bir “geçici mühlet” süresi (aşaması) de kabul etmiştir.
Talebi alan mahkeme (suretini değil bizzat) dosyayı komiserlere tevdi ve teslim eder. Bundan sonrası tamamen komiserlerin hakimiyet sahasındadır. Komiserler mühleti en verimli biçimde kullanmalı; alacaklıları alacaklarını bildirmeye davet etmeli, borçlunun beyanını almalı, oylamayı yapmalı ve hazırladıkları raporu ve dosyayı (mahkeme için tasdik yargılaması yapacak kadar bir süre bırakarak) mahkemeye tevdi etmelidir.
Bu aşamada mahkeme dosyanın akıbeti ile hiç ilgilenmez. Yasa bunun aksine izin vermemiştir. Zira mahkeme nam ve hesabına dosyaya komiserler vaziyet etmektedir.
Bu süreçte mahkemeye yapılabilecek tek başvuru borçlu tarafından itiraz edilen alacağın oylamaya kaç Lira üzerinden gireceği hususunda bir karar verilmesi amacına yöneliktir (İİK m.305). Bunda da dosya değil sadece alacaklının evrakı basit bir incelemeye tâbi tutulur ve burada belirlenen tutar da taraflar arasında kesin hüküm teşkil etmez.
Dosyanın komiserlerin elinde olduğu dönemde alacaklıların mahkeme huzurunda hiçbir sıfatı yoktur. Onlar bütün iletişimi komiserlerle kurmak zorundadır. Nitekim mühletlerin uzatılmasına ilişkin itirazlar hakkında verilen kararlar dahi yasa yolunun dışında bırakılmıştır.
Komiserlere bırakılan hakimiyet sahası o kadar nettir ki, mesela dosya kendisine tevdi edilen komiser dosyayı iade etmeyebilir; bu sadece onun sorumluluğunu gerektirir ama bu durum mahkemeye bir sorumluluk yüklemez. Mahkeme komiserleri çağırarak dosyanın sunulmasını istemek durumunda dahi değildir.
Mühletin bitmesinden “sonra” dosya ve rapor sunulmuşsa mahkemenin yapacağı tek işlem, istemin usulden reddi olacaktır.
Mühlet içinde yapılması gereken işlemler bitirilip (mühlet bitmeden) “dosya ve rapor” mahkemeye sunulduğunda mahkeme (ikinci aşama olan) tasdik yargılamasına başlar (İİK m.304). Yasa koyucunun bu ibareleri seçmesi geçmişte yaşanan birtakım sorunları aşmak maksadı iledir. Zira geçmişte komiserler kimi zaman rapor olmaksızın sadece dosyayı ya da dosya olmaksızın sadece raporu sunuyorlardı. Çünkü bunların mühlet bitmeden sunulması gerekiyordu. Buradan da varılan sonuç: Mühlet içinde dosya mahkemede bulunmamaktadır. Dosyanın bulunmadığı mahkemeye yapılan herhangi bir itirazın ya da her ne ad altında olursa olsun dilekçenin sunulması anlamsız olacaktır.
Bunlar birbirinden kesin biçimde ayrılmış aşamalardır. Bir aşamanın tamamlanması ile o aşamaya ilişkin işlemler biter. Olası bir usule aykırılık halinde dahi geri dönerek bu eksikliğin sonraki aşamada giderilmesi söz konusu olamaz. Söz gelimi mahkeme oylamada bir hata görürse dosyayı o haliyle karara çıkartır, yoksa komiserlere tekrar tevdi ederek oylamanın yenilenmesini istemez. Bu bağlamda her ne ad altında olursa olsun komisere yapılan itirazlar artık o safhada kalmıştır; mahkeme rapordan önceki aşamalarda itiraz aramak gibi bir yükümlülük altına sokulmamıştır.
Sırf adı “itiraz” olduğu için komiserlik aşamasındaki itirazların, tasdik aşamasındaki itirazla ilişkilendirilmesi konkordato sürecine uygun düşmemektedir. Söz gelimi kesin mühlet verilmesine ilişkin karara yönelik itirazlar zaten o aşamada çözümlenmektedir (İİK m.289/II). Benzer şekilde komiserlik aşamasında ileri sürülen itirazların çözümü de “şikayet” (İİK m.16-18) prosedürü içinde gerçekleştirilmektedir (İİK m.290/IV). Bu tür işlemlerin ilanihaye sonuç doğuracağını beklemek, ivedilikle sonuçlandırılması gereken konkordato prosedürüne uygun değildir.
Bu bağlamda Dairemizin dikkate aldığı itirazın sunulması sadece tasdik aşaması ile ilgilidir. Bundan önceki işlemler mahkemenin işi değildir ve mahkemeye (ve dolayısı ile yasa yolu denetimi yapan yargı organlarına) karşı ileri sürülemez. Komiserlere sunulan her türlü itirazın, yasa yolu bakımından ölçüt sayılması mümkün değildir.
Kanun alacaklıyı ancak tasdik duruşmasının ilanı üzerine yapacağı itirazla mahkemenin muhatabı kabul etmektedir (İİK m.304/I).
Toraman’ın ikinci dayanağı, alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna başvurmakta hukuki yararlarının bulunduğu noktasıdır (Toraman, s.221).
Konuya sadece “hukuki yarar” noktasından bakılacak olursa alacaklıların elbette tasdik kararına karşı yasa yoluna gitmekte hukuki yararı vardır. Hatta sadece itiraz eden değil, alacaklarını yazdırmamış alacaklıların dahi alacaklı olduğunu kanıtlamak suretiyle yasa yoluna başvurabileceklerini kabul etmek gerekir. Böyle bir anlayışın yasa yoluna başvuru noktasında ortaya çıkartacağı belirsizlik, gerek mahkeme ve gerekse borçlu ve diğer alacaklılar için tahammül edilemeyecek düzeyde olacaktır. Gerçekten de alacağını yazdırmamış, bu nedenle alacağı hiç denetlenmemiş bir kişi eline alacağı bir çekle, faturayla, adi yazılı senetle alacak iddiasında bulunarak yasa yoluna gidebilir. Böyle bir durumda yasa yolu denetlemesi yapan mahkemenin bu alacağın varlığını ve miktarını saptaması makul olmayacaktır.
Bir an için hukuki yararın mutlak bir yasa yoluna başvuru hakkı verdiği düşünülürse konusu para ile ölçülen davalarda yasa yoluna gidilebilmesi için bunun belli bir parasal tutarı aşması (HMK m.341ve m.371) gerekliliği de açıklamasız kalmaktadır. Zira konusu bu tutarı geçmeyen davalarda da (örneğin 10,-TL’lik bir alacak davasında) aleyhine hüküm kurulan kimsenin yasa yoluna gitmesinde hukuki yarar vardır fakat yasa bunların da yasa yoluna başvurmasına izin vermemektedir.
Bu itibarla geçmişte, dosyanın henüz mahkeme elinde olmadığı aşamalarda şu veya bu adla yapılan itirazların İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddesindeki itirazlarla aynı statüde sayılmaması gerekir.
X
Yukarıdan beri gösterilen yasal düzenlemelere ve yapılan açıklamalara göre:
İstinaf yasa yoluna başvuran …Kiralama AŞ vekili Yasanın (İİK m.304/I) ifade ettiği biçimde “itiraz” etmediğinden İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi uyarınca istinaf hakkı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Dairemizce verilen önceki kararda direnilerek adı geçenin istinaf dilekçesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352/1-ç düzenlemesi uyarınca reddi gerekmiştir.
XI
Dairemiz kararının esasına ilişkin temyiz itirazları Yargıtay’ca incelenmediğinden, aşağıda direnme bendi dışındaki hüküm sonucu parçalarının gerekçeleri, önceki kararımızdan buraya aktarılmıştır:
1-… vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde:
İcra ve İflas Kanunu’nun “konkordatonun hükümleri” başlıklı 308/c maddesinin ikinci fıkrasında, bağlayıcı hale gelen konkordatonun, konkordato başvurusundan önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburi olduğu, aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise 6183 sayılı Kanun kapsamındaki kamu alacakları hakkında bu maddenin ikinci fıkrası hükmünün uygulanmayacağı açıkça gösterilmiştir.
SGK Başkanlığının prim ve idari para cezası alacakları kamu alacağı niteliğinde olduğundan konkordato adı geçen kuruluş için bağlayıcı değildir. Bir diğer ifade ile SGK Başkanlığının sözü edilen alacakları borçlu tarafından vadesinde ve tam olarak ödenecektir.
Bu yasal düzenlemeler ışığında SGK Başkanlığının ilk derece mahkemesinde konkordatonun tasdikine ilişkin olarak verdiği kararı istinaf etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle … vekilinin istinaf başvurusunun HMK m. 352/ç uyarınca hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiştir.
2- … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde:
Her ne kadar istinaf dilekçesinde alacağının rehinli olduğu ifade edilmiş ise de, adı geçen alacaklı şirketin alacağını rehinli alacak olarak bildirmediği ve komiserler kurulu raporunda da alacağın çek ve cari hesaptan kaynaklandığının tespit edildiği, raporun rehinli alacaklar bölümünde rehinli alacaklıların hangi şirketler olduğunun tek tek belirtildiği ve adı geçen alacaklı şirketin bu listede gösterilmediği anlaşıldığından HMK. m.352/1,ç uyarınca istinaf dilekçesinin reddi gerekmiştir.
3-… A.Ş. ve ……Ltd. Şti, vekillerinin istinaf başvurularının incelenmesinde:
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; … A.Ş. ve ……Ltd. Şti, vekillerinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/(1)-b.1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
4-HMK 355 uyarınca, kamu düzeni ile sınırlı olmak üzere (re’sen) yapılan inceleme sonucunda:
Bağlayıcı hâle gelen konkordato, konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburidir (İİK m.308/c f.2).
Mahkeme kararının hüküm fıkrasının 1 nolu bendinde talep eden borçlu şirketin konkordato istemi “konkordato tasdik projesine göre” kabul edilmiş ise de, itirazlı alacaklar ile konkordatoya yazdırılmamış alacaklar da dikkate alındığında, infaz kolaylığı sağlanması için bu ibarenin “konkordatoya tâbi borçların” şeklinde düzeltilmesinin daha doğru olacağı kabul edilmiştir.
Bu durumda Dairemizce, HMK’nın 353/(1)-b.2 ve 355. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere;
I-Dairemizin 16/06/2021 tarih ve 2021/761 Esas 2021/925 K sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
II-Yukarıda XI – 1 sayılı paragrafta açıklanan nedenlerle:
… vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN HUKUKİ YARAR YOKLUĞU NEDENİ İLE USULDEN REDDİNE,
III-Yukarıda direnme gerekçesi çerçevesinde açıklanan nedenlerle:
…A.Ş. vekilinin İSTİNAF DİLEKÇESİNİN REDDİNE,
IV-Yukarıda XI – 2 sayılı paragrafta açıklanan nedenlerle:
… A.Ş. vekilinin İSTİNAF DİLEKÇESİNİN REDDİNE,
V-Yukarıda XI – 3 sayılı paragrafta açıklanan nedenlerle:
HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca, … A.Ş. ve …… Ltd. Şti, vekillerinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
VI-Yukarıda XI – 4 sayılı paragrafta açıklanan nedenlerle HMK’nın 353/(1)-b.2 ve 355. maddeleri uyarınca, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/786 E., 2020/290 K. sayılı dava dosyasında verdiği 17.09.2020 tarihli kararın DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,

Buna göre;
“1-Davacının konkordato projesinin TASDİK TALEBİNİN ADİ ALACAKLAR YÖNÜNDEN KABULÜ İLE; … ticaret sicil numaralı davacı … Şirketi’nin “konkordatoya tabi borçlarının” adi alacaklılara her türlü faiz, katılım payı, masraf, komisyon ücreti, çek tazminatı, kur farkı, cezai şart, yargılama gideri, vekalet ücreti ve sair adlar altında feri nitelikteki alacak kalemleri tenzil edildikten sonra iskonto yapılmaksızın, ana para tutarının tamamının, Ocak 2021’den itibaren başlamak üzere, 29 taksitte, her alacaklıya eşit miktarda ödeme yapmak suretiyle ödenmesine, davacının rehinli alacaklılara ilişkin konkordato projesinin tasdik talebinin reddine,
2-Konkordato komiserler kurulunun görevine tasdik karar tarihi olan 17/09/2020 tarihi itibari ile son verilmesine,
3-İİK’nun 307.maddesi gereğince, şirkete ait işletmenin faaliyetinde kullanılan rehinli araçların muhafaza altına alınması ve satışının karar tarihinden itibaren bir yıl süre ile ertelenmesine,
4-a.İİK’nun 306/2. maddesi gereğince tasdik edilen konkordatonun yerine getirilmesini sağlamak için gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli olarak SMMM …’in tasdik karar tarihi itibari ile göreve başlamak üzere kayyım olarak görevlendirilmesine,
b.Kayyım tarafından borçlunun işletmesinin durumu ve proje uyarınca borçlarını ödeme kabiliyetini muhafaza edip etmediği konusunda 2 ayda bir Mahkememize rapor sunulmasına,
c.Kayyıma aylık 2.000,00 TL ücret takdirine, kayyımın göreve başlama tarihinden itibaren ödenecek 29 aylık ücretin (58.000,00 TL) konkordato talep eden şirket tarafından mahkeme veznesine depo edilmesine,
5-Kesin mühletin sona ermesi ile kesin mühlet kararı ile doğan ve İ.İ.K.’nun 294,295,296 ve 297. maddesinde düzenlenen sonuçların kalkmış olduğunun tespitine,
6-Mahkememizce verilen tüm tedbir kararlarının tasdik karar tarihi itibari ile kaldırılmasına,
7-İ.İ.K.’nun 308/b maddesi uyarınca alacakları itiraza uğramış olan tüm alacaklılara tasdik kararının ilanı tarihinden itibaren 1 ay içerisinde dava açabileceklerinin ihtarına,
8-İ.İ.K. 306/son maddesi gereğince, hüküm fıkrasının İ.İ.K.’nun 288.maddesi uyarınca ilanına ve ilgili yerlere bildirilmesine,”
VII-… harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına; Peşin alınan istinaf karar harçlarının istek halinde …Kiralama A.Ş. ve … A.Ş.’ye iadesine; alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından, peşin alınan 54,40-TL harcın düşümü ile kalan 26,30-TL harcın … A.Ş. ve ……Ltd. Şti.’den ayrı ayrı alınıp Hazine’ye gelir kaydına,
VIII-İstinaf yoluna başvuranlar tarafından yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak iadesine,
IX-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 06/12/2022

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza