Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1765 E. 2022/2121 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1765 – 2022/2121
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)
ESAS NO : 2022/1765
KARAR NO : 2022/2121

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 19/04/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : 2021/813E., 2022/312K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından kurularak işletilen lisanssız güneş enerjisi üretim tesisi ile ilgili olarak taraflar arasında Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması imzalandığını, 31/12/2016 tarihinden sonra tesisin işletildiği süre boyunca müvekkilinden lisanslı üreticilere göre 10 kat fazla dağıtım ücreti tahsil edildiğini, bunun yasalara ve hakkaniyete aykırı olduğunu, mahkemelerin yetkisinin EPDK’nun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlandırılmasına ilişkin kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, fazla tahsilatın Elektrik Piyasası Kanunu’nun eşitler arasında eşit hizmet kuralına aykırı olduğunu, müvekkilinin üretiminin ek maliyet getirmediğini, bu yöndeki düzenlemenin genel işlem koşulu oluşturduğunu, dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu ve haksız rekabete yol açtığını, mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olduğunu, tahsilatın normlar hiyerarşisine aykırı olduğunu ileri sürerek, fazladan tahsil edilen sistem kullanım dağıtım bedelleri yanında bunlara işletilen KDV’lerle birlikte oluşan toplam tutar için şimdilik 1.000,00 TL alacağın, alacağa konu bedelleri her bir faturada fazla ödenen tutarlara ödeme tarihlerinden itibaren işletilecek bankalarca mevduata uygulanan azami faiz veya en yüksek ticari faiz değişen oranda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğunu, zamanışımı itirazında bulunduklarını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, EPDK tarafından yayınlanan tarifeleri aynen uygulayan müvekkilinin şirketin eşitlik ilkesine aykırı hareket ettiği iddiasını kabul etmediklerini, lisanssız üreticilerin kendi aralarındaki tarife uyarınca ücretlendirildiklerini, EPDK’nın lisanslı-lisanssız elektrik üreticilerinin farklı abone gruplarına dahil etmesinin nedeninin lisanssız elektrik üreticilerinin YEKDEM kapsamında almış oldukları bedel ve şebekenin yükünü arttırmaları olduğunu ve davacı tarafın iddialarına bakıldığında davacı tarafın lisanssız elektrik üretimi olanağını suiistimal ettiklerini, kendi ihtiyaçları için enerji üretiminden ziyade kanunun etrafından dolaşmak suretiyle işi ticari bir faaliyet olarak tasarladıklarını ikrar ettiğini, iptal davasına konu edilmeyen tarifelerin düzenleyici işlem olarak geçerliliklerini sürdürdüğü için bu tarifelere bağlı olarak belirlenen bedellerin hukuka aykırı olmadığını, davacının faturalara itiraz etmediğini savunarak, davanın öncelikle usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince “…Davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına itirazının, 2016 yılından bu yana satılan elektrik miktarı ile lisanslı üreticilerle arasındaki dağıtım bedeli farkının ve maliyet farkının hesaplanmasının dava tarihi itibari ile davacıdan beklenemeyecek olması karşısında yerinde olmadığına, zamanaşımına ilişin itirazın ise uyuşmazlığın sözleşmeden kaynaklanması ve davacının 2016 yılından sonraki döneme ilişkin fazla ödemenin iadesini talep etmesi karşısında yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacı her ne kadar tarife hükümlerinin genel işlem koşulu niteliğinde olduğunu iddia etmiş ise de, tarafların tacir oldukları, TTK’nun 18/2. maddesi uyarınca basiretli davranma zorunlulukları bulunduğu, tacirler arasındaki genel işlem koşullarının daha sıkı kurallara bağlı olduğu, genel işlem koşulunun unsurları; sözleşmenin koşullarını oluşturması, sözleşme kurulmadan önce düzenlenmesi, birden fazla sözleşme ilişkisinde kullanılmak üzere düzenlenmesi ve genel işlem koşulları kullanan tarafından sözleşmeye dâhil edilmek niyetiyle karşı âkide sunulması olup genel işlem koşulu olduğu iddia edilen tarifenin ise sözleşme koşullarından olmayıp sözleşme devam ederken dava dışı EPDK tarafından belirlendiği gözetildiğinde davacının bu iddiasının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının lisanssız elektrik üreticisi olup davalı ile sistem kullanım anlaşması imzaladığı ve bu kapsamda davalıya dağıtım bedeli ödemesi yaptığı taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Davacı eldeki davada dağıtım bedelinin 31/12/2016 tarihine dek lisanslı üreticilerle eşit olmasına rağmen, sonrasında tarife değişikliğine gidilerek lisanslı kullanıcılardan farklı olarak ve fazla tahsilat yapıldığı iddiası ile bu bedelin iadesini talep etmiştir. Davacının talebi esasen lisanslı üreticilerle arasındaki tarife farklılığının giderilmesi ve mevzuatta belirtilen maliyet farkının hesaplamada dikkate alınmasıdır.
Aynı mahiyette, lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerin üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyetler dikkate alınarak farklılaştırılabileceğine ve lisanslı üreticilerle arasındaki tarife farklılığına sebep olan mevzuat hükümlerinin iptali talebinin Danıştay tarafından reddine ilişkin verilen kararlar, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 2021/352 esas 2022/136 karar sayılı ilamı ve 2021/352 esas 2022/136 karar ve 2021/408 esas 2022/137 karar sayılı ilamları ile hükme bağlanmıştır. Kararlarda sonuç olarak; “Lisanssız üreticilerin gerçekleştirdikleri üretimi dağıtım sistemine vermek suretiyle sistemi yoğun bir şekilde kullanımının, sistemin teknik ve ekonomik işleyişini sekteye uğrattığı gibi, üretimlerinin ticarî faaliyete konu edilerek kendilerine tanınan muafiyet sınırının aşıldığı; kanun koyucunun yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimine yönelik lisanssız üreticileri birtakım yükümlülüklerden muaf tutması, söz konusu üreticilerin lisanslı üreticiler gibi doğrudan piyasa faaliyetine konu edilebilecek elektrik üretimi gerçekleştirecekleri anlamını taşımadığı, aksinin kabulü hâlinde, farklı koşullar ile yükümlülüklere tâbi kılınan lisanslı ve lisanssız üreticilerin aynı amaca matuf piyasa faaliyetinde bulunabileceklerinin öngörülmesinin bekleneceği; oysaki, lisanssız üreticilerin öncelikle tüketimlerini karşılamakla yükümlü kılındığının açık olduğu;
Bu itibarla, lisanssız üreticilerin gerçekleştirdiği üretimin ticarî faaliyete konu edilmesinin sonucu olarak ödeyecekleri dağıtım bedelinin farklılaştırılmasının, eşit taraflar arasında ayrım gözetilmemesi ilkesine aykırı olmadığı anlaşıldığından, dava konusu Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.” Bu hali ile dava dışı EPDK tarafından 31/12/2015 tarihli ve 29579 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5999-3 sayılı kurul kararı uyarınca belirlenen tarifeye göre, dağıtım sistemi kullanım bedellerinin farklılaştırılabilmesinin hukuka uygun olduğuna karar verilmiştir. Eldeki dosyada faturalandırmanın tarifeye uygun olmadığına ilişkin bir iddia ve delil yoktur. Bu hali ile, her ne kadar fatura bedeli davalı tarafça tahsil edilmiş ise de itirazın faturalandırmaya esas tarifeden kaynaklanması nedeni ile davalının husumetinin bulunmadığı dahi değerlendirilebilir. Ancak talep istirdada ilişkin olduğundan davalının husumeti bulunduğu değerlendirilmiştir.
Ek maliyetler belirlenerek tarifenin bu yönden denetlenmesine ilişkin talep yönünden yapılan değerlendirmede ise, davalı tarafça emsal olarak sunulan Gaziantep 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/207 esas ve 2022/120 sayılı kararı, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/203 esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu ve yukarıda atıf yapılan Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararlarında da belirtildiği üzere lisanssız üreticilerin plansız üretimlerinin dağıtım sistemine ek maliyet getirebileceğinin kabul edilebilecek olmasına karşın bu maliyetin uzun süreli araştırma, veri toplama ve tahminler ile diğer üreticilerin üretim miktarı, arz miktarı, arıza ve kesintilerin önceden belirlenemeyecek olması ve diğer değişkenler dikkate alındığında fatura tarihinde ve hatta sonrasında belirlenmesinin mümkün olmayacağının açık olduğu, dağıtım bedellerinin de davalı tarafından değil dava dışı EPDK tarafından belirlenen tarife uyarınca belirlendiği ve davalının yalnız tarife gereği dağıtım bedellerinin tahsilini yaptığı dikkate alındığında talebin sübut bulmadığı değerlendirilmiştir.
Aksinin düşünülmesi halinde dahi davacının talebi, idarece düzenlenen tarifenin denetlenmesi, bir anlamda 2016 yılından önce düzenlenen sözleşmenin, değişen tarife gereği uyarlanmasıdır. Taraflar tacirdir ve taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunmaktadır. TBK’nun 138. maddesi uyarınca sözleşmenin uyarlanmasının talep edilebilmesi için de davacının “borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş” olması halinde bu yönde talepte bulunabileceği, tarifenin yürürlüğe girdiği tarih de dikkate alındığında, davacının bu yönde bir iddia ve delil sunmadığı, davalının ise faturalara itiraz edilmediğine ilişkin savunmada bulunduğu anlaşılmıştır. Tarifenin tüm lisanssız üreticiler yönünden bağlayıcı ve halen yürürlükte olduğu da düşünüldüğünde, tarife geçerli olduğu halde yalnız eldeki davacı yönünden denetlenmesinin de diğer lisanssız üreticiler yönünden eşitlik ilkesine aykırı olacağı dikkate alındığında, talebin sözleşmenin uyarlanması kapsamında değerlendirilmemesi halinde taraflar arasındaki hak ve menfaat dengesinin bozulacağı kanaatine varılmıştır. Davacı yan da, dağıtım şirketinin eşit taraflar arasında ayrım gözetmeksizin hizmet görmesi gerektiğini belirtmiştir. ” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; İlk derece mahkemesince, tarafların gösterdiği deliller toplanmadan ve uyuşmazlığa ilişkin esas denetimi dahi yapılmadan ön inceleme duruşmasında davanın esastan reddine karar verildiğini,
İstinafa konu kararın esastan red görünümlü görevden red kararı olduğunu, İlk derece Mahkemesince sürekli olarak neden bu davaya bakılamayacağının izah edildiğini ancak davanın esası olan tahsilatın fazla ya da makul olduğuna ilişkin tartışmaya girilmediğini,
Diğer taraftan ilk derece mahkemesince tarifenin norm denetimine tabi tutulmamasına gerekçe olarak gösterilen “tarifenin yalnız eldeki davacı yönünden denetlenmesinin diğer lisanssız üreticiler yönünden eşitlik ilkesine aykırı olacağı” yönündeki kabulün, hak arama özgürlüğünün ve mahkemeye erişim hakkının ihlâli anlamına geldiğini,
Uyuşmazlığa genel işlem koşullarının uygulanamayacağı yönündeki kabulün, Yargıtay’ın konuya ilişkin yerleşik ve istikrarlı içtihadına aykırı olduğunu, TBK’nın uygulanmasıyla ilgili olarak kişi açısından bir sınırlama yapılmadığını, yani genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemelerin, tacirler hakkında da uygulanabileceğini, dolayısıyla uyuşmazlık konusu sistem kullanım/dağıtım bedelinin tekel niteliğinde yürütülen bir faaliyete binaen genel işlem koşulları dahilinde taraflarca müzakere edilmeksizin müvekkilinden fazla ve fahiş surette tahsilinin TMK 2, TBK 25 ve TTK 55/f hükümleriyle bağdaştığının kabul edilemeyeceğini,
Tarifenin farklılaştırılmasına dayanak olan EPDK kararına karşı Danıştay’da açılan davada ek maliyetin miktarına ilişkin herhangi bir değerlendirme veya tespit yokken buna ilişkin araştırma yapılmadan tesis edilen mahkeme kararının eksik incelemeye dayalı olduğunu, kendilerinin de ek maliyet varsa fiyat farklılaştırması yapılmasına itirazları olmadığını, bu davada ek maliyet olmadan yapılan fiyat farklılaştırmasının bunun dayanağı olan Tarife Uygulama Usul Esaslarının 16/2 maddesine aykırı olduğunu iddia ettiklerini, bu bağlamda söz konusu Danıştay kararının işbu davadaki iddialarını destekler nitelikte olduğunu,
Başkaca mahkemeler tarafından alınan bilirkişi raporlarında, dava konusu uyuşmazlık dönemi boyunca lisanssız üretim tesislerinin dağıtım sistemi üzerinde ek maliyet oluşturmadığının ortaya çıktığını, Danıştay’daki söz konusu davada “uyuşmazlık konusu bedellerin belirlenmesine esas olan maliyet unsurlarını gösteren liste” istenmişse de EPDK tarafından Danıştay’a bu listenin gönderilmediğini, zira böyle bir liste olmadığını, bu davada uyuşmazlık konusu tarifenin hazırlanmasına esas olan ve davalı tarafından 6446 sayılı Kanunun 17/6 maddesi uyarınca hazırlanarak EPDK’ya gönderilmesi zorunlu olan “fiyata dönüştürülmüş maliyet analizleri”nin dosyaya kazandırılmadığını, delillerinin celbedilmesi halinde maliyet analizi olmadığı gibi dağıtım şirketi tarafından hazırlanmış ve sunulmuş tarife teklifi olmadığının da ortaya çıkacağını,
İlk derece Mahkemesinin, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/203 sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunu bu rapora karşı beyan ve itirazları dikkate almadan hükmüne esas aldığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun ihtimale dayalı tespitlerden ibaret olduğundan Yargıtay denetimine de elverişli olmadığını, kendilerince sunulan raporlarda lisanssız santrallerin dağıtım sistemi üzerinde ek maliyet oluşturmadıkları halde lisanssız üreticilerden tahsil edilen fazla bedellerin ve dayanağı olan tarifelerin üst seviyedeki düzenlemelere aykırı olduğunun mütalaa edildiğini,
Bu bağlamda EPDK’nın benzer nitelikteki bir düzenleyici işleminden kaynaklı olarak ortaya çıkan uyuşmazlık hakkında tesis edilen Anayasa Mahkemesinin 15.09.2021 tarih ve B.No: 2018/18975 sayılı kararında, “yargı mercilerinin maddi olayın tespitinde aksi ispat edilemeyecek ve savunma yapmayı değersiz kılacak varsayımlara dayanmaları başvuruculara tanınan usul güvencelerini anlamsız hâle getirebilir. Kuşkusuz Anayasa, mahkemelerin maddi ve hukuki karinelerden hareketle çıkarımlar yapmasını yasaklamamaktadır. Ancak mahkemeler bu tür çıkarımlarda bulunurken muhatabı, kendisini savunmasını anlamsız kılacak ölçüde dezavantajlı konuma düşürmemeye özen göstermelidir. Bu bağlamda idari organlarca tesis edilen işlemlere karşı açılan davalarda idarece yapılan tespitlerin peşinen doğru kabul edilmesi başvurucuların savunma hakkını önemli ölçüde kısıtlar.” dendiğini, İlk derece Mahkemesi kararı ek maliyet olabileceği şeklindeki bir maddi karineye ve yine aynı şekilde de tarifenin de hukuka uygun olduğu karinesine dayalı olup, zikredilen Anayasa Mahkemesi kararına aykırı olduğunu,
İlk derece Mahkemesince TTK 20 bağlamında değerlendirme yapılmayarak davanın “uyarlama davası” olarak kabul edildiğini, kendilerinin uyarlama taleplerinin bulunmadığını, TTK’nın tacirin ücret isteme hakkını düzen altına alan 20. maddesinde, “Tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca, tacir, verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır.” hükmünün düzenlendiğini, somut uyuşmazlıkta sözleşme kapsamında uyuşmazlık konusu sistem kullanım bedelinin miktarına ya da formülüne ilişkin açık bir düzenleme ya da hüküm olmadığına göre müvekkilinden tahsil edilen bedellerin anılan hüküm uyarınca hukuki denetime tabi tutulması gerektiğini,
Mahkemece iddia konusu edilen ek maliyetin ne kadar olduğunun tespit edilmesi ve bu suretle tarifenin norm denetimine tabi tutulması gerektiğini, hakimin uyuşmazlığa konu davaya uygulanacak yasa kuralını ve bu kapsamda idari düzenleyici işlemi yorumlamakla görevli olduğunu,
Hukuka aykırı olduğu ortadayken Danıştay tarafından iptal edilinceye veya idare tarafından geri alınıncaya kadar mahkemelerin idarenin düzenleyici işlemleriyle bağlı olduğunun düşünülmesinin, bu işlemlere kanun seviyesinde değer verilmesi anlamına geleceğini, bu durumun yürütmenin, yargı yetkisini gasbı sonucunu doğuracağını,
Mahkemenin uyuşmazlığa uygulanacak yasa kuralının Anayasaya aykırı olduğunu düşünmesi halinde, somut norm denetimi için Anayasa Mahkemesine başvurma hakkı dahi olduğunu,
Anayasa Mahkemesinin 6446 sayılı Kanunun 17/10 maddesini iptal eden E: 2016/150 ve K: 2017/179 sayılı kararında; “…296. EPDK tarafından gelir ve tarife kapsamında düzenlenen ve tüketicilerden tahsil edilen bedellerin iadesi talebiyle … açılan davalarda … mahkemelerin söz konusu bedellerin kurumun düzenleyici işlemlerine uygun olup olmadığının yanı sıra uyuşmazlıkla ilgili diğer mevzuat hükümlerini de gözetmeleri adil yargılanma yapılmasının bir gereğidir.
297. Bu itibarla EPDK tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda … mahkemelerin yetkisinin bu bedellerin sadece Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu öngören kural, hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahalede bulunmaktadır”. dendiğini, Anayasa Mahkemesi kararıyla uyumlu HGK, özel daire ve BAM kararları bulunduğunu,
Müvekkilinin Uyuşmazlık Mahkemesinin, Yargıtay’ın ve BAM’ın istikrarlı kararları sebebiyle alacak talebini adli yargıda ileri sürmek durumunda kaldığını, artık müvekkilinden tarifenin iptali için idari yargıda dava açmasının beklenemeyeceğini, hatta dava açmaya zorlanamayacağını,
İlk derece Mahkemesinin önüne gelen uyuşmazlığa uygulanacak düzenleyici işlemi, Anayasanın 124 ve 138. maddelerine göre normlar hiyerarşisi çerçevesinde yorumlaması yetkisi ve görevi olduğu sabitken, istinafa konu kararıyla dosyadan el çekmesinin hukuka aykırı olduğunu,
Uyuşmazlık konusu sistem kullanım/dağıtım bedelinin, dağıtım sisteminin kullanılması (üretilen elektriğin sisteme verilmesi) karşılığı alınan bir bedel olduğunu, dağıtım bedellerinin ihtiva edeceği maliyet kalemlerinin 6446 sayılı Kanununun 17/6-ç maddesinde düzenlendiğini, buna göre dağıtım tarifelerinin, bu faaliyetin yürütülmesi kapsamındaki ve maliyetleri karşılayacak bedellerden oluşması gerektiğini,
Bu bedelin nasıl belirleneceği ve tahsil edileceğinin 31.12.2015 tarihli ve 29579 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan “Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar”da düzenlendiğini, Uygulama Usul ve Esasların 16/2 maddesinde, “…Elektrik Piyasası Kanunu’nun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendi kapsamındaki lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller, üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyetler dikkate alınarak farklılaştırılabilir.” hükmünün düzenlendiğini, ek maliyet oluşmadığı halde lisanssız üretici olan müvekkili bakımından çok fahiş seviyede fiyat belirlendiğini,
Sistem üzerinde ek maliyet oluşturmadığı halde ve tamamen aynı dağıtım hizmeti alan üreticiler arasında bu denli fahiş oranda (10 kat) ayrım yapılmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu,
Taraflar arasında sözleşme ilişkisinin varlığı karşısında faturalara itiraz edilmemesinin alacak talebinin ileri sürülmesine engel olmayacağını, uyuşmazlık konusu bedellere ait faturalara müvekkili tarafından ihtirazı kayıt konulmaması ya da itiraz edilmemesi sebebiyle dava hakkının olmadığı yönündeki kabulün, mahkemeye erişim hakkının ihlâli niteliğinde olduğunu, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin varlığı karşısında faturalara itiraz edilmemesinin alacak talebinin ileri sürülmesine engel olmayacağını, uyuşmazlık konusu bedellere ait faturalara müvekkili tarafından ihtirazı kayıt konulmaması ya da itiraz edilmemesi sebebiyle dava hakkının olmadığı yönündeki kabulün, mahkemeye erişim hakkının ihlâli niteliğinde olduğunu,
Taraflar arasındaki sözleşmenin 4/A/1-(5) maddesinde, fatura içeriğine itiraz hakkının müvekkili aleyhine son derece kısıtlı şekilde düzenlendiğini, bu hususun sözleşmenin genel işlem koşulu niteliğinde olduğunu gösterdiğini, diğer taraftan sözleşme ilişkisi bağlamında davalı karşısındaki zayıf konumu sebebiyle müvekkilinin uyuşmazlık konusu tahsilatlara itiraz etmesinin kendisi açısından ticareten mahvına sebep olacak şekilde ağır sonuçlara (tesisin sistemden ayrılması ve bir daha üretim yapamaması gibi son derece vahim durumlara) yol açacağını,
Diğer taraftan TTK’nun 21. maddesi uyarınca, faturayı alan kişi itiraz etmemişse kanun hükmünde faturayı alan kişinin fatura içeriğini kabul etmiş sayılacağı belirtildiğinden bu durumun düzenleyen lehine karine teşkil edeceğini ancak bu karinenin aksinin kanıtlanabileceğini,
Genel şartname uyuşmazlık konusu anlaşmanın eki olmadığından Genel Şartnamenin 42. maddesinin uygulanamayacağını, aksi kabul edilse dahi ihtirazi kaydı düzenleyen Genel Şartnamenin 42/a maddesi hakkında, Danıştay İDDK’nun 17/12/2020 tarihli ve 2020/585 sayılı kararıyla yürütmeyi durdurma kararı verildiğini,
5346 sayılı Kanunun 6/A maddesiyle getirilen düzenlemeyle kanun koyucunun, lisanssız üreticinin ihtiyacından fazla enerji üretmesini açıkça istediğini ve hatta bunu destekleyerek açıkça fazla üretim yapılmasını teşvik ettiğini, Kanunun kendisine tanıdığı hakkı, hukuka uygun şekilde kullanan ve 5346 sayılı Kanunun 6/A maddesi uyarınca ihtiyaç fazlası enerji bakımından dağıtım bedelinden muaf tutulan lisanssız üreticinin ihtiyaç fazlası enerji bakımından bu şekilde bir edim yükümlülüğüne tabi tutulmasının kanuna aykırı olduğunu,
5346 sayılı Kanunun 6/A maddesinde, “Kendi tüketim ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üreten lisanssız elektrik üretim faaliyetinde bulunan gerçek ve tüzel kişiler; ihtiyaçlarının üzerinde ürettikleri elektrik enerjisini iletim veya dağıtım sistemine vermeleri halinde I sayılı Cetveldeki fiyatlardan on yıl süre ile faydalanabilir. Bu kapsamda iletim veya dağıtım sistemine verilen elektrik enerjisinin görevli tedarik şirketi tarafından satın alınması zorunludur. İlgili şirketlerin bu madde gereğince satın aldıkları elektrik enerjisi, ilgili görevli tedarik şirketi tarafından YEK Destekleme Mekanizması kapsamında üretilmiş ve sisteme verilmiş kabul edilir.” düzenlemesinin yapıldığını, buna göre lisanssız üreticilerince üretilen ihtiyaç fazlası enerjinin dava dışı görevli tedarik şirketince satın alındığını, yani tedarik şirketince dağıtım sistemine verilmiş sayıldığını, buna göre ihtiyaç fazlası enerji için müvekkilinden dağıtım bedeli tahsilinin hukuka aykırı olduğunu,
Sistem Kullanım Anlaşmasının 4. maddesinin,
“A- Mali Yükümlülükler:
1. Dağıtım Sistemi Kullanım Fiyatı Üzerinden Hesaplanan Bedellerin Ödenmesi:
(1) a) Üretim ve tüketim tesislerinin aynı yerde olması halinde sisteme verdiği ve istemden çektiği net enerji miktarları için ayrı ayrı,
b) Üretim ve tüketim tesislerinin aynı yerde olmaması halinde sisteme verdiği ve sistemden çektiği enerji miktarları için ayrı ayrı, dağıtım sistemi kullanım bedeli öder.” hükmünü içerdiğini, bu hükmün müvekkilinin sadece tüketmek için sisteme verdiği enerjiyle ilgili olarak sistem kullanım bedeli ödeyeceğini düzenlediğini, ihtiyaç fazlası enerjiyle ilgili müvekkiline yüklenmiş bir edim bulunmadığını,
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca, mülkiyet hakkına getirilen sınırlamaların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını, 35. maddesinde bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceğinin öngörüldüğünü, mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasaya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerektiğini,
Lisanssız üreticilerin dağıtım sistemi üzerinde ek maliyet oluşturmadığı nazara alındığında müvekkilinden 10 kat oranında dağıtım bedeli alınması ölçülülük ve öngörülebilirlik olmaması sebebiyle mülkiyet hakkına aykırı olduğunu, müdahalede seçilen yöntem kanun seviyesinde olmadığından ve herhangi bir şekilde de kanuni dayanağı da bulunmadığından mülkiyet hakkına hukuksuz şekilde müdahale olup Anayasaya ve AİHS ile eki protokollere aykırı olduğunu belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yerinde görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki Lisanssız Elektrik Üreticileri İçin Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşmasına dayalı olarak davalı tarafça düzenlenen faturalarla istenen ve tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedellerinin istirdatı istemine ilişkindir.
Dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine ve özellikle Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliğinin 23. maddesi uyarınca kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapması esas olan davacının, kendi insiyatifiyle ihtiyaç fazlası olarak ürettiği elektrik nedeniyle davalıya ait dağıtım hatlarını kullanmasından dolayı kullanım/dağıtım bedellerinin EPDK tarafından düzenlenen tarifelerle belirleneceğine ilişkin mevzuat hükümlerine atıf yapan sözleşmeyi, üstelik üretici ve lisanssız üreticiler yönünden sistem kullanım/dağıtım bedellerinin farklılaşmasından sonra imzalamış bulunmasına, sistem kullanım/dağıtım bedellerine ilişkin faturaları defterlerine kaydetmediği yönünde dosyada herhangi bir beyan, delil ve belge bulunmamasına, davalının cevap dilekçesindeki faturaların davacı defterlerine kayıtlı olduğu yönündeki tespite herhangi bir itirazda bulunmamasına, TTK’nın 21/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacirin, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen tarafın, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi uyarınca ispatlamış olmasına göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca davacı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harç peşin olarak alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
28.12.2022 tarihinde, HMK’nın 361/(1). maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 28/12/2022

Başkan Üye Üye Katip
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır